-
Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Nazım uzun bir aradan sonra galiba rüyasına, hayaline, memleketine kavuşuyor.
Bir sögüt gölgesi altında daha huzurlu yatacağına eminim.
Bu ayıbın yıllar sonra kaldırılmasına vesile olan her insana yürekten saygı ve teşekkürlerimle.
Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
en farktinda yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...
NAZIM HİKMET
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması,topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
VATAN HAİNİ
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
NAZIM HİKMET
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
“Biz, İstanbul’da, kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını
kapsamak üzere geçici bir AMERİKAn güdümünü, katlanılabilir kötü durum olarak
görüyoruz. Serüven ve savaş zamanı artık geçmiştir.”
SİVAS KONGRESİ ÖNCESİ
“AMERİKA işleri pek iyi gitmektedir”
İttihatçı Cavit Bey’e yollamış olduğu mektuptan alıntı...
9 Ağustos 1919
“Ulusal bağımsızlık savaşımında, Türk ordusunu zafere ulaştırmış olan Mustafa
Kemal Paşa, adına bağlanmış olan prestij ve zaferi bir diktatörlük kurmak için
kullanmıştır. Üzülerek görüyorum ki, son birkaç yılda gerçekleşen çürüme ve
canavarlıklara bir gerekçe göstermek, mazeret bulmak için tarihsel olayları
saptırmaktadır.”
Times
2 Kasım 1927
“Eğer [Mustafa Kemal] saltanat ve hilafeti yeniden kurarsa –ki, gece-gündüz [hilafeti] şiddetle suçlamaktadır– bu onu gülünçleştirir. Onun kendisine bir çıkar sağlamayacak, böyle bir konumu isteyecek denli aptal olduğunu sanmam. Bütün bunların yanında, O’nun yeni bir hanedanlık kurması olanaksızdır. Çünkü evli değildir ve bir mirasçısı yoktur.”
...
“Vakit [Gazetesi] idarehanesinde, Paris’te bulunan Wilson’a hitaben bir muhtıra vücuda getirildi. Fakat bu muhtıra, AMERİKA’nın Türkiye’ye iktisaden yardım etmesi, belirli bir süre için uzmanlar, danışmanlar göndermesi, memlekette bir barış dönemi kurması, Türk milletine içerde reform yapmak ve yeni bir yönetim tarzı uygulama imkânını vermesi isteğini kapsayan bir projeden ibaret idi.”
Daily Telegraph
29.9.1928
“Diktatör [M. Kemal] kamuoyu önünde, belgelerde adı geçen kişilere
zulmetmeyeceğine ve onları öldürmeyeceğine söz vermelidir.”
The Times,
2 Ekim 1928
Bütün yukarıdaki alıntılar ADIVARlardandır...
Bu ittihatçı artığı "hizmetçi"ler Mustafa Kemal'e zehirlerini zikredememişlerdir...
Zikredemediği zehirlerini ödleri patlayarak terkettikleri ülkelerinden ve halkından uzakta, taaa sahiplerinin yanında ve yayın organlarında zikretmeye çalışmışlardır...
Bu zehir, yazık ki, olmayan itibarlarının İnönü ile iadesi ile TBMM'de, üniversite kürsülerinde zikredilirken bakın VATANHAİNİ, ANARŞİST, KOMUNİST, İSYANCI .. diye hapishaneye atılan Nazım, katılmayı çok istediği ancak izin verilmeyen Milli Mücadelede cephedeki Mustafa Kemal'i nasıl hayal etmiş:
SARIŞIN BİR KURDA BENZİYORDU
VE MAVİ GÖZLERİ ÇAKMAK ÇAKMAKTI...
YÜRÜDÜ UÇURUMUN KENARINA KADAR
EĞİLİP DURDU...
BIRAKSALAR
İNCE UZUN BACAKLARI ÜSTÜNDE YAYLANARAK
VE KARANLIKTA AKAN BİR YILDIZ GİBİ KAYARAK
KOCATEPE'DEN AFYON OVASINA ATLAYACAKTI…
Bizler, kimlerin ADAM kimlerin ise 'mahluk' olduğunu ayırt etmeyi unutturulamayacaklardanız...
Bizler Nazım'ı, bırakın vatan topraklarına, gönlüne kazımış Cumhuriyetin Çocuklarıyız!
Haydi sözü bir şiirini okuyan ve Nazım'a iltifat eden Mustafa Kemal'in sözleri ile bitirelim:
"ŞURASI KESİN Kİ, ŞİMDİYE KADAR KİMSE TÜRK DİLİNDE BU KADAR ETKİLEYİCİ BİR ŞEY YAZMAMIŞTIR."
...
VESSELAM!
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Bu duyguları paylaşan gerçekleri gören,at gözlüğü takmamış hepimiz Nazım Hikmet.Nazım Hikmet memleket,memleket Nazım Hikmet.....................
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Siyasi düşüncelerine katılın ya da karşı çıkın, ortaya koyacağınız hiçbir tepki onun şair gücünü gölgelemez. Memleket sevdalısı ve dava adamıydı.
Zekeriya Sertel’in ‘Hatırladıklarım’ kitabında (sayfa 166) Nazım’a atfen aktarılan bir anekdot onun kişiliğini anlatmaya yeter artar bile.
Atatürk, bir grup arkadaşıyla Dolmabahçe’de sofra kurmuş. Hazır bulunanlar bir ara Nazım’dan övgüyle söz edince şiir plakları getirilip çalınır. Nazım’ın şiirlerini ilk kez dinleyen Mustafa Kemal, arkadaşlarına ‘Bu şair sizlere benzemiyor’ der. Nazım’ı getirtip şiirlerini onun ağzından dinleme arzusuna kapılır.
Fakat vakit gece yarısını çoktan geçmiştir.
