8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
Av.GÜNEŞ
Printable View
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
Av.GÜNEŞ
http://www.un.org/av/special/mosaic.gif
8 Mart ülkemizde de olduğu gibi, dünyanın pek çok ülkesinde, kadınların hak ve eşitlik arayışında oldukları ve kadın olmaktan dolayı yaşadıkları sorunlarına dikkat çektikleri, biraraya geldikleri bir gün olarak tarif edilmekte. Kanımca zorluklar, haksızlıklar sadece kadınlara ait olan bir durum değil, insanların tümünü kapsayan bir durumdur. Ancak kadınların bu konuda ne gibi zorlukları aşmaları gerektiği de görmezden gelinecek bir konu değildir.
O derece kırılgan, duygusal, nazik, hassas olan kadınların herkesi şaşırtacak kadar dikkati çeken sabırları, zorluklar karşısında gösterdikleri metanetleri de onların güçlerini ortaya koymaktadır.
Tüm dünyadaki kadınların bu gününü yürekten kutluyorum.
Give Justice A Hand
Çalışan tüm emekçi kadınlarımızın, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun...;)
Sevgilerimle.
romantic
Haklı Olduğun Davadan Korkma. Bilesinki Atın İyisine Doğru, Yiğidin İyisine Deli Derler [:p]
BURSA - Tanpınar'ın memleketinde şimdi kitap zamanı. TÜYAP Bursa Fuarcılık ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle bu yıl beşincisi düzenlenen Bursa Kitap Fuarı, Tüyap Bursa Uluslararası Kongre Merkezi'nde başladı. 11 Mart'a kadar devam edecek fuara bu yıl yaklaşık 200 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılıyor. Girişin bedava olduğu fuarda konferans, söyleşi, panel, şiir dinletisi ve okuma saati gibi 75 etkinliğin düzenleneceği fUarda 150 yazar, sanatçı, bilim adamı, gazeteci ve politikacı konuşmacı olarak yer alacak. Yaklaşık 500 yazar ise okurlarıyla buluşup, kitaplarını imzalayacak.
Dokuz günlük sürecek 5. Bursa Kitap Fuarı'nda çocuk okurlar da kendilerine uygun etkinlikler bulabilecek. Fuar süresince TÜYAP Çocuk Kulübü bünyesinde çizgi film gösterimi, okuma saati, Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından Masal Okuma-Canlandırma, söyleşi ve atölye çalışması gibi 20'ye yakın çocuk etkinliği düzenlenecek. Çocuklar Gülten Dayıoğlu, Nur İçözü, Yalvaç Ural ve Bilgin Adalı'nın katılacağı etkinliklerde yazarlarla söyleşme imkânı bulacak.
Ayrıca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çeşitli etkinliklerle fuarda kutlanacak. Yazarlar Sendikası, Dünya Emekçi Kadınlar Günü bildirisini Melisa Gürpınar'ın katılımıyla okuyacak, ardından kadın şairlerin şiir dinletisi olacak. TÜYAP tarafından düzenlenen 'Kadın Gazeteciler Gözüyle 8 Mart' etkinliğide Zeynep Oral, Ayşe Karabat ve Radikal'in dış haberler editörü Ceyda Karan katılacak. 8 Mart'ın diğer etkinliği ise Server Tanilli'nin katılımıyla gerçekleşecek olan 'Kadınlık Sorunu Nasıl Tanımlanmalı' başlıklı söyleşi olacak.
Fuarda Salih Memecan'ın çizimlerinden oluşan 'Sizinkiler', Rıfat Ilgaz'ın yaşamöyküsünü anlattığı romanı 'Sarı Yazma'da adı geçen kişi ve yerlerin fotoğraflarından oluşan 'Sarı Yazma', 'Zaman Fotoğrafları 2006' ve Bursa Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in objektifinden Türkçenin yozlaştırılmasına örnek oluşturan işyeri tabelalarından oluşan 'Dilimiz Kimliğimizdir' sergileri de görülebilir. İnternet: www.bursakitapfuari.com (Kültür Sanat)
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ BİLDİRİSİ
Melisa Gürpınar
Değerli dostlar,
Dünya genelinde hemen herkesin paylaştığı ortak sorunları, yılda bir gün önemli bir yoğunlukta dile getirerek gündemde tutmaya çalışmak, artık geçtiğimiz yüzyılda denenmiş safça bir iyimserlik olarak düşünülmelidir.
