-
Çanakkale Savaşı - Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
Atatürk diyince her daim durur iki kere düşünürüm. Gerek savaşları gerekse hakkında çıkan tüm kitapları yılmadan okurum okurum okurum. Hani derler ya yaşamak onunla resmen o şekle geldiğimi hissediyorum ama genede çok yetersiz olduğumun farkındayım.
Savaşları okurken bir şey dikkatimi çekti. Ben en inandığım konuda bile aksini savunan kitap ve yazarları bol bol okumama rağmen bu konuda hiç ''karşı taraf '' ın yazdıklarını okumadığımın farkına vardırm. Gerek çanakkale savaşı gerek dünya savaşı ve gerekse Kurtuluş savaşı ( Şimdi sakın Çanakkale savaşının dünya savaşı içinde olduğunu söylemeyiniz. Ne demek istediğim anlaşıldı. ) Lord Kinross , Limon Van Sanders in anılarını okudum ama onlarda bir yerde bizim gözümüzle bakanlar işte bundan dolayı olayı birde onlar gözüyle bakayım dedim. Jul Snelders in C.E.W. Bean ın anılarına ve kendi gözlemlerine incelemelerine göre yazmış olduğu kitap son okuduğum kitap. Aslında hepinize tavsiye ederim. Belirli bölümleri okuduktan sonra her zaman yaptığım gibi gözümü ya tavana ya karşı duvara dikerek sani o günleri yaşarım ve emin olun gerçekten olayları tam biliyorsanız tüyleriniz dikan diken oluyor. Çünkü bunlarıda okuyunca iki tarafında düşüncelerini savaş planlarını taktiklerini ve ilerlemelerini görüyorsunuz. Örneğin çıkartma da kıyı başı tutulduktan sonra ilerleyen kolların Conkbayırına kıvrılacağına aksi taraflara dönmesi ( arıburnu kurtgözü) 57. Alayın yani Mustafa Kemal in de tam ortalarından Conkbayırına geçmesini sarsılarak okuyorsunuz, o an içinizden geçiyor ya bu iki büyük kol büyük hata yapıp ters taraflara yürümeseydide conkbayırına kıvrılsaydı ne olacaktı? Derinliği 3 km yi bulan 57. alay otomatikman ikiye bölünmüş ve kıskaçta kamış olacaktı ve belkide tarihin akışı tümden değişecekti. Şükür Allahıma böyle hata olmuş diyorsunuz. Zaten çıkartmanın başında Anzak kuvvetlerinin büyük bir kargaşa yaşadığını düzensizlik olduğunu görüyorsunuz. Birlikler bile birbirine karışmış genel komutanlığın ilk gün için belirlediği hedefler gerçekçi olmaktan uzak ve bir plana bağlı değil. O zamanda anlıyorsunuz ki koordineli konsantrik harekat çok önemlidir ama iyiki Ancaklar bunu yapamamış kargaşa olmuş. Tabi benim anlatacağım olay bu anılardan bir demet değil. Zaten konu başlığıda bunun böyle olduğunu gösteriyor. Ama sanırım üç bölüm olarak yazacağım (ilk bölüm budur ) Niye böleceksin kardeşim derseniz. Uzun yazı okuma özürlü yönetici başı Tayfun Eyilik beyefendi okusunda bir yorum yapsın diyedir yanıtım.
Aslında ben şimdi yazacaklarımı siteniz tarafından ikincisi düzenlenen yarışmaya yazacaktım. Ama dengeleri bozmak istemedim. Yani birincisi belli hadi ikinci kim olacak bakalım demek istemedim. Kaldıki ben bunu içimdede fazla tutamam patlarım bu da ayrı bir şey. Bu kitabı okurken okuduğum bölümlerden birisi kafama takıldı ama nasıl takılmak anlatamam. Uyuyamıyorum bile. Sanki bir şey ver sanki bir şey var dedim durdum ve o bölümü bir kez daha okudum, okudum , okudum. Düşünürken birden kafamda bir şimşek çaktı '' Tanrım'' dedim. Bu sefer sabaha karşı filan dinlemedim tuttum onu buldum okudum bir daha okudum , birlikte bindirerek okudum. Şimdi size bu öyküyü anlatacağım.
Birinci olayın kahramanı Anzak 11. Tabur'undan Teğmen Tulloch tur. Tulloch Arıburnu'nun hemen kuzeyinde Kuzay plajına karaya çıkan taburun bir takım komutanıdır. Çeşitli manevralara harekatlara katılır. Ben sadece hikayemizle ilgili kısa bölümü yazacağım. Yoksa yaz yaz bitmez ve telif ihlali olur.
Tulloch vee takımı Düztepe'ye doğru ilerlemeye başladıktan az sonra, kendilerine başka bir takım daha katılır; öyle ki Tulloch 'un emrinde şimdi 60 asker olmuştu. Türk birliklerinden sürekli ateş yemelerine rağmen ( Aslında Düşman birlikleri diyor ama benim öyle yazmaya içim elvermiyor her Türk ü düşman olarak okursanız onların gözünü tam anlarsınız .T..A) düzenli bir şekilde ilerleyerek Düztepe'nin diğer yamacına ulaşmayı başardılar. O ana kadar aştıkları her yamaç ve tepecikte Türk Mukavemeti artmıştı ve şimdi küçük birliğin önünde derin bir çukur, onun gerisindeki yamaçta ise Türkler vardı. Ateş öylesine yoğundu ki tüm bölgeyi kaplayan fundalıkların arasına uzanmış askerler başlarını bile kaldıramıyordu. Saat 0900 ı geçmişti. Tulloch bulunduğu yerden sadece 1 kilometre kadar ötedeki Conkbayırı'na çıkan ilk yamacı görebiliyordu, fakat mecvut durumda oraya kadar ilerlemeleri de olanaksız görünüyordu. Sağına baksa, uzaktan Çanakkale Boğazı'nın sularını görebilecekti. Fakat buna dikkat edebilcek durumda değildi . Muharebe alanında yeni Türk birlikleri boy gösterdi ve bir kanattan küçük birliğini çevirme manevralarına başladı. Yapabileceği tek şey, tekrar Kılıçbayırına çekilmekti. Tam geriye dönüşte Teğmen Tulloch bulunduğu yerden 900 metre kadar ileride bir Türk subayının durduğunu ve teleşalı bir şekilde koşturarak yanına gelip giden habercilere emirler verdiğini gördü Geri çekilmeden önce Tulloch tüfeğini omzundan aldı ve Türk Subayına bir el ateş etti. Iskalamıştı...........
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Öykünün birinci bölümünü yukarıda okudunuz. Aslında öykü değil bu Anı öykü şekline getiren benim ama hiç dokunmadan. Şimdi tam bu an esas olmak üzere ikinci öykümüze geçiyoruz. Ama bu sefer Başka bir Anyla yani bizden birisinin anısı... Yarbay Mustafa Kemal in anısı...
57. Alay saat 7.45'te Bigalı deresinden Kocaçimen Tepe'ye doğru harekete geçti. Bu güzergahta yol yoktu. Ancak askerin tek kol halinde yürüyebileceği patikalar söz konusuydu. Bu patikalarda yer yer kayalıklarla kesilmiş, yürümesi zor bir yoldu. Aynı zamanda birbiri içine geçmiş vadiler, söz konusu güzergahı sık sık kesiyordu. Sık fundalıklar askerin yürümesini zorlaştırıyordu. Her şeye rağmen daha çabuk ve daha hızlı ilerlemeye çalışan 57. Alayın yürüyüşü gecikmeye başlamıştı. Çünkü alayın yürüyüş kolunun derinliği artmaya başlamıştı. Saat 9.40'ı gösterirken Alay, Kocaçimen Tepe yakınlarına gelebildi. Bu zorlu yürüyüş parkurunda asker yorulmuş ve yürüyüş derinliği azalmamıştı. Bunun üzerine gelinen noktada Yarbay Mustafa Kemal askerin dinlenmesi için on dakika mola verdirdi. Kendisi ise durumu görmek için çevreyi inceledi. Denizde birçok gemide hareket görülüyordu ama ölü açıda olduğu için Arıburnu'nun denize bakan yamaçlarında ve daha gerilerde neler olduğunu göremiyordu.
Bunun için biraz daha ileri gitmeyi düşünüyordu. Yanında bulunan emir su*bayı ve birkaç muhafızıyla birlikte Conkbayırı'na doğru harekete etti. Biraz sonra Conkbayırı'na vardığında durumun ne denli tehlikeli olduğunu gördü. Anzak askerleri rahatlıkla ilerliyorlardı. Bir süre sonra 27. Alayın 8. Bölüğünün 1. Takım erleri çekilmeye başladı. Bu erler kıyıya çıkmak isteyen bir Avustralya bölüğünü ani ateş baskınıyla adeta biçmişler, arkasından kendilerine yandan saldıran iki bölükten fazla düşmanı uzun süre durduktan sonra ancak cephaneleri bitince çekilmeye mecbur olmuşlardır. Çekilenler 30 kişilik takımdan sağ kalan 15 kişi kadardı.
Yarbay Mustafa Kemal son durumu net ve tüm ayrıntılarıyla görmüştü. Anzaklar Arıburnu'na çıkıyor ve merkezden kuzeye doğru ilerlemek istiyordu. Yani asıl hedef olan Kocaçimen Tepe'ye... Ancak bu yürüyüş henüz etkili ve planlı değildi.
Gerideki Düztepe, Cesarettepe ve daha gerideki Merkeztepe Anzaklar tarafından ele geçirilmişti. Ancak Conkbayırı'na olan yürüyüş henüz etkili değildi. Eğer hızlı karar verilir ve hızlı davranılırsa durumu düzeltmek mümkün görünüyordu...
Türk erleri kendilerini kovalayan Anzak askerleri önünden hızla Conkbayırı'na doğru tırmanmaktaydı. İşte bu esna*da neferlerin önlerine Yarbay Mustafa Kemal çıkar.
Bizzat kaçan efradın önüne çıkarak: "Niçin kaçıyorsunuz?" dedim.
"Efendim düşman!" dediler. "Nerede?"
"İşte!" diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve serbest bir şekilde ileriye doğru yürüyordu...
"Şimdi durumu gözlerinizin önüne getiriniz. Ben kuvvetlerimi bırakmıştım. Alay erlerim on dakika dinlensin diye...
Düşman da bu tepeye gelmiş...
Demek ki benim askerlerimden bana daha yakın!
Ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir durumda kalacak.
O zaman artık bunu bilmiyorum bir muhakemei mantıkiye midir, yoksa sevkı tabiî ile midir, bilemiyorum; kaçan erlere;
"Düşmandan kaçılmaz!" dedim.
"Cephanemiz kalmadı." dediler.
"Cephaneniz yoksa süngünüz var!" dedim.
Ve onlara bağırdım: "Süngü tak ve yere yat!"
Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen erlerinin marş marşla beenim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayımı geriye yolladım. Erler süngü takıp yere yatınca, onları, izleyen düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an işte bu andır!
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Şimdi iki öyküyüde okudunuz. İki öykü iki ayrı ülkenin subayları tarafından anlatılmıştır. Yer mekan zaman aynı zaman dilimidir. Düztepe nin yamacından ( Tulloch un bulunduğu yamaçtan ) Conkbayırı Yarmay Mustafa Kemal in olayı anlattığı yere mesafe 840 metredir. Gün aynı gün olay aynı olay yer aynı yer zaman aynı zaman. İşte bu an benim ağzımın açık kaldığı andır. Tulloch un ateş ettiği subayın kim olduğunu hiç bir zaman bilemeyeceğim. Ama bu kuşku artuk içime girdi çıkmayacak. Yanına koşarak gelip giden erden tutunda herşeye kadar oturmasına rağmen bilemeyeceğiz. Ama ben kalbimde bir inanca sahip oldum. Sizlerde bilin istedim oturdum bu öyküyü işim yokmuş gibi iki saate yakın zaman harcayıp yazdım. Umarım okursunuz ve değerli fikrinizi yazarsanız.
Bana kalırsa Atatürk ün '' Kazandığımız an işte bu andır!'' dediği yani tarihin değiştiğini söylediği olay sadece bu değildir. Bence kazandığımız an birde Teğmen Tulloch un ıskalamasıdır. Kalbimden ben bunun böyle olduğuna inanıyorum artık....
Saygılarımla Commodore1tr.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Devamını bekliyorum, sevgiyle:)
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Burun buruna gelen 2 birlik, an ve yaşananlar ortak, yorumlarsa bambaşka. Savaş gerçekten bir sanat ve şüphesiz ki Gazi Mustafa Kemal kusursuz bir sanatçı. Kesinlikle asıl kazandığımız an Anzak teğmenin ıskaladığı andır Sayın commodore1tr, teşekkürler paylaştığınız için...
