Hep birlikte bir hikaye yazacağız...
Bu hikayede hayal gücümüzü kullanıp, birbirimizin kaldığı yerden devam edeceğiz yazmaya.
Güzel bir şeyler çıkarsa, size ufak bir sürprizim de olabilir :)
Printable View
Hep birlikte bir hikaye yazacağız...
Bu hikayede hayal gücümüzü kullanıp, birbirimizin kaldığı yerden devam edeceğiz yazmaya.
Güzel bir şeyler çıkarsa, size ufak bir sürprizim de olabilir :)
Ahmet kendini kaybetmiş gibiydi. Telefonunu bulmak için ceplerini karıştırıyor, bir yandan da sürekli saatine bakıyordu. Kendini toparlaması gerekiyordu...
Soğukkanlı olmalıydı,çünkü otobüsü kaçırması iş görüşmesine geç kalması, daha ilk günden rakiplerine karşı 1-0 mağlup olması demekti...Hemen derin bir nefes aldı ve içinden saymaya başladı ;" En son telefonumu nereye koydum?! Bir, iki, üç...." diğer yandan da otobüs için yapılan anons adeta beynine işliyordu. O da nesi? Telefonuyla en son konuştuğunda taksideydi üstelik telefonu da elindeydi, ödeme yapmak için cüzdanını çıkarırken yanına bırakmıştı!!!
Daha fazla zaman kaybetmemek için, son anonsla birlikte otobüse bindi. Biletine baktı, 28 numaraya oturacaktı. Hızlı hızlı ilerlemeye başladı, koltuğunu buldu. Fakat yan koltukta, kızıl saçlı ve bakımlı bir bayan oturuyordu.
Son bir kez oturacağı koltuk numarasını kontrol etti, sonra otobüsü kaçırmamış olmanın rahatlığıyla yavaşça yerine otururken, otobüsün hareket etmesiyle birlikte yolculuk başlamıştı bile… Ancak, yan koltuktaki o büyüleyici kızıl saçların gölgesinde kalan, hem mutlu hem hüzünlü hem de çekici ve masum yüz ifadesi; bir anda daha önce yaşamış olduğu o telaşı ve belki de hayatının en önemli dönüm noktası olabilecek o iş görüşmesini bile neredeyse hafızasından silmişti. Derin bir nefes alarak o da arkasına yaslandı ve "İş, benim yaşama biçimim mi olmalı yoksa bu formülün arkasına saklanıp kendimi kısırlaştırmaktan korkmalı mıyım?” diye, kendi kendini sorgularken yolculuk son sürat devam ediyordu.
Derken muavin geldi,
"beyim siz yanlış yere oturdunuz, burası bayan yanı, sizi en arkada yerimiz var oraya alalım" dedi
Bu durum, yan koltuk komşusu olan o kızıl saçlı güzel bayanın dikkatinden kaçmamıştı. O yarı mutlu yarı hüzünlü yüzünde garip ve tatlı bir tebessüm belirivermişti. Oysa ki genç adam, yolculuk başlamadan önceki heyecanıyla ve şaşkın bir dille, " nasıl olur burası 28 numara değil mi?" diye itiraz etmeye çabalıyordu.
Biletinde yazılı olan numaralı koltukta oturan Ahmet buradan kalkmadı. Olası bir kaza sonucunda farklı bir koltukta oturduğu saptanırsa, durumun kendisi için olumsuz sonuç yaratacağını biliyordu.
3,5 saat süren yolculuktan sonra mola vakti gelmişti.
"Ulan" dedi Ahmet, "ne biçim memlekette yaşıyoruz,medeni iki insan olarak bir bayanla yan yana seyahat etmek bile yasak, hem size de ne oluyor siz elalemin namusunun bekçisi misiniz? oturan razı seslenmeyen razı"
Çay ve sigara derken mola bitmişti. Yerini alan Ahmet'in hala kafasını kurcalayan bir şeyler vardı. 'İş görüşmesi acaba nasıl geçecek, yetişecekmiyim, herşey yolunda gidecek mi?' hep bu sorular geçiyordu aklından. Yol boyunca hiç uyumadı, camdan dışarıyı izleyerek geçiriyorodu zamanı. Ankara'ya yetişmesine artık 1 saatlik yol kalmıştı.
