-
HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in hukuka aykırı şekilde gözaltına alındığı gerekçesiyle Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal'ın da aralarında bulunduğu dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı'na yönelik işlemleri görüşmek üzere olağanüstü toplandı. Toplantıdan, Özel Yetkili Savcı Orhan Şanal ve beraberindeki 4 savcıyı görevden çekti. Şanal, eski bir DGM savcısının konumundaydı.
HSYK'dan yapılan konuya ilişkin yazılı açıklamada şöyle denildi: "16/2/2010 tarihinde HSYK gündemine oy birliği ile alınarak, incelenmesine karar verilen Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'nda, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan uygulamalar, 17/2/2010 tarihinde değerlendirilerek aşağıdaki kararlar alınmıştır:
CMK'nın 250/3'üncü maddesindeki amir hükmün ihlal edilerek, görev ve yetki aşımında bulunulduğunun tespitine,
Özel yetkili Cumhuriyet Başsavcısı vekili, Tarık Gür, Cumhuriyet Savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı, Osman Şanal'ın CMK 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına,
Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, Cumhuriyet Başsavcı vekili Tarık Gür, Cumhuriyet savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı, Osman Şanal ile diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir."
HSYK'ın yeni yetkilendirme için çalıştığı öğrenildi
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in gözaltına alınması üzerine bu sabah olağanüstü toplanan HSYK, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK üyesi Ahmet Kahraman'ın da katıldığı yaklaşık 4 saatlik toplantının ardından, Erzurum özel yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal'ın, CMK'nın 250. maddesi kapsamındaki yetkilerini kaldırmıştı. Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK üyesi Ahmet Kahraman'ın HSYK'dan ayrılmasının ardından toplantıya devam eden kurulun seçilmiş üyelerinin, yetkilerini kaldırdığı Erzurum özel yetkili Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal'ın yerine yeni yetkilendirme için çalıştıkları öğrenildi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=115448
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Bakan Ergin: HSYK yetkisini aşmıştır
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, HSYK tarafından verilen kararı sert bir dille eleştirerek, "HSYK'nın böyle bir görev yetkisi yoktur. Yargısal bir görevi olmayan idari bir kurumdur. HSYK bu denetimi yapmaya kalkışması çok açık bir yetki gaspıdır. Anayasa ve yasalara aykırı bir hukuksuzluktur" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın hukukçu milletvekilleri ile Başbakanlık Resmi Konutu'nda gerçekleştirdiği toplantı sona erdi. Toplantının ardından bir açıklama yapan Bakan Ergin, HSYK'nın Erzincan özel yetkili Cumhuriyet Savcılarının yetkilerini kaldırma kararına ilişkin HSYK'nın böyle bir görev yetkisinin olmadığını ifade etti. Bakan Ergin, "HSYK'nın böyle bir görev yetkisi yoktur. Yargısal bir görevi olmayan idari bir kurumdur. HSYK bu denetimi yapmaya kalkışması çok açık bir yetki gaspıdır. Anayasa ve yasalara aykırı bir hukuksuzluktur. HSYK'nın aldığı karar ile yürütülmekte olan soruşturmaya müdahale etmiş, doğrudan taraf olmuş, yetkisini aşmış, bağımsız yargının işleyişine engel olmuştur" şeklinde konuştu.
Bakan Ergin, Yargıtay'ın da konuya ilişkin yaptığı açıklamayı da eleştirdi ve "HSYK'nın yaptığının doğru olduğuna ilişkin karar alması yasal dayanaktan yoksundur. Yargılama faaliyetine müdahale anlamını taşımaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın devam eden yargısal bir faaliyetten dolayı siyaset kurumunu sorumlu tutmak anlamına gelen açıklamasının kabul edilmesi mümkün değildir"
Ergin, basın toplantısında HSYK'nın aldığı kararları ve Yargıtay, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Danıştay'ın konuyla ilgili yaptıkları açıklamaları eleştirdi.
HSYK'nın aldığı kararla yürütülmekte olan soruşturmaya müdahale ettiğini söyleyen Ergin, "Bu ve benzeri girişimleri Adalet Bakanlığı olarak yargı bağımsızlığına büyük bir darbe olarak görüyoruz. Yargının bağımsız ve tarafsız şekilde görevini yapması engellenmiş, bu sürece dahil olanlar görevlerinden alınmak suretiyle diğer görevlilere açıkça gözdağı verilmiştir" diye konuştu.
"HSYK, soruşturmanın tamamlanmasını beklemeksizin ve varsa hukuk ihlallerini araştırma gereği duymaksızın ve hangi somut verilere ve dosyalara dayanarak böyle bir karar aldığını da açıklamaksızın yetki gasbı yapmak suretiyle sürece çok vahim bir müdahalede bulunmuş, yargı sistemini kaosa sürükleyecek bir tutum takınmıştır" diyen Ergin, yürütülen soruşturma kapsamında ilgililerin hukuk ihlali yapıldığı yönündeki varsa itirazları ve başvurularının çözüm yerinin HSYK değil, bu işle görevlendirilen mahkemeler olduğunu ifade etti. Ergin, bu yönde yapılan itirazın ilgili mahkemece reddedildiğini de anımsattı.
Ergin, "Yetkileri değiştirilen Cumhuriyet savcılarının hakim tarafından verilen kararları yerine getirdikleri göz ardı edilmiştir. Savcıların yaptıkları işlemlerin yetki ve görevleri kapsamında kaldığı mahkeme tarafından da kabul görmüştür. Bu durumda Cumhuriyet savcılarına atfedilen suçun ne olduğu ve bunu ne şekilde işlediklerinin de yine kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir" dedi.
Açıklamaların kabul edilmesi mümkün değildir
Anayasa'nın 159. maddesinde ve 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun 4. maddesinde HSYK'nın görev ve yetkilerinin açıkça sayıldığını ifade eden Ergin, hakim ve savcılar ile mahkemelerin yargısal faaliyetlerinin denetiminin yargı mercilerine bırakıldığını anımsattı. HSYK'nın böyle bir görev ve yetkisinin olmadığını ifade eden Ergin, şöyle konuştu:
"HSYK yargısal görevleri olmayan idari bir kuruldur. Hakim veya savcı, hakim veya mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına başvurma hakkı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya katılana aittir. Bunlardan herhangi birinin müracaatı olmaksızın, süreçte yargısal denetimi yapmakla görevli mercilerin bile bu denetimi yapması mümkün değil iken idari bir Kurul olan HSYK'nın bu denetimi yapmaya kalkışması çok açık bir yetki gasbıdır. Anayasa ve yasalara tamamen aykırı bir hukuksuzluktur.
Hiçbir yargısal görevi bulunmayan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun bu konuyu görüşmek üzere toplanarak, HSYK'nın yaptığının doğru olduğuna dair karar alması da yasal dayanaktan yoksundur, ihsası rey niteliğindedir, yargılama faaliyetine müdahale anlamını taşımaktadır. Danıştay Başkanı'nın görev alanıyla ilgili olmayan bu konuyla ilgili yaptığı açıklama bu yanlışlara katkı vermek anlamına gelmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının devam eden yargısal bir faaliyetten dolayı siyaset kurumunu sorumlu tutmak anlamına gelen açıklamasının da kabul edilmesi mümkün değildir. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında yapılan arama, gözaltına alma ve tutuklama kararları üzerine yasada bu konuda hiçbir yetkisi ve görevi olmayan HSYK, aldığı kararla yürütülmekte olan soruşturmaya müdahale etmiş, doğrudan taraf olmuş, yetkisini aşmış, bağımsız yargının işleyişine engel olmuş, soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve sonuçlandırılmasını tehlikeye sokmuştur."
Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs girişimi
Ergin, Anayasa'nın 138. maddesindeki "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz" hükmünü anımsattı ve HSYK tarafından alınan karar ve yapılan açıklamalarla söz konusu maddenin ihlal edildiğini, hakim ve savcılara yargısal süreçle ilgili müdahalede bulunulduğunu ileri sürdü.
Anayasa'nın bu hükmünün sadece yürütmeyi ve bu anlamda bakanlığı değil aynı zamanda yüksek mahkemeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını ve HSYK'yı da bağladığını vurgulayan Ergin, "Bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan basın açıklamasında 'Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Habur, Erzincan ve Erzurum adli yargı çevrelerinde yargıyı yıpratan, yargıya olan güveni sarsan adli tahkikatlar incelemeye alınmıştır...' şeklinde değerlendirmelere yer verilerek, bu konuya ilişkin hiçbir yetkisi ve görevi olmadığı halde doğrudan bu makamca da HSYK gibi soruşturmaya müdahale etme girişiminde bulunulmuştur" dedi.
Ergin, TCK'nın 288. maddesindeki "Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi .... cezalandırılır" hükmünü de hatırlattı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ve HSYK'nın açıklamaları ve bu konuda aldığı kararları "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs girişimi" olarak değerlendirdi.
Ergin, "Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılıkları ve tedbir kararlarını veren mahkemeler yüksek mahkemelerin ve HSYK'nın ağır baskısı altına alınmıştır. Bu şartlar altında bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapmak son derece zorlaşmıştır" şeklinde konuştu.
Uyarılarımız sürecek
Bakan Ergin, hukuk sınırları içerisinde kalınması için gerekli uyarılarını yapmaya devam edeceklerinin de altını çizerek, şöyle konuştu:
"HSYK ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yargılama sürecine yaptığı bu müdahaleden sonra yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından yargı reformunun acilen hayata geçirilmesi zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bakanlığımız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yargı bağımsızlığı ile hakimlik ve savcılık teminatının ihlali anlamına gelebilecek her türlü girişimlere karşı herkesin hukuk sınırları içerisinde kalması için gerekli uyarılarını yapmaya devam edecektir."
Bakan Ergin, HSYK'nın Şemdinli olaylarına ilişkin soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı hakkında verdiği meslekten çıkarma kararının Avrupa Birliği'nin Türkiye hakkında düzenlediği ilerleme raporlarında "yargıya ağır baskı" olarak nitelendirildiğini kaydetti. Ergin, aynı konunun yine Avrupa Birliği adına düzenlenen "Türk Yargısının İşleyişine İlişkin İstişari Ziyaret Raporlarının" sonuncusunda yargıya yönelik "iç tehdit" olarak değerlendirildiğini de söyledi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=115...FEm%FD%FEt%FDr
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
HSYK son derece yerinde bir karara imza atmıştır. Ellerine sağlık.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Nasıl canın yanıyor değil mi akp? Sağı solu ısırmaya mecbur ettikleri kendi adamlarını da birileri ısırınca dişlerini göstermeye başladılar. Yapılan onca hukuka aykırı işlemlerden sonra bir tane hukuka aykırı olduğunu düşündüğünüz iş yapılınca nasıl da panik halinde saldırıyorlar.
Savcıları kapıkulu yapan hükümet, karşısında eğitimli bilgili bir yargı grubunu görünce hemen hukuksuzluk bu diye avaz avaz yaygara yapıyor. Hani hakimlere savcılara güveniniz tamdı? Hani demokrasi herşeyi çözerdi? Hadi uysana yargıç kararına akp !
YÖKÜ, Orduyu heryeri ama heryeri pasifize ettiniz, rakiplerinizi cezaevine tıktınız ya da yurtdışına kaçırdınız, Yüksek Yargı yerlerine adamlarınızı soktunuz, yetmeyince YARGIYA SON DARBEYE giriştiniz değil mi?
Kaldırsanıza milletvekili dokunulmazlığını, anayasayı değiştirelim diyorsunuz kaldırsanıza cumhurbaşkanı dokunulmazlığını, hadi yapsanıza. Yargıyı hükümet elinde oyuncak eden Adalet bakanlığının vesayetinden alsanıza. Hadi babayiğit akp yap! Sonra bu eyleme istediğin kadar hukuksuz de, biz de sana destek olalım...
DİNİME KÜFREDEN BARİ MÜSLÜMAN OLSA !
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Bu kurumun adı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. HSYK deyip etkisizleştirmeyin bakalım. Her önüne gelen kişi o kurula gelemez. Ülkemizin en saygın en bilgili hukukçuları gelir oralara. Hukuka saygısı olan adamın hukukçuya da saygısı olur.
Oralara gelmek için bir fırın ekmek yemesi gereken savcıyı atamak, diğer savcının ipini görevini yaptığından dolayı çekmek kolay iş. Ha şimdi gözünüz HSYK'da değil mi? İndirince sırada hangi kurum/kuruluş var? Tüm değerlerimize, Osmanlıdan gelen geleneklerimize, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana çektiklerimize el, dil uzatan bir parti, şimdi de hedefe hukukçuları aldı.
Doğru ya, ben bu hukuk fakültesindeyken yurtlarda baskı ile safınıza çektiğiniz öğrenciler değil mi bu infazcı savcılar? Ama yaşı 43 ten büyük hukukçular yutmuyor sizin yaptıklarınızı, 43'ten küçük olanların bir kısmını sizin bursladığınızı tüm hukuk fakültesi mezunları bilir!
Siz bu orduya dua edin sahiden, farkında olmadan, istemeden, sağ sol çatışmasını engelleyebilmek için, artık kan akmasın diye darbe yaptılar. Ama keşke yapmaz olaydılar. Bilselerdi sizi doğuracaklarını asla yapmazlardı. Siz ise meydanı boş bulup beyinleri yıkayıp, din diye insanları, öğrencileri sömürdünüz. Bu dediklerim 1982 sonrası... Sağ konuşma cız, sol konuşma cız derken aradan sıyrılıp irticayı patlattınız. Ne oldu Beyazıt meydanında, İstanbul üniversitesinin önünde Tekbirrrrrr diye bağırıp türban isteklerinize, şimdi herkes türbanlı mı ki susturdunuz mür itlerinizi.
Yukarıda yaş sınırı verdim. Hadi araştırın bakalım AKP tarafından kullanılan savcıların yaşları kaç? 45 ten küçük değilse beni bu siteden atın, bir de üstüne tükürün ! Direnen HSYK üyelerine bakın yaşları kaç? Onlar sağ sol kavgası ile değil, hukukla, hukukçulukla, ülke ile uğraşan, ülkenin heryerinde en zor şartlarda, ölüm tehlikesini bile umursamadan görev yapan YARGIÇLAR.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
ADALET BAKANI DÜN GECE SAAT KAÇTA YATTI?
17.02.2010 15:56
Karakter boyutu :
Adalet Bakanlığı’nın ışıkları sabah gün ışıyıncaya kadar sönmedi. Çok dikkat çekiciydi ışıkların sönmemesi.
Peki, ışıkları mı açık unuttular? Hayır.
Odatv’nin edindiği bilgilere göre Adalet Bakanı Sadullah Ergin de, bakanlık üst yönetimi de sabahın erken saatlerine kadar ayaktaydı.
Acaba uykusuzluk hastalığına mı kapıldılar?
****
"Tarikatlara dokundurmam" diyen Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal’ın, Erzincan Başsavcısı Cihaner’i sorgulaması 10.5 saat sürdü. Sorgu saat 06.00’da tamamlandı.
Bu saate lütfen dikkat edin: Saat 06.00
Adalet Bakanlığı ise tarihinde ilk kez sabah karanlığında açıklama yaptı. Basın açıklaması başlıklı metne son nokta hangi saatte konuldu, tam bilemiyoruz. İlginç olan Anadolu Ajansı’nın açıklama haberini saat 05.57’de geçmesiydi.
