-
Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
BASIN BİLDİRİSİ
Türkiye Ruh Sağlığı Platformu, Bebek Ruh Sağlığı Derneği, Koruyucu Aile Evlat Edinme Derneği, Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği, Türkiye Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı, Ergen Sağlığı Dernekleri TARAFINDAN
KAMUOYUNA DUYURULUR
9-10 Ekim 2008 tarihlerinde Adalet Bakanlığında düzenlenen bir toplantıda;
“Medeni Kanunda evlenme yaşının 14’e indirilmesi, TCK’da ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’de suçun cezalandırılması için gereken şikayet koşulunun 15 yaştan 14’e çekilmesi ve tecavüz edenin, mağdurla evlenmesi durumunda cezadan kurtulması ve eşe tecavüzde 7 yıla kadar olan cezanın 1 yıla indirilmesi” gibi yasa değişikliği önerilerinin tartışıldığı basına yansımıştır.
Bizler, çocuğu ve kadını değil, tecavüz edeni koruyan düzenlemeler yapılması fikrine karşıyız.
Şu anda yürürlükte olan çocuk hakları, kadın hakları ve insan hakları Sözleşmelerinin tarafı olan ve Anayasanın 90. maddesiyle bu Sözleşmelere öncelik tanıyan Devletin böyle bir geriye gidişe evet dememesi gerekir.
Yine Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine taraf olan bir Devletin Mahkemelerinin görevi, çocuğa ve kadına öncelik tanıyıp onun haklarını korumak olmalıyken, kadına ve çocuğa tecavüz edeni koruyan bir sistemin Türk Hukukuna girmesine onay verilmesini kabul edemiyoruz.
Türk toplumunun temeli olan aile yapısını korumanın yolu sağlıklı aileler oluşturmaktır; çocuk kadın- çocuk anne yaratmak değildir.
ve anne olmaya zorlamak ya da yönlendirmek, çocuğun gelişimini olumsuz etkilemektedir.
Yasalarda yapılması önerilen değişiklikler;
1. Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda şikâyet hakkının 15 yaştan 14 yaşa indirilmesi, 14 yaştan itibaren istismarın koşulsuz olarak cezalandırılmasını değil, çocuğun ve / ya da ailenin cinsel istismara ilişkin şikâyetini esas almaktadır. Bu da, çeşitli baskılarla şikâyetini geri çekmek zorunda kalacak olan çocuk yaştaki ergenlerin bedensel ve ruhsal mağduriyetine yol açacaktır. Evlenme vaadiyle çocukların kandırılması olasılığını artıracak, yasanın caydırıcılığı ortadan kalkacak, istismarı teşvik edecektir.
2. İstismara maruz kalan bir çocuğun kendisini istismar eden kişiyle evlendirilmesi, çocuğun bir ömür boyu kendisini istismar etmiş olan kişiyle yaşaması anlamına gelmektedir ki, bu tasarıda çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimini korumaya yönelik hiçbir yan bulunmamaktadır. Aksine tasarı, çocuğa yönelik cinsel istismar eylemini istismar tanımı kapsamından çıkarmayı, istismarı meşrulaştırmayı ve istismarcıyı korumayı hedeflemektedir.
3. Evlilik yaşının 14’e indirilmesi, istismar bir yana, en olumlu koşullarda gerçekleşecek olan bir evlilikte dahi, ruhsal ve bedensel gelişimini tamamlamamış bir çocuğun zamanından çok önce altından kalkamayacağı bir yükün altına sokulması, baş edemeyeceği yaşantılarla karşılaştırılması ve olası ruhsal ve bedensel hastalıklara açık duruma getirilmesi demektir; çocuğun eğitim hakkının engellenmesidir.
4. Bu durum sadece o çocuğun yaşamını olumsuz etkilemekle kalmayıp, onların çocuklarını da olumsuz etkileyerek gelecek kuşakların sağlıklı gelişimlerine engel oluşturacaktır.
Sonuç olarak, cinsel istismarın, mağdurları için ahlakî sorunlar yaratmakla sınırlı bir eylem değil, ağır psikolojik yaralara yol açan bir eylem olduğunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ayrıca bu tür eylemlere uygulanacak yasal düzenlemelerin, hatta bu düzenlemeler öncesindeki tartışmaların yalnızca suçlu ve mağdurları değil, bütün toplumu etkilemekte olduğu da unutulmamalıdır.
-
Re: Üzmez'i üzelim (Basın Bildirisi)
Hatta, böyle bir düzenleme; hiç yoktan bazılarıın aklına "Karpuz kabuğu" düşürecektir.
Tek yol: mala,cana ve ırza yönelik suçlarda kişiyi; "Doğduğuna pişman etmek"tir.
İyi günler,mümkünse tabii...
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Alıntı:
Av.İlknur Sezgin Temel rumuzlu üyeden alıntı
Evlilik yaşının 14’e indirilmesi, istismar bir yana, en olumlu koşullarda gerçekleşecek olan bir evlilikte dahi, ruhsal ve bedensel gelişimini tamamlamamış bir çocuğun zamanından çok önce altından kalkamayacağı bir yükün altına sokulması, baş edemeyeceği yaşantılarla karşılaştırılması ve olası ruhsal ve bedensel hastalıklara açık duruma getirilmesi demektir; çocuğun eğitim hakkının engellenmesidir.
İğfal, tecavüz, çocuk istismarı konularına katılmakla beraber, evlilik yaşı konusunda kanunların bu kadar "rigid" olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Avrupa ülkelerinde evlilik yaşı kaçtır? Romeo ile Juliet kaç yaşındaydı?
Anneannelerimiz, babaannelerimiz, hatta dedelerimiz kaç yaşında evlendi?
Bence evlilik yaşının hakim onayıyla 18'den az olması mümkün olmalı. Her olay kendi içinde değerlendirilmeli.
18 yaşındaki evlilik de bazıları için "zamanından çok önce altından kalkamayacağı bir yükün altına sokulmak, baş edemeyeceği yaşantılarla karşılaşmak, olası ruhsal ve bedensel hastalıklara açık duruma getirilmek olabilir. Hatta 18 yaşında evlendiği için eğitimi yarıda kalabilir.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Std23,
Seni sevdiğimi bilirsin.Burada konuşulan, kişinin 17,16 oluşu değil:14 oluşu...
Başka ne diyeyim ki...
Yoksa; S.Arabistan'daki,peygamber dönemine dönelim mi istiyorsunuz?
İyi günler...
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
18 yaşın altı çocukluk yaşı olarak kabul edilmektedir. Evlenme yaşı Avrupa ülkelerinin önemli bir bölümünde 18'dir. Fransa yakın zamanda 15 ten 18'e çıkarmıştır. 1800 lerden kalan evlenme yaşının yükseltilmesinin sebebi ise ilginçtir. Müslüman göçmenlerin çocuklarını korumak... Yani bu ülkelerdeki yaş alt sınırı 12 de olsa bize örnek olmaz. Kimse 24'ünden önce evlenmiyorsa sınır 12 olsa ne our 14 olsa ne olur.
Evlilik tüm çocuklar için altından kalkılamayacak bir yüktür. Çocuklarımıza sahip çıkalım. 14' ünde evlenen, 15'inde doğuran, 25'inde kuma sahibi, 30'unda kaynana, 45'inde bir avuç toprak olan kızlarımıza karşı görevlerimiz var.
Beynini yıkadığımız çocuk rolünü iyi oynayıp, "seviyorum hakim amca lütfen evlendir" diye göz yaşı döktüğünde, onun çocuk olduğunu, bir ayakkabı içinde aynı içtenlikle ağlayıp sızlayacağını unutmayalım.
Tecavüzcülere, istismarcılara ( ana babalarında neyazıkki bu grupta yer alabileceğini unutmayalım) fırsat tanımayalım.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Basın bildirisine aynen katılıyorum.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Dikkat ederseniz "hakim kararıyla" dedim, herhangi bir yaş sınırı da belirtmedim.
18 yaşında kişi kendiliğinden reşit oluyor. Fakat, Medeni Kanun'a göre
MADDE 12.- Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir.
Eğer 15 yaşındaki biri ergin kılınabiliyorsa neden evlenemesin?
Olayı dini referanslarla değerlendirmek yanlış olur. Kaldı ki dinde ruhsat yani izin olarak belirtilen pek çok konu sanki zorunlulukmuş gibi sunuluyor.
Ben sadece olaya tutarlılık açısından bakıyorum.
Avrupa'da kimse belli yaştan önce evlenmiyor, ama cinsel ilişki yaşı düşük.
18 yaşın altındaki bir kişinin cinsel ilişkide bulunmasına kanunlar izin veriyorsa, evlenmesini neden zorlaştırıyor?
Mesela aynı şekilde,
1. evli olmayan iki kişinin cinsel ilişkide bulunması,
2. evli olan kişilerin eşlerinden başkalarıyla cinsel ilişkide bulunması
serbest iken,
neden evli kadın veya erkeğin ikinci bir adam veya kadın ile evlenmesi sadece yasak değil aynı zamanda suç?
Neden iki kadının veya iki erkeğin birlikte yaşaması serbestken evlenmesi yasak?
(Dikkat ederseniz kadının birden fazla erkekle evliliği veya homoseksüel birliktelik İslamın izin verdiği bir şey değildir. Hala Suudi Arabistan demezsiniz umarım.)
Ben sadece bir bütün içinde tutarlılık istiyorum.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Sayın Sdt,
Hepsi serbest olsun haklısınız. Ama yinede 18 yaşın altındaki çocukların 30, 40, 60, 70 yaşalarındaki adamların koynuna evlenme adı altında sokulması yasak olsun.
Ben sadece çocukların sağlığının peşindeyim. Ya siz sapıkları kurtarmanın dışında neyin peşindesiniz? Üzmez üzülmesin gerisi ne olursa olsun mu diyorsunuz yoksa?
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Basın bildirisine aynen katılıyorum.
Bunun sıradan bir evlenme yaşı sorunu olarak görülmemesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum. 15 yaş ile 14 yaş arasında fark yok deniliyor, aslında vardır. 14 yaş zorunlu ilköğretim çağının içinde yer alır. 14 yaşındaki çocuk hala zorunlu öğrenim çağındadır.Okulunu zamanında bitiremezse bile 2 öğretim yılı daha zorunlu öğrenim çağı dışına çıkmış olanlara öğrenimini tamamlamak için ek süre tanınır . 15 yaş ise ortaöğretime denk gelir. 14 yaşındaki bir çocuk evlenme kararı veremez. 15 yaşındaki bir çocuk hakim kararıyla ergin kılınsa da bana göre ve pek çok çocuk gelişimciye göre bu kararı verecek olgunlukta değildir. Bu yaş grubu ana baba onayı ile evlendirildiğinde aile etkisine de oldukça açıktır ve kırsal kesimde bu yaşlarda ailşe onayı ile evlendirilen çocuklar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir kız çocuğunun tecavüzcüsü ile evlenmesi demek, onun hayatını karartanla bir yuva kurabileceği gibi çürük bir varsayımla bir aile yuvasının kurulması demektir. Eziyettir. Bir kızın erken yaşta evlenmesi demek, toplumda eğitim öğretim fırsatından ve en önemlisi eğitim hakkından yararlanmasının bir vesile ile elinden alınması demektir. Bu bütün toplumu ilgilendirir. Bu toplumu gelecekte sürdürecek olan bu çocuklardır. Bundan dolayı konu hassastır. Önemlidir.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Ben konu başlığını okumadan yorum yapmıştım.
