-
On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Yaklaşık yirmi sene evvel... On kasımı ''sap gibi dikilmek'' olarak görmeyen devlet adamlarının olduğu dönemler... Devlet adamlığının sonları başka bir deyişle...
Gökyüzünü tarayan gözlerim ağır ağır yeryüzüne indiğinde arkadaşlarıma takıldı... Kimse çok neşeli değildi amma ben gibi de etkilenmiyorlardı... yada ben anlamıyordum bilemem... Ama herkesin sevdiğini bilirdim çevremde.. emindim...
Arkadaşım bana baktı baktı ....
''Yaaa gene buğulandı gözlerin... tamam ölmeseydi iyi olurdu ama ölüm Allahın emri ölenle ölünmez ki.... '' dedi...
Buğulu gözler ardından insanlara bakmak hoş oluyor nedense herkes bir sevimli bir canayakın bir masum görünüyor... Baktım baktım baktım... evet fani bedeni 10 kasım 1938 de bizleri sonsuza kadar terk etmişti... iyi de ben O nun bedenini sevmemiştim ki... hatta hiç görmemiştim bile canlı olarak...
''Yok be yavrum '' dedim benden üç yaş büyük arkadaşıma... ''yok...''
'' Gözlerim ondan buğulanmadı... Öldüğü halde sonsuza kadar yaşayacak birisini andığımız bu gün, milyonlarca yaşadığını sanan ölüleri görünce gözlerim doldu....'' dedim... Ne dediğimi net kendimde anlamadım ama çok güzel bir laf dedim dedim kendi kendiime...
Atatürk kesinlikle sonsuza kadar yaşayacaktır. Çünkü işar ettiği ilimdir fendir. Doğmalar inaklar hurafeler değil... Çünkü Atatürk evrenselliği kapsar, çoğu politikacı gibi yönlendirilmiş sığ politika değil, Çünkü Atatürk bireyciliktir asla reaya değil, çünkü Atatürk aydınlıktır karanlığa koşmak için milyonlarca oy vermek değil... Çünkü Atatürk Onur dur bulgur için oy satmak değil... Çünkü Atatürk insana saygılıdır , insanı sömürmek için değil...
Yok edilmeye çalışıldıkça büyüyen lider var mıdır ? Kendilerini ulaşılmaz sanan o başbakanları o liderleri kim anımsıyor... Gerçekten çok değerli olan dürüst namuslu adam gibi bir adam olan Bülent Ecevit in vefat yıl dönümüydü 5 Kasım Hanginiz anımsadı ? Unutturulmaya çalışıldıkça büyük bir coşkuyla büyüyen bir lider deseler dünya da tektir tek Ulu Önder Atatürk...
Bizi bırakıp sonsuzluğa gidişinin 71. yılında seni daha büyük bir özlemle anıyorum. Dediklerinin ilkelerinin neler olduğunu aydınlattığın yolda yürümenin onurunu taşıyorum. İyiki vardın ve hep var olacaksın...
Çok büyük izninle senin neden çok büyük olduğunu anlamayanlara bunu anlatmak istiyorum... Uzun değil Atatürk'üm kısa kısa...Anlarlar mı ? Allahtan umut kesilmez Atatürk'üm... Bak iskandinav ülkelerinden birisi anladı senin tanrının bir lutfu olduğunu ve ne güzel dedi...
'' Türkler Atatürk'ü Allaha diğer herşeyi Atatürk e borçludurlar '' diye...
EEE elin gevuru anladı sarı paşam bu aymazlarda anlar elbet... Sen rahat uyu... Ama gözlerini üzerimizden eksik etme...
-
Cevap: On Kasım Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Sizde..
Sayın commodore1tr,
Bu yazıyı okuttuğunuz için teşekkürler.
-
Cevap: On Kasım Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Sizde..
Hadi biz duygusalız Ata'mıza karsı ... Peki bu yabancı gazetelerde ki yorumlar nedir? Basiretli devlet adamını anlamak için basiretli bir devlet adamı olmak gereklidir.
Saygıyla ve minnetle anıyorum...
Buyrunuz..........
11 Kasım 1938 tarihinde çıkan gazetelerde, Atatürk için dünyanın duyduğu üzüntüyü dile getiren yazılarda, şu cümleler yer almıştı:
İNGİLTERE
London Times: “O’nun idaresi altında Türkiye, Avrupa’nın kıymetli bir üyesi oldu.” Daily Telegraph: “Atatürk’ün inkılapları neslimizin fevkalade olayıdır.”
Daily Express: “Atatürk, Türkiye’yi hesaba katılması icap eden, kuvvetli bir memleket haline getirdi.”
ROMANYA
Universal: “Atatürk, zamanımızın en büyük devlet adamlarından biridir.”
Timpul: “Romanya, önünde hürmetle ve teveccühkar bir teessürle eğildiği bir dost kaybetmiştir.”
Romanya Gazetesi: “Büyük saygı hisleriyle Atatürk’ün hatırasını anıyoruz.”
YUNANİSTAN
Katemerini: “Her memleket, milleti zafer, vefa ve saadet yolunda ilerleten büyük adamlarına anıtlar dikecektir.”
Elefteron Vima: “O’nun adı dünya tarihinin kahramaları arasında, silinmez bir şekilde kalacaktır. Zira şahsiyeti kendi memleketinin hudutlarını aşmıştır.”
Messager Di Athens: “Çok, pek çok devrimler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk’ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapamadı.”
Akropolis: “Kılıcının şecaati, Atatürk’ün tek fazileti, tek şan ve şerefi değildir. O’nun barış zamanında yaptıkları, iradesinin kuvvetini ve fikirlerinin parlaklığını daha ziyade ispat etmiştir.”
RUSYA
İzvestia: “İsmi yeni Türkiye’nin bütün milli kurtuluş hareketine bağlı olan Kemal Atatürk’ün ölümü, Türk Milleti için büyük bir kayıptır. Türkiye’nin bütün samimi dostları ile yüksek adamın ve devrimizin dikkat çekici şahsiyetinin ölümünden, derin bir surette elem duymaktayız.”
ÇEKOSLOVAKYA
Çekoslovakya: “Atatürk’ün şahsında, yeni Türkiye’ye ruh veren bir adam kaybolmuştur. Bu derece yüksek yaradılışta bir adama sahip oluklarından dolayı gıpta ediyoruz.”
POLONYA
Polska Zbrozna: “Atatürk, zaferleriyle milletinin hayatında bugünkü yeni merhaleye yol açmıştır.”
FRANSA
Jour Eche De Paris: “Atatürk, hür ve müstakil bir Türkiye bırakıyor.”
Excelsoir: “Atatürk çok büyük bir şahsiyet, çok büyük bir komutan, politik bir dehadır.”
Figaro: “Atatürk, zaferlerinden tevazuyla bahsediyor, her şeyi çok derin görüyordu.” Ordre: “Kemal Atatürk, Türk devrimlerinin dehasıydı.”
BULGARİSTAN
Zora: “Kemal Atatürk, açık kıvılcımlı gözlerini hayata kapadı. Politik sahneden tükenmez bir enerji, kuvvetli bir sima çekiliyor.”
ARNAVUTLUK
Dirita: “Atatürk’ü, yeni Türkiye’nin kuruluşu yolunda katettiği şerefli merhaleleri ile anıyoruz.”
Stipi: “Atatürk, eski Türkiye’den modern bir devlet çıkarmıştır.”
MACARİSTAN
Uj Magyar: “Modern devlet adamları arasında yeni Türkiye’nin şefi, yüksek bir mevki işgal etmektedir.”
Pesti Naplo: “Bütün kainat büyük bir yasa katılıyor.”
ALMANYA
Fulkise Becbahter: “Atatürk, azimli bir hareketle milletini tahammül edilmez bir akıbetten kurtaran ve bütün dünyanın hayran kaldığı bir kalkınma yapan ilk devlet başkanı olmuştur.”
İTALYA
Gazeta Del Pololo: “Atatürk’ün ölümü ile dünya büyük bir liderini kaybetmiştir. “
FİNLANDİYA
Svenska Presse: “Atatürk, eserlerinin büyüklüğü bakımından dünyada çok önemli bir mevki işgal etmektedir.”
YUGOSLAVYA
Vrene: “Atatürk, bir defa cisminin toprağa düşeceğini, fakat cumhuriyetin ebedi olduğunu söylemiştir. Yugoslavya hükümeti, bu sözlerindeki hakikate inanmaktadır. “
-
Cevap: On Kasım Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
"ATATÜRK'ÜN GÖLGESİ UZADIKÇA YERİNE GELENLERİN BOYU KISALIYOR"
Times Paul Johnson
-
Cevap: On Kasım Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Sizde..
Atatürk olmak kolay geliyor bazılarına... Basite indirgeniyor bazen de.
Acaba ülkeyi işgalden kurtarmanın üstüne üstlük bu kadar inkılabı yapabilmek kolay mıydı?
1921, 1924 Anayasaları ve 1928 değişikliği, binlerce kanun... Başka kim yapabildi ki?
Bir rejimi toptan ve hızlı bir şekilde medeniyet seviyesine getirmek. Başka kim yapabildi ki?
Beşer yıllık kalkınma planları yapmak. Hangi hükümet yapabildi ki?
Uzun uzun yazılsa günler alacağından ben burada kesiyorum. Düşünün kim yapabildi?
Yapan varsa ona da Atatürk derdik !
İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet, tüm Türkiye'yi büyük bir işgalden kurtaran Atatürk. Peki Hitler? Napolyon?
