Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
İnsanlara inançlarını öğrenebilecekleri eğitim ve öğretimler yasaklanırsa, meydan din taciri üfürcüklere kalır.
İzzet-i nef(i)sleri ellerinden alınan Üfletenler, beyaz atlı prens (inanç) boşluklarını Üfürücüklerin nefesleriyle doldurmaktadır.
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Alıntı:
Derman Bey rumuzlu üyeden alıntı
İnsanlara inançlarını öğrenebilecekleri eğitim ve öğretimler yasaklanırsa, meydan din taciri üfürcüklere kalır.
Cumhuriyet, hangi Dini eğitim ve öğretimi yasaklamıştır? Kastedilen, medreseler, tekke ve zaviyelerse, Cumhuriyet öncesi medreseli, tekke ve zaviyeli dönemde Din taciri üfürükçüler yok muydu? O zaman Din daha iyi mi öğreniliyordu? Yasak olmayan bu Dini öğrenimin İstanbul Rasathanesi'ni top ateşine tutup yıkmak, matbaayı 300 yıl ülkeye sokmamak da dahil sayısız yararlarına katılır mısınız? :alala
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Atatürk için ileri geri konuşan yavşaklara ithaf olunur.
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Cumhuriyet, hangi Dini eğitim ve öğretimi yasaklamıştır?
Cumhuriyet demeyelim de, fiili durumda yasak olan örneğin hafızlık var.
Bilgi: Hafızlık eğitimine birçok özel yetenek gerektiren dallarda olduğu gibi çok erken yaşlarda başlamak gerekir. Ancak ilköğretimi bitirmeden hafızlık eğitimi almak yasaktır.
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Demek hafızlık için özel yetenek istiyor?
Siz hiçbir kuran kursunda yetenek testi gördünüz mü?
Demek belli bir yaştan sonra ezber olmuyor?
Miyonlarca tiyatrocu, solist vs. sanatçılar ne ezberliyor?
Niçin okula başlama yaşının 6 olduğunu hiç düşündünüz mü? Zira anatomi ve pedagoji bilimi bunu emrediyor. Bu yaştan önce kalem tutulamaz, parmaklardaki kaslar uygun değil. Pedagojik olarak da, zorunlu öğretmeye daha önce çocuk uygun değil.
Peki ezberin yaş sınırı var mı? yok. 20 yaşında da, 50 yaşında da(biraz zor olsa da) ezberlersin. Peki niye anlamını öğrenmek yerine ezber? Bunu düşündünüz mü?
Amaç başka tabi.
Tarikımız fukarasına, her birine beşer vukiyye üzüm ile taze incir verülüp, her biri yedikçe hayır dualar edeler”
Kıymet Nadir BİNDEBİR / kiymetnadirbindebir@gmail.comBu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
Hayır, ‘sülûk’u yanlış yazmadım. Sülük!
Kan emici, demokrat geçinen kleptokrat tarikat ehlini tarife ‘sülük’ de hafif kalıyor ya...
Bu Hamdullahların kendilerine neo-Osmanlı denilmesinden hoşlanması, Osmanlı dönemini özlemesi, Amerikalının, İngiliz’in Osmanlı gazına gelmesi; Osmanlı’nın 600 yıl boyunca, tarikatlara, seyhlere, dervişlere toprak ve vergi muafiyetiyle, -tarikatların- yeni yerleşim bölgeleri kurmalarını, tekke ve zaviyeler çevresinde örgütlenmelerini teşvik etmiş olmasındandır.
Tarikatlar, savaş zamanı devlete asker vermedikleri gibi kaçaklara da tekkelerde kol kanat germişler. ‘Ulema’ denilen ‘elit’, ayrıcalıklı sınıf oluşmuş. Özledikleri bu ayrıcalıklardır.
600 yıl vergi-askerlik-toprak muafiyetiyle yaşarken, Osmanlı’nın çöküşüyle bu ballı düzen tepelerine yıkılmış. Cumhuriyet’le birlikte gelir kaynakları kurumuş, vergi mükellefi haline gelmişler, üzerine bir de mecburi askerlik hizmeti binmiş.
Ehl-i tarik, erbab-ı sülük, ‘reaya’yla bu kadar eşitliği kaldıramaz. Dertleri budur.
600 yıl bu sorumluluklardan muaf yaşadıktan sonra, bugün ne vergi vermeye niyetleri, ne de askere gitmeye gönülleri olmaz haliyle.
