Bir hukukçu olarak anayasa mahkemesinin 367 gerekçeli kararını nasıl buluyorsunuz? Yorumlarınızı merak ediyorum.
Printable View
Bir hukukçu olarak anayasa mahkemesinin 367 gerekçeli kararını nasıl buluyorsunuz? Yorumlarınızı merak ediyorum.
Karardaki gerekçelere hiç katılmıyorum. Bu karar hukuksal bir karar değildir. Anayasa Mahkemesi'nin zaman zaman vermiş olduğu (özellikle siyasi parti kapatmaları ve özelleştirmelerle ilgili kararlarında olduüu gibi) siyasi bir karardır. Şu aşamada kendi görüşlerimi ve kararla ilgili eleştirilerimi yazacak vaktim yok. İnşallah ileride yazma fırsatı bulurum. Karar hiç bir şekilde tatmin edici de değil.
28.06.2007 günlü Hürriyet Gazetesi'nde Başyazar Oktay Ekşi de karardaki gerekçelere katılmıyor ve Anayasa Mahkemesi'nin "durumdan vazife çıkardığı" yorumunu yapıyor. Bu gerekçelere göre Anayasa Mahkemesi'nin meclisin bir çok kararına müdahale edebileceği görüşünü belirtiyor. Kanaatımca da bu yönüyle oldukça vahim bir karar. Oktay Ekşi'nin yorumu için aşağıdaki linke bakılabilir;
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...zarid=1&gid=61
Entelektüel dürüstlüğe sahip herkes,
politik görüşü ne olursa olsun, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına karşıt tutumunu değiştirmese bile,
bu metni bir bütün olarak dikkat ve samimiyetle okuduktan sonra, 367 kararının hukuken tutarsız olduğunu kabul edecektir.
Doğru karar gerekçeyi önceden yazmıştım ben.
#14 04-05-2007, 23:45:53
unbelievable
Yeni Üye Kayıt Tarihi: Mar 2007
Yanıtlar: 38
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
--------------------------------------------------------------------------------
Arkadaşlar olayı çözdüm kesin olarak.367 kişinin toplantıya katılması hususu anayasada var.
B. Seçimi
MADDE 102. – Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılır.
Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır. Bu sürenin ilk on günü içinde adayların Meclis Başkanlık Divanına bildirilmesi ve kalan yirmi gün içinde de seçimin tamamlanması gerekir.
En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir.
Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.
1. fıkrada cumhurbaşkanının seçilme şartları gösterilmiş 1. şart 2/3 çoğunluğun bulunması ve 2. şart gizli oy,Cumhurbaşkanın tbmm üye tam sayısın üçte iki çoğunluğuyla seçilir(çoğunluğunun oyu değil çoğunluğunun hazır bulunması aksi taktirde 2/3 çoğunluğunun gizli oyuyla seçilir derdi anayasa oysaki 2/3 çoğunluğuyla ve gizli oyla seçilir denmiş ve cumhurbaşkanının seçilme usulü bu ilk fıkrada gösterilmiştir.Ayrıca bunun seçim usulü, seçim şartları olduğu 3. maddede 276 oya kadar cbnin seçilebileceğinin belirtilmesine rağmen bu maddede sadece 2/3 çoğunlukla seçilir denmiş yoksa bu maddenin konmasına hiç gerek olmazdı zaten 3.fıkrada cbnin 367den başlayan seçim süreci gösterilmiş 1. fıkra seçim usulü ve seçim şartıdır her oylamada en az 367 milletvekili bulunmalı ayıca seçim gizli oyla yapılmalıdır,yoksa seçim yok sayılır.
