-
Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo
"Ünal Tanık'ın yazısıdır."
Yorumu vicdanınıza bırakıyorum..
Asker, PKK liderlerinin teslimine karşı çıktı
Yer ABD'de Hudson Enstitüsü. Muhafazakar yapısı ile bilinen bir düşünce kuruluşu. Türkiye'den sadece üst düzey generallerin çağrıldığı bir toplantı. PKK liderlerinin yakalanması gündeme geliyor. Asker şiddetle karşı çıkıyor.
Neden mi bahsediyorum. Buyurun okumaya. Dehşet senaryosunu takibe...
Washington'da faaliyet gösteren Hudson Enstitüsü adlı muhafazakar eğilimli fikir kuruluşunda Türk subaylarının katılımı ile gerçekleşen toplantı, gündemine aldığı senaryo ve askerlerin tepkisi ile çok tartışılacak bir tablo ortaya koydu.
Tartışmaya konu olan toplantı, 13 Haziran 2007 Çarşamba günü yapıldı. Toplantıya, hem Türkiye'den hem de Washington'daki üst düzey Türk askeri yetkililer katılıyor.
Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi'nin Başkanı ve bazı yetkililer Türkiye'den gidiyor. Türkiye'nin Washington'daki Savunma Ateşesi Tuğgeneral Bertan Logarlaroğlu da katılımcılar arasında.
Masada bir senaryo var. Tam bir dehşet senaryosu. Senaryonun geçtiği zaman dilimi, Haziran 2007. Yani içinde bulunduğumuz günler. Senaryoya göre, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu bir suikast sonucu öldürülüyor. (Emekliye ayrıldı, ama konuşulan senaryo görev başında öldürülmesi.)
Senaryo bununla da bitmiyor. İstanbul Beyoğlu'nda bir patlama oluyor ve saldırıda 50 kişi ölüyor. Olayın sorumluluğunu PKK üstleniyor.
Bu iki olay peşpeşe yaşandıktan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri 50 bin kişilik bir birlikle Kuzey Irak'a giriyor. Uçaklar, helikopterler, tanklar ve kara birlikleri Kuzey Irak'ın içlerine doğru ilerliyor.
Bu durumda "ABD tarafının tepkisi ne olur?" sorusuna cevap aranıyor.
Buraya kadar her şey normal. Burası bir fikir üretme merkezi denebilir. "Bu tür merkezlerde her türlü senaryo gündeme gelebilir" diyebilirsiniz. "Ülkeler, hele de güvenlik görevlileri, bu tür senaryolar üzerine çalışmalar mutlaka yapmalı" diye düşünenlere hak veriyorum.
Gerçekten de asker ve güvenlik güçleri en kötü senaryolara karşı kendini hazırlıklı kılmalı.
Ama bu iddiayı çürütecek bazı tablolar var orta yerde. Gelin kızıp öfkelenmeden, ön yargılarımızı bir kenara bırakarak bunlara bakalım.
Birincisi, asker şimdiye kadar, kamuoyunda Kuzey Iraklı Kürt liderlerle biraraya gelinemeyeceğine dair defalarca açıklama yaptı. Dışişleri ve hükümet adına yapılan girişimlere karşı en sert şekilde tepki verdi.
Ancak bu toplantının bir sürpriz ismi vardı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Washington Temsilcisi Kubat Talabani. Kubat Talabani, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin oğlu.
İkincisi, bu toplantıya tek bir sivil isim davet edilmiyor. Washington'daki tek bir Türk diplomat bile çağrılmıyor. Masanın bir tarafında ise Kubat Talabani'nin olduğunu unutmayın.
Üçüncüsü: Masada her türlü konu tartışılıyor, her senaryo ve sonucu ele alınıyor. Kuzey Irak'taki PKK liderlerinin yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesi konusu gündeme geliyor.
Toplantıya katılan generaller, böyle bir senaryoya şiddetle karşı çıkıyor. "Bu senaryonun siyasi açıdan sakıncalı" olduğunu öne sürüyorlar. Generallerin bu konuya karşı çıkmalarının gerekçesi ne idi dersiniz? Sıkı durun öyle ise...
"Şu aşamada PKK liderlerinin yakalanması ve Türkiye'ye teslimi, AKP'ye yarar. Bu da ABD'nin Türkiye'deki bazı siyasi partileri kayırdığı izlenimini verir."
Türkiye bu senaryoyu çok konuşacak. Askerin PKK liderleri konusundaki tavrından çok sonuç çıkarmak durumunda.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Adam kıtlığında Temel!i imam yapmışlar. Temel de çıkmış vaaz vermeye başlamış.
"Hazreti Musa nın kızı olmuyormuş. O da doğacak kzını kurban etmek için Şeytan'a adak yapmış. Sonra kızı olmuş. O da tam keseceksen, Azrail, elinde bir keçiyle gelmiş. Al bunu kes demiş. İşte kurban böyle farz oldu hemşerilerum" demiş. Sonra Caminin eski imamına vaazını nasıl bulduğunu sormuş.
"Çok güzel. Ama bir-iki hatan oldu. Hazreti Musa değil, İbrahim diyecektin, Şeytan değil Allah diyecektin. Kız değil erkek diyecektin. Azrail yerine Cebrail diyecektin. Onun getirdiği de koyundu, senin gibi keçi değil."
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Sayın Atay;
Başbakan RTE, bu senaryo konusunda görüş soran gazetecilere "deli saçması" demiş. Galiba aynı kanaatesiniz.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
ünal tanık kim ?
Bu yazı nerde yazıldı
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Sayın Eyilik,
Yazarın kim olduğu önemli mi? Zaten bugünlerde herkes bunu konuşuyor, üstelik enstitüde bunu inkar etmedi ve sadece "sızdıranları" kınadı.
