Erdoğan, Rize'den çok net mesaj verdi: Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyiz. Yiyeni de aramızda barındırmayız! Böylece Şaban Dişli ile ilgili iddiaların ardından Mr. Tayip suskunluğunu bozmuş oldu.
Printable View
Erdoğan, Rize'den çok net mesaj verdi: Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmeyiz. Yiyeni de aramızda barındırmayız! Böylece Şaban Dişli ile ilgili iddiaların ardından Mr. Tayip suskunluğunu bozmuş oldu.
Eğer sözünü tutarsa Türkiye seçime gidecek demektir. Hemde ne seçime çankayadaki de gidecek 60. hükümetin başıda yaklaşık 311 kişide ne mutlu ama sözünü tutmaz ki.
Yurt geneline uygun şekilde dağılmış %32 oyla tek başına iktidar olunabilen bir ülkede, yüzde otuzun üzerine çıkacak başka parti olmadığını ve AK Parti'nin oylarının da ciddi bir alternatif çıkana kadar bunun altına inmeyeceğini göremeyecek kadar saf mısınız, sayın commodore1tr?
AK Parti'nin iktidarının devam etmesini istemeyen partilerin iki önemli şeye dikkat etmesi lazım:
1. Doğru muhalefet. Başka bir konuda sayın cognis'in üslubuyla sizinkini karşılaştırdım. Mesela Ergenekon'a komple sahip çıkanların iktidar şansı olduğuna inanmıyorum.
2. Ciddi alternatif oluşturma. CHP ile MHP'nin iktidar alternatifi olabilecek planı, projesi, zihniyeti yok. İkisinin koalisyonu bile matematiksel olarak imkansıza yakın. Varsa bir ümit DP ile DSP'de.
Bizden başka kimseye yedirmeyiz demek istemiştir.
Bence "Yenilir yutulur gibi değil" anlamında kullanılmıştır.
Çünkü ,"Yenilenler ele yüze bulaştırılmıştır"
Bu nedenle ,
"Yeme de yanında yat" denilecek durum yoktur.
"Binaenaleyh" , :rolleyes:
merakını mucip olanların (merakına dokunanların) cevaplaması gereken en önemli soru;
Muhataplar "Yemeden , içmeden kesilmiş midir"? Olmalıdır.
Yetim hakkı yedirmem edebiyatı!
Öksüzler ve yetimler, fakirler ve fukaralar, ezilenler ve horlananlar onlar çok, kum gibi... Çaresizler, sahipsizler, kimsesizler. 30-40 yıl önce komünizm vardı, onlara sahip çıkıyordu.
Komünizm tökezledi.
Devlet baba yok edildi.
Allah baba var.
O da zengine veriyor.
Zengini kolluyor.
Fakirliğin kökünü kazımak bir yana, sayılarını artırıyor. Onlar iyice sahipsiz, kimsesiz, desteksiz kaldı. Kapitalizm, serbest piyasa, küreselleşme öksüz ve yetime, fakir ile fukaraya köklü bir çare üretemedi.
Yine de biz şanslıyız!
Allah’ın iyi kuluyuz!
Bizim başbakan var.
Kendisi komünist değil, fakat öksüz ve yetimleri, fakir ve fukaraları, ezilenleri ve horlananları hep hatırlıyor. İşte Rize’nin Kendirli Beldesi’nde Tayyip Erdoğan’ı vatandaşlar “Sen Allah’ın bir lütfusun... Rizemiz’in gururusun... Ergenekon’un kökü kurusun...” pankartlarıyla karşıladılar.
Başbakan onları anladı.
Yetimin hakkını yedirmem edebiyatını halkın duyma saatinin gelip çattığını hissetti.
Yetimin hakkını yedirmem.
Yiyici bizden uzak dursun.
Deyiverdi.
***
Dilin kemiği mi var!
Yedirmem derler.
Yedirmeye devam ederler.
Yiyenleri savcıya çıkartmazlar.
Mahkemeye vermezler.
Dokunulmazlıkları kaldırmazlar.
Devlet denetimini felç ederler.
Biz otokontrol yapacağız diye nutuk çekerler. Anlayana sivrisinek saz. Otokontrol yapmak demek öksüz ve yetimin hakkını, bizim izin verdiğimiz noktaya kadar yiyeceksin, partiyi de göreceksin fakat yakalanmayacaksın demektir.
Rüşvet tarifesine uyacaksın.
Ne fazla, ne eksik.
İstanbul Boğaziçi’nin ön görünüm ve arka görünümünden gelen imar izni taleplerine şu tarifeyi uygulayacaksın.
Basit tamir için:
5 bin dolar ile
50 bin dolar arası
Kısmi tadilat için:
50 bin dolar ile
100 bin dolar arası
Villa tadilatı için:
250 bin dolar ile
500 bin dolar arası
Yalı yenilemesi için:
500 bin dolar ile
1 milyon dolar arası
Alacaksın.
***
Ortak havuz kuracaksın.
Denetimsiz, kontrolsüz.
Milyarlarca dolar toplanacak.
Makbuz verilmeyecek.
Alınan rüşvet ortak havuzda birikecek. Havuzun bir çantacısı olacak. Tarifeyi bu çantacı uygulayacak. Çantacı genel müdür yada genel müdür yardımcılığına yükselmiş biri olacak. Bir süre Taksim’e yakın bir yerel belediyenin imar müdürlüğünü de yapmış olacak. Öksüz ve yetimin hakkının yenmediğini vurgulamak için çantacı, aynı zamanda umre organizasyonu yapacak. Yılda 4 kez umreye, bir kez hacca gidecek.
Öksüz ve yetimler.
Fakirler ve fukaralar.
Ezilenler ve horlananlar.
Onlar çok, kum gibi...
Çaresizler, sahipsizler.
Vakti saati gelince “yetimin hakkını yedirmeyiz, otokontrol yapacağız” sözünü duyma ihtiyacı hissederler. Niçin savcı çıkmıyor, rüşvet yiyenler yakalanıp mal varlıklarına niçin el konmuyor, niçin ibret olsun diye hapse atılmıyorlar? İtalya’dan savcı mı getirelim diye sormazlar, “Sen Allah’ın bize lütfusun” diye bez pankart açarlar.
NECATİ DOĞRU-VATAN
Yolsuzluk konusundaki düşüncelerimi yıllar önce (2001'de) henüz hukuki net ile tanışmamışken, bir başka hukuk sitesinde makale olarak yazmıştım.
YOLSUZLUKLA MÜCADELE
Çok kısa ve sade bir tanımla “kamu görevinin özel çıkar için kullanılması” olarak tanımlanan yolsuzluk, sadece günümüzün değil, tarih boyunca bütün toplumların hastalığı olmuştur.
Ancak, bu hastalığa bazı toplumlarda ya da tarihin belli zamanlarında daha az rastlanırken, şu anda ülkemizde olduğu gibi bazı toplumlarda daha çok rastlanmaktadır. Bunun nedeni yolsuzluğu doğuran nedenlerin ve uygun şartların varlığıdır.
