Subliminal / Psikolojik Harp
SUBLİMİNAL NEDİR?
Bilinçaltını fark ettirmeden etkileme yöntemi ve bilimselliği kanıtlanmış. Gözümüzle göremediğimiz, kulağımızla duyamadığımız fakat beynimizle alğılayabildiğimiz mesajlarla karşı kayşıya kalma durumu.
Örneğin aşağıdaki linkteki resimde gördüğünüz siyah beyaz bulanık lekelere dikatli bakarsanız bir şeyler yazdığını görebilirsiniz.Aynı şekilde dairenin dışındaki bölümde de yazılar göreceksiniz.
http://xprodoksit.blogspot.com/2006/10/subliminal-nedir.html
Sublımınal su an Türkıye'nın bır polıtıkası halıne gelmıs aynı abd gıbı ...Göz gördüğüne inanır diye bir söz vardır. Bu söz her zaman için geçerlimi acaba? Çünkü gözümüz gördüğü birçok bilgiyi beyne gönderir. Bizim bir anlık bile gördüğümüz her türlü bilgi bir yerlerde daha sonra karşımıza
çıkabileceğini hiç düşündünüz mü?.
Bunu bende şimdiye kadar düşünenlerden değildim. Takii Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, Başbakan Erdoğan`ın İstanbul`da düştüğü atın 55 ülkede
yasaklanan "subliminal" teknoloji ile ürkütüldüğünü iddia ettiği güne kadar. Ve sayın vekil`in bahsettiğine göre Türkiye tam bir subliminal cenneti. Çünkü buna karşı en ufak bir tedbir yok. Ne de bir engelleme nede bir kanun.Peki bunca ülkede yasaklanan bu teknoloji nedir ona bakalım.
BİLİNCİ ÇALINAN TOPLUMLAR
Her ne kadar ülkemizde bilinmese de yabancı ülkelerde Subliminal mesaj kavramı birçok kişi tarafından bilinir. Subliminal mesajı kısaca "kişinin bilinçaltına gönderilen gizli mesaj" olarak tanımlayabiliriz. Kişinin bilinçaltına subliminal mesaj göndermenin bir çok yolu var. Bunları sesli,görsel ve yazı olarak aktarabiliriz. Bunlardan en çok kullanılanı dijital ses dosyalarına gömülen mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği ve işlenilmesi ve yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz. İnsan kulağı belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir.
Ama çeşitli hayvanlar köpekler ve atlar örneğinde olduğu gibi bu sesler verilerek hayvanları çılgına çevirmek mümkün. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız bu sizin duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. İnsan beynini algısı ise daha düşük ya da daha yüksek
frekansları algılayabilecek kapasitededir. Subliminal mesaj içeren bir MP3`ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli mesajı beyniniz dinler. Bu esnada kulağınız hiçbir şey duymaz. Bu tür mesajlarında daha çok heavy metal müziklerde verildiği iddia edilmekte. Yine bu iddiaya göre de bu müziklerde
satan (şeytan) kavramı çokça işleniyormuş. Subliminal mesaj göndermenin bir yolu da görüntülü mesajlaşmadır. Siz ekrana bakarken gözünüzün yalnızca "göz kırpma" hızında bir görüntü ekrana gelip kaybolur. Gözünüz hiçbir şey görmez ancak bilinçaltınız bu mesajı çoktan almıştır. Bir dönem
sinemalarda bir kola firmasının ambleminin anlık olarak gelip kaybolduğunu savunan kişiler bazı iddialar ortaya attılar. Daha sonradan bu şirketin subliminal mesaj tekniği ile reklam yaptığı ortaya çıktı. Buda gizli reklam olarak çok defa kullanılmıştır.
GERÇEK GÖRMEDİKLERİMİZ Mİ?
Konunun uzmanlarına göre şu an Türkiye`de Kızılötesi ışınlar ve düşük frekanslı reklamlarla tüketiciye gizli propaganda yapılıyor. Bunu özellikle büyük markalar ticari kaygılar ile yapıyorlar. Büyük marketlerde insanlara alışveriş yapma isteği empoze edilmesinden tutunda terörist gösterilmek
istenen kişiyi terörist olarak algılanmasına kadar tam bir yönlendirme yapmak mümkün bu teknoloji ile. Subliminal teknik anlamı ile insanın bilinç altını etkileyen, insanın duyu organlarının algısı dışında olan sesler ve görüntülerdir. 1964`te İngiltere, 1974`te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını bu tekniklere karşı korumaya almıştır. O zaman ortaya ciddi bir sorun çıkıyor. Subliminal teknikle insanlar etkileniyorsa, o zaman insanların doğal olarak kanun yapıcılar tarafından korunması gerekiyor. Subliminal mesajlar bir film seansında saliselik görüntüler halinde verilebildiği gibi afişlere de gizlenebiliyor. Ayrıca müzik de etkili bir araç. Hızlı müziğin insanları alışverişe yönlendirdiği söyleniyor. Hatta psikologların yaptığı bir deneyde çalan müziğin milliyetinin alışverişinde ülke tercihini değiştirebildiği tespit edilmiş durumda.siyasi arana da ise bu teknoloji çok fazlası ile kullanılıyor. Bu teknoloji ile bir siyasi parti rakip partiyi halkın gözünde kötü gösterebiliyor.