Bugünkü gazetelere de göz atarsanız Sayın Tuğcu'nun ilgili kişilerden açıklama beklediğini okursunuz.
İlginçtir olayın üzerinden neredeyse bir hafta geçti hala da bir açıklama yok.
Madem yazara takıldınız, o zaman bende size başka bir siteden aynı konuya ilişkin bir link vereyim ki yazarın "taraflı olduğu" konusunda tereddütünüz varsa buradan okursunuz..
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/st...cenarios.shtml
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Sayın Bilgili, aynı görüşte değiliz. Bence deli saçması değil. Seçim öncesi, gol atma telaşı. Ama ne yazık ki ofsayttan atılan goller sayılmıyor.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
ABD'deki dehşet senaryosu balon çıktı!
ABD’de Hudson Enstitüsü’nde yapılan kapalı bir toplantıda “Tülay Tuğcu’ya suikast girişimi olacak, Türk askeri Kuzey Irak’a girecek” diye başlayan ve darbe senaryolarına kadar uzanan konuşmalar yapıldığı öne sürülmüştü.
Toplantıda Büyükelçilik Askeri Ateşesi’nin de bulunduğu belirtilmiş ve askere karşı bu olayla ilgi eleştiriler başlatılmıştı. Yine bilinmeyen bir kaynak toplantıya katılan bir askerin “Eğer PKK’nın liderlerini Türkiye’ye verirseniz AKP’nin işe gelir” dediği iddia edilmişti. Bu söylentiler üzerine TSK’ya karşı soru işaretleri yöneltilmişti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, askerler ve diplomatlar için “Eğer o toplantıya katıldılar ise terk etmeliydiler” demişti. Son olarak TBMM Başkanı Bülent Arınç, “İki askerimizin bu toplantıya katılması, katıldıktan sonra itiraz etmemesi yanlış ve yakışıksızdır. Genelkurmay’dan açıklama bekliyoruz” dedi. Ve nihayet açıklama geldi…
Toplantıyı düzenleyen Zeyno Baran, bütün iddiaları tek tek yalanladı. “Tülay Tuğcu’ya suikast” dahil tüm söylentilerin toplantıda kesinlikle gündeme gelmediğin söyleyen Baran şöyle dedi:
Basına yansıyan Türkiye ile ilgili senaryolar, geçen hafta Hudson Institute'te gerçekleştirilen toplantıda kesinlikle tartışılmadı. Basına isimsiz olarak sözde bilgi veren kimse, Türk Milleti'ne ait kurumları yıpratmaya çalışıyor”
Baran, yaptığı yazılı açıklamada, “ilkeler gereği kapalı bir toplantının katılımcılarından ve konuşulanlardan bahsedilmez. Ancak 13 Haziranda Hudson'da yapılan bu tarz bir toplantının ardından medya üzerinden başlatılan, kaynağı belirsiz, toplantının amacı ile hiçbir ilişkisi olmayan ve de maksadını aşan yorumların Türk kamuoyunda oluşturduğu hassasiyet ve gerginlik nedeni ile bazı noktalara açıklık getirmeyi uygun buluyorum” dedi.
Zeyno Baran, şunları kaydetti:
“Bu toplantı sadece PKK terörünün Türkiye için hayati önemini ortaya koymak ve Türkiye’;nin ABD ile ilişkilerinin PKK nedeni ile daha da gerilmesini önlemek amaçlı yapılmıştır. Basına yansıyan senaryolar toplantıda kesinlikle tartışılmamıştır. İfade edildiği biçimde Türkiye'nin iç politikasını ilgilendiren hiçbir konu konuşulmamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı'na suikast konusu kesinlikle gündeme gelmemiştir. Çarpıtılan haberler sonucu doğan yanlış anlaşılmadan ötürü Sayın Tuğcu'dan özür dilerim. Toplantıya katılan yetkilileri bu tip spekülasyonların bir parçası olarak düşünmek son derece yanlıştır.”
Baran açıklamasında, “Toplantıya katılan yetkililer tam aksine, ABD'nin yükselen PKK terörü konusunda somut adım atmasını, aksi takdirde Türkiye’nin Kuzey Irak'ta PKK’ya uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak askeri operasyon yapmasının gerekeceğini vurgulamıştır. Basına isimsiz olarak sözde bilgi veren kimse, sanırım kurumum ve ismim üzerinden Türk Milleti'ne ait kurumları yıpratmak istemektedir. Türk Milleti'nin her gün verdiği şehitler nedeniyle son derece hassas olduğu bir dönemde, bu tip yönlendirmelerle kimin çıkarına hizmet edilmektedir? Üzerinde hassasiyetle durulması gereken asıl nokta budur” dedi.
PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?
Baran’ın bu açıklamasından sonra kulislerde şu yorum yapıldı. “Olmayan konuşmalar ve iddialar üzerine hemen bazı çevreler askeri hedef almaya başladı. Meclis Başkanı Arınç, askeri suçlayıcı ifadelerde bulundu. Bazı köşe yazarları askere sert eleştiriler yaptı. Ama şimdi toplantıyı düzenleyen Baran resmen bu konuların hiçbir şekilde gündeme gelmediğin söyledi. Peki şimdi bu eleştiriler ve ağır suçlamalar ne olacak?”
