Hukuk portalına yeni bir kaynak eklendi. Konu: https://www.hukuki.net/content.php?53...ban-açıklaması
Printable View
Hukuk portalına yeni bir kaynak eklendi. Konu: https://www.hukuki.net/content.php?53...ban-açıklaması
Recep bey Yargıtayın uyarısı üzerine "herkes gereken hazırlığı yapsın" demiş. Biz Kemalistler hazırız... Ne yapıyoruz?
AK Parti'den Yargıtay'a sert yanıt
Ak Parti, Yargıtay Başsavcısı'nın 'türban serbestisi laiklik ilkesine aykırı' açıklamasına tepki gösterdi. Ak Parti'den yapılan açıklamada, ''Parlamenter rejime açık bir müdahaledir'' denildi.
Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
''Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyasi parti grupları arasında temas ve görüşmeler sürerken aynı konuda ve eş zamanlı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşmelerin içeriğini hedef alan ve kuvvetler ayrılığını yok sayan 20.10.2010 tarih ve 23 sayılı yazılı açıklaması parlamenter demokratik rejime açık bir müdahale niteliğindedir.
Bir demokratik toplumda kişilerin, kurumların veya toplumsal grupların siyaset müessesinden hak ve özgürlük talebinde bulunmaları, bu taleplerin toplumun her kesiminde tartışmaya açılması ve siyaset kurumunun gündeminde yer alması demokratik bir hukuk devleti anlayışının gereğidir. Bu taleplere olumlu veya olumsuz cevap verecek ve kural koyacak olan kurum, yasama yetkisini elinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Yargı yetkisini kullananların görevi kanun koymak değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen yasaları uygulamaktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı önleyici bir yargısal yetkiye sahip değildir.
Yüksek Yargı’da güçlü pozisyonlara aday konumunda bulunanların kendilerine destek sağlamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve siyaset kurumunu hedef alan açıklamalar yapmaları kabul edilemez.
Hiçbir kişi, organ veya makam Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne emir ve talimat veremez.''
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16090923.asp
"Ne yazıktır ki, bugün aslında “demokrasi adına” yapılan davranış, gerçekten demokrasi adına değil, hala cemiyet ve cemaatler adına yapılmaktadır"
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bildirisi ile TBMM'ye adeta talimat verilmeye yeltenildiğini belirterek, “Bu bildiriyi yayınlayan makamın bildiriyi derhal geri çekmesini Türk Milleti'nden ve onun temsilcisi TBMM'den özür dilemesini bekliyorum” dedi.
Japonya'ya resmi ziyarette bulunan Şahin, gazetecilerin bildiriyi nasıl değerlendirdiğini sormaları üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bildiriyle “TBMM'ye adeta bir muhtıra verme girişiminde bulunduğunu” ifade ederek, “Bu kabul edilemez bir durumdur” dedi.
Buna hiçbir kişi ve kurumun hakkının olmadığını belirten Şahin, “Haddi de değildir” diye konuştu.
“Bu yetki devredilemez, paylaşılamaz bir yetkidir. Ve bu yetki mutlaktır. TBMM'nin yasa koyma yetkisi ile ilgili yargısal denetimi Anayasa Mahkemesi yapmaktadır. Anayasa Mahkemesine yargısal denetim için başvurma hakkı da sadece Cumhurbaşkanlığı makamına ve belli sayıdaki milletvekilinin müracaatına bağlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yargısal denetimde bulunma hakkı da bulunmamaktadır. Kaldı ki bir yasa yapma teşebbüsünde bulunularak ortaya bir metinde çıkmış değildir. Zaten bir yasal düzenlemede yoktur. TBMM'nin saygıdeğer üyeleri, en az bu bildiriye imza atan Başsavcı kadar anayasal düzene ve rejime bağlıdır. Cumhuriyetin temel niteliklerini korumada en az onun kadar titizdir. Yasa yaparken, başta Anayasa, Anayasanın temel niteliklerine bağlı kalmaya özen gösterir. Ve tabii ki yasal düzenleme yaparken mutlaka yargı kararlarına da inceler ve ona göre karar verir. Parlamentomuzun yüzden fazla hukukçu milletvekili vardır. Anayasa Hukuku konusunda Türkiye'nin yetiştirdiği değerler parlamentomuzda görev yapmaktadır. O nedenle o bildiriyle TBMM'ye adeta talimat verilmeye yeltenilmiştir. Bu kabul edilemez bir durumdur. Bu bildiriyi yayınlayan makamın, bildiriyi derhal geri çekmesini Türk Milleti'nden ve onun temsilcisi TBMM'den özür dilemesini bekliyorum”
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16095121.asp?gid=373
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın dün yaptığı açıklamayı eleştiren Devlet Bahçeli, “Yargı organlarının sınırları da Anayasa ve kanunlarla belirlenmiştir. TBMM üzerinde 'yargı kayyumluğu' tesisi anlamına gelecek açıklamalar bu bakımdan TBMM'nin görev ve yetkilerine kabul edilmez müdahalelerdir” değerlendirmesinde bulundu.
Her kurum ve kuruluşun anayasal çerçeveye ve demokratik parlamenter rejimin icaplarına riayet etmekle sorumlu olduklarına dikkati çeken Bahçeli, “Gelinen bu noktada MHP, 2008 yılında AKP ile varılan yazılı mutabakatın bütün unsurlarına bağlı olmayı sürdürmektedir. MHP, iktidar partisinin bu esaslar çerçevesinde TBMM çatısı altında başlatacağı girişimi desteklemeye hazırdır” dedi.
