Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Kck yazdı.
Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Biliyorsunuz bu hükümet tek tek bankalardan,Kanaltürk'ün aralarında benim de bulunduğum kurucuları ve bazı programcıları ile ilgili tüm özel ve şahsi hesap bilgilerini,nereye kime para aktardıklarını mesela aile fertlerine gönderdiğimiz paralar,mesela çocuğumuzun okul taksidi,mesela kredi kartı borcumuz ,evimizin özel giderleri gibi-öğrenmek istemiş.
Utanmamışlar bunu bir de yazı ile yollamışlar.
Suçumuz ne?
Hükümeti eleştiren yayın yapmak.
Başka ne?Niye araştırılıyoruz?
Başka sebep yok.
Ustamız Emin Çölaşan 'da bu rezaleti öğrenmiş üstelik belgesini de bulmuş.
Emin Çölaşan ve Mustafa Balbay bu skandalı,bu faşizmi Avrasya televizyonundaki programlarında açıkladılar.
İfşa ettiler.
Bende bu yazıyı onların programları biter bitmez kaleme alıyorum.
Çünkü biliyorum ki normal şartlarda bu haber hükümeti sallar,düşürür.
Sırasıyla maliye bakanı,başbakan istifa etmek zorunda kalırlar.
Bu demokrasiye yeni geçmiş bir Afrika ülkesinde de böyle olur, Amerika Birleşik Devletleri'nde de böyle olur ,her yerde böyle olur.
Bu rezillik üzerine hiç bir başbakan koltuğunda oturamaz.
Oturmamalıdır.
Başbakanların bu ve benzeri skandallar üzerine koltuklarında oturamamalarını askerler yada polisler yada başka bir silahlı güç sağlamaz.
Bu tür başbakanların,yani her türlü rezalete karşı pişkin pişkin koltuğunuda oturmaya çalışan başbakanların oradan indirilmeleri için illa ki bir halk devrimi gerekmez.
Yüzbinler, milyonların başkente yürümesi, turuncu,mavi halk hareketleri gerekli değildir illa ki .
Çünkü demokrasilerde böyle pişkin adamları yerinden etmek için basın vardır basın!
Basın böyle zamanlarda ülkenin en büyük gücü olur ve tıpkı sağanak yağmur gibi öyle bir bastırır ki bütün pisliği, çamuru önüne katar götürür .
Basının gerçek gücü budur.
Şimdi bu olay sonrası hangi basın kuruluşunun nasıl bir tepki vereceğini bilmeden kaleme aldığım bu yazıda size bir öykü anlatacağım.
Bu öyküden herkesin en başta da gazeteci meslekdaşlarımın yada basın sahiplerinin ders çıkarmasını umuyorum.
Bu öyküden Türkiye Gazeteciler Derneğinin,Basın Konseyinin,Televizyon Yayıncıları Derneğinin ders çıkarmasını umuyorum.
Çünkü görev onlarındır.
Daha fazla şey yazmaya gerek duymuyorum.Sizleri de bu kuruluşlara baskı yapmaya davet ediyorum.
Tüm televizyonları ,gazeteleri, radyoları arayın,tüm basın meslek kuruluşlarını arayın,Rtük'ü arayın,mail atın ,faks çekin ve bu rezaleti halka duyurmaları gerektiğini söyleyin.
Bugün suskun basın karşısında haber alma özgürlüğünü savunacak merci sizsiniz yani halktır!
Gelelim öykümüze.
Bu öykünün kahramanları üç inek ve kurt sürüsü.
Bütün bahar boyunca rahat rahat otlakta otlayan inekler kışın gelmesi ile birlikte kurt sürüsünün tehtidi ile karşılaşmış.
Beyaz inek, kahverengi inek ve siyah inek kurtların yavaş yavaş yamaçlardan indiğini görünce kendi aralarında ,kurtlara karşı beraber mücadele etmeye yemin etmişler.
Gerçekten de kurtların aç ve güçsüz saldrıları karşısında ineklerin dayanışması sonuç vermiş.
Kurtlar inekleri bir türlü yemeyi başaramamış.
Bırak yemeyi yanlarına bile yaklaşamamışlar.Çünkü bütün inekler birbirinin arkasını kolluyor, yaklaşan bitap haldeki kurtlara tekmeyi basıyorlarmış.
Ancak kurtlar sabırlıymış ve aç karınlarını doyurma içgüdüsü onları daha inatçı yapıyormuş.
Zaman geçtikçe ineklerin direnci düşmeye başlamış,yorulmuşlar.
Artık her yeni saldırıda birbirinin arkasını kollamak yerine kendi mücadelelerine bakmaya başlamışlar.
Bunu farkeden kurt sürüsünü kurnaz ve yaşlı lideri ineklerden beyaz ve kahverengi olanı ile görüşmek istemiş.
İki inek arkadaşlarından habersiz kurt sürüsünün lideri ile buluşmuş.
Büyük kurt ineklere "boşuna direnmeyin" demiş.
-Hepinizi yemek zorunda değiliz,ama birinizi mutlaka yiyeceğiz.O yüzden siyah ineği bize verin canınızı kurtarın.Hem bütün her yer bembeyaz karla kaplı iken siyah inek en çok göze batanınız.Onu bize verin.Beyaz inek,sen zaten karlarda farkedilmiyorsun, kahverengi sende aralarında en kuvvetli olanısın,size bir şey yapmayalım."
Beyaz ve kahverengi ineğe bu teklif makul gelmiş.İlk saldırıda siyah ineğin arkasında çekilivermişler.Siyah inek kurtlar tarafından parçalanırken feryadı bütün ovaya yayılmış ama arkadaşları arkalarını dönmüşler.
Zaman geçmiş kurt sürüsünün açlığı yeniden başgöstermiş.Ve saldırılar yeniden başlamış.Ancak kahverenginin gücü ve beyazın farkedilmezliği sayesinde inekler direnmeyi başarmışlar.
Kurt sürüsünün lideri bir kez daha bu kez kahverengi inek ile görüşmeyi istemiş.
Kahverengi inek beyaz dan habersiz görüşmeyi kabul etmiş.
Yaşlı kurt "sürüm siyah ineği yedikten sonra daha da güçlendi üstelik beyaz inek aranızda en güçsüz olanınızdı.Onunla birlikte fazla dayanamazsın,sürümü engelleyemem , seni de birlikte yerler ,ama beyazın arkasından çekilirsen sürüm sadece onu yer ve sende canını kurtarırsın" demiş.
Kahverengi inek bu teklifi akıllıca bulmuş ve ilk saldırıda beyazın arkasından çekilmiş.
Kurtlar olanca açlıkları ile beyazı yemeye başlamışlar.Kahverengi ise donuk gözlerle seyretmeyi tercih etmiş.Beyazın feryatları tıpkı ilk yenen siyah inek gibi ovayı çınlatmış.Kurtlar ziyafetlerini tamamlayınca hiç vakit kaybetmeden kahverengi ineğin etrafını çevirmişler.Kahverengi olanca gücüyle bağırıyormuş.
-Ben liderinizle anlaşma yaptım, beyazı yemeniz karşılığında canımı bağışlayacaktınız,yaşamak istiyorum.
Sürünün lideri yavaş yavaş ve gülümseyerek kurtların arasından geçmiş ve kahverengi ineğin yanına gelmiş.
Kahverengi inek daha neye uğradığını anlamadan ilk pençeyi yaşlı kurt vurmuş ve demiş ki:
-Hiç üzülme,sen zaten yaşamıyorsun.Çünkü biz seni aslında ilk arkadaşını, siyah ineği sattığın zaman yemiştik bile.
Sürü kahverengi ineği göz açıp kapatıncaya kadar mideye indirmiş.
Gazetecilerin birbirlerine öykülerle dert anlatmaları gereken zaman geldiyse basının durumu gerçekten vahim demektir.
Dediğim gibi bu yazıyı daha hiç bir tepkiyi görmeden yazıyorum ve umuyorum ki basının durumu sandığımız kadar kötü değildir.
Aksi halde sona kalacak akıllımız sanmasın ki çok yaşayacak çünkü o ilk sattığı ile çoktan yenmiş olacaktır.
Şimdi soruyorum :
Bu rezaleti sansürleyecek misiniz?
kck
Not:Öykü için dostum Dr.Hüseyin Nazlıkul'a teşekkürler
Kerimcan Kamal
www.kanalturk.com.tr
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Türk medyasına,hatta herkese;
Susma sustukça sıra sana gelecek...
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Tuncay Özkan'dan Başbakana Açık Mektup
SUÇLUYORUM İstanbul / 20 Şubat 2007
Suçluyorum!