Dinlenme molası için açılan kapıdan içeriye süzülen o çam kokulu mis gibi hava, Ahmet’in ani bir hareketle yerinden kalkmasına neden olmuştu. Hızla yan sıradaki koltuğa da bir bakış atarak, diğer yolcuların ardı sıra dışarı çıkmak üzere yavaş yavaş ilerlemişti. Havalandırma sistemine rağmen, yine de havasız kalan otobüsten indiğinde, ön cama su serpmekte olan o çirkin bakışlı muavinle göz göze geldi. Dışarı çıktığında; sonbaharın onu, o muavin gibi değil, daha içten karşıladığını fark etti. Aslında yolculuğunun tatsız başlaması Ahmet’i pek de etkilememişti ama yine de rüzgârın gücüyle ayaklarına dolaşan sararmış yaprakları umursamadan, adeta o ukala buldugu muavini ezercesine çiğneyerek geçmişti. Umursamaz bir tavırla hızla yanından geçerken, nereye oturabileceğine dair çevresine şöyle bir bakındı ve daha sonra gözüne kestirdiği cam kenarındaki bir masaya doğru ilerledi.
Ahmet, her zamanki gibi fazlasıyla heyecanlıydı o gün! Bu görüşme, aynı zamanda onun ilk iş görüşmesi olacaktı! Aslında o, iş başvurusunda da bulunmamıştı! Fakat bu görüşmeye çağrılması, onun öğrencilik yıllarında göstermiş olduğu olağan üstü başarısından kaynaklanıyordu. Ahmet, beş yıl boyunca eğitimini tamamlamaya çalıştığı şehirde değil, iş hayatı için, İstanbul’u ve daha da olmadı yurt dışını hayal etmişti hep, ama yine de yetenekli olduğu dalda daha çok bilgi alabilmesi, kendisini geliştirmesi, bilgi ve deneyimlerini zenginleştirmesi için bir olanak diye düşünüyordu!
Onu, en çok yerinden zıplatan ve tedirgin eden durum ise, işe giderken takım elbise giyecek olmasıydı. Oldum olası rahat giyinmeye alışıktı; verimli olabilmek adına kravata ve takım elbiseye tahammül edemezdi. Hem ne diye kravat takacaktı ki? Ne de olsa akşama kadar bir bilgisayarin karşısında oturmayacak mıydı? Bilgisayara ayıp olmasın diye mi öyle giyinmesi gerekiyordu? Yoksa...
Gözünde bitmek bilmeyen yol artık bitmek üzereydi. Yan tarafındaki güzelliğe baktı. Kızıl saçlarına baktı, dudaklarına baktı. Kendini alamıyordu. Sol eli, sağ elindeki yüzüğe gitti istemsiz bir şekilde. Döndü, pencereden dışarıyı seyretmeye devam etti.
"Ankara'ya hoşgeldiniz" anonsunu duymak uzun sürmedi.
Ahmet kendini kaybetti yorgun ve heyacanlıydı o heyacanla ANKARA otobüsüne yetişmek için giderken telefonu'da bindiği takşide unutmuştu ama otobüsün ilk mola verdiğinde taksiçiyle bağlantıya geçebileceğini düsündü ve bir nebze rahatladı ve o rahatlamayla biletini alıp koltuk numarasına baktı 28 numara iyi ortalarda biryer diye sevindi ve otobüse bindi 28 numaralı koltuga gelince tekrar bir şoka girdi 27 numaralı koltukda kızıl saçlı çekici bir bayan oturuyordu yavasca koltuğuna oturdu ve arkasına yaslandı otobüş hareket etti az sonra mavin hop hemşerim yanlış yerde oturuyorsun ayağını yemedi Ahmet çünkü biletini firmanın merkezinden almıştı bir anda kızıl saclı bayanı unuttu hukuki bilgileri beyninde dolaşmaya başladı bir kaza sonrası başına gele bileçekleri düşündü ve mavine anladığı dilden anlatıp başından savdı.