Kulislerdeki bir başka yorum ise şu: “TSK Arınç’ın sözlerinden ve eleştirilerden ciddi şekilde rahatsız”
19.06.2007
Hürriyet
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
'' Aynı anda iki ülkede bomba patlar Biri Türkiyenin başkenti Ankarada TBMM sinde meclis yerle bir olur bir çok milletvekili ve hülümet üyesi ile başbakan ölür , diğer bomba bürükselde Nato karargahında patlar Nato Avrupa kanadı komuta kontrol merkezi yerle bir olur Dönem komutanı ve üst düzey subayların tamamı ölür. Muhteşem bir EH başlar kimse kimseye ulaşamaz . Kargaşa çıkmıştır Türkiye nin güneyinden kırmızı Kuvvetlerin girdiği aynı anda polanya ve romanyaya girildiği Paris ve Londra nın ateş altında kaldığı haberi ukaşmış dünya dehşete düşmüştür. Mavi Kuvvetler teyakkuza geçmiş ve ATP yi yürürlüğe sokmuşlar her ülkede kendi planlarını yürürlüğe sokmuştur. Türkiyede ATP ile birlikte ÇALMAK harekat pılanı ile YILDIRIM VE TİMSAH planlarını yürürlüğe sokmuştur... ''
Yukarıda ki müthiş dehşet senaryosu ABD de filan yapılmadı. Bizzat NATO komuta kontrolunun Türkiye de olduğu 1989 yılındaki display determination 89/1 tatbikatının başlangıç senaryosudur. Yani kararlılık tatbikatının Burada kırmızı kuvvetler demirperde ülkeleri Mavi kuvvetler Nato ülkeleridir. Senaryo SSCB nin haber vermeksizin başlattığı savaşa karşı Kararlılık tatbikatı içerisinde karşı koyma ve sonunda yenmekle biter... Tam tamına 21 gece gündüz fiili mermi atışlı ve 20 ülkenin bizzat katıldığı uluslararası bir tatbikat başlangıcıdır.
Hadi gelin kavga edelim neden Ankarada patladı bomba diye....
Forumun ilk yazısınında son bölümü komple yalan ve uydurmadır.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
ASKERE YÖNELİK ‘NEWS MANAGEMENT’
Hudson Enstitüsü’nün ve ona yakın çevrelerin, örneğin MEForum çevresinin ABD’nin PKK dolayımıyla Türkiye’yi kaybetmesi endişesi taşıdığı bilinen bir gerçek.
Aynı şekilde, Amerika’nın şahin ‘neo-con’larından oluştuğu söylenen bu çevrenin Barzani ile arasına büyük bir mesafe koyduğu ve Barzani’ye karşı Türkiye’nin yanında pozisyon aldığı da biliniyor.
Konunun ilgilileri meforum.org adresindeki internet sitesinden Michael Rubin’in kamuoyuna açık makalelerine kolaylıkla ulaşabilirler ve tutumu takip edebilirler.
Peki bütün bunlara karşın Hudson Enstitüsü’nde düzenlenen ve içeriği yalanlanan toplantı üzerinden, bu toplantıda temsilcileri bulunmuş TSK’yı yıpratmak ne anlama geliyor?
Böyle bir ‘news management’in hedefi ne olabilir, hiç düşündünüz mü?
Önce sorular…
Diyelim Hudson’daki toplantıda bir çok senaryo konuşulduğu gibi Türkiye’nin hiç hoşuna gitmeyecek senaryoların konuşulmasının ne sakıncası var? Bu senaryolara karşı Türkiye’nin tedbir almasının, orda bulunan izleyici TSK temsilcilerinin içeriği rapor etmelerinin ne gibi bir sakıncası olabilir? Bu birinci sorumuz olsun….
Şimdi ikinci ve en önemli soruya gelelim…
Diyelim, içeriği yalanlanan senaryo bu toplantıda konuşuldu… Bunun basına sızdırılması ve bir tür ‘news management’ ile işlenmesi nasıl bir sonuç verebilir?
Örneğin, orda konuşulanlara benzer bir senaryonun gerçekleşmesi halinde, bu ‘news management’, bu konu konuşulmuştu, orda askerler de vardı, demek ki göz yumdular şeklinde bir hava yaratıp, bir Kuzey Irak operasyonunun önünde psikolojik bir engel oluşturabilir mi?
Sızıntının başka sonucu da, TSK üzerine baskı kurmak isteyen unsurlara ‘demeç diplomasisi’ alanı açmak olabilir mi?
Teröre karşı yakında kazanılacağı bilinen başarı ile askerin fonkisyonu arasına mesafe konulması düşünülmüş olabilir mi?
Sanırız ‘news management’ bu sonuçları getirebilirdi.
Şimdi elimizde ne var: Hudson’da böyle bir ‘içerik’ konuşulmadı, açıklaması.
Ne ilginç, konuşulduğunu iddia eden bir kişi bile ortada yok, üstelik.
TSK’yı yıpratmaya yönelik bir ‘news management’ bir kez daha böylece akim kalıyor ama, bir de şöyle düşünelim: Ya bu toplantıdaki içerik doğru olsaydı?
Türk Kurmayları, tıpkı başbakanın söylediği gibi ‘bunlar deli saçması’ deyip toplantıyı mı terk etmeliydi, yoksa en uçuk içeriğe bile karşı kendi senaryolarını mı yazmalıydı?
Bir kez daha altını çizmekte fayda var; Türk basını ilginç bir ‘news management’ süreciyle karşı karşıya. Ve üstelik, bu süreç, ‘tersten’ örneklerle gazetecilik şehvetini çok kışkırtacak şekilde sunuluyor.
Haberler akarken, ‘siyasi bilinç’ süzgecinden geçirmek konusunda azami dikkat göstermek artık şart.
Aksi takdirde, medya, niyetinin halefine, kendisini, ‘suikast de olsa, toplu katliamlar da olsa Kuzey Irak’a girmeyelim’ propagandası yaparken bulabilir, maalesef.
Atılgan BAYAR / Habertürk
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Ortalığı karıştıran Hudson senaryosundan sonra bir dehşet senaryosu daha çıktı !
Ortalık yine komplo senaryolarından geçilmiyor. Kimi Washington’da kimi Ankara’da planlanıyor. Akıl firar etmiş, kitlesel iyi saatlerde olsun hallerine geçmek üzereyiz.