Telefonla Kadıköy Polis Merkezi’ne Nazım’ı bulup getirmeleri emri verilir. Gece geç vakit bir polis, Nazım’ın kapısını çalar. Nazım uykudan kalkıp kapıyı açar. Karşısında polisi görünce şaşırır. Bir an soğuk terler döker.
Polis nezaketle Mustafa Kemal’in kendisini Dolmabahçe Sarayı’nda beklediğini bildirir. Nazım o vakit kendisine gelir: ‘Oğlum. Paşaya benden selam söyle. Ben Deniz Kızı Eftelya değilim.’
O sıralarda Eftelya, Mustafa Kemal’in sofrasından eksik olmayan ünlü bir şarkıcıdır. Nazım, bu davetle Eftelya’ya benzetildiğini düşünmüştü.
Nazım’ın cevabı karşısında sofranın müdavimleri şoke oldu. Cevabı merakla beklenen Atatürk şöyle dedi: ‘Aferin çocuğa, işte şair dediğin böyle olmalı...’
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
“Bakın cancağızlarım! Elbette aslı yoktur. İşin doğrusunu da Türkiye’deyken yakın dostlarıma bir kaç kez anlatmışımdır. Ama dünyanın her yerinde halklar efsane uydurmaya bayılırlar. Bir kez ‘tutunca da’ kimse kimseyi işin doğrusuna inandıramaz…
Şimdi, Mustafa Kemal dünyanın en nazik ve efendi adamlarından biriydi. İnsanları gece yataklarından kaldırıp, keyfi öyle istedi diye ayağına çağırtmak, onun yapacağı bir şey değildi.
Atatürk Dolmabahçe Sarayı’ndaymış da
‘Gidin şu deli oğlanı bulun, gelip şiir okusun bana’
demiş de, evime doluşan görevlileri
‘Ben Denizkızı Eftalya değilim…’
diye geri çevirmişim!
Neresini düzelteyim ben bu ‘hikaye’nin?
Atatürk’ün, ancak kendini bilmez sarhoşlara yakışan böyle bir davranışın içine girmesi bir yana, adamı kimse sarhoş görmemiştir!.. Bana da hiçbir zaman böyle bir davet gelmemiştir.
O OLMASAYDI TÜRKİYE OLMAZDI!
Bir davet gelmiş olsaydı ondan, geri çevirir miydim? Bir kere devletin başı adam. Hem de nasıl bir ‘baş’!..
‘Denizkızı Eftalya’ sözüne gelince, devrinin ünlü bir sanatçısı olmalı kadın. Böyle birini küçültücü ve incitici bir söz de bana yakışmaz zaten. İnandığım dava uğruna neler çektiğimi herkes bilir. Hapisliklerden yazdığım mektuplar da bir gün elbet çıkacaktır ortaya. Kimin hakkında ileri geri konuşmuşum? Nasırıma basanları yerdiğim doğrudur. Ama, yalnızca şiirlerimde. ‘arkalarından’ konuşmadım onların bile.
‘Allah aşkına’ unutun artık şu ‘Denizkızı Eftalya Hikayesi’ni, ‘bir gün’ de bu anlattıklarımı yazın, olmaz mı?”
NAZIM HİKMET
TANIDIĞIM NAZIM HİKMET, ORHAN KARAVELİ, DOĞAN KİTAP, 7. BASKI, ŞUBAT 2008
/////////
Bu sözlere yorum yapmaya ZUL duyarım!
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Aklınca birileri bu forumda Nazım Hikmet'e arka çıkıp, o yollada dünyaya gelmiş geçmişlerin üstünde bir lider, Atatürk'üme de inceden dokunduruyor.
Bu gibilerin ne Nazım'ın ne de Atatürk'ün adını ağızlarına alması farz değil.
Duyurulur
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Alıntı:
hukuk ve adalet rumuzlu üyeden alıntı
Aklınca birileri bu forumda Nazım Hikmet'e arka çıkıp, o yollada dünyaya gelmiş geçmişlerin üstünde bir lider, Atatürk'üme de inceden dokunduruyor.
Gerçek olmadığını burada yazılanlardan öğrendiğim bu hikayede ne Nazım Hikmet'i ne de Atatürk'ü küçük düşürücü bir unsur bulunmadığına inanıyorum.
Tam tersine yakın çevresindeki "kraldan çok kralcı"nın inancının aksine astığı astık, kestiği kestik bir diktatör olmadığını, sanata ve sanatçıya değer verdiğini gösteren bir hikayedir.
Yazan kişinin (Zekeriya Sertel) "Mavi Gözlü Dev (1968)", "Hatırladıklarım (1968)" ve "Nazım Hikmet'in Son Yılları (1978)" adlı eserleri olunca Nazım Hikmet'in yaşamının en yakın tanıklarından olduğunu düşünmüştüm.
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=351
Ayrıca Sertel'in eşi ve kızıyla yazdığı "Sertel'lerin Anılarında Nazım Hikmet ve Babıali" (1993) kitabında kızı Yıldız Sertel şöyle der:
"Annem Sabiha Sertel, babam Zekeriya Sertel ve ben ömrümüzün önemli ve uzun yıllarını Nazım Hikmet'le geçirdik. (...) Nazım Hikmet hakkında pek çok orijinal, bilinmeyen bilgiler verdiğimizi, onu gençliğinden ölümüne kadar, bütün yönleriyle ele alıp tam bir portresini çizdiğimizi sanıyorum."
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Ben kimin ne amaçla ne yazıp kime ne sinyal gönderdiğinin farkındayım. Bu farkındalıkla hangi amaçla ne yazıldığına dikkat çektim.
Üzerine alınanlar haklılığımı kanıtladı. Kitapta yazılanı okumakla anlamak farklı şeyler. Bakmakla görmek gibi.