çünkü canı hayatı uzuvları onun için kızıl şaçlı hanımdan daha önemliydi
Ahmet bunları düşünürken otobüş mola verceğini anaos etmişti.
Mola bitiminde yerine kızıl saçlı hanımın yanına usulça oturdu başını koltuğa yasladı ve derin bir uykuya daldı ANKARA'ya hoş geldiniz anonsuyla uyandı fakat oda ne kızıl saçlı bayan yanında yoktu?
…Anons sesiyle birlikte etrafına bakındı, sonra mırıldanarak “hoş bulduk” dedi, kendi kendine… O sırada gözleri orta kapıya ilişti, içinden söylenmeğe başladı; “daha önce bu kapıdan inmeyi nasıl akıl edememişim, hmm ben bayağı dalgın olmaya başladım, umarım aynı dalgınlık devam etmez, daha da toparlanmalıyım” diye düşündü. Son basamağı da inmek üzere adımını attı… Saatine baktı…
Sabahın ilk saatleri . Hava birgün önceden kalma yağmurunun ufak ve belkide son taneciklerini döküyordu. Ahmet derin bir nefes aldı. İşte geldim. Görüşmemede daha var olduğuna göre.... Hep aklında Ankara 'da yapmak istediği bir şey vardıya . Tam zamanı.. Sabahın erken saatlerinde simit ve bir bardak çay .... Çay bahcesinde yaşlı adamın tavşan kanı çayını içmek ona çok iyi gelmişti. Son yudumunu alırken .. Kendisini izleyen bir çift gözle karşıkarşıya kaldı ..
deniz02: o da ne kolunda saati yoktu bu kadar da dalğınlık olmazki diye kendi kendine söylenmeye başladı çeplerini karıştırdı o da ne cüzdanıda yoktu sonra birden hatırladı anons seşiyle uyandığında o kızıl saçlı bayanda yanında yoktu hatırladı?
( Sayın Mehmet Emin Sezen;
aksilik bir olur, iki olur. o kadarda olmaz ki ama... salak mı bu çocuk?! bakınız şimdi nasıl getireceğim Ahmet'in yanına o kızıl saçlı dilberi. :p gelmeyecek olursa kızıl saçlarını tek tek yolacağımı iyi bilir o :o )
"Aman Allah'ım" dedi Ahmet, içinden...Alıntı:
Son yudumunu alırken .. Kendisini izleyen bir çift gözle karşıkarşıya kaldı ..
" Ne kadar da parlak ve ışıltılı, ya şu iri badem gibi yeşil cevherleri çevreleyen upuzun, kıvrık kipriklere ne demeli..." :eek: Hmm bana bir şeyler soracak gibi duruyor ama... Evet.. Evet yanılmıyorum..." dedi ve kızın yaklaşmasıyla birlikte heyecanla oturduğu yerden doğruldu...
:p
Hatırladı bu kadarda salak olamam dedi ahmet kedikendine hatırladı zaten başıda hafif ağrıyordu mola verdikten sonra otobüse bindiklerinde kışa bir zaman sonra kızıl saçlı bayan çantasından ayran ve böğreklerini çıkartıp yerken Ahmete bu vesileyle yaklaştı mola yerlerinde ürünlerin hem pahalı hemde kaliteşiz dedi ahmet'de başıyla onayladı fakat kalpi küt küt atıyordu
böyle güzel bir bayanla yolculuk etmek nekader büyük bir şanş diye içinden söylendi bu arada bayan ahmete bir bardak dolusu ayranla böğreklerden verdi Ahmet'de bu teklifi red etmeyerek kabul etti böyle güzel bir bayanın elinden ne olsa yenir içlirdi? ahmet kibarca verilenleri yaladı yutu!