2008'DEKİ MUTABAKATA BAĞLIYIZ
Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada, üniversitelerdeki başörtüsü konusunun “Türkiye'nin kanayan yarası” olduğunu ifade ederek, son gelişmelerin bugüne kadar bu sorunun çözümsüz kalmasının nedenlerini bir kere daha gözler önüne serdiğini belirtti.
MHP'nin bu konudaki ilke ve yaklaşımını başından beri açık ve somut olarak ortaya koyduğunu ifade eden Bahçeli, MHP'nin aynı zamanda diğer siyasi partileri istismar hesaplarından uzak ve iyi niyetli ortak çözüme katkı yapmaya davet ettiğini anımsattı.
Bahçeli, bu çerçevede başörtüsü serbestisinin sınırlarının kesin çizgilerle belirlenmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“MHP, bu düzenlemenin münhasıran üniversitelerle sınırlı kalacağının bir yasal güvenceye bağlanmasını ve siyasi partilerin bu yöndeki iradelerini tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklamalarını önermiştir. Ancak, bu konuyu istismar aracı olarak gören, istismar tahterevallisinin iki kutbu olan AKP ve CHP'nin siyasi hesapları nedeniyle TBMM çatısı altında ortak bir uzlaşma zemini bulunamayacağı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, yasal yetkileri ve konumu kanunla belirlenmiş olan YÖK Başkanı'nın bu konuda yetkilerini aşan girişimlerde bulunması, üniversite öğrenci seçme sınavları ve kamu personeli seçme sınavları için resen düzenlemeler yapması, bu konuda sürekli görüş beyan etmesi sorunun çözümsüzlüğe itilmesine katkıda bulunmaktadır.” Bu konuda yapılacak yasal düzenlemeler TBMM'nin görev ve yetkisindedir.”
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16098408.asp?gid=373
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının dünkü açıklamasını, ''Sayın Başsavcı'nın bu görüşünü TBMM'ye müdahale olarak değerlendirmiyorum, sadece bir uyarı görevi yapıyor'' şeklinde değerlendirdi.
Hamzaçebi, düzenlediği basın toplantısında, Sayıştay Kanunu Teklifinin dünkü görüşmelerinde verilen ''performans denetimi''ne ilişkin önergeye eleştiriler yöneltti.
Teklifin görüşmelerinde, Hükümetin niyetini açıkça gösteren işaretlerin bulunduğunu ifade eden Hamzaçebi, ''Yüksek yargı organlarındaki düzenlemelerin ardından AKP'nin gündeminde Sayıştayın ele geçirilmesi, Sayıştayın AKP'lileştirilmesi vardır'' dedi.
Hamzaçebi, iktidar partisi milletvekillerinin imzasıyla dün verilen önergeyle ''Sayıştayın denetim konusunda elinin, kolunun bağlandığını'' öne sürdü.
Kabul edilen önergeyle Sayıştayın artık performans denetimini yapamayacağını ifade eden Hamzaçebi, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hükümetin, AKP'nin tercihi, Sayıştayın performans denetimini yapmaması yönünde olmuştur. Bu tesadüfi bir gelişme, önerge değildir. Sayıştay, 15 yıldır performans denetimini yürütüyor, dünkü düzenlemeyle bu denetim tarihe karışmıştır. Bunun nedeni, Sayıştayın gündeminde bulunan bazı performans denetim raporlarının işleme konulmaması ihtiyacıdır. Karadeniz Sahil Yolu, Deriner Barajı ve hafif raylı sistemler konusunda, Sayıştayın performans denetim raporları vardır. Bu raporlarda ciddi ölçüde kamu zararları tespit edilmiştir. Raporların düzenlenmesinden sonra Sayıştay ilgili kurumların görüşlerini almıştır. Bu görüşler Mart 2010'da Sayıştaya intikal etti. Ancak o tarihten bu yana raporlar, Sayıştay Başkanı tarafından görüşülmek üzere Sayıştay Genel Kuruluna gönderilmemiştir. Bu raporlar tutulmaktadır. Dünkü önerge doğrultusunda teklif yasalaşırsa, bu 3 rapor işlem görmeyecek, iddia edilen kamu zararları da hiçbir zaman gündeme gelmeyecek, soruşturmaya konu olmayacaktır. AKP'nin niyeti kendine göre bir Sayıştay yaratmaktadır. Bu düzenlemeyle artık Sayıştay, TBMM adına değil Hükümet adına denetim yapan bir kurum haline dönüştürülmüş olmaktadır. 'Sayıştayın başına çuval geçirilmiştir' dersek, fazla abartmış olmayız. Parlamento açısından bir lekedir, bu lekenin temizlenmesi gerekir. İktidar partisini, bu düzenlemeyi bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyorum.''
''TÜM İLGİLİLERE, SİYASİLERE...''
Hamzaçebi, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından dün yapılan açıklama, buna karşılık TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ve AKP'den gelen değerlendirmelerin sorulması üzerine Hamzaçebi, Başsavcı'nın, herhangi bir siyasi ayırımı gözetmeden, tüm ilgililere, siyasilere, kamuoyuna düşüncelerini açıkladığını, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını esas alarak mevzuatı hatırlattığını söyledi.
