Re: Atatürk' e göre Atatürk
Pekâlâ, bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.
Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.
(Çevresindekilere söylediği bir söz) :
Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!
Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.
Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.
Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.
Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.
Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.
Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.
(Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) :
Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu
saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!
Re: Atatürk' e göre Atatürk
(Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras 'a söyledikleri):
Majeste Kral'm söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar'a terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.
Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hatta ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.
Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğerki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.
Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.
Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!
Re: Atatürk' e göre Atatürk
30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.
Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destektir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.
Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.
Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.
Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!
Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.
Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.
Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.
Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.
Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.
Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?
Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!
Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...
(Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir):
Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!
Re: Atatürk' e göre Atatürk
(Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):
Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.
Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...
Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.
Birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.
Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.
Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.
Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.
Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem
Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.
Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!
Re: Atatürk' e göre Atatürk
MUSTAFA KEMAL HAKKINDA BILINMESI GEREKEN 30 ÖZEL
1. "ATA" LAFINI SEVMEZDI
"Ataturk" hitabini ilk kez donemin Turk Dil Kurumu Baskani bir konusmasinda kullanmis, Mustafa Kemal de cok begenerek soyadi olarak almisti.Kendisine Ata" diye hitap edilmesinden hic hoslanmazdi.
2. EN SEVDIGI YEMEK
Manastir Askeri Lisesi yillarindan kalan bir aliskanlikla hayati boyunca en sevdigi yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldi. Tatliya duskun degildi ama cani istediginde cok sevdigi gul recelini tercih ederdi.
3. EN BUYUK HAYALI DUNYA TURUNA CIKMAKTI
Omru yetseydi bir dunya turuna cikip Turk dili ve tarihi uzerindeki calismalarini genisletmek en buyuk hayaliydi.
4. BASUCU KITABI "CALIKUSU" YDU.
Binlerce kitabi vardi.Ama bunlarin arasinda bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile basucundan ayirmadi. Resat Nuri Guntekin'in unlu Calikusu" romanini hep yaninda tasir, her gun rastgele bir yerinden acar, birkac sayfa okurdu.
5. KABUL SALONUNDAKI AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdigi hayvan kopekti. "Fox" adini verdigi kopegi, Gazi`nin yataginin ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara duskunlugu o dereceydi ki bir gun misafirlerinin de gorebilmesi icin yeni dogmus bir tayla annesinin Cankaya Kosku kabul salonuna getirilmesini bile emretmisti.
6. TAM BIR SALON ADAMI
En sevdigi dans valsti. Muzik zevki cesitlilik gosteriyordu.Klasik Bati muzigi disinda Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.
7. GOMLEKLERININ TUMU BEYAZDI
Gomleklerinin hepsi beyazdi. Bu gomlekler ilk yillarda Isvicre`de ozel olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasina onculuk edebilmek icin Beyoglu`nda bir terziye diktirilmeye baslanmisti.
8.DOLABINDA LACIVERTE YER YOKTU
Takim elbiselerinin tasarimlarini hep kendisi cizerdi.Lacivert takim giymeyi sevmezdi.
9. OLCULERI
Boyu 1.74 idi.Hayatinin son donemlerine kadar 76 olan kilosu hastaliginin ilerlemeye baslamasiyla 46'ya kadar dusmustu. 43 numara siyah rugan ayakkabi giyerdi.
10. RUMELI SIVESI
Ozenli ve temiz bir Turkce konusurdu. Ancak bazi kelimeleri Rumeli sivesiyle telaffuz ederdi.
11. HAZIN BIR HIKAYE
Hayatinda bir donem cok onemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatina trajik bir sekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarinin nerede oldugu bilinmiyor.
12. CUMHURBASKANLIGINDAN SIKILIYORDU.
Hayatinin cogunu gecirdigi savas cephelerinden sonra Cumhurbaskani olarak gecirdigi yillar ona bir tecrit yasantisi gibi geliyor, cok sevdigi halkindan ve sade bir vatandas yasamindan uzaklastigini dusunuyordu.
13. PAPA`NIN TEMSILCISINE ELBISE
Kiyafet Kanunu cercevesinde tum din adamlarinin dini kiyafetleriyle sokaga cikmalari yasaklaninca, Monsenyor Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milasli eliyle bir koleksiyon hazirlatti.
