-
Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Biliyorum ki bunu bitiremeyeceğim. Bir oraya bir buraya derken ha bire gündem değişirken bitirebilmek mümkünde gözükmüyor. Ama tarihe not düşmek amacıyla ben bir başlayayım nerede kalırsa ağır ağırda bitirmeye çalışırım.
Ama bu konunun yazacağım dediğim ''dinimizde kadın''la ilgisi yoktur. O bitti de burada yazılamayacağını daha önce belirtmiştim. O benim arşivimde BENİM olarak kalacak... Bu ise oradan buradan 2008 den 1908 e anılar öyküler derlemeler toplamalar hoplamalar zıplamalar... Kadının kendi kendini yok etmesinin garip bir öyküsü. Kadınlarımız çok ciddi okusun anlasın diyeceğim ama nafile bir dilek olacak.
Başlıktaki DİN ve İMAN ın gerçek DİN ve İMAN la direk ilgisinin olmadığını din bezirganlarıyla doldurulan hurafelerdir buradaki. Çok azda gerçeğine değineceğiz elbette saptamaları yapmak doğruyu bulmak için. Burada ki DİN
İMAN halihazırdaki iktidarın kendisine HAS kendisinin dikte etmeye çalıştığı bir DİN İMANdır. Gerçek dinle imanla ilgisi yoktur. İşin bir garip boyutu bunu saf halka gerçek buymuş gibi yutturmaya çalışmalarıdır. Nohut kömür al oyları götür taktiğinin sonucu budur aslında. Azıcık yakından bakan bunların DİNİ KADIN üzerinden kullanarak sadece RANT yapmak olduğunu görürler eski bir deyim olan DÜNYADA İMAN AHİRETTE MEKAN bunlar için tam tersidir. DÜNYADA MEKAN gerisini salla yolla kandır. Azıcık ne yapıyorsunuz dediniz mi bu garip kişiler tarafından DİNSİZLİKLE suçlanırsınız dini bilmezler ma kullanırlar zaten en tehlikeli şey değil midir ? Siyasete Allah ın karıştırılması ? Allah 'ı bir kere karıştırdınız mı yalan yanlış kendinizide çıkmaz sokağa sokarsınız hurafe ve yalan gerçeğe dönüşür. Bunu destekleyen çıkarcılar işte ve dışta hemen biter SEVR i gerçekleştiremeyenler böyle bir dangalaklığı çoktan beri beklediklerinden aşırı destekler neticede kendilerine yontacakları bir durum olmuştur. İstiklal savaşı önesine baktığımızda gördüğümüz tüm o emperyalizmin garip savunucuları kan emici sülükler sömürgeci aşağılıklar damat Ferit i destekler padişahı pohpohlar Hristiyan avrupanın sömürgeci tecavüzcü askerleri padişah tarafından hilafet ordusu olarak gösterilmekten geri durulmaz. Günümüzle bire bir örtüşmesi ise içimizi kan ağlatacak bir durum yaratmaktan öte gitmez. Avrupadan uzak avrupanın kanatları altında bir yönetim... Ne acı...
Ben son günlerde şu sloganı beğeniyorum...
Senin çocuğuna gemicik, benim çocuğuma 65 yaş
Vekile Gazi kıyağı, asile AKP kazığı;
YÖK başkanına yüzde 30 , emekli yurttaşa yüzde 2;
Benim Tanrım adil ol diyor , Ya senin ki?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Neyse bir garip girişten sonra ben konuma döneyim...
Tarih boyunca gerek İslam dininde gerekse diğer dinlerde karışıklık yaratmak isteyenler önce hurafeleri yaymış, kaynağı asla olmayan değerleri gerçek değer haline getirmeye çalışmış ve bunları yaparkende en temel olarak ''kadınla'' oynamıştır. Ortaçağ Avrupasın'd bir tane ''CADI'' erkek olmaması ve yakılanların tamamının ''kadın''olması aslında bunun en güzel örneğidir. Daha da belirticisi bir kadını ''cadılıkla''suçlayanın hep bir erkek çıkması ve temelde bakıldığında bir şekilde bu erkeğin o ''cadıyla''bir gönül ilişkisinin olduğu ve bir gerekçe ile reddedildiğinin tespitidir. En trji komikleri ise evli erkeklerin bir kadınla yakalandığında o kadını 'cadılıkla'' suçlayarak kendisini masum çıkarmaya çalışması ve buna ilk aldatılan eşin yani başka bir ''kadının '' inanmasıdır. Aynı ''garabet'' değişik şekillerde ''islamda'' da görülür. Gerçek anlamında 'islam'' da olmayan bir çok yaptırım ve yorum, hurafe ve sonradan uydurulmuş kaynaksız hadislerle kadına yüklenmiş sonradan da bu garip bir biçimde ''islam'' gerçeği olarak kabul edilmeye başlanmıştır.
Bu ''garabet''in gerçekleşmesi için bir şey daha lazımdır . '' CEHALET'' Dikkat buyurursanız Ortaçağ Avrupa'sının karanlığı önce matbaa sonra bu sayede kitapların yayımlanmasıyla aydınlanmış ''cadılık''tarihin karanlık ve utanç dolu sayfalarında kalmıştır. İşte bu gerçekçilikten yola çıkarak DİNİ sömürmek isteyenler halkın ''cahil'' olmasını sorgulama yapamamasını isterler çünkü cahil halk kandırılması en kolay halktır hele hele kavram ''DİNSE''... DİN gerçekten çok güçlü bir değerdir. Oynanmaması gereken güçlü bir değer. Cehalet çoğaldıkça DİN üzerinden prim artar cehalet cesareti çok güçlü bir silah olur. İşin daha acısı bu din üzerinden rant sağlayanları bu dişli sonunda yutar atar . Çünkü dinin ''ılımlısı'' olmaz. Ilımlı diye başlayan bu yaklaşım çok kısa bir süre sonra ' RADİKALİZM'' e döner. Hele hele Bu cehalet '' FUKARALIK'' yani fakirlikle desteklenirse. Cehaleti fakirlikle besleyip bundan rant sağlayanlar kısa sürede kendilerinide yutacak canavar yarattıklarını bilmezler Kalabalık cahil çoğunluk hele birde fakirse bunların ekmeğine yağ sürülür. DİN yoluyla halkı sömürmek kandırmak isteyen bir İKTİDAR dan tehlikelisi yoktur aslında. Bu tip iktidarları hemen anlarsınız Halk yığınlarını cehalete ve fakirliğe mahkum ederler üreyin derler uyduruk yardımla destekler gözü kara kendilerine bağlarlar , ne zamana kadar RADİKALİZM gelene kadar... Zaten dikkat buyurun İslam kitabını doğru anlayıp yorumlayacak kişinin yüz yılda bir geleceğini herkesin anlamayacağını savunur bu tip kişiler.. İnsanlara yol göstermek için kitap indiren ALlah kimse anlamasın istemiş... İşin garibi inandırırlar....
İşte oradan buradan bunların bizimle ilgili olanlarının hikayesini yazacağım daha doğrusu ahanda işte yazıyorum... Özellikle KADINLARIMIZIN okuyup anlamasını çok ama çok isterim. Bir kişi bile anlasa doğru olanı yapsa ne mutlu diyeceğim. Nereden nereye nasıl gelinmiş kadınlar haklarını nasıl kazanmış nasıl kaybetmiş işte bunun hikayesini kendimce anlatacağım. Yani hem ters hem düz bir anlatım olacak bu... Bir 2000 li yıllar bir 19000 lü yıllar gır gır gırgır olaylat ağlatıcı güldürücü olaylar hangisi günümüz hangisi eski kadın düşündüren olaylar... Kadın olmanın gururunu yaşayın haklarınıza sahip çıkın çok geç olmadan.... İşte başlıyorum...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
sayın commandre özür diliyorum ben forum açmak istiyorum fakat ilgili butonu sayfamda bulamıyorum neden acaba üyeliğimle alakalı bir durummu kısaca yardımcı olurmusunuz
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Çok ilgili bir yerde sormuşsunuz bu soruyu tam da adamına. Muhtemelen sayın commodore1te yanıtlarsa hemde burada birdaha konu açma isteğiniz kalmaz onun için ben yazayım.
Hukuki net forumlarında tüm forumları alt alta göreceksiniz. Oradan konuyu açmak istediğiniz bölümü seçin ( tıklayın ) O konuda açılan tüm forumlar alt alta gelecektir. Buraya yanıt vermek için bastığınız yerde ( yanıtla) ( yeni konu aç) ibaresini göreceksiniz. Onu işaretlediğinizde size yazmanız için sayfa açılacak. Forum kurallarına göre onaya tabii bir forum seçtiyseniz bunun gibi onaylanmadan göremezsiniz.
Kolay gelsin.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İletinize yanıt verdim aynı iletiyi dört kere açmanın anlamı yok lütfen kurallarımızı okuyunuz.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
çok teşekkür ederim inanın 3 gündür mal mal bakıyorum nereden gönderiyorlar diye teşekkür ederim özelliklede commendere bey çoğunlukla yazıyo bende yardım istiyeyim dedim.
çok sağolun
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
O '' commendere bey '' bu forumunda bu yazıları görünce ikimizede küfür olarak yardımcı olacaktır merak buyurmayınız. O ne yazıyor biz burada ne yazıyoruz.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İşte 2008' in forumu bu yaa :o SÜÜPPPEERRR OLMUŞ ELLERİNİZE SAĞLIK:o:o:o
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bunların aklı sadece apış araları ile ceplerindedir önermesine kanıttır.
Alıntı:
Hüseyin Üzmez’le ilgili basında çıkan haberlere "fitne" diyen Vakit Gazetesi’nin görüş aldığı ilahiyat Profesörü Süleyman Uludağ, "Sûfi Gözüyle Kadın" kitabında, "bir gecede 60 kez ilişkide bulunan şeyhleri" anlatıyor.
"Hak erenler ve Allah dostları"nın cinsel gücünün "tam ve mükemmel" olduğunu belirten Prof. Uludağ, 80 yaşındaki bir şeyhi "Bekaretini bozduğu 14 yaşındaki bir kızla ilk gece 60 kere cinsel ilişkide bulundu" diye yazıyor.
Alıntı:
Görüldüğü üzere cinsi güç ve çok ilişki keramet sayılmaktadır. 120 yaşındayken, bir kızın bekaretini izale eden ünlü Zahid, Zirr b. Hubeyş’in menkıbesi, evliyanın cinsel güce verdikleri önemi gösterir. Hz. Zekeriya’nın da çok yaşlı iken oğlu olmuştu. Hz. Süleyman’ın 1000 karısı olduğu, bir gecede hepsini hamile bıraktığı rivayet edilir. (Bu günkü Hürriyet'ten)
Dikkat edin, fâş olmuş her yobaz haberinin ardında yobazın seks düşkünlüğü ile fantezileri vardır. Bu da bir KERAMETMİŞ demek ki. Naapsak ne etsek bilmem ki, mesir macunu mu yoksa keçi boynuzu mu yesek de biz de keramet sahibi olsak fena mı olur?
Alıntı:
MUĞLA’nın Bodrum İlçesi'nde kamyon şoförlüğü yapan Hasan Hüseyin Çelebi, nüfus cüzdanından ‘İslam’ yazısını sildirmek için Kaymakamlık ve Nüfus Müdürlüğü'ne dilekçeyle başvuruda bulundu. Çelebi, “Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete, ilke ve inkılaplarına karşı acımasızca saldırıya geçen, başta türban olmak üzere birçok konuyu dine alet eden bu AKP Hükümeti, benim gibi dini bütün birçok insanı İslamiyet'ten soğuttu. Bunlar kendilerine ‘Müslümanım’ diyorlarsa ben değilim. Bu yüzden nüfus cüzdanımda dinin yazıldığı sütunun boş kalmasını istiyorum dedi. (Bu günkü Milliyet'ten)
Ben şahsen böyle 40 katır - 40 satır arasında kalmak istemiyorum.
YA SİZ ?????????????????????????????????
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Dinle islamla kadına sömürüyle ilgili her yerde AKP den de bahsedilmesi aslında bence yanlış..
Bakın neden yanlış..Başlığa bakıyoruz, Din, İman,Türban,Don:) Kadın ve Kurufasülye..Sonra da konu AKP ye gelip dayanıyor..
Bir kere şunu söylemek lazım..ne bu din ne de bu dini sömürü sadece AKP nin tekeli altında olmamıştır- kalmamıştır- kalamaz..eğer böyle bakarsak AKP yi gözümüzde büyütmüşüz demektir ki..bu yanlış bana göre..Çok fazla önemsemiş oluruz sadece..
Sorun bugüne değin islam dininin bir takım yobazlarca hurafelerle doldurularak sömürü aracı olarak kullanılmasıdır ve bunu sadece AKP değil geçmişteki tüm sağ iktidarlar ve iktidar olamayanlar zaten yapmıştır.. dün onlar yani aynı zihniyet bunu yapmıştı bugün de uzantıları yapıyor..zihniyet aynı zihniyet..
benim itiraz ettiğim iki şey var: birincisi dinin AKP ye endekslenmesi tavırları..yahu derim her zaman bu kadar basite indirgemek dine hakaret.. evet çok aman aman bazıları gibi örtünüp yüzümüzü gözümüzü görünen yer kalmayana dek örtenlerden:) olmasak da inancımız nedeniyle dinin böyle ucuzlatılmasına ben karşıyım mesela ..
diğer itirazım da şuna: kadın kimliği üzerinden her zaman birileri nemalanmış.. yok türban denilmiş, yok efendim kadın hakkı denilmiş kadının evde oturp da çocuk doğruması hakkıdır. ondan öte hak mı olur ! denilmiş.. kadının dışarda çalışması ona zulümdür de ondan yoksa yanlış anlamayın bizi sizi sizden daha çok düşünüyoruz denilmiş:)) Allahım Allahım ben ne diyim..
En çok mahremiyet ve yasakların vurgulandığı günahhh kelimesinin en çok kullanıldığı konularda, sözde islam büyüklerinin uçkur şampiyonluklarından dem vurulmuş...:)) Muğla daki vatandaş gibi olacağız bu gidişle.. olmayacak!
Sayın Commodore1tr.. hikayelerinizi bekliyorum merakla..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Maşallah foruma bakın ne hale gelmiş. Okey e dördüncü lazım mı ? Onuda bu forumdan sorun. Boşta bekleyen olursa göndeririz oynar gelip. Biz ne anlatıyoruz ne konuşuluyor.