Hamzaçebi, ''Sayın Başsavcı'nın bu görüşünü ben TBMM'ye müdahale olarak değerlendirmiyorum, sadece bir uyarı görevi yapıyor. Bu konuda titizlenenler, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın siyasete yönelik, siyasette taraf tutan, siyasette belli kesimleri hedef alan eleştirileri karşısında neden suskun kalmaktadır?'' diye sordu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, referandum sürecinde ''Üniversitedeki türban sorununu CHP çözer'' dediğini, bugün de aynı iddiada olduklarını savunan Hamzaçebi, demokrasinin, her türlü farklılığın özgürce yaşandığı, bu farklılıklar arasında uzlaşmanın arandığı bir rejim olduğunu söyledi.
KILIÇ'A, SİYASETE GİRME DAVETİ
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın değerlendirmelerini, ''siyasi'' değerlendirmeler olarak nitelendiren Hamzaçebi, sözlerini şöyle tamamladı:
''Arzu ederdim ki Sayın Başkan, anayasa hukuku konusunda bir ufuk açan, entellektüel veya sosyolojik değerlendirmeler yapsın. 'Değişime karşı direnen' derken, 'anayasa değişikliğine hayır' diyen yüzde 42'lik toplum kesiminin kast edildiğini anlıyorum. Sayın Başkan, siyasi bir alana girmiştir, siyaset değerlendirmesi yapmıştır, artık bundan sonra bu tutumunun tutarlı olabilmesi için kendisinin siyasete girmesi gerekir, siyasete girmeye davet ediyorum. Siyasi değerlendirme yapan bir yüksek yargı organı başkanının tarafsızlığı, o makamda kaldığı sürece tartışılacaktır. O nedenle uygun olan siyasete girip, görüşlerini orada çok daha özgür şekilde açıklamasıdır.''
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/...ek-haberi.aspx
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’dan, iktidar ve muhalefetin türban görüşmelerine başladığı ve YÖK Başkanı Özcan’ın, sınavlara başörtülü girilebileceğini açıkladığı gün türban uyarısı geldi.
Başsavcılık, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aksi yöndeki kararlarına rağmen üniversitede türbanın serbest bırakılması yönünde düzenleme yapılması halinde, “Siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumluğun tüm siyasi partilere ait olacağı” uyarısı yaptı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu’nun 5 sayfalık açıklamasında, şöyle denildi:
Yürütme, yargının kararına uyar
Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları yasama, yürütme, yargı ve idare makamlarını bağlar. Yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ile idare, mahkeme kararlarını değiştiremez ve yerine getirilmesini geciktiremez. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur. Hukuk devletinin gerçekleşmesini, demokratik kuralların yerleşmesini sağlayan yüksek yargı organlarının kararları karşısında, sözü edilen konuda siyasi çevrelerin aksi yöndeki beyanları, politik çıkara dayalı ve devletimizin temel niteliklerinden olan hukuk devleti, laiklik ve eşitlik ilkeleri ile bağdaşmaz niteliktedir.
Yeni kurallar aykırılık taşıyamaz
Belirtilen ilke ve kararlar ışığında, bir hukuk devletinde bu konudaki düzenlemelerin, yargı kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemeyeceği ve özellikle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’yla bu Yasa’ya dayanılarak çıkarılacak düzenlemelerde yüksek yargı organlarının kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygunluk gözetilmesi gerektiği gibi yürürlüğe konulacak yeni kuralların da bu metinlere aykırı olamayacağı, bundan sonraki siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumlulukların tüm siyasi partilere ait olacağı, üstün değerler taşıyan, objektif ve tarafsız düşünen, hukuk devletine bağlı yüce Türk Milleti’nin bilgisi dahilindedir.”
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16094276.asp?gid=233
Abdurrahman Yalçınkaya'nın çıkışı toplumun farklı kesimlerinden tepki çekmeye devam ediyor...
Müdafaa Demokrasi ve Hukuk Derneği Başkan Yardımcısı Yaşar Semiz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın yaptığı açıklamanın, yargı muhtırası niteliğinde olduğunu söyledi. Semiz, Yalçınkaya'nın açıklamalarını şiddetle reddettiklerini ve kınadıklarını belirtti.
Semiz, yaptığı açıklamada, başörtüsü konusunun ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul ettiğini hatırlattı. Bu konuda siyasi partiler bir araya gelip ortak bir çözüm yolu ararken, bu durumu ve aslında çağdaş demokratik hukuk düzeni ile birey hak ve özgürlüklerini içine sindiremeyen bazı çevrelerin laiklik yaygarası kopararak çözümü engellemeye çalıştıklarını ifade eden Semiz, "Hatta daha da ileriye giderek, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) ve çözüm arayışı içerisindeki siyasi partilere tehditkâr bir üslupla gözdağı vermektedirler. Bu bağlamda, çağ dışı bir laiklik anlayışı ile inanç özgürlüğünü ve ülke siyasetini hedef alan, millet iradesinin tecelli ettiği TBMM'ye gözdağı veren, yasaları uygulamakla görevli olduğu halde tabi olduğu yasaları açıkça çiğneyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın tavır ve açıklamaları asla kabul edilemez." dedi.