Bu ne tesadüf?
Cihaner’in sorgusu saat 06.00’da bitiyor. Ajans haberi sorgunun tamamlanmasından 3 dakika önce servise konuluyor.
Yoksa Adalet Bakanı “uzaktan kumandalı” şekilde yargıya müdahil mi oldu?
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=adalet-...tti-1702101200
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Gerçekleri ve sadece gerçekleri söylüyorum, en ufak yalanım varsa tüm sevdiklerimi göremeyim.
Tüm bu haberler beni de doğruluyor. Getto oluşturdular. Hem de seneler önce.
Hadi biraz daha anlatacağım, inanan inansın, inanmayan safça oy vermeye devam etsin.
Sene 1983-84 İstanbul hukuk fakültesine girdim. 1.ci sınıftayım, Anayasa hukuku hocamız, bugünkü 1982 Anayasasını yazan Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı. Aynı zamanda hukuk fakültesi dekanı. (Prof.Dr.Erdoğan Teziç ise diğer Anayasa Hukuku hocamızdı. Hani YÖK başkanı, hani AKP geldikten sonra YÖK'ten indirilen...)
Bu arada yurtlarda kalan arkadaşlar bana dert yanıyor, "bize namazı zorluyorlar, istişarelere katılmamızı istiyorlar, yoksa yurtta barındırmayız diyorlar, biz okumak zorundayız, mecburen katılıyoruz, yurttan çıkarsak okuyamayız, parası yok ailemizin..."
Birgün Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı ders verirken gözü türbanlı öğrencilere takıldı (yeni anfi-dışarıda)... "Çocuklar türbanınıza birşey demeyeceğim ama öyle guruplaşıp oturmayın, diğer öğrenciler de sizin arkadaşınız ve size bir zarar verecekleri yok, lütfen guruplaşmayın" dedi.
Aradan 10 gün geçti, türban cemaati hala aynı vaziyette. DEKAN; Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı da dekan olarak türbanlıların üniversiteye girmesini yasaklamak zorunda kaldı. Ertesi gün kız arkadaşlar WC'lerde türbanın üstüne PERUK takan kızlardan bahsediyorlardı. Takkiye lafını sonraları öğrendim ama işte takkiyecilerle ilk karşılaşan bizlerdik sanırım.
Uzatmayayım, 3.cü sınıfa geçtik, sınıfın popüler öğrencisi olduğumu öğrenen bir cübbeli bana; "sen popüler bir öğrencisin, herkes seni tanıyor, gel bizi temsil et sana xxx tl. maaş ve vakkoramadan açık giysi çeki..." dediyse de safça "ben öğrenciyim anlamam, ilgilenmem" diyerek savuşturdum.
Şimdi o dönemde beyni yıkanmış yaşıtlarım savcı, hakim... Sanırım henüz HSYK kademesine gelemediler ama özellikle yaşı 43 civarlarında olanlar o zamanlarda aldıkları borçları ödüyorlar.
Yazıktır bu ülkeye, yazık.
Ergenekon hikayesine gelirsek, o kadar hukuksuzluk yapıldı, senelerce iddianame ve delliller gelecek diye beklenirken tutuklu kaldı insanlar. Bu hukuksuzluk değil miydi? Hukuksuzluk birine dokunduğunda mı gerçek oluyor?
Hadi size Ergenekon terör örgütü için araştırmalık, mukayeseli bir soru?
Hangi terör örgütü (veya elemanları) yakalandığında biz x terör örgütü elemanıyız demez?
PKK hep dedi, evet biz PKK'lıyız dedi... ASALA, evet biz Ermeniyiz, örgütteniz dedi, 100'lerce örgüt mensubu yakalandığında bunu dedi. En azından sırf dışarıdakine şevk vermek için dedi.
Peki hangi Ergenekon sanığı biz örgüt üyesiyiz dedi? HİÇBİRİ ! Çünkü böyle bir örgüt yok. Gerçek terörist öleceğini de bilse örügütünü zikreder!
Ben mi? Eski bir ANAP'lı, oynanan oyunları çok iyi gözlemleyen, irtica istemeyen bir CHP'ye oy vermek zorunluluğu hisseden bir vatandaşım ! Kimsenin MÜR İTİ, kimsenin maşası değilim !
MEYDANI BOŞ BULANLARIN ÖYKÜSÜ BU.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yapmayın arkadaşlar. Hukukçuları aklı selime davet ediyorum. Hukuku siyasi kavramları referans alarak tartışamazsınız. Bu yargıyı siyasallaştırmanın ta kendisidir.
Olay bir savcının suç işledi iddia edilmiş ve bir mahkeme tarafından tutuklanmıştır. "Savcıyı tutuklattıran savcı" diyebilecek kadar hukuktan anlamayanlarla aynı dili konuşuyorsunuz. Tutuklama kararı veren hakim nedir, ne iş yapar?
Peki HSYK'nın yargı üzerindeki bu baskısı sonucu tutuklanan savcının yargılanmasının bağımsız olacağını kim söyleyebilir?
Haydi çıkarın diliniz altındaki baklayı, darbe provası yapan bir paşayı sorgulamaya kalkan bir savcı alaşağı edilmiştir ve halkın desteğini arkasına alan hükümetle demokratik yollarla mücadele edemeyeceğini anlayan tüm karşıt görüşlüler kinlerini kusmak için güzel bir fırsat bulmuşlardır.
HSYK'nın yapısının ve üyelerinin seçilmesi prosedürünün demokratik ve hukuki (yasal değil hukuki) olduğunu kim iddia edebilir?
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
henien rumuzlu üyeden alıntı
Yapmayın arkadaşlar. Hukukçuları aklı selime davet ediyorum. Hukuku siyasi kavramları referans alarak tartışamazsınız. Bu yargıyı siyasallaştırmanın ta kendisidir.
Olay bir savcının suç işledi iddia edilmiş ve bir mahkeme tarafından tutuklanmıştır. "Savcıyı tutuklattıran savcı" diyebilecek kadar hukuktan anlamayanlarla aynı dili konuşuyorsunuz. Tutuklama kararı veren hakim nedir, ne iş yapar?
Peki HSYK'nın yargı üzerindeki bu baskısı sonucu tutuklanan savcının yargılanmasının bağımsız olacağını kim söyleyebilir?
Haydi çıkarın diliniz altındaki baklayı, darbe provası yapan bir paşayı sorgulamaya kalkan bir savcı alaşağı edilmiştir ve halkın desteğini arkasına alan hükümetle demokratik yollarla mücadele edemeyeceğini anlayan tüm karşıt görüşlüler kinlerini kusmak için güzel bir fırsat bulmuşlardır.
HSYK'nın yapısının ve üyelerinin seçilmesi prosedürünün demokratik ve hukuki (yasal değil hukuki) olduğunu kim iddia edebilir?
Sınırlı ölçüde de olsa, ağırlıklı olmasa da Hukuki.net'te siyaset konuşulabilmesinin nedeni; Hukuk fakültelerinde Anayasa hukuku, hukuk başlangıcı, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi ve sair Kamu hukuku dallarını çok yakından ilgilendirmesidir. Dolayısiyle hukukçu siyasi konulardan uzak kalmalıdır şeklindeki değerlendirme, hukukçuyu dünyadan koparır, özgür düşüncesini ifade edemeyen robot olur.
Sanırım sitedeki her hukukçu "savcıyı tutuklattıran savcı" ifadesindeki tutuklattıran savcı denildiğinde "tutuklama talebiyle yargıç önüne çıkarma" olduğunu bilir. Burada CMK madde 100'deki tutuklama nedenleri ve hangi savcı veya yargıç olursa olsun tutuklanmasına gerek var mıdır? Tutuksuz yargılanması halinde deliller mi karartılacaktır, kaçar mı diye tartışacağınıza, bir çok hukukçunun, hukukçu meslektaşının "tutuklanmasına" karşı çıktığını anlayamamışsınız. Haliyle zihniyet siyasi olunca, bu işlere neden olanlara "cevap verebilmek, yanlış yapıyorsunuz, bir savcıyı tutuklamak tüm hukukçuları tutuklamaktır, yargıyı siyasileştirmektir" denildiğinin farkında olmadığınızı görüyorum.
Tüm Partiler ve Particiler dokunulmazlık kalkanı arkasında menfaat hesapları yaparken, uzun bir eğitimden geçen, ülkenin heryerinde en zor şartlarda görev yapan hukukçuları (savcı hakim avukat farketmez) tutuklamak hukuka ve hukukçuya sen sus, ben konuşacağım demektir. Geldik yine kuvvetler ayrılığına... Hiç duydunuz mu?
Yargıya siyaset karışmış mı bilemiyorum ama "Siyaset yargıya karışmış" durumda.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
admin rumuzlu üyeden alıntı
Sınırlı ölçüde de olsa, ağırlıklı olmasa da Hukuki.net'te siyaset konuşulabilmesinin nedeni; Hukuk fakültelerinde Anayasa hukuku, hukuk başlangıcı, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi ve sair Kamu hukuku dallarını çok yakından ilgilendirmesidir. Dolayısiyle hukukçu siyasi konulardan uzak kalmalıdır şeklindeki değerlendirme, hukukçuyu dünyadan koparır, özgür düşüncesini ifade edemeyen robot olur.
Sanırım sitedeki her hukukçu "savcıyı tutuklattıran savcı" ifadesindeki tutuklattıran savcı denildiğinde "tutuklama talebiyle yargıç önüne çıkarma" olduğunu bilir. Burada CMK madde 100'deki tutuklama nedenleri ve hangi savcı veya yargıç olursa olsun tutuklanmasına gerek var mıdır? Tutuksuz yargılanması halinde deliller mi karartılacaktır, kaçar mı diye tartışacağınıza, bir çok hukukçunun, hukukçu meslektaşının "tutuklanmasına" karşı çıktığını anlayamamışsınız. Haliyle zihniyet siyasi olunca, bu işlere neden olanlara "cevap verebilmek, yanlış yapıyorsunuz, bir savcıyı tutuklamak tüm hukukçuları tutuklamaktır, yargıyı siyasileştirmektir" denildiğinin farkında olmadığınızı görüyorum.
Tüm Partiler ve Particiler dokunulmazlık kalkanı arkasında menfaat hesapları yaparken, uzun bir eğitimden geçen, ülkenin heryerinde en zor şartlarda görev yapan hukukçuları (savcı hakim avukat farketmez) tutuklamak hukuka ve hukukçuya sen sus, ben konuşacağım demektir. Geldik yine kuvvetler ayrılığına... Hiç duydunuz mu?
Yargıya siyaset karışmış mı bilemiyorum ama "Siyaset yargıya karışmış" durumda.
Siyaset konuşulmasına karşı çıkmak her halde abesle iştigal olur, vekillerin meslekleri sıralamasında bir numarada avukatların olduğunu düşününce. Aynı zamanda "zihniyet siyasi olunca" diyerek şahsıma yaptığınız istihzayı da iade ediyorum. Ancak kuvvetler ayrılığından bahsediyorsunuz ve bir savcıyı tutuklamanın yargıyı siyasileştirmek olduğunu iddia ediyorsunuz. Sanki savcıyı tutuklayan bir mahkeme değil bir siyasi organmış gibi yorum yapıyorsunuz.
Hukukçular ülkenin her yerinde en zor şartlarda görev yapıyor da ne demek? Hani doktorlar için söylense bu söz, öğretmenler için söylense, askeri personel için söylense tamam. Ama özellikle küçük yerleşim birimlerinde hakim ve savcılar hangi zor şartlarda görev yapıyor yadırgadım doğrusu. Kaldı ki zor şartlarda görev yapmak ne zamandan beri bazı mesleklere suç işlemek hakkı veriyor yetkili makamlara hesap verme yükümünü kaldırıyor?
Hukuk, herkese adil davrandığı zaman hukuktur. Generale farklı, savcıya farklı, normal vatandaşa farklı uygularsanız bunun adı hukuk değildir.(Ne demek bir savcı tutuklamak tüm hukukçuları tutuklamaktır) Suç işleyen kim ise yargılanması ve suçlu bulunursa cezalandırılması gerekmez mi? Bu nasıl bir meslek şovenizmidir?
Her ne kadar yargının siyasete karışıp karışmadığını bilmediğinizi söyleseniz de biz, pek ala karıştığını ve sizin gibi farkında bir insanın bunu bilmemesinin mümkün olmadığını biliyoruz.
Aslında bugün Türkiye'de yaşanan sancı tam da üzerine parmak bastığınız bu durumdan kaynaklanmaktadır. Artık kimsenin halkın üzerinde olmadığı, imtiyazlı hiç bir sınıfın kabul edilemeyeceği mücadelesidir bu. Elbette imtiyaz sahipleri tüm güçleriyle ve hınçlarıyla direneceklerdir. Ama "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
henien rumuzlu üyeden alıntı
Siyaset konuşulmasına karşı çıkmak her halde abesle iştigal olur, vekillerin meslekleri sıralamasında bir numarada avukatların olduğunu düşününce. Aynı zamanda "zihniyet siyasi olunca" diyerek şahsıma yaptığınız istihzayı da iade ediyorum. Ancak kuvvetler ayrılığından bahsediyorsunuz ve bir savcıyı tutuklamanın yargıyı siyasileştirmek olduğunu iddia ediyorsunuz. Sanki savcıyı tutuklayan bir mahkeme değil bir siyasi organmış gibi yorum yapıyorsunuz.
Hukukçular ülkenin her yerinde en zor şartlarda görev yapıyor da ne demek? Hani doktorlar için söylense bu söz, öğretmenler için söylense, askeri personel için söylense tamam. Ama özellikle küçük yerleşim birimlerinde hakim ve savcılar hangi zor şartlarda görev yapıyor yadırgadım doğrusu. Kaldı ki zor şartlarda görev yapmak ne zamandan beri bazı mesleklere suç işlemek hakkı veriyor yetkili makamlara hesap verme yükümünü kaldırıyor?
Hukuk, herkese adil davrandığı zaman hukuktur. Generale farklı, savcıya farklı, normal vatandaşa farklı uygularsanız bunun adı hukuk değildir.(Ne demek bir savcı tutuklamak tüm hukukçuları tutuklamaktır) Suç işleyen kim ise yargılanması ve suçlu bulunursa cezalandırılması gerekmez mi? Bu nasıl bir meslek şovenizmidir?
Her ne kadar yargının siyasete karışıp karışmadığını bilmediğinizi söyleseniz de biz, pek ala karıştığını ve sizin gibi farkında bir insanın bunu bilmemesinin mümkün olmadığını biliyoruz.
Aslında bugün Türkiye'de yaşanan sancı tam da üzerine parmak bastığınız bu durumdan kaynaklanmaktadır. Artık kimsenin halkın üzerinde olmadığı, imtiyazlı hiç bir sınıfın kabul edilemeyeceği mücadelesidir bu. Elbette imtiyaz sahipleri tüm güçleriyle ve hınçlarıyla direneceklerdir. Ama "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
Zihniyet siyasi olunca söylemi size değil, partiye idi. Ama her nasılsa kendinizi parti sözcüsü sandığınızdan yanlış anlamış olabilirsiniz.
Hukukçu musunuz ki hukukçuların hangi şartlarda görev yaptığını biliyorsunuz. Türkiye'nin her yerinde kendi aile eş dost akrabalarından uzak, insanlara adalet dağıtmaya çalışan insanları başkaları ile karıştırmayın. (Aynı durum tüm memurlar, askerler, polisler, doktorlar için de geçerlidir.)