Meclisteki kanun tasarısıyla, bir kişinin yaptığı iddia edilen olaylar arasında bağlantı kurmayı doğru bulmuyorum.
Tartışılacaksa prensipler açısından tartışılmalı.
Mesela "çocuk pornosu zanlısı öğretmen filanca"yı hedef alan bir yazı yerine çocuk pornosu suçlarına karışan kişilerin cezalandırılmasının nasıl olması gerektiğini tartışmayı yeğlerim.
Tutarlılık, tutarlılık, tutarlılık...
Evlenmeden cinsel ilişkiye girmek suç değil, devrim nikahı kıymak suç değil, dini nikah neden kanunlarda suç olarak tanımlanıyor?
(Başka bir mesajımda imam nikahı adı altında yapılan birlikteliklerin İslamın kabul ettiği dini nikah olmadığını da açıkça ifade etmiştim. Ayrıca resmi nikahta süt kardeşinizle veya süt annenizle evlenmediğiz sürece İslam açısından kabul görecek bir nikah olduğunu da söylemiştim.)
Devletin de, İslam dininin de evlilik ile tek ilgisi doğacak çocuklarının nesebinin ve kadın ile çocukların nafaka ve miras hakkının kayıt altına alınmasıdır. Devlet açısından da, İslam açısından da başka bir kaygı yoktur.
Madem amaç kayıt altına almak, neden imamlara, rahiplere, hahamlara resmi nikah yetkisi verilmiyor? Köy muhtarına, gemi kaptanına verilen bir yetki eğer her imama, rahibe verilemiyorsa seçilecek belli din görevlilerine verilemez mi?
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Sayın sdt,
Evlenmeden girilen cinsel ilişki yanlızca bireyleri ilgilendirir. Özel hayattır. Taraflardan birinin çocuk yani 18 yaş altı olması durumunda onu korumak adına devleti ilgilendirir. O yada bu isim altında kendi kararını veremeyecek durumda olan çocuğu istismar edilmesin diye devlet korur.
Devrim nikahı dediğiniz nedir? Yoksa resmi nikah mı kastınız? Tutarlılık diyorsunuz, hem de evlenmek yasak mı olsun diyorsunuz? Evlenmenin yasaklanması mı öneriniz?
Dini nikah kıydırmanıza bir mani yok bu ülkede. Bilmiyormusunuz? Önce yasal kayıtlı resmi nikahınızı kıydırın sonra ister imam ister papaz ister haham ister süt annenize istediğiniz nikahı kıydırın. Karışan mı var?
Asıl karışıklık bunları neden bu konu altında tartışmak için çabaladığınızda. Üzmezi üzmeyelim diye konuyu eşcinsellerden tutun, dini nikaha kadar her yere getirdiniz.
Ya da Üzmez üzümesin diye hem evlenme yaşının 14'e indirilmesini, hem de imam nikahının serbest olmasını istiyorsunuz. O zaman üzülmez bir imam arkadaşına rica eder sorun çözülür değil mi? Yada durum acildi kendi göbeğimi kendim kestim der olur biter....
Anlayamadığım eşcinseller bu olaya nasıl girdi? Yoksa bizim kaçırdığımız sizin bildiğiniz birşeyler mi var Üzmezi üzecek?
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Alıntı:
gecem1970 rumuzlu üyeden alıntı
Devrim nikahı dediğiniz nedir? Yoksa resmi nikah mı kastınız? Tutarlılık diyorsunuz, hem de evlenmek yasak mı olsun diyorsunuz? Evlenmenin yasaklanması mı öneriniz?
Siz de muhtemelen benim gibi 1980 öncesinde çocuk olduğunuz için "devrim nikahı" nedir, bilmeyebilirsiniz.. Ben ise annemle babamdan dolayı biliyorum. :P Ben doğana kadar devrim nikahıyla idare etmişler. Sonra mahalle baskısı filan. Resmi nikah 1980 sonrasında olmuş. (Burada geçen Devrim de Atatürk devrimi değil, Devrim arabaları hiç değil :))
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=devrim%20nikahi
Dediklerimin bir kısmını okuyup bir kısmını okumayınca böyle yanlış sonuçlara ulaşabiliyorsunuz.
Benim dediğim şey şu:
1. Cinsel ilişki konusunda bir yaş sınırı olmadığına göre, kişi 18 yaşından önce mahkeme kararıyla reşit kılınabildiğine göre, yine mahkeme kararıyla 18 yaşından önce evlenebilmeli. Bir aile mahkemesi hakimi bunu takdir edebilecek kadar yetkindir.
2. Yetişkin bir çiftin evlenmeden cinsel ilişkide bulunması yasak değilse, resmi nikah öncesinde "devrim nikahı" kıyması suç değilse, resmi nikah öncesinde "dini nikah" yaptırması neden suç?
Ayrıca bunu diyenin şunu da dediğini unutmamalı:
Halk arasında imam nikahı olarak bilinen olay ile İslam'ın kabul ettiği nikah sağlanmış olmaz. Çünkü İslama göre nikah iki kişinin karı koca olduğunun ilanı ve bu evlilik sonucundaki nafaka ve miras haklarının kayıt altına alınmasıdır.
Hele "gizli imam nikahı" tam bir oksimorondur. Oksimoronun da ne olduğunu merak ediyorsanız buyurun: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=oksimoron
Dinen de tam olmayan bir imam nikahı ile insanların mağduriyetini önlemenin yolu imam nikahını yasaklamak değil, dini nikah hizmetini devletin kayıt altına almasıdır. Bütün Batı ülkelerinde durum böyledir. Laiklik de bunu gerektirir.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Sayın Sdt,
Devrim nikahı tanımınızı yanlış anlamışım. Gülmekten yere yatıyorum şuanda... Bunca yıl sonra birinin komşulara nikahsız yaşıyoruz dememek için uydurduğu çözümün serbestliği üzerinden yazı yazacağı aklıma gelmediğinden haliye yanlış anladım. Demek devrim nikahı serbest. Ooo sizin haberiniz yok.. 2008 deyiz. örnek verecekseniz 80 öncesinin devrim nikahını değil bugünün çin nikahını verin. Çin nikahıda serbest. Şöyle oluyor... Bir Çin lokantasına gidiyorsunuz. Arkadaşlarınızın tempolu tezahuratları eşliğinde çubukla birbirinizi doyuruyorsunuz. Eğer beceribilirseniz bunun adı çin nikahı oluyor. Bir birinizden sıkılıncaya ya da gerçek bir nikah kıyıncaya kadar idare ediyor. Miras ve diğer yasal hakları tanımıyor. :p
Devrim nikahı serbest demek? Yani devlet tanıyor mu? biz devrim nikahlıyız deyince Sosyal güvenlik sağlıyor mu SSK? Miras düşüyor, neseb otomatik belirleniyor mu? Ya da bu geçmişte olmuş mu?
İşte hukuk ile gukuk arasındaki fark tam burda Sayın Sdt. Neden devrim, çin çorba nikahları serbestte imam nikahı yasak acaba? Medeni kanunu madde madde ezberlemekle anlaşılmıyor o. Tıpkı laikliğin anlaşılamadığı gibi.
Bu arada Sayın Üzmezi üzelim yaşı küçük kızlarımızı onların sapık cinsel fantezilerine kurban etmeyelim diyorum ben ne dersiniz. Neden bunula ilgili iki kelimecik yazmıyorsunuz? Cinsel ilişkide alt sınır vardır. 18 yaşın altındaki çocukla cinsel ilişki suçtur.
18 yaşın altındakiler zihinsel ve fiziksel gelişimini tamamlamamıştır. Onlar çocuk. Çocuk olmalarına izin vermeyerek bu gerçeği değiştiremeyiz. Çocuk istismarıyla savaşalım. Toplum olarak buna karşı duralım. Taze et derdindeki çakallara küçücük kızlarımızı din adına gelenek görenek adına kurban etmeyelim. Bırakalım büyüsünler, gelişsinler... O çakallar biliyor ki 18 yaşlarını doldurduklarında kızlarımızın söz hakkı olacak. Onlara karşı duracaklar.
Kimselerin beğenmediği, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararıyla sabit Milli Eğitim Bakanı bile 12 yıl zorunlu eğitimi savunuyor. Yani zorunlu eğitimin 18 yaşında bitmesi planlanırken sapıkların sözcüsü olmayın. Yazar tenör vb olmaları fark etmez. Biri motoruna atlamış, biri parasıyla anasını susturmuş. Her ikiside en ağır cezalara çarptırılsın.
Devlet çocuklarını korumalı. Çocuk gelecektir. Anne babaların insiyatifine teslim edilemeyecek kadar değerlidir.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
"Gençlik dönemimde bireyin kendi canından başka, başka bireylere karşı sorumluluğu yoktur, bu dönemde yanlış gördüklerini düzeltmek isteyecek, daha iyisini arzulayacak ve sisteme karşı gelecektir, çünkü bireysel sorumluluğu almıştır ve başına gelecekler sadece kendisini etkileyecektir.
Oysa düşünün ki birey devlet memurluğu yapıyor olsun ve evli, çocuk sahibi olsun. bu kişinin sistemdeki hataları işaret etmesi en basitinden işinden olmasına ve evde sorumlu olduğu kişilere karşı başarısız olmasına yol açacaktır.
Bu sebeple evlenmiş ve hayatında kendisinden başka bireylerin sorumluluğunu alan kişilerde, mevcut sisteme karşı bir direniş göremeyiz; bu kişiler sorumluluğunu aldıkları kişilerin hayrı için kendi değerlerine karşı da olsa mevcut sistem içindeki konumlarını korumayı birincil öncelikleri yapacaklardır."Ahmet Taner Kışlalı
Basın Bildirisine aynen katılıyorum...,
hem de; kadın ve anne sıfatlarım ile TAMAMEN TARAFLI olarak...
Sn Sdt23;
HTML Kodu:
İğfal, tecavüz, çocuk istismarı konularına katılmakla beraber, evlilik yaşı konusunda kanunların bu kadar "rigid" olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Avrupa ülkelerinde evlilik yaşı kaçtır? Romeo ile Juliet kaç yaşındaydı?
Anneannelerimiz, babaannelerimiz, hatta dedelerimiz kaç yaşında evlendi?
Evlilik kararı hormonların idareyi ele aldığı bir dönemde 'romeo ve jülyet' misali göze alınabilecek kadar ucuz bir deneyim değildir..(Bkn adolesan dönem)
Anneannelerimiz ve babaannelerimiz ve hatta dedelerimizden adolesan dönemde evlilik yapanlar; muhtemel hiç okula gitmemişlerdi, ihtimal ilkokul terk/mezun tahsilinde idiler,,, ki onlar yaşları gereği anne/babaları kimi istedi/kime verdi ise onla evlendiler... Nicelik değil, nitelik önemli olan...
Adolesan Dönem;Fiziksel ve duygusal süreçlerin yol açtığı cinsel ve psiko-sosyal olgunlaşmayla başlayan ve bireyin bağımsızlığını ve sosyal üretkenliğini kazandığı, sınırları çok belirgin çizilemeyen bir zamanda sona eren kronolojik bir dönemdir...
HTML Kodu:
Devletin de, İslam dininin de evlilik ile tek ilgisi doğacak çocuklarının nesebinin ve kadın ile çocukların nafaka ve miras hakkının kayıt altına alınmasıdır. Devlet açısından da, İslam açısından da başka bir kaygı yoktur.