Hiçbir kişi veya kurumun, millet iradesini temsil eden TBMM'ye emir ve talimat veremeyeceğinin altını çizen Semiz, "kimse kendisini millet iradesinin üzerinde göremez. Yargı muhtırası niteliğindeki bu açıklamayı şiddetle reddediyor ve kınıyoruz. Bu talihsiz açıklamaların, açıklamayı yapandan çok mensubu bulundukları yargı kurumuna zarar verdiğini ve yargı kurumunun halk nezdindeki güven ve itibarını zedelediğini de hatırlatmak istiyoruz." diye konuştu.
İnanç özgürlüğünün bir gereği olarak dileyenin dilediği gibi giyinebilmesi gerektiğini belirten Semiz, şunları kaydetti: "Günümüz çağdaş demokrasi anlayışı bunu gerektirir. İnsanların, başörtüsü nedeniyle farklı bir muameleye maruz bırakılması, İnsan Hakları ve Evrensel Hukuk İlkeleri ile bağdaşmaz. Başörtüsü konusu, millet vicdanında kanayan bir yaradır. 12 Eylül halk oylaması kampanyaları sırasında 'başörtüsü sorununu biz çözeriz' diyerek milyonlarca insanımıza umut veren Kemal Kılıçdaroğlu'nu, sözlerinin arkasında durmaya ve çözüm sürecine katkı sunmaya davet ediyoruz. Bu konunun çözüme kavuşturulmasının, insan haklarına ve inanç özgürlüğüne saygılı herkesin ve her siyasi partinin görevi olduğunu hatırlatıyoruz."
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/...ki-haberi.aspx
CHP'li başkandan başsavcıya tepki
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun referandum mitinglerinde " Başörtüsü sorununu ancak biz çözeriz" açıklamasıyla başlayan başörtüsü konusu CHP içinde sert tartışmalara ve çatlağa sebep olmuştu. AK Parti'nin başörtüsü sorununu ortadan kaldırmak amacıyla dün başlattığı görüşme trafiğine olumsuz cevap veren CHP yönetimi, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini havada bırakmıştı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun referandum mitinglerinde " Başörtüsü sorununu ancak biz çözeriz" açıklamasıyla başlayan başörtüsü konusu CHP içinde sert tartışmalara ve çatlağa sebep olmuştu. AK Parti'nin başörtüsü sorununu ortadan kaldırmak amacıyla dün başlattığı görüşme trafiğine olumsuz cevap veren CHP yönetimi, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini havada bırakmıştı.
Başörtüsü ile ilgili görüşme trafiği devam ederken, partilere gözdağı ve tehdit olarak olarak algılanan açıklama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'dan gelmişti. Yalçınkaya'nın 5 sayfalık açıklamasına her kesimden büyük tepki geldi.
Yalçınkaya'ya tek destek ise CHP yönetiminden geldi. CHP yönetimi adına açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Türkiye'yi ayağa kaldıran açıklama için '' Sayın Başsavcı'nın bu görüşünü TBMM'ye müdahale olarak değerlendirmiyorum, sadece bir uyarı görevi yapıyor '' şeklinde konuştu.
CHP yönetimi bu açıklamayı yaparken aynı saatlerde CHP Adıyaman İl Başkanı Ali Murat Bilgiç, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın üniversitede başörtüsü serbestisinin laikliğe aykırı olduğu yönündeki sözlerine tepki gösterdi.
Başkan Bilgiç, şöyle konuştu: "Ben Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın açıklamasını çok doğru olduğunu söyleyemem. Her şeyden önce ortada yapılmış genel bir düzenleme olmadığı için bunun laikliğe uygun olup olmayacağını anayasaya uygun olup olmayacağı konusunda insanların yorum yapmalarını doğru bulmuyorum. Eğer yasal düzenleme yapılmış olsaydı, o konuda bir fikir yürütebilirdi bence o zaman konuşmaktan çok gereğini yapardı. Bu aşamada konuşmasını doğru bulmuyorum."
Yargıtay'ın açıklamasını sadece AK Parti'ye olmadığını savunan Başkan Bilgiç, "Yargıtay cumhuriyet başsavcısının konuşması sadece AK Parti'ye değildir, bütün siyasi partilerdir. Uyarı ve bir tehdit niteliğindedir. Bunun sübjektif kişisel bir yorum olarak görüyorum. O zaman siyasi partiler bir şey yaparken gidip birilerine mi sormaları gerekiyor ? Hayır. Burada bu yetkinin aşıldığını düşünüyorum." şeklinde konuştu.
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/...ki-haberi.aspx
Hürriyet yazarı Özdemir İnce'den başörtüsüne ve başörtülülere ağır hakaret...
Başörtüsünden "Türban" diye bahseden İnce, "Türban Fesadı" başlıklı yazısında, " Kur'an'da başörtüsüne yer verilmediğini, başörtüsünün İslam'la ilişkisinin olmadığını, İslam öncesi dönemde Arapların ve Yahudilerin güneşten sakınmak için başlarını örttükleri bir giysi parçası." olduğunu iddia etti.
İnce başörtüsü konusundaki asıl düşüncesini bakın nasıl açıkladı: Daha iyi anlaşılması için yazıyorum: Türban, kahverengi faşist gömleği gibi, gamalı haç gibi bir simgedir. Daha önce de arz etmiş idim!
