Meraklısına
http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa61.htm
Hani şu "bizim millete bol gelen" o nedenle 71 ve 80 darbeleriyle tağyir tebdil ve ilga edilen özgürlükçü anayasa var ya... Okuyun da, farkı fark edin.
Printable View
Meraklısına
http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa61.htm
Hani şu "bizim millete bol gelen" o nedenle 71 ve 80 darbeleriyle tağyir tebdil ve ilga edilen özgürlükçü anayasa var ya... Okuyun da, farkı fark edin.
Sayın milo;
61 Anayasa'sında eleştirilecek çok önemli noktalar bulunmakla birlikte diğer anayasalara göre daha iyidir.
başlangıç kısmındaki şu cümleye bakın;
"Anayasa ve Hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti;"
Başlangıç kısmındaki bu cümlenin hiç tasvip edilecek bir yönü yoktur ve bugün bu cümledeki görüşü savunan da pek kalmadı diye biliyorum. DP'nin özellikle son zamanlarında hırçınlaştığını ve hukuk dışı uygulamalrını görmezden geldiğimi zannetmeyin. Ama bunun yaptırımı, asker postalı ile iktidardan düşürülmek değildir. 27 mayıs darbesini millet yapmadı, bu alçak darbe millete karşı yapıldı.
Şimdilik bu kadar..
Zülf-i yare mi dokunduk sayın Bilgili??? DP de CHP baskısını dile getirerek daha fazla ögürlük için gelmedi mi? Giderek odunu koysam seçtirim noktasına gelmedi mi? Bu lafın daha ağırları, daha yıkıcıları söylendi de darbe mi oldu memlekette? Nedir bu darbe paranoyası? Amerikan halkkını uyutmak için saatlerce tornadodan kasırgadan bahseden hava durumu raporu yayınlayarak oluşturulan korku toplumu, memlekette darbe paranoyası ile yaratılmaya çalışılmıyor mu sizce?
Ne millet eski millet ne aske eski asker ne dünya eski dünya. Eskiden bir tek TRT vardı, el koyardınız olur biterdi. Şimdi hangi medyayı kontrol edebileceksiniz? Eskiden bir Hasan Mutlucan vardı, şimdi o da yok.
Ama darbe paranoyası ile ülkede sivil darbe geçekleşmekteyken hala askeri darbeden nasıl söz edebilirsiniz. Osmanlıdan beri Türkiyenin geleneğinde "başkaldırı" kültürü mü var ki darbe olsun. Ülkede ne kadar darbeci varsa kat kat fazla karşı darbeci var. Hiç merak etmeyin bu ülkede silah zoruyla bir darbe marbe olmaz.
1961 anayasasını hatırlatırken tasvip etmesek de, bir darbenin ardından ortaya çıkmış olsa da, temel hak ve özgürlükler bağlamında en fazla hak sağlayan, kuvvetler ayrılığını açıkça ortaya koyan, demokrasiyi daha fazla savunan daha özgürlükçü bir anayasa olduğunu 27 Mayıs günü nedeniyle aktarmıştık ama siz yine gelip sonucu darbeye bağladınız, alçakça dediniz.12 Mart ve 12 eylül darbeleri için neden aynı betimlemeyi yapmıyorsunuz?
61 anayasası millete bol geldi değil mi? Büyüklerimiz öyle dememişler miydi? 12 eylül anayasasını bu bahaneyle yapmadılar mı? Peki 12 eylül darbesinin ve ardından getirilen anayasanın toplumda yarattığı bozulmayı neden hiç dile getirmiyorsunuz?