14. KENDISI TIRAS OLMAZDI.
Sabah kahvaltilariyla arasi hic hos degildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasindaki divanin uzerine bagdas kurarak oturur, gunun ilk kahvesini sigarasini icerdi.Bir ozelligi de kendi kendine tiras olmamasiydi.
15. DUZEN TAKINTISI VARDI
Evinde ,cevresinde hatta konuk oldugu evlerde bile egri duran esyalari duzeltmeden rahat edemezdi.
16. HOSGORULU LIDER
Koylunun birinin gazete kagidina sardigi tutunu icmeye calisirken eli yanmis,"Alin bunu kendi icsin" diyerek Ataturk`e kufretmisti.Mahkemeye cikarilacakti. Ataturk olayi dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceginize dogru durust sigara icmesini temin edin" dedi.
17. SIGARA PAZARLIGI
Hastaliginin baslangicinda kendisini muayene eden Dr.Fissinger gunde kac paket sigara ictigini sormus, Ataturk "sekiz" demisti. Doktor bunu gunde bir pakete indirmesi gerektigini soyleyince gulumseyerek cevap vermisti:"Ben zaten bir paket iciyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacagim".
18. "BU NASIL HALKCILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmisti. Konduktorun milletvekillerinden bilet parasi almamasina sasirmis nedenini sormustu. Trenin milletvekillerine bedava oldugunu ogrenince epey sinirlenmis, "Ne de guzel halkcilik ama" demisti.
19. "LAIKLIK ADAM OLMAKTIR!"
Ilk mecliste bir oturum sirasinda uyelerden biri laikligin ne manaya geldigini anlamadigini soyleyince Gazi cok sinirlenmis ve elini kursuye vurarak bir din bilgini olan uyeye cevap vermisti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"
20. KURBANLARI BAGISLARDI
Gittigi yurt gezilerinde kendisi icin kurban edilen hayvanlara bakamaz boyle durumlarda sirtini doner yada kesilmelerini engellerdi.
21. YABANCI DILE MERAKI
Askeri lisede ogrenmeye basladigi Fransizca'yi sonraki yillarda gelistirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardi. Konusurken araya
Fransizca sozcukler de eklerdi.
22. FASULYESINE POKER
Kumardan hoslanmaz ama arkadaslariyla fasulyesine poker oynardi. Oyun sonunda kazandiklarini iade ederdi.
23. KAN GORMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde dusmanla gogus goguse savasmis biri olarak en ilginc ozelligi savas meydanlari disinda kan gorunce fenalasmasiydi.
24. KULAKLARI DUYAN TEK KISI.
Fransiz tarihcisi Herriot Ankara`ya geldiginde Gazi`nin kulaklarinin duyuyor olmasina sasirmis anilarinda bunu espirili bir dille anlatmisti: "T.C`de bir tane kulaklari duyan kisi var onu da Cumhurbaskani yapmislar".
25. BIR RICASI BAS ACTIRDI
Bir gun halk arasinda dolasirken carsafli bir kadina rastlamis, "Hafiz Hanim benim hatirim icin basindaki ortuyu acar misin?" diye sormustu. Kadin bas ortusunu acarak Ataturk`un onunde egildi ve ellerini optu.
26. BILARDO VE YUZME
Sportmen kisiligi vardi. Her gun at biner , yuzmeye gider ve bilardo oynardi.
27. EN BASARILI DERS.
Egitim hayati boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayati boyunca surdu.
28. YAGCILARA GECIT YOK
Yagcila cok kizardi Bir aksam sofrasida kendisine gereksiz sekilde iltifat eden Abdulhak Hamit`e mudahale etti.
29. SON YILBASI GECESI
1937`yi 1938`e baglayan son yilbasi gecesini Disisleri Bakani Tevfik Rustu Aras ile bas basa gecirmisti. O gece dolabindaki bazi elbiseleri bakana hediye etmisti.
30. KOSKTEKI GUVERCINLIK
Kuslari cok severdi.Cankaya Kosku`nde ozel bir bakicinin ilgilendigi guvercinligi vardi.