Sayın Başbakan,
Müsterihim… Beni yanıltmadınız. Sizin uygulamalarınıza karşı takındığım tavrın ne kadar ahlaklı bir duruş olduğunu zaman bana kanıtladı. Çünkü bir gün sizin bu kadar "kötü" olabileceğinizi yakın geçmişte de anlamıştım. O zaman bana tersini söyleyenlere çokça anlattım ama inandıramadım. Fakat şimdi onlar da biliyorlar ki mazideki inançları, bugünkü gerçekler karşısında yok olup gitmiştir. Sizin geçmişinizle, bugününüz arasındaki paradoks, sizi siz olmaktan çıkarmıştır.
Siz olmadığı gibi görünmeye, göründüğü olmamaya çabalarken, aslında bir siyasi amorf oldunuz.
Sizin hakkınızda duyduğum kaygıyı kimselere belirtmeme gerek bile kalmadı. Türkiye sizin nasıl çoklu bir karakter sahibi olduğunuzu anladı. Şu ana dek size pek çok mutluluk sağlayan kısa dönemdeki yazgınızın en utanç verici ve en silinmez lekesini almak üzere olduğunuzu söylemek zorundayım.
Siz ve iktidarınız ancak faşist rejimlerde görülecek, Türkiye'de hiç görülmemiş, mali ve idari yöntemlerle özgürlüğü susturmaya, fikri çeşitliliği yok etmeye, medyayı ve entelektüel ortamı paralize etmeye, karalamaya, karartmaya çalışıyorsunuz. Satın alıyorsunuz. Alamadığınızı "hoplatmakla" ya da "Uzan' a benzetmekle!" tehdit ediyorsunuz. Gene de korkmayıp teslim olmayanı yalan ve iftiralar saçarak parçalamaya çalışanların saldırısına maruz bırakıp, saldırganları yoksul ülkemin alın teriyle aldığınız cicili bicili tayyarenizde ağırlayıp, başlarını okşuyorsunuz.
Korkutmakta başarılı olamazsanız, gözümde, dahası Türkiye'nin gözünde onca yolsuzluk ve haram dosyasıyla dikilen bir adamı, devletin mali gücünü kontrol eden makamda, umarsız ve pişkince oturmakta olan Unakıtan'ı, hasım gördüğünüzün üzerine salıyorsunuz.
Bunun için yeni bir medya yaratıldı. Bu kullanılıyor. Star gazetesi kimin Sayın Başbakan? Haber 24 televizyonu kimin? Türkiye'de eski bir başbakanı "kendi çıkarları için medya kurmak "suçlamasıyla Yüce Divan'da yargılattınız. Bu medya ne için kullanıyor? Ne için oluşturuldular? Nasıl oluşturuldular? Mücahit kod adlı Ali İhsan Aslan'ın sizinle ilgisi var mıdır? Bu medya ile bu Aslan'ın bir ilgisi bulunmakta mıdır?
Siz, en alçakça itiraflardan tertemiz, gönülleri fethetmiş bir insan olarak halkınızın ve seçmenlerinizin karşısına yeni bir anlayışın başbakanı olarak çıkmak yerine, "kaldıracağız" diye söz verdiğiniz milletvekilliği dokunulmazlığının arkasına saklanıp, hakkınızdaki irtikap, yolsuzluk ve kalpazanlık davalarından kaçmayı tercih ettiniz.
Sizi sözünüzü tutmamak, halka ve seçmenlerinize: Türkiye'ye yalan söylemekle suçluyorum.
Karanlığınızın suçüstü yakalandığını size bildiriyorum. Sizi artık hiçbir şey hukukun ve adaletin, millet vicdanının pençesinden kurtaramaz.
Kanaltürk ve çalışanları, kurucuları, yöneticileri ve gazetecileri hakkında iktidarınızın Maliye Bakanlığı"nın hukuksuz, gayrı meşru ve mide bulandırıcı yöntemlerle işlediği suç, artık sizin elinizle yüzünüze çaldığınız bir kara çamurdur! Aynalara bakamazsınız. Bakamayacaksınız. Bundan sonraki süreçte uyarıyorum; bu utancı siz, siyasi ortaklarınız ve ne yazık ki soyadınız, tarih boyunca bir yafta gibi boynunda taşıyacaktır.
Siz ve adamlarınız ne cüret ve cesaretle sadece muhalifiniz oldukları için, yasaların koruma altına aldığı bir özel alanı, kişilik haklarını çiğnemeye kalkışırsınız? Siz ne hakla bu kişilerin özel kurumlarda bulunan mali durumlarını ve mali hareketliliklerini soruşturmaya kalkarsınız? Bankalara böyle bir talimatı nasıl gönderip, Kanaltürk kurucularının ve yayıncılarının kestiği çeklerinin, mevduat defterlerinin, havalelerinin kopyasını istersiniz? Yasaları böylesine pervasız nasıl çiğnersiniz?
Gazeteci Emin Çölaşan'ın ortaya çıkardığı ve siz okuyun diye ekte vereceğim bu suç belgesinin doğmasına yol açanları, nasıl kamu kadrolarında tutarsınız?
Sizi bundan sonra hukuka ve Allaha havale ediyorum. Bir yurttaş ve bir aydın olarak, sizi hukuksuzluk ve keyfi davranmakla suçluyorum.
Bu belgeyi; her olay sonrasında aklamaya ve temize çıkarmaya çalıştığınız, tüm gerçeğe karşın adalete ağır bir tokat indirmeyi göze alarak koruduğunuz, sizin sorumluluğunuz altında bulunan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Türkiye'nin alnına sürdüğü bir leke olarak görüyorum. Tarih böylesine bedbaht bir aymazlığın, kara lekenin sizin başbakanlığınız sırasında gerçekleştirildiğini yazacaktır.
Bunları yapanlar hiçbir şeyden çekinmediklerine göre, ben de her şeyi göze alıyorum. Gerçeği söyleyeceğim. Türkiye'nin sizin amorf siyasi düşünceniz doğrultusunda dönüşmesine direnen herkesi böylesine bir takip altına almadınız mı? Siz kamunun olanaklarının hiçbir resmi sıfatı bulunmayan ama "danışman" adı altında başbakanlık binasında oturttuğunuz adamlarınıza, örneğin AKP Diyarbakır Milletvekili olan İhsan Aslan'ın kod adı Mücahit olan, Ali İhsan Aslan adlı oğluna pervasızca kullandırtıldığından, bazı ihalelerin bu kişilerce el altından kendi adamlarına taşeron süsüyle dağıtıldığından, hatta TAV adı verilen yatırımlara bunların ortak olarak karıştırıldığı iddialarından haberdar değil misiniz? Siz bunları soruşturtmak yerine namus cellatlığı yapanları korumaya mı devam edeceksiniz yoksa?
Hani istiyordunuz ya yolsuzlukları bana getirin diye. Alın… Alın da görün... Bakalım bundan sonra ne çağrısı yapabileceksiniz?
Sizi uyarırım. Ben kula kulluk etmem. Sizi uyarırım ben haksızlık karşısında, zulüm karşısında, zalim karşısında eğilmem. Sizi uyarırım, hakkımı ararım. Hukukuma sahip çıkarım. Asla yılmam, yorulmam, kanmam, korkmam. Asla satın alınamam. Ve Allah şahidim, hesap sorarım.
Sizi görevinizi yapmaya bu konuda derhal soruşturma açmaya davet ediyorum. Çünkü açacağımız haysiyet ve onur davasını ele alan mahkeme, gerçeği tam anlamıyla ve eksiksiz olarak ortaya çıkarmazsa dahi, onu söylemeye, halkıma ve dünyanın bütün kurumlarına bunu duyurmaya söz veriyorum.
Konuşmak ödevimdir, suçu bildirmek de görevim. Susarak, asla bu suçu işleyen iktidar memurları gibi ortağınız olmak istemiyorum. Beni ve Kanaltürk ailesinden hedef aldığınız kimseleri, hatta Türk basınının duayeni, şeref kürsüsü kurucumuz Cüneyt Arcayürek' i ne siz ne de adamlarınız bildik yöntemlerinizle susturamazsınız. Geçmişte de susturamadılar. Ötesini de varın siz düşünün artık.
Kamuoyunu şaşırtmak, onu çileden çıkartmak, kafasını karıştırmak ağır bir suçtur. Sıradan ve gösterişsiz insanları zehirlemek, gericilik ve hoş görmezlik tutkularını tiksinç takiye bataklığına sığınarak yalan ve iftiralarla destekçilerinizi azdırmak yoluyla korkutmak, suçların en ağırıdır! Eğer bu hastalıktan kurtulmazsanız, insan haklarının banisi Anadolu'da, özgürlükçü Cumhuriyet felsefesinin fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür Türkiye'nin başbakan koltuğunda oturmanız mümkün değildir. Din duygularını, kin ve düşmanlık için sömürmek bir cinayettir. Sizi ve çevrenizi bundan sakınmak konusunda da uyarıyorum.
