-
Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
ABD’nin pişirip pişirip önümüze sürdüğü Ilımlı İslam modeline örnek olarak Malezya ve Türkiye gösterilmektedir.
Görünen o ki Malezya Ilımlı İslam’dan Şeriat düzenine yavaş yavaş geçmektedir. Halkın %60’ının Müslüman olduğu Malezya’da Anayasadan laiklik kavramının çıkarılması, hatta Anayasa’ya devletin yönetim şekli Şeraittir hükmünün getirilmesi önerilmekte ve tartışılmaktadır. Son günlerde polislerin sokakta oruç tutmayanların peşine düştüğü, sigara içenlere yemek yiyenlere para cezası kesildiği, Ramazan’da açık olan restoran ve lokanta sahiplerine de aynı yaptırımların uygulandığı söylenmekte. Yargıda yer yer şeri hükümlerin uygulandığı haberleri de gelmekte. Müslüman olanların din değiştirmeleri yasaklanırken, yine Müslümanlara çeşitli ayrıcalıklar, kolaylıklar tanınıyor vs. vs…
Türkiye’de Anayasa tartışmalarının yaşandığı şu dönemlerde, özellikle Laiklik kavramının içinin boşaltılması ve Atatürk ilkelerinden tabiri caiz ise çaktırmadan uzaklaşılması, halkın yavaş yavaş Şeriate alıştırılmaya çalışıldığı anlamına gelir mi? Malezya bu noktaya nasıl geldi, Türkiye’deki sürecin benzeri orda da yaşandı mı? Halk Şeriat düzenini istiyor muydu? Şeriat endişesi, tehlikesi hakim miydi? Ilımlı İslam modeli dedikleri aslında Şeriat'in ta kendisi midir? Kısacası sizce Türkiye Malezya olur mu?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Neden Türkiye Malezya olsun ki ? Malezya'yı şu an olduğu duruma sokanlar zaten orada yaptıklarını Türkiye'de de yapabiliyorlar.Ayrıca dindar bazı çevreler dahi laik cumhuriyetin kazanımlarını kaybetmeyi göze alamıyor.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Öncelikle buradan tüm hukuki.net forumunda bilgi paylaşımında bulunanlara merhaba demek yeni bir hukukçu olarak aralarında olmaktan mutluluk duyduğumu bildirmek isterim.
Sıra Türkiye'nin Malezya olup olmayacağına gelince bunun söz konusu olması bile trajikomik bir olaydır.İnsanlar en ufak bir şey de bile bu kadar çok komplo üretmekle gerilimi tırmandırmakta kendimize küçük heyecanlar yaratmaktayız.Türkiye'nin şeriat adası Malezya'ya benzemesi onun gibi olabilmesi için Türkiye'de yaşayanların(Türkler demiyorum onların böyle bir şey yapması aklımın bile ucundan geçmez) şeriata geri dönüş için yüzde yüz çoğunluğu sağlaması gerekmektedir;çünkü Türk milleti oy verdiği elini tokat kullanmasını çok iyi bilir ve o tokatı yiyenin bırakın ayakta kalması hayata tutunması ble mucizedir.
Lütfen böyle komik komploları bırakıp olabilecek daha doğru olayları olguları tartışmak daha doğru olacaktır.
SAYGILARIMLA
PESİMİST KURŞUN ASKER
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
karabudun1944 rumuzlu üyeden alıntı
SAYGILARIMLA
PESİMİST KURŞUN ASKER
OPTİMİST desek daha doğru olmaz mı :)
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ne olur benden size akıl vermemi beklemeyin.
Benim işim soru sormak, kendi gözlerimden anlatmak…
Ben ahkam kesenlerden değilim.
Olmamaya da yeminliyim.
Ben aynen sizin gibiyim.Sizdenim. Endişeliyim…
Endişelerimde içtenim…
Bence soru “Türkiye Malezya olur mu?” değil, “Türkiye, Türkiye kalır mı?” olmalı…
Çünkü türban kapısı aralanınca arkası gelecek.
İş öğrencilerin türbanla üniversiteye girmesiyle bitmeyecek.
Çünkü doğal olarak türbanıyla üniversitede okuyan öğrenci mezun olunca da türbanını çıkarmayacak.
Mesela Uluslararası İlişkiler okursa, türbanıyla diplomat olacak!
Kamu Yönetimi okursa, kaymakam olacak!
Hukuk okursa, hakim olacak, savcı olacak!
Cumhurbaşkanının eşi değil, belki cumhurbaşkanı olacak!
Ve bir yerlerde patlamaya hazır bir enerji birikecek.
Peki bu işin sonu nereye varacak?
Sanıyor musunuz ki Türkiye o zaman sizin bildiğiniz Türkiye olarak kalacak! Bir de tersten bakalım…Türban yasaklansın.
Türbanla okula girilmesin, okumaları engellensin, “Ya türban ya eğitim” denilsin.
İş öğrencilerin türbanla üniversiteye girmemesiyle bitmeyecek.
Çünkü türban kapısı kapanınca arkası bitmeyecek.
Türbanlının elinden meslek seçme, biri olma hakkı alınmış olacak.
Mesela kaymakam olamayacak, diplomat, hakim, savcı olamayacak!
Ve bir yerlerde patlamaya hazır bir enerji birikecek.
Peki bu işin sonu nereye varacak?
Sanıyor musunuz ki Türkiye o zaman sizin bildiğiniz Türkiye olarak kalacak?
İşte böyle…
Durum bu kadar karışık…
Daha da karışık olansa AKP’nin türbanı ve dini bu kadar ustalıkla kullanması ve hatta sömürmesi…
Bu karışıklığı da en büyük silah edinmesi…
Siz bunca kanıtlanmış yolsuzluğa, gemiye-gemiciğe, villaya- villacığa, kelleye, sayına…
Ve dizboyu yoksulluğa, işsizliğe, umutsuzluğa, mutsuzluğa rağmen…
AKP’nin zaferini “Dindar cumhurbaşkanı istemiyorlar”dan başka neye bağlıyorsunuz ki?
Dediğim gibi… Aynen sizin gibiyim Sizdenim.
Endişeliyim. Endişelerimde içtenim…
Melike İLGÜN
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Türkiye Malezya olamaz. Topu topu iki harfi tutuyor o da ''e'' ve ''y'' diğer beş harf farklı.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
MALEZYALILAR: “SİZE BENZEMEK İSTEMEYİZ”
Malezya bugünlerde laik Türkiye Cumhuriyeti’nin benzetildiği ülke.
Gazetelerde bu ülkeyle ilgili yalan-yanlış bilgiler yer alıyor. Önce yakında “farksız” olacağımız bu ülkeyle ilgili gerçek bilgiler:
-Malezya İngiltere’den 1957 yılında bağımsızlığını almış bir eski sömürge
-1963 Yılında Malay Federasyonu, Singapur, Sabah ve Sarawak’ın birleşmesiyle kurulmuş. Singapur 1965’te federasyondan çıkarılmış.
-Nüfusu 27 Milyon. Nüfusun %52’si Malaylı, %30’u Çin’li, %8’i Hint asıllı.
-Kişi başına milli gelir, dikkat, 12.700 dolar
-Rejim: Anayasal seçimli federal monarşi. İngiliz parlamenter sisteminin benzerini uyguluyorlar.
Görüldüğü gibi buraya kadar hiçbir benzerliğimiz yok. Devam edelim:
Toplumun yarısını oluşturan Malay’lar Müslüman ve Malezyanın resmi dini İslam ama çok dinli bir ülke. Toplumun %40’ı Budizm, Hıristiyanlık, Hinduizm, Animizm, Şamanizm, Şıhizm, Bahaizm, Taoizm, Konfüçyüzim gibi dinlere bağlılar.
Anayasaya göre din özgürlüğü olan bir ülke. Ama Müslüman’lar şeriat kurallarına göre yönetiliyorlar. Şeriat mahkemelerinde yargılanıyorlar. Başka dinden birisi bir Müslümanla evlenmek isterse Müslüman olmak zorunda. Müslümanlıktan çıkmak ise şeriat mahkemesinin iznine bağlı. Yani yasak .
Bu yazdıklarım bazılarının ağızlarının suyunu akıtıyordur ama görüleceği gibi burada da benzerlik yok.
Peki neden bütün dünya medyası Türkiye’yi Malezya’ya benzetiyor? Benzerlik nerede?
Benzerlik gelecekte! Hayırlısıyla laiklik -kanlı mı kansız mı- ortadan kalktığı zaman benzeyeceğiz herhalde. Hele bir şeriat mahkemelerimiz kurulsun, o zaman görürsünüz siz benzemek nasıl olurmuş.
İşin en üzücü yanı bir dostum vasıtasıyla konuştuğum iki Malezyalının bu benzetmeden hoşlanmamaları.
Bunlardan profesör olanı “Malezya hiç de öyle Türkiye gibi dinci bir ülke değildir. Biz İslam dininin hoşgörüsü ile bütünleşmiş bir ülkeyiz, Kadınlarımız sizinkilerden çok daha iyi eğitimli ve özgürdür. Türkiye ise İslamın imajına gölge düşüren katı Arap İslamının uygulayıcısı. Türkiye’ye benzetilmek istemeyiz” demez mi?
Buyurun, buradan yakın.
Vedat Sertoğlu / Habertürk
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Türkiye'nin Malezya ya da İran olması nı gerektirecek toplumsal koşullar, tarihi ve kültürel nedenler mevcut değildir. Ayrıca, Türkiye'de şeriat isteyenler toplumun çok azını oluşturmaktadır ki, anketler bunun%3-10 arasında olduğunu gösteriyor. Bu memlekette gerilimin bitmesini istemeyen bir kesim ısrarla "şeriat geliyor" "laiklik gidiyor" diyor. Bu hastalık aslında önceden de vardı. Bu memlekette iktidara gelen her sağ parti bu sebeple suçlanmıştır. Bu suçlama sadece AKP ile sınırlı değildir. DP, AP, ANAP, DYP de bu suçlamadan nasibini almıştır. Hatta rahmetli Ecevit bile bu suçlamadan nasibini almak istemediği için "inançlara saygılı laiklik" diye bir laiklik anlayışından bahsetmiştir.
Bu memleket tercihini laik cumhuriyetten yana yapmıştır. Bu tercihin yönünü değiştirmenin mümkün olmadığı kanısındayım. Laikliğin bir yere gittiği yok, şeriatın da gelmesi mümkün değil. Gerilime gerek yok, rahat olun.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Komplo teorileri Amerikadan çok bizim ülkemizde var onlardan daha beter haldeyiz halbuki onlar başak güç olduğu için bu çok normal peki ya bizimki.Galiba geçmişimiz
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Bu memleket tercihini laik cumhuriyetten yana yapmıştır. Bu tercihin yönünü değiştirmenin mümkün olmadığı kanısındayım. Laikliğin bir yere gittiği yok, şeriatın da gelmesi mümkün değil. Gerilime gerek yok, rahat olun.
84 yıl sonra gelinen nokta ve geriye katediş trendi dikkate alınırsa, bence çok rahat olmayın Abbas Bey, tabi tebdil-i rejimde ferahlık vardır demiyorsanız. :o
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Türkiye'nin Malezya olmayacağı konusunda Hürriyet'ten Enis Berberoğlu da benimle aynı kanaatte. "İçiniz rahat etsin" diyor. Kısa yazısı aşağıda;
"Türkiye, Malezya olmaz
AYRICA olamaz da! Çünkü Malezya başta doğalgaz, petrol ve çinko zengini... Türkiye’nin aksine keyfine göre sermaye hareketlerini kısıtlayan, 22 yıl tek liderle yönetilmiş bir ülke...