Polisiye com.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Alıntı:
25. BIR RICASI BAS ACTIRDI
Bir gun halk arasinda dolasirken carsafli bir kadina rastlamis, "Hafiz Hanim benim hatirim icin basindaki ortuyu acar misin?" diye sormustu. Kadin bas ortusunu acarak Ataturk`un onunde egildi ve ellerini optu.
Yorumsuz...
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.
Bizim suan farkında olduğumuz ama ifade etmeye çekindiğimiz, yüzleşemediğimiz türkiye gerçeği...
O'nun bıraktığı değerler ışığında yüremeyi bilemedik...
Şuan bile varlığımızı sürdürmemizin tek sebebi ifade ettiği gibi ektiği tohumların özlü ve kuvvetli olmasındandır...
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Bu ülkede;
1. Gerçet ATATÜRKÇÜLER var bizler gibi.
2. Atatürkçü olduğunu zannedenler var...
3. Atatürkçü geçinenler var....
Re: Atatürk' e göre Atatürk
“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE”
Mustafa Kemal’in 10. Yıl Nutkunun bu ünlü kapanış sözü
bir çok açıdan orasından burasından çekiştirilerek
küçümsenmeye
bazen de
sözlük anlamı değil de bilmem ne anlamı şu veya bu diye
acz noktasında savunulmaya çalışıldı…
Sanki bu ünlü kapanış sözünün
nerede ve hangi şartlarda söylendiği
unutturulacak noktaya taşınma gayreti ile
kamufle edilircesine…
Şimdi gelin birlikte o unutulmaz nutku
yavaş yavaş analiz edelim…
Mustafa KEMAL olmak ister gibi ama…
CUMHURİYETİN 10. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE ATATÜRK'ÜN NUTKU
Türk Ulusu!
Kurtuluş Savaşı'na başladığımız 15'inci yılındayız. Bugün
cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinici ve coşkunluğu içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır.
Büyük Türk Ulusu!
Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin.
Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini
sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile, geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Ulusu!
Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük
onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
29 Ekim 1933
Evet sevgili hukuksever arkadaşlarım,
Bu kutsal nutku
sözcük anlamı ile değil
ortam ve şartların beslediği duygu sağanağı ile değerlendirir isek
sonuca ulaşmamız çok kolaylaşacaktır...
Aslında bu sonuca,
ulusalcılığın anti-emperyalizmin panzehiri olduğunu kavrayanlar çoktan ulaşmış durumdadır…
İşte analizimizin de püf noktası burası…
Bu nutuk bir ANTİ-EMPERYALİSTin
sevincinin ve coşkusunun çığlığıdır…
Bu çığlık bir övüncün çığlığıdır…
Bu çığlık bir başarı öyküsünün çığlığıdır…
Bu çığlık hedefleri büyük olan insanların... bir ulusun çığlığıdır…
Şimdiki o bizim insanımsıların sözcük oyunlarına göre diğer ulusları
aşağılayıcı ve küçümseyici asla değildir…
Tam tersine emperyalizmle mücadele için
onları kışkırtıcı ve tahrik edicidir…
Sadece bu kutlamalara katılan
yabancı ülkelerin yüzlerce temsilcisinin
bu coşkuya katılım ve
hipodromdaki yerini almak için
o heyecan ve ihtişamı yaşamak için
Ankara’mıza akın etmesi
ve coşkumuza
gocunmadan ama imrenerek katılması bile
ırkçılık gibi zorlama suçlamaları çürütmektedir…
Bu törene katılan ancak Türk ulusundan olmayan hiçbir insanın
aşağılanmayı hakettiğini
ve Mustafa Kemal’in de öyle yaptığını aklından bile geçirenler
şimdi bu sözünün orasından burasından çekiştiren insanımsı yaratıklardır…
Törene katılan tüm yabancı delegasyonun
aidiyet noktasına varan coşkusu
Mustafa KEMAL'i
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”
sözü ile bir kez daha
ANTİ EMPERYALİST olarak tanımlamaktadır...
sevgi ve saygılarımla...