Sayın unbalieable;
Sizi tebrik ederim. Hukukçu musunuz bilemiyorum ama hukukçuların çözemediği bu konuyu çözdüğünüz için sizi tebrik etmek lazım. Hukukçular bu sorunu çözmek için çok uğraştılar, ama bir çözüm yolu bulamadılar. Herkes kendi kafasından bir şeyler söyledi. Bizler de kendi kıt bilgilerimizle bir şeyler söylemeye çalıştık. Sizin gibi bu konuyu çok iyi bilen konunun uzmanı kişilerin olduğunu bilseydik, utanır ve köşemize çekilerek sizin gibi Anayasa Hukuku konusunda uzman olan üstadların görüşünü beklerdik. Sizden özür diliyoruz. Gerçekten, Anayasa Mahkemesi'nin bu dünyada eşi benzeri görülmemiş kararını bizler Tanrı'nın aciz kulları olarak yorumlamakta zorlanıyoruz. Ama sizin gibi değerli üstadlar da olmasa bu kararı anlamakta zorlanacağız. İyi ki varsınız. Sizin bu değerli görüşleriniz sanıyorum uluslararası literatürde de alkışla karşılanacak ve size tebrikler yağacaktır. Ne de olsa bilim çevrelerinin göremediği bir gerçeği görmüş bulunuyorsunuz. Az şey mi? Bence kendinizi küçük görmeyin ve mütevazi olmayın. Çünkü çok önemli bir sorunu çözmüş durumdasınız. Bu arada gerçek kimliğiniz ile yazarsanız belki de sizi uluslararası hukuk çeevreleri literatüre dahil ederek karşılaştıkları sorunların çözümünde sizden yardım isteyebilirler. Lütfen onları ve bizleri
yüksek bilgilerinizden mahrum bırakmayın. Size ihtiyacımız var. Siz olmasanız biz bu 367 sorununu nasıl çözerdik?
Selam ve saygılarımı sunuyor size tebriklerimi gönderiyorum.
Hukukçular karara ne diyor?
Anayasa Mahkemesi'nin, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini de öngören anayasa değişiklik paketinin iptal istemlerini reddetmesi sonrası ortaya çıkan durum, hukukçular tarafından farklı görüşlerle değerlendirildi.
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararıyla 11. Cumhurbaşkanını 23. dönem TBMM'nin seçeceğini ifade etti. Milletvekili genel seçiminden sonra oluşacak yeni meclisin toplanmasından sonra cumhurbaşkanı seçimi için bir aylık sürecin başlayacağını anlatan Türk, ancak Anayasa Mahkemesi'nin daha önce verdiği karar uyarınca toplantı yeter sayısı için her turda 3'te 2 çoğunluğun gerekeceğini belirtti. Türk, şunları söyledi:
"Bundan sonra herkesin sağduyulu hareket edeceğini umuyorum. Laik, demokratik değerleri, cumhuriyetin niteliklerini ve Türkiye'nin birliğini, son günlerdeki moda deyimiyle, 'sözde değil, özde temsil edecek bir cumhurbaşkanı seçilmesi' gerekir. Yeni meclis cumhurbaşkanını seçemezse 23. yasama dönemi en kısa yasama dönemi olmaya adaydır."
Prof. Dr. Mehmet Turan
Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Turhan da bu kararla 11. cumhurbaşkanını yeni meclisin de seçebileceğini, referandumun da beklenebileceğini ifade etti. Yeni TBMM döneminde toplantı yeter sayısı için 367 milletvekilinin katılımının şart olduğuna işaret eden Turhan, "Yeni meclis toplantı yeter sayısı için 367'yi bulamazsa sıkıntı çıkar ve seçimin yenilenmesi gerekir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşmak zorundalar ya da halk oylamasını bekleyecekler. Halk oylaması 'evet' kararıyla sonuçlanırsa Cumhurbaşkanını halk seçer" diye konuştu.