Namık Kemal ile ilgili bir hikaye geldi aklıma.
Padişah Namık Kemal'i öldürtmeye karar vermiş. Bir türlü bulunmuyor, yurt dışında mı, içinde mi bilinmiyor. Sonra padişahın kızı bir öneride bulunmuş babasına ve duvarlara bazı yazılar yazılmış ve sonra Namık Kemal'in ona cevabıyla yurt içinde olduğu anlaşılmış ya, onun gibi birşey oldu bu forumda.
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
“…
“Altı yüzyıl kadar önce Anadolu’da doğan Osmanlı İmparatorluğu 350 yılda Viyana kapılarına kadar ilerledi. İmparatorluğu güçlendiren manevi etkenler zayıfladığı için yavaş yavaş Viyana, Budapeşte, Belgrad elden çıktı. Artık bir avuç Rumeli toprağına sığındık. Şimdi de elimizde kalan küçük toprak parçasını Ruslar (Çarlık Rusyası, hrsn) ve Avusturyalılar almak istemekteler. Rusların bütün istekleri, kendi ırklarından saydıkları Bulgarlar ve Sırplara Balkanları sözde armağan etmektir. Avusturyalılar ise, Adriyatik’ten Akdeniz’e, Selanik’e uzanmak isteğindedirler.
TARİHTE DEVRİMLER, ÖNCE AYDIN KİŞİLERİN KAFASINDA DÜŞÜNCE OLARAK DOĞMUŞ, ZAMANLA TOPLUMU SARMIŞTIR.
Bakınız, dünkü ilimiz Bulgaristan’ın bir ulusal ozanı vardır. Şiirleriyle Bulgarları sürekli olarak kurtuluş hareketine, uyuşukluktan silkinmeye çağırmıştır. Ulusuna, tarihine tutkun olan bu sanatçı, kısa zamanda topluma egemen olmuş, şiirleri halk arasında dilden dile dolaşmaya başlamış, 500 yıldır biz Türklerin çobanı olan Bulgarlar onun gösterdiği yolla bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Belki de bir süre sonra bizden, başka yurt topraklarını isteyecek ve alacaklardır.
Sırpların da iki gözü görmeyen bir ulusal ozanları vardı. O da aynı yoldan yürüyerek ulusuna ulusal duyguları, bağımsızlık düşüncesini aşılamıştır. Şiirlerinde Miloş Kaploviçlerden, Sultan Murat’tan söz ederek toplumun belleğine ulusallık düşüncesini aşılamıştır. Onun bu şiirinde Sultan Murat’ın şu sözleri vardır: ‘Hıristiyanlara zulüm etmeyiniz. Zulüm ve baskılı yönetim saltanat ve egemenliği parçalar…’ O, şiirlerinde bağımsızlık düşüncesini işler ve savunurken gerçekleri de gizlemek olgunluğunu gösterir.
Yunanlıların da böyle bir ulusal ozanları vardır. O da, yıllar boyu eski yunan uygarlığını şiirleriyle anlatırken ulusuna güç kazandırmak, özgürlük için birlik olma koşulunu aşılamak istemiştir.
Bütün ulusların böylesine çırpınan, ulusunu uyandırmak isteyen ulusal ozanları, aydınları vardır. Başka ulusların ozanları, aydınları böyle çalışıp uluslarını uyandırırken nerede bizim düşünürlerimiz, nerede bizim ozanlarımız? Bizim bir Namık Kemalimiz var. O da, Türk ulusunun yüzyıllardan beri beklediği sesi verdi. Ama ne şiirlerini okuyabiliyor, ne konuşmalarını duyabiliyoruz. Bu ulusun tarihinin bir yönünü belirten ‘VATAN YAHUT SİLİSTRE’ oyununu bile temsil ettirmediler.
Arkadaşlar! Bizlere büyük görev düşüyor. Yarın görev alıp gittiğimiz her yerde ulusumuzu yetiştirmek için subaylarımızın öğretmenleri olacağız. Gittiğimiz yerlerde aydın gençlerle arkadaşlık ederek onları bu yöne yönelteceğiz. Yurdumuzu ve imparatorluğu büyük tehlikelerin beklediğini hatırdan çıkarmamak durumundayız.”
…”
ALINTI: EROL MÜTERCİMLER, FİKRİMİZİN REHBERİ, SAYFA 100
////////
1903-1905 yılları arasında bir Harp Akademisi öğrencisi olan Mustafa Kemal’in arkadaşlarına yapmış olduğu konuşmalardan biri…
Aradan yıllar geçer…
Ve 1921 Ankara’sında bir karşılaşma…
“…
‘Yarın meclise gelin. Sizleri paşa hazretlerine takdim edeceğim…’
dediğinde sevinçten kulaklarıma inanamamıştım…
Belirlenen saatte meclisteydik. İsmail Fazıl Paşa’nın beklediğini söyleyince, girişteki koridorun üzerinde bulunan bir küçük odaya aldılar. Biraz sonra kapıda görünen PAŞA ayaküstü kısa bir sohbetten sonra bizi peşine takarak, ‘İçtima Salonu’nun karşısındaki, tozlu caddeye bakan büyükçe bir odaya götürdü.
Pencerelere yakın bir yerde MUSTAFA KEMAL ayakta durmuş, hepsinin de mebus olduğunu sandığım yedi sekiz kişiyle konuşuyordu. Çoğunun başı açıktı ama içlerinde bir kaç da sarıklı vardı. Orta boylu olan ‘PAŞA’ bu adamların arasında gene de hemen göze çarpıyordu. Ankara’nın şartları düşünüldüğünde inanılmaz derecede şık ve zarifti.