Siz bu konularda uyarılan ne ilk ne de son siyasisiniz. Tarih sizin gibilerin gelip geçtiğinin tanıklıklarıyla doludur.
Siz de geldiğiniz gibi gideceksiniz.
Buna tarihsel gerçeklik diyoruz. Gerçek karşısında çaresizliğimizin ve çaresizliğinizin altını çizmek isterim. Gerçek sizden büyüktür. Ve ne yaparsanız yapın onun şaşmaz zamanlamasında mutlak bir gün ortaya çıkar. Bunu durduramayacaksınız, bilin.
Bugün bütün saflar meydandadır. Bir yandan gerçeğin gün ışığına çıkmasını istemeyen bizler, öte yanda her şeyin aydınlanması için yaşamlarını vermeye hazır olan adalet adamları ve siz varsınız. Gözümüz üstünüzde. Ne yapacağınızı göreceğiz. Bunun bir Watergate olmasını önlemek ya da sonucuna katlanmak durumunda kalacaksınız. Neden mi? Siz gerçeklikten daha küçüksünüz çünkü.
Ben adalet istiyorum…
Ben hukuk arıyorum…
Beni, gerçekler ve doğrular için yüreğimden kopan bu protestom nedeniyle yargılatabilirsiniz de. Olsun, artık sizin yönettiğiniz Türkiye'de, her şeyin başımıza gelebileceğine inandım. Her şey olabilir. Bekliyorum. Sizi izliyorum. Sizi Türkiye izliyor. Dünya izliyor.
Biz sizin son "kullanım" tarihinizi danışmanlarınız kadar bilmiyoruz! Sizin "bir deliğe süpürülüp süpürülmeyeceğinizi" de bilmiyoruz. Biz sizden yapabilirseniz başbakan olarak bu skandalın gereğini yapmanızı istiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'na duyduğum derin saygı ile…
Tuncay Özkan
Gazeteci
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Helal yaaaa, işte budur...
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Yorum yapamıyorum, söylenebilecek herşey söylenmiş; tabii ki duyana,bir kulağından girip öbür kulağından çıkmayana, anlayana, idrak edene, farkında olana...
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Türk adaleti ve adaletin, hakikatin yılmaz savunucuları bu işin peşini bırakmayacaktır.
Sayın Av. Tayfun Eyilik'in dediği gibi AMPULÜ DEĞİŞTİRİN!!!!!!!!!!!!!
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Gelir İdaresi Başkanlığı açıklama yaptı.
"Gelir İdaresi Başkanlığı, bir çok sektör gibi medya sektöründeki mükelleflerin incelenmesinin gayet doğal olduğunu belirtti ve incelenen tek televizyon kanalının da Kanaltürk olmadığını bildirdi.
Gelir İdaresi Başkanlığı, Kanaltürk Televizyonu ve ortaklarına yönelik vergi incelemesi konusunda yazılı bir açıklama yaptı.
Son zamanlarda değişik basın ve yayın organlarında Başkanlık inceleme elemanlarınca yürütülen vergi incelemeleri konusunda kamuoyuna yanlış ve yanıltıcı bilgiler verildiği ileri sürülen açıklamada, bu programlarda vergi incelemesiyle görevli denetim elemanlarının isimleri de verilerek hakarete varan ifadelerin kullanıldığı ve gizli kayıtlı yazıların kamuoyuna ifşa edildiği belirtildi.
Söz konusu yayınlarla ilgili olarak gerekli yasal başvuruların da yapılmakta olduğu kaydedildi.
Vergi Usul Kanununun 134’üncü maddesi uyarınca vergi incelemelerinin "Ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak" amacıyla yapıldığı ifade edilen açıklamada, aynı Kanunun 135’inci maddesinde de incelemeye yetkili olanların açık şekilde belirtildiği vurgulandı.
"İNCELEMELERİN BİR KISMI DEVAM ETMEKTEDİR"
Bu çerçevede, denetim elemanlarının tamamen kanunların kendine verdiği görev ve yetkiler çerçevesinde inceleme gerçekleştirdiği vurgulanan açıklamada, şöyle denildi:
"Vergi incelemesine yetkili denetim elemanlarımız bir çok sektörde yer alan mükellefleri incelediği gibi medya sektöründeki mükelleflerin de incelenmesi gayet doğaldır. Bu incelemelerin bir kısmı da halen devam etmektedir. Bu çerçevede, incelenen tek televizyon kanalı Kanal Türk değildir.
İncelemenin yürütülmesi sırasında denetim elemanının incelenen firmanın, firma ortaklarının, yönetim kurulu üyelerinin, çalışanlarının ve firmayla ilgili bulunan diğer kişilerin hesaplarıyla ilgili bilgi alması kanunun inceleme elemanlarına verdiği bir yetki olup vergi incelemelerinde sıkça kullanılan bir yöntemdir. Bu durum Vergi Usul Kanunun 134’üncü maddesinin doğal bir sonucudur.
Hukuksuzluğun belgesi olarak kamuoyuna sunulan bilgi isteme yazısı da bu nitelikte bir yazıdır."
AÇIKLAMA MÜMKÜN DEĞİLDİR
Vergi incelemelerinin gerek Başkanlık nezdinde yapılan risk analizlerine göre, gerekse Başkanlığa yapılan ihbar ve şikayetlerin değerlendirilmesi sonucunda yapıldığı da kaydedilen açıklamada, ancak vergi mahremiyeti nedeniyle, yapılan incelemelerle ilgili açıklama yapılmasının mümkün olmadığı bildirildi.
Vergi incelemesi yürütülürken inceleme ile ilgili tespit edilebilen belge ve bilgilerine göre vergi inceleme raporu yazıldığı, tespit edilen hususların da bu raporda değerlendirildiği hatırlatılan açıklamada, daha sonra şu görüşlere yer verildi:
"Yazılan rapora istinaden vergi tarh edilmesi idari bir işlemdir ve bu idari işlem için yargı yolu açıktır.
Kanaltürk televizyonu nezdinde yürütülen inceleme henüz devam etmektedir.
Devam etmekte olan incelemeyle ilgili olarak medya gücünü kullanarak baskı oluşturmaya çalışmak Bakanlığımız açısından sonuç ifade etmeyen ve etik olmayan bir yaklaşım olarak görülmektedir." Açıklamanın son bölümünde, teknolojik alt yapısını güçlendirmiş ve yeniden yapılandırılmış Gelir İdaresinin vergi incelemelerindeki etkinliğinin giderek artacağı da vurgulandı ve kayıt dışı ekonomiden yakınan her mükellefin ve özellikle medya sektörünün bu güzel gelişmeleri desteklemesinin beklendiği ifade edildi." (21.02.2007 Milliyet.com.tr)
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Bir tarafta ifade özgürlüğüne aykırı bulunduğu (Aslında sırf birileri istediği) için 301. maddeyi kaldırmaya çalışın; diğer taraftan hukukdışı eylemlerle haber alma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ortadan kaldırmaya çalışın.
Gerçekten özgürlükten yana mısın?Hadi canım,güldürme beni...
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Kanaltürk'ün yanıtı
Kanaltürk’ün Gücü; İlkeli Yayıncılık, Doğru ve Gerçek Habercilik ve İzleyicileridir.
Kanaltürk, gazetecilik meslek ilkeleri ve demokratik hukuk düzeni içinde, akıl ve bilimsel düşünceyi ön plana çıkaran, tüm toplum için daha iyi, daha güzel ve daha doğruyu hedefleyen, laik Cumhuriyeti ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarını savunan, gericiliğe, cehalete, taassuba ve dogmalara karşı, kadını aşağılayan, aile yapısını ve ulus devleti tehdit eden anlayış ve yayınlara karşı duran, ülke meselelerine odaklanan, sorunlar üzerinde bağımsız düşünüp çözümler üreten ve topluma sunan, birleştirici yayınlar yapan, somut delillere dayalı gerçek haberler ile toplumu bilgilendiren, topluma ve ülkemize faydalı olmak sevdası için her türlü fedakarlığı göze alan, ilkelerinden ödün vermeyen, gönüllü, samimi, bağımsız ve idealist bir avuç profesyonel gazetecinin sınırlı imkanlar ile 2004 yılı sonlarında kurduğu bir TV kanalıdır.
Anayasamızda yazılı hak ve yükümlülükler çerçevesinde, halkın doğru, tarafsız ve gerçek haberler almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını, kamuoyunun serbestçe oluşmasını amaçlayan Kanaltürk, izleyicilerinden aldığı güç ile kısa sürede Türkiye için bir sosyal tartışma platformuna dönüşme başarısını göstermiştir.