REKLAMCILIKTA ÇOK KULLANILINIYOR
Subliminal teknolojisi deyince akla ilk gelen reklamcılık sektörü oluyor. Elli beş ülkede yasaklandığını bildiğimiz bu teknoloji zihne onun izni olmadan ne düşüneceğini, nasıl bir karar vermesi gerektiğini öğretiyor. Bir çeşit hipnoz diyebiliriz belki bu teknolojiye. Mesela siz sinemada bir film seyrediyorsunuz
ve filmin arasında birden canınız kola içmek istiyor. Bunu sizin o beylik keyfinizin karar verdiğini sanıyorsunuz ama olay o kadar masum değil ne yazık ki. Filmin ilk yarısında sizin beyninize filmi seyrederken gönderilen mesajlardan ötürü canınız buz gibi kolayı içmek istiyor. Size gidip kola
içmenizi söyleyen bir hayalet var ortada yani. Sanırım bu teknolojiyi yani bilinci yönlendirmeyi konu alan filmler de - hem de Hollywood filmleri- olmuştur. Bunlardan biri de hem Amerika`nın simgesi olmuş hem de Amerika`yla dalga geçen Simsons isimli çizgi filmin bir bölümüydü. Çizgi filmin bahsettiğimiz bölümünde insanlar çok popüler olan bir şarkıyı dinliyorlar ve ardından da askere yazılıyorlardı. Şarkı televizyon kanallarında radyolarda sürekli çalıyordu. Ve dinlerken kişinin bilinçli bir şekilde algılamadığı ama zihnin idrak ettiği "savaş" fikri dinlenen kulaklarca benimseniyordu.
ÇOCUKLARDA HEDEF
Subliminal teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum - zannettiğimiz- çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğunuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve kişiliğinin oluştuğu o en önemli yaş dilimde (sıfır yedi yaş arası) bu görüntüler içeride hapis oluyor. Artık siz siz olun her gördüğünüz ve
duyduğunuza çok dikkat edin.
İnternette oyun oynarken keyıflı keyıflı gazete okurken herseyı zıhnınızın kopyalayıp karakterınızı olusturdugunu ve bu karakterınızın fıkırlerınızın aslında bır kurguya baglı oldugunu dusunmek urkutucu degıl mı? Sadece dıkkat edın zıhnınızı ele gecırmelerıne ızın vermeyın ...
(İnternetten ve çeşitli yazılardan derlenmiştir,bana ait değildir.)
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Sayın:Arıza yazının devamını bekliyoruz tabiki yesil yazılarıda saygılar.
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
* Bizi yanıltarak irademizi ele geçirmeye çalışan bir algı savaşı yaşıyoruz. Dış dünyadan bulasan algı virüsü uyutuyor, aldatıyor ve algımızı ele geçiriyor. Görmemiz istenenleri görüyor, yapmamız istenenleri yapıyor, küresel alginin figüranı oluyoruz. Algı yeteneğimiz bozulduğu için tehlike ve felaketler bitmek bilmiyor.
* Biz insanlar dünyayı algıladığımız şekilde görür ve yaşarız. Algımız ise beynimize akan bilgi tufanıyla oluşur. Dış dünyadan akan bu bilgi birikiminin hediye ettiği sanal gözlüğün gösterdiği şekilde de dünyayı görürüz. Yıllar içinde oluşan bu pembe gözlük, bilgi kirliliği yüzünden ne yazık ki gerçeği göstermiyor ve bizi sürekli yanıltıyor. Virüs girmiş bilgisayar gibi algimiz bozulmuş, zihnimiz karışık. Cağımızın önemli sorunu; algi kirlenmesi.
* Uzaktan kumanda ve cep telefonu elimizde, ekran karsısında hipnotize oluyoruz. Dış dünyanın yönettiği bir hayata bağımlı olurken, sigaradan her çeşit kotu alışkanlığa kadar, `elimde değil' diye sızlanıp duruyoruz. Yönetim bizim elimizde değilse kimin elinde? Elimizden giden her şeyi dış dünyanın egemenliğine terk ederken irademiz kayboluyor, algimiz yabancılaşıyor fakat farkında değiliz.
Algıyı yöneten toplumu esir alıyor
* Algıyı ele geçiren, özgür iradeyi yok ederek toplumları uzaktan kumandayla yönetilen yığınlara dönüştürüyor. Bu yüzden algi savası diğer savaşlardan daha etkili, kolay, ucuz ve onların üzerinde bir role sahip. Zaten gerekli algıyı yaratmadan hiçbir savası kazanmak mümkün değil. Savaşın kazanımlarını sihirli bir şekilde sağlayan bu kansız oyun, küreselleşen dünyanın yeni savaş yöntemi.
* Algi yönetimi, akil ve bilim oyunu. Bu akil oyunu ile kotu alışkanlıklardan sağlıklı yasama, ekonomiden milli güvenliğe her şeyi yönetebilirsiniz. Zor kullanmadan insanları Bermuda şeytan üçgenine bile hapsedebilirsiniz: İster borsa, faiz, döviz ister koltuk, asansör, taşıt. Yoksulluk ve borçlanma yüzünden iradesi çözülen insan ve toplumlar, algi virüsüne karşı tamamen korumasız ve çaresiz. Bağımlı hayatla özgürlüğünü değişmeye ve her istenileni yapmaya hazır.
Bilinçaltı kurgulama ve Algi oluşturma
* Bu akil oyunu tamamen bilinçaltı kurguya dayanıyor. Küresel film sektörü algi oyununa en iyi örnektir. Hem eğlendiriyor, hem de bilinçaltı teknikleri kullanarak geleceğin küresel algısını mükemmel bir şekilde oluşturuyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere isleniyor. Amaç, insanlık vicdanini yok ederek vahşet dolu kotu bir dünyaya alıştırma. Hayatin önceden yasanmış olduğu algısı yüzünden, gerçekle hayal birbirine karışıyor. Bu yüzden Irak'taki vahşeti film gibi izliyoruz. Beyinlere kazınan algi ayni: kötülük dünyasında depremden teröre kadar kotu olan her şeyle beraber yasamaya alışmalıyız.
* Algi oyununa diğer bir örnek ise `hastalık satmak'.
Son yıllarda binlerce sanal hastalık uydurulması boşuna değil. Hastalık sattığınız zaman, ilaçtan teknolojiye kadar pek çok şeyi satmış oluyorsunuz.
Bunun için sadece hastalıkla ilgili algıyı satmanız yeterli. Tıpkı taşıt sattığınız zaman benzinden otoyola kadar her şeyi sattığınız gibi. Taşıt dışındakilerin reklamını yapmanız gerekmiyor. Taşıtın konfor ve kolaylık algısını satmanız yeterli.
Algi yönetimi nasıl yapılır? Yasam tarzını nasıl etkiler?