Bir mütted sonra ahmet basını kolduğa yaslayıp tatlı bir uykuya daldı?
:o :o
Sanki "At" üzerinde yolculuk yapıyorlarmış hissine kapıldım şimdi , ne böreği, çantasının içinde böreğin ne işi var?!! Hay Allah ya...ne hikaye ama eski filmleri hatırlattı...
Yani bu durumda yolculuk, zaman tünelinden geriye mi saymış oldu? :rolleyes:
Bu arada börek yiyesim geldi nedense... :o
sayın= c.sudem sizden önce en son deniz hanım ahmeti kolundaki saate
bakarken bırakmıştı ahmet saatine bakınca ne olmuştu?
onun için oradan başladım.
......................................................... .................................................
Ahmet derin bir uykuya dalınça yanındaki kızılsaçlı bayan bir gün öncesinden yaptığı uyku ilaçlı böreklerin işe yaradığını görünce mutlu oldu
(bögreklerini alimiyon fulya kağıda sarmıştı) işaretli olanını'da kahramanımıza vermişti.Bu arada dilberimiz yavaş yavaş ahmetimizi soymaya başlamıştı saat cüzdan bulabildiği ne varsa çantasına doldurdu
Fakat kızıl saçlı dilberimizin Ahmet hakında bilmediği bir şey vardı?
Üzerinde çalmak için ellerini gezdirirken(ava giden avlanır) ahmet bunu hişsetmiş ve salağa yatıp uyuyor numarası yapmıştı.
not c.sudem hanım sizde buradan başlayın. deniz hanım börekleri sandık başıda kolayla yeriz inşallah.
deniz02 sizi kutlarım.Akıcı ve kıvrak bir dil kullanmaktasınız,ayrıca kurgularınız da vurgularınız da iyi.Devamını heyecanla bekliyorum:)
Ahmet, güzel bayanın oturmasını sağlamak adına hemen bir centilmen edasıyla, masanın öteki tarafında bulunmakta olan sandalyeyi çekip:
- Buyurunuz, hanımefendi, dedi ve kibarca oturmasını sağladıktan sonra, saatine de bir göz atıp, bayana döndü:
- Bende kahvaltı edeceğim, malum burada ne varsa onu almak zorundayız, siz ne alırdınız?
Genç kız, tatlı bir tebessümle o ışıl ışıl kızıl saçlarını geriye atıp, biraz da şaşkınca:
- Teşekkür ederim, ben içeceğimi aldım, halbuki buralar da oturulacak çok yer olması gerekir? Boş yer bulabilmek için dolanıp durdum! Beklemek zorundayım, çünkü, arkadaşım burada beklememi söylemişti…
Ahmet, bu güzel bayanla aynı masada oturmaktan hem son derece memnun hem de can kulağıyla dinledikçe yüzünün alev alev yanmakta olduğunu hissediyordu. Tam bu sırada yanlarına yaklaşmakta olan bayanı fark etti ve :
- Hayır , hayır istemez, dedi, Ahmet.
Kızıl saçlı genç bayan da heyecanla dönüp baktı hemen:
- Tamam, gel gel ben istiyorum, dedi.
( Arkadaşlar, yaklaşmakta olan kadın falcı. Fal sırasında kızın ismini öğrenecek Ahmet ve hakkında biraz bilgi sahibi de olacak, bu sayede.. Sevgili Mehmetin yazdıkları biraz gerçek dışı olduğundan ve hem de yabana atılacak sözler olmadığından , izin verirlerse eğer , falcının sözleri olarak alıntılayalım araya…. Değerli arkadaşlar, hikayemizin gerçeğe uygun olmasını sağlayalım, olur mu … haydi kolay gelsin… sevgilerimle, )
Bu arada teşekkür ediyorum Sayın mistrall, katkılarınızı bekliyoruz, bu, hepimizin hikayesi olacak çünkü... ;) :p
Oynamıyorum işte...
Hepinizde mızıkçısınız.
Ben delimiyim tek başıma oynayacağım hep???