Sayın Milo ;
Çok hızlı zıplayıp günümüze gelmişsiniz. Bunlarda dahil olmak üzere yakın tarihimizde kısa bir yolculuk yapacaktık hep birlikte umarım buyurursunuz yolculuğa... Sizsiz olmaz...
Sayın Akademik Sultan ;
Ben hiç bir zaman AKP ye böyle bir değer vermedim. Daha doğrusu ben AKP ye değer bile vermedim. Bu forumun bir amacıda zaten bu. Girişte de ifade ettiğim gibi DİN İMAN ın bunlar gözüyle ne olduğunu anlatabilbek. Gerçekleride elimizden geldiğince yazabilmek...
Konunun özelliğinden midir Kadın don kısmındanmıdır nedir. hep şu reklam aşağıda çıkıyor bu forumda
http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/imgad?
Yoksa buda ilahi bir mesaj mı?
Neyse ben devam edeyim yüksek müsadelerinizle...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Neyse ben ufak ufak başlıyayım.
Önce hızlı bir şekilde belirli bir yere gelmek adına atlayarak bir bakalım neymiş şu kadın hakları nasıl olmuş...
Bir çok yenilik gibi kadınlarında kendilerini ''farklı'' ve ''eşit'' hissetmeside Fransız İhtilali sayesinde olur. Öncesinden başlayan ufak kıpırdanmalar bu sayede gelişir yayılır. Bastille ve Versailles yürüyüşlerinde ortaya çıkan ''eşitlik'', ''özgürlük'' ve ''kardeşlik'' sloganlarına sarılıp hak talep etmeye başlar özellikle Fransız kadınları. Ama erkek egemen Fransız toplumunun kadınlara Fransız Devrimi'nin ''eşitlik'' ilkesinin kadın- erkek eşitliği değil erkeklerin kendi aralarında ki bir eşitlik olduğunu anlatmaları pekte uzun sürmedi.
Fransız devriminin Fikirsel hazırlığını yapan J.J Rousseau kadınların erkeğe boyun eğmesi gerektiğini ve erkeklere bağımlı olmalarını doğal görüyor bunu destekliyor hatta şöyle diyordu.
'' Kadının görevi erkeğin hoşuna gitmek, onlara yararlı olmak, kendilerini onlara sevdirmek, saydırmak, küçükken büyütmek, büyüyünce onlara öğüt vermek , teselli etmek, hayatı zevkli ve sevimli bir hale getirmektir.... '' ( İlgili kaynak : J.J. Rousseau- Emile.)
Hatta daha da ileri giderek kadınla erkeğin aynı tarzda eğitilmesini, kadının devlet işlerini öğrenmesinin gereksiz olduğu öngürüsüyle gerekli dahi bulmuyordu. Ona göre bir kadın ev işlerini çocuk büyütmeyi ve kocasını hoşnut edecek kadar bilgiye sahip olması yeterliydi. ( 2008 Türkiye'sinin gözdesi kesin olurdu.)
Görüldüğü gibi Fransız devrimi cinsler arası ''ikiliği'' sürdürmüş hatta daha da ileriye giderek devrim öncesi edindikleri haklarıda ellerinden almıştı. Ancak kadınlar arasında da ok yaydan çıkmış bulunuyordu. Aktif kadın klüpleri kapatılmış, dernek kurmaları tek başlarına kurulu bir derneğe üye olmaları yasaklanmıştır. Daha da ileri gidilerek bu konularda hak talep etmeleri bile '' suç unsuru'' sayılmıştır. Aranan suçluda öyle pek uğraşılmadan hemen bulunmuştur. Çünkü kadınlar arasında kaynayan kazanda lokomotif olan bir isim vardır. 1791 anayasası'nın kabulünden önce tüm kadınlara eşit oy hakkı tanınmasını isteyen ( Yıla dikkat ediniz.) yazdığı '' Kadın Hakları Beyannamesi'' ni 16. Louis'e ve Kraliçe Antoinette' e gönderen Olympe De Gouge bir anda aranan ''suçlu'' oluvermiştir. Kendisine susması yaptıklarının yanlış olduğunun bizzat kendince deklere edilmesi koşulunda özgürlüğü verileceği bildirilmiştir.
Yeni anayasada ki bu ciddi yasaklara ve kendisine yapılan teklife rağmen Gouge hak taleplerini istemekten vaz geçmemiş hak taleplerini durdurmamıştır. 1793'te bu çok ciddi ''suçlu'' kadınların olmayan haklarını savunmaktan ve anayasaya alenen karşı gelmekten mahkemeye çıkmıştır....
Yaptığı son savunmasında
'' Mademki kadına giyotine çıkma hakkı veriliyor, öyleyse kürsüye çıkma hahhı da verilmelidir. ''
Savını ileri sürmüş ve neticede bu haklardan birisine sahip olmuştur. De Gouge oybirliği ile giyotine gönderilmiş cezası vakit geçirilmeden infaz edilmiştir. Böylece '' Kadın Hakları'' hareketi ilk ''şehidini'' vermiştir.
Sonraki yıllarda bu yolda atılan ilk taşın yakılan ilk meşalenin ardından kadınlar yürümüş ve günümüze kadar gelmiştir...
Ancak malumunuz benim konum '' Türkiye'' olduğu için bu evrensel kadın gelişimini burada kesiyorum. ( Merak eden olmaz ya edende olursa açar okur yüzlerce kaynak mevcut. Kaldıki ben bu yazıları tamamlayabilirsem bir kaynakça sunacağım.) Bu kadar kısmını bir başlangıç yapabilmek adına '' anektod'' tadında anlattım. Şimdi bize dönelim....
Avrupa'da özellikle Fransa da bunlar olurken bizde bir şey olduğunu sanan varsa yanılır. Koca devletimiz Fransız ihtilalini bir ay sönra öğrenmiş halkımız ise çok daha çok sonra öğrenmiştir. Ha öğrenipte bir işe yaramışmıdır. O apayrı bir tartışma konusudur. Onuda burada yapmaya kalkarsak işin içinden çıkamayız.
1800 lü yılların sonlarına kadar rahmetli Duygu Asena her ne kadar o zaman için demediyse de o zaman içinde geçerli olan bir gerçek vardır. ''Kadının Adı yoktur.'' Bırakın adını kadın diye bir cins bile bilinmez kabul edilmez. Ama Avrupadan gelen '' kadınlar'' nedense ayrı bir kategoride olmuştur... İslam dinin de olmayan bir şekilde yozlaştırılan 'din'' kadının ne adını ne sanını nede cismini bırakmıştır...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
sayın commandre ben de forum açabiliyorum artık holeyyy
yazınızı okudum ben belki biraz yalın biraz kaba tabirlerle söz ediceğim cok sevgili muhteremlerden
İslamiyetin 32 farzı denen birşey var onu okuyup uygulamayı tavsiye ediyorum onlara ben
Oy için neler yapılıyo ülkemde yazık
nedense bir baş örtüsüdür almış başını gidiyor. Tamam oda önemli karşı değilim o konuyagerçekten ama niye bir sürü açığımız varken sırf gösteriş olsun oy gelsin diye baş örtüsü neden
Dinimizin gereklerini yrine samimi olarak yerine getirseler memleketimde aç kalmaz.
baş örtüsü takan bir bayanda kimse kusura bakmasın konumu ne olursa olsun bilmem kaç dolarlık saat, yüzük, broş olmaz bunca namerde muhtaç olan aç yatan çocuklar varken hem dinimiz gösterişi sevmez bunu bilmiyolarmı kafa örtmeyle olmuyo bu işler
birde arada böle sevimli konulara sahip çıkmıyolarmı (baş örtüsü) vay be ne masumlar
fakir ekmek çalarsa adı : hırsız
zengin milyarlar götürünce : zimmetine para geçirdi
ya işte sözüm anlayana yediler bitirdiler memleketi
memlekette doğrular unutulmuş genel olarak söylüyorum harama yerken insanlar saati gelince de Allah'ın huzuruna gider namaz kılar olmuş
yalanlar : doğru
doğrular :yalan
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
2000 li yılların Türkiye'si Baş örtülü bayan ve üvey eltisi baş örtülü ikinci bayan ve bunlarla birlikte kadının örtünmesini savunan bir çok bayan. Hurafelerden gerçeğe fırlamış gibi savunuyorlar.
'' Kadının saçının bir telinin görünmesi günahtır. Kur'an ve din büyükleri böyle buyurmuş. Bu bizim yaşam biçimimiz karışmayın...''
'' Kadının saçı hiç bir şekilde görülmez. Biz buna başörtüsü diyoruz sizler türban ne farkı var ?''
İşin ilginci Türbanı '' emir'' gören bir başı açık boyalı sarışın kadın ise herkesten beter bunu savunuyor. Milletvekili olup yasaklanmadan önce TBMM sine türbanlı bir kadının elinden tutup getirecek kadar saçmalayan bilen bu yazar nedense boylı afralı tafralı ve hükümetten nemalı yaşamından da taviz vermez. Zaten geçmişin hesabını halkın elinde kalan binlerce kuponun adını bile anmaz..
Ama şunları utanmadan diyebiliyordu. ( hiç bir satırı doğru değil :)
''Perşembe akşamı, hem Show TV'de, hem de Kanal D'de başörtüsü tartışıldı. Kimilerinin sergilediği cehalet karşısında dilim tutuldu. Prof. Semih Gemalmaz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), Leyla Şahin hakkında verdiği karar sebebiyle, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılamayacağını, kaldırıldığı takdirde, başı açıkların mahkemeye müracaat edebileceğini ileri sürdü. Koskoca üniversite profesörü çıkmış, bilim dışı konuşuyor ve herkesin sözlerine inanmasını bekliyor.''
Bununlada kalmayıp türbanın yada sıkmabaşın ''özgürlük olduğunu'' ''dinin gereği olduğunu'' geçmişten günümüze bunun böyle geldiğini kadının hiç bir koşul altında saçını açamayacağı açmayı bile düşünmediğini örneğinin de olmadığını belirtiyordu.
Halihazır ikdirarın ''hık diyicisi '' bunu diyorduda başka bu konudaki yazarlar farklı mı düşünüyordu ? Hayır . Ortak nokta kadın örtünmeli ve hiç bir surette ne olursa olsun açılmamalıdır... İslam da bunu gerektirir....
İslam ın bunu gerektirip gerektirmediğini çok tartıştık. Kutuplaşma keskin olduğu içinde sonuca varılamadı. Ancak '' Kur'an emri'' türbanın neden 1900 lü yılların sonunda çıktığıda hiç bir zaman anlaşılamadı. Çarşaf ve peçede bir birine karıştı... Gerçekte amaç kadını ikinci sınıftan da aşağı yapmaktı. Eğitimsiz dışarı çıkmaz anlamaz anlatamaz... Dünyaya kara peçenin ardından kapalı bakar.
1912 yılıydı Osmanlı İmparotorluğu kimsenin sonucuna inanamadığı Balkan Savaşından çıkmış ve kaybetmişti. İmparatorluk dağılıyordu. Kopan toprak parçaları inanılazdı kimsede nasıl durdurulacağını kestiremiyor siyasi hırs ve çıkarlar hata üstüne hata yaptırıyordu.
Halk moral olarak çok bozuktu nasıl olmuşta koca Cihan İmparatorluğu ne oduğu bilinmeyen balkan ülkelerine yenilmişti. Bu ne biçim ordu be nebiçim eğitimdi ?
Tam bu sırada Donanma Cemiyeti üzerimize örtülmüş bu ölü toprağını kalkması için harekete geçti. Modernizasyon için iki gemi alımı gündeme getirdi. Sultan Osman ve Reşadiye adı verilen zırhlılarının İngiltere'ye siparişi için 7 milyon gerekiyordu. Bu çok büyük paraydı hazinede ise yoktu. İşte donanma cemiyeti bu konuda harekete geçti . Diğer devletler bunun fiyaskoyla sonuçlanacağını bir kuruş bile toplanamayacağına inanmışlardı. Ama tam tersi oldu. Olay bir anda ulusal sorun haline geldi. Bu istek büyük heyecan uyandırdı. Yeni bir yenilgi onursuzluğu yaşamak istemeyen fakir halk harekete geçti. Heyecan köpürerek dalga dalga yayıldı. Parası olanlar para veriyordu.
Birçok kadın mücevherlerini verdi. Elleri dar olanlar ve yoksullar da bu heyecan verici hareketin dışında kalmadı. Kimi çeyizini armağan etti, kimi kefen parasını bağışladı, kimi dilenip verdi. Öğrenciler yayan yürüdü, yavan ekmek yedi…
Ama bir olay var ki isimleri bilinmesede tarihe geçti. Yoksul bir kadının yaptığı bir anda yayıldı ve fakir tüm kadınlar aynısını yaptı...
Beyoğlu berberlerinin peruk yapmak için saç aradıklarını duymuştu. Müslüman Türklerde kadınlar genellikle saçlarını kesmez, kesenlere de iyi gözle bakılmazdı. Ama o kadının uzun saçından başka varlığı yoktu. Cepheden gelen yaralıları, iniltileri kesilmeyen göçmenleri, yenilgiden boynu bükülen subayları düşündü. Neden bilmiyordu ama ''günah''diyede söyleniyordu. Saçlarını neden örttüğünü bile bilmiyordu...
Günahsa günaha girmeyi, ayıplanmayı, hor görülmeyi, çirkin olmayı göze aldı, o kadar sevdiği saçlarını ağlaya ağlaya dibinden kesti, Rum berbere sattı, aldığı üç kuruşu koşa koşa Donanma Cemiyeti’ne yetiştirdi. Olay duyulup yayıldı. Ondan sonra da birçok kimsesiz kadın, yoksul kız da saçlarını satıp aldıkları parayı Donanma Cemiyeti’ne helal etti.
İşte 2000 li yılların önde gelen kadınıyla 1900 lü yılların kadını arasında ki fark böyle oluşmaya başladı. Ne garip tersi olması gerekirken....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kübra çok çalışkan bir öğrenci değildi. Ama derslerine devam etti çabaladı uğraştı. Bilkent üniversitesini kazandı. Endüstri mühendisliğini okudu çalıştı. Okulun tüm kurallarına uydu. Üniversite eğitimi alarak önce kendisine sonra ailesine daha sonra memleketine yararlı olmak üzere çalışma hayatına hazır olarak mezun oldu. Ancak mezuniyet töreninde boşuna eğitim aldığı birilerinin HAKKINI YEMEK İÇİN OKUDUĞU SADECE EVDE OTURACAĞI belli oldu.