* Algi yönetimi ile kalp krizinden teröre kadar pek çok konuda toplumu yönlendirmek mümkün. Seçilen konu, planlanan davranış modeliyle birlikte toplumun bilinç altına binlerce kere kaydedilir. Mesela `kalp krizi belirtileri olduğunda derhal hastaneye gitmek gerekir' gibi. Ayni yöntemle sigarayı bırakma, şişmanlığı önleme, sağlıklı beslenme ve spor alışkanlığı yasam tarzına dönüşebilir ve bu yolla çok sayıda hayat kurtarılmış olur.
* Zararlı bir uygulama ise ekonomik kriz ve terör korkusunu kullanarak, yapılması istenen veya istenmeyen davranış modeline doğru toplumu yönlendirmek. Özellikle 11 eylül’den sonra dünya böyle yönetiliyor. Yapılacak is çok basit. Önce terör veya kriz felaketi, istediğiniz davranış modeliyle kodlanarak zihinlere servis edilir. Sonra da bu kotu olaya ait ses ve görüntü düğmesine basılır. Algi virüsleri hemen harekete gececiktir.
* Gelecekteki felaketi zihinde canlandırma yani korkutma yöntemi yeni değil. Elinizde medya gibi bir silah varsa, karsınızda hiçbir güç duramaz. İstediğiniz her şeyi binlerce kere toplumun bilinç altına üfleyerek, istediğiniz algıyı yaratabilirsiniz. İnsan ve toplumlar bu nedenle kurgulanmış bir hayatin dışına çıkamıyor. Çünkü yasam tarzımız bu algıya göre şekilleniyor. Bu yüzden beynimize yazılan sanal bir hayati yasıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yasadığımız, benliğimizi silen ve bizi balık sürüsüne çeviren dış dünyanın bitmek bilmeyen istekleri. Bunların hepsi `algi yönetimi’nin eseri.
* Diğer bir yöntem ise `beklenti yönetimi'. Beklenti yarat ve bu beklentiyi yöneterek istediğini yaptır. Çünkü her şey algıya dayanıyor. Oy verirken bile beklenti ve algımıza göre hareket ediyoruz. Vaat edilen geleceğin benimsenmesi, toplumun beklentilerine uymasına bağlı. Bu basit gerçeği bilmeyenlere, toplumun davranışları mantık dışı gelir. Beklentilere uymayan bir yasam tarzı, ne kadar iyi ve sağlıklı olursa olsun halkın ilgisini çekmez. Planlanan hayata özendirmek ve talep yaratmak gerekir. Bunun için de önce beklenti oluşturmalı, sonra da bunu yönetmelisiniz. İşin özü bu.
* Algi yönetimi bilinçaltı savaş yöntemi olarak kullanıldığında, özgürlük ve demokrasi için en büyük tehdit sayılır. Çünkü algıyı ele geçiren, algi sahibine ait olanları da ele geçirmiş oluyor. Bu savaşın en etkili ve eğlenceli silahı da medya! Gözümüze, kulağımıza, zihnimize hitap eden her şey algimizi ve yaşantımızı etkiliyor, şekillendiriyor. Televole yaşantısı moda oluyor.
Algi savaşını kazanmadan kurtuluş yok!
* Her yasam tarzının dayandığı temel algi dağları vardır. Bu algılar değişmeden bunun yansıması olan anlayış ve yasam tarzı değişmez. Üretmeden tüketen, borç alarak lüks ve israf içinde yasamaya alışan ve bunu konfor olarak algılayan insan ve toplumları, bu bağımlı hayattan kurtarmak kolay değildir. Çünkü tüketime dayalı yaşantı, sigara veya eroin bağımlılığı gibi mutlu ederken, zihinleri bu pembe esarete alıştırıyor. Bu yüzden bağımlı hayattan özgürlüğe geciş, yoksunluğa yol açan sıkıntılı bir süreçtir. Yeni alginin hayata yansımasının yolu, bağımlılık yaratan eski alginin silinmesine bağlıdır. Silme işlemi ise sancılıdır ve zaman ister. Kotu alışkanlıklardan uzak, özgür ve bağımsız yaşamanın yolu `elimde değil' algısı yerine, `özgür ve bağımsız bir iradeyim' algısını oluşturmaktan geçer. Öncelikle, irademizi esir alan temel algıyı değiştirmemiz gerekiyor. Başka yolu yok !
Ne yapmalı ve nasıl yapmalı?
* Algi yönetimi; toplum mühendisliğinin temelidir.
Öncelikle algimizi ve yasam tarzımızı bozan dilde yabancılaşma, kültürel yozlaşma ve yolsuzluk virüsünü yok etmeliyiz. Küresel algi virüslerini etkisiz hale getiren `anti-virüs' programları olmadan beynimizi korumak mümkün değildir. Ulusal algıyı bozan her çeşit yozlaşma ve çürümeye önlem almalıyız. Sağlıklı ve temiz bir toplum için milli ve manevi değerlerimizi korumak zorundayız.
* Türk milletini uyutmaya, aldatmaya ve algısını yönetmeye çalışan her turlu bilinçaltı kurgulamaya karşı caydırıcı yaptırımlar getiren `Ulusal Algıyı Koruma Kanunu' çıkarılmalıdır. Hiçbir toplum en değerli hazinesi olan algısını korumasız bırakamaz.
Bütün bunları kim yapacak, kim yönetecek?
* Topraklarımızı korumak için milli bir orduya ve toplum güvenliği için de polis teşkilatına neden gerek duyuyorsak, cağımızda beynimizi, zihnimizi, algimizi koruyacak bir kuruma da çok daha fazla nedenle ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü sahip olduğumuz her şeyi yöneten bu değerli merkezi korumak zorundayız. Saldırılar doğrudan veya dolaylı olarak algimizi ele geçirmeye yönelmiş bulunuyor. Sağlıktan ekonomiye, kültürden milli güvenliğe her turlu küresel tehlikeyi algılayan, küresel medyanın algi yönetimini izleyen ve ulusal refleksleri yöneten `Ulusal Algi yönetimi' acilen kurulmalıdır.