İŞTE ÖZDEMİR İNCE'NİN YAZISININ TAMAMI:
Türban fesadı
TÜRBAN bir fesadın (komplo, conspiration) simgesidir. İsteyen ne yaparsa yapsın, CHP ne derse desin, bu saptamamdan bir milim geri adım atmam. İmam hatiplerle birlikte Türkiye’yi bölen paylardan biridir. Üç bilinenli denklemin bir bilineni!
Türbancılar, kendilerine yakıştığı için taktıklarını söyleseler ağzımı açıp konuşmam. Bireysel tercihtir. Siyasal tercihin simgesi olarak sunsalar, o zaman tartışma başka boyut kazanır. Aslına bakarsanız, yakışma gerekçesini ileri sürseler de inandırıcı olmaz. Tek tip başlığın, kefen benzeri tek tip beden sargısının yakışması mı olur? Zevkler elbette tartışılmaz(!).
ENAYİ YERİNE KOYUYORLAR
Ama işe dini inançlarını, Kuran’ı, inanç özgürlüğünü, insan haklarını karıştırıyorlar. Ve AKP iktidarı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nı arkalarına alıp insanı enayi yerine koyuyorlar. Türbanın Kuran’a dayalı hiçbir dayanağı bulunmadığı tarafımdan onlarca kez kanıtlanmıştır. Önümüzdeki günlerde kanıtlamaya devam edeceğim.
Kuran başlarını örtsünler demiyor; cinsel organlarını (farj, furuj) saklasınlar, göğüslerini (yakalarını, memelerini) örtsünler, diyor. Başlarını, saçlarını örtsünler demiyor. Harama bakacak gözler, boyalı dudaklar, pembeleştirilmiş yanaklar açıkta, ama saçlar kapalı. Saçlar mı cinsel, yüzler mi cinsel? İnsan aklına hakaret edilmesin lütfen.
Kuran’a göre göğüslerini ne ile örtecek dikkatsız mümine (inanan)? Hımar (çoğulu: Humur) ile örtecek. Hımarın İslam’la herhangi bir ilişkisi var mı? Yok! İslam öncesi dönemde Arapların ve Yahudilerin güneşten sakınmak için başlarını örttükleri bir giysi parçası.
Buyursunlar, imamlar, hacılar, hocalar, imam hatipliler, ilahiyatçılar yazdıklarımın tersini kanıtlasınlar. Benim için işin dini yönü demir kapı ile kapanmış ve mühürlenmiştir.
SÜNNİ OLMAYANLARA BASKIDIR
Buyursun siyaset bilimciler, tartışalım: Türban simgesi insan hakları, özgürlükler bağlamında tartışılabilir mi? Tartışılamaz! Bakın neden? Türban, kamusal alanda bir dinsel simge olarak Sünni İslam anlayışının, Müslüman olmayan azınlıklar ve Sünni olmayan Müslümanlar üzerinde bir baskı aracıdır. İnsan haklarına aykırı bir durum. Laik bir toplumda, kamusal alanın din ve inanç özgürlüğü bağlamında nötr olması gerekir. Oysa türban, bu nötr alana yapılan saldırıdır (tecavüz, ihlal, violation). Ve laiklik saldıranı değil saldırılanı korur. Laiklik, zaten bireyi ve toplumları dinlerin saldırısına karşı korumak için ortaya çıkmıştır.
Gelelim modern mahremcilerin abrakadabrasına: Onların sosyolojik saptamalarına göre, mutaassıp, muhafazakâr ailelerin kızları türban sayesinde evden dışarı çıkıp kamusal alanda boy gösterebiliyor ve üniversiteye gidebiliyormuş. Yoksa evden dışarı adım atamazlarmış! Şecaat arz ediyorlar: Hani türban kızların özgür tercihleri idi? Çoğu Cumhuriyet karşıtı ailelerin 18 yaşından büyük vatandaşlara yaptıkları baskının özgürlük ve insan hakları ile neresi örtüşmekte, tepeden tırnağa ihlal değil mi? Anayasa Mahkemesi ve Danıştay, AİHM kararlarına gönderme bile yapmadım. Buyurun sofraya!
Daha iyi anlaşılması için yazıyorum: Türban, kahverengi faşist gömleği gibi, gamalı haç gibi bir simgedir. Daha önce de arz etmiş idim!
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/...ti-haberi.aspx
Üniversitede türban gerginliği
Türban tartışması üniversitelerde tepkiye yol açtı. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde pankart açan grup ile karşıt görüşe sahip öğrenciler arasında gerginlik yaşandı. Olaylar, polis müdahalesiyle sona erdi.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde "Üniversitenin ve Kadının Özgürlüğü için Türbana Hayır" pankartı açan Öğrenci Kollektifi ile Türkiye Komünist Parti üyesi bir grupla karşıt görüşlü öğrenciler arasında tartışma çıktı.
Gerginliğe polisin müdahalesi sert oldu. Polis pankart açan öğrencileri jop ve biber gazıyla dağıttı.