Özgür ve Bağımsız Kanaltürk, İktidar Yanlısı ve Destekçisi Değildir
Kanaltürk; iktidar yanlısı olmayan genel yayın politikası çerçevesinde;
- Kamu ihale yolsuzluklarını, özelleştirme ihalelerindeki yolsuzlukları, imar, orman, kıyı ve milli emlak yolsuzluklarını, batık banka yolsuzluklarını ve iktidar yandaşlarını zengin eden yolsuzlukların sebep olduğu genel yoksulluğu,
- tarihi rekorlar kıran dış ticaret açığı, cari işlemler açığı, kamu yararına olmayan iç ve dış borçlara rağmen, artan işsizliği, gelir dağılımı adaletsizliğini, yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkum edilen dar ve sabit gelirlileri,
- sanal ekonomik göstergelerin gerisinde, IMF'ye ve sıcak paraya teslim edilen ekonomik bağımsızlığımızı,
- ülkesini kapalı kapılar ardında pazarlayan, bir küresel teröriste kefil olup koruma altına alan, diğer bir küresel teröristin dizinin dibinde poz veren, islami hareketlerin uluslararası hamisi ile kapalı kapılar ardında görüşen, demokrasiyi tramvay olarak gören ve istediği durakta ineceğini ilan etmiş olan, laik Cumhuriyet'in temel kurum ve kuruluşları ile kavgalı olan, yetkili ağızlardan irticanın tırmandığı yönündeki ikazları eleştirerek, adeta irticayı teşvik eden Başbakan'a,
- yoksulluktan şikayet eden, annesinin ağladığından şikayet eden vatandaşa "ananı da al git" diyen, terör şehitleri için "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyebilen, islami şirket YİMPAŞ tarafından dolandırılanların ortak sesi olan ve sorunu arzeden temsilciye "sahtekar" diyen, meselenin özünü bilmeden, kameralar önünde Büyükelçi azarlayan Başbakan'a,
- alt kimlik-üst kimlik tartışmaları ile Türkiye'de kaos ve tartışma ortamı yaratan, terör için siyasi bir karar ile koordinatör atayan, sonra da bu politikanın başarısız olduğunu itiraf eden, kendini yabancılara ait Büyük Orta Doğu Projesi'nin koordinatörü ilan eden, danışmanının uluslararası güç odaklarına "Başbakandan yararlanın, deliğe süpürmeyin" şeklinde telkinde bulunduğu Başbakana,
- AB konusundaki gerçekleri gizleyen ve başarısızlığını topluma başarı gibi sunmaya çalışan, Kıbrıs, Ege, Irak, terör sorunlarının çözümü konusunda somut bir tek başarısı dahi olmayan, reformist görüntü takınarak, irticayı, kökü dışarıda "ılımlı islamı" temsil eden, rekor kıran islami ve siyasi kadrolaşma neticesinde devletin kurum ve kuruluşlarını hem kendi içlerinde hem de birbirleri ile çatışma noktasına getiren, yolsuzluklar, yoksulluk, iktisadi, diplomatik başarısızlıklar ile neredeyse özdeşleşen AKP Hükümetine karşı muhalif olarak somut, belgeli, seviyeli gerçek habercilik yapmıştır.
Nitekim Kanaltürk; yapılan haberler ile ilgili olarak bugüne kadar açılan ve sonuçlanan davaların neredeyse tamamını kazanmıştır. Kanaltürk'ün haberlerinin hukuka uygun olduğu mahkeme kararları ile de tescil edilmiştir. Kanaltürk'ün haber programları, çeşitli mesleki kurum ve kuruluşlarca çok sayıda ödüle de layık görülmüştür.
Düşünce ve kanaat hürriyeti, haber ve fikir alma verme hürriyeti, basının özgürlüğü ve bağımsızlığı Anayasal güvence altındadır.
AKP Hükümeti Özgür ve Bağımsız Medyanın Temsilcisi Kanaltürk'e Karşı Tehdit, Baskı ve Yıldırma Politikası Uygulayarak Anayasal Suç İşliyor
Başbakan'ın sadece Kanaltürk'e değil, iktidar yanlısı istediği haberleri yapmayan medyaya karşı takındığı tavır, muhalif haberlere karşı kameraların önüne geçerek defalarca savurduğu tehdit mesajları kayıtlarda mevcut. Maliye Bakanlığı'nda toplanan mükelleflere ait özel bilgilerin kadrolaşmaya dayalı olarak, siyasi ve kişisel amaçlarla kullanıldığına ilişkin skandalın uzantı ve etkileri ise, halen güncelliğini koruyor.
AKP Hükümeti elindeki kamu gücü ve otoritesini siyasi ve kişisel amaçlarla kullanarak; Türkiye'de özgür ve bağımsız medyanın temsilcisi olan Kanaltürk'e karşı hukuk dışı, doğrudan ve dolaylı, gizli ve açık biçimde keyfi, tehdit, baskı ve yıldırma politikası uyguluyor. Halkın haber almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını, kamuoyunun serbestçe oluşmasını engelleyerek Anayasamızdaki temel hak ve özgürlükleri ihlal ediyor, suç işliyor. Maliye Bakanlığı, RTÜK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı izlenen bu politikanın baş aktörleri arasında yer alıyor. Örneklerini izleyen bölümde sunacağımız hiçbir kuruluşta görülmemiş biçimde denetim ve kontrollerin henüz biri bitmeden diğerleri başlatılıyor, emsali olmayan bu denli sıklıktaki ve bir çoğu hukuk dışı denetim ve kontrollerin sonu gelmek bilmiyor. Denetim ve kontrol görevlilerine çalışma yeri göstermekte, ilgilenecek, izahat verecek görevli tahsis etmekte güçlük çekiyoruz. Kanaltürk'e gelen denetim elamanı sayısı uzunca bir süredir dördün altına düşmüyor. Denetim elamanları defter ve belgeleri dönüşümlü olarak kontrol etmek zorunda kalıyor, denetim için adeta sıraya giriyorlar! Dolayısıyla, resmi makamların Kanaltürk ile ilgili sözde denetim faaliyetleri müdahaleye, tehdit, baskı ve yıldırma politikasına dönüşüyor, günlük faaliyetlerimiz ve çalışmalarımız resmen aksatılıyor, engelleniyor. Bu yoğunluktaki ve ölçekteki denetimin gerekliliği ve verimliliği, sarfedilen gereksiz mesailer ise, sorunun diğer yönleri.
Kanaltürk'ün denetimden muaf tutulmak gibi bir istemi sözkonusu dahi değildir. Anayasal haklarımızı ve hukukumuzu istiyoruz.
Anayasamızın 25'inci ve 26'ncı maddelerine göre; herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatleri sebebiyle suçlanamaz. Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.
Anayasamızın 28'inci maddesine göre, basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Anayasamızın 48'inci maddesine göre, özel teşebbüsler kurmak serbestir. Devlet özel teşebbüslerin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.
İktidar yanlısı olamayan nitelikte gerçek ve seviyeli habecilik yapan Kanaltürk'ün yayın politikası sebebiyle, AKP Hükümeti tarafından bu denli somut ve aşırı yoğun denetimi; resmi makamların basın özgürlüğüne açık müdahalesine ve Anayasa ihlaline dönüşmüştür.
Anayasamızın 129'uncu maddesine göre; memurlar ve kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmak zorundadır. Kamu görevlilerinden beklentimiz budur.
Burada yeri gelmişken bir hususun altını bir kez daha çizmek isteriz: Kanaltürk olarak, kamu denetimine kesinlikle karşı değiliz, denetim yapılmasından yanayız, tabii ki denetimin objektif olması, keyfi olmaması, ölçülü ve hukuki olması, baskı, tehdit ve yıldırma aracı olarak kullanılmaması şartıyla! Kanaltürk'ün objektif ve hukuki kriterlere göre, ayrıcalıklı olmaksızın denetim görmekten her zaman memnuniyet duyacağını ifade etmek isteriz.
Maliye Bakanlığının Kanaltürk Üzerindeki Hukuk Dışı Vergi Terörü
Kanaltürk TV, hepsi 2004 yılı ikinci yarısında kurulan bir yayıncı şirket, bir reklam pazarlama şirketi, bir prodüksiyon şirketi bir de haber şirketi olmak üzere dört şirket vasıtasıyla faaliyette bulunuyor.