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Saygı bizden sağlıkla kalın.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Bu konuyu Yetkin İŞCEN'e yorumlatsak daha doğru olur... Menzili 400 metre olan bir tüfekle harket halindeki bir hedefin ıskalanması çok doğal... Bildiğim kadarı ile Mustafa Kemal, emirleri Kemalyeri'nden veriyordu...
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
O savaşta kullanılan tüfeklerin yüzde doksanı M1 piyade tüfeği diye adlandırılan m1 grand dır. Bu tüfeklerinde etkili meafesi 500mt olmasınakarşın tüfeklerin ilk özelliği azami menziline bakmak olmalıdır. 4500mt azami menzili olan bir tüfekle atış yapıldığı kesindir. Kaldıki bu anıyı ben değil Teğmen anlatmaktadır. Yine kaldıki ben 1200mt den değen bir kurşunu kişiye hayati zarar verdiğini fiilen bilirim.
Olayda hedef sabit etrafındakiler hareketliydi. Dolayısıyla teğmen hareketli bir hedefi ıskalamış değildir. Muhtemel nişan aşma sorunu yiv den dolayı çekme kalibre bozukluğu ve dış etkenler dediğimiz rüzgar ve sürtünme katsayısı gibi etkenler de devreye girdiğinden vuramamıştir.
'' Bildiğim kadarı ile Mustafa Kemal, emirleri Kemalyeri'nden veriyordu...'' demişsiniz ama anıyı anlatan bizzat Mustafa Kemal Atatürk tür. Demekki o sizin kadar nereden emir verdiğini bilmiyordu.
Kaldıki bir bütün olarak bakarsak aslında ne demek istediğinizi ben anlamadım.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Kemalyeri
Savaş alanındaki "Kemalyeri"ni herkes duymuştur. Bu yerin bu ismi nasıl aldığını merak ediyor musunuz? İhsan Ilgar'ın "Çanakkale 1915" isimli kitabında olay Kurmay Albay Fahrettin Altay'ın ağzından şöyle anlatılıyor:
1915 yılı 25 Nisanında Gelibolu'daki Üçüncü Kolordu Kurmaybaşkanı olarak bulunuyordum. Kolordu Kumandanımız Esat Paşa idi. Sabah erken saatlerde kapım vuruldu. Kumandanın sesiydi bu: - Başkan, kalkınız düşman çıkarma yapmağa başladı, Mustafa Kemal Bey telefonla bildiriyor, diyordu. Yataktan nasıl sıçradım, nasıl giyindim bilmiyorum. Telefon başında kumandanla buluşup bütün karargâh vazife başına gelmiş bulunuyordu. Gerekli emirleri verdikten sonra Eceabat bölgesine gitmeye hazırlandık. Kumandan bir aralık, Ordu Kumandanı Leyman Paşayı görmeğe gitti. Dönüşünde biz de bir küçük vapura dolarak hareket ettik. Yarı yolda karşılaştığımız Barbaros zırhlısı işaretle bizi yanına çağırdı. Yanaşarak Süvari kulesine çıktık. Süvari bize:
- Az evvel bir düşman denizaltısıyla karşılaştık, çok dikkatli gidiniz, dedi. Demek düşman denizaltıları Boğazı da geçebilirmiş?... Ayrılarak yolumuza devam ettik. Bir saatlik tehlikeli bir yolculuktan sonra Maydos yakınlarında Kilya iskelesine çıktık.
Gelibolu yarımadasının batısında yükselmiş bir düşman balonu görünüyordu. Düşman gözetleme balonlarıyla bizim herşeyimizi, her yerimizi görüyor, böylece donanmasının ateşini düzenlemek imkânını buluyordu. Top ateşleri çok şiddetliydi. Kilya iskelesinden Maltepe'ye çıkarak karargâhımızı kurduk. Savaş olanca şiddetiyle devam ediyordu. Yarımadanın batısı Arıburnu ve Seddülbahir kıyıları iki yüzden fazla İngiliz, Fransız gemileriyle kaplanmış bir haldeydi. Arıburnu ve Seddülbahir'le telefon irtibatı kurmuştuk. Düşman karaya çıkmağa muvaffak olmuş, lâkin ilerlemesine meydan verilmiyor, ilk sokulmağa çalışanları geriye püskürtmeyi başarabiliyorduk. Yedek kuvvetler yetişince denize döküleceği kanısındaydık.
Yakınlarımızda 19 ncu tümenin yaralıları toplanmağa başlıyordu. Evvelâ yüzleri, sonra binleri bulan bu gaziler mütemadiyen geliyor, gelenler gittikçe artarak insana bu tabloyu seyretmek ayrı bir hüzün veriyordu. Arasıra ingilizlerin meşhur zırhlısı 38,5 lıklarını bulunduğumuz tepelere kadar savuruyor, Seddülbahir tarafından haberler daha üzücü, daha ezici oluyordu. Bir aralık 19 ncu tümenin bulunduğu yere gitmek, kumandan Mustafa Kemal beyle görüşmek ve onlara ne gibi yardımlarda bulunabileceğimizi öğrenmek için Kolordu kumandanından izin aldım. Yanımda bir subay vardı. Nerede olduklarını bilmiyordum. Yanlız, düşmanın yanıbaşında ve şiddetli ateş altında bir sel yarıntısı içindeki çalılıklar arasında bulunduklarını bildirmiştiler. Arazi çok fundalıktı. Hiçbir yol, hiçbir iz de yoktu. Nihayet ilk hattın arkasında bir dereye sokulduk. Atlardan indik. Sırta çıkar çıkmaz şiddetli bir makineli tüfek ateşine tutulduk. Pek ileri sokulduğumuzu anlıyarak, hemen geriye sıyrıldık ve biraz daha sağa saptık, bir erin yardımıyla karargâhı bulmuştuk. Oraya kadar eğile eğile girdik. Fundalıklar arasında, dünmandan bin metre kadar uzakta iki metre kadar yükseklikte bir sarı toprak yığıntisı içinde bir telefon ve bir ayaklı dür bün... Dürbünün başında seferi kıyafetiyle Mustafa Kemal bey, telefon başında da onun kurmayı izzettin bey, yanında da bir kaç zabit ve er vardı. Kumandan Mustafa Kemal bey beni görür görmez sarılarak öptüler:
- Aman, çok iyi zamanda geldiniz!... dürbünle bakınız, bizim kahramanlar düşmana nasıl atılıyorlar görünüz, dedi. Ben o anda gördüğüm manzarayı anlatamam. Kendilerine:
- Karargâhınız hep burada mı kalacaktır? diye sordum.
- Evet... Şimdilik öyle... cevabını verdiler. - Burasının adı nedir? dedim.
- Sel yarıntısının adımı olur, cevabını verdiler. Gülüştük. Derhal beynimde bir şimşek çaktı, gazalarını tebrik ettim, ayrıldım.
Karargâhımıza geldiğim zaman 19 ncu tümene yazılacak bir emir müsveddesi getirdiler, baş tarafına şöyle . yazdım: "Kemalyeri'nde 19 ncu tümen kumandanlığına" kumandan Esat Paşa bunu görünce gülümsedi:
- Güzel bir isim buldunuz Fahrettin bey, dedi. Kâğıdın cevabı derhal geldi. İmza yeri şöyle yazılmıştı:
"Kemalyeri'nde 19 ncu tümen kumandanı Mustafa Kemal".
Yer kemalini bulmuştu, benim koyduğum isim bu kahraman tümen kumandanı tarafından kabul edilmişti. Bu olaydan nice yıllar sonra o, Çanakkale'de vatanı kurtardığı gibi asıl Kurtuluş Savaşının sonunda da yepyeni bir Türkiye kuracak ve ben hem Kurtuluş Savaşında ve hem de onun hayatı boyunca ve Ordu Kumandanlığında hizmet görecektim.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Bu anlatımlardan, Anzak Teğmen'in ateş edip ıskaladığı kişinin Mustafa Kemal olduğu sonucuna ulaşmak zor...
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Sayın Kantaroncu ;
Öncelikle gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Sonra size ciddi bir tavsiyede bulunmak isterim. Oda ilk yazımın birinci paragrafında yazdığım anlattığım durumdur. Bir olaya bir duruma tek gözle bakmak doğru olsa bile eksik kalır ve yanıltıcı olabilir. Onun için demek istediğim tarihi çok iyi bilerek neyin nerede ne zaman nasıl olduğu anılarla doldurulmalıdır. Yani doğru olan bir olay olayın bir bütünü içinde eksik yetersiz kalarak hataya sürükleyebilir kişileri. Doğru anıdan yada anlatımdan bir genellemeye tam bilgi olmadan gidersek genelde yanılır yanlış sonuçlara varabiliriz.
İkinci olarak iletinizde belirttiğiniz '' Kumandan bir aralık, Ordu Kumandanı Leyman Paşayı görmeğe gitti.'' Leyman paşa diye bir paşa Çanakkale harbinde yoktur bırakın Çanakkale harbini Kurtuluş savaşında bile yoktur. Bu kişi Maraşal Liman von Sanders tır. Sanırım pek dikkatsiz bir internet yazarından kopyaladınız. Leyman la liman ın bir benzerliği yoktur. Kaldıki kişi isimlerine dikkat etmek ve doğru kullanmakta bizlerin görevidir . Örneğin SEZEN isminde birisine ( Sezen Aksu misal.. ) SAZAN demek ( Sazan Aksu ) hiç hoş olmayacaktır. Bu maraşal Tüm çanakkale bölgesinden sorumlu 5. ordu komutanıydı ki sanırım tarihte kendisinden Leyman paşa diye adlandırılmasından hoşlanmaz zaten ayıpta olur. Bir çok yerde de bulunamaz kim o denir ?
Başka bir önemli hususta benim dediğim '' Mustafa Kemal in anılarındandır bu demekki o Kemalyerini bilmiyor'' sözü tarafınızdan yanlış anlaşıldığıdır. Ben orada bunu derken Mustafa Kemal in kendi ağzından olayı naklettiğini belirtmek istedim elbetteki Kemal yeri vardır ama daha sonra saat 1500 dan sonra....
Bir önemli hususta bir veriye bakarak sonuca giden yolu çizerek yargıya varmaktır. Örneğin bir hastahanede ki doğuma bakıp ona göre konuşmak yanlış olabilir nitekim dünyada 33 milyon da bir görülsede aynı kadın ikinci kez üçüz doğuruyor bir kadın altız doğuruyor doğumda ana ve bebek ölüyor veya teki ölüyor veya bebek sakat doğuyor bunlardan tekine bakarak olayı anlattığınız zaman ortaya dram melodram trajedi komedi mutluluk hüzün gibi tek tablo çıkar ve geneli bozar ama o olay için doğrudur. Parasının hesabını bilmeyen birisinin özel uçağı ile öğlen yemeği için başka bir ülkeye gitmesi de bir gerçektir uyduruk bir vize için günlerce konsolosluk elçilik kapısında bekleyen kişilerde tekine bakıp anlatırsanız işte dünya böyle diye doğru bir olaydan yanlış bir yargıya varmış olursunuz.
Şimdi bu örnekleme nereden çıktı şuradan çıktı. Bu olayda öyledir . Olay doğrudur ama yer zaman mekan olarak dikkat etmediğinizden yanlış bir yanılsanması vardır. Bunun için gelin 1915 yılının Nisan 25 ine dönüp olayları birlikte biraz geniş gözden geçirelim.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Limon Von Sanders Çanakkaleyi savunan 5. Ordunun komutanı olarak beklenen çıkarmanın Bolayır ve Anadolu yakasındaki Beşike bölgesine yapılacağını tahmin ediyor ve bu yüzden ordunun sıklet merkezini yarımadanın iç kesimlerine yerleştiriyordu. Buna karşı çıkan tek kişi ise bölgeyi 1912 Balkan harbinden dolayıda çok iyi tanıyan Yarbay Mustafa Kemal di. O ise çıkartmanın Arıburnunun Kuzettine daha sonra Anzac koyu olacak yere olacağını tahmin ediyordu. Belkide bu yüzden tarihin cilvesi Onu Kahraman yapacaktı Liman paşa tarafından kendisi ihtiyat kuvvetleri olarak seddülbahirden aşağısından sorumlu tutulmuştu yani tam Arıburnu na...
Olayları akışına göre sıralamaya çalışırsak 25 Nisan ı sabit tutarak...
0300 sularında ay batar görüş tamamen kaybolur. Sessiz ve karanlık gece başlar. Arıburnu ve civarındaki sahil sadece 27. Alayın 8. bölüğünün 2 takımı tarafından yani 160 er tarafından korunmaktadır. Bölük komutanı Yüzbaşı Faik efendidir.