Benim oğlum bina okur,
Döner yine okur
1960 yılında iktidara demokratik yollarla gelen hükümetin yani Demokrat Partinin ülkeyi demokratik olmayan bir biçimde yönetmek istemesi ve buna ekonomik bunalımın eklenmesi askeri müdahaleyi getirmiştr. 1961 Anayasası siviller arasında baş gösteren rejim anlaşmazlığının mevcut rejimin iktidarın diktatörlüğünü engelleyemediği noktasında odaklaşmıştır. Bu nedenle rejime müdahale eden asker iktidarın diktatörlüğünü engelleyici bir Anayasa yapmıştır. Ancak bundan sonra rejim tartışması rejim anlaşmazlığından iktidarın yeterince güçlü olmadığı tartışmalarına kaymış ve bu Anayasa ile devlet yönetilemez ana teması işlenmeye başlanmıştır. 71 müdahalesi ile yeni tartışmadan kaynaklanan sorun Anayasada iktidarın güçlendirilmesine ilişkin değişikliklerle çözülmeye çalışılsa da 71 askeri müdahalesinin gerekçesi ülkenin anarşik olaylar karşısında otorite boşluğuna düşmesi ve yine ekonomik bunalımdır. 1982 anayasasının yapıldığı 1980 müdahalesi ise tümüyle demokrasinin kendi kurumları içinde işlemesine ilişkin önceki düzenlemelerin ve özgürlükçü düzenlemelerin geri aldındığı ve anayasanın tümüyle 61 Anayasasının öncesine döndürüldüğü bir Anayasa olmuştur. Katı ve kısıtlayıcı hükümler getirilmesinin gerekçesi ise 1980 müdahalesini getiren koşulların (içsavaş ve ekonomik bunalım) sorumlusu olarak siyasiler kadar sivil devlet kurumlarının da görülmesidir. Ki bu kurumlar (üniversiteler, yargı organları, sendikalar,vb...) son anayasada yapılan düzenlemelerle merkezi otoritenin denetimi altına sokulmuştur. üniversiteler açısından bu derin farkı 1750 ve 2547 sayılı kanunlar arasında da gözlemlemek mümkün.. (Daha ayrıntılı bilgi için: bkz. Emre Kongar ; Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, Bölüm 4 -siyaset)
1961 Anayasasının 1982 Anayasasına göre çok daha özgürlükçü olduğu genel olarak kabul gören bir olgudur. Bunun nesini tartıştığınızı anlayamadım..
Sayın milo;
1) Konu 61 anayasası olduğu için ve bu anayasanın başlangıcında gerçek dışı, saçma sapan bir cümle gördüğüm için eleştirilerim o cümle ve 27 mayısla ilgili olmuştur.
2) Benim 27 mayıs için "millet karşı yapılmış alçakça bir darbedir" demem sizi rahatsız etmiş gibi görünüyor ve benim bu eleştirimden, sanki 12 martı ve 12 eylülü onayladığım şeklinde bir anlam çıkarmanız tam size ait bir mantık harikası olmalı. Ben daha önce bu darbeleri de şiddetle eleştirdim.
3) Ben "27 mayıs alçaklıktır" derken, diğerlerini hiç bir zaman aklamadım, onaylamdım. Onlar da aynı şekilde alçaklığın daniskasıdır. Ben darbelere karşıyım, birileri gibi "27 mayıs iyidir, diğerleri kötüdür" diyenlerden değilim. Bu çifte standardı yapanları siz daha iyi bilirsiniz.
4) Demokrasilerde hükümetler seçimle gelir ve seçimle giderler. Demokrasinin kuralı budur. Gerçi "bazılarının" geleneğinde bunun adı küçümseyici bir ifade ile kullanılan "sandıksal demokrasi"dir. Bunların kim olduğunu siz iyi bilirsiniz.
5) 27 mayıs darbesinin, osmanlıdaki yeniçerilerin kazan kaldırmasından fazla bir farkı yoktur. Yeniçerilerin zaman zaman padişahları, sadrazamları boğarak öldürdükleri hatrılanacak olursa 27 mayısla benzerliği de anlaşılır. 27 mayısta bazı darbeci hukuk profösörlerinin fetvaları ile yargılama komedisi sonucunda idam kararları verilmiş, belki idam edilmezler, birileri belki idamı engeller düşüncesinde olan "genç subaylar" (yeniçeriler) idam için çok hızlı davranarak oldu bittiye getirmişlerdir. Çünkü İnönü'nün engelleme ihtimali vardı. Daha bir kaç gün önce eski CHP milletvekili Mehmet Feyyat ( o dönemin İstanbul Savcısı) bu duruma değinerek "bu bir cinayettir" diyerek, infazı yapanları eleştirmişti.
6) 27 mayıs, aynı zamanda 12 martın ve 12 eylülün de yolunu açmıştır. Hepsi de demokratik yollarla iktidara gelmiş olan hükümetleri iktidardan uzaklaştırmıştır. Oysa ne kadar eleştirirsek eleştirelim, bu hükümtelerin iktidardan indirilmesinin yolu sandıktan geçer.