Anayasamızın 73'üncü maddesine göre; herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi Usul Kanununun 134'üncü maddesi uyarınca; vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu, araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. Ancak, aşağıda örnek olarak sunulan Maliye Bakanlığı uygulamaları; kamu gücü ve otoritesinin nasıl siyasi ve şahsi amaçlarla kullanıldığının somut delilleridir:
1) Şirketlerimiz 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3568 sayılı Kanun çerçevesinde sözleşmeli olarak Yeminli Mali Müşavirlik denetim ve tam tasdik hizmeti almaktadır. Sözkonusu mevzuata göre, Yeminli Mali Müşavirler ile tam tasdik sözleşmesi imzalayanların defter ve belgeleri incelenmiş sayılır. Bakanlık genelgelerine göre; Yeminli Mali Müşavirlerden tam tasdik hizmeti alanların vergi denetmenleri ve benzeri statüdeki vergi dairesi müdürleri tarafından denetlenmesi sınırlanmıştır. Dolayısıyla, Yeminli mali Müşavirlik firması ile tam tasdik sözleşmesi bulunan şirketimizin "normal şartlar altında" incelenmemesi gerekir. İncelenmesi için "özel" bir nedenin var olması gerekir.
2) Mecidiyeköy Vergi Dairesi Müdürlüğü 15.03.2006 tarih ve 8533 sayılı yazısı ile 2005-2006 yılı defter ve belgelerimizi inceleme gerekçesi ile talep etmiştir (EK). 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 140/1 maddesi hükmü ihlal edilerek, yapılacak incelemenin mevzuu dahi bildirilmemiştir. Buna rağmen, vergi dairesine 30.3.2006 tarihinde defter ve belgelerimizin incelemeye hazır bulundurulduğu bildirilmiştir.
3) Henüz bu inceleme başlayıp bitmeden, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek 01.12.2006 tarih ve 46 ve 47 sayılı yazıları ile iki şirketimizi kuruluşundan itibaren akan yıl da dahil olmak üzere vergi incelemesine aldığını bildirmiştir (EK).
İncelemenin mevzu ise, "kısa süreli genel inceleme" olarak bildirilmiştir.
a) Şirketlerimizin 2004 yılında yeni kurulmuş olduğu ve yatırım dönemi sebebiyle zarar ettikleri aşikardır. Buna rağmen, 2004 yılı defter ve belgelerimiz incelemeye alınmıştır.
b) 2006 yılı henüz bitmeden 2006 yılı defter ve belgelerimiz de incelemeye alınmıştır ki; Maliye bakanlığı tarihinde bu ender görülen bir durumdur.
c) Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek'in görevlendirmesinin İstanbul Grup Başkanlığı tarafından yapılması gerektiği halde, tamamen usul dışı olarak, mutad olmayan biçimde Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından özel görevlendirme yapılmıştır.
d) Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek incelemeye başladıktan kısa bir süre sonra; diğer iki şirketimizi de karşıt inceleme yapacağı gerekçesi ile kuruluşundan itibaren karşıt incelemeye aldığını bildirmiştir (EK). Mevzuatımızda yer almayan böylesi "tuhaf" bir 3 yıllık tam karşıt inceleme Maliye tarihinde muhtemelen ilk kez vuku bulmuştur.
e) Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek, hızını alamamış; Kanaltürk'ün ortaklarına ait olan bir başka şirketi de karşıt inceleme gerekçesi ile tam karşıt incelemeye aldığını bildirmiştir (EK).
f) Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek, gerekli gereksiz yere, ilişkide bulunduğumuz bir çok kişi ve kuruluşa yazdığı yazılar ile inceleme yaptığından bahisle bilgi ve belgeler talep edip, Kanaltürk'ün, bazı çalışanlarımızın ve program katılımcılarımızın kişisel ve ticari itibarlarını zedeleyecek girişimlerde bulunmuştur. Kanaltürk'ün reklam verenleri nezdinde olumsuz imaj ve dolaylı baskı yaratmıştır.
g) Bu arada, Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek'e Kanaltürk'ün sehven yaklaşık olarak 100.000.- YTL fazla vergi beyan edip ödediği, fazla ödenen vergiye ilişkin de inceleme yapması ve yersiz ödenen verginin iadesini sağlaması bildirilmiş, ancak, bu talebimiz Vergi Usul Kanunu'nun 134'üncü maddesine aykırı olarak kabul görmemiştir.
h) Siyasi amaçlı hukuk dışı iki inceleme içinde, siyasi, hukuk dışı görevsiz ve yetkisiz 13 ayrı inceleme: Tüm kasa ve banka hareketlerimiz, tahsil ve tediyelerimiz kendisine inceleme için ibraz edilmiş olmasına rağmen, Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek, 08.01.2007 tarihinde bankacılık sistemine gönderdiği yazı ile inceleme yaptığından bahisle şirketlerimizin, ortaklarının, bu da yetmezmiş gibi tamamen keyfi hedef olarak belirlediği Tuncay Özkan'ın, Cüneyt Arcayürek'in Mine Kırıkkanat'ın tüm banka hesap hareket bilgilerini talep etmiş, Kanaltürk'ün incelemesini bir tarafa bırakarak adı geçen topluma mal olmuş kişilerin yetkisiz ve görevsiz biçimde incelemesine başlamıştır (EK). Siyasi ve kişisel amaçlı inceleme içinde, hukuka aykırı, görevlendirme olmadan yetkisiz ve keyfi olarak incelemeler niteliğindeki bu uygulama, Bankalar Kanununun ve bankacılık sırrının ihlali, görevi suistimal ve açıkça suç işleme niteliğindedir. Daha bitmedi sıkı durun! İnceleme ve banka hesap bilgilerini isteme Kanaltürk'ün şirketlerinin kuruluşunun da öncesine gidiyor. 01.01.2004 tarihinden başlıyor. Özel amaç güdüldüğü, amacın, hukuk dışı olduğu gün gibi ortada. Üstelik de hür ve bağımsız medya mensupları hakkında kanun dışı servet incelemesi yapılıyor! Bravo AKP! İşte sizin hukuk ve Anayasa'dan anladığınız!
Hukuk dışı incelemeler devam etmektedir.
4) Henüz incelemeler devam etmekte iken ve henüz 2006 yılı son dönem geçici vergi ile kurumlar vergisi beyannamesi dahi verilmemeiş olduğu halde, bu kez Mecidiyeköy Vergi Dairesi Müdürlüğü 11 Şubat 2007 tarihinde dört şirketimizi de 2006 yılı itibariyle vergi incelemesine aldığını bildirmiştir. Hem de Metin Ölçek tarafından Kanaltürk hakkında vergi incelemesi yapıldığı hususu vergi dairesinde kayıtlı olduğu halde!
5) Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta Müfettişleri 22.12.2006 tarih ve 149471 sayılı yazıları ile 4 şirketimizi 2006 yılı itibariyle incelemeye almışlardır. İncelemeler devam etmektedir.
6) Bu arada Mecidiyeköy Vergi Dairesi Kanaltürk'e sık sık düzenlediği ziyaret ve yoklamalar ile aynı hususları tekrar tekrar tespit edip Şirketlerimizi taciz etmektedir. Son yoklama ziyaretinde personelimiz tek tek sayılmış ve maaş sorgulamasından geçirilmiştir.
7) Şirketlerimizin kuruluş ve yatırım dönemine ait ödenmemiş vergi borçları için 6183 Sayılı Kanununun 48'inci maddesi uyarınca yasal hakkımız olan 24 aylık taksitlendirme imkanından yararlanmak için Mecidiyeköy Vergi Dairesi Müdürlüğüne dilekçe verilmiş, talebimiz keyfi olarak 7 ay ile sınırlandırılmıştır.
8) Uydu lisan bedeli satın aldığımız firmaya tüm ödemelerimiz eksiksiz yapılmıştır. Ancak, satıcı firma fatura düzenlememiş, dolayısıyla KDV indirim hakkımızı engellemiştir. Bunun üzerine satıcı firma Maliye Bakanlığına şikayet edilerek, KDV indirim hakkımızın usulünce tesis edilmesi talep edilmiştir. Ancak, Maliye Bakanlığı satıcı firmayı incelemek yerine yukarıda belirtildiği üzere, Kanaltürk'ü peş peşe incelemelere almıştır.
9) Zaman zaman, reklam verenlerden Kanaltürk'e reklam vermemeleri yönünde "tavsiye", baskı gördükleri hususunda bilgiler ulaşmaktadır.
AKP Hükümeti ve Maliye Bakanlığı hayali ihracatçıları, akaryakıt kaçakçılarını, batık banka patronlarını, ihale vurguncularını, Tüpraş'ın %14.76'lık hissesinin satışı, Seka Balıkesir Fabrikasının satışı örneklerinde olduğu gibi, özelleştirilen kamu kuruluşlarının iadesi için yargı kararı olduğu halde, iade yükümlülüğünü yerine getirmeyenleri böylesi inceleme, denetim ve baskı altına almıyor! Bazı hayali ihracatçıları bakan bile yapabiliyor!