CAMLARDAN SÜZÜLÜP SANKİ TAM DA BAŞININ ÜSTÜNE VURAN GÜNEŞİN IŞIKLARIYLA İKİNCİ BİR GÜNEŞ GİBİ PARLIYORDU.
Kalın sayılamayacak bir sesle sakin sakin konuşuyor ve etrafındakiler tek kelimesini kaçırmamak istercesine dikkatle dinliyorlardı. Kendimi bir an büyülenmiş gibi hissettim. Gözlerimi, yıllardır hayalimde yaşattığım bu adamdan ayıramıyordum. İsmail Fazıl Paşa, sağına soluna ‘chester’ tipi koltuğun serpiştirildiği salonda ‘REİS PAŞA’ya doğru yürüdü. Vala ile ben de bir adım gerisinden.
MUSTAFA KEMAL, Ali Fuat Paşa’nın yaşlı babasını görünce konuşmasını kesti kendisini dikkatle dinleyenlere:
‘Müsadenizle…’
dedikten sonra, samimi bir saygı beslediği hemen belli olan İsmail Fazıl Paşa’ya yöneldi. Paşa da aynı saygılı tavırla:
‘Size geçen gün sözünü ettiğim İstanbul’lu genç şairleri takdim ederim’
diye konuştu.
‘İnebolu üzerinden Ankara’ya henüz ulaştılar…’
‘SAĞ OLSUNLAR… HOŞ GELMİŞLER… MEMNUN OLDUM…’
Dudaklarında dostça bir tebessümle uzattığı, ince, dikkat çekecek kadar uzun parmaklı eli ilk önce İsmail Fazıl Paşa, sonra da Vala hafif bir ‘reverans’la sıktılar.
Sıra bana gelince bütün cesaretimi topladım ve karşımdaki, o yaşa kadar benzerini görmediğim bu, arkaya doğru özenle taranmış sarı saçların süslediği delici mavi gözlerin ta içine bakarak:
‘Ben İstanbul’lu değilim, Paşam!.. ‘
dedim. Güldü:
‘Yaaa! Peki nerelisiniz?’
‘Selanikli! Sizin gibi!..’
‘Demek ki, hemşehriyiz!’
‘Bundan gurur duyuyorum Paşam…’
Birden ciddileşti:
‘GÜZEL ŞİİRLER YAZDIĞINIZI SÖYLEDİ BANA PAŞA HAZRETLERİ. MEVZULU ŞİİRLER Mİ BUNLAR?’
cevap verdim:
‘Umumiyetle öyleler…’
‘UMUMİYETLE YETMEZ! ŞU SIRALAR YALNIZ MEVZUULU ŞİİRLER YAZMALISINIZ. MEMLEKETİN BUNA İHTİYACI VAR…’
Sohbetimiz tahminimden daha güzel bir mecraya girmeye başlamış, heyecanım da biraz yatışmıştı. Ona –en azından- bir şiirimi okumaya kararlıydım hemen oracıkta. İçimden ‘hangisini okusam acaba?’ diye geçirmeye başlamıştım bile. ‘İsmail Fazıl Paşa’nın yakını olmanın bize sağladığı bu fevkalade imkanı akıllıca kullanmalıyız!..’ diye düşünürken sivil bir görevli yaklaşarak başıyla selamladığı Mustafa Kemal’e bir kağıt uzattı.
Londra Konferansı öncesi mecliste heyecanlı tartışmaların yaşandığı günlerdi. Herhalde, önemli ve acil bir haber olmalıydı bu. Paşa nazik bir gülümsemeyle ayrılmak zorunda olduğunu belli etti. İsmail Fazıl Paşa’ya
‘Tekrar görüşelim paşa hazretleri’
dedi.
‘ŞAİR GENÇLERDEN DESTEĞİNİZİ ESİRGEMEYİN LÜTFEN!..’
Mustafa Kemal’le aramda bu ilk -ve son- konuşma böylece, tam da samimi bir sohbete dönüşürken noktalanıvermişti… Büyük bir üzüntüyle Vala’ya usulca
‘Bizdeki şansa bak!..’
dediğimi hatırlıyorum. İsmail Fazıl Paşa, yanımızdan ayrılırken ‘Beni tekrar arayın muhakkak’ diye tembih etti ama ne onu aradık bir daha ne de bir başka yakınımı. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliydik…”
…”
NAZIM HİKMET
ALINTI: TANIDIĞIM NAZIM HİKMET, ORHAN KARAVELİ, DOĞAN KİTAP 7. BASKI, ŞUBAT 2008
/////////////
Nazım’ın bir kurum kararıyla değil gerçekte ne zaman ve kimler tarafından ‘Türk vatandaşlığına Kabulu’nun olması gerekliliği ile ilgili şifreleri içeren iki alıntıyı buraya aktarmak istedim…
Şimdi şu soruyu sorabiliriz miyiz?
GÜNÜMÜZDE KAÇ AKADEMİ ÖĞRENCİSİ, BIRAKIN BU TÜR KONUŞABİLMEYİ, BÖYLE DÜŞÜNEBİLİYORDUR?
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Mezarının Türkiye’de olması Nâzım’ın vasiyeti
ÖNAY YILMAZ İstanbul - TOLGA ŞARDAN Ankara
Ünlü şair Nâzım Hikmet’le ölümünden kısa bir süre önce Moskova’da 15 gün boyunca geceli gündüzlü beraber olan gazeteci Orhan Karaveli, “Vatandaşlıktan çıkarılması Nâzım Hikmet’i elbette çok üzmüştü; ama onu asıl üzen halkının sevgisini kaybetmesiydi.
58 yıllık ayıp sona erdi ve Türk vatandaşlığına resmen kabul edildi. Şimdi sıra onun vasiyetini yerine getirmekte. 15 Ocak olan doğum gününde onun vasiyetini yerine getirmek için bu büyük adımı da atalım” dedi.