7) Bugün darbe yapmak eskisi kadar kolay değil. Bunun bir çok sebebi var. Demokrasi bilincinin tam olmasa bile eskiye göre daha da yerleşmiş olması, iletişim ve yayıncılığın yaygınlaşması, dış desteğin olup olmaması vs.
8) Mevcut ikitidarı seçim yoluyla gönderemeyenlerin bir kısmının darbeyi özlediğinde kuşku yoktur. 27 mayıs günü sessiz çoğunluk sesini çıkaramıyordu, ama büyük bir kitle de büyük bir coşku ile sokaklara dökülmüştü ve darbecileri alkışlıyordu.
9) Olağanüstü dönem yargılamalarının ne kadar adil ya da gayrı adil olduğunun irdelenmesi ve unutulmaması gerekir. İstiklal mahkemeleri dahil, 27 mayıs, 12 mart ve 12 eylül yargılamalarının ve infazlarının ilginç bir araştırma ve tez konusu olabileceğini düşünüyorum. "İstiklal mahkemelerini bu işe niye karıştıryorsun" diye soracağını bildiğim için, şunu belirteyim ki, bir telefon dinlemesinde, darbeci biri "istiklal mahkemelerini kuralım" diyordu. Bence o zihniyete yakışır, darbeci olur da onun kendine özgü mahkemesi olmaz mı? Darbe yapıp da idam sehpalarını kurmayan darbeci var mı?
10) Darbe paranoyası içinde olduğumuzu söylüyorsunuz, ama bazı gerçeklerin üzerinde dahi durmuyorsunuz. Askeri, darbe yapma konusunda kışkırtmaya çalışan gazetecileri neden görmüyorsunuz? "Ordu göreve" diyenleri neden görmüyorsunuz? "Genç subaylar (yeniçeriler) rahatsız" diyerek, orduyu darbe kıvamına çekmeye çalışan günlük sahibini neden görmüyorsunuz? Daha bir kaç gün önce Yaşar Büyükanıt paşa 32. gün programında "genç subaylar rahatsız" haberinin "genel kurmayı etkilemeye yönelik ürtetilmiş ve enjekte edilmiş bir haber" olduğunu söylemedi mi? Yoksa siz duymadınız mı (ya da duymak mı istemiyorsunuz?). Rahmetli Türkan Saylan "ne şeriat ne darbe" demek gereğini neden duymuştu?. Bu söz birilerinin hoşuna gitmediği için konuşturulmadığı doğru değil mi?
11) Demokratik yolla iktidara gelmiş olan bir hükümet, ne kadar kötü olursa olsun, darbe ile başa gelenden iyidir. Darbenin iyisi yoktur. Var diyenler çifte standartçıdır.
12) Yaşasın demokrasi, kahrolsun darbe!...
Yaşasın demokrasi, kahrolsun darbe...
Ağzınıza sağlık Abbas Bey, emin olun sizin bu haykırışınıza tüm içtenliğimle katılıyorum.
Darbelere kahretmeyi bilelim de, demokrasinin ne olduğunu ve ne olmadığını da bilmemiz gerekmez mi?
Demokrasi, parası olanın varolduğu ve egemen olduğu bir rejim midir?
Demokrasi, aşiret ve tarikatlerin kutsandığı bir rejim midir?
Demokrasi, yurttaş olanların her kim olurlarsa olsunlar 1 kişi - 1 oy genel geçer kuralının dikkate alınmadığı bir rejim midir?
Demokrasi, eğitim başta olmak üzere fırsat eşitliğinin sağlanamadığı, parası olanın eğitim görebildiği, olmayanın cahil bırakıldığı ve siyaset, aşiret ve Din baronlarınca sömürüldüğü bir rejim midir?
Demokrasi, gelir dağılımının devasa çarpık olduğu, insanların açlıktan bir ekmek için birbirini ezdiği, üç kuruşluk çıkar uğruna oyunu satabilme noktasına geldiği bir rejim midir?
En önemlisi demokrasi, başta Başbakan olmak üzere iktidar sahiplerinin yüz kızartıcı suçlarla itham edildiği ve dokunulmazlıklarını aklanmak için kaldırmak gereği duymadıkları, ya da haklarındaki iddiaların araştırılmasını kolaylaştırmak için istifa müessesesini çalıştırmaktan kaçındıkları bir rejim midir?