Esra çalışkan mıydı değil miydi bilemiyoruz. Tıpkı kardeşini bilemediğimiz gibi. Ama onlar Türkiye'de özgürce okuyamadıkları ve babacıklarının topu topu 1,3 trilyon tl bilenen serveti olduğu için bir hayırseverin bursu ile abd indiana üniversitesinde eğitim gördüler. Onlarında önce kendilerine sonra aileleri ve vatanlarına yararlı olacağını sananlar çoktu. Hele bunlar Eğitim için çıldırıp özgürce okumak için abd ye kapağı atmışlardı, pardon abd yi tercih etmişlerdi.
Kübra mezuniyet günü hiç yapmaması gereken bir şımarıklık ukalalık terbiyesizlik yaptı. Hemde laik demokratik laik hukuk devletinin baş savunucusu olmak üzere olan dışişleri bakanı babasının gözü önünde... Törene türbanla çıktı. babası gururdan ülke utançtan ağladı... Göstere göstere... Sonra ne oldu hiç evlendi oturdu aşağı... Yok yere Hak yedi...
Esra ile Sümeyye de farklı değildi. Ne bursu olduğu o zaman tam anlaşılamayan bir Özgürlük bursuyla okuyup gelip evlenip eve kapandılar. Babaları ''kızlarım özgürlük içinde okuyamadıkları için bursla abd de okuyor hasretlik çekiyorum...'' diye ağladı saf halkta yedi. Bir kişi bile sormadı Türban takan kız kardeşi olan erkek kardeşlerde Türban takmak zorundamıydı da erkek çocuklarında orada okudu ? diye sadece yalanı yediler halk üzüldü RTE için için güldü...
Anneleri ve yakın çevreside demokrasi nimetlerinden yararlanıp demokrasi gereklerini yerine getirmeden bırakın getirmeyi ''olmaz ''diyerek yaşam sürdüler...
'' Kadının yeri evidir. Kapanıp oturup çocuk bakmalıdır'' karanlık düşüncesinin baş öncüleri oldular... '' kadının siyaset te ve işte olmaması gerekir'' dediler. Dinimize göre de kılıfı taktılar oturdular aşağı...
Bir takım kadın yazarlarda kendilerinin çalıştığını ve hatta siyasi yazarlık yaptığını unutup bunlara dört koldan destek verdiler...
'' kadın örtünmeli...''
'' kadın çalışmaktan özellikle siyasetten uzak durmalı...''
'' kadın ciddi okumamalı evde durmalı...''
Kısacası örtünüp elinin hamuruyla erkek işine karışmamalı . Süs bebek diyeceğim süs bebeğe ayıp olacak işte öyle kocalarının yanında gerekirse dikilmeli takiye yapılacağında yok olmalı hele arzulanan yönetim gelirse göze bile görünmemeli... İşte 2000 li yıllarda arzu edilen Türk Kadını...
15 Haziran 1923 yılı sıcak bir istanbul yazı. Nezihe Muhiddin isminde bir hanım bir şey oldu aslında. Arkadaş çevresi ve o zamanki düşünceler ışığı altında gerçekleştirdikleri oluşumu valiliğe göndermişlerdi. Unuttukları bir şey vardı ama bu tarihe not düşmek için çokta önemli değildi aslında. Vaklilik dahada ısındı yazıyı alınca okuyunca . Valiliğin imdadına Nisan 23 te kabul edilen seçim kanunu yetişecekti . bu seçim kanunu 1909 dan farklı değildi ve fark 1924 anayasasında da düzelmeyecekti... Türk kadını biraz daha bekleyecekti...
Valiliği ayağa kaldıran haziranda cehennem ateşine düşüren belge 15 Haziran 1923 te Kadınlar Halk Fırkası'nın resmen kurulduğunun bildirgesi ve izin istemiydi. Daha Türkiyede her hangi bir parti yokken seçme hakkı seçilme hakkı olmayan kadınlar parti kurmuş izin istiyordu.... Valilik kulağının üzerine yattı doğal olarak izin gelmedi.
9 Eylül 1923 te ise Cumhuriyet Halk Fırkası kuruldu. Ancak bu kadınların daha önceden parti programı yapıp yürürlüğe koyduğu ancak izin alamadıkları gerçeğini değiştirmedi. Ne ilginçtir ki T.C'nin ilk partisi resmen kurulamasada bir kadın partisi oluyordu..
2000 yılı kadınıyla 1900 lü yıllar arasında ki fark açıldıkça açılıyordu ama maalesef kötü yönde....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
1965 yılında İstanbul Beşiktaşta ikamet eden Adeviye hanım bir kız çocuğu dünyaya getirir. Baba Ahmed Hamdi memnun olmuş mudur bilemeyiz ama neticede baba olmuştu.
Sevimli bir bebekti. Çocukluğu o zamanın çocukluğuna göre geçti. Etekli uzun saçlı bir genç kız adayı olmuştu İstanbul Beyazıt Koca Ragıp Paşa İlkokulu nun son sınıfına eskilere göre orta sonda....
Çemberlitaş Kız lisesine yazılır okumak için. O sırada yaklaşık 31 yaşlarında olan badem bıyıklı bir yakışıklı bu akçe pakça kızı beğenmştir. Evlenmek ister ama daha 14 ündedir ve mevcut yasalar 14 yaşındaki kızın ( çocuğun) evlenmesine izin vermemektedir. Yapacak bir şey yoktur badem bıyıklı delikanlı 15 yaşına girmesini bekleyecektir. ( Günümüz kanunları bunda da izin vermiyor.) Ancak ailesinden kızlarının spor derslerine girmeme sini şorttu mayoydu giymemesinin sağlanmasını ister. Kediside bu konuda yardımcı olacaktır. Gerçekten de babasının 15 yaşına girdi evlenecek diye okuldan aldığı zamana kadar da beden eğitimi derslerinden nedense hep raporlu olur. Çemberlitaş Kız lisesi 4-D sınıfının 1141 numaralı öğrencisi 1980 yılında okuldan ayrılır. 21 Ağustos 1980 de 15 inden yeni gün almışken evleniverir.
Zamanın geldiği hidayet olduğundan o başı açık eteki kız bir anda kapanır. Bunu kendi isteği ile yaptığını asla bir baskı olmadığını da 1980 den bu yana anlatır durur ama kendi çevresi dışında kimseyi inandıramaz.
Aydın çağdaş bir Türk kadını!! olmak için yarım bıraktığı okulunıu 14 sene sonra dışarıdan bir seferde sınava girerek tamamlar ve lise mezunu olur. 98 yılında ise üniversite kapılarındadır kızımız. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü kazandığında, 'türban' engeliyle karşılaştı. 8 Eylül 1998'de türbanlı fotoğrafını verdiği için kaydı yapılmadı. İşte ondan sonra olayların seyri değişti...
Gerçi kocası devleti çok iyi bilen birisiydi. Türbanla okula kayıt yaptıramayacağını çok iyi biliyordu. Buna rağmen Mağdurları oynamak ve yüzünden bir daha hiç eksik olmayacak o ağlamalı poz, gazeteciler ve noter ile birlikte okula geldi. Saçma sapan bir haber oldu. Burada basına badem bıyıklı
'' "Bugün Moskova'da yaşıyor olsaydık, böyle bir engelle karşılaşmazdı eşim" diye bir nutuk attı. Ama farkında bile değildiki Moskovada bırak böyle okumayı yakın bir gelecekte canı gibi sevdiği Fethullahçığının okulları tamamen kapatılacaktı.. Kızcağızda boş durmadı. Sanki 15 yaşına kadar dinsiz yaşamış gibi.
'' Dinimi inancımı yaşamayı engelliyorlar. Müslüman kadınların kapalı olması gerektiği Kur'an emridir. Ben dinime göre yaşamak istiyorum. Çağdaşlık buna engel olamaz. Örtünmek dinin emri müslüman örtünmeli...'' anlamına gelecek konuşmasını yaptı.
Sonra kızımız Danıştay'dan da olumsuz yanıt alınca iç hukuk yolları tükendiği için hakkını aramak için 2002 de AİHM sine başvurdu. Haklılığının payı olarakta sadece 100 bin avrocuk tazminat istemeyide unutmadı...
Ancak beklemediği bir gelişme oldu. Leyla şahin kendisinden çok daha ciddi bir şekilde aynı konudan dava açmıştı ve kaybettiği haberi geldi. Kız sarsıldı. Kaybedeceği bu kararın Türban konusunda emsal karar olacağını anladı. Kaybedecekti. Ama iki beklenmedik gelişme daha oldu bu arada. Buna can simidi gibi sarıldılar. Takiye dinimizde olmamasına rağmen hiç çekinmediler ve mağduru oynayıp puan kazandılar ...
Badem bıyıklı enteresan bir şekilde dava süresince başbakan olmuştu. Gene dava sürerken dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısıda oldu. Eşinin davasına karşı TC yi savunacaktı. Kel başa şimşir tarak olmasın diye davayı çektiler, kaybedip rezil olmamak için ....
Mağdurları oynamaya devam etti baş örtülü bayan.
'' Dinimiz kadının örtünmesini istemiş. Bende örtünüyorum. Bundan dolayı suçlanıp durmam ayıptır. ben üç çocuk annesiyim...'' Türbanla üç çocuk annesi olma ilişkisini henüz çözemesemde RTE nin en az üç çocuk deme nedeni bu olabilir diye düşünüyorum. Dört çocuk dese hali hazır 11. nin çalışması gerekecek durduk yere... Neyse konumuz kadınlar...
Cumhuriyet ve laikliğe bu kadar karşı olup bunların nimetlerinden bu kadar yararlanan başka hiç bir grup olmadığını tarih ileride yazacaktır. Bu kızımız gayet iyi tahmin ettiğiniz gibi Hayrünissa Gül dür.
Kendileri üvey eltisi ile birlikte ( bayan RTE) toparladıkları herkese
''örtünmenin din gereği olduğunu örtünmeyle güzelliğin arttığını örtünerekte şık olunacağını anlatıp durdular...'' İşin garibi bunlara bir sürü aklı evvel erkek kadın yazarda destek verdi. Teki bile sormadı. islamda dudaklara bu kadar çekici bir şekilde kırmızı ruj sürmek serbest mi? ....
Neyse uzun oldu karşıtını bir sonra yazatım ama ikisini yani alttakiyle birlikte okuyun bunu.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Yukarıda ki olaydan yaklaşık 90 sene önce... İstanbul....
İttihat ve terakki Partisi Kurucularından ve genel sekreteri Mithat Şükrü (Bleda) Beyfendi işlerden bunalmış, afakanlar basmıştır. O dev cüssesi bile bu kadar iş ve sorunu taşıyamaz hale gelmiş bunun sıkıntısı yetmezmiş gibi birde savaş sorunu başına çıkmıştır. Talt, Enver ve Cemal paşalar ile Sait Halip Paşa yüreğine sıkıntı saplamıştır. Gerek hükümette gerekse İttihat ve terakkide ciddi bir ağırlığının olması ve kısmende olsa ( Daha sonra çok ciddi olacak) M. Kemal ATATÜRK ü sevmesi dertlerine dert katmıştır. Kahfaltı sonrası sağına soluna bakınır. Bu gün bu işlerden biraz uzaklaşmak biraz boş vakit yaratmak istiyordu.
Eşi Hatice hanım'da günlerdir
"Beni Sultanahmet Meydanı'na götür, sana orada göstermek ve söylemek istediğim şeyler var" diyordu.
Mithat Şükrü Bey eşinin bu isteğini bir türlü yerine getirmemişti. Hiç zamanı olmamıştı. Bu isteğin nedenini de öğrenmemişti. Sorduğu zaman eşi gülümsüyor ve susuyordu. Orada diye geçiştiriyordu. Bugün zamanı vardı. Hava da açık ve ılıktı.Mart ayında umulmadık kadar ılık. Kahvaltıdan sonra eşine,
"Ben hazırım. İstiyordun hadi gidelim.'' dedi.
"Ben de hazır olurum.''
Çarşafını giyiverdi. Hazırdı.....
Kapalı arabayla Sultanahmet Meydanı'na geldiler. Araba meydanda durdu. Hatice Hanım peçesini kapatıp sıkıştırdı. Arabadan indiler.
Sultanahmet meydanı tarihe tanıklık yapmış, tarihin harmanlandığı bir meydandı. Arabadan biraz uzaklaştılar. Mithat Şükrü Bey kaç kez gördüğü meydana tekrar hayranlıkla içinde baktı. Asıl merak ettiği Hatice'nin neden burayı istediği burada ne diyeceğiydi. Karısına bakmaya başladı...
Hatice hanım da çevresine bakıyordu. Kocasının bakışlarını üzerinde hissedince oda ona doğru döndü baktı ve konuştu.
''"Mithat Şükrü Bey..Ben Sultanahmet Camisi'ni, dikili taşları, Ayasofya Camisi'ni iyice görmek istiyorum. Peçenin arkasından her şey soluk, gölge gibi, belirsiz,renksiz, yarım yamalak görünüyor. Peçemi açıp bakabilir miyim?''
Mithat Şükrü Bey dondu kaldı. Bir an kanının çekildiğini hissetti. Aklı başından gitti. Konuşamadı boğazı düğümlendi. Çevrede sarıklı fesli erkekler ile bazılarının yanında kapalı eşleri dolaşıyordu. Herkes kendisini tanıyor saygı ile selam veriyordu. Eşi Hatice hanım'ın bir yabancı kadın gibi yüzünü açıpta çevreye baktığını görseler neler demezlerdi neler, Kıyamet kopar rezil olurdu.
'' Aman, aman... Hayır ... Sakın haaa yapma !!!!! '' diyebildi.
Hatice Hanım kocasına baktı gülümsedi...
''Korkmayın korkmayın, açmam. Ama düşünün lütfen! Bir Müslüman Türk kadını çıplak gözle bu tarihi meydana bakamıyor, güzelim camilerini göremiyor, bir yalıda oturmuyorsa cennet Boğaz'ı seyredemiyor, eşsiz şehrini tanımıyor. Çünkü peçeli. Görmek için peçesini açsa kıyamet kopar. Din, namus, ırz, şeriat elden gidiyor diye çığlıklar atılır. Dünyanın güzelliklerini siz erkekler biliyorsunuz. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Frenkler, Moskoflar, trahomlular, şaşılar, miyoplar biliyor. Ama biz bilmiyoruz. Şu kahrolası peçenin arkasından ne kadar görünürse o kadar görebiliyoruz. Yarı kör gibiyiz. Bu peçe ile gözlerimize mil çekiyorsunuz. Karşıya geçmek için vapura binebiliriz ama açıkta oturup Boğaz'ı seyredemeyiz, Boğaz havası alamayız, yüzümüzü o güzelim rüzgâra veremeyiz. Alt katta, bizlere ayrılmış bir yere kapanmak zorundayız. Açıkta, eşimizle, babamızla, kardeşimizle birlikte oturamayız. Allah'ın emri mi bu? Hayır. Kendini Allah'ın yerine koyan, onun adına yeni yasaklar getiren yobazın emri. Peki iktidar olarak ne yapıyorsunuz? Nice sorunlar varken çarşaf eteğinin uzunluğunu tartışıyorsunuz. Bunları burada söylemek için arkadaşlarıma söz vermiştim. Sözümü tuttum. Savaştan korkmayan ama bir avuç yobazdan ödü kopan iktidarınıza sitemlerimizi arz ediyoruz.''