600 yıllık gelir kaynaklarından (İslami vakıflara bağış, yardım adı altında para toplamak, toprak) vazgeçmeye asla yanaşmıyorlar. Yedi yıldır intikam alır gibi kamu arazisi gasp ediyor olmaları, Osmanlı dönemindeki ‘toprak’ ayrıcalığına alışmış olmalarındandır.
Atatürk’ün Cumhuriyeti, tarikatların vergisiz-askerliksiz-bedava topraklı tekerine çomak sokmuş. Osmanlı’nın ayrıcalıklı ‘ulema sınıfı’ 1925’ten sonra yer altına inmek zorunda kalmış.
Bu değişiklikleri kabullenmeleri 80 yıl mümkün olamamış.
80 yıl Ata’ya küfrederek vergi verip, askere gitmişler, fakat Osmanlı’nın kendilerine sağladığı üç ayrıcalığı (vergi-askerlik-toprak muafiyetleri) asla unutmamışlar. Dolayısıyla Osmanlı dönemini devr-i saadet olarak hasretle anıyorlar.
Tarikatlar, 80 yıl sonra arkalarından nodullayan AB-ABD emperyalizminin de desteğiyle iktidarı ele geçirince vergi-askerlik-toprak konusundaki Osmanlı dönemi muafiyetlerini söke söke geri almaya and içtiler.
17nci yüzyılın “Tarikımız fukarasına, her birine beşer vukiyye üzüm ile taze incir verülüp, her biri yedikçe hayır dualar edeler” cümlesi, 21nci yüzyılda karşımıza “Seçmenimiz fukarasına, her birine yirmişer kilo kömür ile üç kişilik kanape verile, her biri yaktıkça, oturdukça hayır dualar edeler” olarak çıktı.
Dejenere olmuş ulema’nın (!) 2009’daki görünümü ise: dinle diyanetle ilgisi kalmamış, Amerika’nın emrinde, tv’lerden halkı zehirleyen, yalılarda toplu orji seansları düzenleyen bilgisi kıt, gardrobu marka, zeka katsayısı 60, milyar dolarlarla oynayan bir grup şarlatan/yabancı istihbarat servisi piyonu.
Vergi
- (Eski) Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a rabbi “Sen vergiden muaf olmalısın ya kulum!” diyor, Foça’da 15 bin YTL’ne aldığı araziyi 1 milyon 260 bin YTL’ne satıyor vergi ödemiyor.
-AKP’li belediyeler vergi borçlarını ödemiyorlar.
-Abdullah ibn-i Kemal Unakıtan en zengin 500’ün içinde fakat vergi ödemiyor.
-Bilal ibn-i Tayyip Erdoğan Türkiye’nin sayılı armatörleri arasında, fakat o da yüksek vergi ödeyenler listesinde yok.
-Hazine arazisi alan tarikat ehline 5 yıl vergi muafiyeti getiriliyor (Osmanlı’nın tanıdığı toprak talanı ve vergi muafiyeti ayrıcalığı birarada)
-Spekülatör vergi ödemiyor, tarikatlara yanaşan kimse vergi ödemiyor.
Bu vergi kaçağı listesi sayfalarca uzatılabilir. İş vergiye, askerliğe gelince tarikat ehlinin allerjisi var. Toprak gasp etmeye gelince hepsi erbab-ı sülük, hepsi anasının karnından emlakçı doğmuş adeta.
2008 itibariyle devletin vergi gelirinin % 91’i ‘kaynakta kesilen vergi’. Yani işçinin ücretinden, memurun, emeklinin maaşından kesilen vergi.
Uyanık tarikat ehli, 2004’te Vergi Yasası’nda değişikliklerle “gıda bankacılığı” denilen bir sistem başlatıyor.
''Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara (Y.N. tarikat dernek ve vakıfları) bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamının, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince gider olarak indirilebilmesi” sağlanıyor.
Tarikat vakıf ve derneklerine yapılan bağışların tamamı vergiden muaf hale getiriliyor.