çiçekli şalvarı ve kocaman göbeği ile elindeki taşları ovuşturan iri yeşil gözlü kadın:
"gel bakayim paris güzeli ne çıkmış falcağızında" diyerek kızıl saçlı bayanın eteğine oturdu. Yere adeta fırlatarak attığı bakla ve renkli taşlardan bir ikisi Ahmet'in kahverengi ayakkabılarına kadar yuvarlana yuvarlana geldi. Kadın garip bir falcıydı. Fala masanın üzerinde değil de yerde bakmayı tercih etmişti. Aniden gözleri daha da büyüdü ve 'Yasemin kim' dedi?
Şimdi kızıl saçlı bayanın gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Yasemin kendisiydi. Boğazından hırıltıyla karışık bir ses çıktı:
- neden?
Falcı :
-Yasemin her kimse bir kısmete konacak , bir değil üç aşamada olacak. Gizemli bir adam ona abayı yakacak. Ama bir hastalığın pençesinde beş vakit geçirecek , bu vakitlerde hayat zindan olacak ama ömür öyle de böyle de geçecek.
dedi ve yasemin ağzı açık öylece bakakalmışken, Ahmetin uzattığı beşliği alıp kalabalığa karışıp kayboldu.
Ahmet, usulca '' iyi misiniz yasemin hanım?'' dedi ve iri ellerini Yasemin' e uzatır gibi yapıp geri çekti..
( ya yazdıktan sonra farkettim Hatırla Sevgili'deki Ahmet Yasemin e dönmesin ama kızın adı artık yasemin, içimden geçti napayım:)
Mumyalanmak üzere Mısır'a postalanmış olabilir Sayın Sezen :)
Ahmet okulunu bitirmişti,işe ve evlenmeye ihtiyacı vardı.Normalde kızıl saçlı bayanlara ilgi duyuyordu.İlk iş teklifini de uzaklardan gelmesini beklediği için,hayellerine uygun bir rüya gördüğünü düşünüyordu.Kızgın olduğu komşusu,rüyasında kızın yanına oturmasına izin vermeyen itici muavinden başkası değildi.
Uyandı,bir bardak soğuk su içti ve gördüğü rüyanın mealini merak eder oldu.Önceden bir gazetenin verdiği rüya tabirleri kitabında şu yorumu görünce;
"Güzel bir yolculuğa çıktığınızı gördüyseniz, birtakım karlar elde edeceğiniz anlamına gelir. Kötü bir yolculuk, zarara uğrayacağınızın işaretidir" Kafası karışmaya başladı
Hayır olsun işallah dedi ve kahvaltısına davam etti.Yorucu bir gün kendini bekliyordu....
Kahvaltıdan sonra ilk işim savcılığa gitmek olsun dedi beni senelerce buralarda unutanları şikayet edeceğim konuyu başlatan avukatı baroya da şikayet etmeyi unutmamalıyım deyip cebinden çıkardığı sigara paketinin kenarına "Av.Emrah sen görürsün" yazdı. Ah dedi az kalsın unutuyordum ayrıca Asliye hukuk mahkemesine isim tashihi davası açmalıyım artık başka bir isimle başka bir forumda yaşamalıyım dedi en çok da kızıl saçlı afetle vuslata eremediği için hınçlanmıştı :D
Kendini Mısır'a mumyalanmak için göndermek isteyen Mehtap hanımı ve kızıl saçlı hatunlara düşkün olduğunu iddia eden ve kendisini potansiyel sapıkvari göstermeye çalışan sayın Engin'i ve sayın Feyyar'ı da unutmamıştı.Sonuna kadar haklarını arayacak ve tazminat davası açacaktı.
Fakat parasız avukat destegine ihtiyacı vardı ve bu konuyuda hukuki net sitesinden "Param olmasa da avukat tutabilirmiyim" Başlığı altında açmıştı.Emrah beyden hayatını romanlaştırmaya teşebbüsten ayrıca hesaplaşacaktı..
Tam adliye koridorlarında geziniyordu ki;......