Kaynak: Yesilcimen K: Hastalık Üreten Yasam Tarzımız Nasıl Değişir.
Hayykitap 9. Baskı, 2007
(Yukarıdaki yazının devamıdır.)
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Sayın arıza;
Sayın milo;
Şu uğraştığınız şeye bakınca şaşıyorum sizin akl-ı perişanınıza..
Ne desem bilmiyorum ki..
Hayırlısı..
Bizim gibi "saflar" (yani sazanlar), sizin gibi havadaki bulutta tehlike sezenleri anlamakta zorlanıyoruz. Demek ki bizler sizin görebildiğiniz bu "havadaki buluttaki nemi" görme kabiliyetine sahip değiliz. İyi ki sizler varsınız. Ya olmasaydınız bu memleket ne yapardı?
Selamlar ve saygılar.
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Abbas Beyciğim her yazılanı,çizileni,düşünüleni böyle direkt reddetmek yerine hep birlikte sorgulasak daha doğru bir tutum olmaz mı?Ben de tüm bunlara kayıtsız şartsız inandığım için eklemiyorum herhalde buraya,tamam arızayımdır ama o kadar da değil.:o
Takip ettiğim kadarıyla komplo teorilerine çok kızıyorsunuz.Peki bu komplo teorileri halkımızda ne gibi etkiler yaratıyor lütfen yanıtlar mısınız?
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Sayın arıza;
Doğrusu "sorgulamak" konusundaki düşüncenize katılmamak mümkün değil. Benim de ilke edindiğim yaşam tarzı; sorgulayıcı, eleştirel ve merak etmeye dayalı araştırmacı bir bakış açısıdır. Peşin hükümlü, ön yargılı olmaktansa araştırıp fikir sahibi olmayı tercih ederim.
Ama "komplo teorileri" ile "sorgulamak" kavramları bana çok uzak hatta zıt dünyaların kavramları gibi geliyor. Komplo teorilerinin fazla araştırmaya, sorgulamaya ve eleştirel bakışa ihtiyacı yoktur. Çünkü komplo teorileri kolaycı ve toptancı çözümler sunarlar. Sosyal olayları bu yüzeysel bakış açısı ile açıklamaya çalışır. Sosyal bilimlerin deneysel, analitik çözümlerine önem vermez.
Örneğin, komplo teorisine göre, dünyayı yahudilre idare eder, dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı yahudilerdir, komünizmi de kapitalizmi de yahudiler icat etmiştir, 1917 Rus ihtilalini (ekim devrimini) aslında arka planda olan yahudiler yapmıştır, Fransız ihtilali de yahudilerin eseridir. Komünizmi bir yahıudi olan Marks icat etmiştir. Ahlaksızlık yahudilerin eseridir, Freud da bir yahudi idi. Masonlar, bilderbergciler, vs. hep yahudilerin dünyayı yöntetmek için kurdukları organlardır vs.
Bu teoride ileri sürülenlerin doğru tarafları da var, ama bunların çoğu yanlış. Ama bu iddialara balıklama atlayan bir sürü insan var. Zihinleri araştırma ve sorgulama zahmetine katlanmadığından, bu hazır reçeteye inanmaya hazırlar.
Sosyal olayların açıklaması bu kadar kolay ve kesin değildir. Sosyal bilimlerde kesin çözümler bulmak da zordur.
Selamlar.
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Ama "komplo teorileri" ile "sorgulamak" kavramları bana çok uzak hatta zıt dünyaların kavramları gibi geliyor. Komplo teorilerinin fazla araştırmaya, sorgulamaya ve eleştirel bakışa ihtiyacı yoktur. Çünkü komplo teorileri kolaycı ve toptancı çözümler sunarlar. Sosyal olayları bu yüzeysel bakış açısı ile açıklamaya çalışır. Sosyal bilimlerin deneysel, analitik çözümlerine önem vermez.
Örneğin, komplo teorisine göre, dünyayı yahudilre idare eder, dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı yahudilerdir, komünizmi de kapitalizmi de yahudiler icat etmiştir, 1917 Rus ihtilalini (ekim devrimini) aslında arka planda olan yahudiler yapmıştır, Fransız ihtilali de yahudilerin eseridir. Komünizmi bir yahıudi olan Marks icat etmiştir. Ahlaksızlık yahudilerin eseridir, Freud da bir yahudi idi. Masonlar, bilderbergciler, vs. hep yahudilerin dünyayı yöntetmek için kurdukları organlardır vs.
Bu teoride ileri sürülenlerin doğru tarafları da var, ama bunların çoğu yanlış. Ama bu iddialara balıklama atlayan bir sürü insan var. Zihinleri araştırma ve sorgulama zahmetine katlanmadığından, bu hazır reçeteye inanmaya hazırlar.
Yani Abbas Beyciğim,bu açıklamalarınız -özellikle koyulaştırdığım kısımlar- ışığında şunu söyeleyebilir miyiz?Komplo teorileri üretilerek insanların algılarını teslim almak,bu tip psikolojik harekatlarla insanları araştırmayan, soruşturmayan, eleştirmeyen, güvensiz ve hatta belki de paronayak yığınlar haline getirmek mümkündür. (mü?)
Yanıtınız evet ise,yukarıdaki yazıları tekrar okumanızı rica edeceğim bu bakış açısıyla.Yanıtınız hayır ise,komplo teorilerinin neden ortaya atıldığını ve neden bu kadar ilgi gördüğünü bana izah etmenizi rica edeceğim.
Selam ve saygılar.
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın arıza;
Sayın milo;
Şu uğraştığınız şeye bakınca şaşıyorum sizin akl-ı perişanınıza..
Ne desem bilmiyorum ki..
Hayırlısı..
Bizim gibi "saflar" (yani sazanlar), sizin gibi havadaki bulutta tehlike sezenleri anlamakta zorlanıyoruz. Demek ki bizler sizin görebildiğiniz bu "havadaki buluttaki nemi" görme kabiliyetine sahip değiliz. İyi ki sizler varsınız. Ya olmasaydınız bu memleket ne yapardı?