Re: Atatürk' e göre Atatürk
İşte yasaklı Atatürk belgeseli
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’nde bir ilke daha imza attı. Atatürk’ün isteği üzerine Rus yapımcılar tarafından çekilen ancak yasaklanan "Türkiye’nin Kalbi Ankara" belgeseli Çankaya Köşkü’nün internet sitesinde yayınlanmaya başlandı.
Cumhurbaşkanlığı’nın yenilenen www.cankaya.gov.tr adresli internet sitesinde Atatürk Özel bölümü içinde videolar başlığı altında 1934 tarihli Sovyetler Birliği yapımı "Türkiye’nin Kalbi Ankara" belgeseli de yer aldı.
Atatürk'ün isteğiyle çekilmişti!
Yıllardır hiçbir yerde gösterilmeyerek yasaklı kalan belgeselin çekimi Atatürk’ün özel isteğiyle oldu. Atatürk’ün Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir belgesel çekilmesini istemesi üzerine Sovyetler Birliği’ne teklif götürüldü ve genç yönetmen Sergey Yutkoviç Türkiye’ye gelerek belgeselin çekimlerine başladı.
http://www.yeniresimler.com/data/med...al-ataturk.jpg
Belgeselde Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması ve yaralarını sarması Ankara özelinde anlatıldı. Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye-Sovyetler Birliği dayanışmasının vurgulandığı belgeselde Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü törenlerinin de geniş bir biçimde yer alıyor. Belgesel sinema tarihi açısından büyük önem taşıyan Türkiye’nin Kalbi Ankara’da 10. yıl Marşı’nın yanı sıra Sovyetler Birliği Milli Savunma Bakanı Voroşilov’un Türkiye’yi ziyaretiyle ilgili olan bölümünde Enternasyonal Marşı da çalınıyor. Belgesel, Cumhuriyeti anlatan ilk belgesel olması açısından da büyük önem taşıyor.TRT Genel Müdürü yayını bastırdı
1969 yılına kadar kimsenin pek fazla bilmediği belgesel TRT’deki gösterimi sırasında TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak’ın TRT’yi basmasına ve filmi engellemesine neden oldu. Atatürk’ün ölümünün 31. yıldönümü dolayısıyla 10 Kasım 1969’da TRT’nin özel yayını sırasında gösterilen filmin ardından TRT Program Daire Başkanı Mahmut tali Öngören’in görevine önce ara verildi ardından görevinden atıldı. O gecenin yayın sorumlusu gazeteci Varlık Özmenek ise disiplin cezasına çarptırıldı ve 12 Mart’ın ardından o da TRT’den atıldı.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Re: Atatürk' e göre Atatürk
02.09.2008/MİLLİYET
Taha Akyol
Objektif
t.akyol@milliyet.com.tr
Atatürkçü dış politika
RUSYA ile Batı arasındaki ihtilafta Türkiye nasıl davranmalı? Şimdi davrandığı gibi davranabilir; yani Batı ile paralel ama Rusya ile ilişkilere özen gösteren bir politika...
Bundan başka, Türkiye Batı'ya daha çok yakın da davranabilir. Yahut "uzaktaki" Batı'ya değil, "komşumuz"a yakın durabilir. Ya da "tarafsızlık" politikası da izleyebilir.
Bunların hepsini savunmak mümkündür. Aslında hepsinde karmaşık gerçekliğin bir parçası da vardır.
Fakat bir "Atatürkçü Dış Politika" modelinden bahsetmek ve ona göre "Şöyle olmalıdır" demek mümkün müdür?
Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında, bazı yazar ve politikacılar, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını, AB'den uzak durmasını, "Üçüncü Dünya" ile beraber "Tarafsızlık" ya da "İttifaksızlık" politikası izlemesini "Atatürkçü Dış Politika" diye savunmuşlardı. Dayanakları Atatürk'ün Milli Mücadele sırasındaki 'antiemperyalist' sözleriydi.
Böyle bir "Atatürkçü Dış Politika" şablonu var mıdır?