Ekonomik kriz, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yetersiz gelir seviyesi, geçiş dönemi, iç ve dış savaş, toplumsal yozlaşma, çıkar hırsının öne çıkması, kapalı ve/veya diktatoryal rejim, istikrarsız yönetim gibi daha bir çok unsur yolsuzluğun nedenleri arasında sayılabilir. Ünlü düşünür İbni Haldun’a göre (M.S. 1332-1406) yöneticiler lüks yaşama maliyetini karşılamak için yolsuzluğa başvururlar.
Bu problemleri aşmış olan gelişmiş ülkelerde yolsuzluk, büyük ölçüde azalmakla beraber, bu defa ülkelerarası yolsuzluk başlamıştır. Gelişmiş ülkelerin uluslararası şirketleri bu defa ürettikleri malları satabilmek veya ihale alabilmek için az gelişmiş ülkelerin yöneticilerine rüşvet vermeye başlamışlardır. Ülkelerinin kaynaklarını sömüren bu az gelişmiş ülke diktatörleri, kendileri için tehlike ortamı doğduğunda kendilerine rüşvet veren Batı ülkelerine kaçarlar.
Bu tespitimiz ve tarihi gerçekler yolsuzluğun tamamen yok edilemeyeceğini, ancak azaltılabileceğini göstermektedir. Yöneten ve yönetilenin olmadığı, ekonomik anlamda insanların eşit olduğu bir toplumda yolsuzluğun olmayacağını savunanlar varsa da, böyle bir düşünce tamamen ütopik olup, böyle bir toplum varsayılsa bile yine de yolsuzluk olurdu, çünkü insanların iç dünyaları, özlemleri, istekleri, beklentileri, hırsları farklıdır.
Ne yazık ki, ülkemizde de saydığımız nedenlerden ötürü, yolsuzluk oldukça artmış ve “sistemden meşru gelir elde edemeyenlerin örgütü” olan mafyalaşmaya kadar uzanmıştır. Türkiye deki yolsuzluğun dünyadaki konumu ve toplumumuzdaki yaygınlığını belirtmek için iki tespitten bahsetmek istiyorum.
Transparency International ( Uluslararası Şeffaflık) isimli örgütün her sene açıkladığı Dünya Yolsuzluk Algılamaları Endeksi’nde, yolsuzluğun en azdan en çoğa doğru sıralandığı ülkeler arasında Türkiye, 1995’ te 28., 1996’ da 33., 1997’ de 38. ve 1998’ de ise 84 ülke arasında 10 puan üzerinden 3,4 puanla 54. sırdadır. Bu olumsuzluk giderek artmaktadır.
Bir başka araştırma olan İzmir Ticaret Odası’nın bir çalışmasında, “iş takibi sırasında yasal bedelin dışında bir ödeme yaptınız mı” sorusuna deneklerin %47’sinin “evet” cevabı verdikleri görülmektedir ki, kanımızca bu oran daha da yüksektir.
Konu ile ilgili araştırmalar, yolsuzluğu bir sistem sorunu olarak ele alıp, insan unsurunu ve ahlaki boyutu ihmal etmektedirler.
Yolsuzluğun sistemle çok yakın ilgisi olduğu şüphesiz olmakla birlikte, ahlaki boyut ihmal edilmektedir. Bu gerçeği, Çin’li büyük reformcu Wang An Shih (M. S. 1020-1086) ; yolsuzluğun iki temel kaynağı olduğunu, bunları da 1.”kötü kanun”, 2. “kötü insan” şeklinde belirtmiştir.
Kötü kanun yani kötü sistemin mutlaka değiştirilmesi lazım. Mevcut idari, hukuki ve siyasi düzenlemeler yolsuzluğu teşvik eder mahiyettedir.
Bu sistemle yolsuzlukla mücadele edilmesi oldukça güçtür. Pislikleri halının altına süpürmekle pislik temizlenmez.
Yunan mitolojisinde anlatılan bir olay bu açıdan ilginçtir. Kral Augyas’ın üç bin sığırı varmış ve otuz yıldır temizlik yüzü görmeyen bu sığırlara ait ahırları temizleme görevi Herakles’e (Herkül) verilmiş. Herakles bu işi yaparken pisliğin taşımakla bitmeyeceğini anlayınca, gücünün yanında aklını da kullanarak, Alpheus Nehri’nin yatağını değiştirerek ahırların içinden geçmesini sağlayıp, pisliği temizleyebilmiş.
Bizim mevcut sistemimiz bu temizliği yapmaya müsait değildir. Demokrasi, şeffaflık ve toplumsal tepki, sistemi temizlemek için çok önemlidir ama üçü de ülkemizde yeterli seviyede değildir.
Kuvvetler ayrılığı işlememektedir. Bizim mecliste hükümetin istemediği yasalar çıkmaz, istediği yasalar çıkar. Bu da gösteriyor ki; yasama (meclis) yürütmenin (hükümetin) güdümündedir. Oysa çok önemli hukuki düzenlemelerin yapılması gerekir.
Bağımsız yargı, etkin ve kısa süren yargılama, cezaların caydırıcılığı, ihtisas mahkemeleri, mal bildirimi, ihale mevzuatı, bilirkişilik kurumu, zamanaşımı, teşvik mevzuatı, devlet memurları ve memurun yargılanması mevzuatı, mevzuatın sadeleştirilerek bürokratik işlemlerin azaltılması, bağımsız denetim, dokunulmazlık gibi konular el atılması gereken ve ilk akla gelen konulardır.
İşlemlerin şeffaf hale getirilmesi gerekir. Romada’daki ünlü bir kilisenin çevresinde geceleri fuhuş yapılırken, kolluk güçleri ve baskınlar bunu önlemeye yetmiyordu. Ferri, belediyeye o yöreyi aydınlatmalarını söyledi. Çevre aydınlatılınca fuhuş orada bitti. Çünkü insanlar suç oluşturan eylemi aydınlıkta yapmazlar. Bu nedenle idari, bürokratik ve hukuki bir çok işlemin şeffaf hale getirilmesi gerekir.
Ne yazık ki, toplum olarak da görevimizi tam olarak yapmıyoruz. Yolsuzluk olaylarına yeterli tepki gösterilmiyor. Toplum, biraz da devletin kurumlarına olan güvenini yitirmesinden dolayı mücadele ruhunu kaybetmek üzere. Yolsuzluğu ayyuka çıkmış adamları bu toplum meclise gönderebiliyor. Kurumlara olan güven sağlanmalıdır. Aksi taktirse, boşvermişlik içerisinde herkes kendini mevcut çarka kaptıracak ve zamanla toplum içerisinde masum insan bulmakta zorluk çekilecektir.
Buraya kadar daha çok sistemle ilgili görüşlerimize yer verdik. Yolsuzlukları önlemede insan unsurunun ne kadar önemli olduğu göz ardı edilmemelidir.
Atatürk’ün şu sözü hiç unutulmamalıdır; “Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalınmasın (Nutuk, C. 2, Sh. 203).”