Suç işleyeni affedin gibi bir yaklaşımım yok ama siz konuyu saptıracaksınız ya ... hukuktan bir zerre anlasaydınız tutuklama nedenleri hakkında yazdıklarıma yanıt verirdiniz. Ben yazımda savcının tutuklanması gerekmezdi dedim, yargılanması gerekmezdi demedim. Suçluysa yargılama sonucunda ortaya çıkar ya da beraat eder. Şu aşamada suçludur veya suçsuzdur demek anca bir cahilin işidir.
Üstelik tutuklama kararını verenin bir hakim olduğunu karara saygı duyulması gerektiğini söylüyorsanız, HSYK üyelerinin de hakim olduğunu bildiğinize göre neyin davasını güdüyorsunuz? Basit bir mantıkla bu hakim savcı tutukladı, HSYK hakimleri de özel yetkili savcıların yetkisini alma konusunda karar verdi. O zaman buna da itiraz etmeyeceksiniz.
Hukuk hakime de savcıya da vatandaşa da eşit uygulansın, buna itiraz yok, neden meclisteki temsilcilerinize uygulanmasın efendim? Siz kimi koruyorsunuz? Hani egemenlik milletindi?
Savcı dediğiniz kimdir biraz öğrenin. Ona özetle savcı desek de doğrusu TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAVCISI'dır. (Bu konu forumlarda daha önce anlatıldı). TC. için görev yapan, yasalarca yasaklanmış eylemleri kovuşturmak için görev verilen, hem de bu görevi ve yetkiyi hükümetten değil, TC Anayasası ve kanunlardan dolayısıyle polemik içine çekmeye çalıştığınız milletten alan kişidir Cumhuriyet Savcısı. Siz suç işleme zannı ile onu tutuksuz yargılamak yerine tutuklarsanız, bırakın sadece hukukçuları tutuklamak, tüm vatandaşları tutuklamış olursunuz. Bizim savcımız bizim, hepimizin.
Not ve rica: Forum imzanızdaki yazı tarafımca uygun görülmemiştir. "Hukuk'un üstünlüğüdür istenen, hukukçunun değil" şeklindeki sitemize yakışmayan bir slogana izin vermeyeceğiz. Bu nedenle uygun bir imza kullanınız. Bu sitede ne hukuka ne de hukukçuya laf ettirmeyeceğimizi de bilmenizi isteriz. Hukukun uygulayıcıları, adalet dağıtan kimlerse onlara da aynen hukuka saygı duyulduğu kadar saygı duyulmalıdır. Daha fazla polemiğe girmemeniz konusunu da takdirlerinize bırakırım.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Sayın Admin bırakın bu laf ebeleri ile polemiği gerçekten, değmez. Adamın hukukun H'sinden habersiz, herkese eşit uygulansın diyor ki, hiçbirimizin farklı bir şey söylediği yok. Tututklama isteyen savcılarının yetkisi alındı ya, ona yanıyor garibim.
Bizim savcılarımız da hakimlerimiz de hukukçularımız da ne yapacağını bu tip ağzı kalabalık içi boş kişilere gösterir. Daha tutuklamanın ne olduğunu bilmeyen kişilere bunu nasıl anlatırsınız ki?
Tutuklamaya gerekçe ne acaba? Çok mu elzem tutuklama. Devlet kendini korumak için görevlendirdiği savcıyı APO gibi içeri tıkamaz! Kamu vicdanı buna engeldir. Benim savcımı tutukladıklarına göre beni bile tutuklarlar diye düşünen vatandaşa (ve hukukçuya) manevi baskıdır bu. Buna ne denir? FAŞİZM. Musolini ve yandaşları hortladı da bize mi denk geldi onu düşünür dururum.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
YARSAV'dan 16.02.2010 Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Hakkında Basın Açıklaması:
Değerli Basın Mensupları
Erzincan’da yasadışı cemaat yapılanmalarına ilişkin soruşturmaları yürüten Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in işlediği iddia edilen bazı suçlar nedeniyle makamı, evi aranmış, gözaltına alınmıştır.
Yapılan işlem, Anayasanın 144., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasanın 89., Ceza Yargılama Yasasının 250/3. maddeleriyle öngörülen yargıç güvencesine açıkça aykırıdır. Ceza Yargılama Yasası’nın 250/3. maddesindeki sınırlar aşılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel niteliği olan hukukun üstünlüğüne ve dolayısıyla yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesine bu işlem ve eylemle, ağır bir müdahale gerçekleşmiştir.
Bugünden itibaren artık ülkemizde hiçbir yargıç, cumhuriyet savcısı, Yargıtay, Danıştay ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yargıç üyeleri güvencede değildir. Bu yolla gidilen yerin, yargı bağımsızlığı ve Hukuk devletinin var olmadığı bir yer olduğu tartışmasızdır. Artık Türk toplumu, keyfi yönetimin egemen olduğu, Yargıç güvencesinden yoksun bir toplumdur.
Anayasada yargıç ve savcılar, başbakan ve bakanlar hakkında özel soruşturma yöntemlerine yer verildiğinden Anayasanın doğrudan uygulanır bu hükümleri yasalarla askıya alınamaz. Çünkü Ceza Yargılama Yasasının 250/3 maddesinde özel yetkili mahkemelerin görev alanı düzenlenirken, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı yargıçlar hariç bırakılmıştır. Bu hüküm ve Anayasa hükümleri görmezden gelinerek bu soruşturmayla yargı üzerinde ciddi baskılar yaratıldığı ve laik, demokratik hukuk devletini yasalar çerçevesinde korumaya kalkışan yargıçlar, cumhuriyet savcıları ile yargının diz çöktürülmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Ceza Yargılaması Yasasının 250/3 maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin yargılayacağı kişilerden olan Başbakan’ı bu yöntemle gözaltına almak abesle iştigal ise, ancak Yargıtay tarafından yargılanacak bir Cumhuriyet Başsavcısının soruşturma yetkisi olmayan kişilerce aranarak gözaltına alınması da ağır bir hukuk ihlalidir.
Yasadışı bölücü örgüt mensuplarının iki saat içinde serbest bırakılması için yargıç ve Cumhuriyet savcısı ayarlayanlar, Adalet Bakanlığı’nın emriyle açıkça hukuka aykırı bu uygulamayı başlatmıştır. Yüksek yargıçlar HSYK üyeleri de dahil olmak üzere tüm yargıç ve cumhuriyet savcıları bu uygulamayla her an karşı karşıya kalabileceklerdir. Bu tehdide yüksek yargıçların HSYK üyelerinin tüm yargıç ve savcıların boyun eğmeyerek gereken yanıtı, en sert biçimde vereceklerine inanıyoruz.
Söz konusu uygulamayla, ayarlanamayan yargıçlar ve savcılar ayarlanmaya ve hizaya getirilmeye çalışılmaktadır. Hukuksuz telefon dinlemelerine, gerekirse savcılar eliyle devam edileceği yolunda formüller üreten Adalet Bakanı, şimdi savcılar eliyle Anayasaya aykırı soruşturma ve gözaltına alma uygulamasına başlamıştır. Hiç kuşku yoktur ki yapılan, siyasi iktidarın yüksek yargıyı da kapsamına alabilecek nitelikte yargıyı yıldırma ve ele geçirme girişimidir.
Hukuk dışı bu uygulamaya yol açan ve gerçekleştiren tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuyor, Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu, HSYK ve Adalet bakanını bu kişiler hakkında soruşturma açmak üzere göreve ve Adalet Bakanını siyasi sorumluluğunu üstlenerek, istifa etmeye çağırıyoruz.
Kamuoyunca bilinmelidir ki Türk halkının Mustafa Kemal’le birlikte kurduğu Cumhuriyet’in eseri olan demokrasisiyle yargı üzerinden hesaplaşılmasına Türk yargıç ve Cumhuriyet Savcıları olarak izin vermeyeceğiz.
Saygıyla duyurulur.
YARSAV YÖNETİM KURULU
www.yarsav.org.tr
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
Av.Basri Gungoren rumuzlu üyeden alıntı
Bu kurumun adı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. HSYK deyip etkisizleştirmeyin bakalım. Her önüne gelen kişi o kurula gelemez. Ülkemizin en saygın en bilgili hukukçuları gelir oralara. Hukuka saygısı olan adamın hukukçuya da saygısı olur.
"HSYK" nın açılımı; başlığı daha da uzun kılacağından, kısaltılmış hali ile başlık açmak daha uygun geldiği içindir. Ayrıca, kısaltılmış halinin kurulu etkisizleştirebileceğini düşünmemekle birlikte, saygıszlık olarak da algılanmaması gerekir, ki, herhangi bir kasıt da söz konusu değildir, olamaz da.
Saygılarımla,
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yeni savcılar belirlendi
Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK), Erzurum'da yetkileri kaldırılan savcıların yerine özel yetkili dört Cumhuriyet Savcısının görevlendirdiğini bildirdi.
Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, Erzurum'da yetkileri kaldırılan savcılar yerine özel yetkili dört Cumhuriyet Savcısı görevlendirdiğini bildirdi. Kahraman, ''HSYK'nın dünkü yetki kaldırma kararının geri alınması talebimiz reddedildi'' dedi.
HSYK kararına göre, Erzurum savcılarından Taner Aksakal özel yetkili Erzurum Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine getirilirken, aynı ilde görevli savcılar Mehmet Ali Kurt ile Ender Karadeniz ise özel yetkili özel savcı oldular.
Savcı Taner Aksakal 2007’de Şanlıurfa’dan, Mehmet Ali Kurt 2008’de Ceyhan’dan, Ender Karadeniz ise Temmuz 2009’da Yenipazar’dan Erzurum’a Cumhuriyet Savcısı olarak atanmıştı.
Kahraman, yeni atanan isimler üzerinde hiçbir itirazlarının olmadığını belirtti.
HSYK, SAVCILARIN YETKİLERİNİ KALDIRMIŞTI
HSYK, önceki gün Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in tutuklanmasının ardından dün olağanüstü toplanmış ve Erzurum özel yetkili Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal'ın, CMK'nın 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına ve Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, Gür, Karakullukçu, Yazıcı ve Şanal ile diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasına oy çokluğu ile karar vermişti.
Aradan 24 saat geçmeden HSYK, bugün yetkileri alınan savcıların yerine yeni atamalar yaptı.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13831069.asp?gid=233
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
İmtiyazlı kimse kalmasın hakimiyet kayıtsız milletinse Önce Milletin Meclisinden başlıyalım Millet vekilleri orada!
İddalar var diyerek Kuvet Komutanlarını Genaralleri sorguya çeken Hukuk
Savcılar soruşturulurken siyasi olmayaçak
Ama millet vekilliği yapmış birinin Haburla ilğili böylesi bir idda araştırılsın denince siyasi oluyor şimdi ne diyişti. sevsinler sizin Demokratlığınızı!!
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/habe...0/savvsdds.jpg
SUÇLULUĞU kanıtlammamış Duruşması yapılmamış Savcı için yapılan bu beyan nedir...
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Ankara'yı sarsan yargı krizi derinleşirken Türkiye gelinen noktada birçok soruya yanıt arıyor. Merak edilen soruları uzmanlar yanıtladı.
Yanıtı aranan sorular şöyle:
* Yetkileri kaldırılan savcılar hakkında HSYK'ya ulaşan bir soruşturma raporu var mı, yok mu?
* HSYK, bu savcıların yetkilerini hangi hukuki gerekçelerle kaldırdı?
* Görev suçu-kişisel suç ayrımı neye göre yapılıyor?
* Yetkisi kaldırılan savcıların topladığı dellillerin hukuki değeri var mı?
* HSYK'nın kararı, Erzincan başsavcısı İlhan Cihaner'in tutukluluğuna yapılan ikinci itirazı etkiler mi?
*3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'in ifade vermesi konusunda yetkisi kaldırılan savcıların verdiği karar geçerli mi?
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Ceza Hukuku Profesörü Ersan Şen, NTV canlı yayınında soruları yanıtladı.
Prof. Şen'in değerlendirmesi şöyle:
"HSYK'nın dün verdiği karar nihai karardır, öncesinde 2 yıldır Erzincan ve Erzurum'daki savcılar arasında soruşturma dosyalarındaki ihtilaflar olduğu görülüyor. Esasında buraya Adalet Bakanlığı tarafından müfettiş gönderilmesi gerekiyordu.
HSYK, "Biz bu konudaki rahatsızlığımızı Adalet Bakanlığı'na ilettik" şeklinde açıklama yaptı, uzun süredir devam eden bir rahatsızlıkları olduğunun altını çizdiler. Özellikle özel yetkili savcıların görev alanıyla ilgili şikayetler iletilmiş, savcıların yetkilerinin karıştığı şeklinde. İzmir'de de aynı sorun yaşanmıştı ve oraya müfettiş gönderilmiş, özel yetkili savcının yetkileri elinden alınmıştı.
HSYK'nın kararının dayanağı, CMK'nun 250. ağır cezalık suçlar bakımından geniş görevli ağır ceza mahkemeleri ile yine HSYK'nın görevlendirdiği savcılar görevlendirilmiş. Bu savcılara HSYK'nın görev vereceği, dolayısıyla yetkisini de alabileceği görülmektedir.
Göründüğü kadarıyla HSYK, orada bir takım usulsüzlüklerin olduğunu tespit ettiği noktada sorunun başka türlü çözümünün mümkün olmadığını, deyim yerindeyse bıçak kemiğe dayanınca şeklen doğru, hukuken sorunlara yol açacak kararına imza atmıştır.
Bu kurulun başkanı Sayın Bakan olmakla birlikte müsteşarı katılmıştır ve verilen karar nihaidir. Mevcut anayasa kanunları ile bu sorun çözülebilir. Adalet Bakanlığı derhal başmüfettişleri Erzurum ve Erzincan'a göndermeli. Bu soruşturmanın esasına müdahale değildir, bu bugüne kadar uygulanan bir yöntemdir.
Bugün yapılan açıklamada deniyor ki, "özel yetkili savcılarla ilgili önünüze gelmiş bir soruşturma dosyası mı var?" Ancak HSYK Başkanvekili de diyor ki, "Biz bu konudaki şikayetlerimizi Adalet Bakanlığı'na defalarca ilettik, sonuç alamadık. Sadece Yargıtay'ın yargılayabileceği bir şahıs söz konusuyken ve sorun devam ediyorken, bu kararı vermek zorunda bırakıldık."
Mevcut uygulama, özel yetkili savcılara birinci sınıfa ayrılan başsavcıları soruşturma yetkisi vermiyor.
3. Ordu Komutanı Saldıray Berk için verilen ifade verme kararı geçerlidir. Yeni savcı görevini kaldığı yerden sürdürecektir."
http://www.ntvmsnbc.com/id/25059393/
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Ben Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının makam odasının, evinin aranması,tutuklama talebi ve tutuklanması ile HSYK'nın özel yetkili savcıların özel yetkilerini kaldırmasını hukuki açıdan değerlendireceğim:
İlk olarak Başsavcının makam odası ve evi arandı,bazı belge ve cdler incelenmek üzere götürüldü.Madem ki Başsavcı tutuklanmasını gerektirecek kadar kuvvetli suç şüphesi altındaydı neden daha önce gözaltına alınıp tutuklama talebine mağruz kalmadı.Odasındaki ve makamındaki delilleri yok edebilirdi bu süre zarfında.Eğer mevcut deliller kuvvetli suç şüphesine yetiyorsa neden odası ve evi, gözaltına alınması ve tutuklanmasıyla eş zamanlı olarak arandı.Evinde ve makamında el konulan bilgi ve belgeler ne zaman incelendi.12 saat içinde bu bilgi ve belgelerin savcı ve ağır ceza mahkemesi hakimlerince incelenip kuvvetli suç şüphesine ulaşılmasına imkan yok.Biliyoruz ki(ergenekon davasından) yüzlerce cd ve belge topluyorlar.