Türkiye ise topraktan çıkarttığını değil, ürettiğini yurtdışına satan 40 bin ihracatçıya, 36 bin ithalatçıya ev sahipliği ediyor. Demokrasiyi kör topal da olsa yürütüyor.
Türkiye’yi Malezya gibi sermaye akımlarından, küresel ticaretten ve özgürlükçü bütünleşmeden kopartmak artık çok zor, hatta imkánsız... İçiniz rahat etsin. (23 Eylül 2007, Hürriyet, Enis Berberopğlu)."
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Evet siyaseten değil de ekonomik perspektifle böyle diyorsa tabi öyledir...:rolleyes:
Dini ve şeriatı; şu sosyoloji veya ekonomi ile yorumlamaya kalkanlara "Allah kabul etsin" demeden gidersem eksik kalır...:mahcup:
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Türkiye'nin Malezya olmayacağı konusunda Hürriyet'ten Enis Berberoğlu da benimle aynı kanaatte. "İçiniz rahat etsin" diyor. Kısa yazısı aşağıda;
"Türkiye, Malezya olmaz
AYRICA olamaz da! Çünkü Malezya başta doğalgaz, petrol ve çinko zengini... Türkiye’nin aksine keyfine göre sermaye hareketlerini kısıtlayan, 22 yıl tek liderle yönetilmiş bir ülke...
Türkiye ise topraktan çıkarttığını değil, ürettiğini yurtdışına satan 40 bin ihracatçıya, 36 bin ithalatçıya ev sahipliği ediyor. Demokrasiyi kör topal da olsa yürütüyor.
Türkiye’yi Malezya gibi sermaye akımlarından, küresel ticaretten ve özgürlükçü bütünleşmeden kopartmak artık çok zor, hatta imkánsız... İçiniz rahat etsin. (23 Eylül 2007, Hürriyet, Enis Berberopğlu)."
Size nasıl teşekkür etsek az gelir, yüreğimizi ferahlattınız, aklımızı teşevvüşten kurtardınız, sağolunuz iyi ki varsınız. Yıllarca "bu kış gomonizm gelecek" diye korkutulmuştuk, çok şükür o gelemedi, irtcaya selam yollamıştı ama demek ki o da gelemeyecek Allahım sana şükürler olsun.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Daha önce muhtelif forumlarda komplo teorilerine karşı olduğumu, neredeyse hemen herkesin artık bir komplo teorisi olduğunu dile getirmiştim. Ancak şunu da eklemeliyim ki, "Türkiye Malezya olur mu?" sorusunu, Malezya'nın tarihini, bu duruma nasıl geldiğini irdelemeden, tartışmadan komplo teorisi olarak nitelemek de doğru olmaz. Elbette Türkiye ile Malezya arasında her yönden birçok farklılık bulunmaktadır. Mesela Malezya eyaletlerden oluşmaktadır. Türkiye'nin de eyaletlere bölünmesi gerektiği düşüncesinde olanlar var, eğer Türkiye eyaletlere bölünürse Malezya ile aramızdaki bu fark ortadan kalkacaktır.
Bu durumda Türkiye ile Malezya arasında dağlar kadar fark olduğundan bahisle konuya komplo teorisinden ibaret diyen arkadaşların fikri değişecek mi?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Yok değişmez, hatta ülkeye şeriat gelse de değişmez...
Bakın ne güzel işte, şeriatle yaşamayı öğrenmeliyiz, rahat olun derler, başka birşey demezler...
Şu "kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi forumu" vardı, türüt forumunda yazılanlar ve kavram kargaşasını görünce, şu solu bir tanımlayalım derim, gerçi eski tarihli forumlar vardı bu konuda ama sanırım okunmamış bazı üyelerce...
Şu ezber bozanlar, etnik oylarla bireysel sosyalistlik oynamaya kalkanlar, göz göre göre altından özgürlüğü alınırken orjinal demokrasi mavalları ile eğleşenler , mahalle baskısını Şerif Mardin'le anlamayıp, işine gelmeyince "hoca" olmadığını söyleyen radikal özgün tipler artık çok olmaya başladı.
Bu işlerin panzehiri soldur ama hangi sol? Bir yazın da biz de öğrenelim...
Ne dersiniz?
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Türkiye Malezya olur mu?
Bu halk isterse tabii olur. (RTE' ın en yaratıcı sözlerinde biri)
Olmaması için ne varki. Devlet kademelerini ele geçirmiş bir yobazlar cemiyeti karşılarında ise ne yazıkki sadece ordu. Darbelere karşıyız ama kadrolu yobazlara karşı sivil olarak ne kadar güçlüyüz. Ordunun nötr olduğunu düşünün bu yobazlara karşı ne yapabiliriz ne kadar dayanabiliriz.
Hatalarımızdan kurtulup birleşelim. Ancak o zaman güçlü oluruz. Bizim ordumuz var birşey olmaz kolaycılığından kurtulmamız lazım. Unutmayın ki yobazların bu kadar güçlenmesini de 12 Eylülden sonra ordu sağladı.
Kurtuluş solda ama birleşmeden olmaz. Halka inmeden olmaz Bu dağınık yapılarla sol ancak çelik çomak oynayabilir. ( Bİr solcu olarak yazmak çok zor olsa da ne yazıkki bu bir gerçek.)
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sol demekle ne kastedildiği önemli tabi. Sosyal demokratlar mı, sosyalistler mi, demokratlar mı kastediliyor.
Tarihsel gelişim açısından bakarsak, bu gün sol olarak tanımlanan unsurlardan çok, Burjuvainin Laisizmi getirdiği daha doğru bir söylem olacaktır.
Bu nedenle, Laik devletin korunması, yalnızca solcuların değil, tüm demokrat unsurların sorunudur. Bu nedenle sorunun çözümü sollda değil, sağ ve solun asgari müştereklerde birleşerek, teokratik geri dönüşüme engel olmasıdır.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ya kusura bakmayında bir tek eyaletlere bölünmek eğer malezya'ya benzemek için yeterli bir sebepse veya sizin bildiğiniz tek farkımız buysa malezyayla aramızda diyecek bir şey yok.İlkine adlı şahısın (kusura bakma cinsiyetini bilmediğim için bey bayan gibi unvanlar kullanamıyorum) bu halk isterse olur diye RTE den alıntı yapmış evet bence doğru bir söz.Çünkü halk isterse her şeyi yapabilir.Cumhuriyetimizde her daim halk ne isterse o olmuştur.Tabi bazı özel durumlarda asker müdahale etmiştir fakat halk şeriat isterse o da olur.Unutmadan belirteyim bunu toplumun tüm kesimleri tarafından istenmesi gerekmektedir.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
karabudun1944 rumuzlu üyeden alıntı
Ya kusura bakmayında bir tek eyaletlere bölünmek eğer malezya'ya benzemek için yeterli bir sebepse veya sizin bildiğiniz tek farkımız buysa malezyayla aramızda diyecek bir şey yok.İlkine adlı şahısın (kusura bakma cinsiyetini bilmediğim için bey bayan gibi unvanlar kullanamıyorum) bu halk isterse olur diye RTE den alıntı yapmış evet bence doğru bir söz.Çünkü halk isterse her şeyi yapabilir.Cumhuriyetimizde her daim halk ne isterse o olmuştur.Tabi bazı özel durumlarda asker müdahale etmiştir fakat halk şeriat isterse o da olur.Unutmadan belirteyim bunu toplumun tüm kesimleri tarafından istenmesi gerekmektedir.
Sayın karabudun1944,
Benim bildiğim Malezya ile aramızdaki fark ne tek eyalet sistemi ne de eyaletlere bölünmek tek başına Malezya'ya benzemek için bana göre yeterli bir sebep. Soruyu yöneltmemdeki sebep, sırf Malezya ile aramızda birçok fark olduğundan bahisle konunun komplo teorisi olduğunu vurgulayan arkadaşlarıma, aramızdaki farklar kalkarsa düşüncelerinin değişip değişmediğini öğrenmekti. Malezya ile aramızdaki tüm farkların ortadan kalktığını düşünürsek, soruya verecekleri yanıtı merak ettim. Öyle ki, konuya komplo teorisi diyen arkadaşlarımız ve bazı yazarlar gerekçe olarak "Malezya ile aramızdaki farklara" değinmişler. Komplo teorisi iddiasını destekleyecek başka nedenler varsa onları da öğrenmek isterim elbette...
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
karabudun1944 rumuzlu üyeden alıntı
Ya kusura bakmayında bir tek eyaletlere bölünmek eğer malezya'ya benzemek için yeterli bir sebepse veya sizin bildiğiniz tek farkımız buysa malezyayla aramızda diyecek bir şey yok.İlkine adlı şahısın (kusura bakma cinsiyetini bilmediğim için bey bayan gibi unvanlar kullanamıyorum) bu halk isterse olur diye RTE den alıntı yapmış evet bence doğru bir söz.Çünkü halk isterse her şeyi yapabilir.Cumhuriyetimizde her daim halk ne isterse o olmuştur.Tabi bazı özel durumlarda asker müdahale etmiştir fakat halk şeriat isterse o da olur.Unutmadan belirteyim bunu toplumun tüm kesimleri tarafından istenmesi gerekmektedir.
Sayın Karabudun1944,
Sitede genellikle rumuz kullanıldığı için cinsiyete önem verilmeden sayın sıfatı kullanılıyor. Hitaplarınızı bay ya da bayan diye yapmak isterseniz benim için bey'i kullanabilirsiniz.
Saygılarımla.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Bırakın komployu, kompleye bakın...
komple
Komple komple komple bitiğiz
Komple komple komple kritiğiz
Komple komple komple tikiz
Bıraktı mı hadi ya
üzülme be abi ya
hayat kısa tabi yaya
yürü başka kız mı yok
sevmeyi versin bas git
taksit taksit
yani değerini bilemeyen aşkın
başını vuracak elbet şaşkın
bırak da bi kire pasa iyice bulaşsın
bu alem adamı yutar anında
dünya dönüyor bunun etrafında
demeki gel etme güzelsin özelsin
çarpa çarpa kendisi öğrensin
gece ayazından sabah ezanına
akıştayız yine rakı beyazına
yazık ediyorsun niye geliyorsun
sen bu kızın gazına
o da özeniyor ama çözemiyor
ayranı yok içmeye pastadan söz ediyor
ee haksız da değil ama
sahip olmak istiyor marka imtiyazına
hiç kimsenin hiç kimseden
ne bir farkı var ne fazlası
ama bu alemin tuhaf bir tarzı var
kuzunun kurda habire tav olması
bu alem adamı yutar anında
dünya dönüyor bunun etrafında
demeki gel etme güzelsin özelsin
bırak çarpa çarpa kendisi öğrensin
komple komple komple bitiğiz
komple komple komple kritiğiz
komple komple komple tikiz
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
karabudun1944 rumuzlu üyeden alıntı
Ya kusura bakmayında bir tek eyaletlere bölünmek eğer malezya'ya benzemek için yeterli bir sebepse veya sizin bildiğiniz tek farkımız buysa malezyayla aramızda diyecek bir şey yok.İlkine adlı şahısın (kusura bakma cinsiyetini bilmediğim için bey bayan gibi unvanlar kullanamıyorum) bu halk isterse olur diye RTE den alıntı yapmış evet bence doğru bir söz.Çünkü halk isterse her şeyi yapabilir.Cumhuriyetimizde her daim halk ne isterse o olmuştur.Tabi bazı özel durumlarda asker müdahale etmiştir fakat halk şeriat isterse o da olur.Unutmadan belirteyim bunu toplumun tüm kesimleri tarafından istenmesi gerekmektedir.