Sosyal devletlerde 'çocuklar' adına çok daha Başka kaygılar da vardır.., Devlet vatandaşları adına sadece 'kayıt eden' vaziyetini aldı ise bu sadece trajik ama ne yazık ki reel durumdur...
Sn Sdt23; konuya kişisel ve akademik gerçeklerden de tamamiyle uzak yaklaştığınızı, ilkin mesajlarınızı sadece laf olsun mahiyetinde okumakla birlikte akabinde gelen mesajlarınızın ise insani değerlerden bihaber olduğunu düşünüyorum...
Sanırım nazarınızda, çocukların cinsel istismarı için yaş haddi 14 yaştan bir gün öteye geçmiyor...
Ve; 14 yaş üzeri cinsel istismar mağduru da nazarınızda 'jülyet', istismarcısı ise 'romeo' Nikah da başlı başına bir 'keramet'
Tartışılan yasa değişikliği gibi....
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Üzmez'i sevindirdiler.
Tecavüze uğradığı iddia edilen 14 yaşındaki çocuğun "beden ve ruh sağlığında bir bozulma olmadığı"na ilişkin sağlık raporuna dayanılarak Üzmez tahliye edildi.
Beden sağlığının bozulmamasının ne anlama geldiği, bekaret ile beden sağlığı arasında bir bağlantı olup olmadığı, eğer varsa çocukların cinsel istismarı suçunda bekaret bozulmadan da işlenebileceği hususları, kanunun kuvvetli şüphenin varlığı halinde çocukların cinsel istismarı suçunun tutuklama nedeni olarak saymasının yanında tutuklamanın kaldırılması kararının tartışılması bir yana;
Üzmez daha da sevineceğe benziyor. Çünkü mahkeme çocuğun kemik yaşının tespitini istemiş, bu da kemik yaşı 15,5 ve üzeri çıkarsa Üzmez'in yırtacağı anlamına geliyor, çünkü 15 yaşın üzerindeki çocukların cinsel istismarında cebir, hile, tehdit ile suç işlenmemişse yargılama için şikayet şartı aranıyor.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Metinde sözü edilen evlenmenin 14 yaşa indirilmesi bir önceki hukuk sistemimizde vardı. Bu yeni kaldırılmıştı zaten. Çocuk yaştaki insanların evlendirilmesi hele tecavüz suçu işleyene tecavüz ettiği kızın verilmesi sonuçlarını doğuracak düzenlemelerin yeniden geri getirilmesinin mümkün olacağını sanmıyorum. Böyle bir yasal düzenleme Anayasa Mahkemesinden döner diye düşünüyorum. Zaten tecavüz eden ile edilenin evlendirilmeleri ailelerinin uygun görmelerine bağlanmaktadır. Şayet aileler uygun görüyorsa siz yasaları nasıl yaparsanız yapın bu uygulamalara mani olmanız mümkün olmayacaktır. Yani ortada fiili bir durumun mevcudiyeti inkar edilemez bir gerçektir. Bu sorunların üstesinden gelmenin öncelikli yolu toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesidir. Bunun da çok kısa vadede olabileceğini sanmıyorum.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Basın açıklamasının içinde Hüseyin Üzmez adı hiç geçmiyor. Başlığı sayın Av. İlknur Sezgin Temel mi ekledi, yoksa orijinal açıklamada mı vardı bilmiyorum.
Ancak,
bu basın açıklamasına konu edilen olay ile Hüseyin Üzmez arasında bağlantı kurmayı sağlıklı bulmuyorum.
Adalet Bakanlığı'nda Medeni Kanun ve TCK'da değişiklik yapılmasına dair bir toplantı ve bu toplantıda konuşulanlara dair muğlak ifadeler var. Somut bir şey yok. Bir kanun tasarısı olsa, bunun üzerine tartışılabilirdi. Ancak tartışma böyle bir kişi üzerinden değil ilkeler üzerinden yapılmalıydı.
Hüseyin Üzmez'i 40 yıl öncesinin Yasin Hayal'i Ogün Samast'ı olarak gördüm.
(YH ve OS hakkındaki görüşlerim için bkz. Ergenekon)
Bu şekilde suçlanmadan önce de güven telkin eden bir kişi değildi.
Ancak şunu unutmamalı: Hüseyin Üzmez ise hali hazırda yürürlükte olan kanunlara uygun olarak tutuklandı, savcılarca hakkında iddianame açıklandı, adli tıp rapor hazırladı. Şu anda da beraat etmedi, sadece tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
Dolayısıyla kanunda bir takım değişiklikler yapılacağına dair dedikodulara karşı yapılan bir açıklamayla Hüseyin Üzmez arasında bir bağlantı doğru değil.
Ayrıca Hüseyin Üzmez'in 14 yaşındaki o kızla evlenerek cezadan kurtulması da mümkün değil, çünkü başkasıyla (yanılmıyorsam 20'li yaşlarda birisiyle) evliymiş.
Alıntı:
Av.İlknur Sezgin Temel rumuzlu üyeden alıntı
9-10 Ekim 2008 tarihlerinde Adalet Bakanlığında düzenlenen bir toplantıda;
“Medeni Kanunda evlenme yaşının 14’e indirilmesi, TCK’da ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’de suçun cezalandırılması için gereken şikayet koşulunun 15 yaştan 14’e çekilmesi ve tecavüz edenin, mağdurla evlenmesi durumunda cezadan kurtulması ve eşe tecavüzde 7 yıla kadar olan cezanın 1 yıla indirilmesi” gibi yasa değişikliği önerilerinin tartışıldığı basına yansımıştır.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
SPİKER: Siz küçük kızla evlenmek istediğinizi söylemiştiniz. Sizin ifadelerinizde bunlar yer alıyordu. Bunlar doğru mu? Eğer doğru ise 14 yaşındaki kızla siz neden evlenmek istediniz?
ÜZMEZ: Bak burada da işi saptırıyorsunuz. Eğer bir kız reşit olmuşsa bizim inançlarımıza göre, o kız evlenebilir. Söylediğim budur. Allah'ın emri de budur. Biz tabii ki İran'da değiliz, Arabistan'da da değiliz. Türkiye Cumhuriyeti'ndeyiz. T.C vatandaşı olarak da iftihar ediyoruz.
SPİKER: 14 yaşındaki bir kızın kendi isteğiyle evlenmesi söz konusu değil. Tabii ki T.C yasalarına göre bunu karıştırmayalım.
ÜZMEZ: Efendim tekrar ediyorum. Ben sağırım ama siz benden de sağırsınız. Ben diyorum ki, bizim inançlarımıza göre akılbali olan regl olan bir kız artık reşittir. İnancımıza göre böyledir. Biz Türkiye Cumhuriyeti'ndeyiz.
Eğer demokrasiyse, bu benim inanmadığım demokrasidir. Bu birtakım azınlığın çoğunluğa tahakkümü oluyor. Olamaz bu.
SPİKER: Olamayan nedir efendim?
ÜZMEZ: Olamaz dediğim şudur. Azınlık çoğunluğa tahakküm edemez zaten demokrasinin en büyük tenkitlerinden birisidir bu. Demokrasi çoğunluğun diktatöryasıdır derler. Biz de tam tersi oluyor.
SPİKER: 14 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenmesine hukukumuzun izin vermiyor.
ÜZMEZ: Evet biz de ona riayet ediyoruz.
SPİKER: Siz 76 yaşındasınız ve 14 yaşındaki bir kız çocuğuyla evlenmek istiyorsunuz bu sizce doğru mudur?
ÜZMEZ: Ben inançlarıma göre konuşurum. Ben inancıma bakarım. Bana göre bir tek hakikat vardır, Allahın kitabı Resullah'ın sünneti. Gerisi fasa fiso, yalan ayaklarımın altında.
SPİKER: Yani siz T.C yasalarını tanımıyor musunuz?
ÜZMEZ: Tanıyorum elbette tanıyorum. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorum. Ama Türkiye Cumuriyeti benim inaçlarıma müdahale edemez. Laiklik bu değildir. Biz laikliğe de karşı değiliz.
Biz sadece laikliğin Türkiye'deki uygulamasına karşıyız. Türkiye'de laiklik dinsizlik şeklinde uygulanmıştır. İşte bu mesele bu kadar basit. Siz kiminle konuştuğunuzun farkında değilsiniz.
Tabii inancıma göre evlenebilirim. Ama evlenmedim işte evlenmiyorum ne diyorsunuz. İlla beni yatağa koymak mı istiyorsunuz? Benim sağdıcım mı olacaksınız?
SPİKER: Olur mu Sayın Üzmez...
ÜZMEZ: Olmazsa öyle konuşma. Öyleyse evlenseydim evlenirdim kimse seni şikayet etmezdi.
SPİKER: Siz küçük kızla evlenmek istediğinizi söylemediniz mi?
ÜZMEZ: Hayır efendim. Hayır inancımıza göre evlenilebilir. Çünkü reşit dedim. O kadar yapmadık, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz. Kanunları çiğnemeye niyetimiz yok. Ben sizi davet ediyorum sizin krallarınızı da davet ediyorum. Gelin bir TV'de tartışalım.
SPİKER: Efendim zaten şu anda bir televizyonda canlı yayında tartışıyoruz....
Spiker: Fox tv kanalından Nazlı Tolga
Üzmez: Hüseyin Üzmez.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Üzmez'i Üzmeme Operasyonu;;;
Üzmez'in tahliyesini, Adli Tıp Raporu'nun yanı sıra yargılama aşamasındaki diğer işlemler de sağladı. İşte tahliye öncesindeki işlemler:
B.Ç.'nin istismara uğradığı dönem iddianameye; 2008 Ocak ve Şubat ayları olarak yansıdı. Savcılık iki aylık bir soruşturma sonunda davayı açtı, ancak bu aşamada B.Ç. hakkında kapsamlı bir rapor alınmadı. Yargıtay, cinsel istismarın Adli Tıp raporu olmadan, sadece üniversite veya benzeri sağlık kuruluşu raporlarıyla yetinilerek ispatlanmaya çalışılmasını yeterli görmezken, B.Ç. öncelikle Uludağ Üniversitesi'ne sevk edildi. Farklı tarihlerde üç kez muayene edildi. Son muayenesi 11 Temmuz'da yapıldı. Mahkeme, Yargıtay'daki uygulamaya göre zorunlu olan Adli Tıp'a sevki 9 ay sonra yaptı. B.Ç. yaşadığı olaylardan ancak 9 ay sonra Adli Tıp'ta muayene edildi. Adli Tıp'tan da "Üniversitedeki muayenelerde var olan ruhsal bozukluklar zail olmuş (geçmiş)" raporu çıktı. Hüseyin Üzmez ikinci duruşmada tahliye oldu.
Birinci duruşmada sadece B.Ç. dinlendi. İkinci duruşmada ise Üzmez'in avukatları 3 tanık dinletti. B.Ç. lehine ise ifade verecek hiçbir tanık ismi bildirilmedi. B.Ç.'nin avukatı Adli Tıp raporu, Üzmez'in tahliye talepleri, B.Ç.'nin 15 yaşını doldurmuş olduğu veya benzeri iddialara karşı hiçbir itirazda da bulunmadı. Öte yandan konuyla ilgili Meclis de devreye girdi. Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun çocuk hakları için oluşturduğu alt komisyon perşembe günü Sosyal Hizmetler ve Çacuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü İsmail Barış'ı dinleyecek. Barış, komisyonda milletvekillerinin sorularını yanıtlayacak
Adli Tıp raporu, Üzmez'in tahliyesinin tek nedeni gösterildi. Ancak mahkeme tutanaklarına yansıyan tek tahliye nedeni B.Ç.'nin yaşı. Daha ilk duruşmasında Üzmez'in avukatları anne ve babasının beyanlarına dayanarak, B.Ç.'nin aslında 14 değil 15 yaşını doldurduğunu ileri sürdü. Mahkeme, B.Ç.'nin doğum kaydında hastanede doğduğunu gösterir veri olmamasına rağmen, İnegöl Devlet Hastanesi'nden doğum kaydı istedi.