0430 Büyük bir silah cayırtısı ile 1500 kişilik ilk anzak örtme kuvveti Anzac koyuolarak adlandırılan bölgedenArıburnu ve hemen Kuzeyindeki Balıkçı Damları mevkiine kadar olan sahil şeridine çıkartma yaparlar.
Aynı saatlerde uyanan Yarbay Mustafa Kemal askerlerinin yapacağı tatbikat için hazırlığa başlamıştı. Tümeni ve bağlı olduğu 57. Alay bigalı köyünün 1 km kadar dışında Değirmen bayırı mevkiindedir. ( Aslında bugün gördüğümüz bir başka gerçek tüm Çanakkale savunmasında yüklendiği görev olarak doğru pozisyonda olan tek tümende budur. )
0515 Arıburnu na yapılan çıkartmanın ciddi olduğu ilk zayıf ışıklarla anlaşıldı. Ciddi bir gösteriş çıkartması olma olasılığı olmasına karşın bu olasılık her geçen dakika zayıflamaktaydı. ( Burada bir parantez açalım. Denizden karaya çıkartma yapılırken sıklet merkezi ve tali gösteriş çıkartma yerleri seçilir. Buradaki amaç karşı tarafı yanıltarak gösteriş çıkrtmasına saldırtmak ve böylece ana çıkartmanın daha tesirli ve vurucu olmasını sağlamaktır. Genelde gösteriş çıkartması daha gürültülü olur ki daha yanıltıcı olsun .) Buna rağmen 27. Alayın Eceabatta bulunan diğer iki taburunada durum haber verilir Bu iki tabur beklenmeden Bu alyın komutanı Yarbay Mehmet Şefik (aker ) 0545 te top seslerine doğru yürüyüşe geçer.
0510 Yarbay Mustafa Kemal e ilk çıkartma haberi gelir zaten kendiside top seslerindeki artıştan anlamıştır. 0530 da Düşmanın Arıburnuna çıkartma yaptığı haberide gelir Mustafa Kemal Kolordu komutanını arar Ancak belirsizlik vardır zira ordu komutanı asıl çıkartmanın Bolayır a beklemesi zaman kaybına yol açacaktır. Üstelik aynı sıralarda Seddülbahir civarında çokdaha yoğun ve şiddetli bir bombardıman ve daha büyük çapta bir çıkartma başlamışken ordu komutanıda kararsız kalmıştır. ( Yukarıda gösteri çıkartmasına bakınız.)
0630 9. Tümenden bir rapor daha gelir ve '' Arı burnuna çıkarma yapan düşman, Kabatepenin gerilerindeki sırtları sarmaktadır. Kuvvetlerinizden bir taburun Kabatepe nin kuzeyindeki Arıburnuna Karşı olna sırtlara sevkini..''
0700 Mustafa Kemal en yakındaki 57. Alay a ve topçu bataryasına harekata hazır olma emri verir ve şu değerlendirmeyi yapar. '' Eğer düşman kuvveti kocaçimen e doğru yönelmişse bu basit bir aldatma çıkarması olamaz ; bu gerçek bir şey , bu bir ana çıkartma.'' vew bu kararı üzerine 1 taburu değil tüm 57. Alayı harekete geçirir 0700 da 57. alay ve top bataryası Değirmenbayırından yola çıkar. ( İşte aslında bir kader anı da bu andır bence. Mustafa Kemal durumu son derece iyi okumuş bunun ana çıkarma olduğunu anlamış Conkbayırı hattının önemini kavramış ve bu hat tutulmazsa düşmanın stratejik ollarak üstünlüğü ele geçireceğini anlamış ona göre hareket etmiştir. Ya tek tabur gitseydi ?) Alayın tamamı 0755 te araziye çıkmıştır. Mustafa Kemal Kolordu ve Ordu dan emir gelmemesine rağmen yazdırdığı raporda Kocadere Batısına doğru 57.Alayın tamamı ve dağ bataryasıyla harekete geçeceğini belirtir ve bunun gerçek çıkartma olduğunu bildirir. Öncü bir bölük bir sıhhıye müfrezesi ve cebel bataryası, Mustafa Kemal öncülüğünde yürüyeşe başlar. SAATİ BİR KERE DAHA YAZIYORUM 0755 .
Tam burada duruyoruz. Saatlerimizi ayarlayalım saat 0755 tir. Şimdi sizin anınızdan bir bölüm. '' Sabah erken saatlerde kapım vuruldu. Kumandanın sesiydi bu: - Başkan, kalkınız düşman çıkarma yapmağa başladı, Mustafa Kemal Bey telefonla bildiriyor, diyordu. Yataktan nasıl sıçradım, nasıl giyindim bilmiyorum. Telefon başında kumandanla buluşup bütün karargâh vazife başına gelmiş bulunuyordu.'' İşte bu anda saat yaklaşık 0800 dır. Mustafa Kemal in harekete geçtiği an Kurmay Albay Fahrettin Altay'ın uyandırıldığı kendi deyimiyle yataktan sıçradığı andır.
Tayfun Bey için burada ara verillmiştir.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Yani Mustafa kemal Bigali yi geçerken Komutanlık anca zıplıyordu. Gerçi Liman paşa daha sonra anılarında Mustafa Kemal i görevden almayı bile düşündüğünü söyleyecektir bu olaydan dolayı ama o ayrı bir hikaye...
0830 Silah seslerinin artmasından 27. alayın da muhabereye girdiği anlaşılır. Mustafa kemal bu ara kararını verir Tek hedef : Conkbayırını Düşmandan evvel tutmak ve 27. Alay ın sağından taaruz etmek.''
0940 Alayın derinliği açılmış sırtında 10kg teçhizatla yürüyen asker yorulmuştur. Birlik eski haritalarda ören yeri veya evren ardı olarak geçen bir yol ayrımındadır. Kurtgözü ( kurtgediği)mevkiinin yanındaki bu noktadan sola ayrılan yol Kemalyerine bağlanıyor. Sağa giden yol ise yeni bir vadiye açılıyor daha sonra Conkbayırına bağlanıyor. Bu vadi O tarihtede bugün de Mazı Çukuru olarak biliniyor. Buradan kördereye girmeden hemen önce mazı çujuru kördere arasında Mustafa kemal askere 10 dakika istirihat veriyor. Mustafa kemal burada Alaydan ayrılıyor İstirahat sırasında Alaya direktifler veriyor derin vadiyi yaya geçerek emir subayı ile birlikte Abdal yarlarının güney yamaçlarından Besimtepe - Conkbayırı arasında korunaklı yerden çıkarak en yüksek noktadan düşmanın sayısı ve hareketleri hakkında bilgi sahibi olmak için gidiyor. SAAt0950
0950 Teğmen Tulloch Düztepenin yan yamacına uşalıyor ama yoğun ateşten başını bile kaldıramıyor. Bulunduğu yerden Conkbayırı-Besimtepe yamacı sadece 1 km kadardı. Ancak ilerleme olanaksızdı. Yapacağı en yi şeyin Kılıçbayır a geri çekilmek olduğunu düşünür ve tam dönerken bulunduğu tepeden dokuzyüz kadar ötedeki bir tepede ( Besimtepe-conkbayırı) bir subayın bir takım ere bir şey dediğini onları yere yatırıp birilerine bir şeyler dediğini onunda gittiğini görüyor. Dönmeden ööncede bu subaya ateş edip ıskalıyor. SAAT0950
0950 Sizin anlatımınızdan bir alıntı ''Eceabat bölgesine gitmeye hazırlandık. Kumandan bir aralık, Ordu Kumandanı Leyman Paşayı görmeğe gitti. Dönüşünde biz de bir küçük vapura dolarak hareket ettik. Yarı yolda karşılaştığımız Barbaros zırhlısı işaretle bizi yanına çağırdı. Yanaşarak Süvari kulesine çıktık. Süvari bize:
- Az evvel bir düşman denizaltısıyla karşılaştık, çok dikkatli gidiniz, dedi. Demek düşman denizaltıları Boğazı da geçebilirmiş?... Ayrılarak yolumuza devam ettik. Bir saatlik tehlikeli bir yolculuktan sonra Maydos yakınlarında Kilya iskelesine çıktık.'' Kurmay Albay Fahrettin Altay'ın Barbaros zırhlısına yanaştığı ve konuştuğu an saat 1015 civarıydı yaklaşık yarım saat sonrada yani 1045-1100 arasıda Kilya iskelesine çıkarlar. Yani 0950 de olan olaylar sırasında daha anca yola çıkmaktadırlar. Saat 1230 da Maltepe de ( Bigalı ile değirmenbayırının yaklaşık 2,5 km güneyinde karargah kurarlar . Bu sizin yazınızda şöyle geçmektedir. ''Gelibolu yarımadasının batısında yükselmiş bir düşman balonu görünüyordu. Düşman gözetleme balonlarıyla bizim herşeyimizi, her yerimizi görüyor, böylece donanmasının ateşini düzenlemek imkânını buluyordu. Top ateşleri çok şiddetliydi. Kilya iskelesinden Maltepe'ye çıkarak karargâhımızı kurduk. Savaş olanca şiddetiyle devam ediyordu.'' Şu cümleye çok dikkat SAVAŞ OLANCA ŞİDDETİYLE DEVAM EDİYORDU. ( kim savaşıyordu acaba ?)Bakın şimdi Saat 1000 ile 1230 arasında neler olmuş. Anıya göre sadece savaş bütün şiddetiyle devam ediyormuş ama nasıl işte şöyle...
0950 Atatürk üm Türk askerlerini yere yatırması nı müteakip Anzak askerleride yatar. Aradan geçen sürede dinlenmekte olan Alay yetişir. Mustafa kemal i en önde gören Alay son rampaya doğru Conkbayırnna tam güneyden yaklaşır Saat 1000 da conkbayırı tutulur ve 1000-1024 arası Kördere Conkbayırı 261 Rakımlı tepe ve suyatağı arasına alay yayılır ve savaş başlar Bu tarihe geçecek olan bir savaştır. Atatürk'ün anlatımlarınıda araya katarak özetleyelim.
Kolun başında bulunan bölük yetişti. Bu bölüğe, cephanesiz bölüğü takviye ederek ateş açmasını emrettim. Yanıma gelmiş 57 Alay 2. Tabur Komutanı Yüzbaşı Ata Efendiye bütün taburlarıyla bu bölüğü takviye ederek 261 rakımlı tepe üzerice taarruz etmesini emrettim. Cebel bataryasına, su yatağında, mevzi aldırarak düşmanın üzerine ateş açmasını istedim. Dereye saptığımda biraz geciken diğer tabur da yayılarak düşmana hücum etti. Bundan sonradır ki alay kumandanına bütün alayı ile benim gösterdiğim istikametlerde düşmana taarruz etmesini istedim.
57. Alay öğleden önce saat 10 sularında taarruza başladı. O sırada 9. Tümen Süvari Subaylarından Üsteğmen Mehmet Salih Efendi yanıma geldi. 27. Alayın Kocadere batısındaki sırtlardan Kemalyeri üzerinde düşman ile muharebeye başladığlrıı haber verdi. O subay ile adı geçen alay komutanına düşmanın sol kanadına taarruz etmekte olduğumu, 27. Alayında karşısındaki düşmana taarruz etmesini söyledim. Henüz Bigalı civarında bulunan kendi tümenimin büyük bir kısmını Kocadere istikametine çekebileceğimi, bu emri götüren Süvari Üsteğmen Salih Efendiyi tekrar yanıma göndermekle beraber benimle irtibatı korumasını, savaşı Conkbayırı'ndan yöneteceğimi ekledim. Emrettim.
Bigalı'da bulunan Tümen Kurmay Başkanıila emir atlısı ile emir gönderdim ve dedim ki: "İzzetin Bey, 72. Alay Maltepe'ye yaklaşmasın. Sıhhiye bölüğünün hepsi Kûcadere'ye gelsin. 72. Alay Kocadere doğusuna yaklaşsın ve bu raporu 3. Kolordu Komutanına veriniz."
57. Alay ile 27. Alayın şiddetli taarruzları ile düşman geri çekilmeye başladı. Saat 11.30'da durum şöyle idi:
Düşmanın karaya çıkmış olan kuvveti 8 taburdan fazla idi. Şimdi bu 8 tabur kuvvet kendisiyle doğru orantılı olmayan ve gayet geniş bir cephe üzerinde 261 rakımlı tepeye dek ve Kemalyeri'nin bulunduğu sırtların batı yamaçlarına kadar doğudan ilerleyebilmişti. Fakat bu uzun cephe hattı çok engelli bir takım derelerle kesik bulunuyordu. Bu nedenle düşman kendi cephesinin hemen her noktasında zayıftı. Tümen topçu bataryası çıkarma bölgesini ateş altına aldığı için düşman çıkarması hem zorluklara, hem de gecikmeye uğradı. 57. Alay, Conkbayırı ve su yatağı hattında 261 rakımlı tepe doğrultusunda ve dar cephe ile yoğun olarak düşmanın nazik ve önemli olan sol kanadına yüklenmesi 2 taburdan oluşan 27. Alayın da Merkeztepe genel doğrultusunda yeni cephe ile düşmana atılması, düşmanı çekilmek zorunda bırakmıştı.