Sayın Karabudun1944,
Evet ne yazık ki bende aynı şeyi düşünüyorum. Halk isterse tabii ki olur. Ama yazımın devamından da alıntı yapmış olsaydınız bunu engellemek için yapılabileceklerden birini de yazdığımı gösterebilirdiniz.
Çünkü bu memleket yobazlara bırakılmayacak kadar güzel.
Saygılarımla.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Niçin malezya'ya benzemek meraklısıyız anlamadım boyalı basın da yanğına körükle gidiyor? Niçin diyemiyoruz biz japon'ya isvec'e Fıransa'ya benzemek istiyoruz diye bu baskı niye!
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Türkiye Malezya olur mu?
Olmaz arkadaşlar. Biz ılımlı da da kesinlikle ayar tutturamayız. :kızgın: Zaten ılık mılık nedir. Bozar bizi. Biz doğrudan İslam Cumhuriyeti oluruz. Bu Milli Eğitim Bakanıyla kısa sürede mevcud İslam devletlerine örnek bile oluruz.:kızgın:
http://www.hurriyet.com.tr/egitim/an...348099.asp?m=1
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
İslam ülkelerinin bakanlarının çoraplarında şöyle koka koka "Milli Eğitim Bakanı" yazmıyorsa daha henüz tam örnek olmuş sayılmayız.:o
Evveeet tempoooo...
bütün solcular toplandık toplandık toplandık
sorduk neden yıprandık yıprandık
biz onlardan hoşlandık hoşlandık hoşlandık (halk herhal onlar)
şimdi niye zorlandık zorlandık zorlandık...
"Huzur veriyor, ılımlı nefesin, bu seçimde sen daha güzelsin" diyor, bas bariton koro...:(
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Türkiye'nin Malezya olmayacağı konusunda Hürriyet'ten Enis Berberoğlu da benimle aynı kanaatte. "İçiniz rahat etsin" diyor. Kısa yazısı aşağıda;
"Türkiye, Malezya olmaz
AYRICA olamaz da! Çünkü Malezya başta doğalgaz, petrol ve çinko zengini... Türkiye’nin aksine keyfine göre sermaye hareketlerini kısıtlayan, 22 yıl tek liderle yönetilmiş bir ülke...
Türkiye ise topraktan çıkarttığını değil, ürettiğini yurtdışına satan 40 bin ihracatçıya, 36 bin ithalatçıya ev sahipliği ediyor. Demokrasiyi kör topal da olsa yürütüyor.
Türkiye’yi Malezya gibi sermaye akımlarından, küresel ticaretten ve özgürlükçü bütünleşmeden kopartmak artık çok zor, hatta imkánsız... İçiniz rahat etsin. (23 Eylül 2007, Hürriyet, Enis Berberopğlu)."
Ben Abbas Bey içiniz rahat etsin diyince ona güvenerek peki demiştim. Hele birde gazeteden büyük düşünür Enis Berberoğlunun yazısını koyunca tamam dedim bu iş kesin olmaz. Zaten Malezya nire Türkiye nire ? diyip kendimi rahatlatmıştım amma sonra baktım ki kazın ayağı pek öyle değil Abbas abi köşe yazısını okuyor ama manşete bakmıyor hemde manşette Malezyalı anlatmış Malezyayı ... Türkiye iyi okusun diye...
'' Ne Malezyası dedik, biz laik bir devletiz, onlar değil ki! Bu cahil bir ifade, dedik. Fakat bir yandan AKP’nin 22 Temmuz’daki zaferi, Anayasa’daki türban ve laiklik değişikliği tartışmaları... Diğer yandan Malezya’dan gelen "Polis ramazanda oruç tutmayanları cezalandırıyor" haberleri... Başbakan Abdullah Bedevi’nin "Malezya bir İslam devletidir" sözleri... Her şey üst üste gelince, "Eyvah! Türkiye Malezya olabilir mi?" sorusu doğdu. Bazı yazarlara göre bu suni bir tartışma, bazılarına göre bunu konuşmanın tam zamanı. Şerif Mardin’e göre böyle bir ihtimal gerçekten var. "Türkiye Malezya olur mu" sorusunun cevabını bulmak için ilk önce Malezya’da gerçekten neler oluyor onu öğrenmeye çalıştık. Bunu için de, Malezya’da yoğun bir İslamlaşma var mı, iktidar ne diyor, güçlü İslam partisi PAS’ın tutumu ne, STK’lar ne yapıyor, liberal seküler kanadın fikri nedir, anlamak gerekiyordu. Sebati Karakurt ile Kuala Lumpur’a geldik, gözlerimizle görelim istedik. Bu yazı dizisinde, 3 gün boyunca gördüklerimizi okuyacaksınız.
İkİ Müslüman avukat Malik İmtiaz (37) ve Haris Bin Muhammed (47), 2006’da "11. Madde Hareketi" adlı bir sivil hareket başlattı. Hareketin adı, Malezya Anayasası’ndaki "Herkes istediği dini seçmekte ve yaşamakta özgürdür" maddesinden esinlenilmiş. Bu maddenin artık uygulanmadığını savunuyor ve Malezya’daki İslamlaşmaya, "şeriat"ın anayasanın üstünde tutulmaya başlanmasına karşı, 11 sivil toplum kuruluşunu aynı çatı altında buluşturuyorlar. Bütün bunlar yüzünden, aynı zamanda Ulusal İnsan Hakları Derneği’nin başkanı da olan Malik İmtiaz hakkında Ağustos 2006’da "İslam’ı aşağılıyor, katli vaciptir" yazan posterler Malezya’nın her köşesine dağıtıldı. Fakat o ve arkadaşı Haris Bin muhammed yılmadı, 11. Madde Hareketi olarak mitingler ve forumlar düzenlemeye çalıştı. Son iki miting polis tarafından engellendi, artık forum düzenlemeleri de yasak. "Şimdilik davamızı internet üzerinden yürütüyoruz, çünkü başbakan bu sivil hareketten hiç hoşlanmıyor" diyor. Malik ve Haris’le Malezya’daki İslamlaşma sürecinde kimlerin rol oynadığını, geçmişini ve geleceğini konuştuk. İşte anlattıkları:
İKİLİ HUKUK Malezya’da ikili hukuk sistemi var. Müslümanların evlilik, boşanma, miras gibi medeni konuları Şeriat Mahkemesi’nde görüşülür. Gerçi sivil mahkemelerde de 1970’lerin sonundan beri İslam’ı baz alan kurallar ve yasalar hep vardı. Örneğin "3 kez üst üste cuma namazına gitmeyen ya da oruç tutmayan bir Müslüman para cezasına çarptırılır" diyordu. Ama bu tamamiyle kağıt üstündeydi, hiç uygulanmıyordu. Çünkü 1980’lerde İngiliz eğitimi görmüş akıllı avukatlar ve hákimler vardı.
İSLAMCI RETORİK 1988’de, eski Başbakan Mahathir bin Muhammed, İslam partisi PAS’ı çok ciddi bir tehdit olarak görmeye başladı. Oylarını onlara kaptıracağını düşündü. Partisinin başına Enver İbrahim’i getirdi ve İslamlaşma trendini başlattı. Biz de iyi Müslümanlarız demek istiyordu. 2001’e geldiğimizde ise "Malezya İslam devletidir" deyiverdi.
METAMORFOZ OLDU Son 10 yıl içinde, İslam baz alınarak yazılan ve aslında hukukçuların umursamadığı yasalar, metamorfoz geçirip küçük böcekler halinde toplum hayatımıza sızdı. Gerçekten uygulanmaya başlandı. 10 yıl önce farklı dinden kişilerin evlenmesinde sorun yoktu. İsteyen din değiştirebiliyordu. Şimdi ise bir Müslüman’ın bir Budist ile evlenmesine, din değiştirmesine imkan yok.
MÜSLÜMANLAR HARİÇ Malezya Anayasası’nın 11. maddesi şöyle der: "Herkes istediği dine inanmakta ve ibadet etmekte özgürdür." Fakat 1999’da Yüksek Mahkeme bu maddedeki "herkes" kelimesinin anlamını değiştirdi: "Herkes ama Müslümanlar hariç." Müslümanlar din değiştirmek istiyorlarsa şeriat mahkemesine gidecek bundan böyle dediler. O yıl din değiştirip bir Hıristiyanla evlenmek isteyen Lina Joy’un hüsranla biten hukuk savaşı bunun ilk örneğidir.
HÁKİMLER YAPIYOR Nüfus kağıdına, "Dini İslam’dır" ibaresi eklendi. Müslümanların yaşam biçimini etkileyen konularda sivil mahkemeler bir anda ortadan kayboldu, yetkiyi Şeriat mahkemelerine devretti. Anayasa resmen çarpıtılmaya başlandı. Bazı hákimlerin şöyle dediğini duyuyoruz: "Önce Müslüman’ım sonra hákim."
YAVAŞ VE DERİNDEN İslamlaşma programı, hem devlet hem de başsavcı ve hukuk adamları tarafından yürütülüyor. Yavaş ve derinden, yeraltından ilerliyorlar. Anayasa değişmedi, ama onu yorumlayanların ve uygulayanların kafa yapısı değişti. Şimdi de toplum hayatına sızdı.
ARAPLAŞMA YAŞANIYOR İslamlaşmanın ötesinde Araplaşma yaşıyoruz. Ahlak polisi daha görünür hale geldi, hayata müdahale etmeye başladı. Artık türban takmayan Müslüman kadınlar garipseniyor. Geçen sene dini ne olursa olsun kadın polislerin türban takması zorunlu hale geldi.
ASLINDA AZINLIK AMA Aslına bakarsanız radikal İslamcıların azınlık olduğunu düşünüyorum. Ama sesleri çok gür çıkıyor. Sessiz çoğunluk ise dışlanmamak için onlara uyuyor. Şehirdeki aydınlar, "İslamcılık asla Malezya’ya hákim olamaz" deyip gülüp geçiyorlar. Ama böyle şeyler hız kazandıktan sonra durdurulamıyor.
Türban 10 yılda yüzde 80’e ulaştı
ÜLKENİN yüzde 50’ı Malay, yüzde 30’u Çinli, yüzde 8’i Hintli. Yüzde 61’i Müslüman, yüzde 19.2’si Budist, yüzde 9.1’i Hıristiyan, yüzde 6.3’ü Hindu. Başkent Kuala Lumpur’da, Malezya’nın farklı etnik yapılarının hepsi, kendi kimliğini, kültürünü ve dinini yaşıyor. Malezya’da türbanlı kadınların sayısı, son 10 yıl içinde yüzde 10’dan 80’e ulaşmış. Metroda karşılaştığımız genç kız Surinia, türban takma gerekçesini şöyle açıklıyor:
"Çünkü normal olan bu. Biz Malayların yaptığı böyle, ailem, arkadaşlarım, komşularım hepsi türbanlı."
Fakültede bacılar ve erkekler
Üniversite "Brothers-Sisters" yani "erkek kardeşler" ve "kız kardeşler" diye ikiye ayrılmış. Kütüphanedeki, kantindeki, bilgisayar odasındaki masaların üstünde kimin nereye oturacağı yazıyor, yani bir kız "Brothers" yazısı yapıştırılmış masaya oturamaz. Üniversitenin girişinde kıyafet kurallarını anlatan büyük bir afiş var. Erkekler gömleği pantolonun içine sokacak, kadınlar türban takıp bol kıyafetler giyecek, ağır makyaj yapmayacak, açık ayakkabı giymeyecek.