Gıda bankacılığı dedikleri sahtekarlık, vergi kaçakçılığı emme basma tulumba şeklinde şöyle işliyor:
100 bin YTL gelir vergisi tahakkuk ettirilmiş bir esnaf bu vergiyi devlete ödemiyor. Onun yerine 50 bin YTL tarikat vakıflarına, derneklerine ‘gıda yardımı’ bağışı yapıyor. Vakıf ya da dernek 100 YTL bağışta bulunmuş gibi makbuz kesiyor. Makbuzu Maliye’ye beyan eden mükellef, vergi muafiyetinden yararlanıp 50 bin YTL’ne paçayı kurtardığı için tarikatlara hayır duacı oluyor.
Tarikat vakıfları, dernekleri de o 50 bin YTL’le kendi yandaşlarından gıda satın alıp “Tayyip baban gönderdi” diyerek fukaraya dağıtıyor, yüzde 22-25 arası oy potansiyelini tarikat partisine göbekten -ya da işkembeden- bağlı tutuyor.
Kurulacağı Mart ayında müjdelenen (!) ‘vergi güvenlik müesseseleri’nin bu emme basma tulumba mekanizmasının neresinde olacağını hep birlikte göreceğiz.
Şimdi; 600 yıl vergi ödemeden yaşamaya alışmış, 80 yıl da Ata’ya küfrederek mecburen vergi ödemiş ehl-i tarik ya da erbâb-ı sülük, 7 yıl önce yine vergisiz yaşadığı bir dönem başlatıyor.
Fakat ne oluyor, Türkiye’de ferah ferah at oynatırken, Almanya’da Amerika’da yaptıkları vergi kaçakçılığı dikkati çekiyor, yakalanıyorlar.
Deniz Feneri dosyasının sorumlu savcısı Kerstin Lotz, dolandırıcılığın nasıl ortaya çıkartıldığını yazar -sevgili- Safile Usul’a şöyle anlatıyor:
“Bir sene önce savcılığa, Alman Maliye Bakanlığı’na bağlı bir vergi dairesinden ihbar geldi. Deniz Feneri’nin mali hesaplarını denetleyen ilgili bölge vergi dairesi Deniz Feneri’nin mali hesaplarında usulsüzlükler tespit etmişti. Şöyle ki, Deniz Feneri Derneği’nin vergi dairesine ibraz ettiği faturaların önemli bir kısmı ya sonradan tanzim edilmişti ya da eksiklerle doluydu. Vergi Dairesi bu durumdan şüphelendiği için bunu Frankfurt Savcılığı’na bildirdi. Bunun üzerine Deniz Feneri’nin Alman bankalarındaki hesapları izlenmeye başlandı. Yürüyen çok büyük miktarlı para trafiği şüpheleri kuvvetlendirdi. Hemen soruşturma açılmadı. Bir seneye yakın süre Deniz Feneri Derneği izlendi. Şüpheler netlik kazandıktan sonra soruşturma açıldı.”
Dün odatv.com’un yazdığı (*) “ABD’nin Utah Eyaleti’nde Gülen Cemaati’yle bağlantılı The Beehive Academy’nin para kaynakları hakkında soruşturma açıldı” haberi kimseyi şaşırtmamalı. Bu soruşturmanın da arkasından mutlaka IRS (Internal Revenue Service-ABD Vergi Dairesi) çıkacaktır.
Tarikat ehli sülüğün derdi din-diyanet değil, vergi vermemek, askerlik yapmamak ve özgürce toprak gasp edebilmektir.
600 yıl bu düzende yaşamış tarikatların “Ya bölünürüz ya İslam cumhuriyetine razı olursunuz” dayatması, Türk halkıyla yaptığı vergi-askerlik-toprak pazarlığıdır.
‘Siyasi parti’ denilen sülük - kleptokrat tarikat ehlini ‘demokrat’ sanan liboş zevatın, neo-Osmanlı gazına gelirken hangi ayrıcalıktan faydalanmak istediğine bir karar vermesinin zamanı gelmiştir.
Remil atmıyorum, geçen gün yazdım yine yazıyorum:
Yakında türbanlılara vergi indirimi-muafiyeti getirilmesi gündeme gelecek.
Unakıtan döneminde, Maliye Bakanlığı’nın adının değiştirileceği söylentisi vardı. Onu da Pakistan’daki gibi Zekât Bakanlığı yaparlar herhalde.
Bütün derdi vergi ödemeden, askerlik yapmadan ve dilediğince Hazine arazisini zimmetine geçirerek yaşamak olan Penis Diktatoryası sülüklerini adam sanıp, dindar sanıp kıçına takılan kadın kısmı da tarikat ehlinin dördüncü derdini henüz anlamadıysa, kafasını kaldırıp minarenin şekline baksın.