Ve unutmayın, anneanneleriniz, babaanneleriniz, dedeleriniz, onların da anne ve babaları, O'nun yolunu kabul ettiler! İçinizden onun izinden çıkmak isteyen varsa önce atalarının naaşlarını çiğnemiş olacaklarını bilmeliler. Atalarınız boşuna ölmedi. Atatürk'ü yaşatmak onları da yaşatmaktır. Kutsal miraslarına sahip çıkmaktır.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Aziz Nesin'i saygı ile anıyorum....
......................................
Atam, hala yaşıyorsak:
edepsizlik sayesinde!
Altı oku soruyorsan,
politika dehlizinde!
Hele partin senden sonra,
devrimlerin tavizinde!
Vasfedeyim halimizi,
kalemime ver izin de!
Yobazlarla gericiler,
onlar bizden daha zinde!
'Atam, Atam...' derler ama,
bir adınız var sizin de...
Halkçılıkla devletçilik:
anlatamam, çok hazin de...
Çoktan beri sahteciler,
ağır çeker her vezinde!
Tek umut var, o da yalnız,
Amerikan dövizinde!
Sorma Ata'm, halimizi,
hal mi kaldı anlatacak...
işte geldik dizindeyiz!
Yata yata çok yorulduk,
tatil yaptık, izindeyiz!
Sanayide henüz daha,
Cafer için lazım diye,
Amerikan bezindeyiz!
Geçeceğiz Avrupa'yı
ama şimdi izindeyiz!
Hocamız var, hacımız var,
uçan kuşa borcumuz var,
el oğlunun ağzındayız!
Ama bizi zor bulurlar,
bahar, yaz, kış izindeyiz!
Evet, dogru söylemişsin:
'Türk milleti çalışkandır! '
Biz de senin tezindeyiz!
Dinlenmekten yorulduk da,
onun için izindeyiz!
Zinde kuvvet diye söz var,
kimse bilmez adresini,
ah izinde, vah izinde!
Bugün değil, bu yıl değil,
çoktan beri izindeyiz!
ilerledik Ata'm öyle,
şimdi görsen tanımazsın:
Amerikan tarzındayız!
Arasan da bulamazsın,
otuz yıldır izindeyiz!
Hani "Türk, öğün, çalış, güven" demiştin ya... Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalışmaya vakit kalmadı.
Kimselerede (kendimiz dahil) güvenmiyoruz. Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz.
Balolar,heykeller, hatalar yapıyoruz. Klipler, zamlar, işkenceler, darbeler...
Öyle bir kargaşa yarattık ki senin adına darbe yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle
açıklıyorlar bunu....
Ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini...
Herkes seni bir dönemki görüşlerinle tanımlayıp başka başka anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar, ateist,laik, çapkın, milliyetçi...
Liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.
Hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
"izinde" oldugumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama
sana layık bir film yapamadık 66 yılda...
Belki kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı denkleştiremedigimizden...
Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurttaşların... intihar etmek için...
Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye
cumhuriyeti devletinde bugün çetelerin gölgesi var. Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini yapamadık.
Ata'm...! Arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştigi için yazılarını, konusmalarını doğru dürüst bir kitapta toplayamadık.
Adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık. Senin adına iktidara el koyanlar mirasını
çiğnedi, ses çıkartmadık.
Kurdugun partiyi kapatıp, arşivini yaktılar... Alkışladık... Çünkü biz izindeyiz ata'm...
Her sabah güne "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye bağıran, geri ve tembel nesiller yetistirdik.
Sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor.
Köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor... Kocaman resimlerinin
asıldığı kamu binaları içinde memurun aç..
"Beni emanet ediniz" dedigin doktorların biliyorsun seni "geç
teşhisten" erken yolcu ettiler.
Merak etme "izindeyiz" ata'm...
O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında. Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya,söylemeye kalkanlar mahkemelerde sürünüyorlar.
O gün yazdıklarını, bugün ağza alamayacak haldeyiz.
Seni aşmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz ata'm...
Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki,
ardında bir dolu adam kendi pisliğini gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar.
şu "izindekiler"in
listesini bir görsen inanamazsın ata'm... Kendini tanıyamazsın.
Özlü sözlerini paylaşamıyorlar.
Yılgınlığa düşmememiz için söyledigin "küçük kıvılcımlar, büyük
yangınlar doğurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmışlar.
Bağışla bizi... izindeyiz Ata'm...!
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Nasıl ki benim hukukçuluğumu ancak bir hukukçu irdeleyebilirse; Atatürk'ten daha iyisini yapabilen veya en azından o kadarını yapabilenler konuşsun. Onun mertebesine gelemeyenler ise sussun. Atatürk'ün murisleri ise sonsuza kadar konuşma hakkına sahiptir.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder Atatürk; ülkesini seven insanların kalbinde büyük duygularla sonsuza dek yaşacaktır.
Ölümünün 71.Yıldönümünde şükran ve saygı ile önünde bir kez daha eğiliyoruz.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Kimileri sonsuza doğar.
Sevgili Atatürk
Bugün 10 Kasım 2009.
Yokluğunun 71. Yılı ve “Sana olan özlemimiz” daha da büyüdü.
Ne mutlu ki Atatürk’üm ölümünden bunca yıl sonra bile ,ne denli güçlü olduğunu ve Cumhuriyetimizin temellerini ne denli sağlam attığını dost,düşman herkes görüyor.Işığını senden almış ,ilkesini sende bulmuş Cumhuriyetimiz onca sinsi tezgaha rağmen dimdik ayakta duruyor.
Bugün 10 Kasım...
Sevgili Atam ,
Anıtkabirde ve yurdun dört bir yanında ,seni gerçekten seven binlerce aydın evladın , Seninle dertleşmek ve sana olan bağlılığımızı tekrarlamak için huzurunda olacak ve “Benim doğum günüm 19 Mayıs...” diyen senin ;
İyi ki bu toprakların insanı olduğunu ,iyi ki doğduğunu ve iyi ki bizim olduğunu ve yolumuzu aydınlattığını ,onurla gelecek nesillere aktaracağız.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Türk hukukçuları açısından Atatürk öneminin iyi anlaşıldığını sanmıyorum.
Cumhuriyet Türkiyesinde eski kavaidi hayat, eski hukuk yerine yeni kavaidi hayatın ve yeni hukukun kaim olmuş bulunması bu gün gayri kabili tereddüt bir emrivaidir. Bu emri vaki sizin kitaplarınızda ve mâbel tatbik olacak kanunlarınızda ifade ve izah olunacaktır. Talebe Efendiler ve Hukuk Mün1:esibi Efendiler. Yeni Hukuk esaslarından, yeni ihtiyacatımızm talep ettiği kanunlardan bahsederken «her inkılabın kendisine mahsus müeyyidesi bulunmak zaruridir» hikmetine, yalnız bu hikmete işaret etmiyorum,beyhude bir sitem temayülünden nefsimi tahzir ederek, fakat Türk Milletinin muassır medeniyetin vasıtalarından ve feyizlerinden müstefit olmak için laakal üç yüz seneden beri sarfettiği gayretlerin ne kadar elemli ve ıztıraplı mevani karşısında heba olduğunu kemali teessür ve intibahla gözönüne alarak söylüyorum.
Milletimizi inhitata mahkûm etmiş ve milletimizin feyyaz sinesinde devir devir eksik olmamış olan erbabı teşebbüsü, erbabı ceht ve himmeti ennihayet meftur ve münhezim etmiş olan menfi ve kahir kuvvet şimdiye kadar elimizde bulunan hukuk ve onun samimi muakipleri olmuştur. Belki ağır ve cesurane olan müşahedei tarihiyemin güzide heyetiniz içinde ve hükümeti cumhuriyetin bugün hizmetlerinden istifade etmekte bulunduğu kıymetli memurlar ve hakimlerimiz içinde kimsenin hayretini mucip olmayacağını eminim. Bununla beraber biraz daha izahı meram için müsaade buyurmanızı rica ederim.
Beynelmilel umumi tarihin ceryanmda Türklerin bindörtyüzelliüç zaferini, Istanbulun fethini tasavvur buyurunuz bütün bir cihana karşı İstanbul'u ebediyen Türk camiasına mal etmiş olan kuvvet ve kudret takriben aynı senelerde icad edilmiş olan matbaayı Türkiyeye kabul için erbabı hukukun meşum mukavemetini iktihama muktedir olamamıştır.
Köhne hukukun ve müntesiplerinin matbaanın memleketimize girmesine müsaade etmeleri için üçyüz sene müşahede ve tereddüt etmelerine leh ve aleyhte pek çok kudret ve kuvvet sarfetmelerine ıztırar hasıl olmuştur.
Eski Hukukun çok uzak çok eski ve kuvvei ihyaiyesi madum bir devrini ve müntesiplerini intihap ettiğime zahip olmayınız. Eski hukukun ve onun müntesiplerinin yeni devrei inkilabiyemizde bizzat bana ika ettikleri müşkülattan misal getirmeğe kalsam, sizi tasdi etmek tehlikesine mâruz kalırım. Fakat bilesiniz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ayan tevellüdünde onun bugünkü mahiyet ve vaziyetini esasatı hukukiyeye ve esasatı ilmiyeye münafı adededenlerin başında en meşhur hukuk şinaslar bulunuyordu. Büyük Millet Meclisinde hâkimiyetin bilakayıt ve şart Millette olduğunu ifade eden kanunu teklif ettirdiğim zaman bu esasın kânunu esasii Osmaniye mugayeretinden dolayı muarızı bulunanların başında yine eski ve fazileti ilmiyesiyle milleti iğfal eden marur hukuk şinaslar bulunuyordu.