Mezarının Moskova’dan Türkiye’ye getirilmesinin Nâzım Hikmet’in vasiyeti olduğunu hatırlatan Karaevli, ancak bu konuda oğlu Mehmet Nâzım’ın onay vermesi gerektiğine dikkat çekti. Son zamanlarda gerçek mirasçısı olan oğlu Mehmet Nâzım’ın adına konuşan birçok yakınının ortaya çıktığını söyleyen Karaveli şöyle konuştu:
‘Oğlu onay verecektir’
“Yakınım diye ortaya çıkanların kimler olduğu belli değil. Nâzım’ın kan bağı olarak bir tek akrabası var; o da Paris’te yaşayan oğlu Mehmet Nâzım’dır. Ve Mehmet Nâzım bu konuda olumlu olumsuz bir şey söylemiş değildir. Mehmet Nâzım babasının oğlu ise Türk milletinin arzusuna karşı çıkmaz. Eğer oğlu onay verirse mezarı Türkiye’ye hemen getirilir. Oğlunu ikna etmek için gerekirse mezarının getirilmesi konusunda bir sivil toplum örgütü bile oluşturabiliriz” dedi.
Nâzım Hikmet’in mezarının Ruslar için turistik bir yer olduğunu belirten Karaveli, “Kremlin’den önce Nâzım’ın mezarını ziyaret ediyorlar. Kabrini ziyaret etmek isteyen milyonlarca Türk vatandaşı var. Ruslar, ünlü opera sanatçısı Feodor İvanoviç Şalyapin’in mezarını Paris’ten Moskova’ya getirtti. Eğer Türkiye’den de ciddi talep olursa mezarı vermemezlik edemezler” diye konuştu.
‘Mezarına zarar gelmez’
Nâzım’ın Türkiye’ye ait olduğunu, vatan hasretiyle yanıp tutuştuğunu, o nedenle mezarının kendisinin de vasiyetinde dediği gibi Anadolu’da bir yer olması gerektiğini vurgulayan Karaveli, “Bana da son görüşmemizde hu hasretini defalarca anlatmıştır.
Ben hayatımda vatan hasretiyle bu kadar yanıp tutuşan bir insan görmedim. Siyasal ve kişisel düşüncelerden uzak durarak bu fırsatın değerlendirilmesi gerekir. Kabri mutlaka Türkiye’ye getirilmelidir. Çünkü bu onun vasiyetidir, şiiriyle ve bize söylediği sözlerle. Gerekirse onay çıktığı an gider kemiklerini ben alırım. Türk insanının mezarına zarar vereceğini düşünenler, acaba Türk insanına hakaret ettiklerinin farkında değil mi? Türkler kimin kabrine zarar verdi? Kimse merak etmesin Türkiye onun kabrine gerekli saygıyı gösterir” dedi.
Nâzım’ın T.C. Kimlik No’su: 20753206252
İçişleri Bakanlığı, hakkındaki vatandaşlıktan çıkarılma kararı yürürlükten kaldırılan şair Nâzım Hikmet Ran’a T.C. kimlik numarası olarak 20753206252’yi verdi. Ran’la ilgili nüfus yazışmaları bu hafta içinde sonuçlandırılacak.
İçişleri Bakanlığı, MERNİS çalışmaları kapsamında 1904’ten bugüne kadar doğan ve nüfusa kayıt olan her vatandaşa ölmüş olsa bile T.C. kimlik numarası verdi. Bu kapsamda, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü 2002’deki yeniden düzenleme çalışmaları sırasında 1951’deki hükümet kararnamesiyle vatandaşlıktan çıkarılan Ran’a da daha önce Türk vatandaşı olduğu için T.C. kimlik numarası verdi.
Ancak Ran’ın bu kimlik numarası vatandaşlıktan çıktığı için nüfus kütük sistemine girilmedi. Böylece vatandaşlıktan çıkarıldıktan 58 yıl sonra yeniden vatandaşlık hakkı kazanan Ran’a T.C. kimlik numarası olarak “20753206252” sayısı verildi.
Nüfus kütüğü Kadıköy’de
Nüfus kayıtlarına Nâzım Hikmet’in asıl ismi Mehmet Nâzım Ran olarak girdi. Ünlü şairin doğum tarihi ise eski takvime göre 2 Şubat 1317 olarak kayıtlara girildi. Miladi takvime göre doğumu “Selanik 1901 yılı” olarak gözüken Ran’ın nüfus kütüğü ise ailesinin bulunduğu İstanbul Kadıköy oldu. Feneryolu Mahallesi üzerindeki aile kayıtlarına alınan Ran’la ilgili işlemler bu hafta içinde sonuçlandırılacak.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, cumartesi yayımlanan kararname gereğince işlemleri tamamlayıp Kadıköy İlçe Nüfus Müdürlüğü’ne bildirecek. Ardından Ran’ın vatandaşlık işlemi başlatılacak. Yeni işlemle birlikte “kapalı” olarak nüfus kayıtlarında gözüken Ran’ın vatandaşlıkla ilgili her türlü işlemi yapılabilecek.
İşte Nâzım’ın ‘Vasiyet’i
...Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü / Ölürsem kurtuluştan önce yani / Alıp götürün Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni...
... Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- Öyle gibi de görünüyor - / Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni / Ve de uyarına gelirse / Tepemde bir de çınar olursa / Taş maş da istemez hani...
Milliyet
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Nazım Hikmet'in Türkiye'den kaçtığı günlerde Cumhuriyet gaztesinin birinci sayfasında Nazım Hikmet'in resmini yayınlayan bu gazete; "yüzüne tükürülsün diye resmini birinci sayfaya koyduk" anlamında şeyler yazmıştı.
Cumhuriyet gibi bir gazetenin böyle yazmış olması ne kadar ilginç değil mi?