Anayasa 105. madde yorumu yapan bir kısım zevata göre; ülkenin birlik ve beraberliğini temsil eden Devletin başı olarak kabul gören insanın, isterse cinayet işleyebileceğini, bunu polisin gözü önünde yapabileceğini ve bu durum karşısında bile hakkında işlem yapılamayacağını söyleyebilmek midir? Bu durumda Kara Murat filmlerinde, Kara Murat'ın zindandan kaçmasına neden olan askerlerini kılıçla biçtiğini izlediğimiz Bizans Kralı'ndan bizim Cumhurbaşkanımızın ne farkı olur? O halde filmdeki Bizans ülkesi de bizim kadar demokratik midir?
Bu forumda aslında darbe tartışılmıyor. Darbeler elbette kötüdür. Anayasaları hukuk tekniği açısından ve içerdiği özgürlükçü hükümlerle karşılaştırmak ve birine daha özgürlükçüydü itirafında bulunmak, o Anayasa öncesindeki darbeyi meşru kılmaz. Ancak o Anayasayı yazan hukukçuları da yaftaladığınız gibi darbeci yapmaz.
Selamlar,
DİSK'in ve DTP'nin anayasa ile ilgili çalışmalarından bahseden gazete haberleri ilginç.
DİSK'inkinde "değiştirilemez ilkeler", DTP'ninkinde de "dil" konusu 61 anayasasına benziyor.
Bilindiği üzere; 61 anayasasında değiştirilemez ilkeler, devletin niteliğinin cumhuriyet olması şeklinde..
61 anayasasında "devletin resmi dili türkçedir" diyor, 82 anayasasında ise "devletin dili türkçedir" diyor.
Ben, hem DİSK'in hem de DTP'nin bu önerilerine katılıyorum.
Bakalım, "82 anayasasının bir çok yeri değişti, artık darbe anayasası olmaktan çıktı" diyen dostlar ne diyecekler.
http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/H...yurttas&ver=35
http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/H...0olmali&ver=03
1921, 1924 Anayasaları geçiş anayasası olmasına rağmen, 1961 Anayasası daha ANA bir YASADIR. Bunu bir çok hukuk fakültesi profesörü de derslerde bu şekilde anlatır. Eksikleri, yanlışları olsa da halen en demokratik anayasa olduğunu birçok anayasa hukuku profesörü söyler...
DİSK'in hazırlattığı anayasa çalışmasının tam metnine ulaşamadım. Ama konu ile ilgili bazı ipuçları veren basın açıklamasının metni aşağıdadır.
Bunları 61 ve 82 anayasaları ile karşılaştırmakta yarar var.
http://www.disk.org.tr/default.asp?P...&ContentId=787
Herşeyden önce 27 Mayıs bir darbe değil devrimdir. Hele alçak hiç değildir. Tam tersine son derece de şereflidir! Kendi kişisel çıkarları uğruna halkı bizden, bizden olmayan diye bölen, dini siyasete ilk alet eden, rektörleri dövdüren, üniversite öğrencilerinin üzerine ateş açtıran Adnan Menderes ve onun destekçilerine karşı büyük bir şamardır 27 Mayıs!
Sayın Hakkarili Arzuhalci;
Bence siz devrim ve darbe kavramlarının ne anlama geldiği konusunda biraz araştırma yapın. Seçilmiş iktidarın asker gücü ile iktidardan düşürülmesinin neresi devrim? Ya da siz devrimden ne anlıyorsunuz? 12 Eylül öncesinde toplum daha fazla bölünmüştü ve her gün bir kaç kişi ölüyordu. Mahalleler sağ ve sol gruplarca "kurtarılmış bölge" ilan edilmişti. Sizin mantığınıza göre 12 eylül de devrim olmalı, hem de şerefli bir devrim... Ama bana göre ikisi de demokrasi cinayetidir.
Ben bu alçak darbeler arasında ayrım yapmıyorum, hepsinin de demokrasiye büyük bir darbe olduğunu düşünüyorum. Bunlardan işime gelene "devrim", işime gelmeyene de "darbe" demek gibi özelliğim olamaz.