Prof. Dr. Cem Eroğul
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Eroğul ise 11. cumhurbaşkanını kesinlikle yeni meclisin seçmesi gerektiğini söyledi. Referandum kanununun yürürlükte olmasına rağmen bugüne kadar ki cumhurbaşkanının seçimin düzenleyen 1982 Anayasası hükmünün yürürlüğünü koruduğunu ifade eden Eroğul, "Mevcut Cumhurbaşkanının görev süresi dolduğuna göre, 23. dönem meclisin cumhurbaşkanını derhal seçmesi gerekir. Halk oylaması yapılacak diye anayasal görevini savsaklayamaz" dedi.
Prof. Dr. Ergun Özbudun
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun da Anayasa Mahkemesi'nin kararını çok olumlu bulduğunu belirterek, cnayasa değişikliği paketinin iptali ile ilgili itiraz gerekçelerinin savunulacak nitelikte olmadığını kaydetti. Özbudun, "Yüksek Mahkemenin kararı çok isabetli bir karar" dedi.
Bu süreçten sonra kamuoyunda 2 tür yorum yapılacağını belirten Özbudun, yorumlardan birinin, 'seçilecek yeni meclisin mevcut kurallar içerisinde cumhurbaşkanını seçeceği', diğer yorumun ise "Artık sorun halk iradesine intikal etmiştir, beklenmelidir. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer görevine devam eder yönünde olacağını" söyledi.
Özbudun, her iki yorumun da tartışılacağını belirterek, "İkinci yorum demokratik ilkelere daha uygun. Top artık seçmenin sahasında ama oluşacak yeni meclisin ne tarz hareket edeceğine bakmak lazım. Önce yeni meclisin nasıl oluştuğunu görmek lazım. Anayasa Mahkemesi'ni kararından dolayı kutluyorum" diye konuştu.
ekolay.net
Hukukçulara göre tam bir kaos
Eski Adalet Bakanı Türk, yeni Meclis’in 1 Ağustos’tan itibaren 30 gün içinde yeni cumhurbaşkanını 367 çoğunlukla seçemezse Meclis’in feshedileceğini söyledi, Prof. Yüzbaşıoğlu ise “Hukuki kaos çıkacak. Anayasa değişikliği hükümsüz kalabilir” dedi.
Anayasa Mahkemesi kararı, seçimden sonra yeni Meclis, yeni cumhurbaşkanı seçimi ve referandum nedeniyle tam bir karmaşa yaşanacak. Kararı NTV’ye değerlendiren eski Adalet Bakanı ve hukukçu Hikmet Sami Türk, Anayasa değişikliği paketi henüz onaylanmadığı ve 22 Ekim’de halk oyuna sunulacağı için yeni Meclis’in cumhurbaşkanını Ağustos ayı içinde üçte iki çoğunluk, yani 367 toplantı yeter sayısı aramak suretiyle seçmesi gerektiğini belirtti. Türk “Bu noktada uzlaşma olmazsa Meclis yenilenmek durumunda kalabilir” dedi....Devamı>>>
Bu durumda yeni meclis cumhurbaşkanı konusunda uzlaşmazsa bir seçim daha görünüyor ufukta...
Sayın Avukat Abbas Bilgili neden bu kadar tepki gösterdiğinizi anlayamadım.Anayasayı ve çeşitli anayasa kitaplarını defalaraca okudum, ayrıca hakim adayıyım ,Türkiyede anayasayı ve anayasa hukukunu en iyi bilen kişilerden biriyim,yorumum da oldukça güçlüdür,ilerde yargıtayda ve inşallah da seçilirsem anayasa mahkemesinde beni göreceksiniz,dünya hukuk literatürüne geçecek bu tür kararları görmeye devam edeceksiniz .
Sayın unbelievable;
Sizi tekrar tebrik ediyorum. Yargıç adayı olduğunuza göre hukuk alemine yeni bir Sabih Kanadoğlu doğuyor demektir. Henüz adayken bu sorunu çözdüğünüze göre kimbilir ileride neleri çözeceksiniz..