Şimdi aradan yıllar geçtikten sonra, soğuk savaş döneminin önyargılı, karalamaya yönelik, saldırgan ve hakaret içerikli söylemlerin yanlışlığı ve saçmalığı daha iyi anlaşılıyor.
Devlet adamlarını, gençleri idam eden devlet, yıllar geçtikten sonra bunların masumiyetinin farkına varıyor. Ama olan olmuş ve ağır bir bedel ödenmiştir.
Nazım'ı yurt dışına çıkmak zorunda bırakan ve vatandaşlıktan çıkaran devlet şimdi özür diliyor. Ama ağır bir bedel ödenmiştir.
Bir zamanlar verilen kararların ne kadar yanlış olduğu ağır bedeller ödendikten ve yıllar geçtikten sonra anlaşılıyor.
O halde, bugünkü düşüncelerimizin ve kararlarımızın da yıllar sonra yanlışlığı ortaya çıkabilir. O nedenle geniş ve uzun vadeli düşünmek gerekmez mi?
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Abbas üstad, "anakroni" devam ediyor bakıyorum.:)
Bugünü, dünün şartları ile algılamak ve yargılamak nasıl güzel bir şey değil mi?:o
1945'de babası Yunus Nadi'nin ölümü üzerine Cumhuriyet Gazetesi'nin patronajı ve başyazarlığına Nadir Nadi geçer. Nazım Hikmet'i hedef alan gazete kapağı, Başyazar Nadir Nadi'nin 1950-1954 arasında Demokrat Parti'den Muğla Bağımsız Milletvekili olduğu döneme denk gelir. Sence bu ayıp sadece Nadir Nadi ve o dönemki Cumhuriyet'in midir?
"Yeter söz milletindir" değil mi?:o
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Abbas üstad, "anakroni" devam ediyor bakıyorum.:)
Bugünü, dünün şartları ile algılamak ve yargılamak nasıl güzel bir şey değil mi?:o
1945'de babası Yunus Nadi'nin ölümü üzerine Cumhuriyet Gazetesi'nin patronajı ve başyazarlığına Nadir Nadi geçer. Nazım Hikmet'i hedef alan gazete kapağı, Başyazar Nadir Nadi'nin 1950-1954 arasında Demokrat Parti'den Muğla Bağımsız Milletvekili olduğu döneme denk gelir. Sence bu ayıp sadece Nadir Nadi ve o dönemki Cumhuriyet'in midir?
"Yeter söz milletindir" değil mi?:o
Olayları eksik anlatma böyle birşey olsa gerek.İnsanlar neden buna ihtiyaç duyarlar ki.Sayın Abbas Bilgilinin muhtemelen yaşamadığı ya da çocuk olduğu bir dönemdeki Cumhuriyet gazetesi başlığını bilmesinden dolayı Nadir Nadinin de Dp milletvekili olduğunu bildiğini varsayıyorum.Günümüzdeki Ahmet Hakan ve Salih Memecan örnekleri de Cumhuriyetin o zamanki durumuna benziyor.
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Nazım Hikmet yurt dışına kaçtığında Cumhuriyet gazetesinin "yüzüne tükürülmesi için resmini bastık" diye şairin resimini bastığını yazmamız bazı arkadaşları anlaşılan rahatsız etmiş.
Bu arkadaşlar Cumhuriyet'in bu yayın politikasına bazı "gerekçeler" de bulmuşlar. O tarihte Nadir Nadi DP milletvekili imiş ve ben bunu bildiğim halde işin bu kısmından bahsetmemişim.
Ben Nadir Nadi'nin DP milletvekili olduğunu gizledim diyelim. Bu arkadaşların bu ifadesinden sanırsınız ki DP'den önce Nazım halinden çok memnundu..
Sayın Harun Gür'ün "adil mahkemeler" diye savunduğu Ankara İstiklal Mahkamesi Nazım'ı gıyabında yanılmıyorsam 15 yıla mahkum etmedi mi? Hem de suçun işlendiği tarihte (suç var mıydı acaba?) henüz doğmamış bir yasaya göre suçlandığı iddiaları da vardı.
Yani Nazım'a sadece Cumhuriyet gazetesi değil, Cumhuriyet Devleti de karşıydı. Bazı arkadaşların "asrı saadet" devri zannettikleri tek parti dönemi Nazım için cehennemden beterdi.
Sayın Gür'e göre Yunus Nadi'den sonra Nadir Nadi Cumhuriyet'in başına geçince politika değiştirmiş. Ulusalcı yayınlarda, Nadir Nadi'nin gerçek bir Atatürkçü olduğu ve gazetenin yayın ilkelerinde değişiklik yapmadığı yazıyor. Aslında Yunus Nadi döneminde Alman nazizmini savunmuş olması ayrı bir konu..
Aslında Nadir Nadi'nin DP listesinden bağımsız Muğla milletvekili seçildiği dönemde gazetenin önemli bir görüş değişikliği olmamıştır. Nadir Nadi büyük ölçüde DP'nin genel politikalarına karşı olan bir isimdir. Örneğin, DP'nin işçilerle ilgili hafta tatili çalışması yaptığını duyan Nadir Nadi buna karşı çıkmıştır.
DP'nin ilk yıllarında bazı sol görüşlüler de CHP'nin baskıcı yönetminde nefes alamadıkları için DP'den aday olmışlardır. Örneğin Mehmet Ali Aybar bunlardan biridir. DP'nin başlangıçta CHP'ye göre daha özgürlükçü olduğu ve tercih edildiği görülüyor.
Kısacası; Nazım'a hakaret eden, yüzüne tükürün diyen Cumhuriyet gazetesinin bu davranışını Nadir Nadi'nin DP milletvekilliğine bağlamanın yanlışlığı ortada.. Nazım'ın çilesi DP'den çok önce başalmıştır. Bu çilenin izlerini tek partinin baskıcı genlerinde aramak lazım.