Selamlar ve saygılar.
Abbas abi selam ve saygılar...
'' Mavi-beyazlar'' bu kadar oynar!
Türkiye-Portekiz maçını seyrettiniz mi? Peki dikkatinizi çeken, bilmenize rağmen içinize bir türlü sinmeyen bir şey oldu mu?
Çok düşündüm, “yanlış bir şey var diye” ve sonunda buldum; Türkiye’nin “yeni üniforması” mavi-beyaz...
Diyeceksiniz ki; zaten biliyorduk, “turkuaz” Türk rengi! Kim söyledi!
Peki saha kenarındaki “Fatih Terim’in üstüne” dikkat ettiniz mi? O da “mavi-beyaz” giyinmiş, Yunan milli takımının teknik direktörü gibi, resim veriyordu... Bir ara “Yunanca bağırdığını” bile düşündüm!
Terim ne yapsın, “ülke büyükleri” böyle karar vermiş!
Peki renkler neden değişti? Turkuaz gerçekten Türk rengi mi?
Turkuaz ile ilgili hikayeler, “yersen” tadında topluma sunulurken, ansiklopedilerde bulduğum birkaç paragrafı sizlere aktarayım, ilginç detaylar var;
“...Türklerin özgürlük simgesi olan gökyüzünün mavisi ve İslamiyeti simgeleyen yeşilin karışımıdır” denilerek, dinsel bir öğe olarak isimlendirilmiştir... Türklerin Orta Asya’dan itibaren İslamiyeti kabul etmesiyle başlayan Türk adetlerindeki yozlaşma karşısında; bayraklarına Turkuaz rengi vererek bir nevi İslam toplumu içerisinde “en iyi bayraktar” sıfatı almaya çabalamışlardır. Bu gelenek Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti ve beylikler döneminde süregelmiş ve Osmanlı’nın bugünkü Türk Bayrağı’nı resmi olarak kabul etmesine kadar turkuaz renk hakimiyeti süregelmiştir... Daha sonraları ise, turkuaz rengi Osmanlı karşıtı Türkler’in ve bazı Osmanlı tebaasına bağlı azınlıkların (Özellikle Ermeni ve Yahudi kökenlilerin) milli rengi konumuna gelmiştir...”
Nasıl? Birçok kaynak, birçok farklı tez ortaya atmış! Aslında fena “renk” değil!
Sevgili dostlar, bahane bulmak isteyenler “topu” sağa-sola atacaklardır ama bence amaç belli, başka örnekler vereyim, renkler neden değişti siz karar verin;
- ATA uçağı vardı ANA uçağı geldi...
- Avrupa Birliği’nin Cumhuriyetimize su katan kararları hatırlarsanız Erzurum’da alındı, Hükümet, 7. Avrupa Birliği’ne uyum paketini 84 yıl önce Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Erzurum’da imzaladı (Bakanlar Kurulu, toplantısını Erzurum Kongresi’nin 84. yıldönümünde Erzurum’da gerçekleştirdi. Tarihi kongre salonunda yapılan toplantıda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk’ün kullandığı masayı kullandı)
- Avrupa Birliği katılım anlaşması “PAPA heykelinin” ayakları altında imzalandı
- Avrupa Birliği’nin “istediği” Cumhuriyet’in “temel ilkelerine” aykırı “etnik” ayrımı körükleyen her türlü düzenleme yapıldı
- Türküm yerine Türkiyeliyim resmi “dilde kullanılmaya başlandı”. Kamuoyunun bir bölümü “bu değişimin” üstüne atladı.
- Türklüğe hakaret “serbest kalsın” düzenlemeleri yapıldı.
- Türklüğe hakaretten yargılanan Elif Şafak gibi tipler, Atatürk’ün “köşkünde” yemeğe davet edildi.
- Okullardaki Atatürk köşeleri “bazı okullarda kaldırıldı” yerine “dini motifli” köşeler kuruldu.
- Atatürk ve silah arkadaşlarını, Osmanlı’nın son günlerinden Cumhuriyet kurulana kadar arkadan vuran, İngilizlerle “işbirliği” yapan Arap şeyhleri, Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlandı, Atatürk’ün hatırası “çiğnetildi”.
Bunların hepsi tesadüf değil mi! Özellikle Avrupa Birliği’nin “laik-üniter” Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısını “federasyona” çevirme yolun sokan zorlama kararlarının, Cumhuriyetin “temelinin atıldığı” Erzurum Kongre binasında imzalanması en büyük tesadüf! İster inanın, ister inanmayın ama Milli Takımımızın da renklerinin “Kırmızı-Beyaz” yerine “Yunan Bayrağının renklerine bürünmesi” son derece bilinçli bir “psikolojik savaş” taktiği...
Başbakan “muhalefet” için örnek vermişti, ben de Türkiye’nin nereye gittiğini hâlâ göremeyenler için, başka bir açıdan bakarak Araf Suresi’nden bir bölüm ile bitirmek istiyorum. “...Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler...”
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti’nin “renkleri” KIRMIZI-BEYAZ’dır ve bunu asla ama asla kimse “hiçbir kılıf altında” değiştiremez...
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Bu ülkede yeteri kadar komplo teorisyeni var.. Ama Yiğit Bulut da komplo teorisyenliği yolunda çömezlikten ustalığa doğru hayli yol katetmiş görünüyor.
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Komplo teorileri asla bitmez. Ama tarihi iyi analiz edebilirsek görülecektir ki çok kritik komplolar aslında doğrulardır. O yüzden komplo teorilerini yakından takip ederim özellikle zihin kontrol konusunu.
Arıza bir kitap tavsiye edebilirim sana hoşuna gider.