Nitekim 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü de, üzerine yüklenilen onca tarihsel acılara, kadınların karşılaştığı adeta evrenselleşmiş haksızlıklara karşın, sıradan eylemlerle geçiştirilmiş; isyan duyguları, boş vaatler, politik nutuklar ve yüzeysel erkek düşmanlığıyla güçsüzleştirilmiş, her toplumda kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik hâlâ farklı boyutlarda dipdiri dururken, bu günün takvim yaprağındaki özellikli yeri, nedense yıpratılmıştır.
Günümüzde bunun neden böyle olduğunu kavrayabilmek için, farklı cinslerin daha fazla birbirine karşıt konumda durmaları ve bir alan paylaşımına girmeleri gerekmiyor. Maruz kalınan küresel dış etkenler yeterince uyarıcı. Dünya nüfusunun önemli bir bölümü, rüzgârın önüne kattığı kuru yapraklar gibi sonsuz bir tüketim fırtınasında savrulurken, bir tür şiddetten nasibini almış ve yeterince sersemletilmiş oluyor işin başında. Çağının iletişim olanaklarıyla istenilen ölçüde yönlendirilmeleri de cabası. İnsanlar gerçek sorunlarla yüzleşmeye yorgun ve yenik başlıyorlar zaten.
Bu durumda 21. yüzyılın baskın gerçeklerini geniş ölçekli bir açıdan izlemek gerekiyor ki, kadın hakları, erkeklerin genlerinde mi, yoksa büyük odakların karar odalarında mı kilitli kalmış, onu iyice anlayabilelim.
Tek kutuplu dünyada “biz ve öteki” kavramlarının yaygınlaşması ve toplulukların ayrıştırılma sürecini iyice kavramadan yalnızca çatışmaları, farklılıkları öne çıkararak var olan sorunların çözülebileceğini ummak hayalperestlik oluyor biraz. Biliyoruz ki içinde ister istemez yer aldığımız toplumsal tasarımlarda artık herkes kendine verilen rolü oynamak zorunda. Belki de bazı küçük şeyler karşılığında. Etnik, dinsel ve cinsiyet ayrımcılığının içindeki çelişkileri büyüterek, kültürler arası ilişkilerin ve insan haklarının korunması, dünyadaki kimi aydınlar için heyecan verici bir gelişme sayılsa da, bu arada küçük parçalara bölünerek oluşturulan ve bir anlamda her türlü etkiye de açık olan feodal yapılanmaların, küresel sermayenin elini güçlendirdiğini nasıl görmezlikten gelebiliriz?
Gelişmekte olan ve dünya ekonomisinin bir ucuna eklemlenen ülkemize baktığımızda, yöneticilerin vitrininde çok önemli yerlere gelen, getirilen değerli kadınlarımız Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde elbette gururumuzdur. Ve kuşkusuz onların sorumlulukları da çok büyüktür. Çünkü aynı dönemde, milyonlarca Anadolu kadını, kentte de, köyde de, hamur tahtasının başında elinde oklavasıyla, çalı çırpı ateşinden hayatlar yaratmaya çalışmaktadır, aynı binlerce yıl önceki tarım toplumlarında olduğu gibi. Birkaç altına satılmak, ara sıra oyalanıp sandık başına götürülmek ve durmadan doğurtulmanın ötesinde bu kadınların adı hiçbir yerde anılmıyor, yok sayılıyor ve bütün üretici emekleri boşa gidiyorsa, bunun suçlusu yalnızca erkeklerimiz olabilir mi? Kahve köşelerine sığınmış, ürününü satamayan, sömürülen, sigortasız çalıştırılan ve mutlaka hudutta bekleyen bütün erkeklerimiz, eğer onlara arka çıkan yönetimsel bir erkek görüş olmasa, her anlamda kadına el kaldıracak gücü bulabilirler mi kendilerinde? Eğer töre kıskacında işlenen cinayetler; ağalık, şeyhlik ve şıhlık düzeninin temsilcileri yıllardır yüce meclisimizde susup oturmamış olsalar bir kara leke gibi yurdumuzun üzerine çökebilir miydi? Onların bu suskunluklarını gerekli kılan, kaynağını bilemediğimiz çok yönlü çıkar muslukları 364 gün akacak, biz kadınlar da yılda bir gün boşu boşuna ölülerimize ağıt yakacağız, öyle mi?