Tutuklama talebi ve kararının hukuka uygun olmadığını büyük oranda düşündürüyor bu sorular.Kanaatimce Erzurum savcıları ve hakimleri kuvvetli suç şüphesi olmadan,hukuka aykırı olarak Başsavcıyı tutuklamışlardır.
İkinci olarak Hsyk'nın özel yetkili savcıların bu yetkilerini kaldırması.Cmk madde 251e göre savcılara özel yetki veren Hsykdır,yetkide paralellik ilkesi uyarınca savcıların özel yetkisini kaldırmaya yine Hsyk yetkilidir.Yetki ya da görev gaspı yapmamıştır Hsyk.Burada sorulabilecek soru hangi hukuki sebeplerle ve hangi incelemeyle savcıların özel yetkilerini kaldırdıklarıdır.
Bana göre Erzurum savcısının tutuklama talebi ve ağır ceza mahkemesinin tutuklama kararı da,Hsyk'nin inceleme yapmadan savcıların yetkisini kaldırması da hukuka aykırıdır.Hsyk'nın savcıların özel yetkilerini kaldırma yetkisi hukuken vardır ama buna dosyayı inceleyerek karar vermeliydiler(makam ve ev aramasından önceki delilleri inceleyerek,dediğim gibi aramayla tutuklama talebi ve tutuklama eş zamanlı oldu,bu kadar kısa zamanda aramada el konulan belgelerin hepsinin okunması ve izlenmesi mümkün değil).)Belki de Hsyk soruşturma ile ilgili delilleri biliyordu ve kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklama talebinde bulunulduğu ve tutuklama kararı verildiği ve dolayısıyla görevi kötüye kullanmaları nedeniyle özel yetkilerini kaldırdılar.Ha diyeceksiniz ki soruşturma gizlidir Hsyk nerden bilecek.Ergenekon davasınındaki delilleri ve iddianameleri gazeteler çarşaf çarşaf yayınlıyorlar zaten bunun bir gizliliği kalmadı.İddianame kabul edileneki kadarki aşama soruşturma aşamasıdır ve bu aşama gizlidir.Fakat ergenekon davasında bu kural alt üst edildi.Polis,savcı ya da memurlar tarafından.Ya da bunların bir kısmı tarafından.
GÖREV VE YARGI ÇEVRESİNİN BELİRLENMESİ
Madde 250 - (1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci Maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
(2) Gelen iş durumu göz önünde bulundurularak birinci fıkrada belirtilen suçlara bakmakla görevli olmak üzere, aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde, mahkemeler numaralandırılır. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
SORUŞTURMA
Madde 251 - (1) 250 nci Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
Av.Basri Gungoren rumuzlu üyeden alıntı
Bu kurumun adı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. HSYK deyip etkisizleştirmeyin bakalım. Her önüne gelen kişi o kurula gelemez. Ülkemizin en saygın en bilgili hukukçuları gelir oralara. Hukuka saygısı olan adamın hukukçuya da saygısı olur.
.
Sayın Güngören;
HSYK ve üyeleri konusundaki değerlendirmelerinize katılmak mümkün değil.
1) Bizim HSYK’nın benzeri hiçbir demokratik hukuk devletinde yoktur. Varsa, açıklarsanız memnun oluruz.
2) HSYK’nın yapısına getirilen en önemli eleştirilerden birisi; kurul içerisinde sadece Yargıtay ve Danıştay’dan üye seçilmesi, alt derece mahkemeleri hakimlerinin temsil edilmemiş olmasıdır.
3) HSYK üyelerindeki 5 yargıç üyenin 3’ü Yargıtay tarafından kendi üyeleri arasından, 2’si ise Danıştay tarafından kendi üyeleri arasından önerilenler arasından seçilir (Anayasa, md. 159/2). Yargıtay ve Danıştay üyeleri de HSYK tarafından seçilir (Anayasa, md. 154/2, 155/3). Yani bunlar birbirlerini seçiyorlar. Körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Bu durumda “seç beni, seçeyim seni kuralı işliyor” dersem yanlış mı söylemiş olurum.
4) HSYK’nın şu andaki yapısının 82 anayasasının antidemokratik göstergelerinden biri olduğunda hiç kuşkum yok. Bu anayasa işte bunun için ve bunun gibi diğer sebepler yüzünden değişmeli. Hatta HSYK’nın yapısı 61 Anayasası’nın ilk halinde düzenlendiği şekle dönüştürülmeli diye düşünüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 61 Anayasası’nın ilk halinde bu kurul 18 kişiden oluşuyordu ve daha geniş bir tabana dayanıyordu. 61 Anayasası da bir darbe anayasasıdır, ama 82’ye göre daha özgürlükçüdür.
5) HSYK’nın kararlarının yargısal denetime kapalı olduğunu da anımsatırım (Anayasa, md. 159/4).
6) Böyle bir kurulu ve üyelerini bu açılardan da değerlendirirseniz iyi olur diye düşünüyorum.
Saygılar.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Sayın Bilgili,Hsyk'ya meclis üye seçsin diyorsunuz sanırım fakat bu hiç olmaz.Siyaset yargıya karışmamalı hatta Adalet Bakanı ve müsteşarı kuruldan tamamen çıkarılmalıdır.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yazık bardağı taşıran son damla neler oluyor bize artık kime güveneceğiz. Kutuplaşma hat safada. Ben ne esastan ne şekil şartından nede yetkiden anlamam arkadaş varsa bir suç cezalandıracaksın. Yok bu senin adamın yok bu benim adamım bu ne biçim iştir. Ne yapalım maruz kaldığımız veya maruz bıraktığımız bir olayda başka ülkelerin yargılarına mı gidelim. Hukuk dediğin yoruma açık olmayacak sade vatandaş bile kanunu okuduğunda ne olduğunu anlayacak. Böyle kanun mu olur nereye çeksen oraya geliyor. Bu arada Yargıda çok başlılık hakim sadeleştirmek gerekir diye düşünüyorum. Bizim Adaleti özeti ise Anayasa Mahkemesi özetliyor baksanıza Yüksek Mahkememizde HUKUKCU olmayan üyelerde var ve buraya atanmak için HUKUKCU olmayada gerek yok.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Güngören;
HSYK ve üyeleri konusundaki değerlendirmelerinize katılmak mümkün değil.
1) Bizim HSYK’nın benzeri hiçbir demokratik hukuk devletinde yoktur. Varsa, açıklarsanız memnun oluruz.
2) HSYK’nın yapısına getirilen en önemli eleştirilerden birisi; kurul içerisinde sadece Yargıtay ve Danıştay’dan üye seçilmesi, alt derece mahkemeleri hakimlerinin temsil edilmemiş olmasıdır.
3) HSYK üyelerindeki 5 yargıç üyenin 3’ü Yargıtay tarafından kendi üyeleri arasından, 2’si ise Danıştay tarafından kendi üyeleri arasından önerilenler arasından seçilir (Anayasa, md. 159/2). Yargıtay ve Danıştay üyeleri de HSYK tarafından seçilir (Anayasa, md. 154/2, 155/3). Yani bunlar birbirlerini seçiyorlar. Körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Bu durumda “seç beni, seçeyim seni kuralı işliyor” dersem yanlış mı söylemiş olurum.
4) HSYK’nın şu andaki yapısının 82 anayasasının antidemokratik göstergelerinden biri olduğunda hiç kuşkum yok. Bu anayasa işte bunun için ve bunun gibi diğer sebepler yüzünden değişmeli. Hatta HSYK’nın yapısı 61 Anayasası’nın ilk halinde düzenlendiği şekle dönüştürülmeli diye düşünüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 61 Anayasası’nın ilk halinde bu kurul 18 kişiden oluşuyordu ve daha geniş bir tabana dayanıyordu. 61 Anayasası da bir darbe anayasasıdır, ama 82’ye göre daha özgürlükçüdür.
5) HSYK’nın kararlarının yargısal denetime kapalı olduğunu da anımsatırım (Anayasa, md. 159/4).
6) Böyle bir kurulu ve üyelerini bu açılardan da değerlendirirseniz iyi olur diye düşünüyorum.
Saygılar.
Fikirlerinize katılıyorum Sayın Bilgili.
.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
BAROLARIN ORTAK BASIN AÇIKLAMASI:
YARGI SİYASALLAŞTIRILMAKTA,HUKUK HUKUKSUZLAŞTIRILMAKTA, HUKUKSUZLUK İSE HUKUKİLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR
Erzurum'da yaşanan hukuka aykırılıklar üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun aldığı kararla ilgili olarak İstanbul barosu başkanlığınca yayınlanan Basın Açıklaması barolarca destek görüyor. Halen 25 baro açıklamayı imzalayarak açıklamada yer alan görüşleri desteklediklerini bildirdiler.
16 Şubat 2010' da Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki savcı tarafından gözaltına alınmış, makamında ve konutunda aramalar yapılmış ve bu şekilde son dönemlerdeki hukuka aykırı uygulamalara ve yargıya açık baskılara bir yenisi daha eklenmiştir.
CMK'nun 250.maddesinin üçüncü fıkrasına göre, maddedeki suçlar bakımından Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler saklı tutulmuştur. Bu düzenleme sadece kovuşturma evresine ilişkin olmayıp, soruşturma evresini de içermektedir. Nitekim soruşturmayı düzenleyen 251.madde: "250'nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma" şeklinde başlamaktadır. Oysa 250/3.maddedeki istisna sebebiyle Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişiler bakımından özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev ve yetkisi bulunmadığına göre, CMK 251.madde bakımından bir soruşturma yetkisinden de söz edilemez.
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 98.maddesine göre, kişisel suç-görev suçu ayrımı yapılmaksızın birinci sınıf hâkim ve savcılar ile ilgili soruşturma ve kovuşturmalar, Yargıtay Üyeleri hakkındaki hükümlere tabidir. Aynı Kanunun 88.maddesine göre Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halleri dışında suç işlediği ileri sürülen hâkim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez.
Kısaca aktarılan bu düzenlemelerden, Erzincan Başsavcısı hakkında yürütülen soruşturma ve uygulanan gözaltı işleminin, tamamen hukuka aykırı olduğu görülmektedir. Özel yetkili savcının bu alanda ve bu yönde bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu konu, yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Şu halde ortada açık bir yetki aşımı söz konusudur. Olayın, Habur'da yaşanan gelişmelerde hâkim ve savcının "ayarlandığı" iddialarının hemen akabinde gerçekleşmesi zamanlama yönünden dikkat çekici olduğu gibi, bazı cemaatlerle ilgili soruşturma yürüten bir başsavcının böyle bir işleme maruz bırakılması hukuksuzluğu daha da derinleştirmektedir. Yapılan gözaltı değil gözdağıdır. Gelinen noktada yargıya müdahale ve baskıların artık açık hukuka aykırılıklarla, hukuk tanımazlıklarla ve yargı eliyle gerçekleşmesi vahimdir. Yaşanan bu olay, Türkiye'nin hızla hukuk devleti olmaktan uzaklaştığının, sivil bir dikta yönetimine doğru gitmekte olduğunun çarpıcı bir göstergesidir. Bu şekilde başta hukukun gereğini yapmaya devam eden yargı mensupları olmak üzere ilgili kişi ve kesimlere gözdağı verilmektedir.
Biz hukukçuları en çok endişeye sevk eden husus ise, yasanın açık hükümlerine karşın yargı eliyle yapılan uygulamadır. Bir uygulamanın yargı kararı ile yapılması, onu her zaman ve hemen hukuka uygun kılmamaktadır. Ne yazıktır ki son dönemlerde birçok hukuka aykırı uygulama, zaten ağır bir baskı altında olan yargı eliyle gerçekleştirilerek hukuksuzluğa bu şekilde meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır. Hukuk devletinde açık yetki aşımının suç oluşturduğunu ve yargı mensupları dâhil hiç kimsenin ceza sorumluluğu dışında bulunmadığını hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.
Yargı siyasallaştırılmakta, hukuk hukuksuzlaştırılmakta, hukuksuzluk ise hukukileştirilmeye çalışılmaktadır.
Barolar olarak, Avukatlık Kanunun 98.maddesinin bizlere vermiş olduğu "hukukun üstünlüğünü savunma" görev ve yetkisi kapsamında ve bir hukuk kurumu olmanın bilinç ve sorumluluğu ile ilgili tüm kişi ve kuruluşları uyarıyor, hukuka uygun davranmaya davet ediyoruz
Bu türden hukuka aykırı uygulamalarla, hangi biçimlerde olursa olsun yargıyı etki altına alma girişimleri ile sonuna kadar mücadele edeceğimizi, gelişmelerin takipçisi olacağımızı, her türlü yasal girişimde bulunacağımızı kamuoyuna saygı ile bildiririz.
BASIN AÇIKLAMASINI İMZALAYAN BARO BAŞKANLARI İçin Tıklayınız
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Erzincan dosyası İstanbul'da
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Erzincan dosyasının kendilerine ulaştığını açıkladı. Engin, "Dosya inceleniyor. Hangi savcının bakacağı henüz belli değil" dedi.
Erzurum Özel Yetkili Başsavcısı Osman Şanal'ın talimatıyla başlatılan ve Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasına yol açan soruşturmanın dosyası İstanbul’a gönderildi.
Dosyanın Ergenekon savcılarına gönderilme gerekçesinin yetkisizlik olduğu belirtildi.
Savcı Osman Şanal tarafından kuryeyle İstanbul'daki Ergenekon savcılarına gönderilen koli ve valizler içindeki dosyalar dün öğle saatlerinde Beşiktaş'taki özel yetkili İstanbul Adliyesi'ne getirildi.
HANGİ SAVCININ BAKACAĞI BELLİ DEĞİL
NTV’den Erdoğan Durna’ya konuşan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin dosyanın İstanbul’a geldiğini doğruladı.
Dosyayı incelemesi için birkaç savcının görevlendirdiğini belirten Engin, “İncelemenin ardından dosyaya hangi savcının bakacağına karar verilecek. Savcılar henüz belli değil” dedi.
Başsavcı Engin, "Soruşturmayı ergenekon davasına bakan savcılar mı yürütecek?" sorusunu "Dosya incelendikten sonra karar verilecek. Dosyaya bakacak savcı hafta içi belli olur" diyerek yanıtladı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25059532/
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Bizim ihtiyarın güzel bir sözü var . "herkesin demokrasisi, bize kalkıyor"
Biz zamanında ne dedik: Yargı bağımsız olmalı. Bakanlık vesayetinden kurtulmalı. Yüksek hakimler kurulu, hatalıysa, bu tartışılmalı. Ama yerine Ucube bir kurulun oluşturulması, demokratik değildir. Dedik, dedik, dedik. Ama yargıyı denetlemek isteyen hükümet yanlıları, ses etmedi. Şimdi ne oldu. YSHK antidemokratikmiş. Yok ya!!!!!!!!!