ÖMER ÖZKAYA - CIA BELGELERIYLE ZIHIN KONTROL OPERASYONLARı
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Türkiye'ye hazırlanan tuzağın özeti
Buyrun okuyun bjher
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...58775172_2.jpg
Öcalan, CIA, Said-i Nursi, cinsel sapkınlık
Özgür CEBE/DİYARBAKIR, (DHA)
BATMAN'da DTP bünyesinde oluşturulan `İnanç komisyonu' üyesi ve Saidi Nursi cemaatine mensup dini cemaat lideri Hüseyin Bulut'un da aralarında bulunduğu tutuklu 14 sanık hakkında, 20 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. İddianamede, cemaat lideri Bulut'un dini ders verdiği kızlarla akıl almaz telefon görüşmeleri, Kuran-ı kerim ve Allah'a hakaret içeren sözleri ve Bulut'un aynı zamanda ABD'li Barbara Anne Lakeberg adlı CIA elemanı bir kadın ile olan bağlantılarına yer verildi.
Batman'da polisin 2 ay önce Saidi Nursi Cemaati elemanlarına yönelik yaptığı operasyonda yakalanıp tutuklanan 14 sanık hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, `PKK'ya yardım etmek, Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki kanuna muhalefet, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve askerlikten soğutmak, PKK örgütü adına suç işlemek ve örgüt propagandası yapmak' suçlarından TCK'nın 314/2, 220/6-7, TMY'nin 7/2 maddesi ve 5816 Sayılı Yasa'ya muhalefet etmek suçlarından 5- 20 yıl hapis istemiyle dava açıldı.
İddianamede, terör örgütü PKK'nın son 2 yılda bölgede yaşayanların tarafından yalnız bırakılması üzerine kutsal dini duyguların örgüt tarafından ön plana çekilerek yeniden taban bulmaya çalışıldığı, sanıkların da bu yıl Batman'da düzenlenen yaklaşık 30 bin kişinin katıldığı Nevruz kutlamalarına katıldıkları, kalabalık içinde yer alan bazı sanıkların Saidi Nursi'nin posterlerini Abdullah Öcalan'ın posterleriyle birlikte havaya kaldırıp, posterin altına `Şeriat-i Garra için bin başım olsa feda etmeye hazırım' ibaresini yazdıkları, bu grubu DTP ile bağlantılı çalışan Saidi Nursi Cemaati mensubu 53 yaşındaki sanık Hüseyin Bulut ile Aydın Tunçyüzlü'nün yönlendirdiği kaydedildi. Hüseyin Bulut'un dini sıfatla kurduğu dini oluşumun lideri, Aydın Tunçyüzlü'nün yardımcısı olduğu, ev toplantılarında verdiği dini derslerde herkesin ayağa kalkarak kendisini dinlediği, Bulut'un özellikle üniversite öğrencileri üzerinde etkili olmak için medrese adı altında dini ders verdiği, evinde yapılan aramada Abdullah Öcalan'ın posterleri, kırsal alanda çekilen PKK'lılara ait fotoğraflar, bayrak benzeri dokümanlar ile `Bahira' adlı bir Hıristiyan tarafından çizilen Hz. Muhammed'e ait 23 fotoğraf CD'sinin ele geçirildiği belirtildi. İddianamede, Bulut'un yardımcısı Tunçyüzlü'nün evindeki aramada ise Hüseyin Bulut'un kalabalığa hibaten yaptığı bir konuşma CD'sinin ele geçtiği bildirildi. İddianamade, Hüseyin Bulut'un konuşmasında, söylediklerine şu şekilde yer verildi:
"Türk milleti' denen millet kendine istediğini bu millete istiyor mu? Adaletsizlik, zulüm var. Ne zaman harf inkılabı olursa demek ki deccal (Atatürk'ü kastediyor) ne olmuş çıkmış, kim harf inkılabı yaptı, deccal olayı bitmiştir. Harf inkılabı yapana destek verende deccal'dir. Piyasadaki Kuran'ın vallahi fen kitabı kadar kıymeti yok. Yani hiçbir b...k Kuran da yok. Bakın size b....k diyorum. Yani git bir meal getir hiçbir b...k yok, milletin kafasındaki Kuran yeterli değil. Artık her yerde söyleyin, sizin anlattığınız peygamber, Allah yeterli değil, onların anlattığı Allah vallahi Bediüzzaman kadar büyük olmuyor, onların Allah'ı neyi biliyor? Ben size söyleyim hayali bir şeye inanmışlar. Hiçbir şey ifade etmiyor. Bediüzzaman'ın bahsettiği Kuran ise denizde mürekkep olsa bunu bitiremiyor. Onların bahsettiği Kuran'ı getirin bana, bir şişe mürekkeple sabaha kadar yazar bir gecede bitiririm. Bugün Sevr Anlaşması'ndan bu yana Kürdistan 8 parça olmuş. Suriye, İran, Irak, Türkiye, Nahçivan, Azerbeycan ve Sovyetler'dedir bu parçalar. Bütün imamlar mel'undur, Arap ırkçılığı yapıyor. Yani Kürdistan'ı kurtaracak Kürtler'dir. Çünkü Kuran böyle diyor. Risale-i Nur Kürtler'in imdadına gönderilmiş. Bizim de devletimiz olsun, dinsiz bir devlet olsun. Şerefime namusuna dinsiz bir devlet bizim Kürtler'in bu halinden hoştur. Keşke Rusya'nın, İsrail'in işgalinde olsak, İsrail ne kadar vicdanlı, merhametli şefkatli. Yani Türkiye'ye göre ha.. Türkiye'de Kürtler'e yapılan zulmü örtbas ediyorlar. Milletimin kurtuluşu için bin tane oğlum olsa feda ederim. İşkencelerde copları bize soktular çözülmedik. Ben demokratik Cumhuriyet için feda edeceğim. Devlet olsun da bizim olsun, dinsiz olsun. Çünkü Türkler meşrutiyette bize zulmetti."
İddianamade, cemaat lideri Hüseyin Bulut'un ele geçen CD'lerde topladığı cemaat üyelerine yönelik yaptığı bir başka konuşmasında ise Kürtler'in işgal altında olduğu, Türkler'in `o....u çocuğu' olduğu, Kürtler'in düşmanlarının gavur ve Ruslar olması halinde bu kadar geri kalamayacağını ve "Vurun arkadaşlar dört bir yandan, bu gerilla ne güzeldir" sözlerini içeren müziklerin CD'de yer aldığı bildirildi.