Bazı öğrencilerin yaralandığı olayda, 1 kişi gözaltına alındı.Öğrenciler daha sonra okul önünde toplanarak yaşadıklarını anlatan bir basın açıklaması yaptı.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=184238
Gazeteci Ömer Şahin'in Kanal A'daki "Görüş Farkı" programına katılan DSP'li Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk, türban yasağını görüşmek için bir araya gelen AKP, CHP, MHP ve BDP'yi ağır bir dille eleştirdi. Türk, "Partiler Atatürk ilkelerine ihanet yarışına girdiler. Yakında anaokullarına kadar girerse şaşırmam. Niyet belli oldu. Amaç Türk kadınını çarşafa sokmak" dedi.
Türk, başörtüsü serbestisinden umudu kesen iktidarı CHP'nin cesaretlendirdiğini savundu. Türkiye'nin yakında Afganistan'a döneceğini iddia eden Türk, "Kendimizi aldatmayalım. Böyle bir Avrupa görüntüsü olabilir mi? Bu Türkiye'ye yakışan görüntü müdür? Bu mahalle baskısına dönüşecektir" ifadelerini kullandı.
Türk, Diyanet'in açıklamasına rağmen başörtüsünün dini bir gereklilik olmadığını da iddia etti. Kendisinin bu konuyu incelediğini söyleyen ve Azhap Suresini referans gösteren Türk, "Türban ne inancın gereği, ne de islamın şartıdır. Herkes Kur'anı doğru anlama yetkisine sahiptir. İslamda papalık yoktur" dedi.
Üniversitede ders verirken türbanlı hiçbir öğrencisinin olmadığını söyleyen Türk, "Benim dersime tek bir öğrenci bile gelseydi üniversiteden ayrılırdım" dedi. Türk, başörtüsü ile ilgili siyasi partilerle yapılan turları değerlendirirken CHP'yi kast ederek şu tespitlerde bulundu:
"Kendimizi aldatmayalım. Böyle bir Avrupa görüntüsü olabilir mi? Atatürk'ün devrimlerine ihanet yarışına girdiler. Türbanlı öğrenci dersime girse üniversiteden ayrılırdım. Türbanlı görüntü Türkiye'ye yakışmıyor, böyle mi Avrupalı olacağız? Türban anaokuluna da girecek, Türkiye Afganistan'a dönecek."
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=184206
Bu AKP politikacıları sahiden çok iyi siyasetçiler. Konuları öyle güzel saptırabiliyorlar ki. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ne demiş? Hani o değiştirdiğiniz ANAYASA maddeleri, MAHKEME KARARLARI (Hani o çok tapılan AİHM, Danıştay, Anayasa Mahkemesi) türban hakkında karar vermiştir. C.Savcısı; Buna dikkat edin demiştir.
AKP ne demiştir? "Kimse TBMM'ne talimat veremez"... Bakın bakalım talimat nerede? Anayasa ve Yüksek Mahkeme kararlarını hatırlatmak ne zamandan beri talimat oldu? Bir de Savcının görevi kanun koymak değildir diye gaflete düşmüşler, kendilerine kanunu göstermeyi kanun koymak olarak nitelendirmişlerdir. Malesef kendi değiştirdikleri kanundan bile haberleri yoktur!
Laiklik tartışması
Taha Akyol
Milliyet- 21 Ekim 2010
CUMHURİYET Başsavcısı yetkisini aşıyor. Siyasiler türban konusunu konuşurken, bir başsavcı görüş açıklayamaz, uyarıda bulunamaz, yön gösteremez.
Bu açıkça siyasete müdahaledir.
Savcılık da Yargıtay Başsavcılığı da iddia makamıdır; bir hareket yapıldıktan sonra “iddia”da bulunabilir. Önceden yön gösteremez.
Hele de konu siyasi ise ve siyasiler tartışıyorsa, başsavcı “bildiri” yayınlayamaz, görüş belirtemez. Hukuka uygunluk konusunu partiler kendi hukukçularıyla görüşürler, Meclis’e gelirse Meclis komisyonlarında görüşürler.
Başsavcılık makamı tarihimizde maalesef çok büyük bir yer tutan siyasi tavırlarından vazgeçmelidir artık.
Kırk yıllık hikâyeKaldı ki Başsavcılık laikliğin çağdaş ve özgürlükçü yorumunu değil, çağdışı kalmış otoriter bir yorumunu savunuyor. Özgürlüklerin bu kadar geliştiği bir Türkiye’de çeyrek asır öncesinin, hatta yarım asır öncesinin yasakçı yorumlarının ‘uyanık bekçiliğini’ yapıyor...
Anayasa Mahkemesi, çeyrek asır önce, Kenan Evren’in açtığı dava üzerine, Müslüman toplumlarda Batılı laikliğin uygulanamayacağına, bizde laikliğin daha yasakçı olması gerektiğine karar vermişti! (Karar No: 1989 / 12)
Türban yasağının temelindeki zihniyet budur.
Peki, Anayasa Mahkemesi bu yasakçı yorumunu hukuki olarak neye dayandırmıştı, biliyor musunuz?.. Kırk yıl önce, 12 Mart Muhtırası döneminde, 21 Ekim 1971 günlü kendi kararındaki otoriter laiklik tanımına dayandırmıştı! (Karar No: 71 / 76)
Kırk yıl önceki kafa!
Medrese ezberciliği; dünya değişir “fetva-yı şerif” değişmez!
Halbuki geçen kırk yılda dünya da Türkiye de çok değişti...
Eğitim, şehirleşme, dünyaya açıklık ve özgürlük bilinci toplumumuzda hayli gelişti.