Muhterem Efendiler !
Hattâ Cumhuriyet ilân olunduktan sonra vukua gelen feci bir hadiseyi de enzarı intibahınız önünde canlandırmak isterim. En büyük
mamuremizin bu memlekette, belki Avrupa da tahsil etmiş yük- sek mütahassıslardan mürekkep Baro heyeti alenen hilafetçi olduğunu
ilân eden ve ilân etmekle iftihar duyan birisini seçip kendisine reis intihap eylemiştir. Bu hadise, köhne hukuk erbabının Cumhuriyet zihniyetine karşı derunî ve hakikî olan vaziyet ve temayülünü ifadeye kâfi değil midir ? Bütün bu hadisat erbabı inkilâbın en büyük fakat en sinsi hasmıcanı, çürümüş hukuk ve onun biderman müntesipleri olduğunu gösterir. Milletin hummalı inkilâp hamleleri esnasında
sinmeğe mecbur kalan eski ahkamı kanuniye, eski erbabı hukuku, erbabı himmetin nüfuz ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak inkilâp esaslarını ve onun samimi muakiplerini ve onların aziz mefkurelerini mahkûm etmek için fırsat beklerler. Bu fırsat, eski kanunların mevcudiyeti ve eski esasatı hukukiyenin meriyeti ile ve eski zihniyetini deruni ve kalbî olarak muhafazada mütemerrit hâkimlerin ve Avukatların mevcudiyetiyle müemmendir. Bugünkü hukuki faaliyetlerimizin esbabını izah etmiş oluyorum ümidindeyim. Büsbütün yeni kanunlar vücuda getirerek eski esasatı hukukiyeyi temelinden haletmek teşebbüsündeyiz. Ve yeni esasatı hukukiyle elifbağsından tahsile başlıyacak bir yeni hukuk neslini yetiştirmek için bu müessasatı açıyoruz. Bütün bu icraatta mesnedimiz milletin istidat ve kabiliyeti ve iradei katiyesidir. Bu teşebbüslerde arkadaşlarımız, yeni hukuku, bizimle beraber, bahsettiğim mahiyette anlamış olan güzide erbabı hukukumuzdur. Hayatı umumiyemizin yeni esasatı hukukiyesi nazarî ve tatbikî sahada tecelli ve tahakkuk edinceye kadar geçecek zamanı temin eden bizzat milletimiz ve onun inkilâbmdaki yorulmaz ve yıpranmaz kuvvet olacaktır.
Talebe Efendiler !
Yeni Türk hayatı içtimaiyesinin bani ve müeyyidi olmak iddiasiyle tahsile başlayan sizler. Cumhuriyet devrinin hakiki ulemayı hukuku olacaksınız; biran evvel yetişmenizi ve arzuyu milleti fiilen tatmine başlamanızı millet sabırsızlıkla beklemektedir. Sizi yetiştirecek olan Profesörlere terettüp eden. vazifeyi hakkiyle ifa edeceklerine eminim.
Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu büyük müessesenin küşadında hissettiğim saadeti hiç bir teşebbüste duymadım; ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum.
Mustafa kemal ATATÜRK
Ankara Hukuk Fakültesi Açış Nutku (1925)
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Bugün şu ana kadar 28 bin kişinin ziyaret ettiği sitede 10 Kasım hakkında söyleyebileceği olan kişi sayısı bu kadar mı?
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Yılmaz ÖZDİL yozdil@hurriyet.com.tr
Saat 9’u 5 dakika 3 saniye geçe!
Matem günü değildir...
Doğru.
*
Yeniden doğduğu gündür...
Her sene yeniden.
*
Malum şahıs, ABD ziyaretinde Obama’yla sohbet ederken, laf dönmüş dolaşmış, genetiği değiştirilmiş organizma teknolojisine gelmiş; Obama gururla, “Bu konuda öyle ilerledik ki, neredeyse ölüyü bile diriltebilecek hale geldik” demiş... Bizimki altta kalır mı, “Bizim çalışmalarımız da müspet neticeler vermeye başladı” demiş, “Biz de DNA’larında oynayarak, 100 metreyi 3 saniyede koşan sporcular yetiştirebiliyoruz artık!”
*
Gel zaman git zaman, Obama iadeyi ziyarete gelmiş, “100 metreyi 3 saniyede koşanları” görmek istemiş... Bizimkini ter basmış tabii, “N’apacağız, rezil olduk” demeye başlamış... Ki, o sırada cingöz bir danışman devreye girmiş, “Sıkmayın canınızı efendim” demiş, “Hazır bugün
10 Kasım... Obama’yı Anıtkabir’e götürelim, Atatürk’ü diriltmesini isteyelim... Diriltemezse dünyaya rezil
olur, diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız!”
*
Atatürk’ü 29 Ekim’de pastadan çıkarmıştı bu arkadaşlar... İster misin bugün de mozoleden çıksın!
10 Kasım 2009
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Biraz daha zorlasa oportinist diyecek
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
Av.Tayfun Eyilik rumuzlu üyeden alıntı
Biraz daha zorlasa oportinist diyecek
Bence "pragmatist" demek daha uygun.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
(...) - Yav bırak Mustafa abi yaa, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına!
- Ama işgal zırhlıları...
- Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını filan... Gün gelir, memleketin malını mülkünü tapusuyla İngiliz'e satar bunlar.
- Yok canım!
- Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.
- Ama ahval ve şerait...
- Güzel abim yaranamazsın... Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa
Samsun'a gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz ağlıycaklar, sonra gene "Son Osmanlı Padişahı" diye pankart açacaklar, mezarında dönücen.
- Saltanat kalsın diyosun yani...
- Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenlik vereceğine, iki çuval kömür ver, daha iyi... Aha buraya yazıyorum, açlıktan nefesleri kokarken padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi deme.
- Efkárlandım be...
- Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel yaparlar, keş gibi gösterirler seni haberin olsun.
- Hal çaresi nedir peki?
- Al padişahın kızını, yırtalım.
- Millet ne olacak?
- Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.
- Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı, kendi lisanları olmasın mı, şıhlara şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?
- Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım dalgamıza, iş çıkarma başımıza...
- İyi de, yazık olmaz mı?
- Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur... Bazıları sana inanacak, etkilenecek, senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin malını Arap'a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine Ne Mutlu Türküm Diyene dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler... Yorma ahaliyi, kula kulluk edelim, rahat edelim.
- Yok arkadaş, ben bi deniycem.
- E, sen bilirsin Paşam...........
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Sui misal Emsal olmaz
bu hukukğun temel prensiplerinden biri. Bu nedenle Atatürk hakkında yazmıyorum. Atatürk, sui misaldir. Kimseye emsal gösteremezsiniz.
Şimdiki politikanın temel prensipleri nedir?
Yandaşlık. Atatürk'te var mı? yok. Yanlış örnek. geçiniz
İhale takipçiliği; Yanlış örnek. geçiniz
Özel yasa çıkarmak? Ne haddine; onu da geçiniz
Tarikatlarla işbirliği? Yok daha neler; hızlı geçiniz.
Gemicik, yumurtacılık, reklam panosu vs. ? Yok canım tüccar bu adam? Geçmeyini, yanına bila bakmayınız!!!!
Anayası bi kere delsek? Yok ya matkap alalım Atatürk uymadı.
ABD büyük güç boşuna uğraşmayın desek? Manda lafı cuk oturmuş. Hatta bunlara camız demek lazım.
Ne de olsa bu gün mecliste, misakı millinn eskidiği gündem maddesi olarak konuşuluyor.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Bence "pragmatist" demek daha uygun.
Atatürk için bir ölçüde denebilir belkide Ama alıntıladığınız arkadaşın zorladığı yer için kelime uygun değil
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Dağ başını efkâr almış,
gümüş dere durmaz ağlar,
gözyaşından kana kesmiş gözlerim,
ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,
ağlar, ağlar, cihan ağlar.
Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,
altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,
yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,
her geçen seni bizden parça parça götürür,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Diz dövdüm,
gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna,
Sakarya'nın suları nâmın söyleşir.
Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya.
Ankara'dan uçan kuşlar,
Kemal'im der günler günü çağrışır,
kahrolur bulutlara karışır,
gök bulut, yaşmak bulut,
uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin,
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin,
şol yüzünde güneş südü sıcaklık,
ellerinden öperim, Mustafa Kemal.
Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların,
biz bunları yapmadık,
sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal.
Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan,
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal.
Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler,
çün buyurdun kesenleri astılar,
sen uyudun asılanlar dirildi,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor,
dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor,
bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru,
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal,
ben ölümden korkmam diyor,
korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu,
değirmen döndü dolandı, yıllar oldu,
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir,
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını,
günahı vebali öğretenin boynuna,
erdirip oldurana ana avrat sövmesini,
yüreğim kırıldı kanım kurudu,
var git Karadeniz var git başımdan,
mızıka çalındı düğün mü sandın,
bir yol koyup gideni gelir mi sandın,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Ankara'nın taşına bak,
tut ki baktım, uzar gider efkârım,
çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,
gözlerimin yaşına bak,
Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de
bir akça şahan gezer dolanır,
yaşın yaşın mezarını aranır,
şu dünyanın işine bak,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im...