Son ‘komplo senaryosu tartışması’ Washington üzerinden Ankara hattına düştü; Bush yönetimine yakın olduğu söylenen Hudson Enstitüsü’nde, basına kapalı bir toplantıda konuşulan senaryolara Başbakan da tepki gösterdi, Erdoğan; ‘senaryolarını iyi niyetle yazsınlar’ dedi.
Şimdi burada duralım ve madem konumuz komplo senaryoları, Washington’daki ‘Hudson Enstitü’ gibi önemli düşünce üretim merkezlerinden biri olan ‘Brookings Enstitü’de yaklaşık 2 ay önce yapılan bir başka önemli toplantıda konuşulan ‘bir başka ŞOK senaryo pardon aslında iddia demek daha doğru’ iddialara-konuşulanlara’ bakalım.
Aşağıda okuyacaklarınızı Brookings’in web sayfasında da bulabilirsiniz, okuyacaklarınızı açık kaynaklardan öğrendim. İlaveten, aşağıda okuyacaklarınızı, orada, o toplantıda hazır bulunanlardan Sayın M.Ali Bayar’a da sorup teyit ettim, evet, bakın Washington’da 2 ay önce başka hangi iddialar dile getirilmiş (üstelik Hudson’daki şok senaryoları dile getiren ‘Amerikalılardı’ ama aşağıda okuyacağınız ‘şok iddiaları’ dile getirenler ise ‘bizim yerliler.’ ) İlginize sunulur efendim...
* * *
WASHINGTON D.C’de Amerika’nın önemli düşünce üretim merkezlerinden BROOKINGS Enstitü’de, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı - KÖŞK yarışının krize dönüştürüldüğü sıkıntılı o günlerde, ‘Atatürk’ün koltuğu yeni sahibini arıyor’ başlıklı bir panel düzenleniyor. (Brookings Enstitü, geçtiğimiz günlerde AKP’li üç milletvekili, Egemen Bağış, Reha Denemeç ve Mevlüt Çavuşoğlu’nu ağırladı, Hudson’daki olay senaryoları öğrenip-önceki gün kamuoyuna duyuran Egemen Bağış, geçtiğimiz hafta Washington’daydı ve Brookings Enstitüsü’nde bir konuşma yapmıştı. Bu ara nottan sonra biz tekrar ana konumuza dönelim)
Tarih; 12 Nisan 2007.
Yer: Washington- BROOKINGS Enstitü.
Panelin konusu: Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair ihtimal hesapları tartışılıyor.
Panelin yöneticisi; Emekli, ABD Ankara Büyükelçisi Mark R. PARRIS.
Panelistler; Mehmet Ali BAYAR (Davetiyede Bayar’ın unvanı Demirel’in danışmanı olarak yazılmış). Prof.Hasan Bülent KAHRAMAN (Sabancı Üniversitesi’nden) ve de Kerim BALCI konuşmacı; ZAMAN Gazetesi Ankara Büro Şefi).
Konuşmacılar sunumlarını yapmaya başlıyorlar. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı şansı, yol haritaları tartışılıyor. Konuşma sırası kamuoyunda Sayın Fethullah Gülen’in yayın organı olarak bilinen ZAMAN’ın Ankara Büro Şefi Kerim BALCI’ya geliyor, BALCI’nın söylediklerini duyunca tüm salon duydukları karşısında adeta ‘buz’ kesiliyor. Bakın Kerim BALCI ne diyor; ‘Erdoğan hakkında bir bilgi ulaştı, kaynağım AKP içinden bir isim, ayrıca Erdoğan’ın özel doktorundan da aynı bilgiyi aldım. Öğrendiğimize göre Sayın Erdoğan’ın beyninin sağ lobunda bir tümör var ve bu tümör hızla büyümemekle birlikte, epilepsi sendromlarına da neden olabiliyor...’
Kerim Balcı’nın bu şok konuşmasını, Sayın Mehmet Ali BAYAR kesip soruyor; ‘Siz bu bilgileri kişisel kaynaklarınız aracılığıyla mı edindiniz?’
Zaman Gazetesi Ankara Büro Şefi Balcı devam ediyor; ‘Doktorları, Erdoğan’a derhal ameliyat olmasını öneriyorlar ancak Başbakan ameliyat ve ayağa kalkma-iyileşme sürecinin en az 20 gün süre alması söz konusu olduğu için, 20 gün hastanede kalmasının politik manzara gereği kabul edilemeyeceğini belirterek ameliyat olmaya yanaşmıyor... Başbakan’ın sarası olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Erdoğan’ın beyninde tümör var ve kritik bir tümör değil ama bu tümör epilepsi sendromlarına da neden olabilir. Başbakan Erdoğan sağlık sorunu........’ Balcı iddiaları aktarmaya devam ediyor.... (Brookings Enstitü, Balcı’nın bu son bölümde söylediklerini web sayfasına makyajlayıp sunmuş, ancak diğer konuşmacılardan öğrendiklerime bakılırsa orada dile getirilen diğer senaryolar son derece hassas-kritik senaryolar ve o iddiaları şimdi buradan yazmak artık benim ne vatandaşlık ne de gazeteci sorumluluğuma yakışmayacağı için Balcı’nın iddialarını aktarmayı kesiyorum.)
Evet, ZAMAN’ın Ankara Büro şefi Sayın Kerim BALCI’nın Washington’daki bir düşünce kuruluşunda Brookings Enstitü salonunda yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin BAŞBAKANI’NIN sağlık sorununa ait ortaya döktüğü şok varsayımlar-kulisler- senaryoların TC’nin ulusal güvenliği adına da ne denli önem içerdiğini, bu senaryoların arka plan kodlarını çözmeyi, neden-niçin sorularını, AKP içinde bir güç dengesi çekişmesi olup-olmadığı irdelemesini de artık sizin yüksek algınıza bıraktım ey bilen okur....