Artık gözlerimizi ev içlerinden, her sınıftan kadının gündelik şikayetlerinden bir parça uzaklaştırıp, eğitim düzeyi ne olursa olsun bilinçlenmiş, uyanık, laik demokratik Cumhuriyetimize güvenen, 21. yüzyılın kadınını ve erkeğini birlikte yaratacak ciddi bir örgütlenme çabasına girişmeliyiz. Medyanın özellikle kadınlara sunduğu yalancı mutluluklara biraz ölçülü yaklaşırken, yozlaştırılan, önemsizleştirilen kültür ortamlarını ayakta tutmaya çalışmak da, çabalarımız arasındaki ayrıcalıklı yerini her zaman korumalı. Ayrıca kadınlarımız milletvekili seçilebilmek için siyasi partilerin onlara tanıyacağı kotanın peşinde koşmaktansa, gururlarını koruyarak hedeflerini büyütmeli, demokratik ve eşitlikçi ön seçimleri telaffuz etmekten çekinmemelidirler artık.
Kadın - erkek dayanışmasının insani boyutlarda sürdürülebileceğini görmek hepimizin özlemidir. Örneğin bir erkek bir kadına bir gün bir çiçek aldı mı, başka bir gün de tanımadığı bir çocuğa üç - beş kurşun kalem yollamanın sevecenliğini taşımalı, uyuşturucu kıskacındaki bir gence yaklaşmalı, yalnız bir yaşlının hatırını sormalıdır. Çocuklarımız bizim yarınımızdır. Bilinmelidir ki, kalkınmamış ve borçlu ülkelere, onların kadınlarına, çocuklarına, gençlerine altın bir tabak içinde yarınlar sunmazlar. Erkekler Günü’nün olmadığı, Yaşlılar Günü’nün hiç anımsanmadığı bir dünyada artık işçi sınıfının da pek bir önemi kalmamışken, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü düşmanca kindar tavırlarla kirletme girişimlerinden uzak durarak ve acılarımıza yenilmeyerek daha sakin geçirebilmenin mümkün olduğunu sanıyorum.
Çünkü çağımızın petrol savaşları, erkeklere kadınlardan fazla bir şans tanımıyor. Temel hak ve özgürlüklerin kullanımı sağlık ve eğitim sorunları, iklim değişiklikleri, ezici bağnazlık, yoksulluk, sokaktaki kaba kuvvet fazla bir cinsiyet ayrımı yapamıyor doğrusu. Özellikle bulunduğumuz coğrafya, kadını ve erkeği felaket karşısında eşitleyen ve belki de insan bile saymayan bir kurtarıcının (!) kollarındayken faydasız çığlıklar atarak, kulakları daha fazla sağır emek gibi bir lüksümüz olmamalı bence.
Umutlarımızın bol, bilincimizin açık ve ülkemizdeki bütün baharların hiçbir yıl yanıp kararmayacağı nice 8 Mart’lar dileyerek…
KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Kimi der ki çocuk doğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım başım
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim
hayat arkadaşımdır.
Nazım Hikmet
Mine G. Kırıkkanat (07.03.2007)
Yarın ne günü?
http://www.gazetevatan.com/pics/yazarlar/122.jpgBıyıklı Türk, konuşmuş: “Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanacağı bir haftada, belli makamda bulunan kişilerin, eşleri dolayısıyla yargılanmalarını doğru bulmuyoruz. Kaldı ki bizim Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız, eşlerinin başörtüsüyle Versailles’a, Washington’a, Kremlin’e gidiyorlar, hiçbir sorunla karşılaşmıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde öyle bir problem yaşanmazken, Türkiye’de de böyle bir problemin yaşanacağını tahmin etmiyorum...”