Sonuç olarak; yolsuzluğu önlemek için “pislikleri halının altına süpürme” yönteminin bırakılarak, pisliği temizlemek için gerekiyorsa nehir yataklarının değiştirilmesi ve Atatürk’ün dediği gibi, başa getirdiğimiz adamların kanındaki ve vicdanındaki cevheri iyi tahlil etmemiz gerekecek.
www.hukuki.net Av.ABBAS BİLGİLİ
Şaban Dişli istifa ettiğini açıkladı. Ya milyon dolarcıklar...
Milyon dolarcıklar "dişlenmiş" olabilir..
(Bildiğim kadarı ile bu istifa sadece Genel Başkan Yardımcılığından.. Yani milletvekilliğinden ve partiden istifa yok..)
Sayın BİLGİLİ'nin ifade ettiği gibi, sadece partideki görevinden istifa etmiş. Şu an için yargılanması söz konusu değil.
Gazetede kocaman manşet "YETİMİN HAKKINI YEDİRMEM".
Yanımdaki manşeti ve açıklayıcı yazıyı görünce eksik olmuş deyip şöyle tamamlamıştı. "Ben yerim".:)
http://upload.wikimedia.org/wikipedi..._animation.gif
Dişli çarklar, üzerinde eşit aralıklarla dişler bulunan ve bir eksen etrafında dönebilen silindir şeklindeki basit makinedir.
Basit makinalar ise tarihin ilk devirlerinden beri kullanılagelmektedir.
Dişler , çarkların birbirine geçmesini sağlar. Dişlilerden birine uygulanan kuvvet dişler yardımı ile diğerine iletilir.
Bir dişli çark tek başına kullanılamaz, hareket için en az iki dişli çark bulunmalıdır.
Çark üzerinde bulunan dişlerin sayısı ve şekli, iletilmek istenen hareketin ,büyüklüğüne ve hızına göre değişir.
Özetle ,
bir dişli çark mekanizması ,
biri döndüren ,
diğeri dönen olmak üzere ,
en az iki çarktan oluşur.(Çark sayısı artabilir.)
Bu, iki dişiliden küçük olanına PİNYON,
büyük olanına ÇARK adı verilir.
Dişli,mekanızmanın yalın bir parçasıdır.
Tek tek ,dişlilere bakmak,
'tek tek ağaçlara bakıp ormanı görmeme',
yanılgısına düşürebilir.
Önemli olan ,
tümüyle " Dişli Çark Mekanizmasının İşlevini " kavrayabilmektir.
Ne diyelim:
Devran döner ,çark döner.....
Keser döner ,sap döner
Gün gelir hesap döner...
Bunlara göre yetim hakkı deyince sadece "kömür, mercimek, ramazan da iftar çadırı..." Milyon dolarcıklar nereden yetimin hakkı oluyormuş...?
Şaban Dişlinin parti yönetiminden istifası ile ilgili olarak Sn. Başbakan "Arkadaşımız büyük bir özveride bulunmuştur. Kendisi partisinin daha fazla yıpranmaması için, milletvekilliği de dahil bütün görevlarinden ayrılmak istemiş fakat partimiz yönetimi şimdilik milletvekilliğinden ayrılmasını tasvip etmemiştir" dedi.
Bilmeyenlere veya meraklısına NOT: Bizim Sn Başbakan "kimsesizlerin kimi " olduğunu iddia ediyordu değil mi?
Çok ilginç bir tespitim var.
Nedendir bilmem ama eskiden islam ülkelerinde islam olmayanlardan vergi alınırdı sanki yaşama hakkı vergisi gibi...
Şimdi dikkat ediyorum da bu AKP yandaşları ve bu partiye çok oy çıkan yerlerden vergi mergi alan pek yok. Ama bu partiye az oy çıkan ve karşı olan yerlere inanılmaz bir saldırı var. Baskı ve yıldırma hat safhada. Dişli maşa bile değil bence ... Asıl aktörler ortadayken dişliye kızmamak lazım adı üstünde dişli... Sorunu çözmek için mekanizmaya müdahale etmeli çok geç olmadan.
Bence çark kırılmalı...
26 Senedir Sanayide Dişli Çarkları ile iç içe calışmaktayım edindiğim tecrübeye göre ve mühendişlik ilmince iki dişlinin birbiryle düzenli çalışması için ama küçük ama büyük dişli olsun aralrındaki boşluğu diş hatvesini kesmeden olusan çapakları güzelçe temizlemesseniz iki dişli bir biriyle uyumlu olarak calısmaz ve dişli dönmez üst üste biner.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yedirmezler de mecliste niye hala onca dokunulmazlık dosyası bekletiliyor? Bütün bu sözler palavradan ibaret!
Adam malı götürmüş, partiden istifa etmiş ama hala benim vekilim öyle mi? Yahu japonyada olsa harakiri yapardı , tamam ölsün de demiyoruz ama istifa etsin. Beni partisinden istifa edip etmemesi ilgilendirmiyor? Milletvekilliğinden istifa edip yargıya intikal etsin, soruşturulsun. Bu olayın aslı var mı yok mu normal yani her vatandaş gibi açığa çıkarılsın. Öyle kendi aralarında aklanma olayına da gidilmesin.
Yetim hakkı yemem deyip müslüman geçinenler 5 vakit yatıp kalkıp sonra da Ekabirin yani devlet büyüğü olmanın dinen de sorumluluklarının farkında olmayanlar sonra da kalkıp böyle klişelerle halkın gözünü boyamıyolar mı? Cidden kızıyorum bunlara. Gerçi kızmamak , alışmak lazım değil mi?:rolleyes:
Yok yok zamanında Özal'a birinin dediği gibi: Ben de alışamadım hala bunlara!
Yiyici olmayın yedirici olmak bize yeter..
Daha dur... İşler karıştı..Alman mahkemelerinin deniz feneri davası sonuçlansın neler olacak bakalım..Elden RTE ye götürmek üzere paarlar alındığı söyleniyor.. Tuz kokmaya başladı...Seyreyleyin gümbürtüyü.
Her taraftan yolsuzluk haberleri yağmaya başladı... Hani başbakan Aydın D. a bir hafta süre vermişti.."Açıklamasan açıklayacağım."...
Bekliyoruz.. Sn. Başbakan. Neyi açıklayacaksın?
HASAN CELAL GÜZEL'in yazısı... (Radikal)
Gaziantep Belediye Başkanı’na iftira
(...)
3 ve 6 Eylül günleri Hürriyet, Milliyet, Radikal, Posta ve Vatan gazetelerinde yayınlanan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Doğan Haber Ajansı’nın Gaziantep muhabiri, kendi çapında siyaset yaparak bu yalan haberleri gazetelere göndermiş; bu haberler de haber merkezleri ve köşe yazarları tarafından Belediye Başkanı’na sorulup kontrol edilmeden aynen yayınlanmıştır.