Ona göre anayasa ve yasalarda birçok değişiklikler yapıldı...
Ama türban deyince hâlâ kırk yıl öncesinin “fetva-ı şerif”i devam ediyor!
Bu ne insafla, ne akılcılıkla, ne de modern bir hukuk anlayışıyla bağdaşır.
AİHM ne diyor?AİHM kararına gelince... Bu karar türban yasağının kaldırılmasına engel değildir. AİHM’nin, hem de “Büyük Daire”nin 13 Şubat 2010 tarihli kararında, “başkalarının hak ve özgürlüklerinin, kamu düzeninin ve güvenliğinin korunması gereğiyle çatışıyorsa” başörtüsüyle üniversiteye gitmenin yasaklanabileceği belirtilmiştir.
Bu, yasaklamayı “gerekli” kılmıyor, başkalarını tehdit etmesi halinde “mümkün” kılıyor, o kadar.
Türban başkalarının özgürlüğüne tehdit midir?
Evvela, buna yargı karar veremez, çünkü bu bir ‘norm’ konusu değil, ‘olgu’ konusudur. Yetki bakımından yargının değil, siyasetin alanına girer çünkü “yerindelik” incelemesiyle ilgilidir.
Kaldı ki ülkemizde başı açık diye herhangi bir üniversiteye, kamuya açık herhangi bir alana girmesi engellenmiş ya da zorla başı örttürülmüş tek kişi örneği yoktur.
Yasak da yasağı savunmak da bu çağda ayıptır artık.
Nihayet, bu kızlar üniversitede şeriat değil “müspet ilim” öğreneceklerdir.
Sayın Kılıçdaroğlu’na dostça bir not: Niye kamuoyundaki imajınız yüzde 30’a kadar çıkmıştı?.. Ve niye yüzde 24’e geriledi? Toplumun neleri umduğu, hangi tavırlarınızdan hayal kırıklığına uğradığı konusunda lütfen “en hakiki mürşit” açısından, yani bilimsel nitelikli bir araştırma yaptırın... Tereddütlü davranışlarınızın AKP’yi güçlendirdiğini göreceksiniz!
FANTEZİ bu ya, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşı yapılmasaydı, Cumhuriyet kurulmasaydı, Cumhuriyet Devrimleri gerçekleştirilmeseydi, Türkiye’nin ve kadınlarımızın hali nice olurdu?
Türkiye ülkesi Afganistan, Yemen, Sudan ve benzerlerinden farksız olurdu. Rahatsız edici bu durum türbancılarımızı belki mutlu ederdi. Ancak şunu unutmasınlar ki altlarına çektikleri 4x4’ler, yaptıkları 5 yıldızlı düğünler Cumhuriyet sayesindedir.
TAM BİR ZİLLET HALİ
Kadınlara gelince: Kadınların hiçbir örtünme sorunu olmayacaktı: Türban, çarşaf, burka, çador, maske. Gel keyfim gel! Dilediği gibi örtünecekti. Ama Cumhuriyet’in Medeni Kanunu’nun korucu kanatları altında olamayacağı için erkek kardeşlerle eşit miras payından yararlanamayacaktı; yanında bir başka kadınla birlikte tanık olma hakkı olacaktı; kocasının tek eşi olamayacaktı; işyeri açamayacaktı; tek başına yolculuk edemeyecekti; oy hakkı babası, erkek kardeşi ya da kocası tarafından kontrol edilecekti; kocasından boşanma hakkı olmayacaktı, kırbaçlanacaktı, recm edilecekti. Tam bir zillet hali!
Ama yalana-dolana, hurafelere, erkek baskısına boyun eğerek yaşarken zillet kefenine girecekti. “Girecekti!” dememe bakmayın, giriyor zaten ve ne utanç vericidir ki bu yaptığının özgürleşme olduğunu, bireysel inanç özgürlüğü olduğunu ileri sürüyor! Nankör!
2010 yılında, Dünya Ekonomik Forumu’nun kadın-erkek eşitliği konusunda yayınladığı yıllık rapora göre 134 ülke arasında 126. olmaktan hiç de rahatsız değil. Türk kadını, Katar, Mısır, Mali, İran, Suudi Arabistan, Benin, Pakistan, Çad ve Yemen kadınlarıyla aynı sınıfta bulunuyor. Cumhuriyet gidip şeriat geldiği zaman cennette bile sefaletten kurtulamayacak!
MISIR’I İZLİYORLAR
Türbancı militanlar bugünkü hallerinin özgür iradelerinin seçimlerinden kaynaklandığını sanıyorlar. Kesinlikle aldanıyorlar. 1970’lerin başından itibaren, Müslüman Kardeşler’in etkisiyle Mısır’da ne oldu ise bizimkiler onu izlediler. İzliyorlar!
“Mısır’da yirmi yıl önce örtü istisna durumundaydı, bugün kural haline geldi. Aynı dönüşüm, Türkiye’ye varıncaya kadar Müslüman toplumların tamamında gözlenmekte.” (Dictionnaire du Coran, Ed. Robert Laffont, s. 926)
60’lı, 70’li yıllarda Mısır’da üniversite öğrencileri arasında kız-erkek ilişkilerinde günümüzün yasakları söz konusu bile değildi. Müslüman dünyasında saatler tersine çalışıyor artık. Bizdeki durum nedir bilmiyorum ama Müslüman ülkelerde ve Avrupa’daki Müslümanlar arasında bekâret zarı onarım sanayisi çok gelişmiş durumda.