Hastane, tahliyeden 4 gün önce "Evrak eski tarihli olması nedeniyle arşiv birimlerimizde bulunamamıştır" yanıtını verdi. Mahkeme de Üzmez'i tahliye etti. Çünkü B.Ç. 15 yaşını doldurmuşsa suçun niteliği değişecek. Şimdi mahkemenin hastaneye yolladığı "kayıtlarınıza titizlikle bakın" yazısının yanıtı bekleniyor.
SONSAYFA/HABER
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
[IMG]file:///C:/Users/JALEBA%7E1/AppData/Local/Temp/moz-screenshot-12.jpg[/IMG]http://img514.imageshack.us/img514/1...indzmezku4.jpg
YENİ ŞAFAK gazetesi bile bu adama tahammül edemedi...
Gazete UTAN BE ADAM başlığı ile çıktı...
Utanmadan konuşuyor Taciz suçundan yargılandığı davada Adli Tıp'ın tartışmalı raporuyla tahliye olan Hüseyin Üzmez hiç olmazsa susmak yerine kanal kanal dolaşıp mağdurun ailesine güya yaptığı yardımları ve 20 yıl önceki çapkınlıklarını anlatıyor
https://www.hukuki.net/resim/site/uta...2442967aby.jpg
İSTANBUL-BURSA (AA)-GÜL KİREKLO / İSTANBUL
http://yenisafak.com.tr/resim/site/u...2442967aby.jpg
Bursa'nın Mudanya ilçesinde 14 yaşındeki B.Ç.'ye cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle yargılanan Hüseyin Üzmez, tartışmalı bir rapor üzerine tahliye olduktan sonra hiç olmazsa susmak yerine her gün bir televizyon kanalına çıkarak gazetecileri tehdit ediyor, mağdurun ailesine güya yaptıkları iyilikleri ve 20 yıl önceki hovardalıklarını anlatıyor. Habertürk'te Fatih Altaylı'nın programına katılan 76 yaşındaki yazar Hüzeyin Üzmez, yargılanmasını şöhretine bağladı.
CÜZDAN MI SORAYIM
Üzmez kendisine asılanların 18 yaşından küçük olduklarını tespit edebilmek için cüzdanlarına bakamayacağını söyledi: "Sokakta caddede rahat yürüyemem. Lise talebesi geliyor. Orta yaşlı kadınlar geliyor, beni şapır şupur öpüyor. Ben 'çıkar cüzdanını 18 yaşında mısın, değil misin?' diyemem ki" şeklinde konuştu.
KIZLIK ZARINI DİKTİRDİM
Altaylı'nın mağdurun annesinin niye iftira attığı sorusuna ise Üzmez şu cevabı verdi: "Hakim onu da sordu. Ben kızımı para ile satmıyorum, Hüseyin Bey ona aşık olursa dini nikah yapar, bize yardımları devam eder, bunun için söyledim dedi. Hakime dedim, ben 20 sene evvel o hovardalıkları yapıyordum, bu da müsaitti. Evleneceği zaman ben kız değilim dedi çıktı. Ondan sonra bunu doktora gönderdik, zar diktirdik falan... Rezil olmasın diye, intihar edeceğim dedi."
Gazeteciyi tehdit etti
Adli Tıp Kurumu'nun B.Ç.'nin 'beden ve ruh sağlığının bozulmadığı' şeklindeki tartışmalı raporunun ardından tahliye olan Hüseyin Üzmez cezaevinden çıkar çıkmaz bağlandığı Fox televizyonunda da spikeri, "Gazeteci mazeteci dinlemiyorum, programın başından beri konuşuyorsunuz. Ben vaktiyle gazeteci vurmuş adamım" diyerek Ahmet Emin Yalman'a yönelik suikasta göndermede bulundu.
Devlet müdahil olacak
Bursa Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Üzmez'in taciz suçundan yargılandığı davada müdahil olma talebinde bulundu ve Adli Tıp Kurumu'nun raporuna itiraz etti. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü İsmail Barış, Bursa Sosyal Hizmetler Müdürü Halim Melikoğlu ve Muhakemat Müdürlüğü'nden bir avukatla Bursa Adliye Sarayı'na geldi. Avukat, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nün davaya müdahil olma ve rapora itirazla ilgili iki dilekçesini mahkemeye verdi. SHÇEK Genel Müdürü İsmail Barış, "Muhakemat Müdürlüğü avukatlarından bir arkadaşımız devlet adına mahkemeye başvurarak müdahil olmak ve rapora itiraz dilekçelerini sundu" dedi.
Dosya Adli Tıp'a gitmedi
Bursa Barosu,Hüseyin Üzmez'in yargılandığı davaya müdahil olmak istediğini açıkladı. Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman B.Ç. ile ilgili dosyanın Adli Tıp Kurumu'na gitmediğini ve muayenenin iddianame üzerinden yapıldığını savundu. Kahraman jet hızıyla muayenenin de bir ilk olduğunu belirtti. Türk Tabipleri Birliği (TTB), İstanbul Tabip Odası ve ilgili uzmanlık dernekleri de Adli Tıp Kurumu raporunun bilimsellik boyutuyla ilgili bir rapor hazırlayacak.
Etkisi yıllar sonra ortaya çıkar
Psikiyatrist Prof. Arif Verimli: "Üzmez'in toplumun çoğunluğunun doğru bulmadığı, yasanın suç saydığı fiili savunmak kastıyla toplumdaki itibarını tekrar elde edebilmek düşüncesinden hareket ettiğini görüyorum. Din, İslam dini, İslam inançlarını kendince çarpıtarak, ulaştığı fikirleri hiçbir kimse televizyon televizyon dolaşarak açıklayamaz, açıklamamalıdır.
Sosyal Psikolog Erhan Yasar: "Üzmez'in ruh sağlığının normal olmadığını düşünüyorum. Bir ruh sağlıksızlığı vakasıyla karşı karşıyayız. Televizyon ekranlarına çıkarak, halkı provoke ediyor. Halk ona karşı çok öfkeli. Bir de ortalığa çıkıp, 'haklıyım' diyor. Bu insanı provoke eder. Ben halkın içindeyim ve tepkinin büyüdüğünü görüyorum. Bu kişinin güvenliğinin hemen sağlanması lazım.
Psikiyatrist Doç. Dr. Armağan Samancı: "Problemleri içselleştirmiyor. Bundan dolayı da ekranda rahat. Bazı kişilik özelliklerinin onun ruh hali için sorun yaratabileceğini düşünüyorum. Örneğin çok agresif bir yapısı var. İnsanların tepkilerini ciddiye almıyor. Her insan bunu yapamaz."
Psikolog Prof. Nuray Karancı: “Özellikle çocukları çok derinden etkileyen cinsel taciz olaylarının etkileri yıllar sonra bile ortaya çıkabilir.”
Yaralı bilinçlere tuz basmamalı
Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak: "Bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Yaralı bilinçlere tuz basmamak gerek. Ne söylediğimiz kadar bazı şeylerin nasıl anlaşıldığı da önemli. Sözün yeri ve zamanı da önemli. Uslup da... Sanırım söz gümüşse sukutun altın olduğu bir konu ve süreçte yaşıyoruz bu olayla ilgili. Beni asıl rencide eden, somut bir olaydan yola çıkarak İslama, Müslümanlara, Resullulah'ın aile hayatına yönelik tartışmaların magazin dili de medya piyasasında rating malzemesi yapılması. Herkesin buna dikkat etmesi gerek. Yoksa kaş yapalım derken göz çıkartılmış olur."
Üzmez muayene olmalıydı
Bursa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nde koruma altına alınan B.Ç.'nin arkadaşlarına, "Adli Tıp Kurumu'na benim değil asıl Hüseyin Üzmez'in gitmesi gerekliydi" dediği öğrenildi. 14 yaşındaki B.Ç. dün hastanede kemik yaşının tespitine yönelik tetkiklerden de geçti. Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Üzmez ve küçük kızın annesi Livaze Ç'nin tahliye edilmelerine karar verdiği ikinci duruşmada, 1994 yılında İnegöl Devlet Hastanesi'nde dünyaya geldiği bildirilen mağdur B.Ç'nin doğumuyla ilgili kayıtların bulunamaması nedeniyle, çocuğun tam teşekküllü bir hastanede kemik ölçümü yapılarak gerçek yaşının tespit edilmesini kararlaştırmıştı.
01.11.2008
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Aslında bu vesile ile bilirkişi raporlarının da sorgulanması ve bilirkişi raporunu tek doğruymuş gibi kabul ederek bu dandik raporlara göre karar veren yargıçların da sorgulanması gerekiyor. Yargılama hukukunda bilirkişi raporları kesin delil değildir. Mahkemenin takdirindedir. Ama uygulamada yargıçlar kararlarını bilirkişi raporlarına göre karar veriyorlar. Kendine güvenen yargıç bu rapora uymaz ve raporu sorgulayarak yeniden rapor alınmasını isteyebilir. Sadece adli tıp raporunu yazanlar değil, bu rapora değer veren mahkeme de sorgulanmalıdır.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Üzmez muayene olmalıydı
Bursa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nde koruma altına alınan B.Ç.'nin arkadaşlarına, "Adli Tıp Kurumu'na benim değil asıl Hüseyin Üzmez'in gitmesi gerekliydi" dediği öğrenildi. 14 yaşındaki B.Ç. dün hastanede kemik yaşının tespitine yönelik tetkiklerden de geçti. Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Üzmez ve küçük kızın annesi Livaze Ç'nin tahliye edilmelerine karar verdiği ikinci duruşmada, 1994 yılında İnegöl Devlet Hastanesi'nde dünyaya geldiği bildirilen mağdur B.Ç'nin doğumuyla ilgili kayıtların bulunamaması nedeniyle, çocuğun tam teşekküllü bir hastanede kemik ölçümü yapılarak gerçek yaşının tespit edilmesini kararlaştırmıştı.
En güzel cevabı B.Ç vermiş.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Bilirkişi raporlarının değerlendirmesi mahkemelere aittir. Diğer bir deyişle hakim raporu kabul etmeyebilir, bir başka merciye rapor oluşturmak hakkına haizdir.
Üzülür, üzülmezi tanımam. Ama mahkemenin "hah rapor lehe" haydi bakalım tahliye çocuklar tavrını bir hukukçu olarak beğenmedim. İnfial yaratıp yaratmaması ile ilgilenmesem de "sağlık veya ileri yaş" nedeniyle tahliye etselerdi daha mertçe ve daha hukuki bulurdum. Minare kılıf olayına girmenin anlamı yoktu Yüce Türk Mahkemesi için!
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Tahliye yetmedi, dava düşebilir
ANKARA Milliyet Üzmez davasında savcının ‘B.Ç.15 yaşından büyük olabilir’ diyerek kemik testi istenmesini sağladığı ortaya çıktı.
http://i.milliyet.com.tr/HaberAnaRes..._mf126881.Jpeg
B.Ç.