3 Eylül tarihinde yayınlanan habere konu olan olay, aslında kavşak düzenlemesi için yapılan bir imar tadilâtıdır. Şehrin yeni imara açılan bir bölgesinde bir kavşağın yolları, yıllar önce yapılan yanlış planlama sonucu, birbirini karşılamamakta; bu yüzden ciddî trafik kazaları meydana gelmekteydi. Yolun karşısında Eyüp Göymen’in parselasyonu çok önceden yapılmış imar parselli arsası bulunmaktaydı. Halbuki muhabirin aynen yayınlanan yalan haberinde, ’İmar uygulamasının 18. maddesinde yer alan düzenleme ortaklık payı ile arsanın yüzde 40’ını alabilecek durumda olan Belediye bu yolu tercih etmeden özel uygulama yaptı’ denilmektedir.
Halbuki, düzenleme ortaklık payı yıllar önce yapılmış ve arsa sahibi yüzde 40’ını Belediye’ye vermişken, Belediye’nin aynı arsaya ikinci defa 18.madde uygulamasında bulunması mümkün değildir. Haberi ayrıntısıyla veren muhabirin, arsanın imarlı arsa olduğunu bilmemesi imkânsızdır.
Bu durumda, 18. madde imar uygulaması yapılamayacağına göre, geriye iki yol kalır:
Ya trilyonun üzerinde bir bedel ödeyerek kamulaştırmak veya vatandaşla anlaşıp meseleyi imar tadilâtı ile çözmek. CHP’li Belediye Başkanı döneminde gırtlağına kadar borçlanan Belediye’nin ödeyecek parası olmadığına göre, bütün belediyelerin uyguladığı imar tadilatı işi yapılmıştır. Arsa sahibi, 11.329 m2’lik arsasının 2.419 m2’sini Belediye’ye bedelsiz olarak terk etmeye razı olmuş; kalan arsanın 5.554 m2’si okul alanı, 3.354 m2’lik kısmı da E=1.80 ticarî alan olmuştur. Ancak, Eyüp Göymen’in terk ettiği arsa ile kendisine sağlanan arsa arasında 600-700 bin liralık arsa sahibi lehine fark oluştuğu için, bu farkın Belediye’ye ödenmesi konusunda mutabakata varılmıştır. Farkın Belediye’ye ödenmesi konusunda yapılan protokol Belediye Meclisi’nce onaylanmış ve Belediye tüzel kişiliğine yazılmış olan ödeme çeki Genel Sekreterlik Hesap İşleri’ne gönderilerek Belediye kasasına konulup hesaplara geçirilmiştir.
Şimdi sizlere soruyorum: Bu bir’rüşvet olayı’mıdır? Yoksa’belediye geliri’ sağlamak mıdır?...
***
İkinci olay konusundaki iftiralar ilkinden de daha vahimdir. Uzatmadan söyleyelim:
Nuri Üysen adlı vatandaş, 6 kişiden arsa parsellerini toplayıp her birini 14’er trilyondan toplam 84 trilyona satın alıyor. 12. 2. 2008 tarih ve 4221 sayılı kayıtla tapuya tescil ediliyor. Daha sonra bu arsaları kendi şirketine 87 trilyona devrediyor.
Şimdi sıkı durunuz, cingöz muhabir ’yolsuzluk’ icat edecek ya; arsaların tekinin bedeli olan 14 trilyonu alıp 87 trilyona satılmış göstererek Nuri Üysen’e 63 trilyon avanta sağlandığını iddia ediyor. Bu kadar yalancılık ve iftiracılık görülmüş şey değildir.
İşin aslı şudur: Bu alanda Belediye’nin de 55.000 m2’lik arazisi vardır. Bu miktar 100 dönüme tamamlanabilirse, Almanlara bir Alışveriş Merkezi olarak verilecek ve Belediye bu satıştan 40 trilyon civarında gelir elde ederek Raylı Sistem’in finansmanını sağlayacaktır. Arsa sahibi 66.000 m2’lik arsa bağışlayınca, Belediye mülkü ile bağışlanan kısma ticaret izni verilmiş, geriye kalan parsellere de normal imar uygulaması yapılmıştır. Dolayısıyla, bu şahsa mahsus özel bir imar tadilâtı yapılmamıştır.
***
Kısaca, Gaziantep Belediye Başkanı’na yöneltilen yolsuzluk iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Dr. Asım Güzelbey, Belediye gelirlerini ve dolayısıyla hizmetlerini arttırdığı için takdir edileceğine, açıkça yalan haberlerle iftiraya uğramıştır.
İşin en acı tarafı nedir biliyor musunuz? Dr. Güzelbey, yalan haberleri yayınlayan basın yayın organlarına açıklamalar gönderdiği halde, bu açıklamaların tek kelimesi dahi yayınlanmamıştır ve hâlâ yalan haberlerin neşri devam etmektedir.
Ey anlı şanlı basın mensupları, sizce bu ’basın özgürlüğü’müdür? Yazıklar olsun
Radikal in konuyu detaylı anlatan web sayfası aşağıdadır.
http://www.radikal.com.tr/Default.as...ticleID=897253
Küçük bir not Daha; Asım Güzelbey Hasan Celal Güzel in teyze oğludur.
Alıntı http://www.turkishaber.com/author_ar...il.php?id=1201
Bugün ki gelişmeler ve sunulan banka dekontları ilişik linkte yer alıyor.
Konu gittikçe netleşmeye doğru gidiyor. Dişli istifası gibi bir başka istifa mı gelecek acaba?
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/98...d=229&sz=55606
AKMAN OKEYE DÖNÜYOR
Zahid Akman önceki gece arkadaşlarıyla Tophane ye gitti. Nargile içti, okey çevirdi. Fasıl dinleyip oynadı.
RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkındaki yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı. Her ne kadar inkar etse de, Almanya'da ki Deniz Feneri Davası nın 4 isminden biri. Ama bundan hiç rahatsız değil....
SABAHA KADAR EĞLENDİ
Önceki gün Tophane ye gitti....Arkadaşlarıyla Okey e oturdu.......Nargile tüttürmeyi ihmal etmedi....Sonra fasıl dinledi. Bir ara kalkıp oynadı. Sabaha karşı da aynı grupla çorbacıya gidip sahur yaptı...................
Hasan Celal Güzel'in 11.09.2008 tarihli yazısının Asım Güzelbey'e övgülerle dolu ilk satırları şöyle başlıyor:
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, amcamın oğludur. Onu kardeşim gibi severim. Onun kuzeni olmakla övünürüm. Zira Asım Güzelbey, tanıdığım en dürüst, en namuslu, ahlâklı ve şerefli insandır.
HCG belediye başkanının amca oğlu olduğunu (aynı anda teyze oğlu mu bilmiyorum) gizlemiyor.
http://www.radikal.com.tr/Default.as....09.2008&PAGE=
Ben uzun yazı okumaya sabrı olmayanlar için (...) ile "Asım Güzelbey güzellemesi" kısmını kopyalamamıştım.
Ayrıca linki verilen Radikal'in haberi 07.09.2008'de çıkmış, bunun üzerine bu yazı yazılmış.
Ayrıca yazının son kısmına dikkatinizi çekerim:
İşin en acı tarafı nedir biliyor musunuz? Dr. Güzelbey, yalan haberleri yayınlayan basın yayın organlarına açıklamalar gönderdiği halde, bu açıklamaların tek kelimesi dahi yayınlanmamıştır ve hâlâ yalan haberlerin neşri devam etmektedir.