Ben sadece okuduklarımı-duyduklarımı kaynaklarıyla size ilettim. Bu iddialar da HUDSON’da dile getirilenler kadar sakıncalı, hatta HUDSON’da üretilenlere stratejik kurgular da diyebilirsiniz, peki Brookings’te konuşulanlar ne?
guler.komurcu@aksam.com.tr
Güler Kömürcü
Akşam
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Belki de bunlar ABD ile RTE kesiminin danışıklı dövüşü, bu ikisinin senaryosunun canlandırılması. Buradaki kurban ise TSK. Ali Cengiz oyunları seziyorum.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Sayın Kuzulu, sayın commodoretr1 ve sayın Gür;
Ben yine şeytanın avukatlığını yaparak değişik bir cepheden bakmak istiyorum.
Bu toplantıya iki generalimiz değil de iki AKP'li katılsa idi yine de bu toplantının bu şekilde balon olduğunu iddia edecek miydiniz, Yoksa adamlara yüklenip ampülü söndürmenin bir gerekçesi daha doğdu mu diyecekdiniz. Lütfen elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin. Bizim sempati duyduğumuz birisi söz konusu olunca olayı bambaşka oldukça hafife alan bir tavra girerken, bizim sevmedeğimiz birileri söz konusu olunca aslı astarı olmayan şeyleri çabucak kabullen miyor muyuz? Bülent Arınç'ın, Menemen'deki katillerin torunu olduğu hikayesine de ne çabuk inanmıştık. zaten inanmaya hazırdık. Çünkü bizden değildi. Bu olayda da iki general söz konusu olunca toz kondurmuyoruz. Zeyno Baran'a ne zamandan beri inanmaya başladık? Çok mu muteber bir kişi?
Bana sorarsanız.. Ben bir çok defa ifade ettiğim üzere komplo teorilerine hiç inanmam ve hiç de hazzetmem. Ben olayları komplo teorileri ile değil, sosyal bilimlerin ışığında çözümlermeye çalışırım. Hiç bir zaman "metal fırtına" masallarına inanmadım, gözlerimi yormaya değer bulmadığım için de okumaya dahi değer bulmadım. Bunlar benece de hikaye... Ama sorun şu ki; bu tür masallar içinde bazan sevmediğimize rol verilirse adamları yerden yere vuruyoruz, sevdiklerimize rol verilirse "olamaz" diyoruz. Hemen "bizim çocukların" bu türden şeyler yapmayacağı savunmasına giriyoruz. Doğal olarak bu tavır biraz taraflı ve gölgeli bir tavır oluyor.
Selamlar.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Abbas Bey siz de tam film gibi yazmışsınız doğrusu:o
Esas oğlanla dublörler ne zamandır aynı itibara sahip oldu? Şu adamların ayyuka çıkmış işleri karşısında kör gözüm parmağına der gibi, Türk filmleri neden hep mutlu sonla bitiyor diyorsunuz diye algıladım.
Kusura bakmayın şu saatten sonra bir tane bile Türk filminin acı sonla bitmesine müsaade edemeyiz. Ne de olsa o filmde bizler de kendi hayatlarımızı oynuyoruz değil mi?
Selamlar,
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Yine mi "Vah zavallı AKP. Neden vuruyorsunuz garibime" yaklaşımı?
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Esas oğlanlarla dublörleri hukuk nazarında eşit görmeyen zihniyette bir arıza olabilir mi? Yoksa gerçekten eşit değiller mi? Ne dersiniz esas oğlanlar?
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Dublörlerin dokunulmazlıkları kalktığında hukuk nazarında eşitler mi değiller mi, daha net göreceğiz. :o
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Hımmmm. Sanırım burada amaçlanan, mazlum AKP'ye pozitif ayrımcılık uygulanması. (mıdır?)
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Sayın Bilgili,
Başlığını hatırlayamacağım ama yine sitemizdeki konulardan birinde komplo teorilerinin hiç birine inanmadığımı ben de dile getirmiştim. Bu tip oyunlar, psikolojik savaş taktiğidir. Komplo teorisi üreterek halkı ya da hedef kitleyi birbirinden koparır, güven duygusu gibi birtakım duyguları ve değerleri yok eder, birlik ve beraberliği ortadan kaldırır, savaşı kazanmış olursunuz.
Eğer alıntılarımdan bu teorilere inandığım sonucuna vardı iseniz hemen açıklayayım.
Eklediğim haberlerden ilki, komplo teorisinin yalanlanmadığı iddiasına cevaben yazılmıştır.
İkinci haberi ekleme nedenim ise, komplo teorilerinin artık hemen hemen her gün karşımıza çıkacak kadar arttığını, neredeyse herkesin bir komplo teorisi olduğunu belirtmek içindi.
Dilerseniz hemen bir komplo, dehşet teorisi de ben üreteyim, bunlardan çok daha başarılı olacağımdan eminim... :)
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
G.Kurmay'dan "Hudson" açıklaması
13 Haziran 2007 tarihinde ABD'de, bir düşünce kuruluşunda yapılan bir çalışmada ortaya konulduğu iddia edilen bir senaryo, ülkemizde geniş şekilde tartışılmakta, toplantıda TSK personelinin de bulunmuş olması öne çıkarılarak, senaryonun TSK ile ilişkilendirilmeye çalışıldığı ibretle ve üzüntüyle izlenmektedir.
Genelkurmay Başkanlığınca, bu tartışmaların boyutlarını ayrıntılı olarak saptamak ve yaratılan bu ortamın arkasındaki aktörlerin gerçek yüzlerini ve niyetlerini ortaya çıkarmak maksadıyla, özellikle başlangıçta bir açıklama yapılmamış, beklenilmiş ve olayın yeteri kadar tartışıldığı sonucuna varılarak bir açıklama yapılmasına karar verilmiştir.