Tahliyenin gerçek nedeni
İnegöl Devlet Hastanesi, anne ve babasının “Bu hastanede doğdu” beyanına rağmen B.Ç.’nin hastane kaydının bulamadığını bildirdi. ???
B.Ç.’nin mahkemeye gelen nüfus kaydında, doğum yeri “hastane” değil “diğer” olarak bildirildi.
28 Ekim’de yapılan duruşmada savcılık, bu nedenle B.Ç.’nin 15 yaşından büyük olabileceği tezini ortaya attı. (savcılık avuktaklık yapıyor)
Savcılık, B.Ç.’nin 15 yaşından büyük çıkması halinde suçun vasfının değişeceğini, hakkındaki şikâyet geri çekilen Üzmez ile annesi L.Ç.’nin tahliyesinin gerekeceğini bildirdi.
Savcılığın talebini yerinde bulan mahkeme, Üzmez ile L.Ç.’yi tahliye ederken, B.Ç.’nin 15 yaşından küçük olup olmadığının tespiti için hastaneye sevkine karar verdi.
Kapı aralandı
Üzmez, TCK’nın “cinsel istismar” başlıklı 103. maddesine muhalefet ettiği gerekçesiyle yargılanıyor. Bu maddeye göre, 15 yaşından küçük ya da 15 yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunanlar, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına mahkum ediliyor. Aynı maddenin 6. fıkrasına göre, çocuğun ruh ve beden sağlığı bozulmuşsa, sanığa en az 15 yıl hapis cezası veriliyor.
Şikâyet şartı
Kemik grafisi çekilen B.Ç.’nin 15 yaşından büyük çıkması halinde Üzmez’e tamamen kurtulma yolu açılacak. Bu durumda Üzmez, TCK’nın “reşit olmayanla cinsel ilişki” başlıklı 104. maddesine göre yargılanacak. Bu maddeden yargılama yapılabilmesi için “şikâyet” şartı aranıyor. B.Ç.’nin şikâyetini geri çekmesi nedeniyle, bu durumda davanın tamamen düşürülmesi gerekiyor.
Düşük ceza
Kemik incelemesi sonunda B.Ç.’nin gerçekten 14 yaşında olduğunun anlaşılması halinde, Üzmez için İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı rapor kurtarıcı olacak. Üzmez, 15 yıl yerine üç yıldan sekiz yıla kadar hapisle yargılanacak.
Avukat itiraz etmedi
Duruşma tutanakları, söz konusu Adli Tıp raporu ve tahliye kararına ne savcılığın, ne müdahil avukatların itiraz etmediğini ortaya koydu. Tanıklar da daha önce hakkındaki şikâyet geri çekilen Üzmez’in aleyhine konuşmamayı tercih etti. Tanıklardan A.Ü., “Teyzesi, sanıkların bu suçu işlemediklerini anlattı” dedi.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Taha Akyol l3 Kasım Pazartesi 2008 / MİLLİYET
t.akyol@milliyet.com.tr
Hayasız adam!
ADAMIN iğrenç adını bile anmak istemiyorum. 70 milyon onu biliyor. Adam utanmaz, olay bir iğrençlikler dizisi!
Bir anne düşünün ki 14 yaşındaki kızını takdim ediyor!
Kim bu anne müsveddesi? Utanmaz adamın eski sekreteri! Eskiden de öyle imiş! Şimdi kızını pazarlıyor!
Utanmaz adam da bütün bu ‘evveliyat’ı bile bile kabul ediyor! “Torunum yaşında, ayıptır” diyecek kadarcık bir ahlaktan yoksun! Hatta TV’lere çıkıp iğrenç laflar etmekten çekinmiyor hayasız adam!
Hz. Peygamber, “Haya imandandır!” dememiş miydi?
Olayımızda hayasız bir ana, hayasız bir adam ve zavallı bir kız çocuğu var! Hukuk bu zinciri gözden kaçırmamalıdır.
Hukuk ne diyor?
Bu iğrenç olayda, zavallı kızcağızın “Beden ve ruh sağlığı bozulmuş” ise utanmaz adama verilmesi gereken ceza, 103. maddeye göre, 15 yıldır. Adli Tıp, “Beden ve ruh sağlığı bozulmamış” diye rapor verdiği için hukuki sorunlar çatallaşıyor:
Mahkeme, Adli Tıp raporuna itibar etmeyip ikinci bir tıbbi inceleme isteyebilirdi; istememiş... Kaldı ki, dosyada Bursa Tıp Fakültesi’nin “Beden ve ruh sağlığı bozulmuştur” diye raporu var. Mahkemenin mutlaka üçüncü bir bilirkişi görevlendirmesi gerekirdi; yapmamış.
Diyelim ki, Adli Tıp raporu teknik olarak doğru; mahkeme, bu durumda bile cezanın üst sınırının 8 yıl olduğunu ve fiilin fevkalade iğrençliğini dikkate alarak “takdiren ve teşdiden” ceza vermeyi düşünerek utanmaz adamın tutukluğunu devam ettirebilirdi. Ben yargıç olsam öyle yapardım.
Şimdi feci bir ihtimal daha var: Kemik incelemesinden kızın gerçekten 15 yaşından büyük olduğu sonucu ortaya çıkarsa, davanın yürümesi ailenin şikâyetine bağlı olacaktır. Halbuki anne olacak utanmaz kadın şikâyetten vazgeçmiştir! Dava düşecek, dosya kapanacaktır!
Anne olacak utanmaz kadın kim bilir kaç para karşılığında kızını bu utanmaz adama takdim etmiş, kaç para karşılığında şikâyetten vazgeçmiştir!
Bu durumda utanmaz adamla utanmaz anne cezasız mı kalacak? Bana göre, TCK 227’deki “fuhşa teşvik” suçu dikkate alınmalıdır.
Bu olayda evvela Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’yu kutluyorum; bu iğrenç olaya karşı ve mahkemenin tahliye kararına karşı kamu vicdanının tepki göstermesine öncülük etti.
Bütün partilerin kadın milletvekilleri elbirliğiyle yeni yasa taslağı hazırlıyorlar.
Gerçekten, fuhuş ve cinsel taciz suçlarında cezalar biraz daha artırılmalı, zamanaşımı süresi uzatılmalıdır.
‘İkinci bahar’ rezaleti
Bir soruna daha değinmeliyim: Türkiye uzun zamandır iktisadi ve sosyal gelişme sürecinden geçiyor, ‘sınıf atlama’ olayları yaygınlaşıyor; bu iyi... Ama...
Taşrada erken yaşta mütevazı bir evlilik yapmış veya yaptırılmış bazı utanmazlar, milletvekili, paralı iş adamı falan olunca eski karısını terk ediyor!
Tam bir ‘sosyal sınıf’ hastalığı!
Süslü, gösterişli kadınlarla, sekreterleriyle “ikinci bahar” yaşıyorlar! Bazen resmen, bazen imam nikâhıyla...
Bunu hukuken yasaklamak kolay değil. Ama kamuoyunda bunlar teşhir ve rezil edilmelidir; böyle bir “toplumsal yaptırım” bari işlemelidir.
Terk edilen eşler mahkemelerden yüksek tazminat alabilmelidir.
Bu bilhassa AKP için önemlidir. AKP sosyolojik olarak kenar-merkez hareketliliğinin partisidir; bu tür utanmazlıklara herkesten sert tepki göstermelidir.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Hüseyin Üzmez hasta mı, suçlu mu?
http://www.haber7.com/haber/20081103...i-suclu-mu.php
Ne yani şimdi bu insan eşiyle ortalarda pişkin pişkin dolanacak mı??? Bir de birçok kadına iyilik yaptım diye övünecek öyle mi? kanal kanal görüntülecek? bu insanın (demeye bin şahit lazım) suratını görmek istemiyorum! Hastaysa ilgili yere nakletsinler madem, değilse anlatıklarının herbiri birer itiraf değil midir?
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Aslında burada düşünelmesi gereken bir kaç durum var:
“Beden ve ruh sağlığı bozulmuş” ise verilmesi gereken ceza, 103. maddeye göre, 15 yıldır. Adli Tıp, “Beden ve ruh sağlığı bozulmamış” diye rapor verdiği için hukuki sorunlar ortaya çıkıyor.
Cinsel istismara uğramış bir çocuğun yaşı ister 14 isterse 15 olsun! ruh ve beden sağlığının bozulmamış olması imkanı yoktur. Adli Tıp Kurumu bu konuda uzmanların görev yaptığı bir birim olabilir.Belki en iyi uzmanlar çalışıyor olabilir orada. Ancak hatta aynı raporda çocuğun zeka yaşının 9 olduğu da belirtilirken, nasıl oluyorsa "beden ve ruh sağlığı bozulmamış" denebiliyor? Beden sağlığının bozulması için bedeninin iş görmez olacak şekilde parçalanmış vs olması mı gerekiyor? Sonuçta bu bir travmadır çocuk için.Cinsel ilişki için erken yaşların ileriki yıllarda sorun çıkarmayacağı kestiriminde bulunabilirler mi? Ancak daha önemlisi çocuğun zeka yaşıdır. 9 yaş zekaya sahip bir çocuğun bedensel olgunluğu ve kemik yaşına göre karar verilmesi bana göre yanlıştır. Ruh sağlığının ise zarar görmemiş olduğu varsayımı bile kabul edilemez çünkü böyle bir olasılık karşımızdaki bir çocuksa gerçekçi değildir.
Aynı adli tıp çocuğun zeka yaşını 9 olarak göstermiş. Hakimin takdirine söyleyeceğimiz bir şey olamaz ancak yasal düzenlemelerde sadece kemik yaşı - fiziksel olgunluk değil bunun da göz önüne alınması gerekir.
Buna ek olarak anne bu suç isnadı nedeniyle tutukluyken şikayet hakkının hala annede olması ne kadar mantıklıdır? Çocuğun koruma altına alınması ve şikayet hakkının da ya varsa başka vasisi yoksa da devletçe kullanılması gerekir. Zaten anne olaya sebebiyet vermişken şikayetçi olmasını beklemek de mantıklı değil.
Üzmez vesilesi ile belki de bu düzenlemeler yeniden ele alınacak..Ancak keşke bu tip düzenlemeler birilerinin canı yanmadan yapılabilmiş olsa..
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Taşlar yerine oturuyor. Haber metninden:
Adalet Bakanlığı’nda geçen ay yapılan “Çocukların cinsel istismarı ile ilgili kanunda yapılacak değişikler" toplantısında ortaya atılan bir öneri çok tartışma yaratmıştı. Öneride "14 yaşındaki kızlar evlendirilsin" denilmişti. Bu teklif ilk anda Adalet Bakanlığı’na mal edildi.