Döndü arabaya bindi.
Mithat Şükrü Bey donup kalmıştı. İstanbul'a hayranlık içinde bakagelmişti hep. Eşinin bu güzellikleri göremediğini hiç düşünmemişti. Bundan hiç utanmamıştı. Bu zulmü bitirmek için hiçbir şey yapmamıştı. Hiçbiri yapmamıştı. Bencilliklerin içinde boğulup kalmışlardı. Başı önünde arabaya girdi.
İşte bu 1915 te çok üst düzey bir Türk kadınının eşinin bakş açısı hemde şeriat kanunları varken devlet din devleti iken...
Yukarıda ki ise 2000 li senelerin çankayasını işgal eden 11. nin eşinin düşünceleri. Atatürk ilkelerinden laiklikten uzak utanç verici çok çirkin bir giyinme abidesi..... Düşünün kadınlar hangisinin şuan orada olmasını isterdiniz ???
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kadının türbanı veya örtüsü Akp koz olarak kullanıyor olabilir. Niyetlerini bilemem de Atatürk'ü Chp koz olarak kullanmıyor mu?
Sayın Baykal İslam kurallarına karşı gelerek İslam dinini sömürmek isteyenlerle birlik olarak İslam dinini kullanmıyor mu?
Bir an nasıl bir ülkede yaşıyoruz diye sordum kendime. Sonra düşündüm...
Ve buldum söylediklerinizdeki hatayı. Yapılanlar birkaç kişinin cehaletidir. Doğudan Batıya bir aile geldi. Eşini tıkamış eve çoluk çocuk baktırıyor.Kadın okumayı dahi zar zor becerebiliyor. Bu kimin suçu İslam'ın mı? Hayır erkeklerin cehaleti olmuyor mu? İlk gelen vahiy "Oku" değil miydi İslam da? Cadı olarak yakan kadınları müslümanlar mıydı? Kadınlar her toplumda hakir görüldüler. Fakat İslam dini kadınada erkeğede eşit haklar veriyor. Kadın evin içindeki işleri yaparsa erkekde dışardaki veya ağır işleri yapacak. Akp karşıtı olabilirsiniz. Ama hakikaten kızlarımız kafasını örtmüş.Tüh tüh güzellikleri kayboldu diye endişe edeceğimize bu Akp hükümeti halkına milletine nasıl hizmet ediyor ona bakalım.Demokrasi var diyoruz.Ama demokrasinin d sini hak etmiyoruz. Ayrıca örtülü bir bayanın ne maksatla kapandığını Allah'dan başkada kimse bilemez. O yanlış hareket ediyor yanlış söylüyorsa geneli içine alamazsınız. Elbette malını mülkünü sergilemek bizim tarafımızdan abest karşılanabilir. Ama alnının teriyle kazanmış ister harcar ister saçar. O halde açık olan bayanlar içinde söyleyelim. Ya da bundada kadın erkek eşit davranıp bütün zenginler ama yardım etmeyenler için söyleyelim aynı şeyleri.Neden yardım etmiyorsunuz da son model arabalara binip villalarda oturuyorsunuz diyelim. Kimse hristiyanlığı veya yahudiliği eleştirmiyor.Gerçi oda bizim cahilliğimizden.Zira bilgimiz yok.Merak edipde bakmıyoruz.Bunların kuralları nelerdir diye. İsteyen inanır isteyen inanmaz.Ayrıca birkaç tane sapığı İslamla bağdaştırmak çok yanlış ve çok büyük haksızlık.İslam dini kadar adaletli mütevazi bir din yoktur. Özür dilerim biraz karışık anlattım ama aklıma gelenleri düşünmeden yazdım.Vaktim kısıtlı.İyi günler dilerim. Bence konu şu olmalı Türkiye'de torpil olayı ne zaman son bulur? Benim en büyük sindiremediğim adaletsizlik torpildir.Torpilsiz iş yürümüyor.Haklılar haksız yerine konuluyor.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İlle de Dilek Önder/gazetevatan,,,
OTE’den sonra sıra OTK’de...
Ortalama Türk Kadını’nda...
Yanlış anlaşılmasın, AKP’nin OTK’sinden bahsedeceğim...
Gerçi DMMF(Dengir Mir Mehmet Fırat, AKP Genel Başkan Yardımcısı) onları gayet güzel anlattı, yürekten katılıyorum ama...
“AKP’li kadınlar feminist ideolojinin kölesi olmadı, olmayacak” diyerekten...
Tek tek basaraktan...
Pırlantalı yüzükleri takaraktan...
Gümüş ağızlıkla sigara tüttürerekten...
Altın kol düğmelerini sıyırtaraktan...
Ayakkabılarını sayaraktan...
Sahi bu fikrine Alman eşi ne diyor acaba?
Onu bilemeyiz...
Ama AKP’nin OTK’sinin kim olduğuna bakabiliriz...
AKP’nin “Ortalama Türk Kadını”na...
Mesela Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler.
Bu ara, Katar’dan bildiriyor...
Araştırmacı gazeteci-yazar, muhafazakâr feminist(!) olaraktan...
Katarlı kadınların özgürlük arayışlarını, iş hayatına girme çabalarını anlatıyor.
Sayıları artan iş kadınları “artık tek başına otomobil kullanabiliyor” diye sevinerekten...
Harem-selamlık üniversitelere erkek hoca gelirken, “Erkek geliyor” anonsu yapıldığından bahsediyor.
Önemli bir iş kadının, “Her şey daha çok yeni, kadınlar hakları ile mücadele etmeye yeni başlıyor” dediğini yazıyor.
Özenerekten...
Onların haklarının, özgürlüklerinin savaşına başladığını ballandıra ballandıra anlatırken kendisinin var olan haklarını geri vermeye çalıştığını görmeyerekten...
Anlamayaraktan...
Kapalı, sınırlı, erkek iznine bağlı bir özgürlüğün, özgürlük olacağını sayaraktan...
Sanaraktan...
Aynı gazetenin başka bir yazarı, Fatma K. Barbarosoğlu, “Çok eşliliği entelektüel olarak tartışmak ya da tartışamamak” diye bir yazı kaleme alıyor.
“Günümüzde çok eşliliği entelektüel bağlamda tartışma imkânına sahip değiliz” diyerekten.
Çok eşliliği tartışmamızı istiyor...
80 küsur yıl öncesine gitmemizi...
Hem de bir kadın...
OTK!
Bu meselenin 1926’da yani bundan 82 yıl önce medeni kanunla halledildiğini unutaraktan...
Bu kanunla ailede kadın-erkek eşitliğinin sağlandığını, evlilikte resmi nikâh zorunluluğunun, tek eşle evlilik esasının getirildiğini... Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanındığını, mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildiğini almaza yataraktan...
Başka?
Bir de milletvekilleri var. AKP’li kadın milletvekilleri...
Hani yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nda kadınların hakları giderken gıkları çıkmayanlar...
Kürsüden kaçaraktan...
Tek kelime dahi edemeyen OTK’ler...
Bu arada...
Otellerin arka kapılarına bırakılan, lokantaların arka masalarına atılan milletvekili eşlerini de unutmadık!
Onları da hatırlayaraktan;
Ve bu yüzden DMMF’ye yürekten katılıyorum; ama tırnak içinde bir kelime ekleyerek:
“AKP’li kadınlar feminist ideolojinin kölesi “bile” olmadı, olmayacak.”
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
katiyetle kararlı ve ısrarlıyım))
Dilek Önder/Gazetevatan,
Hani türbanlı genç kızların birdenbire bu kadar hızla çoğalmalarına şaşıp kaldık ya... “Daha önce neredeydi bunlar?” diye sorduk...
Bir genç kızın, bir kadının
kapanma isteğini bir türlü anlayamadık ya...
“Daha önce sokakta türban yasak mıydı sanki?” diye sorduk...
İsyan ettik...
Sonra...
“Türbanın modası olur mu? Makyajlı, süslü püslü kapanarak kim kandırıyorlar?”a geçtik...
Ama bütün soruların cevapları hep havada kaldı.
Kadınları kapatmak isteyen erkekleri geçtik de, kadınlarda takılı kaldık.
Neden?
Neden kapanmak istediklerini bir türlü anlayamadık...
Oysa söylediler...
“Dini inançlarımızın gereği” dediler.
Ama onların bu cevaplarına hiç inanmadık.
İnanamadık...
Sabit fikirli falan olduğumuzdan değil, bizi inandıramadılar...
Nasıl inanalım ki?
“Madem dini inançlarınız için kapanıyorsunuz o halde neden süsleniyorsunuz?”un cevabını bize veremediler.
“Dini inancınızda erkekleri baştan çıkarmaya yönelik kırmızı ruj sürme, burnu açık ayakkabılarınızın içinden yine kırmızı ojeli parmaklarınızın görünmesi falan caiz mi?”nin yanıtını da...
E, biz de işte o zaman isyan ettik.
Demokrat tarafımız o zaman yaralandı, karalandı.
Çünkü kandırıldığımızı hissettik.
Her şeyi giy, sür sürüştür sonra dini inancından bahset...
Beline kemer tak, parlak kumaşlardan dikilmiş dar eteğinle kalçalarının şeklini sergile sonra da kapanmak istediğini söyle...
Bu mu?
Kitabının sana söylediği bu mu?
Olmuyor...
Bu yüzden inandırıcı olmuyor...
İşte bu yüzden size inanmıyoruz.
Peki uğruna kapandığınızı söylediğiniz inanıyor mu?
Asıl olan da bu değil mi zaten...
Hesabını verirsiniz artık!
HODRİ MEYDAN, SIRA SİZDE...
Ama bu dünyada benim de sormak isteğim birkaç soru var; yanlış anlamayın, hesap sormak değil, sadece öylesine birkaç soru:
“Dini inancın sana neden türban tak diyor? Bunu biliyor musun?”
“Sen gerçekten inançlı olsan, böyle süslü püslü gezer miydin?”
Şimdi bir kez daha soruyorum:
“Size nasıl inanalım? Siyasi ya da başka nedenlerle değil de sırf dini inancınızdan ötürü kapandığınıza nasıl inanalım?”
“İnanmazsan inanma”da diyebilirsiniz tabii...
Beni mi inandıracaksınız?
Peki o halde şu yargıya varma hakkım da mı yok?
“Süslü püslüleri gerçek inançlıdan saymama hakkı...”
Siz verin veya vermeyin ben kendimde bu hakkı buluyorum.
Hatta biraz daha ileri gidiyorum:
“Hadi bakalım, hodri meydan...” diyorum.
Sıra sizde...
Hanginiz “inançlı” hanginiz değil, göreceğiz...
Hem de fiyongunuzdan değil!
Dudaklarınızdan, gözlerinizden, yanaklarınızdan, kıyafetlerinizden...
Öyle derin tartışmalara girmeden, fikir yürütmeden...
Hanginiz gerçekten inançlı, hanginiz değil?
Anlayacağız. Bir bakışta...
Şıp diye...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kısıtlı vaktinizle gerçekten düşünmeden yazmışsınız. En azından bu foruma uygun bir yan yok yazdıklarınızda, yada var da ben anlayamadım. Kıt anlayışlıyımdır bazen...
'' Ve buldum söylediklerinizdeki hatayı. Yapılanlar birkaç kişinin cehaletidir.'' Anladığım kadarıyla düşünmeden yazmanız yanında sayı saymayıda bilmiyorsunuz. Birkaç kişi dediğinizin sayısı inanılmaz çok oluyorsa ona bir kaç kişi demek insafsızlıktır. Zaten yazdıklarımı dikkatle okursanız yazıdaki eleştri ASLA VE KATA dine değil AKP nin din sömürüsüne ve geçmişten gelen hurafelere kandırmalaradır.
Sadece size bir soru kısıtlı zamanınızda buna yanıt verirseniz sevinirim. '' islam da büyü yü bana anlatır mısınız ?''
İlk gelen vahiy ''ikra'' yani oku doğrudur da sanırım siz orada ki okuyuda yanlış anladınız. Bir kere daha gözden geçirmenizde yarar var o emri...
''Fakat İslam dini kadınada erkeğede eşit haklar veriyor. Kadın evin içindeki işleri yaparsa erkekde dışardaki veya ağır işleri yapacak. '' Bu mudur islam dininde ki eşitlik ?? Bence siz eşitliği ve İslam dinini bir kez daha okuyunuz. İslam miras hukukuna bakınız. Şahitlikleri inceleyiniz v.s v.s.... Ama sizin eşitlik anlayışınız zaten yukarıda ki gibiyse boş verin gitsin.... Ben size anlatamam sorunun ne olduğunu onun için okuyunuz okuyunuz okuyunuz...
'' bu Akp hükümeti halkına milletine nasıl hizmet ediyor ona bakalım'' Hadi bakalım... Meydan sizin siz söyleyin biz bakalım halkına nasıl hizmet ediyor ? Milletine!! nasıl hizmet ediyor ... Anlatın.
'' Kimse hristiyanlığı veya yahudiliği eleştirmiyor.Gerçi oda bizim cahilliğimizden.Zira bilgimiz yok.Merak edipde bakmıyoruz.Bunların kuralları nelerdir diye. '' kendi adımıza konuşmakta yarar var. Benide kastediyorsanız ben dört kitabıda bir çok kez okudum. Merak buyurmayınız.
Ben aslında siz ne yazdınız anlamadım... Konuma devam edeyim.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Şimdi hoplama zıplama yok. BU bölümde sadece 2008 de duracağım. Bir iki olay konuşma durum tespiti yapıp 2008 deki kadının gerçek bakış açısını yakalamamıza yardımcı olacak olayların bir bölümünü aktaracağım. Sonra gene karışık kuruşuk gideriz... Araya girenlerede selam olsun :)
Süleyman internetin başına geçti. Bir kaç gün önce tanıştığı genç çocukla konuşacaktı. Görüntülü konuşmaya başladılar. Süleyman kendisini tutamadı ve karşısındakinin hem daha gençliğe adım atan bir çocuk üstelik erkek bir çocuk olduğuna aldırmadan
’Sen hoş çocuksun, sana kontör alayım’ dedi.