Bir iddia varsa iddiada suçlanan kişinin açıklamalarına da yer verip yorumu okuyucuya bırakmak Evrensel Medya Etiği ve Doğan Medya Gazetecilik İlkelerinin bir gereği değil mi?
Hasan Celal Güzel'in Radikal'deki yazısındaki bilgileri bugün genel yayın yönetmeni İsmet Berkan da doğruladı. DHA muhabiri olayı yanlış yansıtmıştı.
Tamamını buradan okuyabilirsiniz:
http://www.radikal.com.tr/Default.as...&CategoryID=97
Ben önemli kısımları yazıyorum:
(...)
Ben haber anlatıldığında yazıişleri masasındaydım ve burada imar yolsuzluğu olduğu kanısına varamadım, onun yerine arazi sayesinde AKP’ye yakın bir işadamının ‘içerden bilgi alarak’ 14 trilyonunu üç günde 87.5 trilyona yükseltme ‘becerisi’ gösterdiğine kanaat getirdim, haberi de buna göre verdik. DHA’ya abone diğer gazetelerin haberi nasıl verdiğine çok dikkat etmedim açıkçası.
(...)
Kısa süre sonra DHA bana konuya ilişkin bir dosya gönderdi. Dosyada Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in basın toplantısının tam dökümü de vardı ve ben ilk kez önceki gün Güzelbey’in bu haberi yalanlamak için günlerce çırpındığını ama sesini duyuramadığını farkettim, bu benim ayıbım.
Başkan Güzelbey, basın toplantısında arazinin tam öyküsünü anlatıyordu. Onun anlatımına göre belediye tam o bölgede daha önce 40 dönüm kadar bir araziyi kamulaştırmış ve sonra da imar durumunu ‘ticari alan’ olarak tadil etmişti. Bu 40 dönümü pazarlamak, buraya yatırımcı çekmek için yurtdışı seyahatler bile yapılmış ve en sonunda halen İskenderun ve Hatay’da Türk ortaklarıyla iki adet alışveriş merkezi inşa etmekte olan Türk ve Alman sermayeli Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi araziyle ilgilenmişti. Ancak bu şirket de araziyi küçük bulmuş, ‘Bize en az 100 dönüm lazım’ demişti. Belediye bunun üzerine şirkete dönüp, ‘Biz yapamayız ama siz etraftaki arsaları satın alır sonra da bizi 100 dönüme tamamlayacak kadar arsayı bağışlarsanız olur’ cevabını vermişti.
Bunun üzerine Alman şirketin Türkiye’deki ortağı olan Nuri Üysen, gidiyor ve bölgede 119 bin metrekarelik bir arsa buluyor. Arsa 19 varise bölünmüş bir arsa. Üysen, bu 19 kişiyi tek tek dolaşıyor ve arsanın tamamını almayı başarıyor.
Hatırlayın, Üysen DHA’nın haberine göre 14 trilyona alıyordu arsayı. Oysa Belediye Başkanı, arsa hissedarlarının 6 ayrı grupta toplandığını ve her gruba 14’er trilyon, yani toplamda 84 trilyon lira ödendiğini söylüyor.Tabii bir özel şahsın bir araziyi kimden kaça satın aldığını bilmek de, biliyorsa ilan etmek de belediye başkanının işi değil ama bizim başkan bunu yapıyor. Tarık Devrim’in Gaziantep’te yaptığı araştırma, bir yanıyla belediye başkanı Güzelbey’i doğrular nitelikte, tapu kayıtlarına göre 19 hissedar arsalarını toplamda 84 trilyona satmış gözüküyorlar. Yani DHA’nın haberi yanlış!Ama bir dakika... Dün bu 19 kişi çıkıp basın toplantısı yaptı, banka dekontlarını gösterdi ki, onlara arsa için yapılan ödeme 14.9 trilyon lira. Bu 19 kişinin tapuda 84 trilyon aldıklarına dair attıkları imzalar var. 19 kişi bu imzalar atılırken o belgede bu rakamların yazmadığını öne sürüyor. Bu haliyle bir dolandırıcılık iddiası bu, herhalde savcılıklar konuyla ilgilenir.
Fakat esas önemlisi, bu 19 kişinin gerçekten 84 değil 14.9 trilyon lira almış olması. Parayı ödeyen Nuri Üysen, 19 hisseli bu tapuyu tek tapuya dönüştürüyor ve üç gün sonra kendisinin da ortak olduğu şirkete 87.5 trilyon liraya satıyor.
Biz gazeteciler kamu tarafından yapılan yolsuzluk veya kayırmalara alışığız da özel kişilerin kendi şirketlerini dolandırmasına çok alışık değiliz. Burada durum sanki buymuş gibi gözüküyor: Yani Nuri Üysen, gerçekte 14.9 trilyon ödediği arsasını tapuda 84 trilyon gösteriyor, doğan vergi ve harç farkını da ödüyor, sonra da gerçekte 14.9 trilyon olan arsayı kendisinin de ortağı olduğu Alman şirketine 87.5 trilyona satıyor, yani yaklaşık 72.5 trilyon lira kazanç elde ediyor. (...)
Hasan Celal Güzel’i de gazetem adına düzeltmem gerek: Ortada kasıtlı olarak yapılmış bir yalan haber yok, anlatmaya çalıştığım gibi fevkalade karmaşık yapısı olan bir dolandırıcılık hadisesi var. Herhalde bundan sonrası Nuri Üysen’le Alman ortakları arasında ve hukuk zemininde halledilecek şeyler...
Hasan Celal Güzel'in devlet ile olan işleri nasıldır?
Mesela Eşi ne iş yapar , oğlu nerede çalışır?
Kısaca bilgi verebilirmisiniz?
Hani bilelim ki sonra kendisini referans olarak ciddiye alabilelim.
Yanlış anlaşılmasın bu tipteki her kişiye tepkim ve yaklaşımım aynıdır. Örneğin Bayram Meral ve oğlu hakkında da bu tip iddialar çıktı.
Kendisi Ahde vefa gibi saçma sapan savunma yaptı. Benim tanımlamam daha net ama burada yazamıyorum.
Hasan Celal Güzel de aynı yolda devam eden ve iyi bilinen bir zattır.
Siz kişilerle uğraşıyorsunuz, ben fikirlerle.
Beğenmediğim bir kişi de doğru söyleyebilir, desteklerim.
Beğendiğim bir kişinin yanlış sözünü gözü kapalı desteklemem.
Referans olarak ciddiye almasanız da haberi yayınlayan gazetenin genel yayın yönetmeni bu konuda yazılanları doğruladı.
Asım Güzelbey'in akrabası olduğunu ben Güzel'in kendi yazısından öğrendim.
Eşinin çocuğunun ne yaptığını bilmiyorum. Açıklarsanız sevinirim.
Hasan Celal Güzel veya ailesinin karıştığı iddia edilen bir usulsüzlük varsa, bu iddialar ortaya konur, karşı tarafın açıklaması dinlenir ve buna göre karar veririz.