27 mayıs bir yeniçeri ayaklanmasından çok farklı değildir. Askerin içinden bir grubun kendini milletin yerine koyarak yönetime el koymasıdır. Bu hakkı onlara kimse vermemiştir. Bu alçakça bir darbedir. Şayet 27 mayıs devrim ise, o zaman alçakça bir devrimdir.
Elbette Demokrat Parti'nin özellikle son zamanlardaki çok yanlış tutumları ve uygulamaları olmuştur. Bunun yaptırımı alçakça bir darbe ile yönetimi ele geçirmek değildir. Seçim günü geldiğinde adam gibi sandığa gidersin, adam gibi oyunu verirsin, millet istemez ise gönderirsin.
Her beğenmediğimiz hükümeti yola getirecek yöntem olarak askeri darbeyi görürseniz, o zaman demokrasinin ne anlamı ne de gereği kalır.
Bence siz kendinize güveniyorsanız, "Hakkarili Arzuhalci"nin arkasına sığınmayın, düşünceniz varsa, meydana çıkın da boyunuzu görelim.
Biz, sizin gibi gizli köşelerden, karanlık mağaralardan desteksiz atış yapmıyoruz. Meydandayız. Sizi de bekleriz.
Bir örtülü ödenek hırsızının tüm suçları:
Örtülü Ödenek Davası: Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de suçlu olduğu yönünde karar bağlandı. Mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes bu dava sonucunda 4 877 780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın'daki arazilerine el kondu. Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes'in telefonlarını dinletirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti.[11]. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin istibarat müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti.[26]
6-7 Eylül Olayları: 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde olarak müdahele etmemek,[27]
Vatan Cephesi: Kurulan bir örgütü başka bir sınıf üzerinde baskı aracı olarak kullanmak,
Vinileks firmasına Bankadan kredi verdirmek,
İstanbul'da pek çok vatandaşın evini, parasını geciktirerek ya da hiç ödemeden istimlak etmek,
Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,
Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
Döviz Yasası'nı ihmal etmek,
Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek
Kırşehir'in haksız olarak ilçe yapılması,
Yargı bağımsızlığının ihlali,
1954-1957 seçimlerinin kanuna aykırı olarak değiştirilmesi,
Tahkikat Komisyonu'nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması,
CHP'nin mallarına haksız yere el koyulması
Anayasa'nın ihlali.
tr.wikipedia.org sitesinden alıntıdır
Ve Anayasa'yı ihlal etmenin kaçınılmaz sonu!
Sayın Hakkarili Arzuhalci;
Bakıyorum da bizim sizi meydana davet eden yazımıza "saygı sınırını aştığı için cevap vermeye gerek yok" mantığı ile hareket ediyorsunuz. Ama rahmetli Menderes'in yargılandığı bir davadan bahsederek, dolaylı da olsa bizim eleştirimize cevap vermeye çalışıyorsunuz.
Öncelikle şunu belirteyim ki, bu sitede Menderes'i sanırım çok ağır şekilde eleştirdiğimi bilenler biliyor. Siz de merak ediyorsanız bu eleştirimi bulursunuz. Ama sizin o uyduruk davadan bahsetmeniz beni ikna etmeye yetmez. Ben Menderes'in yanlışlarını çok açık şekilde eleştiririm ve eleştiriyorum. Kayıtsız koşulsuz Mnederes savuncusu değilim. Ben, demokraside oyunun kuralını hatırlatıyorum
Siz ise hala karanlık mağaranızdan sallamaya (desteksiz atışa) devam ediyorsunuz. Bu sitede bazı haklı mülahazalarla takma isimlerle yazanlara elbette bir itirazım yok. Ama bana iddialı cevap veren varsa, ben onun kim olduğunu bilmek isterim. Kimliğini gizleyerek sallayanların karanlık mağaralardaki yarasalardan bir farkı yoktur. Bunun saygı sınırını aşmak ile bir ilgisi yok. Ben açık kimliğimle Adana Barosu'nda serbest avukatlık yapan biri olarak, resmimle ve ismimle ortadayım. Gerçek kimliğiyle yazan bir kişinin büyük bir sorumluluk taşıdığı da ortadadır. Ama kimliğini gizleyen bir kişinin sorumluluğunun bizim sorumluluğumuzla kıyaslanması mümkün değildir. Bizim gibi gerçek kimliği ile yazanların sizin gibi sallama şansı yoktur. Yazdıklarımızın sonuna kadar arkasındayız. Siz nerdesiniz ve kimsiniz?