Ama şunları hatırlatmama müsaade edin; söylediğiniz şey ilk defa söylenmiyor. Bu konu çok tartışıldı ve çok şey söylendi. Anayasa'nın 102. maddesinin ilk cümlesi "...seçilir" diye bitiyor. O cümlede toplantı yeter sayısı diye bir şey yok. Sizin gibi düşünenler "seçilme için 367 gerektiğine göre toplnatı için de gerekir" diyorlar.
Tüm anayasa kitaplarını okuduğunuzu söylüyorsunuz, ama bu konuda anayasa hukuku kitaplarında çok açık bir bilgi ve açıklama yok. Konu gündeme geldikten sonra bu konuda makaleler yazıldı. Ayrıca Barolar Birliği'nin bu konuda düzenlediği bir panelde iki farklı görüşün temsilcileri görüşlerini dile getirdiler ve bu panelin konuşmaları kitap haline getirildi. Bu tartışma ile ilgili en önemli kaynak bu kitaptır. Yani bu konunun literatürü sizin değindiğiniz anayasa hukuku kitapları değil, belirttiğim yeni tarihli makaleler ve kitaptır.
Sizin "olayı çözdüm" demeniz tuhafıma gitti. Çünkü farklı bir şey söylemeden, daha önce bilimsel makalelerde bilimsel söylemmiş gibi sunulanların sizin tarafınızdan oldukça acemice söylenmesi bana ilginç geldi.
Sayın yargıç adayımız; bu konuyu biraz daha arşatırmanızı haddim olmayarak önereceğim. Saygılar...
Sayın Abbas Bilgili ben anayasa hukuku konusundaki donamımı anlatmaya çalıştım,anayasa hukuku kitaplarında ya da anayasa metninde açıkça olsa bu ibare zaten çözdüm demezdim,ben emin olun ki bu gerekçeyi önceden başkasından duymadım ya da okumadım,Anayasa mahkemesinin 1970lerde yine böyle bir kararı var(Anayasa koyucunun gereksiz tekrar yaptığı düşünülemez şeklinde)1.fıkradaki ibare 3.fıkrada gene kullanılmış üstelik gizli oy ibaresi sadece ilk fıkrada kullanılmış demekki 1. fıkradaki 2/3 çoğunluk ve gizli oy seçim usulünü,seçimin sıhhat şartlarını gösteriyor,ayrıca cumhurbaşkanı tam sayının salt çoğunluğuyla da seçilebildiği halde 1. fıkrada sadece 2/3 çoğunlukla seçilir dendiğine göre bu toplantı yeter sayısıdır.
367yle toplanamama halinde bu seçimin eylemli içtüzük değişikliği nedeniyle iptal edileceğini de cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili konuda seçimden aylar önce söylemiştim,çoğu kişi parlemento kararı bu denetlenemez diyordu ancak anayasa mahkemesi eylemli içtüzük değişikliği niteliğindeki parlemento kararlarını 1993den beri denetliyor.
[QUOTE=ma_cera;117556]Temel hukuk kitaplarınızı bir karıştırın isterseniz.. Toplantı yeter sayısı ve karar yeter sayısının ne olduğuna bakın. Sonra 1982 anayasasının ilgili maddelerinin gerekçesini bir okuyun.
Bunlara rağmen görüşünüzde ısrar ediyorsanız, diyecek birşey yok.
1961 anayasasında bir aday üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyunu alana kadar seçimler devam ediyordu,Cumhurbaşkanı o zamanlar uzun süreler seçilememiş krizler çıkmış hükümetler düşmüş,cumhurbaşkanın seçilmesini kolaylaştırmak için 1982 anayasasında cumhurbaşkanı 4. tur oylamada da seçilemezse Tbmm seçimleri derhal yenilenir hükmü getirilmiştir,yani milletvekillerini uzlaşmaya yöneltiyor bu durum,yeni seçilmiş bir mecliste ya da daha seçimlere uzunca bir süre varken mesela 2 yıl gibi özellikle son sıralardan giren milletvekilleri seçimlerin yenilenmesini göze alamazlar,çünkü bir daha seçilmeme riski olduğunu bilirler,şimdi yeni meclisi göreceğiz akp vekilleri oturuma girecek mi girmeyecek mi 367 kişi toplantıda bulunacak mı bulunmayacak mı?Bence bulunacak bundan eminim.Görüldüğü üzere bu 367 kararıyla cumhurbaşkanın meclisçe seçilmesi imkansız hale gelmiştir diye bir durum yok.Yeni meclis cumhurbaşkanını seçecektir.