Konu tüm ayrıntıları ile araştırılmış ve aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:
1. 04 Haziran 2001 tarihinde kurulmuş olan Genelkurmay Stratejik Araştırmalar ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı, diğer ülkelerdeki benzerlerinin yaptığı gibi bazı düşünce kuruluşlarının yapısı ve çalışma yöntemleriyle ilgili bilgi alışverişinde bulunmak amaçlı olarak, çok daha önceden planlı bir ziyaret çerçevesinde 11-16 Haziran 2007 tarihleri arasında ABD'de bulunmuştur. Bu ülkedeki beş ayrı düşünce kuruluşunu ziyaret kapsamında, anılan düşünce kuruluşu da ziyaret edilmiştir. Ancak bu ziyaret kesinlikle yapılan toplantı ile ilgili değildir. Önemli bir gazetenin ABD muhabirliğini yapan ve bu konuda yeterli tecrübesi olması gereken bir muhabirin bu olayı saptırır tarzda haberler yapması, TV kanallarında yanlış yorumlarda bulunması maksatlı bir girişim olarak görülmüştür. ABD'yi ziyaret eden SAREM Heyeti, diğer düşünce kuruluşlarına yaptığı planlı ziyaretler nedeniyle, anılan kuruluşa öğle yemeğine yakın bir zamanda gidebilmişler ve söz konusu toplantının yemekten önceki son kısmına çok kısa süreli olarak ve izlemek amacıyla katılabilmişlerdir. Bu süre içinde, habere konu olan senaryo ile ilgili hiçbir konuşma olmamış ve ziyaretçi durumunda olan SAREM üyeleri hiçbir yorumda bulunmamışlardır. Daha sonra yemeğe geçilmiş, yemek ve sonrasında iki düşünce kuruluşunun çalışma şekilleri üzerinde bilgi alışverişinde bulunulmuştur.
SAREM Heyetinin ABD'ye yapacağı ziyaret kapsamında diğer düşünce kuruluşlarıyla olduğu gibi bu kuruluşla da temas kurularak genel anlamda ziyaret programı üzerinde mutabakat sağlanmış, ancak hiçbir şekilde söz konusu toplantı için, senaryoyu da içeren bir davet alınmamıştır.
Ayrıca anılan toplantıda bir Kürt grubun liderinin oğlunun da bulunması tamamen bir tesadüf olup, SAREM Heyetinin bu kişiyle hiçbir şekilde teması olmamıştır.
2. Vaşington Silahlı Kuvvetler Ataşesi, yapılan toplantıya şifahi bir şekilde davet edilmiştir. Ataşeliğe toplantı öncesi senaryo ile hiçbir bilgi ve belge verilmemiştir. Ataşe bu toplantıya Genelkurmay Başkanlığının izni ile katılmıştır. Bu katılım, ataşelerin doğal görevlerinden biridir ve toplantı sonuçları Genelkurmay Başkanlığına raporla bildirilmiştir.
3. Toplantının asıl tartışılacak kısmı olan; "Irak'a Yapılacak Müdahaleye Muhtemel Tepkiler" konulu çalışma iki saat süre ile devam etmiş, bu süre boyunca askeri ataşemiz, Türkiye'nin Irak'a yönelik bilinen görüşleri dışında hiçbir ifade kullanmamıştır. Toplantıyı gündeme taşıyan basın mensubu tarafından iddia edilen: "Türkiye'ye teslim edilmesi düşünülen teröristlerle ilgili haber" tamamen hayal ürünü olup, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacını taşımaktadır. O nedenle bu konu, söz konusu gazetecinin açıklık getirmesi gereken bir husus olarak görülmektedir.
4. Yukarıda özetlenen gelişmeler, Hudson Düşünce Kuruluşu yetkilileri tarafından yapılan müteaddit açıklamalarla da doğrulanmıştır. Ancak, toplantıda ele alınan asıl konunun değil de söz konusu hayali senaryonun geniş şekilde tartışılması, bu olayın bazı odaklar tarafından bilinçli olarak tırmandırıldığı izlenimini vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından da kabul edilmesi mümkün olmayacak böyle bir senaryodan yola çıkılarak yapılan açıklama ve yorumların hangi amaca hizmet ettiği, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Haberi yapan kişi olarak bilinen gazeteci Yasemin Çongar'ın, Genel Kurmay'ın açıklamasından sonraki değerlendirme yazısı aşağıdadır.
http://www.milliyet.com/2007/06/21/siyaset/siy02.html
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Geçmişte bir yazı okumuştum. Halkımzı sol çözümleri sağ iktidarlardan bekliyor. Son derece doğru.
Biz militarizme karşı bayrak açtık ne oldu? Vatan haini olduk.
Biz Yök e karşı tavır koyduk. Bu gün yök aleyhine atıp tutanlar nerdeydi?
Biz Ulus dedik, onlar ümmet dedi
Biz ekonomil ,stikrar dedik, onlar bedava kömür dağııtıı
Biz ulusal birlik dedik, onlar 26 etnik köken dedi
Esas olan bilimsel sonuçlardır. Uyduruk komplo teorileri değil. Asker türban ile ordu evlerine girilebilir dese, bunlar askara karşı çıkmaz ki. 12 eylil darbesine kimler karşı çıktı bir düşünün.
Diyalektik acımasızdır. Kişilere ve olaylara bağımsız olarak gelişimine devam eder. Eğer sistem olarak bazı şeylere karşı koymazasanız, karşı çıkmadığınız her şey, yarın karşınıza çıkar.
Esas olan demokrasidir. Sana bana, şeriatçıya laiğe, faşiste sosyaliste diye ayıramazsınız.