Demeklede kalmadı çocuğa 100 kontür yolladı. Çocukla hiç utanmadan cinsel konuşmalar yaptı. Konuştukça coştu ve çocukla buluşmak istedi. Bayrampaşa’daki İsmet Paşa Parkı’nda buluşmak için sözleştiler. Süleyman sevindi. Birisini daha bulmuştu....
Çocuk akıllı çıktı yada korktu arkadaşına durumu söyledi. Arkadaşı
'' Sapık bu ya...'' diye tepki gösterdi.
Buluşma yerine tek gitmemesine karar verdiler. Ama bunu Süleyman bilmeyecekti...
Süleyman geldi çocukla buluştu. Biraz konuştular Sülayman çocuğun elini tutup yanağını filan okşamaya başlayınca çocuk çığlık atar ve olan olur...
Çocuk ve 10 arkadaşı Süleyman'ı evire çevire döverken polis gelir adamı kurtarır. Hep birlikte karakola giderler.
Karakolda Süleyman'ın 35 yaşında evli ve iki çocuklu olduğu ortaya çıkar. Daha garibi Süleyman Fatih Müftülüğü’nde çalışan ve gündüzleri Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler Bölümü’nde hafız olarak görev yapıp sürekli Kur'an okuyan birisi olduğu anlaşılır.
Hafız efendi itiraz etsede daha öncede bu kişini 1 yıl boyunca yaşları 16 dan küçük beşten fazla erkek çocukla kontur karşılığı birlikte olduğu ortaya çıkar. Kendisine yardım eden ve yer sağlayan iki kişide imam çıkar. Bu iş için ''sağlanan yer'' olan Çapa'daki evde yapılan aramada bir çok kadın iç çamaşırı çıkar... Hafız ve imam tutuklanır. Dava bakalım sürüyor...
İstanbul Ümraniye Yenidoğan Hz.Ebubekir Camii imamı Hüseyin akşam namazından sonra yakında başlayacak Kur'an kursu için yakın aile dostu İsmail'e gitmeye karar verdi. İsmail'in 14 yaşında bir kızı vardı. 39 Yaşında ki Hüseyin bu 14 yaşında ki kız çocuğunu akça pakça bir kız olarak görüyor ve Kur'an kursuna gelmesini istiyordu. Tıpkı daha önce istediği diğer kızlar gibi...
Baba İsmail arkadaşı imamı kapıda karşıladı hoşbeşten sonra ertesi gün piknikte konuşalım diyerek gönderirken pikniğede davet etmiş oluyordu. Hüseyin sevinerek gitti...
Piknikte Hüseyin fırsat kollayıp duruyordu. Doğal olarak kimsede şüphelenmiyordu. Bir ara küçük kızla yan yana geldi ve sordu...
'' Senin gibi güzel kızın erkek arkadaşı çoktur . Var mı arkadaşın ?''
Küçük kız şaşkın şaşkın baktı Hüseyin 'in yüzüne ve doğal olan yanıtı verdi..
'' Okulda oynadığım arkadaşlarım var ama sizin dediğiniz gibi yok...''
Hüseyin çok sevindi. Ruh hali belliki normal değildi. Çünkü verilebilecek en doğru yanıt verilmişti kendisine o buna sevinmişti artık ne bekliyorsa... Hemen
'' Ben senin erkek arkadaşın olayım.''dedi.
Küçük kız çok şaşırdı Babası yaşındaki bu adam ne diyordu gene doğal yanıtı verdi...
'' Olmaz....'''
Hüseyin bozuldu ama bir şeyde demedi. Daha sonra babasıyla konuşup Kur'an kursu için kızın gelmesini sağladı....
İlk gün düzgün bir kurstan sonra ikinci gün Hüseyin kıza
'' Baban geç gelecek seni bizim evden alacak'' diyerek evlerine götürdü.
Evde olan oğlunu durduk yere camiye göndererek küçük kızla yanlız kaldı. Sonra da kıza tecavüz etti. 14 yaşında dünyası başına yıkılan tecavüze uğrayan kızcağız kimseciklere derdini anlatamadı söyleyemedi. İmam bozuntusuda bu pis emeline defalarca devam etti. taki bir gün babası yakalayıncaya kadar. Babası yakalayınca gözlerine inanamadı. İmam efendi pişkin bir şekilde
''kızın istedi ben olmaz dedim.'' demekle kalmadı babasının yanında kızıda
''çık git başının çaresine bak '' diye kovdu.
Ama babası o kadar salak değildi. Anında şikayetçi oldu.
'' Biz ona soframızda yer verdik. Ama o kızımıza göz koymuş. Bir de kızımla kendi isteğiyle ilişkiye girdiğini söylüyor. 14 yaşındaki kızın rızası olsa ne olur, o bir çocuk” diyerek gerçekçi tepkisini gösterdi.
Herzamanki gibi imam itiraz etti iftira dedi. Ama olaylar hiç öyle olmadığını ortaya koydu Küçük kız tek te değildi daha da acısı... Şimdi hapiste tutuklu davası bilemem artık....
İki tane daha anlatayım mı? Dedi kodu gibi oluyor .Hoşunuza gitti değil mi? Peki iki tane daha ama altta çok uzadı .Malum Tayfun efendi okuyamıyor....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Namaz filan kılmazdı hatta haberi bile yoktu. Hasanpaşa'da limon satardı. hayatını kazanırdı. Amma 1988 yılında hidayete bir erdi pir erdi. Limon satıcılığından bir anda ‘Hazreti Şeyh’ makamına terfi etti. Türk halkıda hemen gerekli desteği verdi. Fatif te bir dergah kurdu .Müritleri evler otomobiller çuvalla para bağışlamaya başladı limoncunun kaderi değişti. Bir çok şirketi oldu zenginmi de zengin. Günümüzde maalesef bir sürü olduğu gibi. ( Yakında bende kendimi hoca ilan edeceğim araştırma içindeyim çok büyük bomba patlayacak. Dayan Türkiye az kaldı.) Kirli çorabından bile medet uman bir sürü dangalak müridi oldu. Çorap keramet getirdimi bilinmez ama başına bir olay ufak bir çorap ördü...
Bir gün yüzü sivilcelerle dolu olan bir lise öğrencisi kız ziyaretine geldi. Dermotoloğa gideceğine sahte şeyhe gelmiş ve yüzündeki sivilcelerden kurtulmak istediğini söylemişti. Sahte şeyh kızı sivilcelerden kurtardı mı bilmiyorum ama Şeyh bir çok üfürükçünün yaptığını yaparak sivilceler için başka yerlere bakılması gerektiğine kızı ikna etmişti. İşte bundan sonra hikayede her şey var. Seks var, para, üfürük, sarık, şalvar, cezaevi, aldatma var, evde beş çocuklu bir kadın, müritler, dergah üstünde de seks odası var...
Sahte şeyh sivilceleri çok fazla iyleştirdikten sonra kızdan kurtulmanın yollarını aramaya başladı. Evliydi kız başına bela oluyordu. Bu sivilce işine müritler gülüyordu ama karısı pek gülmüyor. Gerçeği bildiğini ima eden sözler ediyordu. İşte tam bu sırada Şeyhin can dostu olan sık sık paslaştıkları sözde bir Aczimendi tarikat lideri olan arkadaşı geldi. Bu kişi aslında daha sonra bizlere çok iyi birşeyi anlattı ama kimse anlamadı .Anlattığı Türkiye'de islami tarikatların üç sacayağının seks, para ve siyasetten oluştuğu gerçeği idi. Ama anlayan oldu mu ? Hayır. Neyse sahte şeyh arkadaşına '' Yahu şöyle bir kız var ben sivilcelerini iyi etmekten bıktım birazda sen oku üfle tedavi et'' dedi. Upuzun siyah sakallarını sıvazlayarak gözleri parladı tarikat liderinin '' Ben onu iyleştiririm'' dedi. Dedi demesinede unuttuğu bir şey vardı. Evliydi. Garsoniyeri yoktu otele gidemezdi. Bu tedavi nasıl olacaktı ? Şevhet salyaları dudağında kurumak üzereyken aklına büyük müslüman islam erkeklerine yardım eden dostu geldi. Hele bir şunu arayayım dedi. Aradığı fazilet irfan ve ihsan sahibi bey. Derhal bir yer tesis etti. '' İslam erkeklerine yer temin etmek'' büyük sevaptı.
Bu arada sahte şeyhinde tarikat liderinin de bilmediği başka bir durum söz konusuydu. Bir olay karşısında sağdan sola dönmesi üç mevsim süren devlet enteresan iki koldan harekete geçmişti. Polis sahte şeyhin şeyhliğini ve parasının nasıl olduğunun , jandarmaysa tarikat liderinin adamlarıyla birlikte tüfek ruhsatsız silah bulundurulmasının peşine düşmüştü. Çarklar dönmeye başlamıştı hemde traji komik bir şekilde. Polis medyaya da haber vermişti bu jandarmayada sürpriz olmuştu. Polis sivilceli kız oradaysa sahte şeyhte oradadır diye baskına , jandarmaysa tarikat liderini takiple diğerlerinide ele geçiririz diye baskına gelmişti. Yani birisi kızı birisi erkeği takip etmiş aynı yerde buluşmuştu. Kader ağlarını çok garip örmüştü...
Jandarma, polis, kameramanlar, sipikerler, gazeteciler, cümbür cemaat, bütün mahalle , alt mahalle takviyeli sakinleriyle birlikte kapıyı kırıp içeri girdiklerinde şok geçirdiler. Tarikat şeyhi sadece donla kalmış bir şekilde kızcağızı tedavi ediyordu. Tedavisinin bölünmesine kızan tarikat lideri tabanları yağlamak istediğinde bir polis gayri ihtiyari upuzun siyah saçlarına asılıverdi çok garip bir manzara oluştu. Sanki tarikat lideri kızın üstüne balıklama atlayacakmışta birisi saçından tutmuş öyle donmuş gibi.... 28 Ocak 1996 daki bu garip komik ağlanacak ibretlik olayı 29 Ocak'ta tüm Türkiye seyretti...
Sahte şeyh eski limoncu Ali Kalkancıydı. Tarikat lideri Müslüm Gündüz. Sivilceli lise kızı olarak bu olaya ilk dahli olan ise Fadime Şahin....
Sonrası ne mi oldu ? Birazda siz okuyun. Ama Fadime Şahin i azıcık anlatayım. Müslüm Gündüz bu kızın imam nikahlı karısı olduğunu iddia etti. yalan çıktı. Fadime kendine bir koruyucu buldu medya'dan hemen oda tahmin ettiğiniz gibi Reha Muhtar'dı. Reha Muhtar'ın da kızcağızı tedavi ettiği hep rivayet olarak kaldı ama ispatlanamadı. Fadime Şahin birde sık sık Star haber'e çıkıyor, ağlıyor,
''iğfal edildim, kandırıldım, tehdit edildim'' gibi sözler ediyordu.
Türk halkının içini dağlarcasına ağlıyordu. herkes üzülüyordu o kıza. Fadime Şahin'in annesi "benim kızım kimseyle nikâhlı değil" diyor, baba perişan dolanıyor, Fadime Şahin haber bültenlerinde ve diğer alakadar programlarda feryat figana devam ediyordu.
Aslında tutarlı bir şey de söyleyemiyordu. 'ailesi için çok değerli' olan kızlığını bozdurmuş, kızaran yanaklarıyla bundan utanıyor, ailem için yaptım, fakirdik gibi laflar ediyor, tutarsız bir hal tavır sergiliyordu. O sıralar Türk halkının kızı olmuştu Fadime Şahin. Türk halkı, kendi kızları, kızlığını kaybetmişçesine anlıyor, bağrına basıyordu Fadime'yi. Kendisiyle evlenmek isteyen sayısız kişi, tv stüdyolarını arıyor, gazetelere ilan veriyor, radyo'lardan Fadime'ye şarkı gönderiyorlardı, çıkıp teşekkür ediyordu Fadime hepsine "sahip çıktılar" diyerek.
Fadime şahin'in türban biçimi, daha doğrusu, türbanın altına taktığı bandana tarzı işlemeli falan bir hacat moda oluyor, bütün türbanlı kızlar artık bundan takmaya başlıyordu. Fadime cukkalı modacılardan giyinirmiş gibi, günaşırı katıldığı programlarda, dün giydiğini, taktığını bir daha giymiyor, takmıyordu. Şimdi halen bu bandanamsı hacatı takanlar vardır ve bilinsin ki, Fadime Sahin'in türbanlı türk halkına bir hediyesidir.
Bir süre sonra Fadime "çok yıprandım, artık konuşmak istemiyorum, bahsi geçmesin" gibi demeçler vererek, dahası şiddetle ağlayarak medyadan uzak durmaya karar veriyordu. bunun üzerine medya, Fadime Şahin'in çıktığı programlardan aldığı paraları su yüzüne çıkardı. bayağı para toplamıştı göründüğü kadarıyla. Türk halkı buna da "helal olsun" diyordu, "ailesi zaten fakir, hem şey yaptılar kızı alsın tabii parayı".
Fadime Şahin bir aralar başını açtı, sonra geri kapattı. Fadime Şahin bir yerlerde şarkı söyleyecek, kaset çıkaracaktı. Bir süre sonra gazetelerde televizyonlarda Fadime Şahin'in estetik ameliyat olduğu ortaya çıktı. vay, kendine bakıyordu Fadime. Giyimi falan değişmişti, "bana sahip çıktılar" diyordu ve memnundu bunlardan. Artık "fakir" olmadıklarını ailecek beyan eder gibi oldular, baba ''kızımı rahat bırakın'' dedi, Fadime ''rahat bırakın beni'' diye bağırdı...
Buradan bize şu kaldı. Tvler ağlarken çok sık zoom yapıyorlardı. O yeşil gözler çok güzeldi, ama buda lens çıktı. Birde turuncu türbanı vardı ki o gerçekti... Turuncuydu... Sanki biraz değişikte olsa Rabia Özden Kazan a benziyor hayat hikayesi...
Şimdi bu kadar yazının bir giriş olduğuna ben bile inanamadım.... Aslında kısacık bir giriş yapmak için bu konuya değindim ama buraya geldik. Hani iki konu anlatacağım demiştim ya o konunun birisinin kahramanına geçiş girişi bu onu bukadar uzun yazmayacakken neden bunu yazdım bilmiyorum neyse yazılan yazılmıştır. Böyle derli toplu bir durumda da her yerde yokrtur. Dursun zararı yok...