Atatürk'ün politikaları
Mustafa Kemal, Milli Mücadele sürecinde Bolşevik Rusya ile temasa geçinceye kadar "emperyalizm, kapitalizm, burjuvazi" gibi terimleri kullanmamış, Lozan'dan sonra da bu terimleri terk etmiştir!
3 Mart 1922'de Gazi Paşa, Ankara'da Sovyet Elçisi "Aralof Yoldaş"a hitaben yaptığı konuşmada, bu terimleri Milli Mücadele'nin başlangıcında hiç düşünmediklerini, silah yardımı almak için Bolşeviklerle temasa geçtikten sonra bu terimleri kullandıklarını kendisi de ifade etmiştir.
Zafer kazanıldığında artık Bolşevik silahlarına ihtiyaç kalmamış, Lozan'daki diplomasi masasında 'Batı'yı yumuşatma' ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Gazi, Türkiye'nin yeni iç ve dış siyasetini artık "Garb'a teveccüh etmiş Türkiye" (Batı'ya yönelmiş) sözüyle ifade etmektedir!
Lozan devam ederken topladığı İzmir İktisat Kongresi'nde Batı sermayesine çağrı çıkarmıştır!
Lozan'da Boğazlar konusunda Türkiye'nin mutlak egemenliğini savunan Rus tezini değil, Boğazlar'ı uluslararası komisyonun 'idari' yönetimine bırakan İngiliz tezine yaklaşmıştır!
Çünkü Rus tezi, Türkiye'nin Boğazlar konusunda dev Rusya ile tek başına karşı karşıya kalması demekti!
Avrupa'da yükselen faşizm tehdidi Türkiye ile beraber İngiltere ve Rusya'yı da tedirgin ettiğinde 1936'da Montrö Antlaşması yapılarak Lozan'ın egemenlik eksiği giderilmiş, bugünkü düzen kurulmuştur.
Coğrafyanın gereği
Atatürk'ün dış politikası pragmatiktir.
Bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü, barış gibi ilkeler evrensel ilkelerdir ve diplomasi tabiatı gereği pragmatiktir. Bu çerçevede, ülkelerin dış politikasını belirleyen temel etken coğrafyalarıdır.
Anadolu coğrafyası Bizans ve Osmanlı zamanlarında da "Garb'a teveccüh"e öncelik vermeyi ama Karadeniz'i, Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu asla ihmal etmemeyi gerektirmiştir.
Olaylara, sorunlara göre nüanslar elbette değişir.
"Garb'a teveccüh etmiş Türkiye" asla Rusya'yı, Karadeniz'i, Kafkasya'yı, Ortadoğu'yu, Akdeniz'i ihmal edemez. Değişken ve karmaşık nüansların senfonisi ise diplomasinizin ustalığına ve kudretinizin çapına bağlıdır.
Bakış açılarına göre hatasız politika olamaz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde ve bugününde çok büyük dış politika hataları yapılmamıştır; temel ilkeleri doğrudur.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Sayın Bilgili,
Akyol'un bu makalesini taşımış olmanız
onun fikirlerini benimsediğiniz anlamına mı geliyor?
Bir başka deyişle
tarihe onun "pencere"sinden baktığınız anlamına mı geliyor?
Merak ettim sadece... :)
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Yaşar Nuri Öztürk'ün Atatürk'le ilgili ilginç bir yazısı;
http://www.hurriyet.com.tr/yasarnuri...d=241&sz=94884
'Müslümanların militan Lideri'ni tanıyalım!
‘Müslümanların Militan Lideri’ unvanı, Kurtuluş Savaşı günlerinde, o savaşın ölümsüz önderi Gazi Mustafa Kemal’e verilen unvandır. Bu unvanı daha çok İngilizler kullanmaktaydı.
O günlerde Mustafa Kemal’e bir unvan da Müslümanlar tarafından verilmiştir:
‘İslam’ın halaskârı Gazi’
Halaskâr, kurtarıcı demek.
Atatürk’ün ‘kurtarıcı’ unvanı, dinci iftiracıların söyledikleri gibi, sonraki zamanlarda ‘Atatürk’e tapan bazı dalkavuklar’ın verdiği bir unvan değildir. Elinde tüfek, koltuğunun altında seccade, kurtuluş mücadelesi veren Müdafaa-i Hukuk öncülerinin ‘Allah tarafından teyit edilmiş komutan’larına verdikleri unvandır.