ORUÇ POLİSİ
Malezya’da kadın polislerin türban takması zorunlu. "Oruç Polisi" adıyla tüm dünyada haber olan ekip ise, polisin dinden sorumlu bir birimi. Oruç tutmayanları ve iftar vaktinden önce Müslümanlara servis veren lokantaları tespit etmekle görevliler.
SOKAK İZLENİMLERİ
Petronas’tan uzaklaşınca İslami baskı hissediliyor
BAŞKENT Kuala Lumpur’un en kalabalık yeri olan Bugit Pintag’taki ışıklarda 3 türbanlı kadının yanında, süper minisi ve göbeğini açıkta bırakan dar bluzuyla duran Çinli kızın belki konuşacak fazla ortak konusu yok. Ama aynı kenti rahatlıkla paylaşıp yan yana yeşil ışığın yanmasını bekliyorlar. Ramazan olmasına rağmen gün içinde sokakta yemek satılıyor, Müslüman olmayanlar hapur hupur yiyor. Kendilerine ayrılmış özel restoranlarda içki içebiliyor, sarmaş dolaş oturabiliyor.
İKİNCİ SINIF Fakat şehrin vitrini haline gelen Petronas Kuleleri’nden uzaklaşıp, turistik olmayan bölgelerine doğru ilerledikçe işin rengi değişiyor. Son birkaç yıldır İslam’ın bir devlet politikası olduğunun vurgulanması, Çinli ve Hindu vatandaşların kendilerini ikinci sınıf hissetmesine neden olmuş. Açıkça söylenmese de Malezya Anayasası’ndaki "Malezya’nın resmi dini İslamdır" ibaresi de Malay’ların ülkenin gerçek sahipleri olduğunu bir şekilde hissetmeleri, bunun teminatını Anayasa’da görmek istemelerinden kaynaklanıyor. Özellikle Çinli nüfusun ekonomik olarak güçlenmesine karşı da, Malaylara pozitif ayrımcılık uygulanıyor.
PET ŞİŞENİ SAKLA Şehrin devasa reklam panolarında hep türbanlı kadın kullanılıyor. Afişlerde Malayca’nın altında bir de Arapçası da yazılı. Bütün alışveriş merkezlerinde mescid bulunması zorunlu. Şehrin diğer ucundaki Malay İslam Üniversitesi’ni ziyaret ettiğimizde elimdeki su şişesini saklamam öğütleniyor. Ramazanda oruç tutmadığımı ima eden bütün ipuçlarını yok ediyorum ki rahatça dolaşabilelim.
DAVUTOĞLU’NUN KIZLARI Başbakan Tayip Erdoğan’ın eski Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu’nun kızlarını okuttuğu bu üniversitede çalışan, adını vermek istemeyen yabancı bir hocanın söylediğine göre burası Malezya’nın İslamlaşma sürecinde önemli rol oynuyor, bir sürü genç mümin yetiştirip topluma servis ediyor. Karşılaştığımız erkek öğrenciler, kadın olduğum için elimi sıkmaktan kaçınıyor.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sonra pek sık okumasamda Mine Kırıkkanat a gözüm takılıdı . Başlık enteresandı Tecavüz düşkünleri Mine abla ne demişki diye okudum yüzüm kızardı ee o koskoca gazetede böylesine yazdığına göre buraya izniyle almalı diye düşündüm.
Kendisini dindar sanan bir takım aşağılık yaratıkların ettikleri küfüre ve gitgide artan cüretlerine şaştım kaldım.
''Dün bu sütunda, 2516 yıl önce çok tanrılı din kültürüyle yetişen genç bir Romalı’nın üstlendiği görevde gösterdiği cesaret ve irade gücünü okudunuz. Bugün buyurun, yaşadığımız çağın tek tanrılı kültürüyle yetişen bir “Türkiyeli”sinin, neyi görev bildiğini, nereden cesaret alıp neresiyle irade gösterdiğini çözün:
“sevgili mine hanım başörütüsü hakında yaptığınız yorumlardan dolayı bu küfürleri size etmeyi kendime görev bildim senin ananı sınıfta namaz kılanlar s..sin sen nişantaşında değnekle geziyorum dedin ya o değnek a.ına girsin o..spu karı sen şimdi bizim laik olmadığımızı sanarsan biz laik oğlu laiğiz ananıda tüm laik cumhuriyet s.ksin atatürk yaşasa ilk sizin gibi düşünenleri s.kerdi a.ına zürriyetini s.ktiklerim din üzerinden prim yapmaya çalışmayın... Yavuz Alibaşoğlu, pulipotomya@hotmail.com (21.09.2007)”
***
Sayın Başbakan, bazılarının uyruğunu “Türkiyeli” diye tanımlamakta haklı. Türkiye’de yaşayan belli bir nüfusa, benim de içimden “Türk” demek gelmiyor artık. Türkiye doğasına özgü yaratıklar “Türkiyeli” diye anılabilir ancak, herhangi bir uyruk tanımı yapılamaz. Üstelik bu yaratıklar, duymadıklarını uyduruyor: Ben televizyonda Cihangir’de bu yaz bizzat rastladığım eli değnekli tarikat güruhunu anlattım, yaratık beni Nişantaşı’nda değnekle gezdiriyor!
Böyle mesajları gönderenlerin “register”ini çıkarıp savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum, avukatlarım aracılığıyla. Sonuncu suç duyurusunu, 15 Ağustos 2007 tarihinde aşağıdaki mesaj ve sahibi için yaptık:
“O...pu Mine!
Senin a..mını s.keyim. Sen yazında anlattığın devenin ta kendisisin. Sen o...puluğuna devam et. Sana akşamın sabahın olduğunu soran yok. SEN GENERALLERİNE SAKSAFON ÇEKMEYE DEVAM ET! SEN GENERALLERİNİN D.SSAKLARINI YALAMANA DEVAM ET! Merak etme, Abdullah Gül cumhurbaşkanı olunca senin saksafon çekmene de, d.ssak yalamana da engel olmayacak. SİZ YİNE İSTEDİĞİNİZ B.KU YEMEYE DEVAM EDEBİLECEKSİNİZ. Faruk Sözel (faruksozel@yahoo.com)”
Elifi elifine gazeteden alınmadır. İsteyen Bugünkü gazeteden okuyabilir. Şimdi buna dindarlık diyen şerefsizlere ne demeli diye düşünüyordum ki Aklıma gene Abbas abinin teminatı geldi. Yoksa teminatın karşılıksız çıkma olasılığı mı vardı ?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Şimdi birisi mesaj atmış demişki.
'' “Şimdiye kadar namaz kılanlar oruç tutanlar fişlendi be. Askeriyede namaz kılanlar hemen YAŞ kararıyla uzaklaştırılıyor. Namaz kılmak irtica olmuş bu ülkede, siz neden bahsediyorsunuz? Aslında o oruç tutmayanların alnına kızgın demirle mühür basmak lazım, oruç tutmuyor diye... Biraz saygılı olun ya. Şeytana uşaklık etmeyin.” Ali Rıza Köse E ne yazmak lazım cevabı mesajda ? Nasıl bir mühür olduğunu sormak lazım çünkü bilirsiniz hayvanlara mühür nereye ait olduğunun belirlenmesi için basılır adam bizi nasıl bir şey görüyorsa gerçi bir yanıtım var ama burada yazmam ayıp olur...
Sonra birisine daha bir mail gelmiş ama o mahkemeye gitmiş gelen yazı şu
''“Acı var mı Mustafa? Biliyom 22 Temmuz seni bayağı üzmüş ama ne yapalım, böyle pe..venklikler dönemi bitiyor. evet türban girecek üniversiteye... Hemde bal gibi. sende burda saçmalamaya devam edecen. Rektörlerinin tümü şer..siz. iyi valla bırakalım rektörler ülkeyi yönetsin sende dahil olursun. Başbakan az bile dedi, artık darbe ürünü YÖK gidecek yerine demokrat bişi gelecek. trübanda girecek zorunamı giyor. Alışacan canım benim, alışacan ya se se, ya sii.. sii.. başka yolu yok. Bak Çankayaya nasıl alıştınız, buna da alışacan yavru kuş. Biz sabırlıyız üç beş gün böyle ötersiniz, sonra sesiniz kesilir. Başbakanın Allahına kurban, daha sertini bekliyoruz. Dün ben de rektörleri izleyince oruç oruç ana bacı küfrettim Allah affetsin. P.çler bide anayasa uzmanları. Hepsi piç o..... ç... (...) Başbakan bence daha sert olmalı hiç taviz vermemeli yoksa i...ler azıyor. AHİM’e nereye isterlerse gitsinler. Şe..fsiz insanlar. Bu ülke çok çekti onlardan yeter ya. (...) Artık seçkinci i..eleri hükümet yok etmeli. (...) Hadlerini bilecekler.Sende haddini bilecen gelecek seçim yüzde 60 oalacak
Saygılar kolay gelsin
Yahya TETIK [yahyatetik@hotmail.com]”
Maşallah dedim...
Sonra bir gazetede şu haberi okudum...
''Ayvalık’ta yapılan Cumhuriyet Okurları toplantısında bir kadının anlattıkları bana çok ibret verici geldi. Yeni dönemin Türkiye’deki yaşam biçimine “mahalle baskısı” yöntemiyle nasıl müdahale ettiğinin tipik bir örneği bu çünkü.
İsterseniz olayı anlatan kişinin ağzından aynen siz de okuyun: Markette, 8-9 yaşlarındaki bir kız çocuğu yanıma yaklaşıp “Yenge, gözlerini niye maviş boyadın? Başını niye örtmüyorsun? Cehenneme gideceksin. Açıkta görünen saç tellerin bir bir yılan olacak, boynuna sarılacak, başın yılanlarla dolacak” dedi. Şaşırdım, kim bunun annesi diye bakınırken, çağdaş giyimli bir bayan “Ah sormayın. Kızı bu yaz Kuran kursuna gönderdik. Bunları öğrenmiş. Ne yapacağız bilemiyorum” dedi. Niye gönderdiniz diye sormadan “Mahallede herkes Kuran kursuna gidince, mahalleli sen niye göndermiyorsun, Müslüman değil misin diye baskı yaptı. Kursta da bunları öğrenmiş. Herkese bunu yapıyor. Çok pişmanız.” Bu çocuk nasıl bir mücadele içindedir, geceleri nasıl rüyalar görüyordur düşünebiliyor musunuz?
Şaka gibi değil mi? CHP’ye yüzde 46 oy çıkan Ayvalık’ta durum böyleyse, AKP’ye yüzde 46-65 çıkan yerler ne alemde tahmin edebiliyor musunuz? Kuran kursları vasıtasıyla irticanın eriştiği boyuta bakın.
“Tehlikenin farkında mısınız?” değil. “Tehlikenin içindeyiz.”
Doğru bir tespit ama biraz geç ancak dönülemez değil dedim...
Sonra biriside şunu dedi yada okudum anımsamıyorum...
'' Geçen gün oruç tutamadım oğlum bana ne dedi biliyor musunuz? Namaz da kılmıyorsun orucuda bugün tutmadın hacca gitmedin senin kanını dökmek müslümana helaldir. Şaşırdım dondum kaldım.''
Bende bir gözüm havada kaldım baştan duyduklarıma inanmak istemedim ama heyhat gerçekti yok yok kesin kararımı verdim Abbas Beyin teminatı bu gidişle karşılıksız çıkacak... Ben gene yazmaya başlayayım...