Fakat bence bu durumda daha önemli bir etken vardır ki o da herkesin öldürmek ve ölmek için düşmana atılması, düşmanı çekilmek zoruna bırakmıştır. Hatta ben komutanlara verdiğim sözlü emirlere şunları eklemiştim:
"Size ben taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye dek geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilirler. "
Çarpışma sürüp giderken 27. Alayın sağ tarafı tehlikedeydi. Bu arada muharebe eden 3. Tabur Komutanı Yüzbaşı Halis ve 4. Bölük (3. Taburun 4 Bölüğü, Alayın 12 bölüğü bulunuyordu) Komutanı yaralanıp geri gönderilmiş olduğundan komuta asteğmen rütbesindeki Muciple subay adayı Medeni adlı iki tecrübesiz subayın eline kaldı. Bunlar üstün kuvvetler karşısında cepheyi korumaya çalışıyorlardı. 19. Tümenin diğer alayları yavaş yavaş savaşa girmeye başlamışlardır. Ama Anzaklarm esas ve ana saldırılarına maruz kalan 57. Alay ise er er şehit olup eriyordu.Yine de 57. Alay ve 27. Alay 25 Nisan 1915 günü bir destan yazdılar. Kendilerinden sayıca üstün olan düşmanı geri püskürttüler.Saat 1230 a doğru düşman geri çekilmeye başladı Tarihe 57. Alay ve 27. Alay destanı olarak geçecek olan Çanakkale Bolayır savaşları olarak tarihe geçti.
Tüm savaş 1000 1230 arasında sürmüştü. Yani sizin anı naklettiğiniz kişilerin maltepede karargah kurdukları ana kadar. Bugün Kılıçbayırını çok az geçtiniz mi 57. Alay şehitliğine ulaşırsınız Buradaki vatan evlatları bu toprak uğruna 2 saat 30 dakikada canlarını vermiş fedakar Türk evlatlarıdır.
Bundan dolayı sayın Kantaroncu o anıyı esas alırsak ne 57. Alay şehit oldu nede Conkbayırı muhaberesi oldu sadece Gelibolu Eceabat'tan intikal ile
karargah kurma ve de Olanca şiddetiyle devam eden bir savaşın olduğu fikrini elde edebiliriz. Dolayısıyla O anıdan yola çıkarak 0950 de ne olduğunu neyin olup olmadığını anlayamayız.
SON SÖZÜM ŞUDUR Kİ O SUBAYIN KİM OLDUĞUNU HİÇ BİR ZAMAN BİLEMEYECEĞİM AMA AKSİ İSPAT EDİLENE KADAR BENİM İÇİN O MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TÜR. KADERİMİZİN DEĞİŞTİĞİ ANSA TEĞMEN TULLOCH UN ISKALAMASIDIR. ASLANIM TEĞMEN
BU VESİLE İLE TÜM ŞEHİTLERİMİZE BİR KEZ DAHA ALLAHTAN RAHMET DİLERİM RUHLARI ŞAD MEKANLARI CENNET OLSUN.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Gazeteci Yetkin İŞCEN’ in konu hakkındaki e-mektubudur.
Sayın Kantaroncu,
Verdiğiniz linki izleyip tartışmayı okudum. Bu konuda beni hatırlamanıza da sevindim, teşekkür ederim. Ancak, bu foruma yorum eklemek için kayıt olma zorunluluğunu görünce, açıkçası o formalitelerle uğraşamadım, doğrudan size yazmayı tercih ettim. Bir diğer takıntım da, gerçek kimliğiyle yazmayan insanlarla tartışmaktan kaçınmam... Bu tür forumlarda, insanlar örneğin böyle tarihi bir olay hakkında yazışırken niye kimliğini gizler hiç anlamam... Bu nedenle forumlara yazmaktan kaçınıyorum.
Hikayeyi yazan arkadaş, anlaşılıyor ki, Çanakkale savaşının hikmetini geç farketmiş. Bu nedenle bunca heyecanlanmasının kusuruna bakmamalı..
Ancak, konuyu fazla detaya boğmadan hatırlatmalıyım ki; özellikle M. Kemal ve 57. Alay'ın nereden kalkıp hangi yoldan yürüdüğü konusunda hala bir belirsizlik mevcut ve bu belirsizlik de asla anlaşılamayacak... Çünkü, Alay’ın tam olarak nereden yürüdüğünü anlatan bir gerçek kaynak yok. Bütün kaynaklar, -M. Kemal'inki de dahil olmak üzere-, yetersiz kalıyor. Alayın Kocaçimen silsilesine nereden çıktığı, taburlarının hangi farklı yollardan geldiği bu kaynaklarda ismen verilmemiş.
Tulloch' un yaptığı söylenen olaylardan da şüphe duymaya gerek yok, çünkü birkaç ağızdan doğrulanıyor. Ne var ki, bu subayın kime ateş etmiş olabileceği de tamamen varsayım olarak kalmaya mahkum.
Bilindiği gibi, Tulloch' un karşısına çıkan askerler, önce 27. Alay'ın 3. Taburunun askerleriydi ve bu taburun komutanı da Bnb. Halis'ti (Kör Halis)... "Sağa sola emirler veren" Türk subayı o da olabilir. Her ne kadar atak, korkusuz ve gözüpek olduğu ve böyle davrandığı bilinse de, yaklaşık 12 bin kişinin sorumluluğunu üstlenen bir tümen komutanının (M. Kemal) böyle ortalıkta dikilip düşmana açık hedef teşkil etmiş olması akla uygun gelmiyor. Bu kişinin 3. Tabur kumandanı Halis olma ihtimali bence daha fazla gibi... Kaldı ki, Halis de zaten o gün kolundan yaralanıyor. Bu konu hakkında Bnb. Halis'in sitesinde de bir bilgi mevcut. İlginizi çekiyorsa oraya da bakabilirsiniz. http://www.ataksor.org/trindex.htm
Ben, kişisel olarak, M. Kemal'in 'gerçeküstü' bir yanı olduğuna inananlardan değilim. Daha çok onun "aykırı" ve "akıllı" bir insan olduğunu düşünüyorum. Hemen her olayda bir gerçeküstülük arayanlara da pek yakınlık duymuyorum. Çünkü bu tür kişiler, bu tutumun ileri safhalarında "top mermilerini yeşil kuşlara tutturuyor" veya "yaralı köpeklere yol gösterttiriyor"lar. Oysa, M. Kemal üzerine bu tür gerçeküstülükler bina etmeye hiç gerek yok; zaten onun ünlü bir "göğsündeki saate çarpan şarapnel" olayı var.
Bu hikayeyi kaleme alan arkadaşın, yazısında öne sürdüğü birkaç şeye izninizle dikkat çekeyim:
İlk yazının sonunda şöyle diyor: "..........Geri çekilmeden önce Tulloch tüfeğini omzundan aldı ve Türk Subayına bir el ateş etti. Iskalamıştı........"
Bir takım komutanı teğmenin o yamaçlarda sırtında tüfekle koşturmuş olabileceğini düşünmüyorum. Büyük olasılıkla sadece elinde bir tabanca taşıyordu. Ateş ettiği tüfeği ise, yanındaki erlerden birinden almış olmalı... Bu taktirde, başkasının tüfeğiyle, 900 m. kadar mesafeden kısmen hareketsiz de olsa, kıpırdayıp duran bir hedefi vurması mümkün olamaz. Bu atışı, sırf kendini tatmin için yapmış olmalıdır.
Ayrıca, Teğ. Tulloch' un orada olduğu anla, M. Kemal'in karşı yamaçta olduğunu söylenen anın çakıştığını iddia etmek zor. Yamaca tırmanan düşman askerini ilk karşılayanlar 27. Alay'ın 3. Taburu'nun askerleri olduğuna göre, ve tabur kumandanı Halis'in de hemen olaya müdahale ettiği bilindiğine göre, - Bean, Arıburnu Raporu ve Halis'in Çanakkale Raporu'na bakamadım ama -, bence yanlış bir kurgu bu...
Sözkonusu yazının devamındaki yorumlardan birinde de ateş edildiği söylenen tüfeğin ne cins bir tüfek olduğu açıklanmış. Bu da yanlış... Gerek İngiliz ordusunun, gerekse Anzac Kolordusunun standart tüfeği, M1 falan değil, düpedüz "Short Magazine Lee-Enfield Mk III"tür... Bunun tersini iddia etmenin hiç anlamı olmaz. Bu tüfeğin özellikleri de aşağıdaki gibi...
Cartridge
.303 Mk VII SAA Ball
Calibre
.303 inch (7.7 mm)
Action
Bolt-action
Rate of fire
20-30 rounds/minute
Muzzle velocity
2,440 ft/s (744 m/s)
Effective range
1,000 yards (914 m)
Maximum range
2,000 yards (1828 m)
Feed system
10-round magazine, loaded with 5-round charger clips
Sights
Sliding ramp rear sights, Fixed-post front sights, "Dial" long-range volley sights
Belki size zahmet olacak ama, eğer hala ilgileniyorsanız bu yorumumu sözkonusu foruma ekleyebilirsiniz.
Şu anda sözü geçen kitap ve kaynaklarımın yanında olmadığım için net verilerle konuşamadım ama, bu arkadaşın hayal ettiği o gerçeküstülüğün yaşandığını sanmıyorum.
Sevgilerimle
Yetkin İşcen
Gazeteci
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Sayın Yetkin İşcen' in yazısını ve bilahare commodore1tr ın yazısını defaaten okudum. Sayın İşcen in yazısı pek tatmin edici gelmemekle birlikte aşağıdaki açıklamaların yapılmasının yararlı olacağını sanıyorum.
1. Sayın İşcen sadece bu konuyu okuyarak ''gerçek kimliğin gizlenmesi'' konusundaki yorumu kendi tecrübesine yakışmayacak bir boyutta. Bir konuya bakıp yorum yapmak yılların tecrübeli gazetecisine hiç yakışmamış. Kaldıki commodore1tr kimliğini gizleyen birisi değildir. Kendisine e mail ile ulaşmak mümkündür.
2. Gene sayın İşcen 'e ''Hikayeyi yazan arkadaş, anlaşılıyor ki, Çanakkale savaşının hikmetini geç farketmiş. Bu nedenle bunca heyecanlanmasının kusuruna bakmamalı.. '' cümleside hiç yakışmamış. Çünkü ne kendisini tanır ne ne yaptığını bilir ne ne okuduğunu bu kadar bilinmezlikten bir kanıya varabilmek tecrübeli bir gazeteciye hiç yakışmamış olduğunu belirtmeliyim.
Sayın İşçen'in sitesindeki bir çok fikre ( ve özellikle Azman dede ) hakkındaki yazılarına katılmakla birlikte burada kesinlikle katılmadığımı belirtmeliyim.
3. Sayın İşçen ''özellikle M. Kemal ve 57. Alay'ın nereden kalkıp hangi yoldan yürüdüğü konusunda hala bir belirsizlik mevcut ve bu belirsizlik de asla anlaşılamayacak... Çünkü, Alay’ın tam olarak nereden yürüdüğünü anlatan bir gerçek kaynak yok. Bütün kaynaklar, -M. Kemal'inki de dahil olmak üzere-, yetersiz kalıyor.'' demiş. Buna kısmen katıldığımı belirtmek isterim. Çanakkale Muhabereleri ve arazileri konusunda otorite kabul edilen tarihçi Şahin Aldoğan Ve Müttefik kuvvetlerin hareketlerini etüt ederek araziyle eşleyen ve commodore1tr ın bahsettiği arazi uzmanı ve tarihçi Belçikalı Jul Snelders yakın bir geçmişte beşgün boyunca bu arazide etüt yaparak ( Bu arada saygıyla anarak rahmet dileyelim ) bu yanlışlıkları asgariye indirmiştir. 25 Nisan yollarını tespit ettiler ve öncelikle hangi yolların olamayacağını buldular. Örneğin Conkbayırının da kuzeyinde kalan bazı yaklaşma yollarının, derin vadilerle kesilen geçitlerin Türk ve Avustralya tarihi belgelerindeki mekan ve zamanla uyuşmadıklarını bularak doğruları tespit ettiler. Ve yaklaşık yüzde doksandokuz doğruluğunda ilerleme yolunu buldular. Örneğin bugün Bigalıdan kuzey istikametine ilerleyen stabilize karayolu o tarihte topraktı Mustafa Kemal ve 57. Alayın eskiden bu yoldan kocadere köyünü geçerek batıya döndüğü sanılırken şimdi tam Kocadere köyü işaretinin olduğu levhadan kocadere köyüne girmeden batıya döndükleri anlaşıldı.