O günlerde, Müslüman kadınlar, İzmir’e giren ‘Halaskâr Gazi’nin çizmelerini, şükranlarını göstermek için diz çöküp ayaklarına kadar eğilerek siliyorlardı. Ve tam o sırada gözlerinden akan yaşlar ‘Halaskâr Gazi’nin çizmelerinin üstüne dökülüyordu. (tabloyu, Halide Edip naklediyor) Çünkü o kadınlar, işgal paryalarının ne demek olduğunu ve Halaskâr Gazi’nin onları nelerden kurtardığını yaşayarak öğrenmişlerdi.
O günleri bu millete unutturdular. O günleri Müslüman kadına unutturdular.
Evet, o günleri ve o günlerin Halaskâr Gazisi’ni unutturuyorlar.
Çünkü işbirliği yaptıkları emperyalist kodamanlar böyle istiyor.
O günler unutuldu.
O günler, anamıza-avradımıza Haçlı paryaların musallat olduğu günlerdi. Süleymaniye Camii’nin minaresine haç takılmak üzere hazırlık yapıldığı günlerdi.
‘Müslümanların militan lideri’, işte o günlerin Türkiyesinden, topraklarında yüz bin minarenin yükseldiği bugünkü Türkiye’yi yarattı. Ne yazık ki, bu yüz bin camiyi, Müslümanların militan liderini İslam dışı göstermek ve onun mirasını yok etmek için kullanmaya kalkan ‘haçlı ile işbirliği yapmış fesat dincileri’ o günleri unutturuyorlar.
Milletin beyni oyulup o günlere ait kısımlar kazınıyor.
O günleri en iyi bilenlerden biri olan ve Şu Çılgın Türkler kitabını yazan Turgut Özakman, 30 ağustos akşamı, Mustafa Kemal Türkiyesi’nin ‘en büyük’ kanallarında değil, ‘kıyıda-köşede kalmış’ bir kanalında konuşma imkânı buluyor.
‘Müslümanların Militan lideri’, tarihin en namussuz nankörlüklerinden birine maruz bırakılıyor.
‘Müslümanların Militan Lideri’ni bu ülkenin çocuklarına tanıtmadılar, sadece dayattılar.
Dayatılan kişi ve kavramlar ne kadar değerli olurlarsa olsunlar, ürküntü ve soğukluk yaratırlar.
Bu gerçeği bilen ve ‘Müslümanların Militan Lideri’nden rahatsız olan iç ve dış odaklar Müslüman çocuklarına ‘Müslümanların Militan Lideri’ni ‘olmasa da olur’ türünden biri gibi tanıtmak istiyorlar.
Hayır! ‘Müslümanların Militan Lideri’ olmasa da olur türünden biri değildir. Bunu bütün dünya er geç anlayacaktır ama gecikmenin faturası insanlık için de Türkiye için de çok ağır olacaktır.
‘Müslümanların Militan Lideri’ni anlatmak yerine dayatanlar, bu dayatmayla bir yandan ‘kof Atatürkçüler’ ile ‘tören Atatürkçüleri’ni afsunlayıp kandırdılar, bir yandan da ‘Müslümanların Militan Lideri’nin o muhteşem mirasının altını oydular.
‘Müslümanların Militan Lideri’ne, Müslümanların düşmanı olanlar tuzak kurdular. Ve ‘kof Atatürkçüler’ ile Allah ile aldatmanın kahrına uğramış halkı bu tuzağa düşürmeyi başardılar.
Ey ehli iman!
Sözüm sanadır ve sözüm çok hayatîdir. ‘Müslümanların Militan Lideri’ni tanıyalım! Bu tanımaya hava ve su kadar muhtaç olduğumuz günlerdeyiz.
Ve asla unutmayalım:
Müslüman dünya, o arada Türkiye, Müslümanların militan liderine yakın zamanlarda yeniden muhtaç hale gelecek. Allah’a yemin olsun ki, bu aynen böyle olacak… Ama o günler geldiğinde, Müslümanların militan liderini Müslümanlara unutturanların pişmanlıkları hiçbir işe yaramayacak.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
"...