Attila İlhan
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Sayın Commodore1tr daha nice yıllar yazılarınız için buda benden size armağan: Mustafa Kemal Atatürk için bir duble rakı için ve yanında beyaz leblebi olsun. Ve eski bir plak çalarda selanik türküsü. afiyet olsun.(alıntı)
Özlemle arıyoruz seni ATAM.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Her daim saygı , sevgi ve rahmetle anıyoruz
Büyük bir titizlikle yazmakta olduğu metinlerini severek okuduğum değerli insan - emekli öğretmenlerimizden - Sayın Avni Ballıbaba 'nın bu özel günde bana göndermiş olduğu kıymetli yazısını - huzurunuzda kendilerine sonsuz teşekkürlerimi ileterek - paylaşmak istiyorum:
" HEPİMİZ AĞLIYORUZ
Evde, sokaklarda herkesin ağladığını görerek okuluma gidiyorum. 2. sınıftayım.
Okulda da herkes ağlıyor, ben de onlar ile ağlıyorum. Ağlamayan tek bir kişi yok.
Yok ta, neden ağlıyoruz dediğimde “ATATÜRK ÖLDÜ “ diyorlar.
10 Kasım 1938... Ama herkes ile birlikte ben de hıçkıra, hıçkıra ağlıyorum.
8 yaşındayım. Bir dünyam var ki gerçek dünyanın varlığından habersiz. Ata’mızın büyüklüğünün
değerini ne anlayabiliyor ne de düşünebiliyorum.
Yıllarca her 10 Kasım'da yapılan anı törenlerinde Türkiye ağlıyor ve ben de ağlıyorum.
Annem, babam, öğretmenlerim ATA’ mızı anlatıyorlar.
Ulusal Egemenlik – İSTİKLAL SAVAŞI ile ölümü esarete yeğleyen, Türk Ulusuna bağımsızlığını ve milli
bütünlüğü kazandıran, kul olmaktan kurtaran, çok az zamanda çok ve köklü reformlar yapan, ilerici, teşkilatçı,
asker, çok yönlü devlet adamı, Türklerin ATA’ sı, yalnız Türklere değil, dünyaya örnek, yüzyılların nadiren
yetiştirdiği üstün zekası, sarı saçlı, deniz rengi gözleri olan bu yüce ve ölümsüz DAHİ’yi anlatıyorlar.
Öğretmenlerimden bazıları İstiklal Savaşını görmüş ve yaşamış kişilerdi. Bizlere NUTUK’u okumamızı ve
sorular sormamızı istediler. Atatürk’ün yazdığı o tarihlerde iki cilt olan “NUTUK “ unu 1947 yılında okumaya
başladım, kafamda da şimşekler çakmaya başladı.
Ölüm yıl dönümlerinde ATA’ yı anıp ta ağlamanın, ATA’ mı anlayarak, yaşadığım sürece düşünce ve reformlarını yaşatmanın ne demek olduğunu anladım.
Babam ve diğer büyüklerimin İstiklal Savaşında ne olmuş, ne bitmiş, nasıl meşakkat ve zulüm yaşanmış,
yokluğu, sefaleti, milletin perişanlığı ve kahramanlığı içeren anlattıklarını hikâye gibi dinlerdim..
Ama, ATAM' ın Nutuk da anlatımı çoook farklı...
Geçmişimizi ve İstiklal Savaşımızın nasıl kazanıldığını, o günkü ülkenin ve Türk Milletinin durumunu ve gelecekte
neler olabileceğini, Tanrı habercisi büyük bir kahin olarak çok iyi anlatıyor.
Yalnız Türk Ulusuna değil, insanlığa yol gösteren dahiyi anlamak için, NUTUK‘u okumak gerekiyor.
ATATÜRK, NUTUK’ unda Türk Ulusunun hem geçmişini hem de geleceğini anlatıyor.
Yıllar geçtikçe, olanları da gördükçe ATA’ mın, olağan üstü değerli yapıtı olan NUTUK da geçmişi bu kadar
iyi tahlil edebilen, geleceği çoook iyi görebilen, 57 Yıllık kısa ömürde onca zaferi, bunca inkılâbı ve reformu
sığdırabilen, “İnsan, insanlık için yaşamalıdır “ diyen, DAHİ BİR LİDER olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.
HÜMANİST ATAM,
Her zaman düşüncelerimin rehberi oldun.
Bir Cumhuriyet çocuğu olarak duygu ve düşüncelerini, ideallerini yaşamımda uygulamaya çalıştım.
Kusurlarım için affını dilerim.
Huzurunda saygıyla eğiliyor, minnet, şükranlarımı sunuyorum.
Avni Baba"
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
http://img69.imageshack.us/img69/6793/10kas6.png
http://img691.imageshack.us/img691/8262/10kas10.png
Askerlerimizin Gözünden 2 damla yaş süzülürlen;
http://img69.imageshack.us/img69/9250/mehmet.png
Yazımı "MEHMET ŞİMŞEK" Amcamızın, Şiiriyle bitiriyorum;(Yukarıdaki resimde kendisi bulunmaktadır.)
SEN UFUKTAN BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞDUN
BU VATANI SEN KURTARDIN ATATÜRK
YILDIRIM HIZIYLA DÜŞMANI KOVDUN
LAYIKTIR BU ŞEREF SANA ATATÜRK
MEYDAN SAVAŞINDA SEN BAŞKUMANDAN
ŞAHLANDI DAMARIMDAKİ ASİL KAN
ZAFER BİZİM DEDİN YAZILDI FERMAN
DÜŞMANI DENİZE DÖKTÜN ATATÜRK
SEN TÜRK MİLLETİNE OLMUŞTUN ÖNDER
EVRENDE CUMHURİYET OLDU PAYİDAR
MEHMET,ATAYA VATAN MİNNETTAR
HER KALPTE YAŞAMAKTASIN ATATÜK
MEHMET ŞİMŞEK
Ruhun Şad olsun Atam...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Ben
bu ulusa,
bu vatana ve şanlı tarihine karşı
görevini yerine getiren bu BOZKURT için
asla üzülmem
HATTA KISKANIRIM ONU...
Kıskanırım onun YOLDAŞlarını,
onun sevdiklerini ve
hatta sevmedikleri TİLKİ ve SIRTLANları...
Şimdilerde kaybeden sürülerin arasında bir KEÇİ bile değil
bir KOYUN olmak ne acı...
Bu sürü sana bir BOZKURTa KURBAN olmak istese ne yazar...
Ne yazar...
Siz hiç, intihar değil, KURBAN olmak isteyen KOYUN sürüsü gördünüz mü?
Ama ben KURBAN olmak isteyen BORKURTLARın olduğunu biliyorum...
Tıpkı Balkanlarda...
TIpkı Kafkaslarda...
Tıpkı Arap çöllerinde...
TIPKI ÇANAKKALE'de...
TIPKI DUMLUPINAR'da olduğu gibi...
Tıpkı MENEMEN'de...
Tıpkı Kırklareli dağlarında...
Tıpkı Kayın ağaçları altında...
Tıpkı SİVAS'ta olduğu gibi...
TIPKI YÜZLERCESİNİ VERDİĞİMİZ ANADOLUMUN BAĞRINDAKİ TANRI EMANETLERİ GİBİ...
BOZKURT ÖZGÜRDÜR...
BOZKURT BAĞIMSIZDIR...
BOZKURT SEVDİKLERİNE KARŞI KISKANÇ VE HATTA KORUMAK İÇİN SALDIRGANDIR...
"NEZAKET" NEDİR BİLMEZ BU ANLARDA...
AMA O
HEP YAŞAYANDIR...
HEP YAŞATANDIR...
YAŞAMASINI BİLENE!
VESSELAM!
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Alıntı:
Biraz daha zorlansa oportinist diyecek
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı Bence "pragmatist" demek daha uygun.
Tabiiki değerli yöneticilerimizin ''kime dedikleri'' tartışma konusuda yapılabilir. Gerçi Tayfun bey bu yazıyı yazan kişinin zorlamasıyla 'Atatürk'e demeye çalıştığını söylemiş ama çok az söylemiş. Oportünist fırsatçı demek... Pragmatist ise faydacı , zamana göre davranan ...diye yumuşatabiliriz...
Benim merak ettiğim Taha Akyol'un sıfatı ne ? Biliyorum çoğunuz ayzıyı okumadınız... Bakalım
''TARİH 17 Kasım 1918; Mondros Mütarekesi imzalanmış, İstanbul işgal altında... Mustafa Kemal İstanbul’da Minber gazetesine konuşuyor:
“İngilizlerin Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin istiklaline uyumda gösterdikleri hürmet ve insaniyet karşısında yalnız benim değil, bütün Osmanlı milletinin İngilizlerden daha hayırlı bir dost olmayacağı kanaatiyle mütehassis olmaları pek tabiidir.”
Aynı Mustafa Kemal, 6 Mart 1922’de Meclis’te gizli oturumda askeri durumu izah ederken diyor ki:
“En alçak düşman İngiltere’dir!”
Ve 1937 yılı... Atatürk İngiltere ile askeri ittifak yapmak için birkaç yıldır bütün gücüyle uğraşıyor. En çok görüştüğü yabancı diplomat, İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Lorain’dir. İşte Lorain’in Londra’ya gönderdiği rapor:
“Türkiye ile İngiltere arasındaki sevgi, dostluk ve işbirliği bağlarını güçlendirmede en sebatkâr kişi Atatürk’tür!.. Bugün sadece Türk hükümeti değil Türk halkı da Atatürk’ün İngiliz taraftarı siyasetinin bilincine varmıştır!”
Şimdi soralım, bunlardan hangisi İngiltere’dir?!