Yök antimokratik ise baştan tavır koy. Militazrizme karşı isen baştan tavır koy.
Ama imam hatip okullarını açarken iyi, türbana karşı ise kötü. Yok öyle iki yüzlü demokrasi
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Hudson derinlikleri
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin başbakanı. Başbakan nedir? Bakanların başıdır. Bakan kime denir? Türkiye’nin işini görenlere.
Bu durumda başbakan da, Türkiye’nin tepesine çıkıp dibine bakandır.
Erdoğan, başbakan olarak dibe dair gözlemini, “Derin devlet yok, derin Türkiye var!” diye açıkladı.
Beş yıldır bakıyor, kuşkusuz doğrudur. Doğrudur da...
Sığ da altına bakıp “Ne derin yaram var!” diyebilir icabında.
Başka bir deyişle derinlik, ölçenin yüksekliğiyle doğru orantılıdır.
Başbakan, gazeteci Uğur Dündar’ın sorularına cevap verirken kendi tarassut kulesi ve AKP kalesinin boyuna göre derin bir Türkiye’den söz ediyor.
Oysa ne Türkiye derin ne de derinlik Türkiye.
Eğer kastedilen kökse, Türkiye’nin derinliği, Anadolu’nun şehre göçtükten sonra bile geleneklere bağlı, törelere tutsak, mümin ve muhafazakâr toplumsalıdır. Ve gerek Erdoğan, gerekse AKP bizzat bu derinliğin zirvesidir. Ahmet İnsel haklı: “Bu tanımı kullanmak, Başbakan’ın cehaletidir, kafa karışıklığının göstergesidir.”
Neden mi?
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi tabanından şikâyetidir, şahsının ve partisinin önünü kesmeye çalışan “Derin Türkiye” yakınması.
Derin Türkiye’de, her 345 kişiye bir cami, her 60 bin kişiye 1 hastane düşmektedir.
Derin Türkiye’de 67 bin okula karşın 77 bin cami vardır.
Okullarda Eğitim-Sen’e göre 200 bin, hükümete kalırsa 96 bin öğretmen açığı bulunmaktadır.
Derin Türkiye’de 1220 hastane sadece 189 bin hastaya yatak sunarken, 77 bin camide aynı anda 26 milyon kişi namaz kılabilmektedir.
Önümüzdeki iki yıl içinde kurulması planlanan hastane ve sağlık ocağı sayısı 40, inşaatı sürmekte olan camii sayısı 1340’tır.
Derin Türkiye’de 87 bin devlet maaşlı din görevlisine karşın 77 bin 344 doktor vardır.
Derin Türkiye’de, sadece 13 ilde devlet tiyatrosu vardır. Diyanete bağlı Kur’an Kursu sayısı ise 82 ilde mevcutlu olup 3 bin 852’dir.
AKP’nin inayetiyle ceza dışı kalan “izinsiz” Kur’an kurslarının binleri de bu hesabın dışındadır.
***
Toplumsalda böylesine derin bir entelektüel birikimin bilançosu da karşımıza bilimsel devrimler, teknolojik buluşlar olarak çıkmamaktadır.
Allah’ın her mübarek günü, terör ve töre cinayetleri, karı kız doğrama cinnetleri, kıyıda çayırda mangalcılar, yollarda hatalı sollamalar, şehirlerde belediyeci dallamalar, hatta meclisteki yumrukçu magandalar vb. nezdinde tezahür etmektedir, bittabi.
Ve bizzat kendisi başta, onda dokuzu imam bir “Derin Türkiye” hükümetinin başı, içinden çıktığı ve sırtında taşıdığı posttan şikâyetçidir ha?
Yok canım.
Başbakan’ın dediği gibi derin devlet yok, derin Türkiye varsa, o derinliğe cehalet sığlığı denir.
Böylesine sığlıkta, devlet bile yüzdürülmez, ama bir karış suda boğulabilir!
Eğer yasal yetkilerini aşarak devletten çok devletçilik yapan gizli güçlere deniliyorsa “derin devlet”, Türkiye’nin halen topyekûn karaya vurduğu sığlıkta, böylesi bir derinliği sınırların içinden çok, dışında aramak gerekir. Örneğin Hudson’da.
***
Hudson’daki toplantıda, dikkatinizi çekerim ki Türkiye’nin herhangi bir devlet adamı üzerinden değil, Anayasa Mahkemesi eski başkanı, önünde saygıyla eğildiğim bir devlet kadını Tülay Tuğcu’nun sırtından bir felaket senaryosu yazılmıştır.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesine başbakan, bakan, genel kurmay başkanı, muhalefet lideri ya da hatta meclis başkanına yönelik bir olası suikastın yetmeyeceği mi düşünülmüştür, yoksa illa ki bir kadın, tercihan da laik bir kadın kurban mı gerekmektedir?
Bu sorunun cevabını ve Hudson’daki iğrenç senaryonun “neye” yazıldığını bulduğumuz an, kimi “Türkiyelilerin” hangi devlet için, ne derinlere daldığını da öğreneceğiz.
Mine G. KIRIKKANAT / Vatan
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
22.06.2007 tarihli Vatan Gazetesi Haberidir:
Çongar'la fena kapıştı!
32. Gün'de 'Türkiye'nin felaket senoryosunu' tartışan Milliyet Gazetesi Muhabiri Yasemin Çongar ile Zeyno Baran birbirine girdi
Hudson Üniversitesi'nde üst düzey TSK yetkililerinin de katıldığı ve Türkiye aleyhine senaryolar düzenlendiği iddialarını ortaya atan Milliyet Gazetesi Muhabiri Yasemin çongar ile toplantıyı organize eden Zeyno Baran 32. Gün'de senaryonun varlığını tartıştılar.