DİNSEL KAYNAKLARI YOK
Sorun aslında ne türbandan ne de İslam’dan kaynaklanıyor. Kuran’ı geriye dönük okuyarak statikleştiren, gericileştiren İslamcıların dayatmalarından kaynaklanıyor. Adonis, 1990’larda el-Ezher’in (al-Azhar) İlahiyat Fakültesi’nde bir şeyhin başı açık kızlara ders verdiğine tanıklık ediyor. İslamcı “Ben çağa ve dünyaya uymayacağım, çağ ve dünya bana uysun!” diye dayatıyor. Bizim türbancılar da öyle. Tefsirler dışında hiçbir dinsel kaynakları yok. Sözde inançlarını tabulaştırarak Türkiye’yi küstahça tehdit ediyorlar! Bu gidiş, kötü bir gidiş!
Özdemir İnce
Açıkcası bu konuda kendi fikrim,ben de ilk başlarda türban serbestisi taraftarıydım ancak alan genişletilmeye çalışıldıkca,huzursuz olanlardanım.Kamu çalışanlarınında içine alınmaya çalışılması,ilk öğretiminde içine alınması,tüm sınavlara girişlerde serbest bırakılması gibi.
Gazeteci Cüneyt Özdemir'in Radikal'deki köşesinde başörtülü annesine yazdığı mektup;
http://www.radikal.com.tr/Radikal.as...&CategoryID=97
Afrika kabilelerinde erkekler, çok daha mı namuslu acba.? 24 saat türbansız, giysisiz kadın-kız görürler gene de saldırmazlar
Cüneyt Özdemir'in de takiye yapma hakkı vardır . ve çok iyi yapmaktadır. Annesi neden utansın Cüneyt Özdemir utansın Daha annesinin başındaki baş örtüsünü Türban sandığı için... Bir kere daha utansın Cüneyt özdemir Türbanıda bu gibi ajite yazılarla bizlere baş örtüsü diye kakalamaya çalıştığı halkın kafasını karıştırdığı için..
Yıl 2010, 21. yüzyıl ve benim ülkemde üniversiteli bir kızın nasıl giyineceğine halen kanunlar, hakimler, savcılar, rektörler karar verecek ve ben üniversitelerde okuyanlardan özgür düşünen beyinler bekleyeceğim. Yazık çok yazık beynine pranga vuranlara, yazık çok yazık ortaçağda kalmışlara, yazık üniversiteli genç bir kızın nasıl örtüneceğine yasalarla karşı koyanlara...
Yıl 2010, 21. yüzyıl, üniversiteli genç bir kızın nasıl giyineceğine yasa, hakim, savcı, rektör karar verecek. Bu üniversiteyi bitirenden de özgür bir şekilde düşünmesini bekleyeceğiz, yazıklar olsun beynine pranga vuranlara, yazıklar olsun üniversiteye gidecek bir genç kızın nasıl giyineceğine karar veren gerici yobaz kafalara, yazıklar olsun bu çağda demokratik düşünemeyen ve laikliği üniversiteli kızın kıyafetiyle mukayese eden çağdışılara...
Raci Özer söylenecek söz bırakmamış... :ok
Afedersiniz ama bazı kurumlar ve kendini bu ülkenin lideri zanneden arkadaşlarımız eşcinsellere gösterdikleri hoşgörüyü üniversite veya kamu kurumunda inancı gereği başörtüsü takanlara gösteremiyorlar.
Tamam arkadaşlar,Chp,Mhp de sorunu çözmek istiyorlar artık,çözülür işallahta özgürlükler adına iyi bir adım atılmış olur.
Yalnız kendi görüşüm; Kamuya ve ilk okul çağlarına sıçramaması şartıyla.
Özgürlükleri kısıtlayan, çağdaş düşünceye ket vuran, kişiyi köleleştiren, erkeğin baskısı altına alan, kadını ikinci sınıf gören bir düşünce ve akımı özgürlükler diye yutturmaya çalışmaya yazıklar olsun.
Öyle zeki kızlarımız varki türban yüzünden okuyamayan,ülkeye faydalı olamayan.Yazık değilmi onlara böyle söylüyorsunuz.Diğer şekilde ünüversiteye girenlere kimse birşey diyormu.
Bu ülkede bir başbakan eşi,sırf kriz çıkmasın diye düşüncelilik gösterip,Gatada tedavi gören bir değerli sanatcımızı ziyarete gitmiyor,gidemiyor.Bumu özgürlük.
Anayasanın 'Başlangıç' bölümünün okunması bazı cevaplar için yeterli olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
BAŞLANGIÇ (Değişik: 23.7.1995-4121/1 md.)
Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedî varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
(Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
*
Bütün mesele koyultarak belirttiğim ibarelerin yorumu meselesidir. Atatürk ilke ve inkılapları söz konusu olduğunda cübbe sarık v.b. kıyafetlerin terk edilmesi, veya sadece din görevlilerine tahsisinden başlayarak çeşitli yorumlar geliştirilmektedir. Bu konuda argüman türetmek de tüketmek de çok kolaydır. Var olan ihtilaflar sürüp gidecektir kanaatindeyim.