Sanık Hüseyin Bulut'a ait bilgisayarlarda Said-i Nursi fotoğraflarının yanı sıra erotik resimlerin ele geçtiği, Bulut'un telefon dinleme kayıtlarında ise özellikle kız çocuklarına din dersi adı altında toplantılar düzenlediği, bu konuşmalarında kızlara haraket, fiili livata ve cinsel ilişki içerikli görüşmeler yaptığı ifade edildi. İddianamede sanığın telefon görüşmelerinde ders verdiği kızlara kendi cinsel organından söz ettiği, anal ilişki teklifinde bulunarak, "Zahirem ben 60 trilyon hücremle senin g....ü s....m. Senin g....ne hepsini k....mak istiyorum. Göğsüne küçük bir a. açayım, seni pompalayıp bataryanı dolduracağım' diyerek geceden sabahın erken saatlerine kadar 4.5 saat cinsel konuşmalarda bulunduğu vurgulandı.
CIA BAĞLANTISI
Sanığın ayrıca bir başka telefon görüşmesinde `Mustafa' adlı kişinin çocuğuna Melis adını koyacağını belirtmesi üzerine, "Marya koy. Süryani ve İbranice daha hoş" dediği bildirilen iddianamede, Hüseyin Bulut'un toplantıya katılan `Nuri' adlı kişinin askere gidip gitmeme konusunda görüşünü sorması üzerine de, "Seni çürük yaparız. Başka tarz olmaz. Kendini deliliğe vur, her tarafından hastalık uydur" dediği, kendisiyle görüşme talebinde bulunan Amerikalı Barbara Anne Lakeberg adlı CIA elemanı bir kadınla görüştüğü, Budist olan ve Kürtçe bilen bu kadının Kuzey Irak'ta insan haklarına yönelik bir dernek açtığını ve aynı derneği Diyarbakır'da da açmak istediğini içeren konuşma yaptıkları anlatıldı. İddianamede, Barbara adlı kadının bölge insanını `CIA ajanı' olarak gördüklerine dair Bulut'a telefonla bilgi verdiği kaydedildi.
Sanık Bulut'un ayrıca 21 Mart'taki nevruzdan 5 gün önce DTP Batman Milletvekilleri Bengi Yıldız, Ayla Akat, Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan ve eski DTP İl başkanı Salih Altun'a randevu verip görüştüğü, nevruz günü isanığın cemaatine bağlı grubun alanda Said-i Nursi posterleri taşıdığı ve bu şekilde DTP ile koordineli çalıştığı, telefon konuşmalarında, `Bediüzzaman ile ilgili bilgileri Roj TV'ye versek nasıl olur? Valla Musa Anter'in başaramadığını bence biz başardık" dediği ifade edildi.
AMERİKALI'NIN MEKTUBU ELE GEÇTİ
İddianamede sanık Aydın Tunçyüzlü'nün cemaat lideri olan Hüseyin Bulut'un yardımcısı olduğu, banka hesap hareketlerinde yüklü miktarda para bulunduğu, evindeki aramada, ABD'li Barbara Anne Lakeberg'in kaleme aldığı mektup ile örgütsel içerikli CD ve dokümanların ele geçirildiği yer aldı. Mektupta özetle, "Sizin için önemli olan bir ülke ya da toprak parçası var. Afrika ile aynı şekle sahip sizin için çok önemli olan bir yer var bu toprakların ortasında. Kendiniz için önemli olan bir iş var bu topraklarda" denildiği belirtildi.
Tutuklu 12 sanığın ise, Hüseyin Bulut'un cemaatine mensup oldukları ve nevruz etkinliği sırasında Said-i Nursi'nin posterlerini açarak `zafer işareti' yaptıkları ve terör örgütü PKK lehine sloganlar attıkları, ev ve işlerlerinde yapılan aramalarda teröristlerin dağlarda çektikleri film ve müzik kiliplerini içeren CD'ler, PKK'ya ait sözde bayrak ve flamalar, bölücübaşı Abdullah Öcalan'ın kitapları'nın ele geçirildiği bildirildi. Sanıkların ayrıca nevruz kutlamasının yapıldığı alanda bölge tarafından dinsel kimliği ile tanınan Said-i Nursi posterlerini teşhir ederek tüm ülke nezdinde örgüt propagandası yaptıkları, Atatürk'e `deccal' dedikleri, halkı askerlikten soğutarak PKK propagandası yaptıkları gerekçesiyle ayrı ayrı cezalandırılmaları istendi.
12/Haziran/2008 Vatan G. SİTESİ
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Türk istihbaratı ( asker,emniyet,mit ) güçlü bir istihbart örgütüdür. Onların radarına yakalanmadan doğu da küçük bir market bile açamazsın:)
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Alıntı:
bijehr rumuzlu üyeden alıntı
Türk istihbaratı ( asker,emniyet,mit ) güçlü bir istihbart örgütüdür. Onların radarına yakalanmadan doğu da küçük bir market bile açamazsın:)
So what ???
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
Alıntı:
Av.Fırat Bayındır rumuzlu üyeden alıntı
So what ???
Terör olayları yüzünden saydıgım istihbarat örgütleri doğuya ciddi ağırlık vermiştir ve kollarının uzanamayacağı hiç bir yer yoktur doğu da. Ondan biraz komploya yönlendirmek istedim belki bir teorisi olan çıkar diye:)
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
29 Haziran 2008 http://www.hurriyet.com.tr/images/siyah_ok.jpg Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/1b.jpg
Belaya davetiye
TÜRKİYE ile İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) arasında geçen ay tuhaf bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın onaylanmasını öngören yasa tasarısı da nedense çok hızlı bir şekilde TBMM Dışişleri Komisyonu’nda kabul edildi.
Anlaşma henüz TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmedi. Ama hükümetin acelesinden anlaşılıyor ki yakında o da yapılacak.
Peki neyi tuhaf buluyoruz ve neden rahatsızlık duyuyoruz. Anlatalım:
Önce anlaşmayı imzalayan "taraf"lar dikkati çekiyor:
İmzacılardan biri Türkiye Dışişleri Bakanı. Bu normal.