4. En önemlisi Sayın İşçen '' Her ne kadar atak, korkusuz ve gözüpek olduğu ve böyle davrandığı bilinse de, yaklaşık 12 bin kişinin sorumluluğunu üstlenen bir tümen komutanının (M. Kemal) böyle ortalıkta dikilip düşmana açık hedef teşkil etmiş olması akla uygun gelmiyor.'' demiş ki asıl bu söz hiç akla uygun gelmiyor. Bilmem farkındamısınız bu anıyı commodore1tr uydurmuyor bizzat Mustafa Kemal Atatürk anlatıyor. Alayına izin verdiğini tepeye tek başına çıktığını ve son derece açık ifadelerle şüpheye yer vermeyecek şekilde anlatıyor. Onun için herhamgi birisinin bu konuda yorum yapması abesle iştigal den başka bir şey olamaz. Sayın işçen bu konuda biraz haddini aşmış izlenimini veriyor. ÇÜNKÜ ATATÜRK ANLATIYOR ANILARINDA BAŞKASI DEĞİL. BU OLAMAZ DEMEK NE KADAR DOĞRUDUR BİLEMEM. AMA ATATÜRK ÜN BU ANISINI ÇOK FARKLI KAYNAKLARDA DOĞRULAMAKTADIR.
5. Olayın hiç bir boyutunda '' M. Kemal'in 'gerçeküstü' bir yanı olduğuna '' ilişkin bir yazı bulunmamaktadır. Sayın İşçen bunu gazetecilik taktiği ile oraya koyduğunu sanıyorum. Sayın Commodore1tr'ın Atatürk ile ilgili yazmış olduğu tüm yazılarını bir bütün olarak aldığımızda Sayın İşçen in iddiasının tam tersine hurafelere ve gerçeküstü olaylara karşı durduğunu görüyoruz. Ama Atatürk ün büyük bir staratejist büyük bir taktisyen çok ikna edici bir komutan olduğu yönünde de kesinlikle iddialarda bulunmaktadır. Sayın İşçen bunlara karşıysa bir diyeceğim yoktur taktir onundur. Yani bu paragraf çok gereksizdir.
6. '' İlk yazının sonunda şöyle diyor: "..........Geri çekilmeden önce Tulloch tüfeğini omzundan aldı ve Türk Subayına bir el ateş etti. Iskalamıştı........" Onu Commodore1tr demiyor bahsettiği kitaptaki kişi diyor. Yani Tulluoch Bean a ne anlattı ise o da onu yazmış. Lütfen alıntılara dikkat edelim. Etmeliydi . Kaldıki kendisi bir teğmenin tüfek taşımasına şaşırmış günümüzde bile teğmenler takım komutanı olarak tatbikatta tüfek taşır savaş yıllarında taşıması gayet normal görünüyor. Yandaki erin tüfeğini almış olup olmamasınında esasa bir etkisi olamayacağı için niçin yazılmış anlayamadım. Kaldıki yandaki erin tüfeğini aldı diye '' Bu taktirde, başkasının tüfeğiyle, 900 m. kadar mesafeden kısmen hareketsiz de olsa, kıpırdayıp duran bir hedefi vurması mümkün olamaz'' ifadesinin kurulması tamamen mantıksızdır. Ancak ıskalama nedeni hakkında Commodore1tr ın yorumu daha mantıklıdır. Bir teğmen bir tüfeğin kime ait olduğuna göre ateş etmez. Yiv özelliği hava koşulları balistik ortam a göre mermi yolu belli olur. Teğmenin bunda hata yaptığı daha mantıklı gözükmektedir. ''Bu atışı, sırf kendini tatmin için yapmış olmalıdır. ''gereksiz bir yorum olmaktan öteye gidemeyecek bir iddia çünkü asla bilemeyeceğiz. Tatmin için vurmak için oda aslında esasa etki etmiyor.
7. Tüfeğin cinsini ''muhtemelen ''diye açıklamış ve ÖZELLİKLE TÜFEK CİNSİ ÜZERİNDE DEĞİL MENZİL ÜZERİNDE DURMUŞ ÇÜNKÜ SAYIN KANTARONCU MENZİLİN 400 METRE OLDUĞUNU İLERİ SÜRMÜŞ. hANGİ TÜFEK OLURSA OLSUN MENZİLİN 900 METREDEN FAZLA OLDUĞU ANLAŞILDIĞINDAN BUNA YANLIŞ DEMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. çÜNKÜ KONU TÜFEĞİN CİNSİ DEĞİL MENZİLİDİR. M16 DESE BİLE DEĞİŞMEYECEK BİR KONU
8. Binbaşı Halis Ataksor ( Kör halis ) Çanakkala savaşının değerli komutanlarındandır. En büyük payesi ise tarihe '' Çanakkale muharebesi sırasında 27. Alay 3.Tabur komutanı olarak bulunduğu sırada 25 Nisanda ilk çıkartma yapan düşman askerini taburunun başında ilk karşılayan asker.'' olarak geçmesidir.
Biraz Commodore1tr 'laşırsak Binbaşı Halis Ataksor Düşmanı Arıburnu Hain tepe sırtları arasında karşılamıştır. 0430 da çıkartma başladığına göre bu çatışma 0430-0700 arasında olmuştur. Halis Binbaşı ( O sıralar yüzbaşı ) Arıburnu sırtlarında ayağından daha sonrada Edirne sırtlarında da kolundan yaralanır ve tedaviye alınır. Ancak gerçekten çok büyük bir askerdir burada saygıyla anmak için iki küçük anektot açalım ( Konu dışı ama olsun nede olsa Commodorlaştık.)
Haliloğlu Ahmet Uzun un anısı :Buraya mevzilendiniz, vazifeniz hiç kimseyi karaya çıkartmamaktır. Eğer karaya bir tek düşman neferi çıkartırsanız, hepinizi vururum. Eğer bende size bir hile yaparsam sizde beni vurun dedi. Hani yüzbaşımız çok yaman adamdı doğrusu! demekdedir.
İkincisi ise kime ait bilinmiyor ama çok hoş:
- Kumandanım niçin hedef küçültmüyorsunuz, dediğimde, o askere metanet vermek için ayakda kalışını tevazu ifade eden şu sözlerle gizlemiştir.
- Nasıl olsa kalkmayacak mıyız? Bu ağır gövde ile yatmak zor oluyor da onun için ayaktayım cevabı ile karşılık verdi demektedir.
Ancak şuda bir gerçektir ki Edirne sırtlarında yaralandığında şu olayın saat 0745 civarı olduğudur.
-“Asker yaralandığımı duymasın” dedi. Avcı hattında durumu tetkik etti. Bu tetkikin ne kadar sürdüğünü kestiremedim. Fakat komutanımın her dakika içinde yattığı yerde bile takatsizliğinin artmakta olduğunu hissettim. Bize karşı çok manalı ve büfen bakışları vardı. Anlıyorum ki yalnız bırakmak istemiyordu. Komutanımızı haddinden fazla tatmin ve temin etmeye çalıştık. Fedakâr komutanımız yavaş, yavaş müsterih olmaya ve bize ehemmiyet etmeye başladığını hissediyordum. Biraz sonra sesi toklaştı.
-“katiyen geri çekilmeyin size derhal takviye kuvvet göndereceğim” dedi. Bu emre müteakip bir erin yardımıyla yavaş, yavaş geriye doğru inmeye başlamıştır.
Yani görüldüğü üzere Sayın İşçen in yorumu kesinlikle doğru olamaz ne yer olarak ne zaman olarak Arıburnu edirne sırtları nere Conkbayırı sırtları nere? Saat 0745 ile 0950 arasıda çok farklı Zaten Tulloch Arıburnu Kuzeyinden sahile çıkmış Serçetepe ye yönelmiş Yükseksırt a çıkan dik yamaçlara varmayı başarabilen ve Sarıbayır ın en güneyindeki Kılıçnbayırtepesinin eteklerine bağlanan dar bir bel e yani Cesarettepeye kadar ilerleyip geçen bir takımdır. Yani içeri sarkmayı başarabilen bir takımdır. Dolayısı ile Sayın İşcen burada yanılmaktadır Muhtemelen karşılaşmadılar bile.
Ancak Gerek ATATÜRK ün anlatımı gerekse Tulloch un anlatımları Sayın İşcen in dediklerinin tam tersine yer ve zaman olarak örtüşmektedir. Hemde neredeyse birebir.
9.'' bu arkadaşın hayal ettiği o gerçeküstülüğün yaşandığını sanmıyorum.'' Cümlesini ise anlayamadım ben. Nerede bir gerçeküstücülük var bu olayda ? Düşmanın bir takım komutanı bir sırtta Durumu görmek isteyen Gazi Mustafa Kemal Paşa diğer sırtta birbirlerinden haberleri yok. Adma atıyor vuramıyor. Eğer denseydiki Tulloch nişan alıp ateş ettiği an gökten ak sakallı bir dede geldi kurşunu tuttu yada sayın İşcen'in dediği gibi ''yeşil kuşlara''tutuldu. O zaman anlardım. Ortada büyük bir tesadüf ve büyük bir şans olduğundan başka bir şey yoktur. Buna gerçeküstücülük demek sınırların zorlanmasıdır. Kaldıki Sayın Commodore1tr kendi inancını söylemiş ve anlatmış. Tüfeğin hangi marka olduğu konusunda bilgi dışında sayın İşcen in yazısında bir değer bulunamamıştır tarafımdan. Tüfek te zaten hiç önemli değil
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
"Gerçeküstülük" kelimesine ben de takıldım, ben sayın commodore1tr'nin yazısını okuyunca, olayı gerçeküstü olarak değerlendirdiği kanaatine varmadım, kendim de gerçeküstü olduğunu düşünmedim. Burada bir yanlış anlama oldu sanırım. Olayı "mucize" olarak değil, "şans" (Ve eğer ıskalanan hedef gerçekten Gazi Mustafa Kemal ise milletimiz adına büyük şans.) olarak değerlendirdiğimizin bilinmesini isterim.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Burada bir gerçeküstücülük yok. Ne sanat anlamında yani sürrealizm den kaynaklı nede mistik anlamda bir gerçeküstücülük yok. Gerçeküstücülüğe şiddetle karşıyım. Hele hele ulusal kurtuluş savaşımızla ilgili realitede olsun Çanakkalede olsun gerçek değerleri yok etmek için uydurulan mistik dini gerçeküstücülüklere şiddetle karşıyım.
Geçen sene Kanal 7 denilen kanalda bununla ilgili bir program vardı. Öyle ''devlet büyükleri'' ''bilgilileri '' bulmuşlarki anı üzerine anı anlatıyorlar. Ak sakallı dedeler gelip atılan topları tutmuş, düşmana karşı asıl onlar savaşmış, yorulan askerin yerine nöbet tutmuş sis bulutuyla bizim orduyu saklamış dinlerken şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum ama anlatıanlar öyle coşmuşki '' bunların çoğunun gerçekten olabileceğini '' söylüyorlar. Baktım katılma telefonu var. Aradım tesadüfen çıktı yayına bağladılar utanmadan sordum.
Çanakkale savaşında kaç şehit verdik ?
Yanlış olsada nedense kabul gören rakam burada da değişmedi.
250 bin kişi bunu bilmeniz gerekir.
Gerçek sayıyı bildiğimi de söylemedim de işime geldi söylememekte
Yok bende duymuştum 250 bin şehit verdiğimizide sizin programı seyrederken kafam karıştı dedim. Ve ekledim.
Deleler bombaları tutmuş bizimkilerin yerine savaşmış sis bulutuyla bizimkileri korumuş kurşunları ters çevirmiş diyip duruyorsunuz. Bizim 250 askerimizi kim öldürdü yahu ? dedim.... ve yanıtı beklemeden kapattım.
Kısacası gerçeküstücülüğe karşıyım ama olayların akışı yer ve zaman birbirini çok tutuyor. Dolayısıyla benim değerlendirmemin bu olduğunu söyledim bu kesinlikle böyle demedim. Kimseyi inanmaya zorlamadığım gibi işte bu mucizedir de demedim. Eğer Atatürk se o kişi iyiki ıskalamış belkide tarihin döndüğü anlardan birisi olmuş dedim. Katılıp katılmamak serbesttir. Ama sıfat ne olursa olsun hafif küçümseme edası ile hakaretvari yanıt vermek ayıptır.