Sizi tekrara meydana davet ediyorum. Kendinize güveniyorsanız meydana çıkın ve bana gerçek kimliğinizle cevap verin. Sonuna kadar tartışmaya hazırım. Bunları söylemek, saygısızlık değildir. Sizi bekliyorum, lütfen kaçmayın.
Sayın Abbas Bilgili,
Bu sitede ne size ne de bir başkasına karşı saygı sınırını aşan ifadelerde bulunmadım, bulunmayacağım da. Sitede gerçek kimlik kullanan üye sayısı oldukça az olup kullananlar genellikle hukukçu ve hukukçu olmayan diğer yetkililerdir.
Ben de diğer birçok kullanıcı gibi bir "kullanıcı adı" ile yorum yazıyor, bildiklerimi paylaşmaya çalışıyorum. Bu nedenle bu durum kendi öz ifadenizle mağaramdan sallama, desteksiz atma vb gibi saygı sınırını aşan ifadelerle yorumlanmamalıdır.
Kaldı ki, yazmış olduklarım bu ülkenin tarihi gerçekleridir. Bunları yakın tarihimiz de yazmaktadır. Durum buyken yazdıklarımı sallama, mağaradan atma şeklinde yorumlamanızı neye dayandırdığınızı anlamak güçtür. Sanki bu ülkede bahse konu olaylar hiç olmamış da bunlar tarafımdan uydurulmuş gibi bir hava seziyorum yazdıklarınızda.
Öte yandan özellikle din ve siyaset konularında yapılan tartışmalar hiç bir zaman bir sonuç vermemektedir. Yapılan tartışmalar sonucu kim kime görüşünün doğruluğunu kabul ettirebilmiştir bu güne kadar? Her insanın görüşleri farklıdır. Bana göre doğru olan size göre yanlış, ya da tam tersi olabilir. Bu da doğaldır zaten. Saygılarımla,
Hakkarili Arzuhalci
Bir devletin kuruluşunda her daim savaş vardır.Savaşmadan kurulan devletler ya kısa ömürlü olur ya da devlet değil devletçik sıfatıyla kalır.Nitekim savaşı yapan da o devletin silahlı kuvvetleridir.
Fikrimce bir ülkede iki büyük güç vardır.Birisi silahlı kuvvetler diğeri ise silahsız kuvvetlerdir (bilim adamları, siyasetçiler, öğretmenler, hukukçular vs )
Bu bağlamda ne silahlı kuvvetlerin ne de silahsız kuvvetlerin ülke yönetiminden uzak kalması düşünülemez.Hele ki Türkiye gibi Dünya'nın merkezindeki bir ülkede.
Bence eleştirilmesi gereken; bir şeyler yanlış giderken acaba ilk müdahele hakkının kimde olduğudur.Silahlı kuvvetlerde mi yoksa silahsız kuvvetlerde mi ?Acaba darbeler yapılırken tüketilmesi gereken tüm yollar tükendi de mi darbe son çare olarak görüldü?
Çok partili siyasi yaşama 1946'da geçtik.Yani 30-40 yıl öncesine kadar demokrasiden söz edilebilmesi oldukça güçtür.Bu kadar çabuk geçişin de elbette ki bazı olumsuz etkileri olacaktır.En büyük olumsuz etkisi de 1961 darbesi olduğu kesindir.Silahlı kuvvetlerimiz elbette bu ülkenin birliğini, milletinin bölünmez bütünlüğünü iç ve dış tehditlere karşı daima korumuştur ve koruyacaktır.
Ancak döneme baktığımızda darbe yapılmasaydı büyük ihtimal başa tekrar CHP'nin geleceği yönünde siyaset bilimcilerin ciddi yorumları var.Bu ülkede darbeyi TSK'nın vatansever askerleri tek başına yapmıyor, onlara yaptırılıyor.1961 darbesinden sonra ciddi bir dışa açılma eğilimi görülmüştür önceki döneme nazaran.Keza 1982 Anayasasından sonrada aynı durum mevcuttur.Halbuki darbeci çevreler tarafından en çok eleştirilen şey budur.