Hüseyin Üzmez’in küçük bir kıza taciz olayı henüz yaşanmışken, hükümetin onu kurtarmak için harekete geçtiği şeklinde yorumlanmıştı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise bu teklifin Yargıtay üyesinden geldiğini kendileriyle bir ilgisi olmadığını açıkladı. Dün Radikal Gazetesi’nde bir yazısı yayınlanan Dr. Güçlü Ildız, bu teklifi veren kişinin Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu Başkanı Psikiyatr Dr. Yalçın Ergezer olduğunu yazdı.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Alıntı:
Mehtap Deniz rumuzlu üyeden alıntı
Bilirkişi raporlarının dikkate alınıp alınmamasında hakimin takdir hakkı var,peki hakim kendi uzmanlık alanına girmeyen bir konuda defalarca bilirkişi raporu istedi ve her defasında da farklı sonuçlar alındı diyelim. olayda olduğu gibi. adli tıpdan alınan raporun üniversiteden alınmış bir raporun üstünde olup olmama gibi bir sıralaması söz konusu mudur? adli tıpda inceleme komisyonunda çocuk psikiyatristi bulunmadı yazıyor haberde. böyle bir komisyonun verdiği raporun geçerlik ve güvenirlik sorunu olmalı. ölçmeye uygun yeterlikte uzman barındırmıyorsa. hakim adli tıptan gönderileni dikkate almak zorunda mıdır yoksa üniversiteden yollanan beden ve ruh sağlığının zarar gördüğüne dair raporla yetinebilir miydi? hukuki prosedür nedir ?
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Eger Uzmezde ceza almadan kurtulursa, adalet sistemine olan guvensizlik cok artar. Umarim dava tekrarlanir.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Taşlar yerine oturuyor. Haber metninden:
Adalet Bakanlığı’nda geçen ay yapılan “Çocukların cinsel istismarı ile ilgili kanunda yapılacak değişikler" toplantısında ortaya atılan bir öneri çok tartışma yaratmıştı. Öneride "14 yaşındaki kızlar evlendirilsin" denilmişti. Bu teklif ilk anda Adalet Bakanlığı’na mal edildi.
Hüseyin Üzmez’in küçük bir kıza taciz olayı henüz yaşanmışken, hükümetin onu kurtarmak için harekete geçtiği şeklinde yorumlanmıştı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise bu teklifin Yargıtay üyesinden geldiğini kendileriyle bir ilgisi olmadığını açıkladı. Dün Radikal Gazetesi’nde bir yazısı yayınlanan Dr. Güçlü Ildız, bu teklifi veren kişinin Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu Başkanı Psikiyatr Dr. Yalçın Ergezer olduğunu yazdı.
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu Başkanı Psikiyatr Dr. Yalçın Ergezer kim? “ruhsal ve bedensel sağlığının bozulmadığı” yönünde rapor veren kurulun başkanı işin acısı bu kişi “gerçeğe aykırı rapor” verdiği gerekçesiyle, “geçici süre meslekten men ve uyarı cezası almış kişi. Şimdi nerede? Devletin ayıbı...
Gerçi mağdurun kemik yaşı 14 çıktı ve doğum kaydı bulundu amma RTE ye özeneyim VELEV Kİ şimdi 15 çıksaydı ne olacaktı? Bu dangalaklar yırtarız sanıyorlar amma olay tarihi 2006 !!!! 15 deselerdi bile olay yani tecavüz tarihinde yaş 13 olduğundan yırtamazdı.
Şimdi oynanan oyun farklıdır buna cinsel istismar ve ya taciz dimeye çalışıyorlar .. Hayır bu düpedüz TECAVÜZDÜR...
Gerçi Yargıtay ceza kurulu da üzmezi üzecek emsalbir karar verdi...
''KURUL, Balıkesir’de cinsel istismara uğrayan 14 yaşındaki bir kız çocuğunun davasında yerel mahkemenin sanığa verdiği 8 yıl 4 aylık cezayı bozdu. Kararda, 15 yaşındaki küçük çocuklara yönelik her türlü cinsel istismarın rıza olsa bile suç oluşturacağı belirtilerek, şöyle denildi: "Sanığa yüklenen eylemlerin sabit olduğu hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. TCK’ya göre, 15 yaşını tamamlamamış çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle 15 yaşını tamamlamamış çocukların rızalarının hukuken değer ifade etmediği konusunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mağdur çocuğun şikáyetçi olmadığı gerekçesiyle Baro tarafından atanan zorunlu avukatın duruşmalara katılma isteminin reddedilmesi yasaya aykırıdır.
Uzman bulundurulmalı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 236. maddesinde "Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulur. Bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler uygulanır" hükmü yer almaktadır. Yerel mahkemece 15 yaşından küçük mağdurenin dinlenmesi sırasında, ruh sağlığının bozulmadığı yönündeki adli tıp raporuna dayanılarak, yasada öngörülen nitelikte bir uzmanın bulundurulmaması yasaya aykırıdır."
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
BASIN AÇIKLAMASI
HÜSEYİN ÜZMEZ OLAYINDA DÜZENLENEN HIZLANDIRILMIŞ ADLİ TIP RAPORU BİLİMSEL OLARAK GEÇERSİZ,
HUKUKEN YOK HÜKMÜNDEDİR.
BU RAPORA DAYANARAK GERÇEKLEŞTİRİLEN TAHLİYE İŞLEMİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ/YENİDEN DEĞERLENDİRİLMELİDİR!
14 yaşındaki bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar-pedofili (subyancılık) suçlamasıyla tutuklu bulunan Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen rapor sonrası tahliye edilmesi kamuoyunda haklı ve büyük bir infialle karşılandı.
Türk Tabipleri Birliği olarak söz konusu raporu bilimsel açıdan inceleyerek değerlendireceğimizi 31 Ekim 2008 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında duyurmuştuk. İlgili inceleme tamamlandığında sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacağız.
Ancak, Türk Tabipleri Birliği, konunun aciliyetini göz önünde tutarak Adli Tıp Kurumu’nun düzenlediği raporu basına yansıyan bilgiler çerçevesinde öncelikle usûl açısından değerlendirmiştir:
1- Basında yer alan bilgilerden mağdure B. Ç. Hakkında düzenlenen Adli Tıp Kurumu (ATK) 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun raporunda yapılan muayeneye dair bulgulara yer verilmeksizin “… beden ve ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede patolojik araz tespit edilmediği” kaydının düşülmesi söz konusu raporun öncelikle bilimsel olarak yetersiz ve bu nedenle geçersiz olduğunu göstermektedir.
2- Adli Tıp Kurumu (ATK) 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu pedofili olayının mağduresi B. Ç.’yi 19 Eylül 2008 Cuma günü muayene etmiş ve 22 Eylül Pazartesi raporunu hazırlamıştır. İhtisas Kurulu’nun rapor hazırlama süreci; kişinin muayenesi/kişiye ait dosyanın genellikle asistan hekimlerden oluşan raportöre verilmesi/raportörün taslak raporunu hazırlaması/bu taslak rapor hakkında Kurul Başkanı veya ilgili Kurul üyesinin değerlendirme-onayının alınması-ilk taslak raporun İhtisas Kurulu toplantısında okunup tartışılması/İhtisas Kurulu tarafından son hali verilen raporun yazım için görevli sekreterlere verilmesi/sekreterlerce hazırlanan tek nüshalık ilk rapor taslağının raportör üye tarafından gözden geçirilip gereken düzeltmelerin yapılması/nihai olarak üç nüsha halinde hazırlanan raporun raportör, Kurul Başkanı ve Kurul üyeleri tarafından incelenerek imzalanması ve ATK Başkanlığı’na gönderilmesi gibi bir dizi aşamada gerçekleştirilmektedir. Bir adli tıp raporunun hatasız olarak verilebilmesi için gerekli olan bu aşamalar doğal olarak raporlaştırma sürecini uzatmaktadır ve 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda bu süre ortalama 3-4 haftayı bulmaktadır.
Durum böyle iken mağdure B. Ç. hakkındaki raporun muayeneden sonraki 1 iş günü içinde hazırlanmış olması ortada bir “hızlandırılmış rapor” sürecinin var olduğunu göstermektedir ve bu durum ilgili raporlaştırma sürecine “müdahale edildiği”, “sanığın korunduğu” kuşkularını doğurmaktadır. Kamuoyunun aydınlatılması ve ATK üzerindeki kuşkuların kaldırılabilmesi için öncelikle bu sürecin hangi saiklerle ve nasıl gerçekleştirildiğinin Adalet Bakanlığı ve ATK yöneticileri tarafından açıklanması gerekir.
3- Adli Tıp Kurumu 2659 sayılı Kanunla kurulmuştur ve Adli Tıp İhtisas Kurulları’nın yapısı ve çalışma esasları da bu Kanun’la düzenlenmiştir.
Bu Kanun’a göre 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun bir başkan ve adli tıp uzmanı iki üye ile birlikte Kadın Hastalıkları ve Doğum, Radyoloji, Üroloji, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Psikiyatrisi, Adli Antropoloji ve Çocuk Cerrahisi branşlarından birer üyeden oluşması yasal bir zorunluluktur.
Aynı Kanun’un 23. maddesi (B) fıkrasında Adli Tıp İhtisas Kurullarının çalışma esasları şu şekilde düzenlenmiştir:
“ Adli Tıp İhtisas Kurulları Başkanının başkanlığında işin niteliğine göre en az dört üye ile toplanır ve oyçokluğu ile karar alır. …
Üyelerden birinin özürlü olması veya yokluğu halinde eksiklik diğer kurullardan alınacak üye ile tamamlanır. Şu kadar ki tetkik edilecek konu, ilgili uzman üye hazır bulunmadıkça müzakere edilemez.”
Açık olarak görüldüğü gibi çocuk psikiyatristi hazır bulunmadan pedofiliyle ilgili bir vakanın 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda muayenesinin yapılması ve rapor hazırlanması 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’na aykırıdır ve bu şekilde hazırlanmış bir rapor hukuki açıdan da bilir kişi raporu olarak kabul edilemez.
4- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nda çocuk psikiyatristi bir üyenin halihazırda olmaması raporun bu şekilde hazırlanması için haklı bir gerekçe oluşturmaz.
Çünkü, gene 2659 sayılı Kanun’a göre; “adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas daireleri, inceledikleri konularla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunda bulunmayan tıp ve diğer uzmanlık dallarında Adli Tıp Kurumu dışından uzmanların bilirkişi olarak davet edilmesine karar verebilirler.”
Pedofili olayının mağduresi B. Ç.’nin muayenesi İstanbul’da yapılmıştır ve istenildiği takdirde İstanbul’da bir çocuk psikiyatristinin bulunamaması söz konusu değildir.
5- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu Başkanı’nın ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı olması pedofili mağduresi B. Ç. hakkında hazırlanan raporun bilimsel olduğu doğrultusunda bir kanıt oluşturmaz. Çünkü ruh sağlığı ve hastalıkları ile çocuk psikiyatrisi uzun yıllar önce birbirinden ayrılmış iki farklı tıp disiplinidir ve birbirlerinin yerine ikame edilemezler.
6- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu 2659 sayılı Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklikle kurulmuştur. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu kurulda çocuk psikiyatristi bir üyenin bulunması yasal bir zorunluluk iken aradan geçen 5 yıl boyunca bu zorunluluk yerine getirilmemiştir.
ATK Kanunu’nun 11/c maddesine göre “Kurumun verimli ve düzenli çalışmalarını sağlamak ve bu yolda uygun göreceği tedbirleri almak” ATK Başkanı’nın görevleri arasındadır. Oysa beş yılı aşkın bir süredir ATK Başkanlığı görevini yürüten Dr. Keramettin Kurt bu görevini yerine getirmemektedir ve en azından ağır bir görevi ihmal suçu söz konusudur.