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Kastedilen dönem Mustafa Kemal'in gel git yapan koma günlerinden Mayıs 1950 dönemine kadar geçen süre ise buna "Ben Kemalistim!" diyen hiç kimse itiraz edemez...
Bu dönem gerçek Kemalistler, gerçek vatanseverler, gerçek Cumhuriyet çocukları için ezilme ve yok edilmelerinin yanı sıra Mustafa Kemal'e karşı biriktirilen kin ve nefretin başlangıçta kişisel ataklar olmak üzere bilahare ülke çıkarlarının peşkeş çekildiği ve bu uğurda en büyük kumarların oynandığı bir dönemdir...
Burada dikkat edilmesi gereken husus, "kumarbazlar"ın bir kaç "pul" atarak ödüllendirdiği "dalkavuklar"dan yola çıkarak bir ideolojinin, bir mücadelenin özdeştirilmemesi gerekliliğidir...
Bu gereklilik, bu uğurda canını veren, canları yanan Nazımlara, Sabahattinlere, Ilgazlara, Nesinlere, Boranlara vermemiz gereken değerle direkt ilgilidir...
Bununla birlikte o dönemde yaşananlarla ilgili bu ayrımı yapabilme becerisini günümüze bağlayamamak da ayrı bir sorun olsa gerek...
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
6-7 Eylül Olayları'nı tertipleyip, o bahane ile işi komünistlere yıkıp, komünist oldukları gerekçesi ile 44 kişiyi tutuklayıp aylarca sorgusuz sualsiz hapis tutanlar (Aziz Nesin, Nihat Sargın, Profesör Boratav’ın kardeşleri Dr.Müeyyet ile Dr.Can, Kemal Tahir, Tornacı Emin, İlhan Berktay , Hasan İzzettin Dinamo, Dede Ahmet, Dr.Hulusi Dosdoğru vb.) kimlerdi acaba? Tek partidir canım, diğerleri çok demokrattır ne de olsa...
"Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu Yassıada Mahkemesinde bu olaylardan yargılandılar ve 6’şar yıl hapse mahkum edildiler. Bu dava daha sonra Anayasayı ihlal davasıyla birleştirildi."
İnanmam, "yeter söz milletindir." :o
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
DP'nin o dönem CHP'den farklı olmadığı yönündeki görüşe katılırız...
Hatta CHP'nin sözüm ona günah çıkarırcasına seçim yatırımları yaparak DP'leştiğini de görürüz...
Ama verdiği hasarı gördükçe de dizlerini döven analar misali hallarına daha az biraz zaman vardır...
MAH şifrelerini, Mustafa Kemal tarafından hesabı alınan İttihatçı "birinci sınıf" sinsi süzmelerin günümüze kadar uzanan olayların dışa vurumunda aramak gerek diye düşünüyorum...
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Bak işte rakı ısmarlamayınca, iş linklere kadar düştü.:)
:o
http://www.odatv.com/index.php?id=14654
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Eee, Abbas üstad , sanki ikimizi beklerlermiş gibi, şu ara itirafta bulunanın bini bir para. :)
İstersen link de vereyim...
Ben söyleyince işi malum medya üzerinden MAH'a ve dolaylı olarak CHP'ye yıkmıştın ama bu sizin özgürlükçü, sütten çıkmış ak kaşık, Demokrat Parti meğer nelere kadirmiş öyle? :)
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Sayın Gür;
Azınlıklarla ilgili politika, genellikle onları tasfiye ederek toplumu homojenleştirme şeklinde özetlenebilir.
Bu politikanın başlangıcı Cumhuriyet'ten önceye dayanır. Osmanlı'nın çöküşü milliyetçilik hareketlerinin de yoğunlaştığı dönemdir.
1915 Ermeni tehciri, İttihat ve Terakki'nin toplumu homojenleştirme politikasının önemli bir uygulamasıdır. Ermeni tehciri, Ruslarla birlik olup Doğu cephesinde Türkleri (müslümanları) arkadan vuran Ermenileri zorla göç ettirme amacıyla yapılmıştı ama aslında bölgeyi azınlıklardan arındırma amacını da taşıyordu. Zorla göç ettirme kapsamında kadın ve çocukarın da bulunması, zorla göç ettirilenlerin arasında İç ve Batı Anadolu'daki Ermenilerin de bulunması bu iddiamızı doğruluyor.Sadece askeri bir önlem olsa idi kadınların, çocukların, diğer bölgelerdekilerin kapsam dışında tutulması gerekirdi. Tehcir, ittihat ve Terakki'nin Teşkilat- Mahsusa (devletin istihbarat örgütü) ile birlikte gerçekleştirdiği bir uygulamadır.
Cumhuriyet döneminde de azınlılkları tasfiyeye yönelik uygulamalar bilinmektedir. Bunların en bilinenleri; 40'lı yıllardaki Varlık Vergisi Olayı ile 1955'teki 6-7 Eylül Olaylarıdır. Azınlıklar sürekli olarak rahatsız edilerek, bu ülkeyi terke zorlanmışlardır. Bu olaylardan sonra kitleler halinde bu ülkeyi terk etmişlerdir. 1960 sonrasında yoğun şekilde gündeme gelen Kıbrıs sorunu bahane edilerek rahatsız edilen rumlar bu ülkeyi terk etmişlerdir.