Güzelbey’e yalanlama
Gazİantep DHA
Gaziantep'te, imar değişikliğinin ardından yabancı bir firmaya 87.5 milyon YTL'ye satılan ve Belediye Başkanı AKP'li Güzelbey'in 84 milyon YTL'ye alındığını savunduğu fıstık razisinin eski sahipleri kendilerine 14.9 milyon YTL ödendiğini açıkladı
Gaziantep'te işadamı Nuri Üysen tarafından satın alındıktan 2 gün sonra 87.5 milyon YTL’ye yabancı bir firmaya satılan, 24 gün sonra da Büyükşehir Belediyesi'nce imar düzenlemesiyle "ticari alan" ilan edilen 119 bin 920 metrekarelik fıstık alanını satanlar, arazinin kendilerine miras kaldığını, imar değişikliğinden önce yaptıkları satışta kendilerine ödenen paranın toplam 14.9 milyon YTL olduğunu açıkladı.
Arsayı Üysen’e satan varislerden 15’i dün CHP Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve CHP İl Başkanı Hasan Öztürkmen ile birlikte basın toplantısı düzenledi. Varisler, arsanın 84 milyon YTL’ye satın alındığını dile getiren Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı AKP'li Asım Güzelbey’i yalanlayarak, "Hepimize arsamızın miktarına göre metrekaresi 125 YTL’den ödeme yapıldı, banka makbuzları elimizde" dedi.
'Araziye ev bile yapamadık'
İmar değişikliğinden önce arazinin kendilerinden ucuza alınmasıyla mağdur olduklarını söyleyen Ali Buyuran, söz konusu arazinin 60 yıldır Buyuran ailesi ve fertlerine ait olduğunu söyledi. Arazi fıstık kültür sahası olarak gözüktüğü için, defalarca yaptıkları imar değişikliği başvurularını belediyenin kabul etmediğini anlatan Buyuran, "Bugüne kadar bu arazimize 2 odalı bir ev bile yapamadık. Her müracaatımız imar değişikliği yapılamayacağı gerekçesiyle kabul edilmedi" dedi.
Taleplerinin kabul edilmesinden umudu kestikleri sırada satışın gündeme geldiğini belirten Buyuran sözlerini şöyle sürdürdü:
Metrekaresi 125 YTL
"Vârisler arasında bulunan ve emlakçılık işleriyle uğraşan Erol Hamamcıoğlu, araziye metrekaresi 125 YTL’den müşteri çıktığını söyledi. Biz de araziyi satmayı kararlaştırdık. Daha sonra Tapu Müdürlüğü görevlilerinin de bulunduğu bir grupla varisler olarak bankaya gittik. Burada resmi senette ismimiz bulunan yerlere imzalarımızı attık ve yapılan hesaplama sonrası metrekaresi 125 YTL olarak herkesin hesabına parası yatırıldı. Toplamda o gün bütün varislerin hesabına 14 milyon 990 bin YTL giriş oldu. Bugün ise arazimizin metrekaresi bin YTL ediyor.
Bahsedildiği gibi bu satıştan 84 milyon YTL değil, toplamda 14 milyon 990 YTL para geçti elimize. Madem imar planı değişikliği yapılıyordu, neden biz yıllarca mağdur edildik? Burada rant var."
Sayın mkocagül,
Ne yazık ki geriden geliyorsunuz. İsmet Berkan'ın yazısında bu konunun açıklaması da var.
Hasan Celal Güzel'in yazısını okumadığınız gibi İsmet Berkan'ı da okumamışsınız.
İsmet Berkan DHA'nın haberini araştırmak üzere gazeteci Tarık Devrim'i Gaziantep'e gönderiyor ve Devrim bakın nasıl sonuçlara ulaşıyor:
Hasan Celal Güzel hakkında merak ettiklerinizi her zaman ki gibi google ile netten bulabilirsiniz. Devlet ile iç içe olduğunu,bu işlerden ailecek gelir sağladıklarını sanırım sizde inkar edemeyeceksiniz. Bu arada RADİKAL hangi gurubun gazetesidir sayın SDT 23 malum bu konuda paradigmanızı peşinen yazmıştınız da.
Ainesi iştir kişinin lafına bakılmaz. Fikrine değer vereceğim adamın kim olduğu çok önemlidir. Bu nedenle kimin fikri ile uğraştığınız yada kimin söylediği çok önemlidir.
Bu nedenle Hasan Celal Güzel bana birşey ifade etmez. O sadece öpmeyi bilir. Yakaladımı mutlaka öper. Aman dikkatli olunuz....
Başkanı Kollayan Hasan Celal Güzel'e Antep'ten Yanıt Var
Yolsuzluk iddialarına aylar öncesinde yer veren Gaziantep Hakimiyet gazetesi sahibi Kocaman, DHA'yı yalan haber yayımlamakla suçlayan Radikal yazarı Güzel'e, "Akraba şahitliği geçerli değil" derken DHA muhabiri Kaya da, "Ben haberime bakarım" dedi.
BİA Haber Merkezi - Gaziantep
12 Eylül 2008, Cuma
Erol ÖNDEROĞLU - hukuk@bianet.org
Başbakan Erdoğan'ın Doğan Grubu'nu hedef alırken gerekçe yaptığı Gaziantep Belediyesi'ndeki yolsuzluk iddiaları aylar öncesinde Gaziantep Hakimiyet gazetesinde yer aldı.
Sorunun Aydın Doğan ile ilgili olmadığını, belediye icraatlarıyla ilgili haberleri iki yıldır yazdıklarını ifade eden yerel gazetenin sahibi Abdullah Sabri Kocaman, bianet'e son iddialarla ilgili haklarında toplam 20 bin YTL tutarında beş tazminat davası açıldığını ve gazeteye 10'a yakın da tekzip gönderildiğini söyledi.
"Güzel'in Gaziantep'ten haberi nereden olacak?"
"Belediye başkanı dava açabilir, kazanabilir de. Belediyenin avukatları var, kendisi için dava açması çok kolay, benim için çok zor. Sonuçta devleti temsil ediyor" diyen Kocaman, "Bir defa Büyükşehir Belediyesi basının muhatabı olmaktan çıktı. Şeffaf değil, net değil değil. İcraat ve ihaleler açık değil. Hala Belediyenin basın yayın organizasyonu yok, basın müdürü yok. Muhatap ve bilgi alacağınız kimse yok" dedi.
Amcasının oğlu Gaziantep Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey ile ilgili yolsuzluk haberlerinden Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) Gaziantep muhabirini sorumlu tutan Radikal gazetesi yazarı Hasan Celal Güzel'e de tepki gösteren Kocaman şunları söyledi:
"Hasan Celal Güzel, Güzelbey'in avukatı değil, akraba şahit bile olamaz mahkemelerde. Burada danışman olarak belediyede oturdu, üç ay kalamadı. Olup bitenlerden nereden haberi olacak. Savunacak akrabasını ama akraba şahitliği geçerli değil. Hasan Celal Güzel'e ne oluyor ki!"