Sonuç
Kanaltürk hakkında yapılan ve yukarıda örnek olarak sunulan hukuk dışı, keyfi ve siyasi işlemlerin kamu görevi ve sorumluluğu, kamu yararı ile de ilgili olmadığı kanaatindeyiz.
Anayasamızın 40'ıncı maddesine göre; Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Yaratılan "fiili durum" karşısında şikayetimiz bu nedenledir.
Düşünce ve kanaat hürriyetimize, haber alma ve verme hürriyetimize, inceleme ve denetim görüntüsü gerisinde daha fazla resmi ve siyasi müdahale olmasını, siyasi amaçlı denetimin dolaylı sansüre dönüşmesini istemiyoruz. Devletin, basın ve haber alma, verme hürriyetinin önündeki hukuk dışı engelleri kaldıracak tedbirleri almasını istiyoruz. Özel teşebbüs olarak güvenlik ve kararlılık içinde faaliyette bulunmak istiyoruz. Devlet memurlarının ve kamu görevlilerinin Anayasal haklara uygun ve saygılı görev yapmalarını istiyoruz.
İşimizi yapmak, kendimize, ailelerimize, çalışanlarımıza, toplumumuza, ülkemize karşı görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmek istiyoruz. Bu nedenlerle, Kanaltürk hakkındaki hukuk dışı, siyasi amaçlı işlem ve uygulamalara son verilerek, objektif kriterlere göre ve hukuk normları içinde, VUK'nun 134'üncü maddesine uygun denetim yapılmasını istiyor ve bekliyoruz.
Tuncay Mollaveisoğlu
www.kanalturk.com.tr
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
TC en karanlık iktidarını yaşıyor. Daha doğrusu yönetimini çünkü ortada iktidar filan yok... Bir çok forumda yazdığım gibi yalanla dolanla riya ile pis elleriyle iktidarı kullanmaya çalışan bir hükümet hiç görülmedi..
Bunlar Faşist desen faşist değil, Dinci desen dinci değil , sosyal demokrat desen sosyal demokrat değil, milliyetçi desen milliyetçi değil, kominist desen kominist değil , ırkçı desen ırkçı değil, Atatürkçü desen hiç değil... Kısaca KİŞİLİKSİZLER... Kişiliksiz politika bu kadar olur... Tek politikaları kendi çıkarlarını sağlamak için ne gerekiyorsa onu yapmak satmak yıkmak bölmek... Her hangi bir değere sahip olmadıkları gibi YALANDAN BAŞKA sözleride yok...
Tuncay Özkan ın servetini merak ediyormuş bazıları nereden geldi diye... Benim duyduğum şudur ki çok iyi anlaşma yapmış doğmamış doğacak çocuklarına beşik kertmesi ile çok zengin ailelerle düğün yapmış... Düğün parası bu kadar tutmuş... İnanmadınız mı Başbakana sorun o kesin doğrular kendi serveti gibi ne olacak ?.....Kaldı ki birisi özel sektörde bu serveti yapıyor ... Öteki hep devlet kurumlarındayken Fakir bir aileden gelip Belediye başkanı olduktan sonra Çok iyi bir yürüyüşe geçtiği aşikar... Albayraklar Ülker ve Taşyapı....
Unakıtan abisi ise ayrı bir pişkin... Gerçi şimdilerde pişkinler bile alınmaya başlamış bizi onunla aynı kefeye koymayın diye... Maliyeyi Tayyibin kasası sanan bir zihniyet... Her türlü garabetin altında çıkan birisi... Kuş gribinden zengin olan bir çocuğun babası... Namusuyla vergi ödeyenleri ' kümesteki kazlar ' diye niteleyen bir ... demeyeyim suç olacak... '' Ben birşey diyorsam ben bir şey olsun istiyorsam o milletin lehinedir '' diyor hazret... Sen neymişsin be abi... Baraj havzasında ( İmar yasak ) Orman alanında ( imar yasak ) villalarını dikip gene pişkin sırıtan abimiz bunuda millet yararına yaptı oradan bakacak '' orman yağmalanıyor mu diye?'' biz anlamadık...
Devletin kuruluş amacı namuslu insanları korumaktır . Öncelikli ilke budur. Ancak bu iktidar Devleti namuslu insanlardan korumaya ve sömürmeye yönelik davranışlarla dolu bir yaşam sürüyorlar. Tüm insanlar ve devlet bunlar için var. Özellikle maliye... İnsanları maliyeden ve bu devletten koruyacak yeni bir yapılaşma gerekiyor aslında... Devlet erkinin bu kadar pervasızca ve kötü kullanıldığı bir dönem yaşanmadı. Çünkü bunlar devletide bilmiyor hala AŞİRET zihniyetinde olduklarından o yönde yaklaşım sürdürüyorlar...
TC Cumhuriyet olarak genç tarih olarak en eski devletlerden biridir. Bu hükümet sayesinde Sınırlarımız ve itibarımız tartışma konusu olmuştur. Ne yaptığını bilmez devlet adamlığından uzaktan yakından ilgisi olmayan bir takım tiplerin elinde rüzgarda kalmış Flama gibi ülke sallanmaktadır. Buna kimsenin hakkı yoktur... Dış ve iç politikadan anlamazlıkları ve aymazlıkları git gide içinden çıkılamaz bir çember oluşturmaktadır . Bu gerçekleri yüzlerine söyleyenleride hukuk dışı yollarla yıldırmaya çalışmaktadırlar ve maalesef yargıda tepkiyi geç vermekte ve hatta bazen hiç vermemektedir. ... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına soruyorum.... Bu parti ve icraatları ile Mili Nizam Partisi , Refah Partisi , Fazilet partisi arasında ne fark vardır ? Bu partiler neden kapatıldı ? Bu parti neden açık ? Aradaki fark nedir ? Diğer partilerin kapatılması mı anayasaya aykırıydı ? Bu partinin bu söylem ve eylemleri ile kalması mı ?
CM olmak istiyor amma tam karar veremedi Neden ? Nabız yokluyor , eğer bir beş sene daha iktidar garanti olursa başbakan olarak kalacak yok olamayacağı kesinleşirse CB olup kaçacak... Çünkü seçimden sonra iktidar olamazlarsa kıyamet kopacak biliyor... Kamu erkini kötüye kullanarak örttüğü tüm yolsuzluklar iktidardan gittikleri gün patır patır dökülecek... Ortada parti filan kalmayacak.... Prens olarak yetiştirilen Gül ise partisiz genel başkan olacak... Zaten oda ayrı bir alem.....
Bir kere daha tekrarlayalım zaman Atatürk ün dediği zamandır. Yani MEMLEKETİM DAHİLİNDE İKTİDARA SAHİP OLANLAR GAFLET DELALET VE HATTA HIYANET İÇİNDE BULUNABİLİRLER.... Görmüşte söylemiş... Ama biz günümüzde görmemeye direnmeyelim....
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
GEC KALMADAN AMPÜLÜ DEYİŞTİRİN.
Dünyada ilk kez devletin izni ve gözetiminde gazete ve TV kiralayan gurup.
Türkiye'de ilk kez yarı yönetim hissesine sahip olduğu şirketlerin vergi borclarını
Bunlar beni alakadar etmez diyerek ödemeyen gurup.
(Belki dünyada da ilk ve tektir )
TMSF denetimindeki şirketleri ihalesiz satın alan ilk ve tek grup.
TMSF den vadeli (10yıl ) mal alıp vade farkı (faiz) ödemeyen ilk gurup.
Hakikaten Türkiye fırsatlar ülkesi.
Daha ne fırsatlar çıkar deyip gelecekteki fırsatları şimdiden bugüne tahvil ederek kendi dergisinde kedini Rahmi Koç tan bile daha zengin ilan eden bir patron.
kim bu patron? Tahminlerinizi bekliyorum
Bu gurupta calısan cok ünlü bir yazarımız var!
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Sabah olayı: Büyük abdestle yapılan küçük abdestle yıkılır!
Yine halkı aldatmak, okuyucuyu kandırmak, gerçeği saptırmak üzerine kuruyorlar. Kurmaya çalışıyorlar. Bu yüzden gerçeği anlatmak zorundayız.
Ben anlatmazsam.
Sen anlatmazsan.
Karanlık galip gelir.
Karanlığa gömülmeyelim. Yenik düşmeyelim. Soruyu şöyle soralım: Bu sancı nedir? Hangi rahatsız, ekşimiş midenin neresinde nasıl bir gaz kütlesi basınç yaptı da bu Sabah olayı patlak verdi? TMSF, hangi hukuki sebeple Sabah ile ATV’ye el koyuverdi?