Neresinden tutayım?
Şöyle kaytanından, burmasından ya da bosundan, bıyık gibi bıyık olsa, tut ucundan çal duvara. Ama bu bıyık ele gelmiyor, seyrek fırça traşı, kaygan, AKP bıyığı.
Boru değil, AKP Grup Başkanvekili İrfan Gündüz’ün bıyığı konuşuyor, arkadaşlar! Dünkü Hürriyet’te okudum. Merak ediyorum, acaba bir gazeteci, İrfan adının ne anlama geldiğini sordu mu, bıyığına?
Çünkü “irfan”, bilim ve zekâ ile hasıl olan olgunluktur. Cehaleti tıraşlayınca, AKP’de irfan oluyor demek. Konuşan bıyık, grup başkanvekili olmasa koskoca iktidar partisinin, vallahi cevap vermezdim. Ama olmuş işte, ben de kendisine “irfan” öğreteceğim...
***
Sayın bıyık, doğru söylüyor: Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımızın başörtülü eşleri, Versailles Sarayı’na biletlerini alıp sorunsuz girebilir, istedikleri gibi de dolaşabilirler. Hatta, eğer yabancı dil biliyorlarsa, beş dilden yayın yapan kulaklık bile takabilirler başörtülerinin üzerine. Çünkü sayın bıyığın sözünü ettiği Versailles, bir müzedir. İçinde en son oturan Kral, XVI. Louis olup, kendisinin ve eşinin kelleleri, 1792’de, hem de Cumhuriyetçiler(!) tarafından kesilmiştir. Ol cumhuriyetçilerin sembolü de, memesi dışarda, kızıl başlıklı bir kadın, Marianne figürüdür!
Eğer sayın bıyık, Fransa’da Washington’un karşılığı olan mekânı kastediyorsa, başkentin adı Paris’tir. Yok, Washington derken Beyaz Saray’ı bilemedi de ABD başkentini söyledi ve aslında Kremlin’in karşılığını arıyorsa Fransa’da, o zaman da cevap Versailles değil, Élysée Sarayı’dır. Çünkü cumhurbaşkanları Élysée Sarayı’nda oturur ve konuk cumhurbaşkanlarını ya da başbakanları da orada kabul ederler.
Ancak...
Élysée Sarayı’na devlet konuklarının başörtülü eşleri giremez! Nitekim Başbakan Erdoğan’ın 20 Temmuz 2004’te Cumhurbaşkanı Chirac’la Élysée Sarayı’nda yaptığı ziyaret hazırlanırken, “başörtülü eşinin Élysée Sarayı’na kabul edilmeyeceği” kendisine diplomatik üslupla bildirilmiş, Başbakan da Paris’e zaten yalnız gelmiştir!
***
Bay bıyık, Dışişleri Bakanı eşi hakkında da yanılmaktadır. Çünkü Abdullah Gül, Fransa Cumhurbaşkanı’nı ziyaret edemez, muhatabı değildir, başbakanın bir ziyaretine eşlik edebilir ancak ve Dışişleri Bakanı Gül, bugüne kadar Élysée Sarayı’na gelmemiş, Hayrünnisa Hanım da başörtüsüyle Élysée’ye girmemiş ve zaten eşi başbakan olsa bile başörtüsünü çıkarmadığı sürece içeri alınmaz!
Kremlin’e gelince...
Başbakan Erdoğan 10-11 Ocak 2005’teki Moskova ziyaretine eşi Emine Hanım’la çıkmış olmasına karşın, Kremlin Sarayı’ndaki akşam yemeğine yalnız katılmak zorunda kalmış, çünkü kendisine ev sahibi Başkan Putin’in eşi Ludmilla’nın “aniden” nezle olduğu bildirilmiştir! Dolayısıyla ilk geceki gayri resmi yemek “erkek erkeğe” yenmiş, ertesi günkü resmi toplantılar da “erkek erkeğe” yapılmıştır.