1961 Anayasası:
İkinci Bölüm
YÜRÜTME
A) Cumhurbaşkanı
I. Seçimi ve Tarafsızlığı
MADDE 95.- Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış kendi üyeleri arasından, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla yedi yıllık bir süre için seçilir; ilk iki oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, salt çoğunlukla yetinilir.
Bir kimse arka arkaya iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez.
1982 Anayasası:
B. Seçimi
MADDE 102.
En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir
Toplantı yeter sayısı = Karar yeter sayısı mıdır?
1982 anayasasında 102. maddenin gerekçesine baktınız mı?
Ayrıca sizin daha önceki yazınızdaki iddianız doğru olsa 1961 anayasasında da toplantı yeter sayısını 2/3 olarak kabul etmemiz lazım. Demek ki sadece Özal değil, Sunay ve Korutürk'ün de seçimlerinde de usulsüzlük var.
anayasa mahkemesi gerçekten hukuksal bir karar vermiştir şöyle ki 1)cumhurbaşkanı temsil oranı yüksek olmalıdır anayasanın 101, maddesi yüksek temsil oranının saglanması için anayasa koyucu tarafından konmuştur fakat ülkemiz şartlarında seçilmesi zor oldugundan bunu gevşekleştirmiştir 2)azınlık hükümeti halkın tamamına belli kişiyi zorla cumhurbaşkanı seçtiremez şu anki hükümet %35 gibi bir oranla gelmiş olup bundan önceki hükümet dsp mhp anap toplam temsil oranı %60 ları aşmış olup bir de anamuhalefet lideri tansu hanımın desteği ile şeçilmiştir . sizle yüzyüze olsak bu konu hakkında size açıklama yapabilirim. görüşleriniz için sag ol.
Hukuki bir karar değildir. 1982 anayasası daha önce cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan krizler nedeniyle cumhurbaşkanlığı seçimini kolaylaştırmak istemiştir. Ayrıca anayasa maddelerininin hiçbirinde madde gerekçelerinde toplantı yetersayısının 367 olduğu belirtilmemiştir ve bu kadar hukuku çekiştirip zorlama yorumlar yapmak hukuka en büyük zararı vermektir.
sayın bilgili toplantı yeter sayısı 1995 yılında yanlış hatırlamıyorsam bir düzenlem getirildi bu düzenlem sonunda bu durum anayasa mahkemesi görevine girdi yani hukuksal bir olay yetkili mahkeme söz konusu . anayasa bitapları sadece bir rehber niteliğindedir ve böyle olmalı her şey kitaba bağlı bir şekilde olamaz bu dinsel bir sorun değil kitaplarda kutsal kitap değil.
1982 anayasasını yapanlar da bu 367 kararına şaşırdılar. Çünkü, onlar bu anayasayı yaparken "Cumhurbaşkanlığı için özel bir toplantı yeter sayısı konmadı" diyorlar. Danışma Meclisi tutanaklarından da bu sonuç çıkıyor. Yani Anayasa Mahkemesi, Anayasa'da olmayan bir kuralı varmış gibi göstermiştir.