Biz zamanında ne dedik: Adalet ve yargı bütündür. İhtisas mahkemeleri belki ama, olağanüstü yetkili ve yargı denetimi dışındaki DGM gibi mahkemeler kaldırılmalı dedik. DGM kaldırıldı. Aynı binalar, aynı hakimler ve aynı yasayla Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kuruldu. Bu da demokratik değil, sadece isim değişti dedik. Ama denetlemeyi doğru bulan hükümet yanlıları, yasada var işte, ne oluyor size dediler. Şimdi ne oldu; antidemokratik oldu. Yok ya!!!!!!
Biz zamanında ne dedik: Savcıların yetki ve görevleri belli olmalı, hükümete bağlı olmamalı, yargıya bağımlı olmalı dedik. Özel yetkili savcı diye bir kurum olmaz dedik. dedik de ne oldu? Yasada yeri var oldu. Var tabi. Hukukilik ile kanunilk arasındaki farkı bilmezsen, hele demokratik olmak ve meşru olamanın ne olduğunu sorgulamazsan, böyle olur.
Yargı siyasallaşıyormuş; Orhan Ayhan'ın 40 yıllık sözü var. "VAY ANASINA SAYIN SEYİRCİLER"
Sen siyaset olarak yargıya müdahale et. Yargı ile, siyaset arasındaki çizgiyi kaldır. Sonra neymiş:
YARGI SİYASALLAŞIYORMUŞ
Önce yargıyı siyasetten çıkar bakalım, yargı siyasete girecek mi?
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
Av.Basri Gungoren rumuzlu üyeden alıntı
Gerçekleri ve sadece gerçekleri söylüyorum, en ufak yalanım varsa tüm sevdiklerimi göremeyim.
Tüm bu haberler beni de doğruluyor. Getto oluşturdular. Hem de seneler önce.
Hadi biraz daha anlatacağım, inanan inansın, inanmayan safça oy vermeye devam etsin.
Sene 1983-84 İstanbul hukuk fakültesine girdim. 1.ci sınıftayım, Anayasa hukuku hocamız, bugünkü 1982 Anayasasını yazan Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı. Aynı zamanda hukuk fakültesi dekanı. (Prof.Dr.Erdoğan Teziç ise diğer Anayasa Hukuku hocamızdı. Hani YÖK başkanı, hani AKP geldikten sonra YÖK'ten indirilen...)
Bu arada yurtlarda kalan arkadaşlar bana dert yanıyor, "bize namazı zorluyorlar, istişarelere katılmamızı istiyorlar, yoksa yurtta barındırmayız diyorlar, biz okumak zorundayız, mecburen katılıyoruz, yurttan çıkarsak okuyamayız, parası yok ailemizin..."
Birgün Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı ders verirken gözü türbanlı öğrencilere takıldı (yeni anfi-dışarıda)... "Çocuklar türbanınıza birşey demeyeceğim ama öyle guruplaşıp oturmayın, diğer öğrenciler de sizin arkadaşınız ve size bir zarar verecekleri yok, lütfen guruplaşmayın" dedi.
Aradan 10 gün geçti, türban cemaati hala aynı vaziyette. DEKAN; Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı da dekan olarak türbanlıların üniversiteye girmesini yasaklamak zorunda kaldı. Ertesi gün kız arkadaşlar WC'lerde türbanın üstüne PERUK takan kızlardan bahsediyorlardı. Takkiye lafını sonraları öğrendim ama işte takkiyecilerle ilk karşılaşan bizlerdik sanırım.
Uzatmayayım, 3.cü sınıfa geçtik, sınıfın popüler öğrencisi olduğumu öğrenen bir cübbeli bana; "sen popüler bir öğrencisin, herkes seni tanıyor, gel bizi temsil et sana xxx tl. maaş ve vakkoramadan açık giysi çeki..." dediyse de safça "ben öğrenciyim anlamam, ilgilenmem" diyerek savuşturdum.
Şimdi o dönemde beyni yıkanmış yaşıtlarım savcı, hakim... Sanırım henüz HSYK kademesine gelemediler ama özellikle yaşı 43 civarlarında olanlar o zamanlarda aldıkları borçları ödüyorlar.
Yazıktır bu ülkeye, yazık.
Ergenekon hikayesine gelirsek, o kadar hukuksuzluk yapıldı, senelerce iddianame ve delliller gelecek diye beklenirken tutuklu kaldı insanlar. Bu hukuksuzluk değil miydi? Hukuksuzluk birine dokunduğunda mı gerçek oluyor?
Hadi size Ergenekon terör örgütü için araştırmalık, mukayeseli bir soru?
Hangi terör örgütü (veya elemanları) yakalandığında biz x terör örgütü elemanıyız demez?
PKK hep dedi, evet biz PKK'lıyız dedi... ASALA, evet biz Ermeniyiz, örgütteniz dedi, 100'lerce örgüt mensubu yakalandığında bunu dedi. En azından sırf dışarıdakine şevk vermek için dedi.
Peki hangi Ergenekon sanığı biz örgüt üyesiyiz dedi? HİÇBİRİ ! Çünkü böyle bir örgüt yok. Gerçek terörist öleceğini de bilse örügütünü zikreder!
Ben mi? Eski bir ANAP'lı, oynanan oyunları çok iyi gözlemleyen, irtica istemeyen bir CHP'ye oy vermek zorunluluğu hisseden bir vatandaşım ! Kimsenin MÜR İTİ, kimsenin maşası değilim !
MEYDANI BOŞ BULANLARIN ÖYKÜSÜ BU.
CEMAAT OKULLARINDAN ÇIKAN SAVCILAR BUGÜN NEREDE?
Adlarına gerek yok...
Türkiye'nin konuştuğu-tartıştığı davalara bakan savcılar çok genç değil mi?
Çoğunuz bilirsiniz; görmüşsünüzdür, hakimler, savcılar ak saçlı, tonton amcalar değil miydi?
Mahkemeye gitmediyseniz Yeşilçam filmlerindeki yaşlı tonton hakimleri, savcıları anımsayınız.
Peki...
Ne oldu da bugün TV’de, gazetelerde gördüğümüz savcılar bu kadar genç?
Ve bu kadar genç savcılar bu kadar önemli makamlara nasıl çabuk gelmişler?
Evet, ne oldu da bu kadar genç savcılar Türkiye'nin gündemindeki tüm soruşturmaları, davaları yürütür oldular?
Bu kadar ağır yükümlülüklerin altına neden bu genç savcılar sokuldu?
Yanıtı zor sorular mı bunlar?
Bilemeyiz. Bildiğimiz şudur:
Bu soruların yanıtlarını bulmalıyız.
Bu soruların yanıtlarını bulamazsak Türkiye'nin konuştuğu soruşturmaları-davaları doğru değerlendiremeyiz.
Savcıların yaşlarıyla, aldıkları ağır sorumlulukların birbiriyle ilgisini kavrayamazsak meseleleri analiz edemeyiz.
Gelin şimdi olayın bir başka yönüne bakalım...
Rahmetli Bülent Ecevit, cemaat okullarına hep destek çıktı. "Okul açmanın kime zararı olur; okusun öğrensin çocuklar" dedi hep.
Cemaat, Ecevit'i bile etkileyecek bu psikolojiyle kamuoyunun önüne çıktı sürekli: "Ne var sanki yoksul çocuklar bu okullarda okusa, bizim yurtlarımızda kalsa, kime zararı var?"
İşte olayın özü budur.
Bu çocuklar bu okullarda okudu, bu yurtlarda kaldı.
Hepsi de çok "başarılı" oldu!
Genç yaşta en kritik makamlara getirildi.
Şimdi bu "başarılı" çocukların neler yaptığını tüm Türkiye görüyor.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor; cemaat okullardan çıkan çocukların neden hep mülki yöneticiliği, hukuku ve emniyeti seçtikleri.
Tek giremedikleri yer neresiydi: TSK.
Onun da başına neler getirilmeye çalışıldığını artık herkes görüyor. O kadar akıllı hareket ediyorlar ki; TSK suçlarını sivil mahkemelere taşımak istediler.
İstediler ki bu genç savcılar TSK'yı dize getirsin. Tasfiye; bu genç hukukçuların hazırladıkları dosyalarla gerçekleşsin?
Sadece bu mu?
Hiç kimse düşünmez mi ki; bir cemaatin, medyaya bu kadar hakim olmak istemesinin sebebi nedir?
Yoksul çocukları okutan bir cemaat, neden medyada da güç sahibi olmak ister?
Peki, niye emniyeti ele geçirmek ister?
Salt amaç yoksul çocukları okutmak değil o zaman.
Peki ne?
Ne olduğu açık değil mi?
Bugün Türkiye genç emniyetçiler ile genç hukukçuların el ele verip yaptıklarını dehşet içinde izliyor.
Amaç ne?
Yazmaya gerek var mı; bur stratejileri hala anlaşılmıyor mu?
Biliyoruz ki, birileri görmek istemiyor. Bu nedenle bugün medya, Erzincan-Erzurum-Ankara-İstanbul arasındaki hukuk skandalının ayrıntısında boğuluyor. Kimin görev alanı nedir gibi kafa karıştırıcı detaylar üzerinde duruluyor. İllüzyonla halk bıktırılıyor.
Halbuki, bu kadar ayrıntıya gerek yok.
Soru basit:
Cemaat okullarından çıkan çocuklar genç yaşta ne kadar önemli makamlara getiriliveriyor...
Cemaat medyası neden hep "yargı reformu" diye bağırıp çağırıyor....
Evet, mesele bu kadar basit.
Yapılacak tek bir haber var oysa:
Bu genç savcılar, bu kadar önemli makamlara, bu kadar ağır görevlere bu kadar kısa sürede nasıl getirildi?
www.odatv.com
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yargıdaki kadrolaşma yeni değil, eskilere bakarsanız bu konudaki kadrolaşmanın daniskasını CHP'nin yaptığını görürsünüz. Bir zamanlar CHP'li Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay; hakim ve savcıların mesleğe alınması ile ilgili olarak partizanlık yaptığı için eleştirildiğinde şöyle demişti;
"hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. bu kadroları örgütüme vermeyip de mhp'ye mi verseydim, refah'a mı verseydim? "
Sayın Bakan'ın bu açıklaması çok şey ifade ediyor. Yargı üzerinde tekel oluşturmuş olan zihniyet, bu tekelin kırılmasından çok rahatsız görünüyor.
Yıllardır yargıyı elinde bulunduran zihniyet, başkalarının da yargı alanında söz sahibi olmasını istemiyor.
Kendilerinin yaptığı partizanlığı başkalarının yapmasını istemiyor. Ne de olsa, bı tekelci hak onlara ait, başkalarını bu hakka ortak etmek istemiyorlar.
Yargı gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız olmalı.
Birilerinin çizgisinde olmamalı....
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Ben sadece ve sadece gördüklerimi ve yaşadıklarımı anlattım. İnanmayan inanmayabilir ama gerçek. Kimin nereden beslendiğini, kime burs borçlusu olduğunu ezbere bilir bizim dönem. O dönemin öğrencileri hepsini bilir. İçimize bugünkü iktidar tohumlarının atıldığı dönem ister kabul edin ister etmeyin maalesef 1982 dönemidir ki, asker bunu hiç düşünmemiştir bile.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk: “Kimse ‘Allah’lığa özenmesin!”
Ben bir karar verirsem kanıtlayabilir misiniz? Kimse bilemez Allah'tan başka. Kimse de allah'lığa özenmesin...
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, HSYK’yı “Yetki gaspı” yla suçlayanlara, sert cevap verdi. TV8’de Erkan Tan ile Başkent’ten programının konuğu olan Selçuk, yaşanan yargı kriziyle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
BU YETKİ HSYK’NIN TEKELİNDEDİR: HSKY’nın yapmış olduğu tasarruf, işlem tamamen kendi yetkisi içindedir ve hatta onun tekelindedir. Bir savcının yeri değişecek yetkisindedir. Yetki gaspı, yağması gibi kavramları son derece yanlış buluyorum. HSKY’nın yetkisinde değil de bir başkasının yetkisini kullanmış gibi laflar var. Ne Bakanlığındır bu yetki ne Yargıtay’ındır . Bazı bilim adamlarının bunu söylemesi yürekler acısıdır.
DOSYAYI GÖRMEDEN BİLEMEZSİNİZ: Bu yetkisini doğru mu kullandı ayrı bir sorudur. Ben bilmiyorum çünkü dosyayı görmedim, gizlidir. Yetki gaspı diyenler de bilmiyor. Herkes ezbere konuşuyor. HYSK Başkanvekili ’Aylardan beri izliyoruz. Bazı sorular sorduk yanıt gelmedi. O kadar gelmedi ki artık başka çaremiz yoktu’dedi.
BENİM KAFAMDA DA SORU İŞARETLERİ VAR: Ben de izliyorum olayı ve bir çok soru kafamda doğmaya başladı. Bir savcı olaya el koyuyor inceleme yapıyor. Bir başka savcı bana ait diyor... Yurttaşın kafasında da sorular var. Nasıl yanıtlandığını da bilmiyorum. Bu konuda ideolojik davranılıyor havası veriliyor.
BU ARKADAŞLAR DÜNKÜ ÇOCUK DEĞİL: Şimdi yılların hakimlerine siz yetkileri gasp ediyorsunuz diyorsunuz. Ben yakıştıramıyorum. Bu arkadaşlarımız 30, 40 yıldır yargıçlık yapan insanlar. Savunmayı almadan, dosayı incelemeden kimse karar vermez. Taç giyen baş akıllanır öyledir bu işler. Bu arkadaşlar dünkü çocuklar değil. Hem deneyimleri var, hem bilgisi olan arkadaşlarımız.
KİMSE ALLAHLIĞA ÖZENMESİN: Ben bir karar versem bunu siyasi bulabilirsiniz. Kanıtlayabilir misiniz? Sadece Allah bilir. Kimse Allahlığa özenmesin. Hangi saiklerle karar verdiğimi bilemezsiniz. Herkes hiçbir şey bilmeden mahkumiyet, aklanma kararı veriyor. Herkes kendi yerini iyi bilsin ve yerinde kalsın. Hiç kimse yargının işine karışmasın.
İLGİLENMEMESİ GEREKİRDİ: Kamuoyu önünde bu davayı tartışamazsınız. Herkes susmalı, masanın başına oturmalı. (Şanal’ın dosyayı Ergenekon savcılarına göndermesiyle ilgili) Yetkisi kaldırılmış bir savcının artık bu konuyla ilgilenmemesi gerekirdi.
http://www.haberiniz.com/index.php?o...les&Itemid=176
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Kamuoyunda ''Şemdinli savcısı'' olarak bilinen eski Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, suskunluğunu bozdu. Sarıkaya, Şemdinli iddianamesini hazırlarken hiçbir baskı görmediğini söyledi.
Savcı Ferhat Sarıkaya, Cihan Haber Ajansı'na konuştu.
Sarıkaya, 'Ben görevimi yaptım. Hukuk içerisinde iddianameyi hazırladım. İddianamede usul hatası olduğuna yönelik iddialar varsa, bu ihracımı gerektirmiyordu'' dedi.
Geçimini sağlamak için arabasını sattığını vurgulayan Sarıkaya, mağduriyetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmeyecek.
Sarıkaya "kendi meselesinden dolayı devletini mahkum ettirmek istemediğini" belirtti.
Sarıkaya, görevden alındıktan sonra Avrupa'ya gittiği iddialarını da yalanladı; genellikle İstanbul ve Ankara'da bulunduğuna dikkat çekti.
Bu sürede izlenip izlenmediğine ilişkin soruya Sarıkaya, "Öyle bir duyguya kapılmadım. Öyle bir şey hissetmedim" cevabını verdi.
Şemdinli iddianamesi dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı da kapsıyordu.
İddianamenin ardından başlayan tartışmanın sonunda Sarıkaya görevinden alınmıştı.
http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/...5.0/index.html
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Öncelikle herkese merhabalar,
Benim merak ettiğim HSYK'nın kararı hakkında acaba neden tek bir kişinin bile karar hakkında açıklayıcı bir yorum yapmadığıdır. Hukukçu değilim ama üniversitede öğrendiğim kadarıyla hukuktan biraz anlarım. Okuması uzun olacak ama araştırmalarım sonucu HSYK'nın kanunlara uygun bir karar vermediği sonucuna vardım. Yorumlarımdan AKP saflarında olduğum sonucuna varılmamasını özellikle rica ediyorum.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU
CMUK Madde 250 (YARGILAMA YERİNİN BELİRLENMESİ)
(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(2) ……………………………….
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
**CMUK'un 250. maddesinin 3. fıkrasında görüldüğü gibi sadece kovuşturma yani yargılama evresi anlatılmış yani soruşturmayı kimin yapacağı anlatılmamış ve yukarıdaki madde kapsamına giren suçların memuriyet ve sıfatı ne olursa olsun, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı apaçık belirtilmiştir. Dikkat yargılamanın kime ait olduğu gösterilmiş soruşturma değil.
CMUK Madde 251 (SORUŞTURMANIN HANGİ MAKAM TARAFINDAN YAPILACAĞI)
(1) 250. Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250. Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) ……………………………..
(3) ……………………………..
**CMUK’UN 251. maddesi açık açık soruşturmayı cumhuriyet savcıları bizzat yürütür diyor.
1) HSYK’nın ilk iddiası şudur:
İlk olarak 250. madde kapsamına giren suçların yargılamasını YARGITAY yapar. Zaten buna kimsenin itirazı yok. Fakat soruşturmasını ise 251. maddeye göre bizzat savcı yapar. Şimdi HSYK 250. maddeyi YARGILAMA değil SORUŞTURMA usulü olarak göstermeye çalışıp olayı kurtarmaya çalışıyor. Bence yaptıkları alenen budur.
İkinci olarak HSYK’nın iddiası yine yukarıda 251. maddeye göre bu yetkiyi savcıya HSYK verir diyor. Evet, haklılar ama yetkiyi almak ile alakalı bir madde yok. Şimdi mantık şudur; eğer yetkiyi verirsek istersek tekrar alırız. Hukuk mantıkla yürütmelerle değil kanunlarla yapılır sanırdım. Eğer yetki alımı ile ilgili bir madde yoksa HSYK'nın bu kararı kanuna aykırı.
Üçüncü olarak Bir an için yetki alımına kanunda yer verilmiş olduğunu varsayalım. Bu durumda ise Anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri ihlal edilmiş olur ve mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı çiğnenmiş olur ki buda yargıya müdahale demektir. Üniversitede hukuk derslerinde ilk öğretilen normlar hiyerarşisidir ve bu hiyerarşisinin en tepesinden ANAYASA'nın olduğudur. Sonuç itibariyle hiçbir kanun maddesi anayasaya aykırı olamayacağına göre HSYK’nın bu yaptığının kanuna uygun olduğu nasıl söylenebilir.
Anayasaya uygun olmayan bir şey kanuna da uygun olmaz kısaca anayasa aykırı bir kanun maddesi olamaz!
2)HSYK’nın ikinci bir iddiası ise Erzincan savcısının suçu işleyiş şekli üzerindedir. Erzincan savcısının işlediği suçu Erzurum savcısı kişisel suç olarak saymıştır fakat HSYK ve yandaşları bunu bir Görev suçu olarak sayıyorlar. Erzurum savcısı diyor ki efendim adam Ergenekon adlı bir terör örgütüne üye olmuştur bu ise KİŞİSEL SUÇTUR. Ne var ki karşı taraf hayır GÖREV SUÇU diyor. Şimdi örgüte üye olmak görev suçumu yoksa kişisel suç mu bunun sorgulamasını size bırakıyorum!
Peki, Görev suçu ile Kişisel Suç arasındaki ayrım nedir? Eğer görev esnasında işlenen bir suç ise bunun yargılamasını YARGITAY yapar yok eğer kişisel suç ise bunun yargılamasını ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ yapar. Görev ya da kişisel suç diye ayırmanın mantığı yok çünkü henüz iddia soruşturma aşamasında yani kovuşturma aşamasına gelmemiş ki! Doğmamış çocuğa don biçmeye benzettim bu işi!
***Peki, soruşturmasını kim yapar?
İşte yukarıdaki 250 ve 251. maddeler açıkça belirtmiş! Suç eğer örgüt üyeliği suçu ise ister görev başında ister görevden dolayı olsun (Erzurum savcısı, Erzincan savcısı bu suçu işlemiştir diyor) buna yetkili olan, özel yetkilerini ağır ceza mahkemesinden alan o mahkemenin savcısı yapar ve bu kişi ise Erzurum Savcısıdır. Sonuç olarak Erzurum savcısının soruşturma yapmaya yetkili olduğu apaçık ortadadır.
2802 sayılı HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri açıkça belirtmiştir.
Madde 82 - Hâkim ve savcıların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
***Bu maddeye göre eğer Erzurum savcısı bir suç işlemişse bu görevden doğan bir suç olduğu için bunun soruşturması adalet bakanlığının izni ile müfettişler veya kıdemli hakimlerce yapılır diyor. Peki HSYK burada alenen bir Yetki Gaspı yapmadımı sizce??? Bunun yorumunuda sizlere bırakıyorum!
Madde 93 - Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma, ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına ve son soruşturma o yer ağır ceza mahkemesine aittir.
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
Madde 94 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.
Şimdi bu sürece baktığımızda bir ayrım var. Hâkim ve Savcılar görevden kaynaklanan ya da görevleri sırasında suç işlerlerse ve birinci sınıfa ayrılmış olurlarsa Yargıtay'da yargılanırlar. Anca bu tanıma girmeyen kişisel suçlara ve ağır ceza gerektiren suçüstü hallerde de yerel savcılık görevli teşkilatları soruşturmayı yapar ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanırlar. Erzincan Cumhuriyet Savcısına isnat edilen suçlara baktığımızda yasadışı silahlı bir terör örgütüne üye olmaktan ve örgütün faaliyetleri kapsamında etkinlikler yapmakla suçlanıyor. Böyle bir suçun görevden kaynaklanan bir suç olmadığı da aşikârdır. Yine böyle bir suçun savcının makamında veya adliyede işlenmesi de mümkün değil. Örgütsel suçun birçok kişi tarafından işlenmesi ve geniş kapsamlı olduğu için yine daha önce bahsettiğim gibi makamda ve adliye işlenmesi mümkün değil. Bu suçun kişisel bir suç olmadığını iddia edenlere ellerini biraz vicdanlarına koymalarını rica ediyorum. Savcı takibe alındığı suçüstü yakalandığı için(savcı suçüstü yaptım diyor) Başsavcının 250 maddenin 3. fıkrasına göre yargılanmayacağı açıktır. Bu nedenle Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı'nın yürütmüş olduğu soruşturma kesinlikle hukuka uygundur.
HSYK, savcıların yetkisini kaldırmakla yetinse hadi neyse diyecektik. Bu da yetmez gibi üstüne üstlük yetkili savcıları “yetki gaspı” ile suçlayıp haklarında suç duyurusunda bulunmakta ne demek oluyor. Söyleyeyim tarafsız yargının taraflılığını gösterir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!!!
YARSAV Başkanı; “İsnat edilen suçlar kesinlikle kişisel değildir, görev başında işlediği suçlardır diyerek tarafını belli etti. Yargıtay, HSYK ya destek vererek rengini belli etti. YARSAV ile CHP’nin renkleri zaten belli!
Sonuç olarak Yargı, CHP saflarında siyasallaşmış, bununla da yetinmeyip nalıncı keseri gibi herşeyi kendilerine yontuyorlar. Ben sonuç olarak şöyle bir çıkarımda bulundum:
HSYK+CHP JAKOBENİZMİ+YARSAV = YARGI VESAYETİ = POST+POSTMODERN DARBE!
Yalnız Şemdinli olayını eklemeden geçemeyeceğim.
AKP'ye de iki çift lafım var elbet. Şemdinli davasını soruşturan savcı Sarıkaya, Yaşar Paşa ile bir kaç kişiyi soruştururken neden bu savcıya sahip çıkmamıştı acaba! Aynı HSYK, o gün Sarıkaya'nın yetkilerini alıp basit bir disiplin suçu vermek yerine, yılların emeğini savcılık mesleğini de elinden alarak telafisi imkansız bir karara da imza attı ve meslekten ihraç etti. Bu hükümet o gün bu savcıya da soruşturma iznini veren hükümet değilmiydi! Ortada garip, anlaşılması zor, kirli oyunlar oynanıyor lakin benim onları anlamama imkan yok. Hukuk herkese lazım olur bir gün elbet!
Biçer elbette kendi ektiğin herkes bu alemde,
Bekaa yok sûr-ı şâdîde ve nâşadî-i mâtemde,
Verirsin padişahım ettiğin hesabı ahirette (Bunu ben uydurdum)
Neyzen Tevfik
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Arınç'tan medyaya tepki: Tuuu size
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal'ın Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in Erzincan Adliyesi'ndeki makam odasında yaptğı aramanın medyada "adliyeye baskın" şeklinde yer almasına da "Adliye basıldı diyorlar. Böyle baskın mı olur? Tuuu size" şeklinde değerlendirdi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Haliç Kongre Merkezi'ndeki AKP İl başkanlığı’nın toplantısında konuştu.
Arınç’ın konuşmasından satır başları şöyle:
-Biz yargımıza sahip çıkacağız. Herkes görevini yapacak. Bundan dört yıl önce gencecik bir savcının hayatıyla oynayanların yeni oyunlarına izin vermeyeceğiz.
-HSYK elbette yetkilendirebilir savcıları. Yer geldiğinde bu yetkileri elinden de alabilir. Ama ne yapsalar doğrudur. Hayır. Önce vicdan sonra da görev sahalarını yeniden hatırlatmak istiyorum.
-Erzurum’daki Cumhuriyet Savcısı Erzincan’daki Cumhuriyet Savcısı için soruşturma açabilir.
-Adliye basıldı diyorlar. Böyle baskın mı olur? Tuuu size. Bunlar hep basmaya alışmışlar. Darbeye alışmışlar. Ama kafaları basmıyor.
Cumhuriyet - 21 Şubat 2010
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
İmtiyazlı kimse kalmasın hakimiyet kayıtsız milletinse Önce Milletin Meclisinden başlıyalım Millet vekilleri orada!
İddalar var diyerek Kuvet Komutanlarını Genaralleri sorguya çeken Hukuk
Savcılar soruşturulurken siyasi olmayaçak
Ama millet vekilliği yapmış birinin Haburla ilğili böylesi bir idda araştırılsın denince siyasi oluyor şimdi ne diyişti. sevsinler sizin Demokratlığınızı!!
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/habe...0/savvsdds.jpg
SUÇLULUĞU kanıtlammamış Duruşması yapılmamış Savcı için yapılan bu beyan nedir...
Cüppeliler
Deniz Som
21 Şubat 2010
TAM 50 yıl önce, demokrasi dışı uygulamaları protesto eden üniversite öğretim üyeleri için dönemin iktidarı “kara cüppeliler” demişti. Bugünkü iktidar ise polis ve savcıların hukuk dışı uygulamalarına karşı karar alan yüksek yargıçlara “cüppelerinizi çıkartın da gelin” diyor.
Bir bakan, cüppeli yobaz sürülerini soruşturan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nı telefonla arayıp, cüppelileri rahat bırakmasını istiyor. Sözünü dinletemeyince Erzurum’daki özel yetkili “hükümet” savcıları, başsavcı hakkında soruşturma başlatıyor, gözaltına aldırıyor ve Erzurum’daki özel yetkili “hükümet” hâkimi başsavcıyı tutukluyor. Yüksek yargıçlar bu sürecin yasalara ve hukuka aykırı olduğunu söyleyince bir başka bakan çıkıp İslam peygamberinin doğumuna gönderme yaparcasına “Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz” diyor, diyebiliyor
Devletin kurumları partizanca ve tarikatlarca paylaşılmış, üniversiteler ele geçirilmiş, teğmenlere “Kemal’in askerleri” olduklarını hatırlatamayan ve onlardan ”kral”ın hizmetindeki şövalye olmalarını isteyen Genelkurmay Başkanı iktidarla paslaşmaktan kendini alamıyor; bütün bu “ahval” ve “şerait” içinde laik ve demokratik hukuk devletinin son kalesi yüksek yargı organları direniyor.
civan padişahının serbülenti ve hükümetin laf üretmekten sorumlu bakanı Bülent Arınç, basın toplantısı düzenlemiş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine hesap soruyor:
“Madem ki soruşturma (başsavcıya yönelik) gizlidir, siz bu gizli soruşturma içerisindeki bilgi ve belgeleri hangi yasal usullerle temin ettiniz.”
Kozmik patateslerin etkisi sonradan kendini gösteriyor olmalı ki, aynı basın toplantısında Arınç, yürütmenin bir üyesi olarak kendi kendini ele veriyor: “Başsavcıya yöneltilen suç Ergenekon örgütü diye isimlendirilen örgütün üyesi olmaktır, tehdit ve adi suçlardır.”
Adama sorarlar, hani soruşturma gizliydi? Başsavcıya yöneltilen suçun ne olduğunu sen nereden biliyorsun? Serbülent döktürmeye devam ediyor: “Bir yargı süreci içinde hâkim ve savcı birbiriyle uyuşmuş.”
Hükümetin savcılarıyla uyuşup başsavcıyı tutuklayan hâkim ise “hamiline yazılmış arama kararları” ile adı gündeme gelen İsmail Şahin!
Yazının Tamamı:http://www.ilk-kursun.com/2010/02/cuppeliler/
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Arkadaşlar HSYK bence görevini yapmıştır ve doğru bir karar almıştır. Fakat o zaman aynı mantıkla ERgenekon tertibini yürüten yandaş yargıya da aynısı yapmalıdır. Yandaş yargının bütün hakim ve savcıları meslekten atılıp yargılanmalıdır. Hatta yargılanırken tutuklanmalıdırlar. Özellikle Z. öz adlı iftira makinası komplo senaristi mutlaka meslekten atılmalıdır. Yargıtay ve Anayasa mahkemesi de, bu tertibi hazırlayan akpyi kapatmalı ve tüm yöneticileri ile tüm milletvekillerini tutuklamalıdır. Hepsi işledikleri bütün suçlardan yargılanmalıdır. AKP için İmralıda özel bir hapishane yapılmalıdır.Adına da Rixoss İmralı Premium Residence yazılabilir :))
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Taha Akyol
Milliyet - 22 Şubat 2010
Yargı reformu?
BİZİM yargı kültürümüzde öncelikli kavram “yargı bağımsızlığı”dır. “Tarafsızlık” ise yeni yeni konuşuluyor!