Bu benim tanıdığım İşcen uslubu değil ama neyse... Tangör beye de teşekkür ederim oldukça açık yazmış. Sanırım benim yazmamı engellemek için. Yks ben buna üç sayfa yanıt verirdim .
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Aradan bunca zaman geçmiş. Bende neredeyse unutmuşum . Konuda biraz ortada kalmış gibi. Her ne kadar benim için kalmamış kesin olsada şüphe olduğuda bir gerçek.
Bilgi Yayınevinden Mart 2008 de bir kitap çıktı tarihi roman türü olarak niteleyebileceğimiz bir kitap adı DİRİLİŞ ÇANAKKALE 1915 yazarı Turgut ÖZAKMAN. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir kişiliktir bu kişi. Bu kitabı mutlaka okumanızı okutmanızı özellikle varsa çocuklarınıza okutmanızı tavsiye ederim. Her gencin het Türk vatandaşının okuması gereken bir kitap bu kitap. Hatta öylesine ki saklanıp ileride çocuklara okuması tavsiye edilebilecek bir kitaptır diyebilirim. Çok yaşa Turgut Özakman çok yaşa...
Şimdi bu kitabı neden yazdım. Bir gerçekten önerilmeyi hak ettiği için iki bu konuyla ilgili olduğu için.
Kitabın 265. sayfasında bu olay anlatılıyor. Ve teğmen Tullıock un ateş ettiği vuramadığı kişinin Mustafa kemal Atatürk olduğu belirtiliyor. Yaklaşık 8 ay sonra çok büyük bir araştırmacının da aynısını demesi ve çok fazla araştırarak bu sonuca varması sanırım kuşkuları dağıtacaktır. Sayın Özakman'ın izniyle dip not olarak aynı kitabın 614. sayfasından notları yazayım. Belki incelemek isteyen çıkar... Sayın Yetkin İşcen dahil...
''Genel olarak: M. Kemal, Arıburnu Raporu , S,22; Güzergah ve Teğmen Tulloch için, Atlas Dergisi Nisan 2005.
Teğmen Tulloch Avustralyalı gazeteci ve tarihçi Bean a '' Bu Türk subayına tüfeği ile ateş ettiğini ama vuramadığını açıklamıştır.''
Bu konuda ek kaynak olarak : www.user.glo.be , ''Heading for Chunuk Bair'' [ Kaynakta fotoğraf olarakTulloch'un bulunduğu yerden M. Kemal'in bulunduğu yerin görünüşü var.] + L.A. Carlyon, Gallipoli, Bantam books, Londra, 2003. sayfa 194-195. Bu iki kitapla ilgili bilgiyi sevgili Öğr. Bnb:Dr. Necati Yalçın'a borçluyum.
M. Kemal bu anı '' Kazandığımız an, işte bu andır.'' diye niteleyecektir. Birleşik ordu açısından ise '' Bu an savaşı kaybettikleri andır.'' ''
Saygı ve sevgilerimle bu arada önümüzdeki ay Çanakkaledeyiz. Meraklısına GERÇEK bir savaş turu attırırım...
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Sayın commodore1tr' in yazılarını bir çırpıda okudum.
Okurken kendisine hayranlık duyduğumu öncelikle belirteyim. Yani sen tut hem onu oku, hem de tut ötekini oku. Özümse ikisinide. Daha sonra bir benzerlik dikkatini çeksin ve o benzerliği irdele.Kendince şöyle olmuş olabilir diyerek bir fikir at ortaya. Gerçekten etkilendim.HELAL OLSUN.
sayın Kantaroncu'nun neden illa ki bu olmamıştır da ısrar etmesini anlıyamadım. Hatda bu olmamıştırını doğrulatmak için başka birisinden yardım alması cidden garibime gitti.
Olay olmuşta olabilir olmamışta.Zaten kesinlik yok. Acaba,Acaba.
Benim burda gördüğüm şey ise; bir yanda okuyan,bilen,hakim olan daha sonra irdeleyen commodore1tr . Diğer yanda yok canıııım öyle şeymi olur düşüncesini, bilmeden doğrulatmaya çalışan Kantaroncu.
Ama iyide olmuş epey zevkli dakikalardı başlığı okumak.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Sayın sedatif, ben de her nedense bu forumu ilk kez okudum ve açıkçası oldukça hoşlandım. Commodore konusundaki görüşlerinize tamamen katılmakta iken, Kantaroncu hakkındaki görüşlerinize katılamıyorum. Çünkü acaba demek, soru sormak, sorgulamak; Öğrenmek istemek ve hatta öğrenmeye başlamak demektir. Hepimizin bilmediği birçok konuyu belki kantaroncunun sorgusu, commodorenin bilgisiyle öğrendik. Bu itibarla ben şahsen empatiye katılanlara teşekkür ediyorum. Ancak durum onu gösteriyor ki, burada bitmeyecek.
Saygılar.
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Alıntı:
Kantaroncu rumuzlu üyeden alıntı
Gazeteci Yetkin İŞCEN’ in konu hakkındaki e-mektubudur.
Sayın Kantaroncu,
Oysa, M. Kemal üzerine bu tür gerçeküstülükler bina etmeye hiç gerek yok; zaten onun ünlü bir "göğsündeki saate çarpan şarapnel" olayı var.
Sevgilerimle
Yetkin İşcen
Gazeteci
Ben okurken burası gözümden kaçmış ; Sayın Yetkin ne demek istemiş bu deyimiyle acaba ? Böyle bir olay olmadı da Çanakkale yi anlatanlar ''olağanüstülük ''adına eklendi mi demek istiyor ? Yoksa bir olağanüstülük budur yeter mi ? Anlamadım...
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Teğmen Tulloch tartışmasının devam etiğinden yeni haberdar oldum....
Yazılanları okudum ve gösterilen kaynakları inceledim.
Diriliş'in 265. sayfasınıı son bölümünde, Özakman'ın "Teğmen Tulloch Türk subayının askerleri ateş etmeğe hazırladığını sandı. O da müfrezesini yere yatırdı. Yürüse, ateş açtırsa, ateş edip vurmayı başarabilse,tarihi değiştirirdi." cümleleriyle, Tulloch tarafında ateş edilmediğini belirtmesi dikkatimi çekti.
Konuya tamamıyle vakıf olan, Özakman'ın, "Tulloch ateş etti, ama ıskaladı. Iskalamasaydı tarih değişecekti." diye yazmak yerine yukarıda yazıldığı şekilde görüş açıklaması, acaba Commodore1tr'nin tezini destekleyen bir açıklama mıdır ?
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
"Teğmen Tulloch Türk subayının askerleri ateş etmeğe hazırladığını sandı. O da müfrezesini yere yatırdı. Yürüse, ateş açtırsa, ateş edip vurmayı başarabilse,tarihi değiştirirdi."
Bu cümleler tezinizi desteklemiyor....
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Sayın Kantaroncu ;
Tam tersine tezimi destekliyor. Sayın Turgut Özakman' ın konuya çok vakıf olduğunu biliyorum. Kendilerini çok severim saygı duyarım. Bu vesile ilede hürmetle selamlar saygılarımı sunarım. Senaryosunu yazmakta olduğu bu müthiş film içinde şimdiden başarılar dilerim. İnanılmaz bütçeli ve oyunculu bir film olacağını düşünüyorum emareler öyle gösteriyor.
Öncelikle siz ve sayın Sayın Yetkin İşcen ATATÜRK ile Teğmen Tulloch'un asla karşı karşıya gelmiş olamayacağını savunuyordunuz bunu anımsatmak isterim. Ama gerek ATATÜRK ün anlatımı gerek Tulloch un anlatımları bu olayı doğruluyor. Üç ay önce günü birlik yapmış olduğum Çanakkale gezisinde de ben bu iki tepeyede baktım baktım baktım. Sanki olayları yaşadım. Her TÜRK ün mutlaka Çanakkale ye gitmesi gerektiğine inancım perçinleşti.
Sayın Özakman'a gelince onun bakış açısından irdelendiğinde de olay değişmiyor. Gerçi eklerde bir site de diye bu siteyi de belirterek bazı kaynaklardan özellikle Tulloch un anlatımına yer vererek ateş olayını belirtiyor. Belirtmese bile kesin olan karşı karşıya gelenlerin ATATÜRK ile Teğmen Tulloch olduğu ihtimalinin çok büyük olmasıdır. Sanırım esas olan da budur.
Tulloch tereddüt edip askerlerini yatırmasa hücuma kaldırsa tarih değişmeyecek miydi ?
-
Re: Çanakkale Savaşı / Atatürk Kader in değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi ? Acaba Acaba ?
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
)
Ateş öylesine yoğundu ki tüm bölgeyi kaplayan fundalıkların arasına uzanmış askerler başlarını bile kaldıramıyordu. ..... Sağına baksa, uzaktan Çanakkale Boğazı'nın sularını görebilecekti. Fakat buna dikkat edebilcek durumda değildi . Muharebe alanında yeni Türk birlikleri boy gösterdi ve bir kanattan küçük birliğini çevirme manevralarına başladı. Yapabileceği tek şey, tekrar Kılıçbayırına çekilmekti. Tam geriye dönüşte Teğmen Tulloch bulunduğu yerden 900 metre kadar ileride bir Türk subayının durduğunu ve teleşalı bir şekilde koşturarak yanına gelip giden habercilere emirler verdiğini gördü Geri çekilmeden önce Tulloch tüfeğini omzundan aldı ve Türk Subayına bir el ateş etti. Iskalamıştı...........
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
............
0950 Teğmen Tulloch Düztepenin yan yamacına uşalıyor ama yoğun ateşten başını bile kaldıramıyor. Bulunduğu yerden Conkbayırı-Besimtepe yamacı sadece 1 km kadardı. Ancak ilerleme olanaksızdı. Yapacağı en yi şeyin Kılıçbayır a geri çekilmek olduğunu düşünür ve tam dönerken bulunduğu tepeden dokuzyüz kadar ötedeki bir tepede ( Besimtepe-conkbayırı) bir subayın bir takım ere bir şey dediğini onları yere yatırıp birilerine bir şeyler dediğini onunda gittiğini görüyor. Dönmeden ööncede bu subaya ateş edip ıskalıyor. SAAT0950 ..........
BU VESİLE İLE TÜM ŞEHİTLERİMİZE BİR KEZ DAHA ALLAHTAN RAHMET DİLERİM RUHLARI ŞAD MEKANLARI CENNET OLSUN.
Sayın commodore1tr;
iletilerinizi dikkatlice okudum.Ancak bazı çelişkiler kafama takıldı. İlk iletinizde bir Türk subayının yanına gelip giden habercilere emir verdiğini yazmanıza rağmen diğer iletinizde ise; bir subayın bir takım ere bir şey dediğini onları yere yatırıp birilerine birşeyler dediğini onunda gittiğini söylüyor. Bu iki ifade birbirini tutmamaktadır.
Bir de bahsetmiş olduğunuz silahlar konusunda; sizin bahsettiğiniz M1 Garant piyade tüfeği 1936 tarihinde piyasaya çıkmış bir silah. Bahsettiğiniz tarihle uyuşmamakta.
Silahlar ve avcılık ilgi alanıma girdiğinden ağırlıkla bu konu üzerinde yazacağım:
Silahların özelliklerine bakacak olursak;
M1 GARANT:
1936 amerikan yapımı, Çapı: 7,62 mm. , Ağırlığı: 4303 gr. , Namlu uzunluğu: 61 cm. , İlk hızı: 855 m/sn. , Yiv-Set adedi: 4 , Tesirli menzili : 500 m. ve Azami menzili: 3200 m. dir.
Lec-Endfield MK-III:
1907 İngiliz yapımı, Çapı: 7,7 mm. , ağırlığı: 4 kg. , Namlu uzunluğu: 63,5 cm. , İlk hızı: 744 m/sn. , Yiv-set adedi: 4 , Tesirli menzili: 500 m. ve Azami menzili : 1829 m. dir.
Şimdi bahsettiğiniz mesafe 900 metre. Bu mesafe her iki silah için de etkili menzil dışında bir atış mesafesidir. Etkili menzil dışında olmasına rağmen; her iki silahla atılan çekirdeğin de isabet etmesi halinde, bu mesafede bir insanı öldürme olasılığı çok yüksektir.
Burada asıl soru bu mesafeden bir hedefin vurulup vurulamayacağı sorusudur. Bunu yanıtlamak için de atışı etkileyecek şartları değerlendirmemiz gerekir.Öncelikle ele almamız gereken konu balistik özelliklerdir.Ana hatlarıyla balistiği etkileyecek faktörleri belirtecek olursak;
Namlunun durumu, Fişek çekirdeğinin ağırlığı, Havanın yoğunluğu, Havanın ısısı, Rüzgar, İlk hız, Çekirdeğin şekli v.b. sayabiliriz.