Aslında, Anayasa Mahkemesi'nin Başkanı Sayın Tülay Tuğcu da dahil olmak üzere 4 üye, bu konuyu görüşmenin Anayasa Mahkemesi'nin yetkisinde olmadığı yönünde karar vermişlerdi. Sanırım doğrusu da oydu. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin TBMM kararlarını denetleme yetkisi yok. Ama buna bir kılıf bulundu ve bu karar için "eylemli iç tüzük değişikliği" dendi. Bu durumda da iç tüzük değişikliklerini inceleme yetkisi olduğundan, bu şekilde dolaylı bir yetki yaratılmış oldu.
Bu karar daha çok tartışılacak ve sanırım yıllar sonra buna gülünecek. Çünkü bu tam bir komedi. Bu oyunun adı da sanırım "367 Komedisi" olacak.
Selamlar.
Bazı soruların yanıtlarını bulmak için farklı görüş açılarını da bilmek gerekir. İsterseniz, marksizme bir göz atalım.
Kısaca anlatırsak, devlet, egemen sınıfların iktidarını korumak için var olan bir kurumdur. Hükümet, devlet içersinde sadece uygulama organı olup, devletin üzerinde ir kurum değildir. Yani hükümet olak ile iktidar olak, farklı olgulardır. Burada marksizm içersinde evri-devrim iç içe mi yoksa evrim devrimi doğurur gibi tartışmalar da yer almakta elbette.
Ancak, 1960,1971,1982 darbeleri ve 28 şubat sürecini hatırlayanlar, hükümet olmakla iktidar olmanın aynı şey olmadığını idrak edebilirler. Bazıları hükümette olmakla kendilerini iktidar sahibi görmüş olabilir. Ne yapalım, bunlar tarihi ve sosyolojiyi anlamamkta ısrar etmişlerdir.
Hukuk da, bu bağlamda, devleti koruyan bir üstyapı kurumudur. Beğensek de beğenmesek de, devleti hükümete ve muhalefete karşı korumak üzere vardır.
Anayasa Mahkemesi kararını bir yana bırakalım. Ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırmayalım. Anayasaya ugun mu diye tartışılan Anayasa bakmakta yayr var. 1982 Anayasası nedir? Demokratik midir? Niçin böyle bir anayasa yapılmıştır?
Yıllaca Ceza Kanunu 141-142. maddeleri üzerinde tartışma yapıldı. Anayasaya qykırılığı iddia edildi. Anayasa Mahkemesi de 1 oy farkla uygunluğunakarar verdi. sonra Anayasaya aykırı dedi. Bunlar tartışıldı mı? Hayır.
Anayasa Mahkemesinin 367 kararı da siyasi değil hukuki bir karardır. Hukuk, devleti yani egemen sınıfın iktidarını korumuştur. O kadar.
Bu hükümet yanlıuları, iktidarı ele geçirmiş olsalardı, Anayasa Mahkemesi de gerekn kararı verecekti. Hatta 12 eylülde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesine de gerek kalmayacaktı.
Sayın Ragıp Atay üstadım;
Anayasa Mahkemesi'nin "367 Komedisi" olarak isimlendirdiğim kararı ile ilgili olarak çok farklı bir yorum yaparak "marksist" tahlillere girmişsiniz. Ama şunu bilin ki, sizin marksist tahlillerinz dahi bu kararın doğru olduğu sonucunu doğurmaz.
Siz diyorsunuz ki, "marksizme göre devlet, egemen sınıfların iktidarını korumak için var olan bir kurumdur ve bu kararla da egemen sınıfların iktidarını korumuştur."
Evet haklısınız. Marks, "tarih bir sınıflar savaşıdır" diyor ve "devlet de egemen sınıfların iktidarıdır" diyor. Yine Marks'a göre daha ileriki aşamada da ezilen (sömürülen) sınıflar, dayanılmaz bir noktaya gelindiğinde ihtilal yapacaklar ve önce proletorya diktatörlüğünü kuracaklar ve devleti de ortadan kaldırarak ezilen ve ezenin olmadığı, ideal, komünal bir toplum doğacak diyor.