Niçin?
Neden?
Her şey iyi gidiyordu. Sabah ile ATV, yanında 63 yayınıyla birlikte Turgay Ciner medya grubu yönetimine geçmişti. Medya dünyası Turgay Ciner adında “hem pompacı hem gazeteci, hem madenci hem televizyoncu” yeni bir patron kazanmıştı. Hem pompacı hem gazeteci Aydın Doğan’ın karşısında dolar milyarderi, gözü kara, dişli bir rakip doğmuştu. Hem bankacı hem gazeteci Dinç Bilgin, hapis yatmış çıkmış, gazetenin başına dönmüş fakat sonra TMSF ve Turgay Ciner ile anlaşarak odasını boşaltıp gitmişti. Sabah Gazetesi ile ATV televizyonu, ekonomideki 4 yıllık “düşük kur-yüksek faiz-bol devlet malı satışlı-yüksek sıcak para girişli” kesintisiz büyümenin nemasını “bol ilan alarak” topluyordu. Gazetenin tirajı iyi gidiyor, ATV’nin reytingleri yerli yerinde duruyordu.
***
Bir şey oldu.
Halkın bilmediği.
Kestiremediği.
İhtimal veremediği bir şey!
Aydın Doğan’ın gazetesinde Turgay Ciner hakkında “Mafya... Sabah ile ATV’yi ucuza kapatmak istiyor...” diye keskin, bol biberli yazılar yazan Fatih Altaylı, Sabah’a Genel Yayın Müdürü olmuş (Ben inanamıyorum ama bizim gazetecilik dünyasındaki söylentilere göre 3.5 milyon dolar transfer parası, 110 milyar lira değerinde bir kol saati ve 40-50 milyar lira aylık maaş alarak) eski patronu Aydın Doğan hakkında “POAŞ’tan vergi ziyancısı pompacı...” demeye getirdiği bol salçalı yazılar yazıyordu.
Dinç Bilgin’in gazeteden attığı Mehmet Barlas, Dinç Bilgin hapse girip çıktıktan sonra yine bizzat Dinç Bilgin’in isteği ve arzusu üzerine Sabah’a geri dönmüş, başyazar yapılmış, “Başbakan yanağı okşayarak” her cümlesinde iktidarı çok hoşnut eden yazıları Sabah’ta yazıyordu. Sabah’ı iktidarın yayın organı gibi çıkarıyorlar “Başbakan’ın oğlunun gemi aldığı haberini” bile yazmıyorlardı. Turgay Ciner Sabah’ın hisse senetlerini İMKB’de “yeniden halka satarak” 1 milyar 200 milyon dolar toplama planları yapıyor, bunun gerçekleşmesi halinde de Genel Yayın Müdürü Fatih Altaylı’ya yüzde 1 hisse (yani 12 milyon dolar) vereceği kulaktan kulağa dolaşıyordu.
***
Bu kadar iyi gidiyordu.
Ne oldu?
Kim kimi çelmeledi.
Bu olay niçin patladı?
Önce teşhisi koyalım. Bir Selanik atasözü var. Diyor ki; büyük abdestle (affedersiniz b.kla) yapılan kale, küçük abdestle(affedersiniz işemeyle) yıkılır. Benim Sabah ile ATV’ye TMSF’nin el koymasıyla ilgili teşhisim bu Selanik atasözüyle dile getirilen gerçektir.
Büyük abdestle yaptılar.
Küçük abdestle yıkıldı.
Dinç Bilgin, oğlu Önay Bilgin ile birlikte TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’e giderek; “Turgay Ciner ile ben Sabah ile ATV’de gizli ortağız. Bana verdiği sözü tutmadı. Hem bana haksızlık yaptı. Hem kamuyu zarara uğrattı” deyiverdiler. Ve hukukçuların “inanç sözleşmesi” adını verdiği gizli protokolü TMSF Başkanı’nın önüne koydular. Dinç Bilgin’in Etibank’dan dolayı Hazine’ye olan borçlarının tamamı temizlenmediği gibi ona verilen sözler (ne söz verildiyse) yerine getirilmemişti. Dinç Bilgin bu yüzden, gemileri yakıyor ve “Sabah ile ATV’yi ben kurdum, bana yar olmadı, Turgay’a da yar etmem” deme noktasına gelmişti.
TMSF belgeleri gördü.
Hukukçularına sordu.
Ve Sabah’a el koydu.
***
Ey okurlar.
Olay budur. Sabah ile ATV şimdi yeniden satılacak. Etibank’ın Hazine’ye olan borcu kapatılacak, para artarsa Dinç Bilgin de payına düşeni alacak. Oysa dün Sabah’ın Genel Yayın Müdürü Fatih Altaylı ile Başyazarı Mehmet Barlas, konuyu “Dinç Bilgin ile Turgay Ciner arasında protokol anlaşmazlığı” düzeyine indirip adaleti yanıltma yolunu seçti, “TMSF yargı sürecini beklemeden Sabah ile ATV’ye el koydu” diye yazdı. Sabah’ta TMSF’ye karşı Turgay Ciner lobiciliği yaparak adaleti yanıltmaya soyundular. TMSF, Uzanlar’ın bankasından ötürü Cem Uzan’ın gazetesi ile TV’sine el koyduğu zaman da “mahkeme sonucunu” beklememişti. Bu iki yazar, “özgür gazetecilik yapacağız” diye kendi propagandalarını yapma adı altında hakimleri, özellikle İstanbul ticaret mahkemeleri ve idare mahkemeleri hakimlerini yanıltmaya soyundular.
Ey hakimler!
Haberiniz olsun.
Karanlığa geçit vermeyin.
Yarın: Acaba gizlenen neydi?
[Tüm Yazıları]Necati DOĞRU VATAN gAZETESİ
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Siz kuyruğunuza basıldımı aman öldük diyorsunuz peki öğleyse sizin savunduğunuz medya 28 şubat ı yapmadımı bu miletin anasından emdiği sütü burnundan getirmedimi sizin kuyruğunuza basıldımı tamam bu iktidar kötü kendiniz bu miletin evladı bile değilsiniz belki ama kendinizi en büyük miliyetçi olarak tanımlıyorsunuz . Şunu iyi bilinki bu milet uyandı sizin gibilerinin bu halkı kandırmalarına göz yumaz iktidar değil gerekli kurum üzerine düşeni yapmış ve helal olsun .
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Alıntı:
ya_kamoz_@hotmail.com rumuzlu üyeden alıntı
Siz kuyruğunuza basıldımı aman öldük diyorsunuz peki öğleyse sizin savunduğunuz medya 28 şubat ı yapmadımı bu miletin anasından emdiği sütü burnundan getirmedimi sizin kuyruğunuza basıldımı tamam bu iktidar kötü kendiniz bu miletin evladı bile değilsiniz belki ama kendinizi en büyük miliyetçi olarak tanımlıyorsunuz . Şunu iyi bilinki bu milet uyandı sizin gibilerinin bu halkı kandırmalarına göz yumaz iktidar değil gerekli kurum üzerine düşeni yapmış ve helal olsun .
Bizi siz mi doğurdunuz da bu milletin evladı olmadığımızı iddia ediyorsunuz,bu ifadelerinizle hakaret ettiğinizin farkında mısınız?Haddinizi aşmayın.
Evet,herkes uyandı ama siz hala ayakta uyuyorsunuz,iyi uykular...
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Sayın arıza söylediklerinize harfi harfine katılıyorum.
Biz sahtekarı yanlışı dogruları görmeyen medyayı savunmadık
yazılanları okumakta algılamakta zorlanıyorsunuz galiba.
Kusura bakmazsanız şizi bu ihtirasın saldırganlık rezirligine iten şey deyildir,insanlık!!
Biz bu milletin evladıyız Bu VATAN TOPRAKLARINDA DOGDUK
BU TOPRAKLARDA HAİNLER GİRMESİN DİYE NÖBET TUTTUK.
6-3-2007 tarihli yazımdaki O imkanları bu guruba ben saglamadım.
T.M.S.F. Uzanların bankasından ötürü gazetesi ile televizyonuna el koydugu gibi BU GURUBA NEDEN EL KOYMADI.
KAR BÖLÜSÜMÜNDE HIR ÇIKMASAYDI? Dinç bilgin gizli anlasmaları götürüp T.M.S.F. başkanına vermeseydi siz halen uyuyor olçaktınız.
senin dediğin kurumlar birilerinin emirleriyle neler yapıyor bir ara bir sor
Nerede hüriyete dair iki laf etse biri,
Kaç zamandır yenilen nane gelir hatırıma.
A. N.
Re: Rezaleti sansürleyecek misiniz?