Önsözümüzü noktalamadan önce bir hususu daha dikkatlere sunmak istiyoruz: Kur'an'daki İslam herşeyden önce benim hatalarımı TASHİH eden bir kitaptır. Bugüne kadar yazdıklarımda ve konuştuklarımda, bu kitaba uymayan ne varsa YANLIŞtır, bu kitaptaki veriler esas alınarak düzeltileCEKTİR. Okuyucularımın bugüne kadar yazdıklarımı, bu açıklamayı göz önünde tutarak değerledirmelerini RİCA ediyorum.
..."
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
KUR'AN'DAKİ İSLAM, ÖNSÖZ, SAYFA 10
YENİ BOYUT, İSTANBUL, 21. BASKI
/////////
Yapmayın sayın Bilgili,
Mustafa KEMAL'in
bu "mevlüd" tadındaki kurtuluş savaşı "destanı"na vermiş veya vermesi muhtemel yanıtlarını bir kenara bıraksak ve
"mevlüd" kahramanının serüvenlerini incelesek
sanırım doğrulara ulaşmak hiç zor olmayacak...
Bir hukukçu olarak,
statik bir konu olan teoloji alanında
"mevlüdan"ımızın bu kıvraklığı
sizi hiç mi rahatsız etmiyor sayın bilgili?
Dün "Kur'an'daki İslam"ı var idi
bugün "Allah'la aldatmak"ı var...
Ama sözde büyük bir alçak gönüllülük göstermesine rağmen nedense
taşıdığı akademik ünvan ve kariyeri terketmiş değil...
Bence akademik kariyerinizle olaylara objektif bakmanız
bazı doğrulara ulamanız için yeter de artar bile...
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Sayın horasan;
Ne dediğinizi anlamış değilim.
Ben sadece iki yazardan Atatürk'le ilgili ilginç bulduğum iki yazıyı kopyaladım.
Bu yazılara katıldığımı veya katılmadığımı da belirtmedim. Herhangi bir yorumda bulunmadım.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Ağaç kesilmesin diye evini hareket ettirdiğini,Ankara'da çiçek yetişmez diyen konuklarına kanıtlamak için evinde çiçek yetiştirdiğini ve onlara İkinci Sakarya Zaferim dediğini,köpeği Fox'un ölümünden sonra doldurulup karşısında gördüğünde eski dostumu böyle görmeye dayanamam,kaldırınız lütfen dediğini,eline aldığı kitabın kalınlığı ne olursa olsun bitirmeden bırakmadığını ve bu esnada yaşaran gözlerini kestirdiği kumaşlarla silip yine de okumaya devam ettiğini,hayatından birçok kadın geçtiğini,son yıllarında İnönü ile pek anlaşamadıklarını,atının isminin Sakarya olduğunu ve bu atı eşi Latife Hanım'a armağan ettiğini...
...biliyor muydunuz?
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Onu kendi ağzından dinlemiyoruz hiç zaten. Hep birileri anlatıyor.
Re: Atatürk' e göre Atatürk
Alıntı:
bayrahmi rumuzlu üyeden alıntı
Onu kendi ağzından dinlemiyoruz hiç zaten. Hep birileri anlatıyor.
Sayın bayrahmi. .siz kimin ağzından dinlemek isterdiniz? bir de siz anlatında sizden dinliyelim!... Kendi ağzından duymak isterseniz ABD elçisine verdiği nutuğu 10 yıl konuşmasını daha nicelerini ATATÜRK SİTELERİNE GİRERSENİZ KENDİ AĞZINDAN DUYARSINIZ.
Cevap: Re: Atatürk' e göre Atatürk
Cevap: Re: Atatürk' e göre Atatürk
Türk kelimesine en çok yakışan kişilerin başında geliyor...
Cevap: Re: Atatürk' e göre Atatürk
http://www.dailymotion.com/video/xf8...neyin-as_music
LÜTFEN Sonuna kadar izleyin. Saygılarımla.
“O, Türkiye’yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk’ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı?”
(Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı.