Merakla, "Acaba gençlerin yaptığı yanlış ne ola ki "diye okumaya başladım fakat,
buraya kadar sürdü, ondan sonrasını okumaya bile gerek görmedim, çünkü Dersim için Tunceli demek bile tek başına büyük bir yanlıştır.
O zaman İç Anadolu'ya da Ankara diyelim!..
Su baştan bulanır !!!
*
Asıl bu kitap sözlü anlatımlarla örtüşebilen bir kitaptır.
http://www.kitapturk.com/images/book/052009/54105.jpg
Hukukçu-yazar Hüseyin Aygün, 'Dersim 1938 ve Zorunlu İskân' adlı kitabında, 71 yıl sonra elde ettiği 1938 Dersim sürgünlerinin resmi belgelerini ilk defa yayınlıyor.
Kitapta yer alan yüzlerce belge, ağırlıkla İskân Müdürü Dr. Reşad Tanyeri'nin resmi talimatları, sürgün listeleri, telgraflar, sürgün mektupları, hastalık ihbarnameleri, güvenlik, sağlık, nüfus, ölüm, ulaşım konularında gerçekleşmiş resmi yazışmalardan oluşuyor
Aygün'ün bu çalışması, 'Dersim '38 Sürgünleri' üzerine bugüne kadar yapılmış en kapsamlı araştırma niteliğini taşıyor. Dersim 1938 trajedisini tüm çıplaklığı ile okurun ilgisine sunuyor.
Kitaba yazdığı önsözde Doç. Dr Mesut Yeğen, 'Dersim'in önce Osmanlılaştırılması, ardından da Türkleştirilmesi yolundaki teşebbüsün yüzyıllık hikâyesini Osmanlının ve Cumhuriyetin Dersim raporları üzerinden veren Hüseyin Aygün'ün bu çalışması, bu hikâyenin son halkasını teşkil eden 1938 İsyanının ardından takip edilen devlet siyasetinin resmi dökümünü yapan kimi belgeleri de ilk kez bilgimize sunuyor. Devrin iskan müdürü Reşad Tanyeri'nin resmi yazışmalarından oluşan belgeler Dersim İsyanının karanlıkta kalmış bir yüzüne ışık tutuyor. Kitap boyunca konu edilen Dersim raporları ve son Dersim isyanının ardından gerçekleşen sürgünlere dair belgeler iki temel hususa işaret ediyor.
İlk husus şu: 1937-8 Dersim İsyanı, Cumhuriyet dönemi Kürt ayaklanmaları içerisinde sivillere yönelik eziyetin ve kıyımın en şiddetlisine sahne olmuş gibidir. İsyan açıkça kışkırtılmış, ardından da isyancılarla beraber aileleri ve hatta isyana iştirak etmeyenler eziyete ve kıyıma maruz kalmıştır. Binlerce isyancı ve sivil vatandaş öldürülmüş, kalan on binlercesi sürgün edilmiştir. Zannımca, Dersim İsyanı esnasında gerçekleşen kıyımın hacmini en açık biçimde bir resmi belge gösteriyor. Genelkurmay Başkanlığı Harp Dairesince yayımlanan Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar adlı meşhur kitap (Reşat Hallı, 1972), Dersim İsyanı esnasında 17 günde yapılan tarama harekatında ölü ve diri 7954 kişinin ele geçirildiğini ve 1019 silahın toplandığını rapor etmektedir.
Topu topu birkaç on bin kişinin yaşadığı bir havaliden 7954 kişinin ölü ve diri ele geçirilmiş olması kadar, ele geçirilen kişilerle yakalanan silahların sayısı arasındaki bariz örtüşmezlik, isyan esnasında vuku bulan eziyetin derecesi hakkında yeterince şey söylüyor olsa gerek. Raporların ve belgelerin işaret ettiği ikinci önemli husus da şu: Dersim (ve belki Kürt) meselesinin hallinde Osmanlı ve Cumhuriyet devirleri arasında bariz bir süreklilik mevcuttur. Dersim ıslahat raporları ve Tanyeri belgeleri, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri arasında mantık, terminoloji, enstrümanlar ve failler açısından açık bir devamlılığa işaret ediyor.' diyor.
kitapyurdu.com
*
Onur Öymen yanlış yaptı, sözlerinin çarpıtıldığına da inanmıyorum. Teknoloji çağında yaşadığımızı unutmuş olmalılar. Nasıl oluyor da tekrar tekrar izlenen ses ve görüntülere yanlış anlaşıldı denilebiliyor anlamak mümkün değil. Meclis'te de anında gürültü kopmadı mı?! Masalaradan çıkan o sesler de alkış değildi herhalde...
Aynı saftaki insanlar nasıl oluyor da birden bir başka safta bulabiliyor kendini?!
Keşke de yanlış anlaşılma olsaydı; içeriden ve dışarıdan bizleri temsil etmiş ve etmekte olan birinin, bırakın o zaman ki katliamın masallarını, bu günün şartlarıyla neler yapabiliriz diye düşünmeksizin ileri sürdüğü çağ dışı örneklemeler abesle iştigaldir.
Gençlerin her okuduğuna inandığını ileri sürmekte bir o kadar var.
Sosyal olguları küt diye değiştirmek o kadar kolay değil, korku ve baskılar kısa süreli ancak o sürenin de bin katı kadar acı dolu geçici çözümler olabilir fakat kanser devam eder...
Öncelikle isyan ettirilmeyecek...
Kökten çözüm şart olduğu gibi bölünme korkusu da bir o kadar gecikmesine neden olmaktadır, ne yazık ki !!!