Neyse bari ilk girişi yapayım devamına alttan devam edeyim... İşte bu Müslüm efendinin Kızı eve atmak için aradığı fazilet sahibi büyük islam düşünürü Hüseyin Gülmez in eviydi. Ne gariptir ki aynı evde 12 sen sonra kendi başıda belaya girecekti. Yine bir kız yüzünden hemde ufacık bir kız....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
selanikli osman efendi
keskin muhasebecilerdendi
ama o da yanıldı ömründe bir kere
yanlış bir tohum atıp rahm-i madere.
bu tohum dünyaya çıkıp insan biçimini aldıysa da,
boyu bir karış kaldıysa da,
öyle haltlar yedi, öyle işler karıştırdı ki
sövdüler kabrinde bile babası osman efendiye.
osman efendi, ahmet emin adını takmıştı tohumuna,
ahmet emin, yalman'lığı kattı buna
ve ahmet emin yalman
önce alaman oldu sonra amerikan.
ona göre her devirde, her zaman
satılacak bir gazeteydi vatan
ve hazret sattı vatanı.
hapse atacaklarmış ahmet emin yalman'ı
amerikana yaranmaktaki rekabet yüzünden.
hapisteki hırsızlara acıyorum ben,
ahlâkları bozulacak
emin beyle aynı damda yaşayarak
Nazım Hikmet böyle yazmıştı, Ahmet Emin Yalman için, işte bu Ahmet Emin 1952 de Malatya'da dolaşırken kendisine bir suikast girişiminde bulunulur. Ağır yaralanır ama kurtulur . Kendisini yaralayan genç henüz lise çağında bıyıkları terlememiş bir gençtir. 20 sene hapis cezasına çarptırılır ama yaşından dolayı 10 seneyle kurtulur. Bu ona bir ünvan kazandırır. İlk sağ eylemci olma ünvanı. Bu genç yıllar geçtikçe doğal olarak büyür büyür. Bir çok olayla gündeme gelir Vakit gazetesinin en hızlı yazarı olur. Erdem en büyük silahıdır. Ahlaklı yaşamak dini bütün olmak denince neredeyse bir numaradır kendisi. 2003 te bir çok kişi şaşırsada ''ağır ağabey'' olduğundan kimse pek ses çıkarmaz kendisinden 50 yaş küçük birisiyle evlenmesine...
Özellikle hangi abuk medyatik uçkur kepazeliği çıksa adı bir şekilde karışsada hep yırtmıştır. Evlerini ''müslüman erkeklere'' her daim açar. Sonunda Mudanya da bomba patlar 78 yaşında olmasına rağmen 14 yaşında bir kıza cinsel tacizde bulunmuştur. Başta gazetesi ve aynı görüşte olduğu diğer gazeteler temkinli ama ondan yana yazı yazarlar işte aslında önemli nokta burasıdır bu hikayede bu islamı kullananların kadınlara bakış açısının net görüldüğü bir olaydır. İftira der başka bir şey demez Tutuklanması çevresinde şok yaratır. Herkes tutuksuz yargılanmasını beklemektedir. 14 yaşındaki genç kız ne genç kızı çocuk umurlarında bile değildir. İşin garibi bu kızcağızın annesiylede ilişkiye girmiştir bu islami erdem sahibi büyük yazar!!! Aile boyu... İftira hiç bir kanıt yok imam nikahı var vah vuh densede tutukluluk kalkmaz. Aynı gazeteler yargıya her zamanki gibi giydirir. Ama gözardı edilen ufacık kızın kilodunda ki spermlerin bu şahsa ait olduğunun tespiti ile kızın ifadesinde bu kişinin vücudunun asla bilinmeyecek yerleri hakkında bazı detayların bire bir oturması buda olayın olduğu yönündeki görüşü desteklemesi dahası annenin samimiikrarda bulunarak kızı ilişki için dövdüğünü kendisinin de ilişkiye girdiğini itiraf etmesidir. Ama ilgili basın bunları göz ardı eder...
Şimdi tek kişilik hücresinde intihar etmesine karşı devamlı gözetim altında tutularak mahkemesini bekliyor. Tabiiki sonucu bilemeyiz ama bildiğim kendisine ; yaptıklarının kesinlikle anormal gelmediğini sanmasıdır.Yüzünde ki garip şaşkınlıkta bundan dolayıdır. Ona göresandalyede ayakları yere değen kız buluğda olduysa sorun yoktur. Ne değeri vardır ki kadının. Tüm yetişmesi aldığı verdiği eğitim bu yöndedir. Görmek yaratmak istediği Türkiye bu yöndedir.
Muhtemelen hücresinde gününü ATATÜRK'e ve Medeni Kanuna sövmekle geçiriyordur...
Tekbir... ise yarın sonra karışık kuruşuk gelecek...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
"Kadının kendi kendini yok etmesinin garip bir öyküsü. Kadınlarımız çok ciddi okusun anlasın diyeceğim ama nafile bir istek olacak. "
hayır sayın commandr
islama, baş örtüsüne bi o kadar saygılı bir bayan olarak yazılarınızı takip ediyor ve değerlendirmelerinizi de bir o kadar beyeniyor ve yerinde buluyorum ne yazıkki durum bu. Nerede o saf temiz inanç dolu vefakar, cefakar ilim insanları sözüm sadece sapkınlara hoş onlar temsilci seçiliyor zaten bölede dibe vuruyorlar
ne diyelim yazık
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Teşekkürler Sayın commodore1tr.
Alıntı:
lusikop rumuzlu üyeden alıntı
"Kadının kendi kendini yok etmesinin garip bir öyküsü. Kadınlarımız çok ciddi okusun anlasın diyeceğim ama nafile bir istek olacak.
Evet, bundan sonrasını "buruşuk- muruşuk" da olsa, "Tekbir-i" aynen bekliyoruz.
Bir de "ccommandr" değil , doğru yazılışı, "commodore1tr" dir, dikkat etmekte fayda var.
Saygılar...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Vay be bütün ulema burada!!!
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
*Okan* rumuzlu üyeden alıntı
Vay be bütün ulema burada!!!
"ulema" ya siz de dahilsiniz demek, buraya da sıçtığınıza göre.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
*Okan* rumuzlu üyeden alıntı
Vay be bütün ulema burada!!!
KM atabilmek için biraz daha saçmalamanız gerekiyor. Sizin ulemadan bir kaç laf alın...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Şimdi hoplama zıplama yok. BU bölümde sadece 2008 de duracağım. Bir iki olay konuşma durum tespiti yapıp 2008 deki kadının gerçek bakış açısını yakalamamıza yardımcı olacak olayların bir bölümünü aktaracağım. Sonra gene karışık kuruşuk gideriz... Araya girenlerede selam olsun :)
Süleyman internetin başına geçti. Bir kaç gün önce tanıştığı genç çocukla konuşacaktı. Görüntülü konuşmaya başladılar. Süleyman kendisini tutamadı ve karşısındakinin hem daha gençliğe adım atan bir çocuk üstelik erkek bir çocuk olduğuna aldırmadan
’Sen hoş çocuksun, sana kontör alayım’ dedi.
Demeklede kalmadı çocuğa 100 kontür yolladı. Çocukla hiç utanmadan cinsel konuşmalar yaptı. Konuştukça coştu ve çocukla buluşmak istedi. Bayrampaşa’daki İsmet Paşa Parkı’nda buluşmak için sözleştiler. Süleyman sevindi. Birisini daha bulmuştu....
Çocuk akıllı çıktı yada korktu arkadaşına durumu söyledi. Arkadaşı
'' Sapık bu ya...'' diye tepki gösterdi.
Buluşma yerine tek gitmemesine karar verdiler. Ama bunu Süleyman bilmeyecekti...
Süleyman geldi çocukla buluştu. Biraz konuştular Sülayman çocuğun elini tutup yanağını filan okşamaya başlayınca çocuk çığlık atar ve olan olur...
Çocuk ve 10 arkadaşı Süleyman'ı evire çevire döverken polis gelir adamı kurtarır. Hep birlikte karakola giderler.
Karakolda Süleyman'ın 35 yaşında evli ve iki çocuklu olduğu ortaya çıkar. Daha garibi Süleyman Fatih Müftülüğü’nde çalışan ve gündüzleri Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler Bölümü’nde hafız olarak görev yapıp sürekli Kur'an okuyan birisi olduğu anlaşılır.
Hafız efendi itiraz etsede daha öncede bu kişini 1 yıl boyunca yaşları 16 dan küçük beşten fazla erkek çocukla kontur karşılığı birlikte olduğu ortaya çıkar. Kendisine yardım eden ve yer sağlayan iki kişide imam çıkar. Bu iş için ''sağlanan yer'' olan Çapa'daki evde yapılan aramada bir çok kadın iç çamaşırı çıkar... Hafız ve imam tutuklanır. Dava bakalım sürüyor...
İstanbul Ümraniye Yenidoğan Hz.Ebubekir Camii imamı Hüseyin akşam namazından sonra yakında başlayacak Kur'an kursu için yakın aile dostu İsmail'e gitmeye karar verdi. İsmail'in 14 yaşında bir kızı vardı. 39 Yaşında ki Hüseyin bu 14 yaşında ki kız çocuğunu akça pakça bir kız olarak görüyor ve Kur'an kursuna gelmesini istiyordu. Tıpkı daha önce istediği diğer kızlar gibi...
Baba İsmail arkadaşı imamı kapıda karşıladı hoşbeşten sonra ertesi gün piknikte konuşalım diyerek gönderirken pikniğede davet etmiş oluyordu. Hüseyin sevinerek gitti...
Piknikte Hüseyin fırsat kollayıp duruyordu. Doğal olarak kimsede şüphelenmiyordu. Bir ara küçük kızla yan yana geldi ve sordu...
'' Senin gibi güzel kızın erkek arkadaşı çoktur . Var mı arkadaşın ?''
Küçük kız şaşkın şaşkın baktı Hüseyin 'in yüzüne ve doğal olan yanıtı verdi..
'' Okulda oynadığım arkadaşlarım var ama sizin dediğiniz gibi yok...''
Hüseyin çok sevindi. Ruh hali belliki normal değildi. Çünkü verilebilecek en doğru yanıt verilmişti kendisine o buna sevinmişti artık ne bekliyorsa... Hemen
'' Ben senin erkek arkadaşın olayım.''dedi.
Küçük kız çok şaşırdı Babası yaşındaki bu adam ne diyordu gene doğal yanıtı verdi...
'' Olmaz....'''
Hüseyin bozuldu ama bir şeyde demedi. Daha sonra babasıyla konuşup Kur'an kursu için kızın gelmesini sağladı....
İlk gün düzgün bir kurstan sonra ikinci gün Hüseyin kıza
'' Baban geç gelecek seni bizim evden alacak'' diyerek evlerine götürdü.
Evde olan oğlunu durduk yere camiye göndererek küçük kızla yanlız kaldı. Sonra da kıza tecavüz etti. 14 yaşında dünyası başına yıkılan tecavüze uğrayan kızcağız kimseciklere derdini anlatamadı söyleyemedi. İmam bozuntusuda bu pis emeline defalarca devam etti. taki bir gün babası yakalayıncaya kadar. Babası yakalayınca gözlerine inanamadı. İmam efendi pişkin bir şekilde
''kızın istedi ben olmaz dedim.'' demekle kalmadı babasının yanında kızıda
''çık git başının çaresine bak '' diye kovdu.
Ama babası o kadar salak değildi. Anında şikayetçi oldu.
'' Biz ona soframızda yer verdik. Ama o kızımıza göz koymuş. Bir de kızımla kendi isteğiyle ilişkiye girdiğini söylüyor. 14 yaşındaki kızın rızası olsa ne olur, o bir çocuk” diyerek gerçekçi tepkisini gösterdi.
Herzamanki gibi imam itiraz etti iftira dedi. Ama olaylar hiç öyle olmadığını ortaya koydu Küçük kız tek te değildi daha da acısı... Şimdi hapiste tutuklu davası bilemem artık....
İki tane daha anlatayım mı? Dedi kodu gibi oluyor .Hoşunuza gitti değil mi? Peki iki tane daha ama altta çok uzadı .Malum Tayfun efendi okuyamıyor....
Bu tür olaylar dine genellenebilir ve bence dalga geçilecek türde olaylar da değildir. Her meslek grubunda böyle iğrenç şeyler yapanlar çıkabiliyor. Çocuk istismarı başlığı altında da ele alınabilir ancak olayı şu meslek grubundan kişi böyle yaptı diye ti ye alarak anlatınca bence durum hiç de hoş olmuyor..
Bu tür olayları özellikle de mesleği dinle alakalı insanlar yani mesleğiyle kimliğini bütünleştirmesi gereken kişiler yaptığında sonuç çok daha vahimdir. Bizler laiklik vurgusu yapıyoruz. Ancak bu birileri tarafından dinsizlikmiş gibi algılanıyor. Bu tavırla olayın üstüne gidersek daha da çok tepki doğurur bence.
Bu pedofili kapsamında ele alınıp kişinin mesleğinden ayrı şekilde ele alınması gereken bir durumdur. Orda tiye alarak anlatılan gazetelere geçen bu tür olaylar insanları farkında olmadan dine olumsuz bakmaya bile yöneltebilir.. Çok dindar sayılmam ancak milli değerlerimiz kadar manevi değerlerimizin de korunması gerektiğini, küreselleşmenin ön koşulunun bireyselleşmeden geçtiğini, birey olamamış insanların küreselleşemeyeceklerine inanıyorum..
Saygılar..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Butür olaylar bütün ulusal basında oldugu gibi yazıldı.
Olayı bir manavın dometeslerin üstünde sinek var diyemi çarpıtarak gerçekleri gizleyerkmi dürüşt olacağız kişiler ve kurumlar neden alınsın
YÜCE DİNİMİZ Bunları yapın demiyorki yapanlara lanet olsun.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
Butür olaylar bütün ulusal basında oldugu gibi yazıldı.
Olayı bir manavın dometeslerin üstünde sinek var diyemi çarpıtarak gerçekleri gizleyerkmi dürüşt olacağız kişiler ve kurumlar neden alınsın
YÜCE DİNİMİZ Bunları yapın demiyorki yapanlara lanet olsun.
Ben de ulusal basındaki doğru bir yaklaşımdır demedim ki zaten Sayın Sezen.