Etrafına bir bakındı,adliyede bulunan bayanların hepsi kızıl saçlıydı,bir an durdu ve düşündü.Yoksa forumda yazılanlar doğrumuydu,kızıl saçlı bayanlara mı ilgi duyuyordu.Ahmet'in kafası karma karışıktı.
Koridorda bulunan,rengi solmuş tahta bir banka oturdu.Geleni geçeni izliyordu ve bir yandan aklından bazı şeyleri geçiriyordu.Bir ara ayak ayak üstüne attı ama,sonra resmi insanların ve avukatların geçtiğini düşününce indirdi ayaklarını Ahmet.Pek çekingen idi.
Adliyenin iş yükünün fazlalığını düşündü,ayrıca savcı bey böyle saçma şikayet mi olur, ismi Ahmet olan tek kişi sen misin derse ne diyecekti,ya da bir dava süresini düşündü,delili bile yoktu,üstelik suç olabilecek şey sanal ortamdaydı.O kadar sene uğraşmaya değmeyeceğini anladı ve bu işlerden vazgeçti.
Adliyeden çıktı,yürümeye başladı.Yolunun üzerinde bulunan bir gazeteciden iş ilanları olan bir gazete almayı düşündü.Bakıp inceyelecek,oturacak bir yer aklından geçirerek yürümeye devam etti.
Ağaçların altında masaları olan,küçük sakin bir cay bakçesine ulaştı.Burası tam kendine göreydi.Hem iş ilanlarına bakacak ve hemde yorgunluğunu giderecek yer olduğunu düşünüyordu.Sakin bir cay bahcesiydi.Oturdu,zayıf ve ince sesli bir garson ne içersiniz diye yanına yaklaştı.Ahmet,çay ve ufak su rica edim dedi ve iş ilanlarını,ağaç dalları arasından gazetesine ufak çizgiler halinde vuran güneş ışınlarıyla birlikte incelemeye başladı.
Bir ara kafasını gazeteden kaldırdığında yakın masaların birinde,kızıl saçlı,beyaz yüzlü,güzel giyimli bir bayanın yalnız oturduğunu farketti.
Kız kahvesini içerek etrafına bakınıyordu,Ahmet ise iş ilanlarına bakmaya devam ediyordu,yada öyle görünüyordu.Kızın güzelliği karşısında Ahmet'in dikkati kaybolmuştu.....
Bir an acaba bu bayanında kendisine ilgi duyabilme ihtimalini sorguladı kendi kendine Ahmet.
Ancak çay bahçesinde çalan Sezen Aksu parçası bu ihtimali Akmet'in kafasından sildi attı.Çay bahçesinde çalan parça"Bir Kedim Bile Yok Hadi Gülümse" parçasıydı.Ahmet düşündü,kedi kolaydı,ama ne işi vardı ne arabası ne de evi.
Kahırlı bir şekilde iç çektikten sonra oturduğu yerden ayrıldı.İş ilanlarından kendine göre pek birşey bulamamıştı.Ancak tesadüf yolunun üzerinde bir ilan vardı,buraya uğrayacak ve bir görüşme yapacaktı.
Malum şirketin itaalat,ihracat lojistik ltd şti levhasını görmüştü.Büyük bir büroya benziyordu.İçeri girdi,bir görevli buyurun beyefendi dedi.Ahmet hiç beklemeden,hoş bulduk gazetede iş ilanınızı gördüm ve mümkünse görüşmeye geldim dedi.
Görevli,tabi buyurun az oturun, ben Ayşe hanıma hemen haber vereyim,müsayitse sizi içeriye yollarım dedi.Ayşe hanım şirketin personel müdüresiydi.Az zaman geçmiştiki,takım elbiseli gür sesli görevli "Buyurun Ayşe hanım sizi bekliyor" dedi.
Ahmet görevliye tebessüm eşliğinde teşekkür ederek Ayşe hanımın odasına yöneldi.
Kapıyı açtığında Ayşe hanımı görünce çok şaşırmıştı.........