Şartlara göre
Kasım 1919’da Mustafa Kemal İngilizleri öven açıklama yapmıştır, çünkü İstanbul’da iktidarı ele almaya çalışmaktadır. İşgal altındaki İstanbul’da İngilizlerle çatışarak olmazdı bu.
Bu tür sözlerle “politika” yapmış, bu sayede tutuklanmaktan kurtulmuş, Anadolu’ya geçme imkânını bulmuştur.
İyi ki öyle yapmış.
Kurtuluş Savaşı sürerken Meclis’te İngiltere için “En alçak düşman” demiştir. Ama bu konuşmayı gizli celsede yapmış, açık bir beyanat vermemiştir. Hatta mesela, Sivas Kongresi’nde bildiriye İngiliz karşıtı sözlerin konulmasına karşı çıkmıştır!
Niçin? Cepheyi genişletmemek, Yunanı olabildiğince tecrit etmek için! Akıllı bir siyasettir bu.
Ve cumhuriyet dönemi... Hem artık devrimlerin yönü Batılılaşmadır hem Ege ve Doğu Akdeniz’de beliren Faşist İtalyan tehdidine karşı Atatürk İngiltere ve Fransa ile ittifak yapmaya çalışmaktadır; haklı olarak...
Atatürk’ün 1926’dan itibaren oluşan bu politikası, ancak onun vefatından sonra sonuç verecek, Batı ile ittifak imzasını Ekim 1939’da İnönü atacaktır!
‘Okumak’ ama nasıl?
Atatürk’ün, mesela, imparatorluklar kurduk diye övünen sözleri de vardır, Osmanlıları imparatorluk kurdular diye suçlayan sözleri de... Tarih, dil, din, sosyalizm, kapitalizm, Kürt meselesi, Doğu ve Batı sorunları gibi konulardaki sözlerini de böyle ‘tarih içinde’ okumak, hangi şartlarda söylendiğine ve zaman içinde nasıl bir değişim seyri izlediğine bakmak gerekir.
Hissiyatımıza denk düşen sözlerini cımbızla seçip sağcı, solcu, Batıcı, Batı karşıtı “Atatürkler” kurgulamak bilimsel metoda aykırı bir dogmatizmdir; daha kötüsü, günümüzün sorunlarına bakışta da bizi dogmatikleştirir.
“Atatürkçü dış politika” diye sol Kemalistler Türkiye’yi Batı’dan koparıp Abdülnasır’ın yanına, demokrasiden koparıp “sivil asker aydın” diktatörlüğüne sürüklemek istemediler mi?!
İsmet Paşa’yı bile “Emperyalizme kapıyı o açtı” diye suçlamadılar mı?!
Atatürk kadar çok farklı devirlerde politika yapan, ona göre de değişik tezler geliştiren lider, tarihte pek azdır. Bu büyük kitabı mutlaka analitik bir gözle okumak lazımdır. “İman tazelemek” için değil, zihnimizi açarak bugünkü çağın şartlarını iyi analiz etmek ve yeni çözümler geliştirme yeteneğini kazanmak için okumalıyız...''
demiş... daha doğrusu yazmış... Taha Akyol şapkadan tavşan çıkarmaya çalışan sihirbaz gibi... Ama farkında olmadığı ortada ne şapka ne tavşan var... kendiside sihirbaz değil...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Şimdi Taha Akyol ve onun gibileri ayrı değerlendirmemiz lazım. Paçavracıların çoğunun çok üstünde... hemde çok.... Ama realizmin gerçekçiliğin çok altında... sanki ''Atatürk iyiydi ama abarmayalım fırsatçıydı ve onları değerlendirecek kadar zeki..'' demeye getiriyor... Gerçi diğer yazılarıda öyle... Burada en çok arkasına sığındığı ise toplumumuza hakim olan ''bilgisizlik'' ''ilgisizlik'' ben sallayayım süsleyeyim olsun diyor... Tıpkı anayasa hakkında yazdığı yazısı gibi... Aslında daha önemlisi ''yerseniz''diyor... Neyi yersek tarihi bilgisizliğimizle ee bakışta da Atatürk övülüyor gibi... Yedin gitti...
Atatürk ün üç kez İngiltere hakkında ki görüş değişikliğini yazmış... Sadece ortadakine bakalım uzamasın ... Aslında ne demiş gerçek neymiş... sonra tek bir soru...
''Kurtuluş Savaşı sürerken mecliste İngiltere için ''En alçak düşman” demiştir. Ama bu konuşmayı gizli celsede yapmış, açık bir beyanat vermemiştir. Hatta mesela, Sivas Kongresi’nde bildiriye İngiliz karşıtı sözlerin konulmasına karşı çıkmıştır!
Niçin? Cepheyi genişletmemek, Yunanı olabildiğince tecrit etmek için! Akıllı bir siyasettir bu''
Buyurmuş... Akıllı bir siyaset kandırmacası altında yatan gerçek nedir ? Kurtuluş Savaşını küçümsemek!!! Sadece Yunanla yaptığımızı İngiltere ile karşı karşıya gelmediğimizi zihinlere yazmaya çalışmak... Bak cepheyi geliştirmemek için yapmışmışmışmış... Tabiiki hiç bir şey bilmeden bunu okuduğumuzda aklımızda kalan savaşı Yunanla yaptığımız İngiltere nin karışmadığı anlamı çıkar ...Amaçta bu...
Sevr in ilk paçavraya dönüştüğü anlaşma Mondros...Bakalım mı?Azıcık...
İngilizler Çanakkale çevresini ve boğazı kendilerince tarafsız bölge ilan etmişler, istanbul'u işgal altında tutmaktadırlar... Trakyamızda ise Yunanlar... Kaldıki o ana kadar olan savaşların tamamında ele eçen askeri araç mühimmat İngiliz ve Fransız Menşeli... Uçaklar İngiliz... Cephane İngiliz, Arabalar İngiliz, İstihkam Fransız.... Yunan !!! Asker.... Neyse... 2. Türk ordusu Çanakkale ye yürümeye başlayınca durum iyice gerginleşir ve bir telaş başlar... İngizil gizli belgelerinden de açıkça anlaşılacağı gibi ( Ki burada en önemli özellik ''bir kez daha...'' diye başlayan cümlelerdir. Yani İngiliz kabul ediyor Türklerle savaştığını...) İngilterenin bu şartlarda bu savaşı kazanmasının olanaksız olduğu ve süratle ateşkes yapılmasının gerekli olduğu gerçeğidir... Fransa nın araya girmesiyle ortalık geçici olarak durulur ve ne olur ? İngiltere Fransa ve İtalya ortak bir nota ile ateşkes görüşmelerine başlamak ister ( HaniYunanla savaşıyorduk?) Neyse uzatmayayım...
3 Ekim... Türkiye yi İsmet İnönünün temsil ettiği ekip yerini almıştır... Saat 1500 sularında generaller ayrı ayrı gemilerle gelmiş oldukları Mudanya da toplantı masasındaki yerlerini alırlar...İngiltere’yi General Harington, Fransa’yı General Charpy ve İtalya’yı da General Mombelli temsil etmektedir... Mudanya'nın biraz açığındaki bir şilepte ise Yunan delegesi General Mazarakis ile yardımcısı Albay Sarıyanis vardır... Toplantıya katılmak istemezler Türkiye de umursamaz....
Şimdi değerli vakitlerinizi almamak için kısaca özetlediğim bilgiler ışığında bir anormallik yok mu? Savaş Türkiye ile Yunanistan arasında ! ( Taha ağa öyle diyor.) Ama ateşkes anlaşmasında Türkiyenin karşısında İngiltere Fransa İtalya var !! İşin komiği anlaşma da oluyor!! Hemde Trakya alınarak!!! Kimden Yunandan!!!
Peki bu yazının yazarı ve bu yazıyla bizi tanıştıran büyük üstat Abbas beye sormazlar mı?
'' Biz Kurtuluş Savaşında Yunanla savaştıksa... Ateşkes anlaşmasında başrolde neden İngiltere vardı?''
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Sayın commodore1tr;
Konuyu düz bir mantıkla ve kendinize ait acaip bir saptrıma ile öyle bir izah etmeye kalkışmışsınız ki, sanki bizler Kurtuluş Savaşı hakkında bir şey bilmiyoruz, dış dünyadan kimlerin ne şekilde katkısı olduğundan habersiziz.
Taha Akyol'un yazdıkları doğrudur ve ilk defa yazılan şeyler değildir. Bir çok tarihçi tarafından da yazılan, kabul edilen ve bilinen şeylerdir. Cephede savaşmakla diplomasiyi tamamen birbirine karıştırmış durumdasınız.
Yunanlıların arkasında İngiliz desteği olduğunu bilmeyen mi var? Bunu inkar eden mi var? Ama Kurtuluş Savaşı sürecinde Mustafa Kemal'in bir İngiltere politikası yok mu? Bu konudaki diplomasiden soyut iddialar ileri sürüyorsunuz. Mustafa Kemal'in nasıl bir Sovyetler politikası varsa, bir de İngiltere politikası vardır. Sovyetlerle de hem yardım sağalamak ve hem de cepheyi genişletmemek için dostluk politikası izlemiş, ama mesclis gizli oturumunda (şimdi gizli oturuma karşı çıkanlar var) Sovyetlerin desteğindeki Türk komünisler hakkında ağır sözler söylemiştir.