Kocaman, kentte ekmeğin yenilemediğini, suyun içilemediğini, havanın da kışın kirlilikten solunamadığını söyledi, belediyenin icraatlarını da şu şekilde eleştirdi:
"İmar tadilatları kamu ve halkın menfaatine yapılır. Vatandaşın arsasını imara soktuğundan yüzde 50-60'ını elinden alıyorsun, 'okul, yol, sağlık ocağı yapacağım' diye. Özel İdarenin elinde 40 trilyon para var, okul yeri yok bu şehirde. 45 kişilik sınıflarda ders görülüyor. Belediyesiniz, bu imar tadilatlarını, benzin istasyonu, rant alanı, otel model, eğlence yeri diye yapamazsınız."
Radikal'deki yazısında Güzel, amcasının oğlu Güzelbey ile ilgili yolsuzluk haberlerini yapan Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) Gaziantep muhabiri Ahmet Kaya'yı isim vermeden "yalan haberleri gazetelere göndermekle" suçlamış; 3 ve 6 Eylül'de Hürriyet, Milliyet, Radikal, Posta ve Vatan'da çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının tamamen gerçek dışı olduğunu iddia etmişti.
Kaya: İddiaları görevim gereği haberleştirdim
Konuyla ilgili bianet'in görüştüğü suçlanan DHA muhabiri Kaya, "Ben bir şey söylemiyorum. Hasan bey dilediğini yazabilir. Yazdığım Grupta, Genel Müdürlüğüm ve herkes beni tanıyor. Ben gazeteciyim. CHP milletvekilleri bir yolsuzluk, bir usulsüzlük iddiasını gündeme getiriyor. Ben de onu belgeleriyle merkezime görevim gereği yansıtıyorum" demekle yetindi. (EÖ/EÜ)
Radikal Hangi gurubun gazetesi Sayın SDT 23? Bu basın ahlakını hangi gurup göstermiş oldu? Bari yiğidi öldürdünüz hiç olmazsa hakkını teslim edin.
Ne oldu şimdi takke düştü kel göründü mü? Bu basın etiğini gösterebilen (Varsa) yandaş medyadan örnekler verebilseniz keşke. Mesela kanıtsız desteksiz kağıt ithalatı kaçakçılığı konusu. Ben şunu beklerdim. Sabah yani Çalık yani damadın gurubu, ben kağıdı X liraya alıyorum. Doğan gurubu Y liraya buyrun benim faturam, bunlar bu şekilde kar kaçırıyorlar dese görecek ve bileceğim ama hayır bu değil sadece laf ve arkasında kanıt olmayınca tam size uygun medya oluyor. Söylermisiniz, sormazlarmı adama sende kağıt alıyorsun sen kaça alıyorsun diye sormazlarmı? Bunu sormak abes mi yoksa gerçeği aramak mıdır sizce? Ben gündemi yakınen takip ederim merak etmeyin. Geriden takip ettiğimi nasıl anladınız? Konu ile ilgili her detayı da takip ediyorum. İsmet Berkan'ı da elbette okuyorum. Siz konuyu getirip Hasan Celal Güzel ile kanıtlamaya kalkınca ona itirazım oldu. Yazdığım sadece budur. Sizin gibi peşinen kimseyi suçlayıp ithamda etmiyorum. Ben bu konudaki kanaatimi yazmadım ki. Klavuzu karga olanın lafından yola çıktım sadece.
Konu Medya etiğine ve yandaşlığına gelince;
Bugün Sabah Yazarı Hınçal Uluç un yazısı önemli idi.
ALINTI:13.09.2008 SABAHManzara garip.. Sabah yazarları tüm özgürlükleriyle yazmaya devam ediyorlar. Hiç kimsenin tek kelimesine itiraz edilmiyor. "Şu yazılsın, bu yazılmasın" diye ima dahi yok.. Belki de dünyada benzeri az bir özgürlük içinde çalışıyoruz. Ve de yazarların nerdeyse tümü, Dinç Bilgin tarafından bulunmuş, seçilmiş, zamanında Sabah'ta köşe verilmiş kişiler. İçimizde gökten zembille inmiş, "Yeni patronun adamı" denebilecek tek kişi yok. Mesleği, alfabesinden itibaren Dinç Bilgin'den öğrenen Genel Yayın Müdürümüz Ergun Babahan dahil.
Yani Çalık'tan bu yana "Yeni kadrolaşma" diye bir şey de yok. Yazar kadrosu, aynen Dinç Bilgin kadrosu..
Buna karşılık Yazı İşlerimiz Ahmet Çalık'ın çok açık seçik ilan ettiği "Tarafsız" gazeteyi çıkarmıyor..
Görüntü..
Yazarlar özgür ama haberler değil!..
İktidarın işine gelmeyen haberler görmezden geliniyor. İlle de verilenler çok küçük konuyor. Başbakan ve partisiyle ilgili haberlere ise büyük özen var. Birinci sayfanın tepesinden vermekte AKP Organı gazetelerle yarışıyoruz sanki.. Sabah birinci sayfasıyla, o bizi milyon tirajlara taşıyan halk gazetesi görüntüsünden çıkıp, siyasal parti gazetesine dönüşüyor adeta.. Yazarları değil, haber değerlendirmesiyle..
Yazı İşleri'ne böyle bir talimat verilmediğine göre yapılan "Kraldan fazla kralcılık" mı, bilemem..
Bazıları hiç tanımadıkları, tanışma, konuşma fırsatı bulamadıkları yeni patronları için vehimlere girerek mi bunu yapıyorlar, anlayamıyorum..
Bildiğim şu..
Ahmet Çalık gazeteye gelmeli. Yazarları ve Yazı İşleri'ni toplamalı ve bana özel, Sabah yemeğinde de genel anlattıklarını, bu dar ekibe bir daha, çok açık ve çok net söylemeli. Sabah'ın temel ilkeleri Çalık'ın ağzından, herkesin önünde açıklanmalı ve kulaklara küpe olmalı..
O zaman çok daha mükemmel, çok daha özgür, hepsinden önemlisi, hele ülkemin bugünkü ortamında çok gerekli olan, çok daha saygın, çok daha itibarlı ve çok ama çok daha sevimli, çok ama çok daha "Okunur" bir Sabah'ı her sabah gururla önünüze koyarız.
Ahmet Çalık da kanımca hiç hak etmediği ithamlardan ve hakkındaki peşin hükümlerden büyük ölçüde kurtulur.
Bu gazete yıllardır, hem de ne fırtınalarla dolu okyanusları geçerken, çayda boğulmamalı!.
Aşağıda ki alıntı Sabah Gazetesindendir. Anladığım kadarı ile Sabah Yda ATV ninde RTÜK başkanı ile işi var. Çünkü onlarda RTÜK başkanına yönelik ciddi ithamları yayınlıyorlar..... Malum Başbakanımız bu konuyu bizzat kendisi açıklamıştı.....