(*) http://odatv.com/Siyaset/utahta_cema...ldi-16966.html
Kıymet Nadir Bindebir
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Allah devlete cumhuriyete zeval vermesin gerçekten bu ülkede dinini inancını öğrenmek isteyen rahatça öğrenir. Eski zamanlarda bir takım sınırlamalar olduysa da bugün özgürce din tahsili yapılabiliyor dini vecibeler açıktan yerine getirilebiliyor. Eskiden kalma bir takım ön yargılar nedeniyle ufak tefek hak ihlalleri var elbet ama onlar da gün gelir ortadan kalkar ümidindeyim.
Matbaayı yüz yıllarca ülkeye sokmamakla insanları okuma alışkanlığından uzak tutacak ya da siyaseti de ben aynı çizgide yobazlık sayarım. Ekonomik sepeplerle kitabı ihtiyaç listesinin sonuna alan veya listeden çıkarana karşı sorumluluk da yadsınamaz.
Asıl mevzuya gelince devir değişti insanlarımız artık mümkün olduğu kadar askerlikten yırtmanın, olmadı ertelenebileceği kadar ertelemenin, bir kısmı bir an önceden aradan çıkarmanın, bir kısmı bastırayım paranın gitmemenin peşinde.
Askerlik yapıp dönünce asker anılarında en çok ballandıra ballandıra ne anlatılır?
"Ben çok rahattım", "Keyfime diyecek yoktu", "komutanlarla içli dışlıydık beni kollardılar", "Şu kadar gün sonra nöbetten düştüm" "Nöbeti şurda yapardım oturup sigaramı içerdim uzanır yatardım" kabilinden anılar yer alır. Başbakanın "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözüne hemen lafı hiç bir zaman doğru yerinden anlamayanlar bir hışım açtılar ağızlarını yumdular gözlerini.
Analar hep şehit olmadan dönsün dualarıyla beklediler aslanlarını oysa Çanakkale muharabesine analar, vatan yolunda kurban niyetine kınaladılar öyle uğurladılar.
Peygamberlerin bile imrenerek baktığı, hayat verenin ve alanın ilan ettiği "şehitler ölmez" gerçeğinden uzaklaşmaya terörist leşlerine bile şehit denilebildiği bir yalana doğru seyir halindeyiz. Bugün sırıta sırıta, zafer işaretleri ile sözüm ona teslim olmaya geliyorlar, pişman bile olmadan salıveriliyorlar.
Çok kötü ağzımı bozmamak için burada noktalıyorum kusura bakmayınız.
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Cumhuriyet yönetim şekli bir eylemdir, Cumhur gücüyle i'tibar görür. Cumhuriyet, Cumhura dayalı olursa Cumhuriyet yasakçı değil, Cumhurun taleplerine cevap veren olur!
Cumhurunu bilmeyenin Cumhur vekilliğini icra ettiği Cumhuriyetin, Cumhura attığı kazıkla, İcazete ve liyâkata dayalı olmayan tekke ve zaviyelerin de, müslümanlara attığı kazık birdir. Gerçek Cumhura dayalı Cumhuriyet, işte bu tekke ve zaviyeleri kapattı. Medrese'ye yasak değil ismine ve eğitim şekline yasak geldi, yoksa eski dilde medrese bugün kullanılan üniversite demek ti.
Din hırsız (zındık)ları olduğu gibi, Cumhuriyet hırsızları da olabilir. Bu hırsızlara bakarak; zındığın yüzüne dini, temsilcinin yüzüne de Cumhuriyeti suçlamak ahmaklıktır.
Türkiye'ye yeni gelmiş gibi konuşuyorsunuz; Milletin din kitaplarını sandıklarla toprağa gömdüğünü, Kolluk kuvvetlerinin nezaretinde namaz kılındığını, dinimi yaşamak istiyorum diyenlerin mapus damlarında çürütüldüğünü, hiç duymamış gibisiniz.
Küçük insanlar kişileri, orta insanlar meseleleri, büyük insanlar da fikirleri tartışırlar; Birinin meşgalesi ciklet çiğnemek, birinin meşgalesi kurumuş necaseti kokutmak, diğerinin ise gelecek günlere ışık tutmaktır. Biz ahvalimize bakalım, tarih gereken notları çoktan tuttu bile!