Gerek ateş kes (Mudanya) ve gerekse daha sonraki (Lozan) anlaşmalarında diğer devletlerin de bulunmasının sebebine gelince... Siz de biliyorsunuz ki, Kurtuluş Savaşı Osmanlı'nın gerileme, çökme ve parçalanma sürecinin sonunda olan bir savaştır. Bir imparatorluk dağılmıştır ve bu sürecin sonunda bir çok ülke bu konuya müdahil olmuştur. Hatta son zamanlarda bazan gündeme getirilen bir konu var; "Lozan'ı ABD neden hala imzalamadı" diye.. Lozan Barışı'nın ABD ile ne ilgisi var denilebilir. Ama imparatorluğun tasfiye sürecine bir çok ülke müdahil olmuştur.
Atatürk'ün yer ve zamana göre, değişen koşullara göre birbirine yüzde yüz zıtmış gibi görünen konuşmaları var. Bunları sizler de biliyor olmalısınız. Bu nedenle de Atatürk'ün konuşmalarını değerlendirirken hangi tarihte hangi koşullarda söylendiğine bakmadan değerlendirmek yanlıştır, sözlerdeki çelişkiyi o zaman izah etmekte zorlanırsınız.
Bu nedenle de Atatürk'ün ağzından çıkmış her sözü bir dine iman edermiş gibi algılamanın sağlıklı bir algılama olmadığı kanısındayım.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
“…
Efendiler, ilk Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu hazırlayanlara bizzat başkanlık ediyordum. Yapmakta olduğumuz kanunla, şer'î hükümler deyiminin bir ilişkisi olmadığını anlatmak için çok çalıştık. Fakat bu deyime, kendi zanlarınca bambaşka anlam verenleri inandırmak mümkün olmadı.
İkinci nokta Efendiler, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun ikinci maddesinin başında yer alan Türkiye Devleti'nin dini, İslâm dinidir cümlesidir.Bu cümle daha Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'na geçmeden çok önce,İzmit'te, İstanbul ve İzmit basın mensuplarıyla yaptığımız uzun bir görüşme ve sohbet sırasında, karşımdakilerden birinin şu sorusuyla karşılaştım.
“ Yeni hükûmetin dini olacak mı?”
İtiraf edeyim ki, böyle bir soru ile karşılaşmayı hiç de istemiyordum. Sebebi, pek kısa olması gereken cevabın, o günkü şartlara göre ağzımdan çıkmasını henüz istemeyişimdir. Çünkü, vatandaşları arasında çeşitli dinlere bağlı unsurlar bulunan ve her dinden olanlar hakkında,adaletli ve tarafsız davranmak, mahkemelerinde vatandaşları ve yabancıları için adaleti eşit ölçülerle uygulamakla yükümlü bulunan bir hükûmet, düşünce ve vicdan hürriyetine saygılı olmak zorundadır. Hükûmetin bu tabiî sıfatının, şüpheli yoruma yol açabilecek vasıflarla sınırlandırılması elbette doğru değildir.
“Türkiye Devleti'nin resmî dili Türkçe'dir”
dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükûmetle olan resmî işlemlerde Türk dilinin geçerli olması gereğini herkes tabiî bulur. Fakat, Türkiye Devleti'nin dini İslâm dinidir cümlesi aynı şekilde mi anlaşılacak ve kabul edilecektir? Bu elbette, açıklanmaya ve yorumlanmaya muhtaçtır.
Efendiler, karşımdaki gazetecinin sorusuna
“Hükûmetin dini olamaz!”
diyemedim. Aksini söyledim.
“Vardır Efendim, İslam dinidir”
dedim. Fakat, hemen arkasından İslâm dininde düşünce özgürlüğü vardır cümlesiyle cevabımı açıklamak ve yorumlamak gereğini duydum. Demek istedim ki, devlet, düşünce ve vicdana saygı gös termekle kayıtlı ve yükümlü olur.
Karşımdaki gazeteci, verdiğim cevabı akla yatkın bulmadı ki, sorusunu şu tarzda tekrarladı :
“Yani devlet bir dine bağlı kalacak mı?”
“Kalacak mı, kalmayacak mı bilmem!”
dedim. Konuyu kapatmak istedim. Fakat, mümkün olmadı. O halde, denildi; herhangi bir konuda inançlarım ve düşüncelerim doğrultusunda bir fikir ortaya atmaktan, hükûmet beni engelleyecek veva cezalandıracaktır. Oysa, herkes kendi vicdanını susturmaya imkân görecek mi? O zaman iki şey düşündüm.
Bir, yeni Türkiye Devleti'nde her ergin şahıs dinini seçmekte serbest olmayacak mıdır? sorusu.
Diğeri, Hoca Şükrü Efendi'nin “Bazı yüksek din arkadaşlarımızla birlikte düşündüklerimizi şeriat kitaplarında yer almış belirli ve değişmez İslâmî hükümleri yayınlayarak maalesef yanıltıldığı görülen İslâm kamuoyunu aydınlatmayı boynumuza borç bilip görev saydık girişinden sonra yer alan islâm halifesinin görevi, dinin emirlerini korumak ve kollamakta peygamberin yerini tutmaktır. Dinî hükümler koymakta da yüce Peygamber Efendimiz'in vekilliğini yapmaktır” sözleri.
Oysa, Hoca'nın sözlerini uygulamaya kalkışmak, millî hâkimiyeti,vicdan hürriyetini kaldırmaya çalışmaktı. Bundan başka, Hoca'nın bilgi dağarcığında, Yezitler zamanında yazdırılmış istibdat rejimine has formüller bulunmuyor muydu?
O halde, ne anlama geldiği ve ne kastedildiği artık herkesçe iyiden iyiye anlaşılmış bulunan devlet ve hükûmet kavramlarını ve millet meclislerinin görevlerini din ve şeriat kılıklarına bürüyerek kim ve ne için aldatılacaktır?
Gerçek bundan ibaret olmakla birlikte, o gün İzmit'te basın mensuplarıyla, bu konuda daha fazla görüşmekte yarar yoktu. Cumhuriyetin ilânından sonra da, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, lâik devlet deyiminden dinsizlik anlamı çıkarmak eğiliminde olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek için, kanunun ikinci maddesini anlamsız kılan bir deyimin sokulmasına göz yumulmuştur.
Kanunun gerek 2' nci ve gerek 26' ncı maddelerinde fazladan yer alan, yeni Türkiye Devleti'nin ve Cumhuriyet rejimimizin çağdaş karakteriyle bağdaşmayan deyimler, inkılâp ve Cumhuriyet'in ogün için sakıncalı görmediği tavizlerdir.
Millet, bu fazlalıkları, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'muzda ilk fırsatta kaldırmalıdır!”
MUSTAFA KEMAL
NUTUK
/////
Sayın Bilgili,
Bizler Mustafa Kemal’in nerede, ne maksatla ve ne söylediklerini TAHLİL edecek akla sahip insanlarız… Buharivari hadis aktarıcılarına ihtiyacımız yok…
Tanrı, aklını, yarattığı diğer insanların aklına satan ve bu yolla kendine ŞİRK koşanlardan etmesin ulusumu…
VESSELAM!
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Abartmak istemem ama neredeyse bütün sözlerini okumuşumdur ancak Atatürk'ün ağzından:
"Eğer biz bu açılımı kendi irademizle yapmazsak, başka güçler yapar, bu meseleyi çözer." mealinde teslimiyetçi bir laf çıkmamıştır.
Sizce Taha Ağabey, bu sözleri de devletin başının bir Amerikan veya İngiliz politikası olduğu yönünde değerlendirir ve yorumlar mı?
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın commodore1tr;
Konuyu düz bir mantıkla ve kendinize ait acaip bir saptrıma ile öyle bir izah etmeye kalkışmışsınız ki, sanki bizler Kurtuluş Savaşı hakkında bir şey bilmiyoruz, dış dünyadan kimlerin ne şekilde katkısı olduğundan habersiziz.
Taha Akyol'un yazdıkları doğrudur ve ilk defa yazılan şeyler değildir. Bir çok tarihçi tarafından da yazılan, kabul edilen ve bilinen şeylerdir. Cephede savaşmakla diplomasiyi tamamen birbirine karıştırmış durumdasınız.
Yunanlıların arkasında İngiliz desteği olduğunu bilmeyen mi var? Bunu inkar eden mi var? Ama Kurtuluş Savaşı sürecinde Mustafa Kemal'in bir İngiltere politikası yok mu? Bu konudaki diplomasiden soyut iddialar ileri sürüyorsunuz. Mustafa Kemal'in nasıl bir Sovyetler politikası varsa, bir de İngiltere politikası vardır. Sovyetlerle de hem yardım sağalamak ve hem de cepheyi genişletmemek için dostluk politikası izlemiş, ama mesclis gizli oturumunda (şimdi gizli oturuma karşı çıkanlar var) Sovyetlerin desteğindeki Türk komünisler hakkında ağır sözler söylemiştir.
Gerek ateş kes (Mudanya) ve gerekse daha sonraki (Lozan) anlaşmalarında diğer devletlerin de bulunmasının sebebine gelince... Siz de biliyorsunuz ki, Kurtuluş Savaşı Osmanlı'nın gerileme, çökme ve parçalanma sürecinin sonunda olan bir savaştır. Bir imparatorluk dağılmıştır ve bu sürecin sonunda bir çok ülke bu konuya müdahil olmuştur. Hatta son zamanlarda bazan gündeme getirilen bir konu var; "Lozan'ı ABD neden hala imzalamadı" diye.. Lozan Barışı'nın ABD ile ne ilgisi var denilebilir. Ama imparatorluğun tasfiye sürecine bir çok ülke müdahil olmuştur.