Sonuç olarak; Hüseyin Üzmez olayıyla ilgili mağdure B. Ç. hakkında ATK 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor meslek örgütümüz tarafından usûl açısından değerlendirilmiş ve yapılan bu değerlendirme sonucunda söz konusu raporun hukuken bilir kişi raporu olarak kabul edilemeyeceği, yok hükmünde olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda; Hüseyin Üzmez eğer basında yer aldığı gibi Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce bu rapora dayanarak tahliye edilmişse ilgili mahkeme kararının gözden geçirilmesi/yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türk Tabipleri Birliği aynı zamanda fevkâlâde önemli bir sağlık sorunu olan pedofili (subyancılık) iddiasıyla ilgili konuyu yakından takip etmekte ve gelişmeleri çocuklarımızın ruh sağlığı açısından endişeyle izlemektedir.
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Şu açıklama dehşet verici:
6- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu 2659 sayılı Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklikle kurulmuştur. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu kurulda çocuk psikiyatristi bir üyenin bulunması yasal bir zorunluluk iken aradan geçen 5 yıl boyunca bu zorunluluk yerine getirilmemiştir.
Bu durumda Adli Tıp 6. İhtisas Dairesinin son 5 yılda çocuk istismarıyla ilgili verdikleri tüm raporlar YOK HÜKMÜNDE olur ve bu raporlara dayanarak tahsis edilmiş hükümler de aynı akibete uğrar.
Hal böyle olunca Yargıtay'da onanmış kararlar kazanılmış hak olarak değerlendirilecektir ve son beş yılın pedofili hastaları ellerini sallaya sağlaya adalete büyük bir şükran içinde hastalıklarını etraflarındakilere saçmaya devam edeceklerdir.
İnanamıyorum... :(
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
6- 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu 2659 sayılı Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklikle kurulmuştur. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu kurulda çocuk psikiyatristi bir üyenin bulunması yasal bir zorunluluk iken aradan geçen 5 yıl boyunca bu zorunluluk yerine getirilmemiştir.
Üzmez olayı patlak vermeseydi bu ortaya çıkmayacaktı. Dolayısıyla son beş yıldır verilen raporlar şüpheli ise o zaman geriye dönük olarak sayın Sezgin Temel'in vurguladığı nokta dehşet vericidir. !
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Üzmez Üz'üldüğü andan Üz'üntüsü telafi edildiği ana kadar ise neler yaşandı?? yaşanmıştır?? sair dehşetler sanırım bu kayıp zaman aralığının karanlığına itildi..., ki itilmemeli.
Bu ve benzeri soruşturmaların projektörünü şimdi 'mağdur' un muhatap olduğu prosedürlerün karelerine yöneltelim.
18 yaşının altında bir kız çocuğu cinsel suçlardan bahisle karakola müracaat etti diyelim,,, karakol savcılığa bildirecektir,,, savcılık ilkin şu yargılamanın rotasını şaşırtan 'ruh sağlığı' nı hiç ama hiç umursamaz. Savcılığı alakadar eden ilk ve tek mevzuu mağdurun genital muayenesidir. 18 yaş altındaki kız çocuğu bir polis otosunda, birkaç polis memuru ve kolu damgalı olarak yörenin müsait olduğu muhtelif sağlık kuruluşuna götürülür... Adli Tıp Kurumunun çocuk psikoloğu bulunmayan bila ihtisas dairesi bu safhada hayli lüks bir bilirkişi addedilir... Bu safhada; hem yöresel şansı yaver ise hem de gündüz mesai saatlerinde ise bir devlet hastanesinin jinekoloğu büyük bir lütuftur,,, aksi halde ya bir devlet hastanesinin acil poliklinik doktoru, ya da sağlık ocağı hekimi Savcılığın sualini cevaplamaya uğraşır... Bu muayene herhalde görsel bir muayenedir.., ancak kapsamlıdır. Kapsamı cinsel suçun kız çocuğunun bedeninde alternatifli arazlarını aramaktan ibarettir. Çocuk; bedeninde yapılan bu muayeneler için kendinden istenen tüm direktiflere boyun eğer. Hekim raporunu 'çıplak gözle' elde ettiği verilere dayanarak yazar... Bu rapor ekseriyetle işe yaramaz... Bir üst sağlık kuruluşuna da aynı sefer düzenlenir,,, bu kere raporu düzenleyecek hekime hem ilk raporun eksikliklerini gidermek ve hem de bu raporu daha yeterli bir hale getirmek gibi bir misyon yüklenmiştir. Kız çocuğumuza da düşen ROL; işte bu raporlarda Savcılığı'ın ve soruşturmanın ihtiyaç duyduğu donelere ulaşmasını sağlamaktır..., velhasıl; bedenini her türlü tetkik ve kontrole itirazsız sunar...
Tüm bunlar da öyle birkaç saat içinde, yahut bir kaç gün içinde olup bitmez!!!
Bu kız çocuğu bu süreçlerde ne yapar?? Eğilim şöyle ki; 18 yaş altı cinsel suçlara muhatap olan kız çocuklarının bu ağır mağduriyetine genellikle aile ile içiçe yahut yakın sosyal çevre içinden bir erkek sebep olur. Savcılık soruşturma ya bir rapor temin etmekle cebelleşirken; aile içinde büyük bir sarsıntı yaşanır... Yakın sosyal çevre ise vaziyeti facia seviyesinde diline dolarken; mağdur kız çocuğumuzun da hal ve hareketleri bir bir hatırlanır,,, 'acaba'lar bu çağrışımların arasına bol bol serpiştirilir... Karakolda bilahare Savcılıkta mağdur çocuk defaten olan biteni en ince ayrıntısına kadar anlatır,,, zapta aldırır,,, tüm soruları şaşırtmacadır, muhatap makam doğruyu ararken mağduru sıkıştırır... Zanlı yahut zanlılar bulundukları mahalden derdest edildiğinde ise asıl yaygara başlar...
Ve; Ülkemde ne yazık ki; bu durumdaki kız çocuğuna çevrilen gözlerde artık bambaşka bir bakış yerleşir...
Soruşturma, mağdurun çevresindeki hayhuy arasında neticelenir,,, yargılama başlar. Sanık tarafı illa rapora itiraz eder!!! Bu kere istikamet Adli Tıp Kurumu.
Aradan en azından 6 ay geçmiştir. Bu süreçte elde olan yegane raporlar da hekimlerin çıplak gözle yaptığı muayene raporlarıdır. Tabii Adli Tıp Kurumundan adına yaraşır daha kapsamlı bir raporda istenir, mağdurenin bu kere yalnızca beden sağlığında değil ruh sağlığında da patalojik araz olup olmadığı!!!
Tıpatıp olmasa da; ne yazık ki bu senaryo 'cinsel suçlar'da benzer replikler, benzer sahnelerle kaleme alınmıştır.
Garip hatta bilimum beşeri bilimlere aykırı olan; böylesi bir süreci yaşayan çocuklarımızın bidolu İhtisas Kurulu raporlarına istinaden; ruh sağlının bozulmuyor olmasıdır...
Olabilir mi??? Çok çok çok zor bir ihtimalde olsa; olabilir???
Bu durumu izah eden tek (tamamen insan yapısına ve bilimsel gerçeklere aykırı olsa da) ihtimal var... O da genlerimize işleyen insanlıkdışı ezberlerimiz. Çok yakın tarihlere kadar; okul yöneticileri dahi öğrencilerini 'bekaret kontrollerine' göndermiyorlar mıydı??? Anne/babalar istedikleri zaman herhangi bir hekime müracaat ederek kızlarının bedenlerinin halihazır durumunu öğrenmiyorlar mı??
Herhalde; aileler bu suçun muhatabı çocuklarını suçun kucağına nikahlamayı 'namus', T.C. yasaları ise suçu telafi etme yolu addetmiyor mu???
Ve istisnalar haricinde; pekçok bakımdan donanımsız, kişisel hayatlarını icra etmekte maddi ve manevi zorlanan ebeveynlerin çocukları olan cinsel suç mağdurları için; müşteki oldukları anda başlayan bin türlü başka travma daha yok mu??? Sanırım tüm bunların izleri; bu dehşet uyandıran suçun izlerinden çok daha fazla dominant...
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
15.11.2008/HÜRRİYET
Üzmez'i eleştirdik diye tehditler aldık
Yazar Selahattin Çakırgil’in ardından, Sibel Eraslan da dün gazetesini ve İslami camianın Hüseyin Üzmez olayına bakışını eleştirdi. Eraslan, "T.C." başlıklı yazısında, bir grup dindar kadının yayınladığı bildirinin ardından tehditler aldıklarını belirterek, "Herkes bilinçaltında neyi taşıyorsa, döke saça savurmaya başladı. Tamam bunlar da insani tepkiler diyelim, diyelim de. Suç nerede kaldı ve o suçla mücadele konusunda, mağduriyetlerin tamiri mevzuunda kayda değer ne yapabildik?" dedi.
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
http://fotogaleri.haber7.com/inner//...4055936132.jpg
Hüseyin Üzmez İslamcı yazar kimliği ile 14 yaşındaki bir kıza tacizde bulununca bir kısım medya onu baştacı yaptı. Üzmez, Tecavüzcü, sapık, sübyancı yaftasını yediği, medyaya gerine gerine çıkarken, olan bir zamanlar taşıdığı kimliğin gerçek sahiplerine oldu. Önümüzdeki günlerde yeniden basılı olarak çıkmaya hazırlanan mütedeyyin mizah dergisi Cafcaf, Hüseyin Üzmez meselesini bakın nasıl hicvetti...
http://www.haber7.com/haber/20081114...-Karikatur.php
***
Şimdi buna göre siyasi rant mı sağlamış oluyor insanlar?
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Sayın Abbas Bilgili'nin alıntıladığı Hürriyet haberine konu olan Sibel Eraslan'ın köşe yazısının tamamını ekte kopyaladım.
Eraslan, Hürriyet haberinde söylendiği gibi "bir grup dindar kadının yayınladığı bildirinin ardından tehditler aldıklarını" söylemiyor.
"Hemen hepsi de yakın arkadaşım olan bir topluluk, Hüseyin Üzmez konusunda Vakit Gazetesine Tepki verdi. Bu iyiniyetli tepkinin ardından en akla gelmeyecek ve ağza alınmayacak mektuplar, tehditler aldım, internet sitelerinde küfürler eşliğinde resimlerimizi basanlar, ardından işi Peygamberimize ve İslâm Dinine kadar vardırdılar. Tam bir kaos! Herkes bilinçaltında neyi taşıyorsa, döke saça savurmaya başladı." diyor.
Yani hakaret ve tehditler Üzmez'in yaptıklarından dolayı bütün camiayı suçlayanlardan geliyor.
Yazının tamamı şöyle:
T.C.
Son yaşadığımız olaylar, toplum olarak içimizde saklı tuttuğumuz gerçekleri bedeli acı olsa da ortaya döküyor bir bir... Özellikle savunmasız çocuklara yönelik tensel, cinsel ve ruhsal şiddet olayları hepimizi darmadağın edecek ölçekte... Farkındaysanız, sanki derinlerimizde uzun zamanlardır biriktirdiğimiz pek çok şiddet olayı, adeta bir fayın ortadan kırılması gibi toplumsal bir deprem olarak önümüzde... Kimsesiz çocukların kaldığı yurtlardaki kötü muameleler, zihinsel engelli kişilerin yaşadığı hastane dehşetleri, birbirlerine bağlanarak yakılmış küçük çocuk cesetleri ve elbette Hüseyin Üzmez vakası ile basında bir çorap söküğü gibi yer almaya başlayan envai çeşit taciz, tecavüz, ensest vakası... Sanki toplumsal bir depremi yaşıyoruz...