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ata'nın üstüne tabela!
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...2055980306.jpgHatay'ın İskenderun ilçesinde bir ilköğretim okulunun tabelasının bahçe duvarındaki Atatürk resminin üzerine asılması tepkiye neden oldu. Okul müdürünün açığa alındı.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Sakarya Mahallesi'ndeki Yunus Emre İlköğretim Okulunun 15 metre uzunluğundaki bahçe duvarının dışına, geçen yıl okulun resim öğretmeni Mehmet Yücel ile öğrenciler tarafından yağlı boya ile Kurtuluş Savaşı'nın anlatıldığı figürler çizildi.
Cepheye mermi taşıyan köylü kadınlar ile askerlerin geniş yer tuttuğu resmin en sağında, Büyük Önder Atatürk'ün Sakarya cephesinde çekilen
bağdaş kurmuş, dürbünle cepheyi izleyen resmine yer verildi.
Okul tarafından yaptırılan okulun isminin yer aldığı tabela ise Atatürk'ün başını ve Türk bayrağını kapatacak şekilde bu resmin üzerine monte edildi.
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...90544880_3.jpg
Durumun bildirilmesi üzerine Milli Eğitim Müdürü Hasan Yiğit ile okula giden Kaymakam Cengiz Horozoğlu, yapılan yanlışın kabul edilemez
olduğunu belirterek, tabelayı indirtti.
Horozoğlu, olayla ilgili soruşturma başlatıldığını, Okul Müdürü Murat
Şahin'in açığa alındığını bildirdi.
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...13061838_3.jpg
Şimdi bu net bir haber ve tam Atanın üzerine Bu öylesine bir tesadüf mü Abbas bey ?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Konuyla çok ilgili bir inceleme Milliyet gazetesi yazarı Ece Temelkuran tarafından bugün yazılmaya başladı. Ece Temelkuran bizzat Malezyaya giderek ordaki gördüklerini yazıyor. İlginizi çekebileceğini düşündüm.
Ramazanda çocuğa yemek ve para yok
'Ilımlı İslam'ın merkezi Malezya'daki uygulamalar, 'siyasal İslam'ın 'kişisel tercih' savunmasının ne kadar 'kişisel' olduğunu ortaya koyuyor. Zoraki olarak aç kalan ilkokul çocukları bunun tipik örneği: Ramazanda okulda yemek molası verilmiyor, kantin kapalı tutuluyor ama oruç tutmamak serbest!
"Burada kadınlar başörtüsünü bağlamayı yeni öğreniyor. Ben profesyonel olarak onlara yardımcı oluyorum."
Kuala Lumpur'un merkezindeki Petronas alışveriş merkezinin tam ortasında tezgâhtar Muhammed, türbanın nasıl bağlanacağını benim üzerimde gösterirken böyle diyor. "Ama, Türkiye'de erkekler tesettürlü kadınlara böyle dokunmaz" dememe aldırmadan artistik başörtüsü bağlama gösterisine devam ediyor:
"Malezya kadınları henüz Türkler kadar iyi bağlayamıyor başını. Biz sizden yeni öğreniyoruz."
Alışveriş merkezinde dükkânları bulunan Gucci'yi, Dolce Gabbana'yı, Louis Vuitton'u unutup Muhammed'in maharetini kapmak için dikkatle izleyen açık ya da kapalı kadınlara ve en önemlisi sokaklarda satılan başörtülerinin çoğunun Türkiye'den ithal edilmesine bakılırsa o meşhur "Türkiye Malezya olur mu?" sorusunu belki de tersine çevirmek gerekiyor:
"Acaba Malezya bir gün Türkiye olur mu?"
Beş benzemez!
Bugünlerde Kuala Lumpur bol miktarda telaşlı Türk gazetecisiyle tanışıyor. Türk basınının aniden bastıran "Kuala Lumpur çıkarması"nın gerekçesi belli:
Türkiye'deki yükselen siyasal İslamın izlerini Malezya'da aramak.
Oysa, Malezya ne geçmişiyle ne siyasi ve toplumsal yapısıyla Türkiye ile hiçbir benzerlik göstermiyor. Ülkenin eski İngiliz sömürgesi olması ve İslamın sömürge karşıtı hareketle derin bağları bir yana, sermayeyi elinde tutan Çinliler nüfusun yaklaşık yüzde 30'unu oluşturuyor. Hindular ve bir sürü yerli etnik grubu çıkarırsanız Malezya nüfusunun sadece yüzde 60'ı Malay. Malay olmak demek ise anayasaya göre otomatik olarak Müslüman olmak demek ve bu yeni bir şey değil.
Malaylar zengin Çinlilere karşı verdikleri var olma mücadelesinde kimliklerine sahip çıkmak için de siyasal İslamı kullanıyor. Ama bu mücadele Türkiye'deki gibi "varoş-merkez" mücadelesi değil. Malezya'da İslam varoşlardan merkeze doğru yükselmiyor.
Bilakis siyasal İslam, önceki dönemde Müslümanlara tanınan pozitif ayrımcı olanaklar yüzünden sınıf atlayıp orta sınıf olmuş Malaylar sayesinde yaygınlaşıyor. Burada yoksulluk ve varoş daha ziyade Hindularla ilgili başka bir mesele.
İslam milli mutabakat değil
Üstelik bu etnik çeşitliliği oluşturan Malezyalılar "Çamurlu Kavşak" anlamına gelen Kuala Lumpur şehrinde sadece son elli yıldır bağımsız bir ülkenin vatandaşları olarak yaşıyor. 50 yaşındaki genç ülkenin en büyük derdi, siyasal İslamın tırmanışıyla iyice bulanan bu "çamurlu kavşağı" bir arada tutabilmek. Yani Malezya'da siyasal İslam, Türkiye'deki gibi farklı etnik gruplar arasındaki "milli bağları" kuvvetlendiren değil, tam tersine tahrip eden bir gelişme. Zaten bu yüzden yeni kutlanan yıldönümünün dev reklam panoları hiç durmadan karşınıza çıkıyor:
"Tek kanun! Tek kader!"
Ticari reklam panolarında, televizyon dizilerinde de "başörtülü ve mini etekli kadın barışı" fotoğrafı aynı nedenle gösterilip duruluyor. Neredeyse burnunuza dayanırcasına... Diğer bir önemli fark ise...
Station Cafe'nin garsonları "İngiliz de olsa, Çinli de olsa bütün lokantalar denetimden geçip bu amblemi asmak zorunda diyor." Dükkânın girişindeki devlet tarafından verilen "halal" (helal) amblemini gösteriyorlar.
İngiliz de, Çinli de 'helal!'
Devlet memuru kadın üniformalarına ve bu "halal" amblemine bakınca anlıyorsunuz ki Türkiye'deki "kamusal/özel alan" tartışması Malezya'da tam tersine işliyor. Yani kamusal alanda Malay bir kadın memur üniformasının parçası olarak başörtüsü takar ama işten çıkınca da başını açıp yaşayabilir.
Siyasal İslamın dönüşü yok
Gelgelelim, iki ülke arasında bu kadar çok fark olmasına rağmen Malezya'yı mutlaka izlememizi gerektiren şey, İslami hareketin tıpkı Türkiye'dekine benzeyen "tırmanma" biçimi. Bu tırmanış, siyasal İslamın yükselişe geçtiği diğer bütün yerlerdeki gibi (bir entelektüelin deyişiyle) "sıkılmış diş macununa" benziyor; yani geri dönüşü yok.
Türkiye ile Malezya arasındaki çok önemli bir başka benzerlik de laikliği savunan kesimin içine sokulduğu cendere. Aynı Türkiye'deki gibi onlar da "demokratik olmamakla", "insanların kişisel seçimlerine saygı göstermemekle" suçlanıyorlar. Ama Malezya'da bir ilkokula bakınca bu kişisel seçimlerin ne kadar kişisel olduğunu soruyor insan kendine. Okul dışında başörtüsünü çıkarması "serbest" olan çocuklara bakınca...
Tropik tesettür!
Malezya'ya topyekûn şeriatın gelmesinin önündeki engellerin hepsi yıkılsa bile bir tek engel fena halde yolu tıkıyor:
Yüzde 90 nem oranı ve hiç serinlemeyen tropikal iklim.
Bu yüzden yeni yeni kapanan kadınlar kısa kollu tişörtlerle ya da göbeği açık bluzlarla geziyor.
Onlar tesettürü yeni öğreniyor, Kuala Lumpur sokakları da başörtülü kadınları...
'5 yaşında oruç talimine başlatırız'
"Mideleri ağrıdığı için ağlarlar ama bir Müslümanın orucu erken yaşta öğrenmesi gerekir. Biz beş yaşında başlatırız denemeye. Çok ağlarlarsa uyuturuz ki, iftara kadar bekleyebilsinler."
10 yaşındaki kız ikizlerin babası Hacı Ali, okul çıkışında çocuklarını beklerken ramazan ayının gereklerini neşeyle anlatıyor. Bütün dükkânların kapalı olduğunu ve çocuklarının ramazan boyunca okulda hiçbir şey yiyemediklerini...
Ya acıkırlarsa? Çok acıkırlarsa? Okulun kantininden bir şey alamazlar mı?
"Alamazlar, çünkü para vermeyiz ramazanda."
Malayların gittiği ilkokulun tesettür üniformasıyla 7-12 yaşlarındaki çocuklar çıkıyorlar okuldan. Bu çocukların hepsi mi aç peki? Yoksa ikizlerin babası mı biraz "katı?"
"Evet" diyor okulun müdürü, "Ramazan boyunca yemek aralarını kaldırıyoruz ve kantini kapalı tutuyoruz."
Kötü İngilizcesinden dolayı yanlış anladığımı sanıyorum, ama sonra genç kadın müdür yardımcısı tekrar ediyor:
"Evet, yemek yemiyor çocuklar. Sabah 07.00'den öğlen 13.00'e kadar. Ayrıca zaten ramazan ayında bütün sosyal etkinliklere de ara veriliyor."
Ama bu kadar mecburiyet?
"Hiçbir şey mecburi değil" diyor müdür.
Başörtüsü de okul kapısının dışında "çıkarılabiliyormuş" mesela. Ama okulun çıkışında bir iki kız haricinde kimse çıkarmıyor örtüsünü. Küçükler biraz çekiştirerek derhal okuldan sıvışmaya bakıyorlar ama daha büyükler Türkiye'dekine çok benzer şeyler söylüyorlar:
"Biz bu örtüyü kendi istediğimiz için takıyoruz."
Aldıkları İngilizce dersleri sayesinde meramlarını çok düzgün anlatıyorlar:
"Bu bizim kişisel seçimimiz!"
'Korkunç Malezya' nerede?
Türkiye'deki Malezya merakı ya da "korkusu", Amerikalı diplomat Richard Holbrooke'un Türkiye ve Malezya'yı "ılımlı İslamın" örnek ülkeleri olarak göstermesiyle başladı. Türk basınında çıkan haberler de bu korkuyu destekledi. Oysa "Malezya'da oruç tutmayana para cezası kesiliyor" gibi haberler 13 eyaletten oluşan Malezya'nın sadece iki eyaletiyle ilgili.
Her biri yasal düzeni ve toplumsal hayatı bakımından birbirinden farklı olan eyaletler içinde Kuala Lumpur'un bulunduğu Selangor eyaleti bu siyasal İslam hareketinden en az etkileneni. Malum şeriat haberlerin geldiği iki eyalet ise zaten tarihsel olarak tutucu.