1950-2006 arasında adli yıl konuşması yapan Yargıtay başkanları tam 439 defa “bağımsızlık” vurgusu yapmışlar. Ama “tarafsız” ve “yansız” kavramı ise 138’den ibarettir! Ve, bunun 49’u tek başına Sami Selçuk’a aittir!
Sami Selçuk’un 28 Şubat döneminin Yargıtay kararlarını, hele Yargıtay başsavcılarının ‘militan’ işlemlerini nasıl eleştirdiğini biliyoruz; farklı bir hukukçudur.
Bütün devrim geçiren ülkeler gibi bizde de yargı, “koruma kollama” misyonuyla yapılandırılmıştır. 27 Mayıs’ın oluşturduğu “taraflı” yapılanma, kurullar birbirini seçerek devam ettirilsin diye, hep “bağımsızlık” vurgusu yapılmış, “tarafsızlık” kültürü zayıf kalmıştır.
Demokrasinin birçok kavramları gibi, “tarafsızlık” kavramını da son yirmi yılda konuşmaya başladık.
Halbuki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi şöyledir:
“Herkes; kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkemeden davasının adil bir şekilde ve makul süre içinde görülmesini talep etme hakkına sahiptir.”
Kanadoğlu çizgisi
Fakat bizim yargı sistemimizde geleneksel olarak “YARSAV çizgisi” hâkimdir. Sabih Kanadoğlu’nun birçok görüşünün yargı kararlarında doğrulanmasının sebebi işte bu “çizgi beraberliği”dir. Sayın Kanadoğlu’nun hukuk bilgisinin mesela Prof. Ergun Özbudun’dan yahut Sami Selçuk’tan iyi olması değildir.
Mesele, yorum ve “taraf” meselesidir.
27 Mayıs’ın kurduğu birbirini seçen bağımsız mekanizmalar, yüksek yargıya büyük çoğunlukla “Kanadoğlu çizgisi”nde hukukçular seçmiştir.
Kritik yargı kararlarının büyük tartışmalara yol açması, artık çoğulculaşan ve hukuk ufku da genişleyen Türkiye’de bu çizginin egemenliğini taşımanın çok zorlaştığını gösteriyor. Bu yüzden adalete güven de zedeleniyor.
Aksi görüşün egemenleşmesi de aynı derecede yanlış olur.
İşte, yargı reformunun ilkesini bu noktadan hareketle düşünmek gerekir.
Nasıl bir HSYK?
Çözüm, “taraflara eşit mesafede” bir yapılanma kurmaktır. Bu da ancak, adli ve idari yargıya hiçbir şekilde dokunmadan, idari bir kurul olan HSYK’nın yapısını çağın ölçülerine göre ‘genişletmek’le mümkündür.
Bu “geniş temsil” kavramında yüksek yargı ile Adalet Bakanlığı anlaşmışlardır. Kavga bunun nasıl olacağı konusundadır.
“Geniş temsil”, yani bugünkü ‘birbirini seçme’ (kooptasyon, oligarşi) sistemini artık bırakmak... Bunun yerine, sayısı artacak HSYK üyelerini değişik kaynaklardan seçmek...
Danıştay eski Başkanı Nuri Alan’ın çok doğru bir tespiti var:
“Kurullar, üye sayısı azaldıkça sübjektifleşir, üye sayısı çoğaldıkça objektifleşir.”
HSYK’daki “beş üye” sistemine kim objektif diyebilir? Dünyada örneği var mı?
Hem üye sayısı artmalı, hem kaynak çeşitliliği sağlanmalıdır: HSYK’ya sadece yüksek yargı değil, birinci sınıf hâkimlerle belli ölçüde Cumhurbaşkanı, adalet akademisi, belli vasıftaki avukatlar üye seçmelidir.
Batı’da parlamentolar da üye seçiyor.
Yüksek yargı madem “geniş temsil”e evet diyor, bunun nasıl sağlanacağını da açıklamalıdır. O zaman reform yolu açılabilir.
Ancak geniş tabanlı ve o sayede çeşitli görüşlerin birbirini denetlediği, çok üyeli bir HSYK “tarafsız hakem” güvenini verebilir.
Bugünkü haliyle HSYK “taraf”tır zaten, “tarafsız hakem” değil.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Sanırım DGM ler kapandıktan sonra savcılarımıza özel yetki veren HSYK dır.Adelet bakanlığı neden böyle bir açıklama yaptı ben anlamadım,yetkiyi veren alabilirde mantıken değilmi.
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
ekinoksday80 rumuzlu üyeden alıntı
Öncelikle herkese merhabalar,
Benim merak ettiğim HSYK'nın kararı hakkında acaba neden tek bir kişinin bile karar hakkında açıklayıcı bir yorum yapmadığıdır. Hukukçu değilim ama üniversitede öğrendiğim kadarıyla hukuktan biraz anlarım. Okuması uzun olacak ama araştırmalarım sonucu HSYK'nın kanunlara uygun bir karar vermediği sonucuna vardım. Yorumlarımdan AKP saflarında olduğum sonucuna varılmamasını özellikle rica ediyorum.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU
CMUK Madde 250 (YARGILAMA YERİNİN BELİRLENMESİ)
(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(2) ……………………………….
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
**CMUK'un 250. maddesinin 3. fıkrasında görüldüğü gibi sadece kovuşturma yani yargılama evresi anlatılmış yani soruşturmayı kimin yapacağı anlatılmamış ve yukarıdaki madde kapsamına giren suçların memuriyet ve sıfatı ne olursa olsun, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı apaçık belirtilmiştir. Dikkat yargılamanın kime ait olduğu gösterilmiş soruşturma değil.
CMUK Madde 251 (SORUŞTURMANIN HANGİ MAKAM TARAFINDAN YAPILACAĞI)
(1) 250. Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250. Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) ……………………………..
(3) ……………………………..
**CMUK’UN 251. maddesi açık açık soruşturmayı cumhuriyet savcıları bizzat yürütür diyor.
1) HSYK’nın ilk iddiası şudur:
İlk olarak 250. madde kapsamına giren suçların yargılamasını YARGITAY yapar. Zaten buna kimsenin itirazı yok. Fakat soruşturmasını ise 251. maddeye göre bizzat savcı yapar. Şimdi HSYK 250. maddeyi YARGILAMA değil SORUŞTURMA usulü olarak göstermeye çalışıp olayı kurtarmaya çalışıyor. Bence yaptıkları alenen budur.
İkinci olarak HSYK’nın iddiası yine yukarıda 251. maddeye göre bu yetkiyi savcıya HSYK verir diyor. Evet, haklılar ama yetkiyi almak ile alakalı bir madde yok. Şimdi mantık şudur; eğer yetkiyi verirsek istersek tekrar alırız. Hukuk mantıkla yürütmelerle değil kanunlarla yapılır sanırdım. Eğer yetki alımı ile ilgili bir madde yoksa HSYK'nın bu kararı kanuna aykırı.
Üçüncü olarak Bir an için yetki alımına kanunda yer verilmiş olduğunu varsayalım. Bu durumda ise Anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri ihlal edilmiş olur ve mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı çiğnenmiş olur ki buda yargıya müdahale demektir. Üniversitede hukuk derslerinde ilk öğretilen normlar hiyerarşisidir ve bu hiyerarşisinin en tepesinden ANAYASA'nın olduğudur. Sonuç itibariyle hiçbir kanun maddesi anayasaya aykırı olamayacağına göre HSYK’nın bu yaptığının kanuna uygun olduğu nasıl söylenebilir.
Anayasaya uygun olmayan bir şey kanuna da uygun olmaz kısaca anayasa aykırı bir kanun maddesi olamaz!
2)HSYK’nın ikinci bir iddiası ise Erzincan savcısının suçu işleyiş şekli üzerindedir. Erzincan savcısının işlediği suçu Erzurum savcısı kişisel suç olarak saymıştır fakat HSYK ve yandaşları bunu bir Görev suçu olarak sayıyorlar. Erzurum savcısı diyor ki efendim adam Ergenekon adlı bir terör örgütüne üye olmuştur bu ise KİŞİSEL SUÇTUR. Ne var ki karşı taraf hayır GÖREV SUÇU diyor. Şimdi örgüte üye olmak görev suçumu yoksa kişisel suç mu bunun sorgulamasını size bırakıyorum!
Peki, Görev suçu ile Kişisel Suç arasındaki ayrım nedir? Eğer görev esnasında işlenen bir suç ise bunun yargılamasını YARGITAY yapar yok eğer kişisel suç ise bunun yargılamasını ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ yapar. Görev ya da kişisel suç diye ayırmanın mantığı yok çünkü henüz iddia soruşturma aşamasında yani kovuşturma aşamasına gelmemiş ki! Doğmamış çocuğa don biçmeye benzettim bu işi!
***Peki, soruşturmasını kim yapar?
İşte yukarıdaki 250 ve 251. maddeler açıkça belirtmiş! Suç eğer örgüt üyeliği suçu ise ister görev başında ister görevden dolayı olsun (Erzurum savcısı, Erzincan savcısı bu suçu işlemiştir diyor) buna yetkili olan, özel yetkilerini ağır ceza mahkemesinden alan o mahkemenin savcısı yapar ve bu kişi ise Erzurum Savcısıdır. Sonuç olarak Erzurum savcısının soruşturma yapmaya yetkili olduğu apaçık ortadadır.
2802 sayılı HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri açıkça belirtmiştir.
Madde 82 - Hâkim ve savcıların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
***Bu maddeye göre eğer Erzurum savcısı bir suç işlemişse bu görevden doğan bir suç olduğu için bunun soruşturması adalet bakanlığının izni ile müfettişler veya kıdemli hakimlerce yapılır diyor. Peki HSYK burada alenen bir Yetki Gaspı yapmadımı sizce??? Bunun yorumunuda sizlere bırakıyorum!
Madde 93 - Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma, ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına ve son soruşturma o yer ağır ceza mahkemesine aittir.
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
Madde 94 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.
Şimdi bu sürece baktığımızda bir ayrım var. Hâkim ve Savcılar görevden kaynaklanan ya da görevleri sırasında suç işlerlerse ve birinci sınıfa ayrılmış olurlarsa Yargıtay'da yargılanırlar. Anca bu tanıma girmeyen kişisel suçlara ve ağır ceza gerektiren suçüstü hallerde de yerel savcılık görevli teşkilatları soruşturmayı yapar ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanırlar. Erzincan Cumhuriyet Savcısına isnat edilen suçlara baktığımızda yasadışı silahlı bir terör örgütüne üye olmaktan ve örgütün faaliyetleri kapsamında etkinlikler yapmakla suçlanıyor. Böyle bir suçun görevden kaynaklanan bir suç olmadığı da aşikârdır. Yine böyle bir suçun savcının makamında veya adliyede işlenmesi de mümkün değil. Örgütsel suçun birçok kişi tarafından işlenmesi ve geniş kapsamlı olduğu için yine daha önce bahsettiğim gibi makamda ve adliye işlenmesi mümkün değil. Bu suçun kişisel bir suç olmadığını iddia edenlere ellerini biraz vicdanlarına koymalarını rica ediyorum. Savcı takibe alındığı suçüstü yakalandığı için(savcı suçüstü yaptım diyor) Başsavcının 250 maddenin 3. fıkrasına göre yargılanmayacağı açıktır. Bu nedenle Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı'nın yürütmüş olduğu soruşturma kesinlikle hukuka uygundur.
HSYK, savcıların yetkisini kaldırmakla yetinse hadi neyse diyecektik. Bu da yetmez gibi üstüne üstlük yetkili savcıları “yetki gaspı” ile suçlayıp haklarında suç duyurusunda bulunmakta ne demek oluyor. Söyleyeyim tarafsız yargının taraflılığını gösterir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!!!
YARSAV Başkanı; “İsnat edilen suçlar kesinlikle kişisel değildir, görev başında işlediği suçlardır diyerek tarafını belli etti. Yargıtay, HSYK ya destek vererek rengini belli etti. YARSAV ile CHP’nin renkleri zaten belli!
Sonuç olarak Yargı, CHP saflarında siyasallaşmış, bununla da yetinmeyip nalıncı keseri gibi herşeyi kendilerine yontuyorlar. Ben sonuç olarak şöyle bir çıkarımda bulundum:
HSYK+CHP JAKOBENİZMİ+YARSAV = YARGI VESAYETİ = POST+POSTMODERN DARBE!
Yalnız Şemdinli olayını eklemeden geçemeyeceğim.
AKP'ye de iki çift lafım var elbet. Şemdinli davasını soruşturan savcı Sarıkaya, Yaşar Paşa ile bir kaç kişiyi soruştururken neden bu savcıya sahip çıkmamıştı acaba! Aynı HSYK, o gün Sarıkaya'nın yetkilerini alıp basit bir disiplin suçu vermek yerine, yılların emeğini savcılık mesleğini de elinden alarak telafisi imkansız bir karara da imza attı ve meslekten ihraç etti. Bu hükümet o gün bu savcıya da soruşturma iznini veren hükümet değilmiydi! Ortada garip, anlaşılması zor, kirli oyunlar oynanıyor lakin benim onları anlamama imkan yok. Hukuk herkese lazım olur bir gün elbet!
Biçer elbette kendi ektiğin herkes bu alemde,
Bekaa yok sûr-ı şâdîde ve nâşadî-i mâtemde,
Verirsin padişahım ettiğin hesabı ahirette (Bunu ben uydurdum)
Neyzen Tevfik
Yetkide paralellik ilkesi kanunla düzenlenmemiş olup, yargı kararları ile düzenlenmiştir(idare hukuku daha çok mahkeme kararlarıyla düzenlenmiş bir hukuk dalıdır,yazılı kurallardan çok mahkeme kararları bu hukuk dalına yön vermektedir).Danıştayın yerleşmiş içtihatlarına göre ,bir yetkiyi veren makam ,kanunda farklı bir düzennleme olmadıkça(ya da yetkinin kaldırılmasına ilşkin hiçbir düzenleme yoksa)o yetkiyi kaldırmaya da yetkilidir.kafe kapanacağı için diğer kısımları okuyamadım.çOnlara da sonra cevap vereceğim.İdare hukuk ile ilgili bilgi almak için idare hukuku kitaplarına göz atabilirsin(hsyknın savcıyı görevden alması idari nitelikte bir işlemdir zaten hsyk bir mahkemne değildir yargısal nitelikte faaliyeti yoktur)
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
ekinoksday80 rumuzlu üyeden alıntı
Öncelikle herkese merhabalar,
Benim merak ettiğim HSYK'nın kararı hakkında acaba neden tek bir kişinin bile karar hakkında açıklayıcı bir yorum yapmadığıdır. Hukukçu değilim ama üniversitede öğrendiğim kadarıyla hukuktan biraz anlarım. Okuması uzun olacak ama araştırmalarım sonucu HSYK'nın kanunlara uygun bir karar vermediği sonucuna vardım. Yorumlarımdan AKP saflarında olduğum sonucuna varılmamasını özellikle rica ediyorum.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU
CMUK Madde 250 (YARGILAMA YERİNİN BELİRLENMESİ)
(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(2) ……………………………….
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
**CMUK'un 250. maddesinin 3. fıkrasında görüldüğü gibi sadece kovuşturma yani yargılama evresi anlatılmış yani soruşturmayı kimin yapacağı anlatılmamış ve yukarıdaki madde kapsamına giren suçların memuriyet ve sıfatı ne olursa olsun, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı apaçık belirtilmiştir. Dikkat yargılamanın kime ait olduğu gösterilmiş soruşturma değil.