Olumsuz ve karalayıcı hangi olay olursa olsun mesleğin ismini zikretmek o mesleğe mal etmeyi ve kamu üzerinde mesleğin saygınlığını karalayabileceği gerekçesi ile yanlıştır. Olay münferit ve kesinlikle kabul edilemezdir. Bu tür istismar vakalarının dinle bağlantılı kişilrce ifa edilmesi ise hem doğal olarak haber değerini artırmakta ve ilgi çektiği için de tirajları yükseltmektedir elbette. Yapılan hiç bir şekilde kabul edilemez ve zaten bu suçu işleyenler müebbet cezası verilmesini zaten savunmaktayım. Bakınız bununla ilgili bir başlığım burada mevcut ve bunu farklı platformlarda da dile getiriyorum.
Burada dikkat çekmek istediğim konu farklıdır. Nasıl ki dini huarafelere boğarak istismar eden bu insanlar yanlış davranarak dini temsil yeterlikleri olmasa da, bu insanların davranışları da dine mal edilerek olumsuz bir yaklaşıma neden olabilir. Biz devletimizin laik olduğunu ve öyle kalacağını söylüyor, bunu her fırsatta dile getiriyoruz. Ancak bu demek değildir ki insanlarımızı gençlerimizi dinsizliğe yönelteceğiz. İnanç gençleri koruyan bir zırh gibidir. Yeter ki doğru bilinsin ve hurafelerden arındırılsın. Bugün şöyle etrafıma baktığımda açık olduğum için bana farklı bakan bu insanlar gerçek anlamda dinlerini bilseler eminim ki böyle olmayacak. Umarım ne demek istediğim anlaşılıyordur.
Saygılar..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın commoder1tr'nin yazdıkları, "bir mesleğe veya bir görüşe mal edilmemek" koşulu ile elbette doğru şeyler.. Ancak, sayın Akademik Sultan'ın kaygıları ve görüşlerine de katılmamak mümkün değil.
Her meslekten her tür adam çıkabilir. Sayın commodore1tr'nin anlatımlarından, "dindar insanların sapık kişiler olma ihtimali yüksek" sonucunu çıkaraanlar olabilir. Bir hikaye veya romanda kötü rolü hep köyün imamına verirsen, imamların kötü insanlar olduğu sonucu çıkar.
Sayın Akademik Sultan'ın da belirttiği gibi; sapık hareketlerin tasvip edilecek tarafı yoktur ve bu tür hareketleri din adamları ya da dindar olduğunu söyleyenler yaparsa daha da vahimdir. İmamın yaptığı sapıklıktran tüm imamların kötü olduğu sonucu çıkmayacağı gibi, Hüseyin Üzmez'in yaptığı iğrençliği de tüm islamcılara mal etmek yanlıştır.
Ben uzmanlık alanım olan iş hukuku konusunda "işyerinde cinsel taciz" konulu bir araştırma yaparken gördüm ki, tacizde bulunanlar arasında; imam, papaz, avukat, asker, işçi, patron, eşcinsel, doktor ve hatta cumhurbaşkanı (İsrail Cumhurbaşkanı) gibi her meslek ve her kademeden kişiler olduğunu gördüm.
İşte size 24 Şubat 2006 tarihli Sabah Gazetesi'nin 18. sayfasından bir haber;
"Kışla tuvaletinde taciz. Tuvalet kabininde ere tecavüz etmeye çalışan onbaşının davası askeri yargıyı ikiye böldü" diyor gazete.. Biz bu hikayeyi süsleyip püsleyip bütün askerlerin tecavüzcü olduğu ya da askerlikte tecavüzün yaygın olduğu sonucunu çıkaracak bir üslupla konuyu aktarmaya çalışırsak ne kadar gerçekçi oluruz? Münferit olayları bir mesleğe ya da bir camiaya mal etmek sakat bir anlayıştır.
Bizim Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızı anlatan bir çok film ya da romanda din adamları çoğunlukla kötü ve düşmanla iş birliği yapan gericiler olarak "vurun kahpeye" üslubu ile anlatılır. Oysa işgalin başladığında düşmana karşı ilk direniş örgütlenmelerini yapanlardan birisi Denizli müftüsüdür. Mustafa Kemal'in katli vaciptir diye fetva verenlere karşı olarak tam tersi yönde fetva veren Rıfat Börekçi gibi din adamlarının milli mücadeledeki rolü unutulmamalı.
Din adamları da bu toplumun içinde yaşayan insanlar. Elbette onlar din gibi manevi bir duygu ve düşünceyi, bir kutsalı temsil ediyorlar. Yaptıkları bir yanlış toplumda daha dikkat çeker. Bu nedenle "imam yaparsa cemaat daha beterini yapar" anlamında bir söz bile var..
Ama din ve dindarlık kötü bir şey değildir. Saygı duyulmalıdır. Dindar olunmayabilir, inançsız olunabilir, ama bunlar dine saygısızlık yapmayı gerektirmez.
Sayın commodore1tr; sizin gerçek dindarlara ve dini duyguya saygılı olduğunuzu biliyorum. Bu nedenle de bu hassas konuda yazdıklarınız,Sayın Akademik Sultan'ın dikkat eçktiği üzere yanlış anlamalara sebep olabilir.
Saygılar.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Abbas bey endişelerinde haklı olabilir. Kem emsal emsal olmaz diye bir deyiş vardır ancak kem emsal EMSALLER olmaya başlayınca yani istisna çoğalarak adeta kural haline gelmeye başlayınca kurunun yanında yaşlar da yanıyor. Kendisini dindar, imanlı gösterip uygulamaları ve yaymaya çalıştıkları düşüncelerle din hakkında yeterli bilgisi bulunmayan insanları kandırarak paralarını, kişiliklerini, vücutlarını din adına çalanlar o kadar çoğaldılar ve bu işleri o kadar pervasızca yapıyorlar ki, örnekleri her gün bir başka şekilde basında yer alıyor.
Aklı başında hiç kimse gerçekten ama gerçekten öncelikle kendisine dürüst ve samimi olarak inanan kişiyi eleştirmez aksine saygı duyar. Bu bakımdan endişeleriniz yersizdir. Ancak sizin başka konularda aynı hassasiyeti gösteremeyip adeta ötekilerin düşünce ve duygularına yaklaşan beyanlarınız asıl endişe konusu olmaktadır.
Sevgi ve saygılarımla.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Av.Fırat Bayındır rumuzlu üyeden alıntı
Abbas bey endişelerinde haklı olabilir. Kem emsal emsal olmaz diye bir deyiş vardır ancak kem emsal EMSALLER olmaya başlayınca yani istisna çoğalarak adeta kural haline gelmeye başlayınca kurunun yanında yaşlar da yanıyor. Kendisini dindar, imanlı gösterip uygulamaları ve yaymaya çalıştıkları düşüncelerle din hakkında yeterli bilgisi bulunmayan insanları kandırarak paralarını, kişiliklerini, vücutlarını din adına çalanlar o kadar çoğaldılar ve bu işleri o kadar pervasızca yapıyorlar ki, örnekleri her gün bir başka şekilde basında yer alıyor.
Aklı başında hiç kimse gerçekten ama gerçekten öncelikle kendisine dürüst ve samimi olarak inanan kişiyi eleştirmez aksine saygı duyar. Bu bakımdan endişeleriniz yersizdir. Ancak sizin başka konularda aynı hassasiyeti gösteremeyip adeta ötekilerin düşünce ve duygularına yaklaşan beyanlarınız asıl endişe konusu olmaktadır.
Sevgi ve saygılarımla.
Bir düzeltme yapalım isterseniz. Sayın Bilgili'nin atıfta bulunduğu endişeler benim "olumsuzun mesleğe mal edilebileceğine" ilişkin endişelerimi desteklemesinden ötürüdür. Dolayısıyla bu konuda kendime görevden vazife çıkararak yanıt vermek durumundayım:)
Dinin sömürü aracı olarak kullanılması bu döneme özgü değildir. Yıllarca bunu yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Medya sayesinde bu iğrençlikleri belki de daha çok öğrenebiliyoruz ,yoksa bu dönemde artmış olduğunu düşünmüyorum. Eskiden de vardı bunlar. Bunun sorumlusu halkın CEHALETİDİR. Sorumluyu başka hiç bir yerde aramamak lazım.Bu konuda doğru bilgilerle donanmamış yani bilgi sahibi olmayanlar, bizim dinimizde bir ruhban sınıfı olamayacağını ve kul ile Allah arasına hiç kimsenin giremeyeceğini , böyle rezillerden medet umulamayacağını bilemezler elbette.. ! Onun için halkın eğitimsiz kalması uzun süre hep işlerine gelmiştir. Atatürk, "Cumhuriyeti biz insanlarımız el etek öpmesin diye kurduk" demiştir. Fakat gelin görün ki hala böyle cemaatle vs ile etkilenen bu insanlar el etek öperek, birilerinin yanında yamacında 1985 li yıllarda başbakanın da yaptığı gibi dizini kırıp oturabiliyorsa demek ki biz hala bir şeyleri başaramadık!
Yukarıda çekincelerimi sunduğum konu ise farklıdır. Din adamlarından çocuk istismarı gibi bir vakanın tabii ki yankısı daha büyüktür. Hiç bir meslek grubu böyle bir şeyle anılmak istemez ve kendi mesleğim böyle bir şekilde kasıtlı olarak afişe edilip mesleğim karalanıyor olsa idi ben orada susmazdım. Nitekim bu tip bir olayda susmadım da.. yukarda bahsedilen olay da aslında basında bence yanlış bir tutumla işlenmiştir..
Saygılar.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Vakit'in danıştığı hoca anlatıyor: "Şeyh, bekaretini bozduğu 14 yaşındaki bir kızla ilk gece 60 kere cinsel ilişkide bulundu..."
Hüseyin Üzmez’le ilgili basında çıkan haberlere "fitne" diyen Vakit Gazetesi’nin görüş aldığı ilahiyat Profesörü Süleyman Uludağ, "Sûfi Gözüyle Kadın" kitabında, "bir gecede 60 kez ilişkide bulunan şeyhleri" anlatıyor.
"Hak erenler ve Allah dostları"nın cinsel gücünün "tam ve mükemmel" olduğunu belirten Prof. Uludağ, 80 yaşındaki bir şeyhi "Bekaretini bozduğu 14 yaşındaki bir kızla ilk gece 60 kere cinsel ilişkide bulundu" diye yazıyor.
VAKİT Gazetesi’nin, yazarı Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel taciz iddiasıyla tutuklanmasına yönelik yayınları "fitne" olarak değerlendirdiği haberinde görüş aldığı İlahiyat Profesörü Süleyman Uludağ, "Sûfi Gözüyle Kadın" adlı kitabında "cinsel gücün keramet olduğunu" savunuyor.
"Hak erenler ve Allah dostları" nın cinsel güç açısından "tam ve mükemmel erkekler" olduğunu vurgulayan Prof. Uludağ, kitabında 80 yaşındaki bir şeyhin gücünü, "Bekaretini bozduğu 14 yaşındaki bir kızla ilk gece 60 kere cinsel ilişkide bulundu" diye anlatıyor. Sedidüddin Muhammed Gaznevi’ye dayandırılan rivayete göre, Jendepil Sagura Reisi’nin istememesine rağmen 14 yaşındaki kızıyla evlenen Şeyh Ahmet Cam Nameti, 60 cinsel birleşmenin yaşandığı gece sonrasında kıza şunları söyler: "Eğer sana acımamış olsaydım, bu sayıyı 100’e çıkarırdım. Artık bir daha annen ’Kızımı 80’lik bir ihtiyara vermek istemem’ diyemezdi."
Uludağ Üniversitesi eski öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman Uludağ, 1998’de İnsan Yayınları’ndan çıkan, aile ve çocuk eğitimini konusunda tasavvufun önemine işaret ettiği "Sûfi Gözüyle Kadın" adlı kitabında, örnekler verdikten sonra şunları aktarıyor:
1000 karısını aynı gece hamile bıraktı
Görüldüğü üzere cinsi güç ve çok ilişki keramet sayılmaktadır. 120 yaşındayken, bir kızın bekaretini izale eden ünlü Zahid, Zirr b. Hubeyş’in menkıbesi, evliyanın cinsel güce verdikleri önemi gösterir. Hz. Zekeriya’nın da çok yaşlı iken oğlu olmuştu. Hz. Süleyman’ın 1000 karısı olduğu, bir gecede hepsini hamile bıraktığı rivayet edilir.
Cennete giren, bakire kızlarla sefa sürer
Başta İbn Abbas ve İbn Mes’ud olmak üzere pek çok alim ve müfessire göre, Yasin Suresi’nin 55. ayeti "Cennete girenler bakirelerin kızlıklarını bozarak safa sürerler" şeklinde. Hoşlarına gittikleri için erkeklerin ikide bir bahis konusu ettikleri ayetin bu yorumuna Rabia Hatun karşı çıkar: "Zavallılar, cennette eşleriyle zevk ve safa sürme derdindeler." Arabi’ye göre cennetlikler aslında Allah’la meşgullerdir. Rabia (ilk evliyalardan) bunun farkında değildir.
Yanlışlıkları medya körüklüyor
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Vakit Gazetesi’nde yer alan açıklamasında şunları söylemişti: "Dinden haberi olmayan insanların yalan yanlış konuşmaları bir yana, bir de bazı ilahiyatçılar gelişi güzel beyanlarda bulunuyorlar. Tehlikeli olan da bu. Bu yanlışlar, her gün medya tarafından sürekli körükleniyor. Toplum kasıtlı olarak bunlarla meşgul ediliyor. İslam böylece yanlış anlaşılıyor. İslam dinini yıpratmak isteyenler de amacına ulaşmış oluyor."
60 defa ilişki yaratılışa aykırı
Yazar İsmail Nacar, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Türkiye’de, din konusunda bir fitne ortamı olduğu doğrudur. Ama maalesef bunun malzemesini oluşturanlar da bazı ilahiyatçılar ve tarikat şeyhlerinin kitapları, davranışları ve eylemleridir. Bu kültürün ortaya koyduğu din anlayışı ve eylemleridir. Kainatta fiziksel, biyolojik, kimyasal, sosyal yasalar var. Allah’ın koyduğu tabii yasalar da bilimsel ve objektif yasalar çerçevesinde işler. Yani bir erkeğin, bir kadınla bir gecede 60 defa cinsel ilişkiye girmesi, yaratılış yasasına aykırıdır. Azami sınırı vardır. Saçma sapan düşünceler, insanı psikolojik sıkıntıya sokar."