Bu kadar etnik ve dini farklılığı bir arada tutmak için ülkenin kuruluşuyla birlikte kurulan Birleşik Malay Ulusal Örgütü (UMNO) partisi hâlâ en güçlü siyasi hareket. Ülkedeki siyasal İslamın baş aktörü olan Malezya İslamcı Partisi (PAS) ise iktidara çok yakın olmakla birlikte henüz AKP kadar "ılımlı" olduğunu kanıtlayamamış durumda. Parti liderlerinin esnek olmayan şeriat yorumu ve "İslam polisi olsun" gibi önerileri, geleneksel olarak esnek olan Malay halkını bir süre daha tedirgin edeceğe benziyor.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sayın commodore1tr, sayın T. Evren;
Yazdıklarınızı dikkatle, ibretle ve üzülerek okudum. Gerçekten de bazı yazarlara gönderilen iğrenç mesajların bizim tarafımızdan kabul edilebilir bir tarafı yok.
Konunun medenice tartışılması başka şey, küfür ve hakaret başka şey. Biz bu yazarların görüşlerine katılmasak da onlara yapılan hakaret kendimize yapılmış kadar bizi üzer. Ne yazık ki, bu iğrenç üslup toplumda çok yaygın. Bu tür üslup aslında "karşı mahalle" sakinlerinde de var. Hatta belki hatırlayacaksınız, bir başka forumda Elif Şafak'la ilgili olarak da bazılarının hakaret ve küfürlü söylemlerine değinmiştim. Bunu söylerken sakın, bu iğrençlikleri karşı tarafla dengelemeye çalıştığımı zannetmeyin. Kimden gelirse gelsin, bu yanlıştır, savunulamaz. Liberal özgürlükleri içine sindirememiş insanlardan ne yazık ki bu tür dengesizlikler gelmektedir.
Türkiye'nin Malezya olup olmayacağı konusunda bugünkü gazetelerde yazılar, röportajlar var. Sayın ilkine Ece Temelkuran'ın yazısından alıntı da yapmış. Bu konu şu anda yoğun şekilde tartışılıyor. Ben daha önce Türkiye'nin İran olmayacağını yazmıştım, şimdi de Malezya olmayacağı konusunda görüşümü muhafaza ediyorum.
Ama, şunu hiç bir şekilde inkar etmiyorum. İslamcı kesimdeki (hepsini kastetmiyorum) hoşgörüsüzlük kendi yazarları olan Ayşe Böhürler'e dahi "sürtük" demelerine kadar uzandı. Bu hoşgörüsüzlüğü yaygınlaştırırlarsa kendileri kaybedecektir. Biz liberaller, konuya hep özgürlükler açısından bakıyoruz ve din, ibadet, türban gibi konularda liberal özgürlükler açısından kendilerine hep destek verdik. Bu destek, kayıtsız şartsız bir destek değildir ve topluma zarar verdiği noktada, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaya kalkıştıkları noktada kesilecek bir destektir.
Laik kesimdeki tedirginliği anlıyorum ve anlayışla karşılıyorum. BU hükümetin yapması gereken en önemli şeylerden birisi, bu tedirgin kesime güven vermek olmalıdır.
Selam ve saygılar.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Nasıl güven verecek?
22 Temmuz akşamı Başbakan'ın bence makul konuşmasının üzerinden henüz 2 ay geçti. Cumhurbaşkanlığı seçimi başta olmak üzere siz güven veren bir hareket sezdiniz mi?
İnşallah diyorum, hem ülkemiz, hem insanımız, hem de yakın tarihten ders almış olmasını dilediğim politikacılarımız için...
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Biz liberaller, konuya hep özgürlükler açısından bakıyoruz ve din, ibadet, türban gibi konularda liberal özgürlükler açısından kendilerine hep destek verdik. Bu destek, kayıtsız şartsız bir destek değildir ve topluma zarar verdiği noktada, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaya kalkıştıkları noktada kesilecek bir destektir.
Sayın Bilgili,
Yazdıklarınızdan Akp'nin artan oy oranını liberallerin desteğine bağladığınızı algılıyorum. Yanılmış olabilirim. Ancak siz değilseniz bile böyle düşünenler olduğunun farkındayım. Seçim öncesi yaşanan Demokrat Parti depremi de böyle bir kanıyı güçlendiriyor. Böyle düşünenler anahtarı ellerinde tuttuklarına, gereğinde yer değiştirerek dengeyi istedikleri yönde değiştireceklerine inanıyorlar.
Ancak birkez daha hatırlatmakta fayda görüyorum. Akp merkeze oturdu diyenlerin Türkiyede politik yelpazenin merkezini Akp'nin temsil etmesi durumunu yanlış yorumladığına inanıyorum. Akp olduğu yerde sabit. Hemde Akp adını da almadan olduğu yerde. O değişmedi. Değişen toplumdur. Toplum Akp ye kaymıştır.
Moralinizi bozmak gibi olmasın ama son zamanlarda hiç saydınız mı? Sakın eksilmiş olmayasınız? Sahi siz kaç kişisiniz?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ertuğrul Özkök hangi saikle yazmış bilemem ama ben de bu yazıdaki görüşlere katılıyorum. Bizim 2. Cumhuriyetçi liberaller şimdiden havaya girmişler bakıyorum. Düne kadar çanağını yaladıkları iktidara inceden tehdit mesajları da gönderilir oldu.
Onlara diyeceğim kendinizi birşey sanmayın, rejim değişirse yerinden yurdundan ilk edilecek olanlar veya kellesi gidecek olanlar sizlersiniz.
Selamlar,
Kayıtsız şartsız ilk 11 mi
BİR haftadır gazetelere, internet sitelerine bakıyorum.Çok azı hariç, neredeyse bütün gazetelerin köşe yazarları, Hürriyet’e yükleniyor.
Hakaret edenini mi ararsınız, bizi darbecilikle suçlayanını mı?..
Aşağılayanını mı, alay edenini mi?..
Anlaşılıyor ki, büyük bir suç işlemişiz.
Suçumuz da güya "sivil" diye bize zorla dayatılmak istenen Anayasa taslağına karşı çıkmaya cüret etmek.
22 Temmuz zaferini kazandılar ya, uzlaşma sözüne rağmen, Gül’ü Çankaya’ya çıkarttılar ya...
Şimdi sıra, kafalarındaki Anayasa’yı da bize zorla kabul ettirmek.
Doğru kuralı askerler koymuştu: "Anayasa’yı muzafferler yapar."
Biz buna karşı çıkıyoruz. Sonunda bir hezimete daha mı uğrarız.
Uğrayalım. Hiç fark etmez.
Fikrimizi söylemeye devam edeceğiz.
Onlar da en iyi bildikleri şeyi yapmaya devam etsinler.
Yani hakaret etmeye, darbecilikle suçlama terörü yaratmaya ve alay etmeye...
Anayasa tartışmasında, herkesten aynı zarafeti, aynı zekáyı, aynı demokratik anlayışı bekleme hakkımız yok.
* * *
Cengiz Çandar geçen hafta Referans Gazetesi’nde, "İkinci Cumhuriyetçiler"den oluşan bir milli takım kadrosu yaptı.
Bu kadroya baktım, şu isimler yer alıyor:
"Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Hasan Cemal, Murat Belge, Etyen Mahçupyan, Orhan Pamuk, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Şahin Alpay, Mehmet Ali Birand, Ali Bayramoğlu."
Neredeyse hepsi şahsen tanıdığım, geçmişte ve halen dostluğumuz olan insanlar.
Hepsinin entelektüel kapasiteleri, aydın kişilikleri tartışma götürmez.
Yani onları, ötekilerden ayırıyorum.
Tesadüf, Çandar o yazıyı yazdıktan bir gün sonra Haluk Şahin, "Radikal" Gazetesi’nde, bana göre son günlerin en önemli yazılarından birini yazdı.
Ülkemizin geleceği hakkında kafa yoran herkese bu yazıyı okumalarını tavsiye ederim.* * *
Haluk Şahin yazısına şu soruyla başlıyor:
"Liberallerin AKP’ye verdiği destek ne zaman sona erer? Yoksa bu destek kayıtsız şartsız mıdır?"
Tezi de şöyle:
"İslamcı kökenli AKP, liberallerin düşünsel ve polemiksel desteği olmadan bugünkü konumuna gelemezdi."
Devam ediyor:
"Liberaller diye bir öbekte topladığım aydınlar, bu partinin Batı’ya ve Avrupa Birliği’ne uzanan köprüsü görevini gördü. Onların Batı’da anlaşılması zor yerel kavramlarını, Batı’nın liberal terminolojisine çevirdi, onlara evrensellik ve çağdaşlık aşısı yaptı... Böylece o düşüncelere ve savunanlarına meşruiyet kazandırdı.
Ayrıca, sistemin laiklik konusunda çok duyarlı kesimleriyle ideolojik mücadeleye girerek onları hırpaladı, yol açıcılık işlevi gördü. Entelektüel donanımları sınırlı İslamcılar ve AKP bundan çok yararlandı. Yararlanıyor.
Bu yüzden, liberallerin desteğini kaybetmiş ya da onlar tarafından sorgulanmaya başlanmış bir AKP’nin özellikle Avrupa’da kendisini savunmakta çok güçlük çekeceğine şüphe yok. Bunun getireceği şüphe ortamının ve yalnızlaşmanın iç politikadaki yansımaları ağır olur."
* * *
Benim bu desteğe hiç itirazım yok.AKP’nin yaptığı, kendimce olumlu gördüğüm birçok icraatına ben de destek verdim.
Ama yukarıda ilk 11’ini verdiğim aydın kadrosuna şunu sormak istiyorum:
AKP’ye verdiğiniz destek sınırsız mıdır?
Endişem şu:
Bir zamanlar İranlı aydınların yaptığı gibi, sınırsız destek verdiğiniz takdirde, AKP’ye kötülük yapmış olacaksınız.
Eğer kafanızda hiçbir endişe, hiçbir şart yoksa söyleyecek sözüm yok.
Ama bizim taşıdığımız endişelerin bir tanesini bile taşıyorsanız, bunu yüksek sesle söylemenin tam zamanıdır.
Yani ülkede rejimin ruhunu inşa edecek yeni bir Anayasa’nın temelleri atılırken.
Türkiye’ye iyilik etmek istiyorsanız lütfen bunu yapın.
Yoksa Bolşevik görgüsüzlüğü ile Babıáli mahallesinde terör estiren cemaatin yaratacağı tahribatın sorumluluğunu siz de taşıyacaksınız.
Ertuğrul ÖZKÖK/Hürriyet
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Laik kesimdeki tedirginliği anlıyorum ve anlayışla karşılıyorum.
Sevgili Bilgili, siz "laik olmayan" liberallerden misiniz? Oysa ben sizin vecibelerini yarine getiren bir müslüman ama kendi içinde de "laik" bir kişilik ve yaşam tarzınız olduğunu sanıyorum. O nedenle "laik kesimlerin tedirginliğini anlıyorum" demenizi doğrusu yadırgadım. Dünya görüşünüz çerçevesinde serdettiğiniz bir kısım düşüncelerinize katılmamakla beraber, nala da mıha da aynı şiddette vurmadığınız da sanırım tartışma götürmez.
Size sormak istiyorum, Türkiye' nin İran'a Malezya'a,Suudi Arabistan'a, Fas'a benzemeyeceğini söylerken beyninizin bir kıvrımından hiç " acaba yahu?" sorusu geçmedi mi?