Tekrar silahların azami ve etkili menzillerine dönelim:
Azami menzil: Silahla atılan çekirdeğin normal şartlarda gidebileceği en uzak mesafedir. Ancak yukarıda bahsettiğimiz balistik faktörlerin çekirdek üzerinde olumsuz etki yapmadığı sürece, yani; havadaki nem oranının sıfır, hava basıncının 1 atmosfer basıncı, yer çekiminin 9,81 Newton, hava sıcaklığının 21 derece ve rüzgarın hiç bir yönden esmediği şartlarda hesaplanan değerdir.
Etkili menzil: Nişan almak süretiyle silahın üzerinde bulunan nişan almaya yarayan parçalardan (gez-arpacık) faydalanılarak yapılan ve hedef üzeride mermilerin dağılmasının 21 cm. yi geçmediği mesafedir. Etkili menzil içerisinde hedefin vurulması atıcıya bağlı iken bu menzilin dışındaki atışlarda kontrol atıcının elinde olmayıp, tesirli menzil dışındaki atışlarda isabet ettirmek tesadüfi bir olaydır.
Bahsettiğiniz olayda ise Teğmen Tulloch'un 900 m. den bu hedefi vurması imkansız olmasının yanında, yukarıdaki iletilerinizde de belirttiğiniz gibi yoğun ateş altında sağına bakamıyacak durumda olan birisinin 900 m. ileride bulunan birisinin subay olup olmadığını fark etmesi de olanaksız gibi gözüküyor. Dahası; bir teğmenin de piyade tüfeği taşımayacağını ve taşısa bile başını kaldıramayacak vaziyette fundalıkların arasına uzanmış vaziyette tüfeğini omuzunda bulunduramayacağını düşünüyorum.
Ayrıca bu denli yoğun ateş hattında bir Türk subayının bahsi geçen anlatımlar kadar düşmana poz verir mahiyette görüntü vermeyeceğini düşünmekteyim.
Neticede bu olayda ıskalama diye birşeyin olmayacağı aşikar. Ancak Teğmen Tulloch atmış olabilir, belli ki siz de atmışsınız. Atmak ile vurmak veya vurabilmek ihtimali arasında çok fark vardır.
Şunu da bilmenizi isterim ki ATATÜRK' ün bu tür reklama ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Atatürk'ü yüceltmek adına yazmış olabilirsiniz ancak bu tür ucuz senaryolarla bilakis zarar vermektesiniz.
Atatürk'ün bilinen kahramanlıkları ispat için yeterlidir zannediyorum. Atatürk'ü yücelteceğim diye siz çıkar böyle birşey derseniz yarın birisi de çıkar; falan gemiden falan saatte top atılmıştı, Atatürk' te o saatte ordaydı ve topu eliyle yakaladı diyebilir.
ATATÜRK'ün ne kadar büyük bir komutan olduğunu, teğmen Tulloch ta biliyor tüm dünya da biliyor. Tarihi değiştirecekmiş miş... Kolaydı...
Son cümlenize katılırım işte;
TÜM ŞEHİTLERİMİZE BİR KEZ DAHA ALLAHTAN RAHMET DİLERİM RUHLARI ŞAD MEKANLARI CENNET OLSUN.
-
Re: Çanakkale Savaşı Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
Bu son iletiye okumadan kim onay verdi ise kendisini tebrik ediyor başkada bir şey demiyorum.
Bu kadar düzeyli giden bir forum anca bu kadar bilgisiz ve ilgisiz şekilde amiyane sözcükler kullanılarak düşürülebilirdi.
Silahlar ve avcılık ilgi alanına giren beyfendi vikipediden aldığı bilgileri ; ki teki komple yanlıştır; amma önemli değil anlatarak hiç önemli olmayan bir nüansa takılarak daha da acısı sıralı iletileri okumayarak aslında kendisini ifşa etmektedir. Bu forumun hiç bir yerinde ciddi olarak tüfek tartışması olmamıştır. Değerli üye sayın Kantaroncu bu konuda değerli gazetecinin bilgisiylede kısmi yaklaşımı sunmuş dikkat edilirse bir itiraz dahi tarafımdan gelmemiştir. Herhalde diye yazılan bir gelişimin olayın aslına etki etmeyeceğinden üzerinde dahi durulmamıştır. Eğer forum konumuz çanakkale savaşında ki piyade tüfekleri olsaydı o konuda çok detaylı araştırma ile yazılacağı aşikardı. Ama bu forumda tüfek isterse M16 olsun isterse karabina önemli olano değildi. Onu bile anlayamayan zihniyetlerle uğraşmaktan bıktım ucuz demogoji bayağı ironik cümleler kıymeti kendinden menkul değerlendirmeler sıkıyor .
Konuya damla vakıf olmayan birisinin hele hele '' Atatürk olmasaydı başka komutan olurdu...'' diyebilen bir kişiliğin Atatürk konusunda ahkamkesme hakkı yoktur. Zaten azıcık dikkatli okuyan göz sayın Kantaroncunun itirazındaki uslup ve bilgi düzeyi ile bu kişinin bilgisizliğini görebilir. Sayın Kantaroncu ile fikir teatisinde bulunmak hoştu. Karşıt bile olsak... Çünkü düzey uslup hiç bozulmadı Acaba? mantığı ile gelen sorulara ve eleştirilere boynumuz her daim kıldan ince, kaldıki bende daha forum isminde ''acaba'' diyerek bir iddia atıyorum. Bu iddianın dayandığı temelleri söylüyorum. Sayın Kantaroncu buna bir bilgi dahilinde bakış getiriyor tartışılıyor. Bu kişilik ise bunun bile farkında değil. Bilgi eksilerde olmasına rağmen saldırı hat safhada.
Alıntı:
Neticede bu olayda ıskalama diye birşeyin olmayacağı aşikar. Ancak Teğmen Tulloch atmış olabilir, belli ki siz de atmışsınız. Atmak ile vurmak veya vurabilmek ihtimali arasında çok fark vardır.
Şunu da bilmenizi isterim ki ATATÜRK' ün bu tür reklama ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Atatürk'ü yüceltmek adına yazmış olabilirsiniz ancak bu tür ucuz senaryolarla bilakis zarar vermektesiniz.
Gibi ilk bakıldığına çok önemli bir cümleler dizini gibi gelen ama dikkatli okunduğunda bayağı olmaktan öteye gidemeyen bir ilk cümle müthiş bilgisizliğin Atatürk arkasına sığındığı bir ikinci cümle görülüyor.
Okuma bilgi araştırma gibi bir sorunu olmayan tipler böyle kendilerince şatafatlı cümlelerle yazı yazarlar muhtemelen sonra bu cümleleri okuduğunda '' üfff amma laf ettim amma geçirdim.'' psikozuna girerler. Bilmezler ki bilen göz aslında bunu ciddiye bile almaz. Bu forumu açan ben olmasaydım asla ve kata yanıt dahi yazmazdım. '' Vay kara cahil gene sallamış.'' der geçerdim. Yahu hiç bir şey bilmiyorsun bari son iki üç iletiyi oku. Sayın kantaroncu bir referans kitap vermiş bende ona yanıt bari onlara bir bak anla dip notları oku. Nerde kara cehaletin cesaretiyle saldırmak kolay geliyor.
Bu cümleler yazarı Mustafa Kemal Atatürk olan Arıburnu Raporu'na, yazarı gene Mustafa kemal Atatürk olan Anafartalar muhaberatına , yazarı gene Mustafa Kemal Atatürk olan Atatürk ün not defterine, ATESE yayınlarına ; Jenny macleod un gelibolu'nun öteki yüzüne ; Nigel Stell ve Peter Hart'ın Gelibolu yenilgisinin destanı na ; Turgur Özakman'a ; Tarihçi Bean ın hatıratı'na, teğmen tuloch un anılarına büyük saygısızlıktır. Hemde çok büyük. Kaldıki bunu bir de Tegmen Mehmet Zeki ye sor bakalım ne diyecek !!!!
Bende atmışım belliymiş!!! Azıcık kafası çalışan bilgi sahibi olan insan bu olayın doğru yada yanlış olmasının ATATRÜK Ü YÜCELTMEYECEĞİNİ YADA KÜÇÜLTMEYECEĞİNİ İDRAK EDEBİLİR. Hangi bilgiyle orada savaşan bir subaya attı diyebilme ukalalığını gösterebiliyorsunuz? Tabiiki sizin benim yukarıda bir kısmını yazdığım kitaplardan haberiniz yok... Bir çok şeyden olmadığı gibi. Siz o bu foruma girip laf edeceğinize önce bilgi edinin.
Ben böyle dersem biriside çıkar Atatürk top mermisini tuttu dermiş !!! Ancak siz ve sizin gibiler bir destan olan Çanakkalede hacıları hocaları ak sakallı dedeleri yeşil kuşları bulutları hatta daha ileri saçmalamayla İalam peygamberini hatta hatta Cebrail 'i oraya getirir. Bunları yaptırır. Bu olayda ki Atatürk mucizesi askerleri o anda yere yatırtmasıdır. Buda bir çok kaynak tarafından doğrulanmaktadır.
Daha fazla uzatmaya gerek yok Allah size akıl fikir versin benim forumlarımı kısmi yobaz düşünceleriniz mesnetsiz yaklaşımlarınızla kirletmeyiniz.
-
Re: Çanakkale Savaşı Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
Alıntı:
Bu son iletiye okumadan kim onay verdi ise kendisini tebrik ediyor başkada bir şey demiyorum.
Okunmuş ve tarafımdan onay verilmiştir.
Amaç,
Bu harika forum konusunda bile ne gibi çarpıtmalar yapılabileceği, cümle arasında ATA' nın aleyhinde neler söylenebileceği, mal bulmuş mağribi gibi "nasıl giydirdim ama" egosunun ortaya konulabileceğini göstermek ama en önemlisi sizi sinir etmenin keyfini yaşamaktı.:)
-
Re: Çanakkale Savaşı - Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
ÇANAKKALE Savaşları sırasında Kocaçimen Dağı eteklerinde, ‘İsmail’ isimli bir komutan tarafından kaleme alınan ve savaşın şiddetine tanıklık eden mektup, 94 yıl sonra tozlu sandıklardan müzeye taşındı
Hürriyet / Gündem
Burak GEZEN/Ersan KÜÇÜKKURU/ÇANAKKALE, (DHA)
94 YILLIK TARİHİ MEKTUP
http://img510.imageshack.us/img510/4...oto20haber.jpg
Mektupta yer alan, “Melunların kurşunları, size şu mektubu yazarken bile vızır vızır işliyor” şeklindeki cümleler savaşın şiddetini tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Dünya harp tarihine altın harflerle yazılan Çanakkale Zaferi'nin 94'ncü yıldönümü kutlanırken, kahraman askerlerimizin cephe anılarına bir yenisi daha eklendi. Çanakkaleli yerel tarih araştırmacısı ve 1915 Seddülbahir Özel Müzesi'nin sahibi Ahmet Uslu, metrekareye 6 bin merminin düştüğü Çanakkale Savaşı'nın şiddetine tanıklık eden 94 yıllık yeni bir mektup buldu. Bir gazi yakınından temin ettiği Osmanlıca yazılmış mektubu akademisyenlere tercüme ettiren Ahmet Uslu, mektubun 3-4 Ağustos 1915 tarihlerinde, ‘İsmail’ isimli bir komutan tarafından Kocaçimen Dağı eteklerinden yakınlarına yazılmış olduğunu söyledi.
ALMANLARIN VERDİĞİ ‘DEMİR SALİB NIŞANI’
Mektubun en büyük özelliğinin ise Almanlar tarafından Osmanlı ordusuna hediye edilen ve üzerinde Alman ‘Demir Salib Nışanı’ bulunması olduğunu belirten yerel tarih araştırmacısı Ahmet Uslu, dört sayfadan oluşan mektubunda, ‘Affan’ ve ‘Vasıf’ isimli yakınlarına seslenen İsmail Komutanın, mektubu yazarken dahi düşman mermilerinin üzerinden vızır vızır geçtiğinden bahsetmesinin ise Çanakkale Savaşları'nın şiddetine ilişkin çarpıcı bir bilgiyi ortaya koyduğunu kaydetti. Uslu, böylesine önemli bir savaş anısının yer aldığı mektubun orijinalini Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'ndaki Seddülbahir Köyü'ndeki müzesinde sergileyeceğini belirtti.