Marks bu teorisini 1800'lü yıllarda Avrupa tarihine bakarak geliştirdi. 1848'de Komünist Manifeto'yu yazdı. Menifestodaki görüşlerini genişletip olgunlaştırarak Kapital'i yazdı.
Marks'a göre taih birsınıflar savaşı idi. Devlet, egemen sınıfların (sömürenlerin/ezenlerin) örgütü idi. Bu görüşe göre, başlangıçta insanlar, ilkel kominal bir şekilde, yöneten ve yönetilenin olmadığı, ezen ve ezilenin olmadığı bir ortamda (devletsiz) yaşıyorlardı. Ama mülkiyet düşüncesi gelişince, köleler ve onlara sahip olan efendilerinin olduğu "köleci toplum" doğdu. Zamanla "köleci toplum" yerini "feodal toplum"a bıraktı. Sömüren feodal beyler ve onların sömürdüğü serfler vardı bu toplumda. Feodal toplum, üretim ilişkilerindeki gelişme ve sanayi ile yerini "kapitalist toplum " denilen ve Marks'ın da yaşadığı 19. yüzyıl vahşi kapitalizmine bıraktı. Kapitalist düzende sömüren kapitalistler ve sömürülen işçi sınıfı vardı. Marks, bu tarihsel şemayı Avrupa'nın tarihine bakarak geliştirmişti. Daha sonraki aşamada ise sömürünün ve baskının dayanılmaz noktasında işçi sınıfı ihtilal yapmak zorunda kalacaktı. Çünkü, işçilerin kaybedecek bir şeyleri yoktu. Bu durumu ifade etmek için Marks, Kmunist Manifesto'yu şu cümlelerle bitiriyordu; "Ey dünya işçileri birleşiniz! Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok, sizi yeni bir dünya bekliyor."
Ancak, gelişmeler Marks'ın beklediği (tahmin ettiği) gibi olmadı. İşçi sınıfı Avrupa'da "zincirlerinden başka kaybedecek şeyler" sahibi oldu. Arabası, evi vs. oldu. Bu gelişmeler karşısında Marks'ın beklediği ihtilal Avrupa'da bir türlü gerçekleşmedi. Yani işçi sınıfının ihtilal yapmaya hiç niyeti yoktu.
İhtilal, 1917'de Marks'ın hiç beklemediği, sanayi toplumu olamamış bir köylü toplumu olan Rusya'da oldu. Ama Rusya'daki ihtilal, Marks'ın teorsindeki gelişmelere uygun değildi. Avrupa'daki anlamda işçi sınıfının olmadığı bir yerde Lenin'in öncü örgütlernmesi ile olmuştu ihtilal.
Zaten, Marks'ın teorisi Avrupa tarihine bakılarak oluşturulduğu için doğu toplumlarının gelişimine hiç uymamıştı. Özellikle O dönmede doğu denildiğinde ilk akla gelen Osmanlı tarihine de hiç uygun değildi. Bu durumu fark eden Marksistler, teorideki açığı kapatmak için bir yama bulmak ihtiyacını hissettiler ve doğu toplumlarına uygun bir teori olarak ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzı) diye bir teori geliştirdiler. Aslında bu teoriye ihtiyaç duyulması dahi Marks'ın sınıf teorisinin yetersizliğini göstermektedir.
Bütün bu açıklamalarım, Marks'ın teorisinin tam anlamıyla doğru olmadığını belirtmek içindir. Marks'ın devlet ve sınıf teorisi elbette düşünce tarihinde önemli bir yere sahiptir. Ancak, genel bir doğruyu içermemektedir. Eleştirilecek bir çok yönü vardır. Zaten devleti izah etme iddiasında olan başka bir çok teori vardır. Örneğin Ruso'nun "toplum sözleşmesi (sosyal kontrat)" veya Hobs'un "Leviathan" teorileri de bu yöndeki önemli görüşlerden sadece bazılarıdır.