Bu gerçeklerin ışığında, AKP’nin grup Başkanvekili’nin saygın bıyığının altından çıkan “türbanla dünyaya sorunsuz gidiyorlar” fikrindeki tek doğru, Washington’dur. Eğer, dünyadan anlaşılan Washington’sa, bu bir AKP gerçeğidir.
Ama AKP Grup Başkanvekili’nin, Kremlin’e resmen giremeyen başörtüsünü, Versailles sandığı Élysée Sarayı’na kadar sokması, iktidardaki cehaletin fotoğrafıdır. Çünkü Türkiye’ye laiklik fikrini aşılayan ülke, Fransa’dır.
Demek ki neymiş? Bıyıkla iktidar olunur, AKP Grup Başkanvekili olunur, ama irfan sahibi olunmazmış. Ve yarın, bugünden kutlanabilirmiş.
Dünya Kadınlar Günü, cehaleti bıyıklarından tutup yere çalan tüm kadınlara armağan olsun!
Kadın ve kadınlar günü denince aklıma nedense hep ilk Aziz Nesin in şiiri gelir... Gerçekte belki aslında budur ... Acaba günümüzde ne kadar ileri gittik dersiniz ?
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
Dünya kadınlar gününü kutlar. Öncelikle ülkem kadınlarının çağdaş uygarlık yolunda hakettikleri değeri almalarını dilerim. Akıllı eğitimli fikri hür vicdanı hür bir genç kadınlar ordusunun oluşması ve bazı çevrelerin maşası olmamaları dileğimle...
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
Nazım Hikmet Ran
KADINLAR
Kadınlar çok uzakta.
"İyi geceler" kokar çarşafları.
Masaya ekmek koyarlar
yokluklarını hissetmeyelim diye.
Sonra anlarız suçun bizde olduğunu.
Sandalyeden kalkıp
"Bugün çok yoruldun," deriz
ya da "Boş ver, lambayı ben yakarım."
Kibriti çaktığımızda, o yavaşça döner ve tarifsiz
bir dikkatle mutfağa yönelir. Sırtı nice ölülerle,
kamburlaşmış, hüzünlü bir tepe-aileden ölüler,
onun ölüleri, senin kendi ölümün.
Adımlarının gıcırtısını duyarsın eski döşemede,
bulaşık telindeki tabakların ağlayışını duyarsın,
sonra da treni, askerleri cepheye götüren...
Yannis Ritsos( 1909 - 1990)
Kadınlar günümüzü kutlayanlara teşekkür ederim ve tüm kadınların kadınlar gününü kutlarım.
kadinim
esyalar toplanmis
seninle birlikte
anilar sacilmis
odaya her yere.
sevdigim o koku yok artik bu koku yok artik bu evde
sen...
kiyida kosede gulusun kaybolmus
ne olur terketme yalnizlik cok aci
bu renksiz dunyayi sevmistik birlikte
sen...
kadinim, kadinim, kadinim.
hatirla o gunu karsiki sokakta seni optugumu
ilk defa hayatta
kollarimda benim ilk bahar sabahin
sen...
sonmus bakmis yillar,
en masum (?) karanlik
o ilik aydinlik yuvamiz sogunmus
geceler bitmiyor agliyorum artik
sen...
kadinim, kadinim, kadinim
esyalar toplanmis
seninle birlikte
anilar sacilmis
odaya her yere.
sevdigim o koku yok artik bu koku yok artik bu evde
masamiz kosede oylece duruyor
bardaklar bosalmis her biri bir yerde
sanki hepsi hasret senin nefesine
sen...
kadinim, kadinim, kadinim
bana birkatigin butun bu hayatin
yasanan asklarin degeri yok artik
ben sensiz olamam artik anliyorum
sen...
simdi cok cok yalnizim
nolur kal benimle
o kapiyi kapat elini ver bana
disarida yalniz usuyorsun
sen...