‘MELUNLAR, ŞU AN BİLE VIZIR VIZIR KURŞUNLARI İŞLİYOR’
Yerel Tarih Araştırmacısı Ahmet Uslu tarafından, bir akademisyene tercüme ettirilen ve Affan ile Vasıf isimli iki kişiye hitap edilen mektupta, şu ifadelere yer veriliyor:
“Affancığım, sana muharebe hatırası olmak üzere müttefiklerimizden Almanlar'ın orduya hediye ettikleri mektup kağıdıyla zarfı Gelibolu Şibhe ceziresinin Anafartalar civarında Kemikli Burunlar'ı önlerindeki yeni mevziden takdim ediyorum. Düşman buraya da bir ihraç hareketi yaptı. Burada da sahile yapışarak oturuyor. Biz de karşısında yine dalaşmağa başladık. Bundan evvel on gün kadar beray-ı istirahat Seddülbahir'den fırkamızla birlikte Gelibolu'da kalmıştık. 24-25 ihracında aldığımız emirle bu yeni muharebeye geldik. Vaziyetimiz elhamdülillah çok iyidir. Bu köpek düşmanın ateş işi muharebe etmek değil, çingenelik. İlerleyemiyor, bari ‘Ekfar-ı umumiyeyi oyalayalım’ diye böyle sevahile yayılıyor. Yani yaptığı ve yapacağı iş değil, dostlar alış-verişte görsün. ... armağanı bu mektubum zannediyorum senin makbulüne geçecektir. Yukarıda bulunan haç Almanlar'ın (Ayzerne Kroytes) dedikleri demir salib nişanıdır. Bunu büyüdüğün vakit, ‘Böyle bir dayım vardı’ diye hatıra saklarsın. .... seni görürüm. Göreyim seni, çalış ve babanla anneni gark et. Kara yanaklarından, civelek gözlerinden öper ve senin için saadet temenni ederim oğlum.”
“Vasıf, Yeni safha-i harb, birdenbire pek telaşlı oldu. Uykusuz kaldık, yorulduk. Epey fire verdik, fakat lehülhamd ilk günü vaziyetimiz heyecan duruldu. Lakin düşman duracağı set mevkiine indi. Burada en ileri piyadelerimiz değil düşman piyadeleri benim karargahım olan tarassut mevkiinden ancak 900-1000 metrededir. Melunların kurşunları size şu mektubu yazarken bile vızır vızır işliyor. İnsanın alışamayacağı bir şey yokmuş. O kadar alıştım ki, adeta cesur oldum diyeceğim geliyor. İftihat etmek istiyorum, ama değil mi? Ne ise Cenab-ı Hak afiyet ihsan eylesin. Sonradan cesur muyum değil miyim anlarım, değil mi?”
-
Cevap: Re: Çanakkale Savaşı - Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
1. Dünya Savaşı'nda İngilizlerin yaptığı hile
1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler başvurduğu hileler ''Çanakkale 1915'' adlı dergiden derlendi. General Hamilton'un anılarında savaş hilelerine ilişkin ilginç anektodlar bulunuyor.
''Çanakkale 1915'' adlı dergiden derlenen bilgilere göre, 1. Dünya Savaşı sırasında dönemin en güçlü donanmasına sahip ülkeler arasında yer alan İngiltere'nin başvurduğu savaş hileleri inanılmaz boyutlardaydı.
İngilizler, özellikle Gelibolu Yarımadası'ndan çekilmenin hesaplarını yaptığı sırada Türk askerlerinin bu çekilmeden haberdar olmaması için değişik savaş hilelerine başvurdu.
General Hamilton'un anılarında, savaş hileleriyle ilgili olarak şu anektod yer alıyor:
''Türk askerlerini şaşırtmak için yolcu gemilerine, şileplere sahte bacalar, sözde toplar, uydurma direkler eklendi. Böylece İngiliz gemileri 'Tiger' ya da 'lnflexible' kruvazörlerine benzetildi. Karşı taraf bu gemilere ateş edip, boşuna pek çok mermi harcadı.''
İngiltere 1. Deniz Lordu Amiral John Arbuthnot Fisher'in planına göre, Invinsible ve Inflexible gibi gemilerin tahtadan aynıları yapıldı ve gerçeklerinin yerine Akdeniz'e gönderildi. Gerçek gemiler ise, Falkland savaşında Alman savaş filosuyla mücadele etti.
Gemilerden Inflexible, Çanakkale'ye geldiğinde Amiral Carden'e sancak gemisi oldu, 19 Şubat ve 18 Mart bombardımanlarına katıldı. 18 Mart günü akşama doğru Çanakkale Boğazı'nda bir mayına çarparak ağır yara alan gemi, Bozcaada'ya baştan kara etti. Burada karaya oturduğu bölgeden kurtarılan gemi, başka gemilerin yedeğinde Malta'ya onarıma götürüldü.
-ALMAN YÜZBAŞININ SEVİNCİ ŞAŞKINLIĞA DÖNÜŞTÜ-
Alman denizaltısı UB-8'in kaptanı Yüzbaşısı Ernst von Voigt, 30 Mayıs 1915 günü denizaltısının periskobundan baktığı sırada saat 20.00 sularında, batmak üzere olan güneş ışınlarının aydınlığında avını gördü.
Bir İngiliz savaş gemisi ''zig zag'' çizerek yol alıyordu. Periskopta gördüğü gemiyi vurursa, bu gemi vurduğu üçüncü büyük düşman savaş gemisi olacaktı bu sularda batırılan... Von Voigt, İngiliz dretnotunun bulunduğu açı ve mesafeyi ayarladıktan sonra ateş emrini verdi.
Denizaltı personeli, torpillerden ikisinin isabetiyle önce büyük bir sarsıntı, ardından da bir gürültü hissetti. Durumu periskoptan izleyen Von Voigt, düşman gemisinin hızla batmak üzere olduğunu fark edince hemen su yüzüne çıkma emri verdi. Zırhlının kimliğini öğrenmek için o tarafa doğru yönelmişti. Bu sırada güverteye çıkmış olan denizaltı mürettebatı da ''Hurra'' diye bağırıyordu.
Ne var ki, olay yerine yaklaşınca, sevinçleri büyük bir şaşkınlığa döndü. Çünkü, denizin üstünde 343 milimetrelik bir kaç top namlusu yüzüyordu. En sağlam çelikten yapılmış olması gereken bu top namlularının su üstünde yüzmesi inanılacak şey değildi. Biraz ileride de dretnotun kaptan köşkü de batmış bir mavna gibi yüzüyordu. UB-8'in kaptanı ve mürettebatı, o zaman olayın anlamını kavradılar. İngilizler, tahtadan yapılmış eklentilerle bir dretnota benzetilmiş bu gemiyle Alman denizaltısını kandırmıştı.
-''SAHTE TAHTA GEMİLER NE OLDU?''-
Savaşın başında Britanya Kraliyet Donanması'nın elinde mevcut gemi sayısını daha fazla göstererek düşmanı caydırmak, yine düşmana hissettirmeden sahip olduğu gemilerin yerini değiştirebilmek için uyguladığı program sonucu, büyük ticaret gemileri ve okyanus aşırı gidip gelen yolcu vapurlarından 14 tane ''tahta zırhlı'' üretilmişti.
Bunların hepsine gerçek gemilerden birer model bulunmuş, tahta ve branda malzemesinden bacadan taretlere kadar orijinal geminin tüm güverte üstü taklit edilmiş, yine onlar gibi aynı renklere boyanmıştı.
Hilenin amacı, donanmanın nerede bulunduğu konusunda düşmanın kafasını karıştırmak ve donanma gücünü olduğundan fazla göstermekti, ama ne kadar işe yaradığı da anlaşılamadı. Taklitler son derece başarılıydı, fakat bu gemilerin savaş boyunca sağladığı başarının ne olduğu hiç bilinemedi.
Bu 14 gemiden sadece Merion gemisi battı. O da, 30 Mayıs 1915 günü, Çanakkale civarında devriye gezen UB-8 tarafından batırılan HMS Tiger taklidiydi. Diğer gemi HMS Orion taklidi Oruba ise, Gökçeada'daki Kefalo koyuna dalgakıran olmak üzere bizzat İngilizler tarafından batırıldı. Geri kalan 12 gemi ise 1916'nın başından itibaren çeşitli görevler için dünya denizlerine dağıtıldı.
http://www.haber7.com/haber/20110316...ptigi-hile.php
-
Cevap: Re: Çanakkale Savaşı - Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
İngiliz miğferinde Mustafa Kemal imzası
Atlas Tarih bu sayı “Bilinmeyen Yönleriyle Çanakkale 1915” dosyası hazırladı. Çanakkale araştırmalarının uzman ismi Prof. Haluk Oral’ın, Askeri Müze’nin özel izniyle hazırladığı dosyada, cephede ele geçirilen İngiliz miğferlerinin ve yine cephede bulunmuş bir flamanın bilinmeyen hikâyesini anlatılıyor.
ASKERİ Müze’nin Çanakkale Savaşı’yla olan ilgisi daha savaş devam ederken başlamıştır. Tasvir-i Efkâr Gazetesi’nin 6 Teşrinisani 1331 (19 Kasım 1915) tarihli nüshasında “İngilizlerden Alınan Ganaim Askeri Müze’de” başlıklı kısa bir haber yer alır. Bu haberde, Harbiye Nezareti’nin Seddülbahir’de düşmandan ele geçirilen on adet büyük İngiliz bandırasının, on adet işaret flamasının, kara ve deniz subay ve eratına ait 39 şapkanın sergilenmek üzere Askeri Müze’ye verildiği yazmaktadır.
Şapkada mor mürekkeple imza
Şimdi müzede bu 39 şapka sergilenmiyor ama Çanakkale Savaşları reyonunda 57’nci Alay’ın kahraman kumandanı Hüseyin Avni Bey’in şehit olduğunda üzerinde bulunan üniformasının sergilendiği vitrinde iki şapka var. İngilizlerin Wolseley güneş miğferi dediği şapkaların birinin arka siperinde mor mürekkeple “19. Fırka Kumandanı” Mustafa Kemal’in imzası var. Yanında şu yazı okunuyor:
“57. Alay tarafından Korku Deresi’nde (Arıburnu) iğtinam edilmiştir. 30/1 2/3 331
57. Alay K. Kaymakam Hüseyin Avni”
‘Size ölmeyi emrediyorum’
Yani şapka miladi tarihle söylersek 13-14 Mayıs 1915 gecesi ele geçirilmiş. Yazıyı yazan ve imzalayan da efsanevi 57. Alay’ın kumandanı Binbaşı Hüseyin Avni. 25 Nisan 1915’te Arıburnu Çıkarması başladığında 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal (Atatürk) yanına bu alayı ve bir dağ bataryasını alarak düşmanı ilk karşılayan 27. Alay’ın yardımına yetişmişti. Ayrıca 57. Alay, Mustafa Kemal’in sözlü olarak verdiği meşhur “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir” emrinin de muhatabıdır. 57. Alay, Arıburnu Cephesi’nde hep ön saflardadır. Düşmana karşı elde edilen başarılar sonucu Hüseyin Avni Bey haziran başında yarbaylığa terfi etti. 13 Ağustos 1915’te de karargâhına düşen bir obüs mermisiyle şehit oldu. Tümen Kumandanı Mustafa Kemal, “Arıburnu Muharebeleri Raporu”nun kapanış satırlarını yazarken onu unutmamış ve “Arıburnu muzafferiyetinin ilk ve metin temel taşı olan elli yedinci alayın” kumandanı Hüseyin Avni Bey’i “hürmet-i mahsusa” ile yâd etmişti.
Çanakkale’de Türklere karşı savaşmış bir İngiliz’e ait bu Wolseley güneş miğferi Mustafa Kemal ve 57. Alay kumandanı Hüseyin Avni’nin imzalarını taşıyor
Şehidin Mektubu
Yağmur yağmış yollara
Sarmışlar beni albayrağa
Şehit olup ta dillere
Düştüm de geldim anne
Sakın ha üzülme, küsme
Ağlayıp ta yüzünü asma
Şehadet şerbetini içtim de
Şehitler yurduna koştum anne
Bir resmin vardı elimde
Bastırırdım hep yüreğime
Son kez seni görmedim de
Ona ağlıyorum anne
Ağıtların duyulur dağlarda
Yaslı öter kuşlar dallarda
Bakıp ta kızıl ufuklara
Kıldığın her namazda
Duanı eksik etme anne
Bilirim yaran derindir
Gözyaşların buz gibi serindir
Allah'a yalvar da acını dindir
Çünkü ben ölmedim anne
Şehitler ölmez unutma anne
Kaynakwh webhatti.com:
Kevser suyunu avuçladım
Resulallahın divanına vardım
Ona kavuşunca duanı aldım
Cennette seni bekliyorum anne
Hüseyin Özbay
-
Cevap: Re: Çanakkale Savaşı - Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?