Kimse bu tip suçların kendi ailesinde, kendi idare ettiği kurumlarda, kendi arkadaş çevresinde, kendi yaşadığı sokakta, kentte ve en sonunda kendi ülkesinde ve hatta hayat sürdüğü gezegende yaşanmasını istemez. Çünkü savunmasız çocuklara yönelik şiddeti, insanlığın hiçbir karesi kabul edemez. Yetişkinlere yönelik şiddet de elbette kabul edilemez. Ama yetişkinlerin hiç olmazsa kendilerini savunabilecekleri daha çok yöntem olduğunu düşünürüz...
Şiddet mevzuunda ideolojik köken aramanın bize vakit kaybettirdiğini, sadece zaten var olan kalın iletişimsizlik duvarlarımızın bir kere daha kalınlaştığını fark ediyorum son olaylar çevresinde. Bunu ilk kez, her ikisi de profesör olan anne-babanın çok iyi şartlarda yetişmiş evlatlarıyla yaşadığı dramatik olayda fark etmiştim. Kız, annesinin boğazını kesmişti. Bu kız ve işlediği suçun pek çok sosyal ve psikolojik sebebi vardır elbette. Ama bunu sadece getirip o evladın yetiştiği seküler çerçeve üzerinden değerlendirmek haksızlık ve kolaycılıktı... Tıpkı bugün Hüseyin Üzmez üzerinden inşa edilen ve faturası mütedeyyin çevrelere ve din olgusuna çıkarılan ortamda yaşadıklarımız gibi...
Hemen hepsi de yakın arkadaşım olan bir topluluk, Hüseyin Üzmez konusunda Vakit Gazetesine Tepki verdi. Bu iyiniyetli tepkinin ardından en akla gelmeyecek ve ağza alınmayacak mektuplar, tehditler aldım, internet sitelerinde küfürler eşliğinde resimlerimizi basanlar, ardından işi Peygamberimize ve İslâm Dinine kadar vardırdılar. Tam bir kaos! Herkes bilinçaltında neyi taşıyorsa, döke saça savurmaya başladı. Tamam bunlar da insani tepkiler diyelim, diyelim de... Suç nerede kaldı ve o suçla mücadele konusunda, mağduriyetlerin tamiri mevzuunda kayda değer ne yapabildik?
Yetişkinler olarak, vicdan kanatıcı suç olaylarında hiç de sorumluluk sahibi büyükler gibi davranamıyoruz. Olayları dehşetli bir mahalle kavgasına çevirerek, “Oh olsun, işte siz hepiniz böylesiniz” dercesine ateşin üstüne körükle yürüyoruz. Bunu sadece “karşı mahalle” yapmıyor, bizler de yapıyoruz. Çünkü böyle yapmak kolay olanıdır.
Şiddete elbette tepki göstereceğiz. Şiddet ve yol açtığı zulüm ortamı ile elbette mücadele edeceğiz. Ama nedense tepkilerimizin vardığı sinir uçları, hemencecik mahalle kavgasına dönüşüveriyor. Bu noktadan sonra yaralarımız derhal örtbas edilerek tülbente sarılıyor, yarayı unutup kavgaya devam ediyoruz... Çözümse başka bahara! Ve o bahar hiç gelmiyor!
Basit bir değiş tokuş yaparak hayalimizde canlandıralım: Hüseyin Üzmez, bizim mahallede değil de karşı mahallede olsaydı... Anasının boğazını kesen kız, Bilkentli değil de İmam hatipli olsaydı... Nimet Hanım, bakan değil de muhalefet vekillerinden biri olsaydı... Çeteciler Cumhuriyet gazetesinden değil de sağ bir gazeteden çıkmış olsaydı...
Ne değişirdi?
İsmini bile bilmediğimiz bir kız çocuğu var elimizde: B.Ç... Onun psikolojik bir travma geçirip geçirmediğini ciddi ciddi konuşuyoruz. Allah aşkına tüm ülkeyi B.Ç’ye çevirmedi mi bu tartışma? Hangimize psikolojik travma yaşatmadı? Ha B.Ç... Ha T.C...
Suç, “karşı mahalleye” ait olunca yükümüz daha mı az olur? Suç şayet suç ise, olduğu yerde ve yol açtığı tüm yaralarla yaşamaya devam etmez mi? Küçük kızlar daha az taciz olur, küçük çocuklar daha az dayak yer, annelerin gırtlağı kesilirken daha az acır ve darbeler bizden çıktığında daha mı az karartır hayatı? Bu insanlar aramıza uzaydan ışınlanmadı. Bu suçlar Çin’de işlenmedi, mağduriyetler Kutuplarda yaşanmıyor. Suça da en az mağduriyetler kadar yakınız. Hepimiz.
Ne zaman yetişkinler olacağız biz? Ne zaman terk edeceğiz bu gözlerimizi kör eden holiganlığı?
Hiçbir şeye hakettiği ölçüde üzülemiyoruz farkında mısınız? Çocuklar gündüz gözüyle yakılıyor neredeyse seviniyoruz, ekonomik yoksulluk her türlü fuhuş ve terör olayını besliyor neredeyse bayram ilan edeceğiz, oysa hepsi bizim evladımız, kardeşimiz değil mi?
Şimdi elimizde patlayan bu şiddet ve istismar bombasına, “yok benimdi, yok senindi” demenin herhangi bir faydası yok!
Şimdi “iş” zamanı... Kolları sıvayıp bu sosyal depremden nasıl sağ salim çıkabileceğimizin planlarını yapmanın vakti. Suçlunun kim olduğunu gözetmeden adaletle yürümenin, mağdurun kim olduğuna bakmadan merhametle yaklaşmanın vakti.
Değil mi?
(Sibel Eraslan - Vakit)
-
Re: Üzmez'i Üzelim (Basın Bildirisi)
Önce şu iki haberi bir okuyalım. Bu olayla ne kadar ilgili ve bizi aslında ne kadar güzel anlatıyor.
Olay 1_
ANTALYA'da 32 yaşındaki M.Ü, 6 yıllık eşi S.Ü ile istemediği halde ters ilişkiye girmek, daha sonra da namluyu temizlemeye yarayan çubukla (harbi) tecavüz etmek suçundan yargılanıyor.
Bir yıldır süren davanın duruşması, harbinin gönderildiği Adli Tıp 6'ncı İhtisas Dairesi'nden rapor gelmediği için ertelendi. Olaydan sonra bağırsaklarından 6 operasyon geçirdiğini söyleyen S.Ü., davanın sonuçlanıp tutuksuz yargılanan kocasının ceza alması için gelecek raporu bekliyor.
Güvenlik Mahallesi'nde oturan bir çocuk babası M.Ü, bir yıl önce 27 yaşındaki eşi S.Ü'ye ters ilişki teklif etti. Reddedilen koca, eşini dövüp amacına zorla ulaştı. Fantazisini sık sık tekrarlayan M.Ü., bir gün eve “Arkadaşımın karısı” diyerek getirdiği kadınla da birlikte oldu. Kocasının bu ilişkisini gören kadın, “Ne yapıyorsun, yaptığın ayıp değil mi?” deyince aynı gece yine dayak yedi. O gece de kocasından gelen ters ilişki teklifini reddetti. Ancak, yediği dayağın etkisiyle direnme gücünü yitiren genç kadın ters ilişkiden yine kurtulamadı. Eşinin daha sonra harbi ile fantazi yapmak istemesi S.Ü.'yü çıldırttı. Tüm direnmesine rağmen eşinin bu fantazisinden kurtulamayan S.Ü. bayıldı. Sabah karnındaki sancıyla uyanan talihsiz kadın, yardım istediği komşuları tarafından hastaneye kaldırıldı. Doktorlar S.Ü.'ye bir çubukla tecavüz edildiğini, bu cismin ince ve kalın bağırsaklarda büyük hasara yol açtığı belirledi. Kadının şikayeti üzerine önce kaçan koca, olaydan 10 gün sonra polise teslim oldu. Yatak odasında yapılan aramada ise harbi adı verilen ve tüfek namlusunu temizlemek için kullanılan bir metal çubuk bulundu. Yakalanan koca suçlamaları reddetti, “Eşimin bağırsaklarında daha önceden problem vardı. Ben kesinlikle böyle bir suç işlemedim” dedi.
M.Ü., Antalya 3'üncü Ağır Ceza Mahmesi'nce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakalırken, 13 gün boyunca yoğun bakımda kalan ve bir yıldır aynı sorun yüzünden ızdırap çeken S.Ü. de aşırı derecede zayıfladı. Genç kadın, “Ters ilişkiye girmezsem beni aldatacağını süylüyordu. Çoğu zaman da zorla ters ilişkiye giriyordu. Bu durumu, kızkardeşime ve kocamın ağabeyine anlattım ama durum değişmedi” dedi.
Olaydan sonra bağırsaklarından 6 operasyon geçirdiğini söyleyen S.Ü., davanın sonuçlanıp tutuksuz yargılanan kocasının ceza alması için Adli Tıp 6'ncı İhtisas Dairesi'nden harbi ile ilgili gelecek raporu bekliyor.
Olay 2_
15 yaşındaki M.G.’yle dini nikahla yaşayıp ondan bir bebek sahibi olan E.T., ‘cinsel istismar’ suçundan tutuklandı. 19 yaşındaki baba hakkında 15 yıla kadar hapis cezası istenebilir.
15 yaşındaki M.G., 19 yaşındaki E.T.’yle, İzmir’in Konak İlçesi’nde, geçen yıl yapılan düğünle imam nikahıyla evlendi. 4 ay önce çiftin bebekleri N.T., Ege Kadın Doğumevi’nde dünyaya geldi. Polis, yaşı küçük olan anne M.G.’nin, doğum yapması üzerine durumu savcılığa bildirdi. Savcılığın harekete geçmesiyle genç baba hakkında ‘cinsel istismar’suçundan tutuklama kararı verildi. E.T., bir hafta önce polis tarafından yakalanıp gözaltına alndı, ardında çıkarıldığı mahkemece de tutuklanıp cezaevine gönderildi.
Eşinin tutuklanmasıyla şoke olan küçük anne M.G., “Aile arasında düğün yaptık. Gelenek ve göreneklerimiz böyle, küçük yaşta evleniyoruz. Yaşım gelince resmi nikah kıyacaktık. Eşim, Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez ile aynı suç maddesinden tutuklandı. Eşim tecavüzcü değil. Cinsel istismara uğramadım. Sadece geleneklerimize göre küçük yaşta evlendik. Asıl yaşım bu değil. Nüfusa geç yazıldım. Kızım ve ben babasını yanımızda istiyoruz. Hüseyin Üzmez, dışarıda rahatça geziyor, eşim ise demir parmaklıklar arkasında gün sayıyor” dedi.
15 yıl istenecek
E.T.’nin avukatı Uğur Karadağ ise “Büyük ihtimalle müvekkilim hakkında 15 yıl hapis cezası istemiyle dava açılacak. Yasaya göre mağdurun ’ruh ve beden sağlığı’bozulduysa sanık ceza alıyor. Kadın bebek doğurduğu için zaten bedeni bozulmuştur. Bu tür olaylarda bu kişelere tecavüzcü gözüyle bakılmaması lazım” dedi.
İMAM NİKAHI VE DÜĞÜN
19 yaşındaki E.T. ile 15 yaşındaki M.G. bir yıl önce imam nikahıyla evlendirilmişti. Genç çift nikahın ardınan Konak’ta düğün de yapmıştı. 15 yaşında anne olan M.G. aslında yaşının büyük olduğunu savunuyor.
Okudunuz mu? Şimdi bakalım...