Babalar ve Oğullar
8 aralık 2003 te çukurova grubundaki tüm görevlerimden istifa ettim.
Büyük umutlarla geldiğim ve çok şeyler yapmak istediğim Skytürk'teki Genel Müdürlük görevimi, Show TV Haber Koordinatörlüğünü, Haber Özel programı yapımcı ve sunuculuğu görevlerimi bir imza ile bıraktım.
Boş beyaz bir kağıda bir kaç kelime.
Gerisi belirsizlik.
Dışarı çıktığımda, yanımda 57 arkadaşım vardı. Ellerinde 57 beyaz kağıt, üzerinde 57 imza daha.
Pek çok arkadaşımla istifa etmemeleri konusunda uzun uzun tartıştık.
Neredeyse tüm Haber Özel ekibi "arkadaşlar ne olacağımız belirsiz, aç açık kalabiliriz" dememe, günlerce direnmeme rağmen bir an bile tereddüt etmeden işlerini bıraktılar.
Biri Cem, Tuna ile evlendi. Cem bizde haber editörü şimdi, Tuna evde Nazlı bebeğine bakıyor.
Diğeri Tayfun, onu da bu yaz evlendirdik. Öğlenleri Editör masasında izliyorsunuz onu.
Deniz, bir keresinde araştırma yaptığı sırada gözaltına alınmış hepimizin ödünü patlatmıştı. O ayrıldı kendi işinde çalışıyor.
Sinem her gün izlediğiniz haberleri yönetiyor.
Barış "Aş Kendini" programı için dünyayı geziyor. O da yakında evlenecek.
Böyle böyle 57 ayrı hikaye.
Ayrıldıktan bir kaç gün sonra, kalan arkadaşlarımdan birinden telefon geldi.
Buluşalım dedi, buluştuk.
Bana Çukurova'da kalmam için teklifte bulundu.
Yemek yedik.
Seninki ilk teklif değil dedim ve ilkini reddettiğim gibi ikincisini de reddettim. Neden kalamayacağımı anlattım.
Anladığını söyledi. Kaldığı için sıkıntılıydı.
Bana "Kerimcan oğluma baktım ve onun geleceği için istifa etmeme kararı aldım" dedi.
İçimden gülümsedim.
Eski arkadaşım bilmiyordu ancak ben de istifa ettiğim sabah evden çıkarken uzun uzun henüz altı aylık olan oğluma bakıp kulağına şunları fısıldamıştım:
"Oğlum baban bugün senin de geleceğini etkileyebilecek bir karar alıyor. Umarım seni utandırmam."
Hepimiz çocuklarımız için yaşarız.
Şimdi elimdeki gazetedeki fotoğrafa baktığımda bu yazdıklarımı anlatmaya bile utanıyorum.
Bingöl'de şehit düşen uzman çavuş Kaşif Aslan'ın tabutu önündeki 1,5 yaşındaki oğlu, babasının fotoğrafına son bir kez bakıyor.
Ben de bu fotoğrafa bakıyorum.
Efe ne olduğunu bilmiyor.
Ben de artık bilmiyorum.
Başında mavi beresi üzerinde kırmızı montu ile henüz bir buçuk yaşında yalnızlık, babasızlık, adaletsizlik ve alçaklıkla tanışan Efe'ye ne diyebilirim bilmiyorum.
Tarih bugünleri yazacak.
Tarih belki Efe'nin babasız büyümesini engellemeyecek ancak büyüyüp babası yaşına geldiğinde onuruyla dimdik durmasını sağlayacak.
Efe'nin elinden babasını alanlar, onurunu asla alamayacaklar.
Ben de buradan önce meramımı anlatıp sonra da Efe'ye bir söz vereceğim.
Yaklaşık üç yıldan beri bağımsız bir televizyon yaratabilmek, ayakta tutabilmek için savaş veriyoruz.
Türkiye'nin içinde bulunduğu ihanet çamurunda, Kanaltürk'ü bir çiçek gibi temiz ve güçlü tutmaya çalışıyoruz.
Bu uğurda kimimiz sağlını kaybetti, kimimiz parasını tüketti, kimimiz şu davada, kimimiz bu davada yargılanıyor.
Mahkemelerde süründürülüyor.
Tüm hesaplarımız incelendi.
Bugün asansörde karşılaştık Maliye Bakanlığından müfettişlerle, hala işbaşındalar, hala inceliyorlar.
Bunca çabanın, bunca çalışmanın amacı ne?
Türkiye'deki büyük çoğunluğun, aklın, vicdanın, onur ve haysiyetin sesi olan Kanaltürk sussun.
Bu dev ülke, tek seslilik karşısında diz çöksün, teslim olsun, arap modeli bir tiranlığa dönüşsün.
Bu uğurda kaynakları yabancılara peşkeş çekilsin, evlatları katledilsin, toprakları yüzyıllık intikam arzusu içinde parçalansın, bölüşülsün.
Ve bunca araştırmanın sonucu bugün "Bugün" isimli gazetenin manşetinden öğreniyoruz ki Kanaltürk CHP'den para almış.
Büyük bir skandal ortaya çıkarılmışcasına atılmış ve altı ona uygun doldurulmuş kocaman bir manşet.
O gazetedeki gazeteci arkadaşlarıma şu soruyu sormak istiyorum:
Madem ki bu bir skandal ve Maliye bakanlığı bunu ortaya çıkarmış, Maliye bu bilgiyi nereden öğrenmiş?
Bizim kendilerine verdiğimiz şirket hesap defterlerimizden.
E bu bir skandal ise, biz niye saf saf defterimize kaydetmişiz?
Bu bir usulsüzlükse, kanuna aykırı bir durum var ise biz niye bunu gizlemeye, saklamaya çalışmamışız da nal gibi deftere yazmışız?
Üstelik kurulduğumuzdan beri Maliye'nin müfettişleri on koldan, her gün defterleri kapışırcasına incelerken niye gizleme gereği duymamışız?
O manşeti atanlar CHP nin bu parayı Kanaltürk'e hibe olarak verdiğini yazmışlar.
Peki hibe olduğunu ispata hazırlar mı?
O manşeti atanlar şu soruyu da sormuşlar mı ?
Bugün, hangi televizyon kanalı ya da gazete bir siyasi partiden reklam anlaşması karşılığı para almamış?
Bir siyasi partiden reklam karşlığı para alan yegane kurum Kanaltürk mü ?
Türkiye' de hiç bir gazete, hiç bir televizyon, hiç bir yayın organı siyasi partilerden reklam karşlığı para almamış mı ?
Bugün gazetesindeki gazeteci arkadaşlar attıkları manşetin altını da Tuncay Özkan'ın "kanalım CHP' nin emrinde" sözlerine yer vererek doldurmuşlar.
Ben de buradan açıklıyorum.
Bu kanal tüm ulusalcı güçlerin emrindedir.
Bu kanal CHP'nin de, MHP'nin de, DSP'nin de emrindedir.
Bu kanal bugün Türkiye'nin parçalanmasına, paylaşılmasına, bir arap tiranlığına dönüştürülmesine karşı koyan bütün siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının emrindedir.
Bu kanal Türkiye'nin emrindedir.
Şimdi ben Bugün gazetesindeki gazeteci arkadaşlara şunu sormak istiyorum.
Gazeteniz havaalanlarında, otellerde, sokakta, orada burada, her yerde "bedava" dağıtılıyor.
Binlerce gazete yazılıyor, basılıyor, dağıtılıyor. İnsanlar çalışıyor. Milyonlar harcanıyor.
Peki beyler gazetenizde yayınladığınız reklam sayısı ikiyi üçü geçmezken bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Çok yakından biliyorum ki Türkiye'nin en büyük medya grupları bile yıllardır üzerinde çalışmalarına rağmen bedava gazete projesini hayata geçiremezken siz nasıl başardınız?
Bedavaya gazete nasıl dağıtıyorsunuz?
Bu parayı size kim veriyor?
O manşeti size kim attırıyor?
Biz Türkiye'nin emrindeyiz, siz kimin emrindesiniz?
Cevabını okurlara bırakıyorum.
Tarih bugünleri yazacak.
Hepimiz çocuklarımız için yaşarız.
Ancak bizim bahanelerimiz gerçekleri gizlemez.
Dün babasını kahpe bir kurşuna kurban veren Efe'ye tek bir şey söylüyorum.
Bu kanal sonuna kadar senin ve senin gibi babalarını, evlatlarını, kardeşlerini, sevdiklerini bu ülke uğruna kaybedenlerin emrinde olacaktır.
Sözümüz olsun.
Kck
Kerimcan Kamal
**************
Babalar ve oğullar;
Burak ile Levent, bir de Efe..
Yorumsuz...