Polis şefinden Akman'a suçlama
Almanya'daki Deniz Feneri derneğinde yapılan yolsuzluk iddialarıyla ilgili davanın duruşmalarına bugün devam edildi. Hakim Müller duruşmanın başında bu davayla ilgili Türkiye'den ve Almanya'da herhangi bir kimse ya da kuruluştan baskı görmediklerini ifade ederek, "Burası Almanya. Burada yargı bağımsızdır. Türkiye'yi bilmem. Bize herhangi bir kimse ya da kuruluş baskı yapmadı ve yapamaz da" diye konuştu.
Yerel saat ile 10.00'da başlayan davada hakim Johann Müller başkanlığındaki mehkeme heyeti mali komiser Alexander Böhm'ü dinledi.
Böhm Hürriyet gazetesinde yer alan Süleymaniye mahallesi muhtarının "Biz kimseden yardım almadık" ifadesini mahkeme heyetine göstererek, sanıkların yardım derneği olarak kurulan Deniz Feneri Derneğinde yardım dışında her türlü siyasi ve ticari faaliyet yürüttüklerini söyledi.
Mahkeme başkanı Müller ise gazete haberleri ile bu davanın yürümeyeceğini ifade ederek Böhm'ün daha gerçekçi delilleri anlatmasını istedi.
Böhm yapılan incelemelerde Türkiye'de herhangi bir parti, başbakan ya da başbakanlığa para gönderildiğine dair bir belge ya da bulguya rastlamadıklarını kaydetti.
Böhm buna karşın derneğin muhasebe işlerinden sorumlu Firdevsi Ermiş'in bilgisayarında Mehmet Gürhan'ın Türkiye'de başbakanlığa teslim edilmek üzere ibaresi yer alan bir imzasız bir belgesini bulduklarını ve üzerinde miktar yazmadığını belirterek, "Bu belge Türkçe hazırlanmış ve üzerinde başbakanlığa verilmek üzere teslim alan Mehmet Gürhan teslim eden ise Firdevsi Ermiş ibaresi var. Ancak bu para ne başbakanlığa ne de başka bir yere gitmiş. Herhangi bir resmi ya da gayrı resmi bir evrak yok. Tercümede başbakanlık yerine başbakan yazılmış. Tercüme hatasının neden kaynaklandığını ben bilemiyorum. Ancak bu miktarı belli olmayan paranın Tsunamide zarar görenler için Endenozya'ya gönderildiğini Ermiş'in ifadelerinden anladık" dedi.
Bu ifadeye karşın sanık avukatları söz alarak başbakan ile başbakanlığın farklı olduğunu belirterek tercüme hatasının neden kaynaklandığını sordular. Komiser Böhm ise tercümenin Mehmet Taşkan tarafından yapıldığını ve neden başbakanlık yerine başbakan yazdığını anlayamadığını ifade etti.
Mahkeme Başkanı Müller "Bizim için tercümenin farkı olmayabilir ama Türkiye için çok önemli. Başbakan ya da başbakanlık ifadesi" dedi. Müller salonda bulunan tercümana başbakan ve başbakanlıkın tercümesini sordu. Tercüman da tercümeyi doğru şekilde mahkeme heyetine söyledi.
Böhm, sanık Firdevsi Ermiş'in bu evrakın sadece bir form olduğunu ve her zaman değiştirebileceğini anlattığını belirtti ve Ermiş'in "Almancam iyi olmadığından Mehmet Taşkan'a Almancasını yazdırdım. Bu "alındı" belgesinin tercümesini Mehmet Taşkan yaptı. Miktar belli değildi" şeklindeki ifadesini okudu.
Böhm şöyle devam etti: "Gayrı resmi muhasebede "teslimat ZK" ibaresini bulduk. Ermiş'e paranın nereye gittiğini sorduk o da "Paranın Zekeriya Karaman'a ödendiği görülüyor ancak Tsunamiden zarar görenlere gittiğini biliyoruz" dedi."
-"ZAHİT AKMAN KURYE MİYDİ, BİLMİYORUZ
Komiser Alexander Böhm yaşanan para trafiğini anlatarak Firdevsi Ermiş'in ifadesinde, "RTÜK Başkanı Zahid Akman ve Kanal 7 yöneticisi olan Zekeriya Karaman'a yıllar içinde 639 bin Avro para gönderildiğini söylediğini" belirtti. Ancak bu paraların kaydını gösterir kesin bir belge olmadığını bildirdi. Belgelerde sadece ZA'dan ZK'ya yapılan ödemeler olduğunu bildiklerini kaydetti, "Ermiş'in ifadesine göre ZA'nın Zahid Akman ZK'nın da Zekeriya Karaman olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.
Böhm, Akman'ın 2003-2005 arasında Almanya'da ikamet gösterdiğini ve Mehmet Gürhan ile ticari ilişki içinde olduğunu belirterek, "Kendisinin dernekle bir ilişkisi yoktu. Herhangi bir sorumluluk yüklenmemişti. Akman'ın kuryelik yapıp yapmadığı belli değil. Bunu bilmiyoruz" dedi.
Böhm, Zekeriya Karaman'ın Türkiye'de siyasete etki yapan İskender Paşa dergahı müritlerinden ve eski başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın güvendiği bir milletvekili olduğunu ve kendisine 4,5 milyon Avro para gönderildiğini gayrı resmi muhasebeden anladıklarını kaydetti.
Sanık avukatı burada araya girerek ifadelerin yanlış olduğunu ve Karaman'ın hiç bir zaman milletvekili olmadığını sadece parti üyesi olduğunu hatırlatarak Böhm'ün internet üzerinden yaptığı araştırmaların gerçekçi bir araştırma olmadığını ifade ettiler.
Böhm daha sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Mehmet Gürhan'ın çektirdiği fotoğrafı ve Zekeriya Karaman'ın oğlu Habib'in düğün görüntülerini sundu. Böhm fotoğrafı Gürhan'ın odasında bulduklarını ve düğünü ise Zekeriya Karaman'ın siyasilerle olan ilişkisine atıfta bulunmak için gösterdiğini kaydetti.
Mahkeme başkanı Müller ise kişilerin özel hayatının bu davayla ilişkilendirilmemesini isteyerek Böhm'den düğün görüntülerini bırakmasını istedi.
Sanık avukatları da burada söz alarak, 2002'de çekilen fotoğrafta Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olmadığını ve Hürriyet Avrupa tesislerinin açılışı için Almanya'da bulunduğunu belirterek, "Normal zamanda yapılan bir açılış içinAlmanya'ya gelen bir kişinin Kanal 7 televizyonunu ziyeret etmesi gayet normal. Böhm de bunun normal bir ziyaret olduğunu kabul ediyor" dediler.
Alexander Böhm, Mehmet Gürhan'ın Milli Görüş üyesi bir kişi olduğunu, çalışmalarında bu ideolojiyi yaymak için çalıştığını ifade ederek, "KRV eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatının yazdığı mektupta kendisine bunlar soruldu. Kendisi de bunu bir ölçüde kabul eden bir mektubu oraya yollamış" dedi.
Sanıklar Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş mahkeme salonuna elleri kelepçeli getirildi.
Davayı CHP Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve çok sayıda gazeteci izliyor.
AA