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Allah yanılır mı?
Kimilerine göre yanılır ki; onlar Allah'ın kitabını Allah'tan daha iyi biliyorlar. Kuran-ı Kerim'i ilk Türkçe'ye çevirttiren kim?
Allah'tan korkun...
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Alıntı:
Av.Ragıp Atay rumuzlu üyeden alıntı
Demek hafızlık için özel yetenek istiyor?
Siz hiçbir kuran kursunda yetenek testi gördünüz mü?
Aslında "yetenek" değil, "eğitim" demek istemiştim ama evet, yetenek de gerekli muhakkak. Örneğin benim hafız olmam mümkün değil, zira sekreterim değiştiğinde adını 2 ayda zor ezberlerim. Hafızlık eğitimine erken başlanıyor. Buz pateni gibi örneğin. Ama buz pateni eğitimi almak için 12 yaşını bitirmeyi gerektiren bir kanun yok. Bu yüzden onlar zamanında eğitimlerine başlayabiliyorlar.
Test demişsiniz,
Şu anda kanunlarımız bunu zaten yasakladığı için söz konusu değil tabii. Ama eğer yasak olmasa sadece basit bir testle karar verilmez buna. Hafızlık konusunda çocuğun yeteneği olup olmadığına karar verilmesi bir testten daha uzun bir süreç.
Alıntı:
Av.Ragıp Atay rumuzlu üyeden alıntı
Demek belli bir yaştan sonra ezber olmuyor?
Miyonlarca tiyatrocu, solist vs. sanatçılar ne ezberliyor?
Bir tiyatrocuya sormak gerek; tecvidli olarak (melodisi ile) kur'anı (anlamadığı bir dil olduğuna dikkatinizi çekerim) ezberlemenin bir tiyatro oyunu ezberine ne kadar benzetecek.
Bilmediği bir dilde rol yapan ve yaklaşık 7,500 kelimelik rolünü ezberlemiş bir sanatçı var mı?
Ha pardon, bir de normal text değil bu; melodisi (tecvid) ile, diksiyonu (mahrece uygunluk) ile.
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Benim ne müzik kulağım var, ne de Arapçam...
Desenize ateist geldim, ateist gideceğim...
Açılım yapalım bence;
Ne mutlu ateistim diyenleri, hiç pişman olmasalar, Allah için değil Şeytan için geldim, bu da mektubu diyenleri bile hukuki gatakulliyle Müslüman sayalım. Ne oldu hoşunuza gitmedi mi?
Siz bir ömürsünüz.... Pardon, ömür törpüsü...
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
O üfürükçüler ki sadece dini alanda değil birçok alanda, örneğin tıp alanında da kendilerini yetkin görmektedirler. Nitekim, üfürerek, mıncıklayarak, ah pardon dokunarak diyecektim, şifa dağıttığını iddia eden bir sürü üfürükçü gördük, izledik.
Sahi, tıp eğitimi de yasaklanmış mıydı?
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Bu arada, nefes denmişken, Nefes filmini izlemenizi de tavsiye ederim. Sınır karakollarında görev alan askerlerimizin son "nefes"lerini nasıl, hangi şartlar altında ve hangi psikoloji ile ne uğruna verdiklerine dair güzel bir film olmuş...
Cevap: Nefes ve izzet-i nefis
Alıntı:
Av.Dilek Kuzulu Yüksel rumuzlu üyeden alıntı
O üfürükçüler ki sadece dini alanda değil birçok alanda, örneğin tıp alanında da kendilerini yetkin görmektedirler. Nitekim, üfürerek, mıncıklayarak, ah pardon dokunarak diyecektim, şifa dağıttığını iddia eden bir sürü üfürükçü gördük, izledik.
Sahi, tıp eğitimi de yasaklanmış mıydı?
Üfürük bu, ne maksatla gidilirse, adamı o maksatla üfürürler. Üfürükte; ekonomiden-tıpa, kız çocuğundan-erkek çocuğuna, kısırlıktan-hadımlığa, karıdan-kocaya kadar herşey mevcut. Giderlerin birtek ortak yanları var, o da; din taciri üfürücüklerden medet umma inancı. Hele sağını solunu mıncıklatıp kaşıtarak emeline nail olan, iki sefer dileğine kavuşmuş oluyordur.