--------------------------
Alıntı:
Moralinizi bozmak gibi olmasın ama son zamanlarda hiç saydınız mı? Sakın eksilmiş olmayasınız? Sahi siz kaç kişisiniz?
Ben söyleyim; %5:)
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sayın Bayındır;
Kendimi laiklerin dışında tutmadım ve daha önce de bir çok defa laikliğin bu toplumun değişmez değerlerinden biri olduğunu belirttim. Samimi düşüncem böyle.. "Laik kesim" derken sırf anlatım kolaylığını sağlamak için öyle dedim. Aslında benim gibiler, laikliğin liberal yorumundan yana olanlar (en azından şimdilik), tedirgin olan kitle gibi düşünmüyorlar. Ben de laikliğin olmamasını bir felaket olarak düşünüyorum, ama laikliği dar yorumlayanların özgürlükleri kısıtlama eğiliminde olduklarını düşünüyorum.
Sayın gecem1970, "kaç kişi kaldınız" diye soruyor ve siz de "%5" diye yanıtlıyorsunuz. Aynı kanaatte değilim. Gerçek anlamda liberallaerin bu ülkede %5'den de az olduğunu zannediyorum.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Bir kere şeriat bir yönetim şekli değildir.Bunu zihnimize yerleştirmemiz gerek geçmişteki İran'da uygulanan da şeriat değildi çünkü belirttiğim gibi şeriat bir yönetim şekli değildir,bizim yapacağımız bu abes konuları bırakıp cumhuriyetimizi ne derece koruyabiliriz(bu bağlamda AKP den yana bir korkum yok tek korkum DTP) geliştirebiliriz bunlara bakmamız gerek sonra bir de bu Diyanet işleri mevzuu varki karmakarışık bir hadise,laiksen kapat değilsen dursun işe yarasın o da yok işte esas sorun burada bence
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ece Temelkuran'ın yazı dizisi devam ediyor.
Şeriat şakası gerçek oldu
Malezya'daki laik hareketin başını çeken avukat Malik İmtiaz ülkenin nasıl bugünlere geldiğini şu sözlerle anlatıyor: Başlangıçta olup bitenleri ciddiye almıyorduk, 'Malezya, Afganistan mı, İran mı olacak yani?' diye şakalaşıyorduk...
"Ama burası Malezya!"
Ulusal Cami'nin önünde ayakkabıları bekleyen kadın güvenlik görevlisi övünerek söylüyor bunu. Başörtülü üniformasındaki Malezya bayrağı armasını gösteriyor:
"Burası Afganistan değil!"
Ne tuhaf. Korkularımızı sadece bizler değil galiba herkes uzağa, uzak ülkelere gönderiyor. Oysa, babasının namazdan çıkmasını caminin merdivenlerinde beklerken kaç yaşında olduğunu ancak eliyle söyleyebilen Fahaman yaşını saymayı öğrenmeden örtünmeyi, kadın olmayı, kadın olmanın saklanmak demek olduğunu öğreniyor. Bu çok yakınımızda olur.
Schopenhauer mıydı "(Dinin üstünlüğünün kaynağı) doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görünmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalıktır" diyen? Fahaman muhtemelen bunu öğrenemeyecek. Onun öğreneceği şey tıpkı güvenlik görevlisi kadın gibi Afganistan'da yaşamıyor olmakla övünmek olacak. Ya da belki de o büyüdüğünde böyle bir şey kalmayacak. Çünkü...
Ayarlama enstitüsü!
"Yani böyle giyinmeyenler kötü Müslüman mı?" sorusuna bulutların üstüne çıkıp inanmayan insanlara tepeden bakan o misyoner gülümsemesiyle cevap veriyor Azmilim:
"No comment!" (Yorum yok)
On sekiz yıl önce Müslüman olan Azmilim, Çin kökenli bir Kuran hocası. "İslam Dini Dairesi"nde (JAIWP) çalışıyor. Bundan yirmi yıl önce şaka gözüyle bakılan ama şimdi giderek daha fazla özel hayatının içine giren kurum, daha üst düzeydeki "İslami Gelişme Dairesi"nin (JAKİM) alt kolu. (Her iki kurum da insana "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" kitabını hatırlatıyor.) Azmilim'le önünde durup konuştuğumuz afişte ise "Bir Müslüman kadının nasıl giyinmesi, nasıl görünmesi gerektiği" resmedilmiş. Son derece açık bir biçimde!
Parayla Müslüman
Açık olmayan ise Azilim'in bizi götürdüğü Halkla İlişkiler Bölümü Şefi İdris bin Hüseyin'in anlattıkları:
"Biz Müslümanların nasıl davranması gerektiğini düzenliyoruz ve kontrol ediyoruz. İnsanlara İslam dinini tanıtıyoruz."
Bu ne demek şimdi?
Bu yuvarlak lafların gündelik hayata tercümesine neredeyse deşerek ulaşıyorum. İdris bin Hüseyin nihayet açıkça söylüyor:
"Kadınlara kapanmaları gerektiğini ve nasıl kapanacaklarını öğretiyoruz. Yoksul insanları buluyoruz ve onlara küçük fonlar veriyoruz. Karşılığında özel eğitim merkezlerimizde İslami eğitim alıyorlar. Camiye gitmeleri mecburi değil ama fonu almaya devam etmek için o eğitimi almaları şart. Biz, onlara yaşama şansı veriyoruz."
Yasa eski ama ceza yeni
Bu kurum ve benzeri İslami kurumlar ile yasalar aslında Malezya'nın kuruluşundan beri var. Hatta oruç tutmayan Müslümanların 1 ay hapis veya 2000 ringin (yaklaşık 70 dolar) ile cezalandırılması yasası da eski. Yeni olan, bu yasaların, bu kurumların son yirmi yılda "çalıştırılmaya" başlanması.
İdris bin Hüseyin övünerek anlatıyor bu değişimin başaktörünün sivil toplum kuruluşları olduğunu. Müslüman Gençlik Örgütü'nün nasıl aktif çalıştığını, hükümetin bu çalışmaları nasıl desteklediğini, nasıl giderek olması gerektiği gibi İslami bir toplum olduklarını.
Caminin merdivenlerinde gördüğüm Fahaman'dan ve onun okulda oruç tutma zorunluluğundan söz ediyorum. İdris bin Hüseyin yine gururla söylüyor:
"Çocuklarımızı mümkün olduğunca erken yaşta..."
Schopenhauer boşuna konuşmuyor!
Azıcık günah olabilir!
"İslam Dini Dairesi"nin muazzam binası ile Ulusal Cami'nin tam arasındaki yolda Malay bir kadın oturmuş, sokakta resim yapıp satıyor. "20 ringin" diyor, "İndirim de yaparım." Daha fiyatı söyler söylemez indirime başlamasına gülünce açıklıyor:
"Bu oruç fena yapıyor beni. Eve gitmek istiyorum hemen."
"Bu sıcakta zor oluyordur" gibi bir şeyler söyleyince derhal dökülüyor:
"Sorma, dayanabilmek için sabah ağzıma biraz pilav ve biraz su attım."
Resimlerde insan yüzleri dikkatimi çekiyor, "günahkâr resim" üzerine bildiğim bir kaç şeyi soruyorum:
"Haklısın" diyor "Yüz çizmek günah, ama zaten ben de azıcık yapıyorum."
Gülüyor. İkimiz de sıcaktan gevşediğimiz için bir süre manasızca bu duruma gülüyoruz. Azıcık oruç tutma, azıcık günah işleme haline karşılıklı çoğalan bir gülme içindeyiz. Ama, Malezya'nın bu şakaya daha ne kadar gülebileceği sorusu somurtmuş, tam tepemizde, arkamızdaki dev binadan bize bakıyor.
Din özgürlüğünü savunan avukat için 'ölüm' afişi
"Olup bitenlere gülmekle çok zaman harcadık."
Malezya'daki laik hareketin başını çeken avukat Malik İmtiaz kusursuz bir mantık içinde ülkenin nasıl bugünlere geldiğini anlatıyor. İmtiaz, Malezya için kilometre taşı olan "Lina Joy" (din değiştirmek isteyen Müslüman bir kadının hapse mahkûm edilmesi) davasının ve daha bir çok problemli davanın da avukatı. Medeni hukuk davalarına bakan Şeriat Mahkemeleri'nin giderek sertleşen kararlarının en güçlü "Müslüman" eleştirmeni.
Ülkenin kuruluşundan beri var olan ikili hukuk sistemi içinde şeri kararların laik hukukun dışına ve hatta üstüne çıkışına karşı arkadaşlarıyla birlikte direniyor. Ama, direnmekte geç kaldıklarını da itiraf ediyor:
'Ciddiye almıyorduk'
"Yargıçlar Müslüman oldukları için artık şeriata aykırı bir karar alamıyorlar. Oysa başlangıçta olup bitenleri ciddiye almıyorduk. "Malezya, Afganistan mı, İran mı olacak yani?" diye şakalaşıyorduk. Ama şimdi anayasal din özgürlüğünü savunduğum için şehirde benim resimlerimi 'Ölü olarak aranıyor' afişi yapıp dağıtıyorlar. Binlercesini..."
Ve geçen gün İmtiaz'ın annesi şöyle sormuş:
"Ne dersin oğlum? Sence ben de kapanayım mı?"
İmtiaz, "Hiçbirimiz bu kadar yakında olduklarını göremedik. Ilımlı İslam diye bir şey olmayacağını, isteklerini hep ileri götüreceklerini yeni anlıyoruz" diyor. Ve biz tam bunları konuşurken Şeriat Mahkemesi'nin hâkimleri hep birlikte öğle namazından dönüyor...
Müslüman, Malay, travesti!
"Ama benim hakkımda kötü bir şey yazma!"
Maya, akşamın erken saatlerinde, onlarca arkadaşıyla birlikte otelimizin (her nasılsa hep tuhaf muhitlerde kalmayı beceriyoruz Yurttaş'la) hemen önündeki caddede müşteri bekliyor. "Evet Müslümanım" diyor sorunca. Bence onun da fikri önemli olduğu için (ki sonuna kadar savunurum bunu) "siyasal İslam" konusunu soruyorum:
"Ben konuşmayayım o konuda" diyor ve dudaklarını "kilitliyor!"
Siyasal İslamı yükselten sloganlardan biri "ahlaklı Malaylar" olduğu için geceyi dolaşıyoruz Kuala Lumpur'da. Küçücük bedenleriyle Malay kızları hemen her barda, kocaman gövdeleriyle kendi ülkelerinde asla olamayacakları kadar rahat olan Batılı erkeklerin önünde dans ediyor. Marka taklidinin cenneti olan Malezya'da sahte Gucci'ler, Armani'lerle, fiyatlarını artırmak için hiç tanımadıkları Amerikan tarzı gülümsemenin taklidini yapıyorlar.
Dev alışveriş merkezlerinde tezgâhtar olarak çalışan Müslüman Malay travestiler, oruç yiyen ressam kadın, altı yaşındaki Fahaman, "hard-rock" kafelere "takılan" başörtülü Müslüman kızlar, İslam Dairesi, hakkında ölüm fermanı çıkan ilerici avukat... Bugünlerde Kuala Lumpur'da "Malezya'da yaşamanın 50 yolu" adlı bir resim sergisi sürüyor!
Şeriat mahkemesine girmek kaleye girmek gibi
Malezya anayasasının inanç özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesi "modern bir çiçek" gibi dururken Malezya yargısı üzerindeki "mahalle baskısı" tam gaz ilerliyor. Bu ilerleyişin kalesi ise Şeriat Mahkemeleri. Bu kaleye giriş hiç kolay değil:
"Üzgünüz, önce bize bir mektup yazmalısınız!"