Şimdi gelelim Anayasa Mahkemesi'nin artık meşhur olmuş olan 367 kararına.. Siz, Marks'ın teorisinden ödünç aldığınız "devlet egemen sınıfların örgütüdür" söylermini daha ileri götürerek, "bu kararla egemen sınıfların iktidarı korunmuştur" diyorsunuz.
Bu yorumunuzu Marks'a değinmeden yapsaydınız fazla üzerinde durmayacaktım. Ama Marks'a göre, egemen sınıf demek "ezen/sömüren sınıf" demektir. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile korunan sınıf, ezilen/sömürülen sınıf mıdır? Cumhuriyet mitinglerini yapanlar benim bildiğim kadarı ile kapitalist (ezen/sömüren) sınıf değildi. Tamamen bir orta sınıftı. Değerli sosyolog Sencer Ayata, bu mitinglere katılanları sosyolojik olarak tahlil ederken, bunlar, avukat, doktor, eczacı, mühendis, bankacı gibi eğitimli "yeni orta sınıftır" görüşünü belirtmişti. Bu görüş benc de doğrudur. Bu mitinglere katılanlar, burjuva değil, eğitimli bir orta sınıfı oluşturuyorlardı. Anayasa Mahkemesi de burjuvaların değil, bu katılımcıların görüşüne(menfaatine) göre karar vermiştir. Yani Yüksek mahkeme egemen sınıfların değil, eğitimli orta sınıfın çizgisinde bir karar vermiştir.
Aslında orta sınıfın bir toplumdaki büyüklüğü o toplumun daha sağlıklı bir toplum olduğunu gösterir. Çünkü orta sınıfın diğerlerine (yani alt ve üst sınıflara) göre daha büyük olması, alt ve üst sınıfların (yani ezilenlerin ve ezenlerin) daha az olduğu anlamına gelir. Toplumda orta sınıflaşma çok önemlidir. Çünkü bu durum gelir dağılımının daha adil olduğu anlamına gelir. Orta sınıf, alt sınıfların gelir dağılımından daha fazla pay alması ile büyür. Orta sınıf büyüdükçe de ezilenler azaldığından, toplumda Marks'ın beklediği anlamda bir ihtilal olmaz. Bu nedenle de Marks, orta sınıftan hiç hazzetmemiştir. Çünkü, onun beklediği ihtilal bu orta sınıf yüzünden olmamaıştır.
Bütün bu açıklamlardan şu sonucu çıkarabiliriz, Anayasa Mahkemesi kararının sizin bahsettiğiniz Marksist anlamda bir "egemenleri koruma" işlevi yoktur. Tamamen başka dinamiklerle ilgildir. Bu dinamikler başka bir yazı konusu olabilir.
Selam ve saygılarımla.
Sayın Bilgili
Ben kendi görüşümü yazmadım. Sadecetarihsel Materyalist düşünce açısından bakarsak, ne olur diye bir değerlendirme yaptım. Yoksa, mitinge katılanların sınıfsal kökenini araştırmadım. Kaldı ki, Tarih boyunca, devletin en ateşli savunucuları, ezilenler olmuştur.
Marksizmin haklı olup olmadığını tartışmak için, başka bir forum açarız. Ancak, 367 komedisi gibi, çok komedi var ülkemizde. 12 eylül generallerinin yargılanmayacağı hükmü ne kadar hukuki?
141-142 nin kalkıp kalkmaması niçin yıllara anayasa hukukçularını uğraştırdı?
marksist felsefe demem lafın gelişi. Aslında, devlet,tarih ve gelişim üzerine ağırlıklı olarak Engels yazmıştır. Bu görüşler de Engels'in kitaplarında yer alır. Şunu da belirteyim. Bak burada doğru tesbitlerde bulunmuş. Her söylediği doğrudur diye bir sonuç da çıkarmıyorum ve benimsetmeye çalışmıyorum.
Başka bir konuda da,Rousso'nun görüşleri olaya oturabilir.