6-7 Eylül olaylarında Demokrat Parti'nin payının olmadığını iddia etmiyorum, masum olduğunu da iddia etmiyorum, ama Demokrat Parti'nin boyunu aşan bir durum vardır. Yassı ada yargılamalarında 6-7 Eylül olaylarından dolayı da yargılama yapılmıştır, ama DP'lilerin ısrarla MAH'ın (eski MİT'in) da bu işin içinde olduğu ve mahkemenin bu konuyu araştırması gerektiği vurgulandığı halde, mahkeme işin bu yönüyle ilgilenmemiştir.
Azınlıkların Cumhuriyet tarihi boyunca nüfus istatistiklerine bakılırsa, tasfiyenin nasıl gerçekleştiği görülecektir.
Biz, Mevlana'nın "ne olursan ol gel" sözü ile Yunus'un "yetmiş iki millet elin yüzün yumaz değil" sözü ile övünürüz, ama iş uygulamaya gelince, İstanbul'da Hrant'ı, Karadeniz'de Rahip Santoro'yu, Malatya'da hıristiyanları öldürmekten de geri kalmayız. Hrant'la ilgili devletin istihbaratının haline bir bakın, öldürenle polis poz veriyor, polisin, jandarmanın bir sene öncesinden haberi var. Devlet bu işin içinde yok mu? Öldürenlere türkülerlerle övgüler yağdırmadık mı? İşte biz azınlıkları bu şeklide devlet- millet el ele vererek kaçırdık.
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Abbas kardeş,
İyi diyorsun güzel diyorsun da, ne diyorsun ben anlayamadım. Önce Nazım'dan girdik ve hatta İstiklal Mahkemeleri'nden ve şu kahpe tek partiden, bir de baktık ki, o kahpe tek parti, sizin özgürlükçü demokratlardan da mütevellitken, bu arada hadi bu tek partiye çakalım derken, o tek partiden ayrılmış, özgürlükçü, demokrat, liberal Demokratlar bak hele neler yapmışlar? 6-7 Eylül'de azınlıklara yapmadıklarını koymamışlar.
İşte bunun için yazdım, çizdim, "masum değiliz hiçbirimiz..."
O Varlık Vergisi konusunda da Meclis tutanaklarına bir bak istersen kimler çıkar altından?
Anakroni bir yere kadar...
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Sayın Gür;
Haklısınız, bu konu Nazım Hikmet'le ilgili idi ve azınlıkları nasıl kaçırdığımıza kadar uzadı. Ama sanıyorum, siz 6-7 Eylül olaylarını ve DP'yi gündeme getirince konu o tarafa kaydı.
Savunduğunuz ve adil olduğunu belirttiğiniz İstikla Mahkemelerinin Nazım'ı yargılması ve 15 yıla mahkum etmesi konusunu değinmeden geçiştirme becerisini göstererek, konuyu 6-7 Eylül olaylarına getiren sizsiniz. Ben de 6-7 Eylül olaylarının tek başına ele alınmasının eksik olacağını, azınlıkları kaçırma politikasının kökeninden günğümüze olan uzantısını anlatmaya çalıştım.
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Sayın Bilgili,
Biz sizinle neden anlaşamıyoruz anlayan beri gelsin...
Öyle bir bakışınız var ki Tan Gazetesi baskınına, Sabahattin Ali'ye, Sertellere yanınızda neredeyse mahçup duruma düşüyoruz...
Sahi biz sizinle neden anlaşamıyoruz Sayın Bilgili?
...
Bu arada bir yerlerde bahsi geçti ve şöyle bir iddia oldu:
"Nazım Hikmet, Mustafa Kemal'in ve Cumhuriyetin bazı uygulamalarına karşı muhalif eleştiriler nedeniyle tutuklanıp hapse atılmıştır..."
diye, yanılıyorsam düzeltin lütfen...
Bu, şu mu demek:
"Nazım maçası yemediğinden Mustafa Kemal'in koma durumunu bekledi ve eleştirilerini bu kritik dönemde "sandık patlatır" gibi patlattı..."
-
Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Ankara İstiklal Mahkemesi'nce 1925'de verilen ceza 1928'deki af ile ortadan kaldırılmıştır. Bu süre zarfında Nazım Hikmet Rusya'da olduğundan bu ceza nedeniyle fiilen hapis de yatmamıştır.
“Bazı komünistlerin serbest bırakılması için yapılan faaliyetlerin şiddetlendirildiği şu günlerde hürriyeti, hürriyetimizi gasp eylemek ve milli bünyemizi kundaklamak isteyen komünistlerin, çıkarılması muhtemel bir aftan istifade ettirilmemesini istiyoruz. Anayasanın 26. ve 42. maddelerindeki (olağanüstü yetkilere) dayanarak komünistleri affedecek olanları MİLLİYETÇİ CEPHE asla affetmeyecektir…” 08.04.1950
Nazım Hikmet meselesi hakkında verilen bir takrir gündeme alınmış. Bulanık bir hava yaratmak isteyenler şiddetle protesto edilerek, Sayın Cumhurbaşkanı'na ve Başbakan'a aşağıdaki telgrafın çekilmesine karar verilmiştir: "Anayasanın zatı devletlerine tanıdığı yetkiye istinaden Nazım Hikmet'in affı yolunda müracaatları gazetelerden ürpererek okuduk. Dün Türklüğe kastedenlerin bugün bir kahraman olarak gösterilmesini (onaylamıyor), hürriyet düşmanlarına hürriyet (verilmesini) istemiyor ve bu (konuda) vereceğiniz kararla bizimle olacağınıza inanıyoruz. Ellerinizden öperiz…” 07.04.1950
O dönemde bu lafları edenler kimmiş, neyin necisiymiş diye sorma bana emi Abbas üstad.:o
Selamlar,
-
Cevap: Re: Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
yürümek;
yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
karanlığın gözüne bakarak yürümek..
yürümek;
dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek ..
yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek ..
yürümek;
yürekten gülerekten yürümek ...
NAZIM HİKMET
Saygıyla anıyorum.