Hürriyet
08.05.2008
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Okan namlı yiğit dışında ki görüşler çok değerli her ne kadar konuyu bağlamadan araya girmelerle gitsekte böylece interaktif bir ortam sağlamış oluyoruz ki bence çok daha önemli oluyor. En azından benim açımdan böyle oluyor.
Düşüncesiz yitik kuşağın önemsiz temsilcilerinden birisi olan Okan ı bir kenera bırakırsak değerli değerlendirmelerinize şimdi yanıt vermek istemediğimi belirtmek istiyorum. Aslında yanıt konu başlığında gizli ama bu forumun sonunda olmasada ( Ben bu forumu tamamlayabileceğimi sanmıyorum. ) 2008 den geriye çıkıp tarih içinde atlamalara geçmeden en azından bu bölümü toparlayacağım. Bakalım sizinle aynı mı çıkacak varmak istediğim sonuç...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
1957 yılında malatya'nın Pötürge ilçesine bağlı Doğanyol da doğmuştu Mustafa. İlk okul tahsilinin yeterli olduğunu düşünerek okumadı. Yanlış anlaşılmasın ilk okul o zamanlar5 sınıfta bitiyordu, orta okul vardı şimdiden farklı olarak. Mustafa 10 çocuklu ailenin 9 erkek çocuğunun en büyüğü olarak kendisini tanımlıyor hep. Buradan yorumla aslında birde kız kardeşleri var muhtemelen en büyükleri olabilir diyoruz yada arada bir yerde. Ama bu soruya ''boş gözlerle ''bakıyor. Kardeş sayısını 10 diye belirtmek onun için yeterli oluyor, dokuzu erkek olduğuna göre birde farkıl bir şey var yaşının filan pek önemi yok onu anlıyoruz.
1970 li yılların başında İstanbul a gelir ve tekstil firmalarında ara ütücüsü olarak işe başlar sonra , son ütücü, overlokçu, makineci, makastar ve modelist olarak devam eder. 1982 yılında kardeşleriyle birlikte Fatih'te Akdeniz Caddesi'nde bir bodrum katında imalata başlar ve ilk şirketi kurar. Doğal olarak tekstil üzerinedir şirketi ama işin ilginci ''yok saydığı kadın giyim'' i üzerinedir. TEKBİR GİYİM doğar böylece. Tekbir Giyim'in ürünleri bugün 11'i kendi mağazası olmak üzere yurtiçinde 400, yurtdışında ise 65 civarında mağazada satılıyor. Her yıl 250 bin parça elbise üreten Tekbir'in ürünlerinin üçte biri Amerika'dan Almanya'ya, Güney Afrika'dan Suudi Arabistan'a kadar dünyanın farklı bölgelerindeki 17 ayrı ülkeye ihraç ediliyor. Kendiside bu şirketin yönetim kurulu başkanı olarak arz ı endam ediyor. Kadınları örttükçe daha çok kazanıyor kazandıkça örtüyor yok sayıyor ikinci sınıf yapıyor. İşte kısa öykümüzde burada başlıyor.
Hüseyin efendinin kırdığı cevizler ortaya çıkınca bu efendi ortaya bir daldı pir daldı. Okuyanın ggözleri şaştı. Gerçi anlamsızlık çoktu söylediklerinde ama anlaşılanı yetti...
Üç eşli olduğunu üç eşiyle aynı evde yaşadığını tekinin resmi karısı olduğunu diğerlerinin imam nikahlı olduğunu hepsinden çocuğu olduğunu ve hepsini nüfusuna geçirttiğini söyledi. Aslında bu kadarı bile yeterliysi karışıklık için ama ona yetersiz geldi.
'' Ben evliyim. Siz nasıl tanımlarsınız bilemiyorum. Kendi çocuğum var üzerime kayıtlı. Resmen devletin tanıdığı benim çocuğum. Babası benim soyadı benim, annesi de kendi annesi.'' dedi ekledi. '' Türkiye Cumhuriyeti ne şey yapıyor bilemiyorum. Benim gizlim de yok. Benim için yeni bir şey olmadığı için gündemimde de yok. Yani aile içinde gizli birşeyimiz yok bizim Allah’a şükür. Ben evliyim çocuklarım var. Türkiye Cumhuriyeti’nin şeyi de çocuklarıma “Babası Mustafa Karaduman, annesi falandır” diye kimlik vermiş. Gerisi benim şeyim değil. Benim inancımda da bunlar yasak şeyler değil. Çocuklarım aynı okulda, bir problemleri de yok Allah’a şükür. Bugüne kadar da hiçbir yasal sorun yaşamadım. Çocuklarım için yasaların bana tanıdığı hakla, onları kendi annelerinin adıyla benim kütüğüme kaydettirdim. Hepsi resmi olarak soyadımı taşıyor. Gerisi beni ilgilendirmiyor. Benim için problem teşkil etmiyor. Eşlerimle ilgili durum için Türkiye Cumhuriyeti şeylerinde resmi muamele kabul etmiyorlar. Çocukları kabul ediyorlar. Benim problemim değil. Önceki hanımla olan evlilik cüzdanımı da hiçbir yerde hiçbir şekilde kullanmadım. İhtiyaç da duymadım. Tozlu sayfalar arasında duruyor.''
Türkiye Cumhuriyeti'nin şeylerinin ne olduğu anlaşılamasa da durumun pek hoş olmadığı ortadaydı. Yetti mi yetmedi . Bombasını patlattı...
'' -İslam'ın tüm kurallarına inanıyorum. Ancak buradaki mantığı açıklamak lazım: İslam'ın dışındaki tüm sistemlerde, bir tek kadına nikâh vardır. Gayri meşru hayat sonuna kadar açılmıştır. Özür dileyerek söylüyorum, 'kerhane', 'umumhane' diye adlandırılan oteller tesis edilmiştir ve bu kadınlara yüzlerce erkek gitmekte, sınırsız zina yapılmaktadır! İslam'da ise, gayri meşru olan bu sistem yasaklanmış, haram kılınmıştır. Bunun karşısına, metot olarak dört eşlilik verilmiştir. Tüm sistemler sonuna kadar gayri meşru ilişkiyi açarken, İslam dört eş ile buna sınır getirmiştir. -Yalnızca tek bir kadınla olmak düşünülemez mi? Bu mümkün olsaydı, 'umumhane' denilen yerler olmazdı. -Kaç eşiniz var? -Yedi çocuğum tek hanımdandır. Tabii Kur'an'ın hükümlerinin karşısına geçmek mümkün değil. Dört eşliliğe karşı olmam da mümkün değil, çünkü helaldir. Ancak Türkiye'nin şartları olduğunu da kabul ediyorum. -İkinci eş isteseniz, eşiniz ne der? -Türkiye koşullarında kabul etmez. İslam ülkelerinde, bir adam ikinci, üçüncü kez evlenebiliyor. Düğün hazırlıklarını eşiyle birlikte yapıyor. Oradaki kültür o!.. Türkiye'de ise bunun tersi. Burada gayri meşru hayata sıcak bakılıyor ve kimsenin tepkisi yok. Ancak biri, Allah'ın emriyle evlendiğinde, yer yerinden oynuyor; buna Müslümanlar bile tepki gösteriyor! ''
Dikkat ettiyseniz kadının adı yok... Erkek kerhaneye gitmesin diye dört kadın serbest miş... Bu da sanırım islamın en garip yorumu oluyordu ama gene ses yoktu...
Dini bilgisi sıfıra yakın olan birisi sırf rant ve para uğruna dini ''fetva vermekten'' hiç kaçınmıyor. Tvlerde hadisler okuyor dualar ediyor ve dönüp dolaşıp kendi giyimini kadınlara övüyor ve islami olarak sunuyor din bu diyordu. Ne mi oluyordu hiç... Sadece Yurtsever Cephe Emekçi Kadınlar derneği diye bir kadın derneği '' üç eşim ''var dedi diye suç duyurusunda bulunuyordu o kadar...
Şimdi izninizle toparlayalım ....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Hüseyin efendi belki yanlışları var ama benim dikkatimi çeken tek nokta hakikaten de dediği gibi evli insanlar hep sağda solda gayri meşru yaşıyorlar hayatları başka bir deyişle zina.
İmam nikahı da tek eş diyorsa ve hüseyin efendinin 2. hatunuylada zina oluyor
imam nikahında acaba gerçekten 4 evlilik varmı hocalara sormak lazım eğer yoksa oda zina...
Benim bildiğim tek şey şavaş sonrası erkekler hayatını yitirdiği için geride kalan eşlerin sahipsiz bırakmamak adına 1 erkek çoklu evlilik yapabiliyormuş, e şimdi böyle bir durum söz konusu değilken yine aynı usulu savunmakta sakıncalı olabilir?
Ya da bizim erkeklerin hoşuna gitti sanırım hala savunuyorlar çok eşliliği :deli:
Karmaşık bir konu...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
sayın commodere tr 1..din,kadın,takiye konularıyla ilgili forum açıp kadın haklarının tarihi perspektifi,güncel tarihi anektodlarla saptamalar yapmışsınız..ben de şahsen yaşadığım bir diyaloğu aktarmak isterim..kısmen şu ana kadar yazılmış olanlarla ilgili kısmen benim saptamalarım ancak bir cevap değil!!
şu an hatırlayamadığım bir şehirde belediyeye ait bir futbol sahasında antrenman yapmakta olan belediye futbol takımı oyuncularından biri sahada kalp krizi geçirmiş ve yetkili-kamu görevlisi- gerekli önlemi almadığı;hazır bir ambulans bulundurmadığı için hastaneye yetiştirilememiş olay yerinde yaşamını yitirmişti..haberlerde izliyorduk..sıra kendisine husumet yöneltilen yetkiliye geldi mikrofon uzatıldığında "zamanı gelmiş ölmüş,Allah'ın takdiri" diyererek yaptı savunmasını..(suçu allaha atıp kurtuldu!)..refleks olarak küfrettim..fakat yanımda da bu tür cümlelere zaafı olan,bu cümlelere itibar etmeyeni dini eğitim yoksunu sayan bir arkadaşım vardı..ekleyeyim kendisi mühendislik üzerine doktora yapmakta..tartışmaya başladık..ben üstüne düşeni yapmayıp sonra dinin arkasına sığınılamayacağını söylerken "kim inançlı kim inançsız bunun takdiri sana düşmez bunu sadece Allah bilir..kulun inancından şüphe etmek Allaha şirk koşmaktır" diye bir yanıt geldi..ben bir hukuk devletinde devlet adına yürütme işlerini icra eden kişilerin hataları sonucu meydana gelen zararla ilgili sorumluluklarından din vasıtasıyla kurtulma çabalarını eleştiriyordum sonunda müşrik oldum..bir süre hak hukuk hukuk devleti idari yargı rejimi anlattım durdum ama faydasızdı..meclisten çıkmış hiçbir kanun allahın sözünün ötesine geçemezdi..sonra konu saptı din bilgisine geldi falan filan..
üstünden zaman geçti,düşündüm..çok da şaşırmamak gerekirdi..çünkü bu sadece bizim ülkemize,bizim insanımıza münhasır bir durum değil, evrensel bir davranış modeliydi..tarih boyunca icraatlerini rasyonel temellerde açıklayamayan iktidarlar meşruiyetlerini din aracılığıyla sağlamışlardı..çünkü din bilinmeyen soyut bir alandı..çünkü din Allah'ın emirlerine uyulmaması durumunda bir faninin öngerebileceğinden çok daha ağır bir yaptırım -ebedi hayatta sonsuza kadar cayır cayır yanmayı- öngörüyordu..bu yaptırımın ürkütücülüğü bir siyaset adamı için inanılmaz elverişli bir maşaydı..
Irakı vuran ABD başkanı malum şahsın savaşı açıklamak için "ıraka demokrasi götürüyoruz" hikayesi tutmayınca Fransa başkanına "bize davamızda destek olun.Yecüc ile Mecüc ırakta" cümleleriyle kıvırma çabasının altında da aynı şey yatıyordu Osmanlı da ilk defa kadın erkek eşitliğinden dem vuran Şeyh Bedrettinin idamında da...
bu hep oldu hep olacak..en azından biz avrupa ülkeleri gibi hukukun kazanımlarına sahip çıkana kadar..siz de bu kazanımlara sahip çıkılmamasından şikayet ediyorsunuz..ama sayın akademik sultanın da eleştirdiği gibi verdiğiniz örneklerle saldırgan tavırlar bana göre bir sonuç vermez..
ben bunu kişisel özelliklerle,-din adamı için-insanın salt insan olmaktan kaynaklanan zaafiyetleriyle,-siyaset adamları için- hırslarıyla ilişkilendiriyorum..din adamının yaptığını herhangi bire de yapabilir..kişinin mensup olduğu mesleğin gerektirdiği gibi davranamaması din görevlilerine özgü bir durum değildir..genelde yazarlar fiilin -yani cinsel istismar suçunun-üstünde durmuş ve bu her meslekten kişi tarafından yapılabilir denmiş fakat meslek ve sorumlulukları olarak ele alındığında din görevlisinin yaptığı ahlaksızlığa hukuk alanında danıştay saldırısı tekabül eder..unutmayınız ki lanetlediğimiz danıştay saldırısını gerçekleştiren kişi maalesef bir avukattır..hatta bu hukuk dışı boyutu..hukuki bir zeminde yasama faaliyetleri çerçevesinde hukukun kazanımlarını baltalayan hukukçu milletvekilleri de mevcuttur malum..
ben eleştirdiğiniz,uyandırmaya çaılştığınız kişilere bu söylemlerle ulaşabileceğinize inanmıyorum gerçi siz de kitaptan örneklendirmeler yapmışsınız ama bu din görevlisi örneği amaca uygun değil bence...konunun başında anlattığım diyalogdan sonra bu insanlara bişeyleri anlatabilmek için illa ki dinden yola çıkılması gerektiğini anladım ve hukuk devleti ilkesine demokrasiye dini temeller aramaya başladım :)
bütün bunlardan çıkarılan ve bizi "olması gereken"e yaklaştıran en önemli gerçek :İNSANIN HATA YAPABİLECEĞİ,KUSURLU OLABİLECEĞİdir..ve elbette ki bu HERKES kelimesine YÖNETİCİLER de dahildir..Yani yöneticiler de hata yapabilirler ve bu yüzden DENETLENMELERİ GEREKİR..denetim mekanizmasını içermeyen yönetim biçimleri iktidarın keyfiyetine yol açar ve her ne kadar yöneticinin allah korkusu sebebiyle adalete aykırı davranamayacağı gibi naif inançlar bulunsa da yönetici de ahlaksızlık yapan din görevlisi gibi,danıştay saldırısını düzenleyen avukat gibi bir İNSANDIR