Atatürk'ün yer ve zamana göre, değişen koşullara göre birbirine yüzde yüz zıtmış gibi görünen konuşmaları var. Bunları sizler de biliyor olmalısınız. Bu nedenle de Atatürk'ün konuşmalarını değerlendirirken hangi tarihte hangi koşullarda söylendiğine bakmadan değerlendirmek yanlıştır, sözlerdeki çelişkiyi o zaman izah etmekte zorlanırsınız.
Bu nedenle de Atatürk'ün ağzından çıkmış her sözü bir dine iman edermiş gibi algılamanın sağlıklı bir algılama olmadığı kanısındayım.
Üstadım demogojide kendinide aştın...
Taha beyin yazısını okuyan bir kişi kurtuluş savaşında İngiltere ile de savaştığımızı asıl ağa babasının İngiltere olduğunu anlamaz; tam tersine Yunanlılarla savaşıp İngiltereye şirin gözükmeye çalıştığımızı algılar. Ve yazının amacıda odur.
Elbette diplomasi gereklidir diplomatik çözüm aleyhinize değilse her türlü savaştan çok daha iyidir. ATATÜRK'ün üstün bir diplomasi uyguladığıda bilinen bir gerçektir. Kurtuluş Savaşı bitip her türlü barış anlaşması imzalandıktan sonra elbetteki savaş şartları koşullarında konuşmalar sürtüşmeler didişmeler beklenemezdi. İstenilen koşulda anlaşma imzalandıktan sonra savaşın yaralarını süratle sarmak barış ortamını tesis etmek en önemli görevdi. Boğazlar sorununun da aşılmasından sonra Atatürk ün İngiltereyle yakın ilişki kurmasından doğal ne olabilir ki ? Uygar ve aydın bir insan o anla değil geleceği planlayabilen ona göre öngörümler yapan insandır. Atatürk ün 1930 lu yıllarda İngiltere ye ''vay siz Çanakkalede 58 bin askerimizi şehit ettiniz...'' diye kin tutması düşünülemezdi bile. Ülkeler böyle yönetilmez. Sanırım sizi şimdiki iktidar şaşırttı.
Dünyanın soykırımcı dediği adama ''müslüman soykırım işlemez'' diyebilecek kadar dinci olan iktidara baka baka Atatürk e hiç benzemeyen yönlerinin şaşkınlığı içinde gördüm sizi... Bugünkü iktidara göre Menemen olayını yani Kubilay Asteğmenin şehit edilmesi olayınıda ergenekon yapmış, emrinide ''ıslak''imza ile Allbay Dursun çiçek verdi... Ama gerçekler öyle değil ne yazıkki...
''Yunanlıların arkasında İngiliz desteği olduğunu bilmeyen mi var '' demişsiniz. Yok mu? Çanakkale savaşında Türkiye'nin başında Kenan Evren var diyen ve rütbesinide onbaşıya indiren bir çok kişi gördüm.... Çanakkale yi Karsın altında sanan bile tonla var... İşin garibi Ruslarla ABD arasında oldu diyende... Mısır piramitlerinin Türkiye'den çalındığı haberine ''tarihimize sahip çıkmalıyız'' diyen tarih öğretmenini gördüm ben... Kurtuluş Savaşının safhalarını bırakın tarihini bilmeyen bir çok üniversite öğrencisi biliyorum... Nutuğun ne anlattığını bilmeyen ise maalesef milyonlar var... Nutuk yerine deprem yönetmeliğini kabul edenlerde var maalesef... plakası da 0002....
Onun için ince diplomasiyi boş verip baştan gerçeği görmekte yarar var... BU ÜLKEYİ YOKTAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VAR ETTİ.... HEMDE YEDİ DÜVELLE SAVAŞARAK...
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Konu biraz gündemden uzaklaştı o günden beri kendi kendime kahroluyorum.
Bir Bilmecem olacak! 10-KASIM-2009 GÜNÜ Hangi Siyasi partinin Genel Merkez Binasında Türk Bayrağı ve ATATÜRK Resmi yoktu.
Bir tane daha var ama o parti kendini zaten kabul etmiyor o partinin genel merkezinde Bayrak Direği bile yok....
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Meksika nerede bilir misiniz ? ABD nin altında Guantemala nın üstünde yada bakış açısına göre tersi yada yandan bakıyorsanız aynı boylamda neredeyse yanyana.. Neyse özetle buralardan çok uzakta hemde çok... Meksikayla ciddi bir ilişkimiz ticaretimiz var mı bilemem çokta ilgimi çeken konular değil açıkçası.. İlgimi durduk yere oraya giden RTE ye Meksika Cumhurbaşka'nının dediği sözlerdi... Yarım yamalak dinlemiş çok hoşuma gitmişti bir yerde de tam okuyunca ahanda dedim tam burasının maddesi...
Meksika Cumhurbaşkanı diyor ki karşılama töreninde :
'' İki ülke arasında diplomatik ilişkiler 1928 yılında başlamıştır . O dönemde benim ülkem, bugünkü çağdaş Meksika’nın temellerinin atıldığı bir devrim sürecini tamamlarken, Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti de kendisine kimlik ve gelecek sağlayan çağdaş özelliklerle yeniden doğuyordu.”
RTE boş boş baktı tabiiki ilk olarak tek anladığı Mustafa kemal ATATÜRK olmuştur. tercüme yapılana kadar.. Ama o bir kaç saniyelik boş boş bakarkenki gözlerin anlattığı çok güzeldi...
''Atatürk’ten ne kadar kaçmaya çalışırlarsam çalışayım, O nu yok etmek için ne yaparsam yapayım Atatürk beni Meksika’da bile buluyor!”
Bu daha iyi günün RTE daha bunun ötesi var... Meksika'da yakalanmışsın çok mu?
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Sayın commodore sizin alıntıladığınız yazıdaki Av.Abbas Bilgili'nin yazdıkları ile ona verdiğiniz cevap arasında illiyet bağı göremedim. Atatürk'ün siyaset yaptığını söylüyorsanız zaten Abbas bey de aynı şeyi söylüyor.
Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" kısmındaki cihanda sözü boşuna söylenmemiştir. Savaşların sadece cephede kazanılmayacağını Atatürk de son derece iyi biliyordu.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
admin rumuzlu üyeden alıntı
Sayın commodore sizin alıntıladığınız yazıdaki Av.Abbas Bilgili'nin yazdıkları ile ona verdiğiniz cevap arasında illiyet bağı göremedim. Atatürk'ün siyaset yaptığını söylüyorsanız zaten Abbas bey de aynı şeyi söylüyor.
Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" kısmındaki cihanda sözü boşuna söylenmemiştir. Savaşların sadece cephede kazanılmayacağını Atatürk de son derece iyi biliyordu.
Sayın Abbas Bilgili'ye verdiğim yanıt üç üsteki yanıttır. Meksika yazısının onunla bir ilgisi bulunmamaktadır. Akıp giden zaman içerisinde beklemek yersizdir diye düşünüyorum.
Amma üç üsteki yazıyla ilgili ise yazdığınız Taha Akyol Un yazısına olan eleştirimdir. İlliyet i nasıl kuramadınız anlayamadım. Taha Akyol açık ve net KURTULUŞ SAVAŞININ YUNANA KARŞI YAPILDIĞINI BU ARADA İNGİLTERE Yİ KIZDIRMAMAYA ÖZEN GÖSTERİLDİĞİNİ belirtmiş.... Kuramadığınız illiyette ise ben KURTULUŞ SAVAŞININ AĞABABASININ İNGİLTERE OLDUĞUNU YUNAN IN BİR PİYON OLDUĞUNU DOLAYISI İLE İNGİLTEREYİ KIZDIRMAMA DİYE BİR DURUMUN OLAMAYACAĞINI ASIL SAVAŞIN ONLARLA OLDUĞUNU belirttim.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Daha önceki bölümlerde, sayın commodore1tr ile konuyu tartışırken, Taha Akyol'un daha önce alıntıladığım yazısında, kurtuluş savaşında Yunanlıların arkasında İngilizlerin olduğu gereçeğini Taha Akyol'un gizlediği iddia edilmişti. Ben de Atatürk'ün bir İngiltere politikası olduğunu iddia etmiştim. Taha Akyol, sanki bizim tartışmamızı görmüş gibi, 15.01.2010 tarihli Milliyet'te "Göz görüyor, okumak gereksiz!" başlıklı yazısında İngilizlerin konu ile ilgisini yazmış. Bu yazıdan da anlaşılacağı üzere, Taha Akyol'un milli mücadeleyi küçümsemek ve Yunanlıların arkasında İngilizlerin olduğunu gizlemek gibi bir niyetinin olmadığı çok açık.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Taha beyin yazısını okuyan bir kişi kurtuluş savaşında İngiltere ile de savaştığımızı asıl ağa babasının İngiltere olduğunu anlamaz; tam tersine Yunanlılarla savaşıp İngiltereye şirin gözükmeye çalıştığımızı algılar. Ve yazının amacıda odur.
15 Ocak Cuma 2010/MİLLİYET
TAHA AKYOL
Göz görüyor, okumak gereksiz!
gönder1912 ile 1922 arasında Türkiye’ye en büyük zararı İngiltere verdi. 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilince umuyorduk ki, parlamentarizmin beşiği İngiltere Türkiye’yi destekleyecek! Hayır, aksine, aleyhimize döndü!
İngiltere, demokrasi fikrinin Mısır ve Hindistan gibi Müslüman sömürgelere de yayılmasından korkmuştu...