Bir ülkede eğer ters giden bir şeyler varsa askerden önce hukukçular o ülkeyi yeterince sever ve menfaatlerini düşünür.Olmadı kamuoyu, bilim adamları, öğretmenler bu görevi üstlenir.Asker ise işte tüm bunlardan sonra hala bir çare yoksa gelir ve 1 haftada gerekeni yapar.TSK çok güçlü bir ordudur.Böyle bir gücün orantısız kullanılması ise facia demektir.
Rıza Türmen 5 Haziran Cuma 2009/MİLLİYET
Neden yeni bir anayasa?
DİSK, 1 Haziran’da, yeni bir anayasayla ilgili görüşlerini içeren “Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa için Temel İlkeler” başlıklı raporunu açıkladı. DİSK’in böyle bir yeni anayasa hareketi başlatmış olması çok olumlu bir gelişme. Genel çizgileriyle, DİSK’in raporu toplumdaki yeni anayasa tartışmaları için uygun bir zemin yaratıyor.
DTP’nin de bir anayasa tasarısı üzerinde çalıştığını öğreniyoruz. Yaz tatiline girmeden başka anayasa raporları ortaya çıkabilir.
Bütün bunlar toplumda yeni bir anayasaya gereksinme duyulduğunun işaretleri. Bu gereksinme iki nedenden kaynaklanıyor: Birincisi, Türkiye’nin bugünkü koşulları yeni bir toplumsal uzlaşı arayışına yol açıyor. Dinsel, etnik, seküler cemaatlere bölünmüş, insanları bir arada tutan ortak noktaların giderek daha çok eridiği bir toplumda, bir arada yaşamayı olanaklı kılacak yeni bir toplumsal sözleşmeye gereksinme var. Böyle bir toplumsal sözleşme ancak yeni bir anayasayla yapılabilir.
Uzlaşı anayasası arayışı
İkinci neden, 1982 Anayasası’ndan kaynaklanıyor. Her anayasa yapıldığı zamanın koşullarını, o döneme egemen olan düşünceyi yansıtır. 1982 Anayasası, 12 Eylül askeri darbesinin anayasası. Demokrasiyi, hak ve özgürlükleri demir bir cendereye sokan, devleti bireylere karşı korumayı amaçlayan bir anayasa. Ne denli değiştirirseniz değiştirin, 1982 Anayasası’nın bu temel yapısını değiştiremezsiniz.
Bu temel yapıya ters düşen liberal hükümleri anayasaya koymak, anayasayı tutarsızlaştırabileceği gibi, ona yamalı bir bohça niteliği kazandırmaktan öteye geçemez. Sivil toplumdan gelen yeni anayasa taleplerine siyasetçilerin direnmeleri yanlış olur. Demokratik bir siyasal çizgide yürümeyi seçen bir siyasetçi daha demokratik, daha uzlaşıcı bir toplum yaratmak için toplumdan gelen taleplere kulağını tıkamamalı. “Yeni bir anayasa gerekip gerekmediğine ben karar veririm” dememeli.
Yeni anayasa bir uzlaşı anayasası, bu toplumda yaşayan herkesin “Bu benim anayasam” diyebileceği, bir kavga değil, bir barış anayasası olacaksa, her şeyden önce hiçbir siyasal partinin anayasası olmamalı.
O nedenle, yeni anayasanın bir kurucu meclis tarafından yapılması önemli. Meclis üyelerinin, görevleri sona erdikten sonra ödüllendirilmeyecekleri ya da hiçbir ayrıcalığa sahip olmayacakları önceden belirlenmeli. Kurucu meclis, bütün önerilere açık, halkın görüşlerini dikkate alan, saydam bir yöntemle çalışmalı. Katılımcı bir anayasa yapmalı. Süre bakımından aceleci davranmamalı.
Hak ve özgürlüklere öncelik
Kurucu meclisten çıkacak metnin doğal olarak önce TBMM’nin onayına, sonra halkın onayına sunulması gerekir.
Yeni anayasanın bireysel hak ve özgürlüklere öncelik vermesi, bu hak ve özgürlüklerin ekonomik ve sosyal haklarla tamamlanması önem taşıyor. Yeni bir anayasa yapılmasının en önemli nedenlerinden biri bu.