Diğeri, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri. O da normal.
Üçüncü bir imza daha var... Ali Sarıkaya adında bir Türk vatandaşı. Sıfatı, "İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Başkanı" imiş.
Bir anlaşma ancak birbirini "muhatap" alanlar arasında yapılır. Türk hükümetinin muhatabı İslam Konferansı’dır. Peki ama Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu’nunstatüsü nedir ki onların imza attığı bir uluslararası anlaşmada imzası bulunsun!
Araştırdık. Kısaca DİGF diyeceğimiz bu örgüt, merkezi İstanbul’da bulunan "uluslararası" nitelikte bir "dernek"miş. Dernek olduğu için de İstanbul Valiliği’netescil edilmiş olması lazım. Ama bu yapılmış mı belli değil.
Şimdi söyleyin bakalım, bir dernek başkanının "uluslararası bir anlaşmayı" imzalaması normal mi?
Anlaşmaya göre bu "Gençlik Forumu", "İKÖ" üyesiülkeler gençliğinin daha geniş bir işbirliği için diyalog kurmasına ve İslam Konferansı Örgütü’nünamaçlarını gerçekleştirmeye çalışacakmış. DİGF’nin gelirini de İKÖ üyesi devletler sağlayacakmış.
Biliyorsunuz "uluslararası" nitelikte başka dernekler de var. Ama bu onlardan farklı.
Bu derneğin başkanının, genel sekreterinin, başkan yardımcılarının ve uzmanlarının diplomatik dokunulmazlıkları ve ayrıcalıkları olacak. Hem de "Diplomatik İlişkiler Hakkında 18 Nisan 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi"nin bildiğimiz diplomatlara, örneğin büyükelçilik yahut başkonsolosluk mensuplarına sağladığından daha genişi bu derneğe tanınmış.
Ne gibi, diyorsanız örnek verelim:
Viyana Sözleşmesi hiçbir ülkedeki yabancı devlet -veya uluslararası örgüt- temsilciliğinin "Herhangi bir sınırlamaya veya herhangi bir kontrol, düzenleme ve moratoryuma tabi tutulmaksızın,
a) Elinde her çeşit para bulundurmasına,
b) Fonları serbestçe getirip çıkarmasına" izin verdiğini söylemiyor. Ama bu sözleşme DİGF’ye bu hakkı tanıyor.
Üstelik Anayasamız dahil, kendi yasalarımızın da hiçe sayılmasına izin vererek bu hakkı veriyor. Çünkü anlaşmanın bir maddesi aynen, "Yukarıda belirtilen imtiyazları kullanırken Forum (yani DİGF) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin tavsiyelerine uyacak ve bunları kendi amaçlarına gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır" diyor.
İslam Konferansı Örgütü bilindiği gibi "İslami temeller" üzerinde işbirliği öngörmektedir. Amacı tüm İslam ülkelerinde aynı anlayışı (daha doğrusu İslami rejimi) egemen kılmaktır.
Şimdi söyleyin, DİGF denen bu örgüte yılda 1 milyar dolar göndermek, çok zengin İslam ülkeleri için sorun olur mu?
Bu kadar para, bu devletin denetimi dışında ve bu ülkede harcanabilirse, Türkiye’nin altını birkaç yılda üstüne getirmek sizce zor mudur?
Re: Subliminal / Psikolojik Harp
ALINTI:TOGEÇ Sitesi. SUBLIMINAL MESAJ (Bilinç altına mesaj gönderimi)
Meğerse Bizim Romantik Yazar CAN DÜNDAR'IN yıllardır hobisi durumundaymış.
Aşağıdaki resimler, bu zatın Recep Tayyip Erdoğan için yaptığı ve 22 Temmuz 2007 seçimlerinden 9 gün önce televizyonlarda yayımlanmış "Lider Tayyip Erdoğan" belgeseline USULCA yerleştirilmiş GİZLİ BİLİNÇALTI MESAJLARI'dır. Bu tür reklamlar 1970 lerden itibaren 55 ülkede yasaklanmış olmasına karşın, ülkemizde denetim yapması gereken RTÜK dahi konudan bihaberdir!
Belgeselin tümünü, Can Dündar'ın kendi sitesinden izleyebilirsiniz.
http://www.candundar.com.tr/_media/lider_tayyip_erdogan.wmv
Belgeseli izlerken rastladığım tüm milisaniyelik AKP reklamlarının ekran görüntülerini çektim.
Dikkatlice inceleyiniz.
BU romantik belgeselciyi ve onun son şaheseri(!) Mustafa filmini savunanlara da bu adresi veriniz ki, kimin ne mal olduğu anlaşılsın!
Kemal Denizer
BELGESEL NORMAL AKARKEN ÇOK KISA SÜRELİĞİNE EKRANA YANSITILAN AŞAĞIDAKİ AKP REKLAMI SEYREDENLERİN BİLİNÇ ALTINA KAZINIYOR. ASLINDA ACEMİLİK ESERİ OLDUĞU BELLİ, ZİRA PROFESYONELCE YAPILAN BU TÜR SANAL REKLAM (YASAK REKLAM) LARI ÇIPLAK GÖZLE TESPİT ETMEK ÇOK ZORDUR.
DÜNYA ÜZERİNDEKİ 55 ÜLKEDE YASALARLA YASAKLANMIŞ BU REKLAMLAR, ÜLKEMİZDE ÇOK FAZLA KULLANILDIĞI HALDE HERHANGİ BİR SORUŞTURMA YAPILMAMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜ DEĞİL Mİ?!
Bu hilenin nasıl yapıldığını tam olarak gözlemlemeniz için, resimlerin altında kronomometrede işaretlediğim saniyeyi dikkatlice gözlemleyiniz videoyu seyrederken.
http://www.toplumsalbilinc.org/erkal...minal22_17.JPG
http://www.toplumsalbilinc.org/erkal...minal23_22.JPG
http://www.toplumsalbilinc.org/erkal...minal23_33.JPG
http://www.toplumsalbilinc.org/erkal...minal24_21.JPG