kadinim, kadinim, kadinim
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
ATATÜRK VE KADIN
Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda geçen asırdan itibaren batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadelelerin verildiği ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere' nin bu mücadelelerin en şiddetlilerini yaşadığı bilinmektedir. Ülkemizde, gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kendi hakları konusunda, batı ülkelerindekine benzer şekilde mücadele ettiklerini söylemek mümkün değildir. Ama biz kadınlara birçok batı ülkesinden daha evvel bu hak Atatürk tarafından verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur. Cumhuriyet Dönemi ve Kadın Hakları teokratik bir devlet yapısının ve kadın haklarının kısıtlı olduğu bir toplum düzeninin olduğu Osmanlı İmparatorluğu' ndan, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği modern Türkiye Cumhuriyeti' ne geçiş, bir çok devrimler ile mümkün olabilmiştir. Bu devrimler içinde, kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlıklar olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşamasıdır ve Atatürk Devrimleri' nin en önde gelenlerinden birisidir. 1926 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından kabulle yürürlüğe giren ve Türk kadınlarını "şeriat" zincirinden kurtaran Medeni Kanun ile, Türk kadınına bin yıl evvel kaybettiği hakların iade edilmesinin temeli oluşmuştur. Artık kadın güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya hazırdır. Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, 3. TBMM tarafından 3 Nisan 1930' da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır. 4 Mayıs 1931' de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932' de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934' de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu. Atatürk' ün Kadın Hakları Konusundaki Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri, bugün dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı 'nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur. Atatürk, Cumhuriyet' in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923 'de şöyle demiştir:
"Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir."
Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk' ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı' ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya' da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.
"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."
Atatürk 30 Mart 1923' de Vakit Gazetesi' nde yayınlanan bir beyanatında;
"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?"
Türkler tarih boyunca, babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. İşte Atatürk, milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı, bir duyguyu devlet varlığına geçiren devrimci olmuştur.
"Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın"
diyerek, yaptıklarının gerekçesini az, öz ve muhteşem bir ifade ile belirtmiştir. Kadınların giysileri de Atatürk' ün üzerinde çok önemle durduğu bir başka konu olmuştur. Bu konuda Atatürk, 1 Eylül 1925' de İkdam Gazetesi' nde yayınlanan bir beyanatında şöyle dedi:
"Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal veya buna benzer birşeyler asararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır".
1925 yılında İnebolu gezisinde Atatürk, örtünen kadınlarla ilgili şunları söyledi:
"Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki, bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz.."
31 Temmuz 1932' de Türkiye güzeli Keriman Halis' in, Belçika' da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O'na "Ece" ünvanını verir ve Türk kadınına şöyle seslenir:
"Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır."
Atatürk, 18 Nisan 1935' de kendisinin himayesinde İstanbul' da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie' nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı "Milletlerarası İlk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle seslenir:
"Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz."
Ulu önder, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtmiştir:
"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."
Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle demektedir:
"Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir."
Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; İtalya' da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler. Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanun' ları aldığımız İsviçre' de ise, kadınlar haklarını 1971 yılına kadar alamazken, çağdaşlamada örnek aldığımız İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde de durum farklı değilken, Türk kadınına 1935 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu vesile ile bakın Atatürk nasıl seslenir:
"Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selahiyet ve lihakatle kullanacaktır."
Atatürk hayatta iken yapılan son seçim olan, 1935 yılı seçimlerinde ilk kez seçilme hakkını da kullanan Türk kadını, TBMM' ne onsekiz kadın milletvekili ile girmiştir. Bu onsekiz Türk kadının yüce meclisin çalışmalarına ne ölçüde katkıda bulundukları ve kararlarında ne denli etkili oldukları meclis tutanakları ile sabittir. Ayrıca kişisel tutumları da övünç vesilesi ve geleceğe olan inançları kuvvetlendirici mahiyette olmuştur. Atatürk' ün, çağı ve değişeni değil, değişecek zamanı milletine göstermesi, kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği konularında, "BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi", "İnsan Hakları Sözleşmesi" gibi konular, daha insanlık tarihinin ufkunda bile görünmemişken Türk Kadınına, haklarını vermesinin değeri daha iyi anlaşılır. Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk' ü örnek bir lider almışlarsa, kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de, onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadırlar. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış, onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir. Ne mutlu bir Atatürk yetiştiren Türk kadınına, ne mutlu O'na sahip olan Türk milletine...
www.mustafakemal.net
Iyi dileklerini esirgemeyen herkese sonsuz tesekkurler... 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hepimize kutlu olsun.