Bunun yanında, “halk egemenliği” ilkesinin özünü zedelemeden, ama aynı zamanda demokrasiyi çoğunluğun istediğini yaptığı bir rejim olarak görmeden, hukuk devleti ile demokrasi arasında doğru bir denge kurmak, yeni anayasanın kalıcılığını kararlaştıracak unsurlardan biri olacak. Bu bağlamda, yeni anayasada günümüzde hukuk devletinin işlemesini güçleştiren engellerin ayıklanması gerekecek.
Daha demokratik bir Türkiye yaratacak böyle bir uzlaşı anayasası, birbirimizle kavga ederek tükettiğimiz enerjiyi, Türkiye’nin gelişmesine, ilerlemesine yöneltmek olanağı sağlayacak. O nedenle, Türkiye’nin geleceği bakımından yeni bir anayasanın önem taşıdığına inanıyorum.
Şu düşünceyi desteklemek elde değil."1982 Anayasası askeri bir anayasadır." Bunu söyleyenlerin Anayasa değişikliklerini pek takip ettikleri söylenemez.Çünkü Devlet Güvenlik Mahkemelerinden, Temel Hak ve Özgürlüklere kadar pek çok hüküm değiştirildi.
Bu bağlamda onlarca değişikliğe uğramış bir anayasa askeri anayasa olamaz.1982 Anayasası da sivilleşmiş durumdadır.
Bence ne kadar rötuşlansa da temelde özgürlükleri kısıtlayıcı bir Anayasa olmaya devam etmektedir. Zaten yapılış amacı 1961 Anayasa'sının bu millete bol gelmesi ve milletin, içinde oynamaya başlaması değil midir?:) Çıplak resim çizen zat öyle dememiş midir?
Kanaatimce Temel Hak ve Özgürlükler konusunda 1961 Anayasasıyla hiç bir fark yoktur.Öle ki "öze dokunma yasağı" en önemli konu olarak görülür ve anayasamızda mevcuttur.
Öylesine kapsamlı 33 değişiklik paketi yapılmıştır ki bugüne dek.Bence artık o eski totaliterimsi anayasa kalmadı ortada.
1995 ve 2001 değişiklikleri zaten ortaya apayrı anayasalar çıkartmıştır denebilir.Bu bağlamda bu anayasanın Milli Güvenlik Konseyi ürünü olan bir anayasa olduğu pek doğru değil gibi.
Kanaatimce her iki anayasa da (61 ve 82) yeteri kadar özgürlükçü değil. Şüphesiz 61 anayasası 82'ye göre oldukça özgürlükçüdür, ancak halk iradesinden duyulan tedrginlik nedeniyle 61 anayasası ile halk iradesine bazı ortaklar (bazı kurumlar) getirilmiştir. Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu'nun 61 anayasasında bulunması bazı aydınlar tarafından eleştirilmiştir. Her şeyden önce her ikisi de askeri darbenin ürünüdür.
82 anayasası zaten devleti halktan korumak için ihdas edilmiştir, özgürlükçü olması beklenemez. Bu özelliğini bütün değişikliklere rağmen koruyor. Şu anda 82 anayasasını sıkı sıkıya korumaya çalışan bazı anayasa hukukçuları (Örneğin, Erdoğan Teziç, Süheyl Batum) 1994'de hazırladıkları taslakda "bir toplumu yüzyıllardır sürecek değişmez ilkelere mahkum etmek doğru olmaz" diyorlardı ve bu konuda 61 ve 24 anayasasına dönülmesini öneriyorlardı.
Bize devleti toplumdan koruyan değil, toplumu devletten koruyan anayasa lazım.
Devletin halk için var olduğunu unutan ve devleti kutsallaştıran ve kutsayan islamcı, ulusalcı, kemalist idolojiler karşısında nötr tavır alan bir anayasa olmalı. Anayasada ırk vurgusu değil, yurttaşlık vurgusu esas alınmalı. Anayasa dışlayıcı değil, kapsayıcı olmalı, ırk vurgusu olan anayasa sürekli sorun olmaya devam edecektir. DİSK için hazırlanan metinde "yurttaşlık" esas alındığından kanaatimce isabetlidir.
Ama benim kanaatimce bu memlekette nayasayı değiştirelim diyenlerin dahi içlerinde önemli bir totaliterlik barındırdığı kanısındayım. Yıllardır değişmesi gerektiğinden bahsedenler, "hadi değiştirelim" dendiğinde, mutlaka bir bahame bularak değiştirme işini sulandırarak mevcudu korumaya yardımcı oluyorlar.