Zeyno Baran, Hudson Üniversitesi'nde böyle bir senaryonun olmadığını, "PKK'ya operasyon yapılmasın bu AK Parti'ye yarar" diye bir konuşma olmadığını ve oradaki konuşmaların Yasemin Çongar'a yanlış aktarıldığını iddia etti.
Senaryo iddiasını ortaya atan Yasemin Çongar ise "Böyle bir senaryonun olmaması en çok beni mutlu eder. Ancak ben bu senaryoyu hem Hudson'ın internet sitesinde okudum hem de bana çok sağlam kaynaklar aktardı. Ben daha önce Zeyno Baran'la yazıştım ve bu iddiaları kendisine sordum. Başta yalanlamadı. Ben bu iddiaları yazdıktan sonra çıkıp yalanlıyor" dedi.
Zeyno Baran, Çongar'ın iddiaları karşısında "Yasemin'le bir süredir aramızda zaten soğukluk vardı. Bunları konuşmadık" diye kendini savundu.
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Hudson toplantısı için suç duyurusu
Mazlum-Der, ABD'de Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Türkiye'ye ilişkin senaryoların konuşulduğu iddia edilen toplantıya katılanlar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Mazlum-Der, ABD'de Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Türkiye'ye ilişkin senaryoların konuşulduğu iddia edilen toplantıya katılan Tuğgeneral Süha Tanyeli ve Washington Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu ile toplantıya Türkiye'den katılan diğer kişiler hakkında...Devamı>>>
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
02.07.2007 tarihli Sabah Gazetesi haberidir.
Oğul Talabani'den senaryo itirafları
ANKARA
ABD'de Hudson Enstitüsü'ndeki toplantıyla ilgili tartışmalara Celal Talabani'nin Washington'da yaşayan oğlu Kubat Talabani de katıldı. Talabani, KYB'nin sitesindeki yazıda, toplantıda ABD'lilerin bazı PKK elebaşlarını teslim etmeyi teklif ettiğini, bir Türk askeri yetkili ve kendisinin karşı çıktığını iddia etti. Talabani, Genelkurmay Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ile Washington Askeri Ateşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu'nun da katıldığı toplantıda ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlığı'ndan yetkililerin de bulunduğunu belirtti.
'ASKERLE KARŞI ÇIKTIK'
Konferans sırasında ABD'li yetkililerinin "Kürdistan Bölge Hükümeti, PKK'nın bazı yöneticilerini tutuklayıp Türkiye'ye teslim ederse, Türkiye'deki sorun çözülür mü?" önerisinde bulunduğunu iddia eden Kubat Talabani "Washington Konsolosluğu askeri bölümünden katılan yetkili bu öneriyi reddetti. Ben de bu önerinin çözüm olamayacağını savundum" dedi. Genelkurmay'ın açıklamasında SAREM heyetinin toplantıya çok kısa süreli katıldığı belirtilerek, bu süre içinde hiçbir senaryo konuşulmadığı ifade edilmişti. Genelkurmay'ın açıklamasında, Talabani için "bir Kürt grubun liderinin oğlu" ifadesi kullanılmış ve "SAREM heyetinin bu kişiyle bir teması olmamıştır" denilmişti....
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Bir tarafta Henry Barkey (CIA görevlisi-Akademisyen, Türkiye Uzmanı, eşi Laipson da CIA'de halen görev yapmaktadır.) ve dünün aşiret reisi bugünün Irak Devlet Başkanı Talabani'nin oğlu Kubat... Ne diyorlar? Bu konular konuşulmuştur.
Diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanlığı... Ne diyor? Bu konular konuşulmamıştır.
Siz olsanız hangi tarafa inanırsınız?!!! :rolleyes:
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Yasemin Çongar'a inanırım. :)
Bence askeri yetkililerin bu tip düşünce kuruluşlarındaki toplantılara katılmasında ve/veya Kuzey Irak'taki Kürt temsilcilerle resmi veya gayriresmi görüşmeler yapmasında hiç bir sakınca yok. Hatta büyük fayda var.
Bunların olmamasını yanlış olur.
Daha önceden "aşiret reisiyle görüşülmez" şeklindeki beyanatları yüzünden genelkurmay başkanlığı bu görüşmeleri yalanlamak durumunda kaldı.
Yasemin Çongar'ın haberinde eleştirilecek, kızılacak tek husus birilerinin "PKK üst düzey kadrosu teslim edilirse AKP'ye yarar." demesi. İddiaya göre bunu bizim askeri yetkilimiz söyledi veya bu görüşü onayladı.
Yasemin Çongar'ın haberindeki diğer tüm hususlar doğrulandı. Yalanlayanlar doğru söylemediğine göre bu iddianın da doğru olduğu düşünülebilir.
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Bir tarafta Henry Barkey (CIA görevlisi-Akademisyen, Türkiye Uzmanı, eşi Laipson da CIA'de halen görev yapmaktadır.) ve dünün aşiret reisi bugünün Irak Devlet Başkanı Talabani'nin oğlu Kubat... Ne diyorlar? Bu konular konuşulmuştur.
Diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanlığı... Ne diyor? Bu konular konuşulmamıştır.
Siz olsanız hangi tarafa inanırsınız?!!! :rolleyes:
-
Re: Hudson Enstitüsü ve Türkiye ile ilgili bir garip senaryo...
Yasemin Çongar toplantıda bulunmadığına göre ve toplantıda konuşulanları ?!! sızdıranın da (bu tarz gizli toplantıların içeriklerinin sızdırılması alışılmış değildir, hele bu sızdırma CIA ile yakın ilişkili biri tarafından yapılıyorsa durup iki kere düşünmek gerekir) Henry Barkey olduğu neredeyse kesin olduğuna göre, benim de iyiniyetinden şüphe etmediğim Yasemin Çongar'ın kullanılmış olması ihtimalini gözardı etmeyin derim ben...