Biz kadinlarin istedigi ne ozel bir gun , ne pozitif ne de negatif ayrimciliktir. Sartlar ne olursa olsun , yasam kosullarinda esit haklara sahip olmak, her zaman omuz omuza, el ele, yan yana yuruyebilmektir.
Boyle bir gunde ilgimi ceken su iki haberi de sizlerle paylasmak istiyorum:
Pozitif ayrımcılık 23 Şubat 2007 :)
http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/2926550.jpg
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun önceki gün Ankara’da başlayan toplantısındaki oturma düzeni, "pozitif ayrımcılık" örneği olarak fotoğraf karesine yansıdı.
İçkale Otel’de düzenlenen toplantıyı, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu en önde altın varaklı koltukta izlerken, tamamına yakını erkek olan il müdürleri arkasına dizildi. Bakan Çubukçu’nun durumdan duyduğu rahatsızlık yüzüne yansıyordu
Hurriyet
Ikinci haber: http://www.hurriyet.com.tr/yasam/6088300.asp?gid=71
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanır. Bu gün kadınlar tarafından ve / ya da kadınlar için konferans, gösteri ve eğlence gibi çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kadınlar arası dayanışma ve kadınların toplumdan beklentileri vurgulanır.
Kadınlara özgü bir günün var olması düşüncesi ilk kez, 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında ortaya atıldı ve kabul edildi. Bir çok ülkede her yıl kutlanmaya başladı. İsveç’te ise 1912 yılından itibaren kutlanmaya başladı.
Ancak ilk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde ama her zaman ilkbaharda kutlanıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı tarafından olmuştur.
İki dünya savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanılmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti.
Kaynak: NATIONALENCYKLOPEDIN
İLGİNÇ BİLGİLER
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;
1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler.
4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.
Türkiye’den Rakamlar ( Milliyet, 8 Mart 2001)
1. Şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor.
2. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor.
3. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.
DÜNDEN BUGÜNE "KADINLAR GÜNÜ"
Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi Kadınlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 8 Mart'ta eşitlik isteklerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar.
8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması, uluslararası düzeyde kabul gören bir hal alması 1970'lere rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800'lerin ortasını bulur. ABD'nin New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar, 1800'lü yılların ortalarından beri daha iyi çalışma koşulları, emeklerinin karşılığında hak ettikleri ücret ve daha iyi yaşam için mücadele vermektedir. Ama bunca yıllık mücadeleye karşın elde edebildikleri pek bir hak yoktur. En sonunda, 8 Mart 1908 günü, haklarını alabilmek için son çare olarak greve giderler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale ederler. Greve giden kadınlar fabrika binasına kilitlenirler. Patronlar bu yolla grevin başka fabrikalara sıçramasını engellemek isterler. Ancak beklenmedik bir şey olur ve fabrika yanmaya başlar. Ne yazık ki yangından fabrikada bulunan kadın işçilerden çok azı kaçarak kurtulmayı başarır Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölür.
Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ederler. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunmaktadır. Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için çalışılıyor.
TÜRKİYE'DE 8 MART KADINLAR GÜNÜ
İlk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı.
"Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.
Kadınlar 80'li yıllarda 8 Mart'ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazi kutlamalarını sürdürdüler. 90'lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanılır oldu.
www.memocal.com
"8 Mart dünya Kadınlar gününde Adıyaman'da iki kadına kan davası kurşunu sıkıldı."