CMUK Madde 251 (SORUŞTURMANIN HANGİ MAKAM TARAFINDAN YAPILACAĞI)
(1) 250. Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250. Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) ……………………………..
(3) ……………………………..
**CMUK’UN 251. maddesi açık açık soruşturmayı cumhuriyet savcıları bizzat yürütür diyor.
1) HSYK’nın ilk iddiası şudur:
İlk olarak 250. madde kapsamına giren suçların yargılamasını YARGITAY yapar. Zaten buna kimsenin itirazı yok. Fakat soruşturmasını ise 251. maddeye göre bizzat savcı yapar. Şimdi HSYK 250. maddeyi YARGILAMA değil SORUŞTURMA usulü olarak göstermeye çalışıp olayı kurtarmaya çalışıyor. Bence yaptıkları alenen budur.
İkinci olarak HSYK’nın iddiası yine yukarıda 251. maddeye göre bu yetkiyi savcıya HSYK verir diyor. Evet, haklılar ama yetkiyi almak ile alakalı bir madde yok. Şimdi mantık şudur; eğer yetkiyi verirsek istersek tekrar alırız. Hukuk mantıkla yürütmelerle değil kanunlarla yapılır sanırdım. Eğer yetki alımı ile ilgili bir madde yoksa HSYK'nın bu kararı kanuna aykırı.
Üçüncü olarak Bir an için yetki alımına kanunda yer verilmiş olduğunu varsayalım. Bu durumda ise Anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri ihlal edilmiş olur ve mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı çiğnenmiş olur ki buda yargıya müdahale demektir. Üniversitede hukuk derslerinde ilk öğretilen normlar hiyerarşisidir ve bu hiyerarşisinin en tepesinden ANAYASA'nın olduğudur. Sonuç itibariyle hiçbir kanun maddesi anayasaya aykırı olamayacağına göre HSYK’nın bu yaptığının kanuna uygun olduğu nasıl söylenebilir.
Anayasaya uygun olmayan bir şey kanuna da uygun olmaz kısaca anayasa aykırı bir kanun maddesi olamaz!
2)HSYK’nın ikinci bir iddiası ise Erzincan savcısının suçu işleyiş şekli üzerindedir. Erzincan savcısının işlediği suçu Erzurum savcısı kişisel suç olarak saymıştır fakat HSYK ve yandaşları bunu bir Görev suçu olarak sayıyorlar. Erzurum savcısı diyor ki efendim adam Ergenekon adlı bir terör örgütüne üye olmuştur bu ise KİŞİSEL SUÇTUR. Ne var ki karşı taraf hayır GÖREV SUÇU diyor. Şimdi örgüte üye olmak görev suçumu yoksa kişisel suç mu bunun sorgulamasını size bırakıyorum!
Peki, Görev suçu ile Kişisel Suç arasındaki ayrım nedir? Eğer görev esnasında işlenen bir suç ise bunun yargılamasını YARGITAY yapar yok eğer kişisel suç ise bunun yargılamasını ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ yapar. Görev ya da kişisel suç diye ayırmanın mantığı yok çünkü henüz iddia soruşturma aşamasında yani kovuşturma aşamasına gelmemiş ki! Doğmamış çocuğa don biçmeye benzettim bu işi!
***Peki, soruşturmasını kim yapar?
İşte yukarıdaki 250 ve 251. maddeler açıkça belirtmiş! Suç eğer örgüt üyeliği suçu ise ister görev başında ister görevden dolayı olsun (Erzurum savcısı, Erzincan savcısı bu suçu işlemiştir diyor) buna yetkili olan, özel yetkilerini ağır ceza mahkemesinden alan o mahkemenin savcısı yapar ve bu kişi ise Erzurum Savcısıdır. Sonuç olarak Erzurum savcısının soruşturma yapmaya yetkili olduğu apaçık ortadadır.
2802 sayılı HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri açıkça belirtmiştir.
Madde 82 - Hâkim ve savcıların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
***Bu maddeye göre eğer Erzurum savcısı bir suç işlemişse bu görevden doğan bir suç olduğu için bunun soruşturması adalet bakanlığının izni ile müfettişler veya kıdemli hakimlerce yapılır diyor. Peki HSYK burada alenen bir Yetki Gaspı yapmadımı sizce??? Bunun yorumunuda sizlere bırakıyorum!
Madde 93 - Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma, ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına ve son soruşturma o yer ağır ceza mahkemesine aittir.
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
Madde 94 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.
Şimdi bu sürece baktığımızda bir ayrım var. Hâkim ve Savcılar görevden kaynaklanan ya da görevleri sırasında suç işlerlerse ve birinci sınıfa ayrılmış olurlarsa Yargıtay'da yargılanırlar. Anca bu tanıma girmeyen kişisel suçlara ve ağır ceza gerektiren suçüstü hallerde de yerel savcılık görevli teşkilatları soruşturmayı yapar ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanırlar. Erzincan Cumhuriyet Savcısına isnat edilen suçlara baktığımızda yasadışı silahlı bir terör örgütüne üye olmaktan ve örgütün faaliyetleri kapsamında etkinlikler yapmakla suçlanıyor. Böyle bir suçun görevden kaynaklanan bir suç olmadığı da aşikârdır. Yine böyle bir suçun savcının makamında veya adliyede işlenmesi de mümkün değil. Örgütsel suçun birçok kişi tarafından işlenmesi ve geniş kapsamlı olduğu için yine daha önce bahsettiğim gibi makamda ve adliye işlenmesi mümkün değil. Bu suçun kişisel bir suç olmadığını iddia edenlere ellerini biraz vicdanlarına koymalarını rica ediyorum. Savcı takibe alındığı suçüstü yakalandığı için(savcı suçüstü yaptım diyor) Başsavcının 250 maddenin 3. fıkrasına göre yargılanmayacağı açıktır. Bu nedenle Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı'nın yürütmüş olduğu soruşturma kesinlikle hukuka uygundur.
HSYK, savcıların yetkisini kaldırmakla yetinse hadi neyse diyecektik. Bu da yetmez gibi üstüne üstlük yetkili savcıları “yetki gaspı” ile suçlayıp haklarında suç duyurusunda bulunmakta ne demek oluyor. Söyleyeyim tarafsız yargının taraflılığını gösterir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!!!
YARSAV Başkanı; “İsnat edilen suçlar kesinlikle kişisel değildir, görev başında işlediği suçlardır diyerek tarafını belli etti. Yargıtay, HSYK ya destek vererek rengini belli etti. YARSAV ile CHP’nin renkleri zaten belli!
Sonuç olarak Yargı, CHP saflarında siyasallaşmış, bununla da yetinmeyip nalıncı keseri gibi herşeyi kendilerine yontuyorlar. Ben sonuç olarak şöyle bir çıkarımda bulundum:
HSYK+CHP JAKOBENİZMİ+YARSAV = YARGI VESAYETİ = POST+POSTMODERN DARBE!
Yalnız Şemdinli olayını eklemeden geçemeyeceğim.
AKP'ye de iki çift lafım var elbet. Şemdinli davasını soruşturan savcı Sarıkaya, Yaşar Paşa ile bir kaç kişiyi soruştururken neden bu savcıya sahip çıkmamıştı acaba! Aynı HSYK, o gün Sarıkaya'nın yetkilerini alıp basit bir disiplin suçu vermek yerine, yılların emeğini savcılık mesleğini de elinden alarak telafisi imkansız bir karara da imza attı ve meslekten ihraç etti. Bu hükümet o gün bu savcıya da soruşturma iznini veren hükümet değilmiydi! Ortada garip, anlaşılması zor, kirli oyunlar oynanıyor lakin benim onları anlamama imkan yok. Hukuk herkese lazım olur bir gün elbet!
Biçer elbette kendi ektiğin herkes bu alemde,
Bekaa yok sûr-ı şâdîde ve nâşadî-i mâtemde,
Verirsin padişahım ettiğin hesabı ahirette (Bunu ben uydurdum)
Neyzen Tevfik
Tvlerde izlediniz mi bilmiyorum.İsmailağa cemaatiyle ilgili soruşturma Cihanerin elindeymiş,kendisi hakkında tutuklama talep eden savcı, İsmailağa cemaatinin silahlı örgüt olduğu gerekçesiyle(anayasal düzene karşı suç kapsamında) özel yetkili savcı olan kendince bu soruşturmanın yapılması gerektiğini iletmiş cihanere, cihaner ısrarla örgütün silahlı olmadığını söylemiş fakat özel yetkili savcının diretmesi üzerine görevsizlik kararı vererek(görevsizlik kararında dipnotlu atıflar yapmış, bu anlattıklarım cihanerin verdiği görevsizlik kararında mevcut,tüm bunları tvde cihanerin avukatı turgut kazan anlattı,medyada pek anlatılmaması doğal bunların, çünkü medyanın büyük çoğunluğu yandaş medya artık) dosyayı özel yetkili erzurum savcısına yollamış.Medyada, Cihanerin 2 kişiye para teklif edip cemaatin mekanlarına silah koymalarını sağlayarak cemaati süründürmeye çalıştığı söyleniyor.Oysa ki işin aslı, bir ya da iki gizli tanığın cemaatin silahlı olduğunu söyleyerek dosyanın Erzuruma gönderilmesini sağladıklarıdır.Ne tesadüf ki örgütün silahlı olması nedeniyle dosyayı isteyen Erzurum Savcısı bu soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.Bu arada 2 cemaat üyesi dosya erzuruma yollanmadan ve hatta cihanerin bu gizli tanıklardan haberi olmadan,dosyamız erzuruma gönderildi bakanlılarla konuşuldu, o iş tamam şeklindeki konuşmaları dinlemeye takılmıştır.Daha ağır cezayla yargılanacak olmalarına rağmen sevinmişler ve sonuçta da haklarında Erzurumda takipsizlik verilerek dava açılmamıştır.Ya örgütün silahlı olduğunu söyleyen gizli tanıklar falan yoktur, bunlarsoruşturmayı erzuruma alıp kapatmak için uydurulmuştur ya da bu tanıklar vardır ama bunlar cemaatten olup danışıklı döğüş sonucu yalancı gizli tanıklık yapmışlardır.
Olayların bu şekilde cereyan ettiği HSYK tarafından bilinmektedir.Erzincan savcısı hakkındaki iddianamenin de ölü doğmuş olduğu bu olaylardan anlaşılmaktadır.HSYK'nın savcıların özel yetkisini kaldırması son derece doğrudur.Yaptıkları suç duyurusu(yetki gaspı nedeniyle)doğru olmasa bile ,cemaatin soruşturmasını ,erzincan savcısının silahlı örgüt olmadıklarını ısrarla belirtmesine rağmen, silahlı örgüt oldukları gerekçesiyle aldıktan sonra takipsizlik veren üzerine erzincan savcısına ,bu cemaate yönelik soruşturmasına müsteniden dava açan Erzurum savcısı hakkında tüm bu olaylar nedeniyle suç duyurusunda bulunulmalıydı.
Ve lakin Erzurum savcısı Hsyknın kararını tvden öğrenmesine ve o andan itibaren Erzincan savcısının dosyasında el çekmesi gerekmesine rağmen dosyayı İstanbula yollamış ve istanbul savcıları yetkisizlik(suçun ergenekonla ilgili olmaması dolayısıyla,ergenekonla ilgili olsa suç nerede işlenirse işlensin istanbul savcıları yetkili)kararı vermişlerdir.Gerçekten ergenekon ile ilgili olsaydı savcı,Ergenekon savcıları yetkisizlik vermezlerdi.
Bir de savcı ismailağa yönelik soruşturmaya 2007de başlıyor,2009 nisanda dursun çiçeğin hazırladığı belgeye dayanarak, cemaat hakkında soruşturma açtığı iddia ediliyor.Böyle saçmalık olur mu :D
Bir ergenekon çuvalı diktiler,kitabına uydurup ya da uyduramadan çok zorlayarak içine herkesi atıyorlar(bişeyler olduğu belli ergenekonda ama kasıtlı olarak da bazı savcılar ve hakimler yetkilerini kötüye kullanarak bunun içine herkesi sokabiliyorlar,cihaner olayı bunun en somut örneği).
-
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
unbelievable rumuzlu üyeden alıntı
Yetkide paralellik ilkesi kanunla düzenlenmemiş olup, yargı kararları ile düzenlenmiştir(idare hukuku daha çok mahkeme kararlarıyla düzenlenmiş bir hukuk dalıdır,yazılı kurallardan çok mahkeme kararları bu hukuk dalına yön vermektedir).Danıştayın yerleşmiş içtihatlarına göre ,bir yetkiyi veren makam ,kanunda farklı bir düzennleme olmadıkça(ya da yetkinin kaldırılmasına ilşkin hiçbir düzenleme yoksa)o yetkiyi kaldırmaya da yetkilidir.kafe kapanacağı için diğer kısımları okuyamadım.çOnlara da sonra cevap vereceğim.İdare hukuk ile ilgili bilgi almak için idare hukuku kitaplarına göz atabilirsin(hsyknın savcıyı görevden alması idari nitelikte bir işlemdir zaten hsyk bir mahkemne değildir yargısal nitelikte faaliyeti yoktur)
Zaten sorunda burda çıkıyor. İdare, "kanunlarla belirtilmemiş bazı durumlarda" takdir yetkisi kullanma hakkını anayadan aldığını iddia ederek her konuda bu özel yetkiyi kullanıyor. Sınırları belli olmayan bir gücün kullanılması idarede keyfi kararlara vermesiylede sonuçlanabiliyor. Çerçevesi kanunlarla belirtilmeyen, telafisi mümkün olmayan bir sürü haksız idari işlem yapıldığını söylemek yorum değil malumun ilamıdır zaten.
Bunun aynısı idare mahkemeleri içinde geçerli kanımca. İdare, sınırları çizilmemiş çoğu konuda, yaptıkları işlemi nasıl takdir yetkisine dayandırıyorsa idare mahkemeleri de kanunla belirtilmemiş konularda, "Danıştayın yerleşmiş içtihatına göre" gibi bir kararla dava sonuçlandırıyor. İdare mahkemelerine konu olan işlemlerin çok olması her konuda kanun çıkarılamamasına dayandırıldığı için aslında ne idare mahkemelerinin ne de idarenin bir kabahati yok çünkü yasama görevini Türk Milleti adına Parlamento yerine getirmelidir. Gerekirse her konuda (boşluk kalmayacak şekilde) yasa çıkarması gerekir. Zaten yasama organının adı boşuna yasama değil. Yasa çıkarmayacaksa ne için duruyorlar orda!
Yalnız sizin dediğiniz "Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre" karar vermeyi gerektirecek bir durum yok ortada. Burada ihtilafa düşülen konu hakkında CMUK'un 250 ve 251. maddeleri, HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri ve tüm bunlara ek olarak anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri yeterince açıktır ve bu ihtilafı çözmeye muktedir. Yani Danıştayın yerleşik içtihadı, normlar hiyerarşisinde kanunların önüne geçemeyeceğine veya yasaların ikamesi olamayacağına göre "yetkide parelellik" gibi bir kavrama öncelik vermek hukuken doğru olmaz. Yargının, oluşan içtihatları kanununların önüne koyma gibi bir lüksü yok. Eğer böyle bir şey yaparlarsa yasama organının görevi üstlenmiş olurlar ki bu da yetki gaspından başka birşey değildir.