Kalem odasındaki tesettürlü kızlar olabildiğince sevimli. Hatta neredeyse sıcak bir ortam var diyebilirim. Ama mahkemenin son yıllarda verdiği kararlar bu genç kızlar kadar neşeli değil.
Kararlardan en çarpıcısı kocasından boşanan Hindu bir kadının Müslüman olmadığı gerekçesiyle çocuklarının velayeti üzerinde hak bile iddia edemeyeceğine dair.
Bir başkası, Hindu bir kadının Müslüman kocası öldükten sonra mahkemenin kocayı sahipsiz ilan edip ölüyü alıp götürmesi. Kadın "Kocamı gömmek istiyorum" dese de alamıyor. Din değiştirme meselesi zaten iyice berbat. İslamdan çıkmak isterseniz Şeriat Mahkemesi'nden izin almanız gerekiyor(!). Bu durumda "rehabilitasyon amaçlı" olarak hapse atılıyorsunuz.
Ve kimseyle görüşemeden çıktığımız, zaten fotoğraf çekmenin söz konusu olmadığı Şeriat Mahkemeleri bu "ılımlı İslam" resminin ardında böyle gerçekleri gizliyor.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ece Temelkuran'ın 27 Ekim 2007 tarihli yazı dizisinden.
Gazeteci Leow Moey Fong'a, 'Laikler ve siyasal İslam arasındaki tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?' diyorum, uyarıyor: 'Laiklik' deme, İslam karşıtı olduğun düşünülür. Aynı soruya Malezyalı üniversite öğrencilerinden hiç cevap gelmiyor. İranlı Madana, 'Bu sorulara kimseden cevap alamazsınız. Çünkü, üniversitede bunları konuşmak yasak' diyor
"Kimiz biiiz?!"
"Malezya Barosuuu!"
"Ne istiyoruuuz?!"
"Adil, bağımsız, laik yargııı!"
Megafondan bağıran Çinli avukatın sorularına bağırarak cevap veriyor, 1200 Malezyalı avukat:
"Nereye kadar gideceğiiiz?"
"Sonuna kadar!"
Kuala Lumpur'a bir saat uzaklıktaki yeni başkent Putra Jaya'daki Adalet Sarayı'nın önünde, duruşmalarda giydikleri siyah beyaz giysileriyle toplanan Kuala Lumpur Barosu avukatları, idareten değil, neredeyse canlarını kurtarmak için bağırıyorlar. Yükselen siyasal İslam ve ayyuka çıkan yargı yolsuzluklarına karşı devletin elde kalan son kalesi yargı organını savunmak için bağırıyorlar.
Megafonu alan Hintli kadın Baro Başkanı Ravindra Kumar söylenmesi gerekeni söylüyor:
"Biz de 1. Dünya'nın yargı sistemini hak ediyoruz!"
Onlar, 1. Dünya'nın 3. Dünya'ya biçtiği "sesini çıkarmadan, çağdaş görünümlü ılımlı İslam ülkesi olma" rolünü reddediyorlar.
Bedeli ne?
Avukatlar, gösteriye gelirken polisler tarafından otobüslerden indirilip 4 kilometrelik otobanda tropik sıcakta yürütülüyor... Enteresandır, polislerin "Ne olur ne olmaz" diye getirdikleri gözaltı otobüslerinin ön camındaki yapıştırmada şöyle yazıyor:
"Bana rüşvet verme!"
Tayyip Bey'le çok yakınızdır!
Avukatlar, onların yüzleri ve söyledikleri, siyasal İslamın yükseldiği diğer 3. Dünya ülkelerindeki aydınların yüzlerine, sözlerine o kadar benziyor ki... Ama o ülkelerin o yüzleri birbirini hiç görmemesine, tanımamasına rağmen siyasal İslam'ın savunucuları küresel muhabbetlerini artırdıkça artıyor:
"AKP'yi örnek alıyoruz tabii. Çünkü yavaş yavaş ve uygar yöntemlerle yükselmeyi başardılar."
Ilımlı İslamın savunucusu Aminah Annette Ferrar aslında otuz yıl önce Malezya'ya gelmiş ve İslam dinini seçmiş. Bugünkü yürüyüşte Halkın Adaleti Partisi'nin (PKR) parti merkez konseyi üyesi olarak bulunuyor. Yürüyüş sırasında AKP'nin hem kendi partisiyle hem de diğer "muhafazakâr" partilerle her düzeyde çok yakın ilişkileri olduğunu, Tayyip Erdoğan'ın siyasal İslamın Malezya'daki kahramanı Anwar İbrahim'le yakın olduklarını anlatıyor. "Hepimizin amacı aynı biliyorsunuz" diyor, "21. yüzyıl'a onurlu bir biçimde girmek."
Oysa Ferrar, Müslüman olduğu için bütün medeni hukuk sorunlarında hakkını Şeriat Mahkemesi'nde araması gerekiyor ve o mahkeme kendisinin bir kadın olarak tek başına tanıklığını bile kabul etmiyor.
Tek kadının tanıklığının yetmediği, inanç özgürlüğünü savunanların baskı altında tutulduğu bir yüzyılın kaçıncı yüzyıl olduğu meselesi bir kenara insanın aklına başka bir soru geliyor:
Laikler de küreselleşir mi?
3. Dünya'nın laiklik savunucuları ne zaman "ulusalcılık" kabuğunu kırıp siyasal İslamcı hareket gibi küreselleşebilecek?
Malezya'nın, İran'ın, Türkiye'nin avukatları, aydınları ne zaman bir araya gelip de Avrupa'nın nicedir tartıştığı "İslamofaşizm" kavramını ciddiyetle masaya yatırabilecek?
Sus, sus! Kimseler duymasın!
"Bu soruları böyle sormanız daha iyi olur."
Gazeteci Leow Moey Fong, "Laikler ve siyasal İslam arasındaki tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorumu derhal Malezya'ya uyarlıyor:
"Bunu 'Anayasal inanç özgürlüğünü savunanlarla şeriat mahkemelerini savunanlar arasındaki tartışma hakkında ne diyorsunuz?' diye sormalısın. Çünkü 'laik' dersen, bu ülkede hiç de hoş karşılanmazsın. İslamiyet karşıtı olduğunu düşünürler. Ve anlamışsındır herhalde, buralarda tehlikeli bir durum."
Peki soruma cevap?
"Cevap yok. Çünkü bu ülke çok hassas ve yurtdışında yazılan her şey dikkatle inceleniyor."
Çin kökenli Fong, soruma "off-the-record" bile cevap vermiyor. Ülkedeki ağır sansür hakkında bir şeyler mırıldanıyor ama o kadar...
'Müslümanım ve buradayım'
Peki bu baskılara rağmen konuşanların başına ne geliyor. Fadiah, başörtülü bir avukat ve bugün yargıdaki yolsuzluğa karşı o da yürüyor:
"Çünkü İslamiyetin baskıyı değil demokrasiyi; yolsuzluğu değil adaleti gerektirdiğini savunuyoruz biz."
Fadiah bu "fevri" davranışları yüzünden muhafazakar Müslüman arkadaşları tarafından eleştiriliyor mu?
"Elbette. Ama bu ülkedeki ikili hukuk sisteminde şeriat mahkemeleriyle sivil mahkemelerin arasındaki ahengi savunmak zorundayız. İfade özgürlüğünü ve demokrasiyi savunmak zorundayız. Bunu en çok Müslümanlar yapmalı."
Genç avukat Fadiah'ın söyledikleri Türkiye'de olduğu gibi Malezya'da da pek popüler değil ama onlar konuşmaya devam ediyor. Çünkü, siyasal İslam'a karşı en çok Müslümanların dik durması gerektiğini, "inanç" kavramının kıvamının ancak böyle korunabileceğini Malezyalılar her gün yaşayarak görüyor.
Protestocuya tuvalet yasağı
Sih avukatlar Prestan Sigh ve Kesminder, dinci baskının boyutlarını şöyle anlatıyor: Bu gösteriyi yaptığımız için rutin olarak üzerimiz aranıyor, her gün girip çıktığımız Adalet Sarayı'nın tuvaletlerini de kullanmamız yasaklanıyor
Konuşmanın bedeli sadece eleştirilmek değil. Avukatlar için bugün daha "fiziksel" sonuçları da var:
"Sizin ülkenizde de vardır herhalde: Rutin arama! Ne rutin araması, düpedüz avukatların konuşma hakkını sabote ediyor polisler!"
Sih avukatlar Prestan Sigh ve Kesminder, sıcaktan bayılmak üzereyken yaptıkları gösteri için ne kadar azap çekmek zorunda kaldıklarını anlatıyorlar:
"Biliyor musunuz? Bu gösteriyi yaptığımız için her gün girip çıktığımız Adalet Sarayı'nın tuvaletlerini bile kullanmamız yasak. Saçma mı değil mi? Siz söyleyin."
Aslında hiç de saçma değil, düpedüz mantıklı ve tutarlı. Çünkü buraya toplanan 1200 avukat, bir dizi kadın örgütü ve destekçi yurttaşlar eğer konuşmaya devam ederse hükümet yargıyı bağımsızlaştırarak siyasal İslamın egemenliğinden, büyük sermayenin, yasamanın etkisinden kurtarmış olacak.
Sonra belki bu "özgürlük havası" diğer devlet organlarına yayılacak, derken toplum özgürleşip konuşmaya başlayacak. Bu da... Bilirsiniz, muktedirlerin başı çok çabuk ağrımaya başlar halk gürültü yapınca. Ve Malezya gürültü yapmayı pek tercih etmeyen bir ülke. Niye mi? Bir başka "korku ülkesi" İran'dan gelen Madana anlatıyor bunu Malezya Üniversitesi'nin kampusunda.
Üniversite öğrencileri sessiz:
Herkes birbirinden korkuyor
Madana, aklına estikçe, yerli yersiz yağan tropik yağmurdan korunmak için Malezya Üniversitesi kampusunun içindeki otobüs durağında hiç de alışık olmadığı bu "sulu zırtlak" havanın geçmesini bekliyor. Yağmura rağmen Malezya'da olmaktan memnun:
"İran'dan iyidir. Hiç değilse zorunlu olarak başörtüsü taktırmıyorlar üniversitede."
İran'dan bir buçuk yıl önce burada okumaya gelen Madana, otobüs durağına beraberce sığındığımız diğer öğrencilerin manidar bir gülümsemeyle cevap vermeyi reddettikleri o soruyu cevaplıyor:
"Siyasal İslam, laiklik... Bu sorulara burada kimseden cevap alamazsınız. Çünkü üniversitede bunları konuşmak bile yasak. Burası çok sessiz bir ülke."
İran'daki öğrenci olaylarından, öğrencilerin şeriat karşıtı politik hareketinden söz ediyoruz. Her şeye rağmen ülkesini özlüyor Madana:
"Biz orada politiktik ve durmadan tartışırdık. Burada insanlar birbirinden korkuyor. İslam'la ilgili burada konuşmak, İran'da konuşmaktan daha zor."
Madana'nın dediklerine bakılırsa "ılımlı İslam" sadece, kimse o "ılımlılık" hakkında soru sormadığı için "ılımlı" oluyor. Ilımlı sözcüğünün hakikate tercümesi ise "sessizlik yemini" aslında. Yani belki de siyasal İslam ılımlı değil, ılımlı olan onu kabullenmek zorunda hisseden "sessiz çoğunluk".