İşte buna benzer başlıklı bir haber duymaktan endişeleniyordum.Başlık atıldı da... :(
Ülkemizin her bucağında kadına kadın gibi değer verilmesi,kadın,erkek,çocuk demeden herkesin ülkemiz ve milletimiz için çalışması, hep birlikte el ele vererek en çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmamız ve Atatürk'ümüzün bu vasiyetini yerine getirmemiz umuduyla, Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun.
BİR KADIN
Bir kadın cocuktur aslında.
Cocuk gibi davranmayı sever.
Erkegin kendisine bir cocuga gösterdigi sefkati göstermesini de ister.
Bir cocugu oksar gibi incitmekten korkarak oksamalidir erkek kadını..
Ama her kadın cocukca da olsa dinlenilmesini, dikkate alinmasini ister.
Yani bir kadının cocukluk yapmasina izin vereceksiniz,
ama asla onu bir cocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.
Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasini sevmez.
Ister ki erkegin gücü kendisine huzur versin.
Kendi kendine yapabilecegi seyleri bile erkegin yapmasini bekler.
Böylece hem daha kadın oldugunu hissedecektir hem de
erkeginin ne kadar güçlü oldugunu görecektir.
Ancak kadın gücünü göstermek istediginde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istedigi bir sey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında.
Içinde her zaman sevgiyi tasir.
Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz.
Sevdiklerini kolay kolay kıramaz.
Zor sever ama tam sever.
Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için
yüreginin kabul ettigini beyninin de kabul etmesi gerekir.
Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız.
Belki kolayca yüregine girebilirsiniz.
Ancak beyninde yer etmemisseniz her an terk edilebilirsiniz.
Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz.
Kendisine ait bir dünyasi vardir ve orada hep yalnızdır.
O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.
Hiçbir anahtar o dünyanin kapısını açamaz.
Yalnızlık onun sıgınagıdır.
O sıgınaga ne zaman girecegine, ne kadar kalacagina hep kendisi karar
verir.
Sıgınaktayken oradan çikmaya zorlarsaniz onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz
..
Bir kadın bilgindir aslında.
Neler yapabilecegini erkek akli hayal bile edemez.
Yaratıcılıgının sınırı yoktur.
Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkegini bekler.
Hoyratça harcamaz yaratıcılıgını sadece erkegine saklar.
Bir kadının gerçek erkegi olmayi basarabilmisseniz çok sanslisiniz demektir.
Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.
Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her sey ancak kadınlar oldugunda anlamkazanıyor.
Yemek yemek, su içmek bile.
Bir kadının elinden içtiginiz suyla kendi kendinize bardagi doldurup
içtiginiz su arasindaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız, ne yazik ki yasamıyorsunuz.
CAN DÜNDAR
Peygamberimizin (Cennet annelerin ayakları altındadır) sözünün muhatabı olan tüm dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlarım.
186 Bin kadının kuması var.!.5.5 Milyon kadın çocuk yaşta evlendirilmiş.!2 Milyon kadın için başlık parası alınmış!..
7 Milyon kadın aile kararı ile evlendirilmiş.!..1.8 Milyon kadın 1. derece akrabasıyla evlendirilmiş.!
7 Milyon kadın hiçbir okuldan mezun olmamış.!4 Milyon kadın okuma yazma bilmiyor. Bunların 2,5 milyonu 50 yaş üstü!
Kayıt dışı çalışan kadın oranı % 87.6....!.Belediye Başkanı olan kadın oranı % 0.9.....!
Kadın Büyükelçilerimiz var ama bir kadın valimiz yok...!..
2009 – 2010 yılında 953 kadın töre cinayeti ve şiddet olayları yüzünden hayatını kaybetmiş.!
Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlarken, bu uğurda yaşamlarını yitirmiş tüm kadınlarımızı saygı ile selamlıyor,minnet ve şükran duyguları ile anıyorum....
***
DİP NOT: AKP’li Konya Milletvekili Halil Ürün aldatma gerekçesiyle tartıştığı eşi Esma Ürün'ü, "Dokunulmazlığım var, istediğin yere şikâyet et" diyerek döven vekilimizdir...Bu zihniyete kadın hakları mı diyeceğiz?