Bir de, yükselen Almanya’ya karşı, Türk Boğazlarını vererek Rusya ile ittifak yapmıştı.
İttihatçıları Alman ittifakına, Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’na iten, İngiltere’dir!
Çanakkale’de kiminle savaşmıştık?
Birinci Dünya Savaşı bittiğinde “En büyük ceza Türklere verilecek” diyerek Sevr projesini çizen de esasen İngiltere’nin Liberal Parti hükümetiydi. Doğu Akdeniz’deki İngiliz menfaatleri için Yunan ordularını Anadolu’ya gönderen de İngiltere’ydi...
Gözün gördüğü
Lozan’da İsmet Paşa’nın en çok vuruştuğu kimdi? İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon!
Bu yüzden Lozan görüşmeleri tıkanmış, Gazi Paşa yeni bir savaş için orduya “Hazır ol!” emri bile vermişti.
İngiltere’nin bütün siyaseti böyleyken ve barış görüşmeleri Lord Curzon yüzünden tıkanmışken, İsmet Paşa 4 Şubat 1923’te Lozan’dan Gazi’ye ve Rauf Bey’e gizli bir telgraf çekiyor:
- İngilizlerle münasebetlerde her yerde ılımlı olunmasını rica ederim!
Olaylara baktığımızda “gözümüzle gördüğümüz” gerçeklerdir bunlar.
“Gözümüzle görmediğimiz” neler olmuştu ki İsmet Paşa böyle yapmıştı?!
Kurtuluş Savaşı’ndan askeri zaferle çıkan Türkiye’nin İngiltere’yi masada geriletmek için daha sert bir diplomasi yürütmesi gerekmez miydi? İsmet Paşa İngilizlerle gizli bir anlaşma yapmış olmalıydı ki, savaş kazanmış Ankara’nın “ılımlı” olmasını istiyordu!..
Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet değil mi bu?!
“Biz zaten hep savaş meydanlarında kazanıp böyle barış masalarında kaybederiz!”
Kitapların yazdığı
Halbuki tarih araştırmaları gösteriyor ki, İsmet Paşa doğru yapmıştır! Lozan’ın birinci döneminde görüşülen toprak sorunlarında asıl İngiltere ile çarpışmıştık, belli bir sonuca da varılmıştı. İkinci dönemde ise daha kritik olan kapitülasyonlar görüşülecek ve asıl kavga Fransa ile yaşanacaktı.
İsmet Paşa, kapitülasyonlar konusunda asıl Fransa’ya karşı İngiltere’yi yanına çekmek, en azından yumuşatmak istiyordu.
Öyle de olacaktı!
Evet, Gazi orduya “Hazır ol” emrini vermişti ama savaşı göze alamazdı. Karabekir Paşa’nın “Kurtuluş Savaşı döneminden daha zayıf durumdayız” dediği devreye giriyordu Türkiye!
1930’larda faşizm, ardından komünizm tehlikesi yükselince de İngiltere ile ittifak yapacaktık. Menderes döneminde NATO... Küreselleşme çağında ise bir ayağı Batı’da öbür ayağı her yerde bir politika...
Bütün bunları “Gözüm görüyor, daha neyi araştıracağım?” diyenler için yazıyorum: Kaba gözle kolayca görülen olayların ardındaki dinamikleri anlamak ancak okumayla, araştırmayla, bilgiyle, bunların kazandıracağı sezgi ve vizyonla mümkün olur!
Onun içindir ki siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, siyasi tarih disiplinleri vardır.
Dün de bugün de “Bunlar vatanı sattı, bakın şu olay...” diye başlayan “kaba göz” hükümleri boştur. İrtica paranoyası da bir “kaba göz” yanılgısıdır.
Sorunlar elbette vardır; sorunları da olası çözümleri de kavramanın yolu, araştırmaktır, araştırmacı bir zihne sahip olmaktır.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Meksika nerede bilir misiniz ? ABD nin altında Guantemala nın üstünde yada bakış açısına göre tersi yada yandan bakıyorsanız aynı boylamda neredeyse yanyana.. Neyse özetle buralardan çok uzakta hemde çok... Meksikayla ciddi bir ilişkimiz ticaretimiz var mı bilemem çokta ilgimi çeken konular değil açıkçası.. İlgimi durduk yere oraya giden RTE ye Meksika Cumhurbaşka'nının dediği sözlerdi... Yarım yamalak dinlemiş çok hoşuma gitmişti bir yerde de tam okuyunca ahanda dedim tam burasının maddesi...
Meksika Cumhurbaşkanı diyor ki karşılama töreninde :
'' İki ülke arasında diplomatik ilişkiler 1928 yılında başlamıştır . O dönemde benim ülkem, bugünkü çağdaş Meksika’nın temellerinin atıldığı bir devrim sürecini tamamlarken, Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti de kendisine kimlik ve gelecek sağlayan çağdaş özelliklerle yeniden doğuyordu.”
RTE boş boş baktı tabiiki ilk olarak tek anladığı Mustafa kemal ATATÜRK olmuştur. tercüme yapılana kadar.. Ama o bir kaç saniyelik boş boş bakarkenki gözlerin anlattığı çok güzeldi...
''Atatürk’ten ne kadar kaçmaya çalışırlarsam çalışayım, O nu yok etmek için ne yaparsam yapayım Atatürk beni Meksika’da bile buluyor!”
Bu daha iyi günün RTE daha bunun ötesi var... Meksika'da yakalanmışsın çok mu?
Çok güzel demişsiniz ama bugün aynı şey başkalarına da yapılıyor. Adını bile bilmediğimiz ülkelerde osmanlı padişahları adına hutbe okutuluyor.
Yabancı üniversitelerde adına kürsü açılanlar bile var. Lütfen bu insanlarada sahip çıkın.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Abbas Bey ;
Taha beye o yazıdan sonra gelen yorumları okudunuz mu? Ben şahsım adına upuzun bir mail atarak yazdıklarının çok yanlış anlaşıldığını yanlış anlaşıldım diyecek duruma geleceğini söyleyerek buradaki tartışmanın dışında daha derin olarak bir mail attım. Sağolsunlar yanıt vermeye tenezzül ettiler. O ara anladım ki çok fazla eleştiriye maruz kalmış o yazı . Çünkü ''bazıları gibi küfür etmeden'' demesinden bunu anladım. Tabiiki ne olursa olsun küfür etmeyi adamlık sayan bir eğitim ve terbiyemiz yoktur amma yanlışa yanlış deme medeni cesaretimiz vardır. Kendileri atmış oldukları mailde bu hususu yazacağını belirtmişti öylede kalmıştı. Ben bir daha da dönüp takip etmedim zaman zaman yazılarına göz atarım hepsi budur. Sizin yazınızdan sevinerek öğrendim ki bu hatasını kısmi telafi etmiş. Zaten yılların yazarı da olmak kolay değil. Fikirlerine katılmasamda zaman zaman kendilerinin adam gibi adam olduğunu bilirim.
Saygılarımla.
-
Cevap: On Kasım Atatürk'ün Ölüm Yıldönümü mü? Hadi Canım Siz de...
Lozan görüşmelerinde Boğazlar sorunu tartışılırken bizim hallar Rusları bayağı endişelendirmiştir. Öyle ki anlaşmanın bu bölümüne, ki Rusların talebi kesinlikle bizlerin lehine iken, sert bir şekilde muhalefet eden Rus tarafından bir diplomat anlaşmadan bir kaç gün önce kaldığı otel odasında öldürülmüştür.
Burada hayal kırıklığına uğrayan Ruslarla ilişkiler, kendi tedrisatından yetişen Türklerin ülkelerindeki derin takibatı da eklenince bir türlü milli mücadele yıllarındaki samimiyete ulaşamamıştır. Mustafa Kemal, uzun süre muhattap olarak karşısında Stalin'i değil dğer alt düzeyde Rusları görmek durumunda kalmıştır.
Uzun süren bu endişeler, Mustafa Kemal'in kalkınma modeli olarak Rus Devriminin planlı ekonomisini tercihi ve bu uğurda yardım talebi ile 1930'larda son bulmuştur...
Nereye geleceğim:
Kimine göre hata kimine göre de doğru olarak görünen bir çok olaya zaman ve şartları giydirebilirsek gerçeklere ulaşabiliriz diye düşünüyorum.
1. Lozan görüşmeleri sırasında biz Türklerin savaş meydanlarından gayri ekonomik ve sosyal alanda yetişmiş değil yetişecek bir topluma ihtiyacımız vardır ve öncelik bu projededir. Bu nedenle tavizmiş gibi görünen bir çok durum aslında zaman ve şartlara göre GERÇEKtir.
2. Lozan görüşmelerinde Rusların bizlere inanması ancak bizdeki özgüvensizlik sorunu alınganlığından ortaya çıkan hayalkırıklığı ise hem onlar açısından hem de bizler açısından bir GERÇEKtir. Hiç kimse Rusları, üstelik kendi tedrisatından geçenlerin takip edildiği ve fişlendiği bu dönemdeki Lozan sonrası davranışları nedeniyle suçlayamaz.
Sonuçta bu savaş, dişimizle tırnağımızla ama ileri ama geri adımlarla ama hedeften asla şaşmaz bir inançla kazanılmıştır.
Mustafa Kemal adına yüzyıllar sonra bile hutbe okunmayacak olmasını bilmenin ayrıcalığını yaşayan bir ulus olmanın gururunu yaşayacağımız aşikardır. O'nun adının sonsuza dek anılacağı mabet TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİdir...
Mabetlerini karıştıranlara önemle duyurulur!
Vesselam!