-
AİHM-Türban
İktidar, AİHM kararına öfkeli
AKP'li milletvekilleri, AİHM'nin türban yasağını haklı bulmasına tepki gösterdi. Adalet Bakanı Çiçek ise 'AİHM kararları, hoşumuza gitse de gitmese de uymamız gereken kararlardır' dedi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'de üniversitelerde uygulanan türban yasağını haklı bulması, AKP'lileri kızdırdı. Özellikle Milli Görüş kökenli AKP'liler ideolojik davranmakla suçladıkları AİHM'ye sert tepki gösterdi.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise "AİHM kararları hoşumuza gitse de gitmese de uymamız gereken kararlardır" açıklamasını yaptı.
Radikal'e konuşan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AİHM kararının bağlayıcı olduğuna dikkati çekerek şunları kaydetti: "Türkiye ile ilgili verilmiş bir karar. Bizi bağlayıcı bir yanı var. AİHM kararlarının bağlayıcılığını kabul ettik. AİHM kararları hoşumuza gitse de gitmese de uymamız gereken kararlardır. Bunu kendi içimizdeki bir yüksek mahkeme kararı gibi uygulamak durumundayız. Gerekçeli kararı okuyunca ayrıntılı açıklama yapabilirim."
AİHM'nin kararına AKP içerisnden gelen tepkiler ise şöyle:
Burhan Kuzu (Anayasa Komisyonu Başkanı): Mahkemenin bir yanılgısı var. Deniyor ki, 'Laik okulda okumayı kabul eden bir öğrenci o kurallarla okumayı kabul eder'. Avrupa'da kiliseye bağlı okullar var, laik okullar var. Yani tercih hakkı var. Oysa Türkiye'de tercih hakkı yok. Türkiye'de laik olmayan okul yok.
AİHM Türkiye'deki okulların yapısını yeterince bilmiyor. Ya davacı daha sağlıklı bilgi verecek ya savunucu. Bilgi eksikliği var.
Salih Kapusuz (Grup Başkanvekili): Kararın gerçeklerle örtüşmediğini düşünüyorum.
Cavit Torun (Diyarbakır Milletvekili): AİHM, İslam ulemasından rapor alıp bu insanların argümanlarına başvurdu mu acaba? Başörütsü dinin emri. Karar yanlış ve Türkiye'nin Avrupa'ya bakışındaki güveni sarsar.
Nimet Çubukçu (İstanbul Milletvekili): AB içindeki hiçbir ülkede başörtüsüne ilişkin bir yasak yok. Kendilerinde olmayan bir yasağı Türkiye için hangi hukuki gerekçelerle aldılar acaba?
Nurettin Aktaş (Gaziantep Milletvekili): AİHM, Müslümanları ilgilendiren konularda tarafgir davranıyor, adalete gölge düşürüyor. Bu, demokrasiyi zaafa uğratan bir karar. Gözden geçirilmesinde çok büyük fayda var.
Avni Doğan (Kahramanmaraş Milletvekili): Karar yanlış. AİHM zaman zaman insan haklarına aykırı davranıyor. Uluslararası terörizmin etkisinde kalınarak verilmiş bir karar.
Ömer Çelik (Adana Milletvekili): Karardan sonra hukuk devleti çerçevesinde kamu alanı, kamusal alan, özel alan nedir bunların yeniden tartışılması ve bir tanıma oturtulması gereği ortaya çıkmış olmaktadır.
01.07.2004
Kaynak: RADİKAL
ceteris paribus
-
Bekir COŞKUN (Hürriyet 07.07.2004)
Geri vites...
BENCE bugünlerde Başbakan’ın kafası karışık.
Geri vitesle ileri gitmek istiyor, gidemiyor.
Dreksiyona oturuyor, kontağı çeviriyor, vitese takıyor, sinyal veriyor, ayağını pedaldan kaldırıyor.
Aracın öne doğru gitmesini bekliyor.
Ama geri gidiyor.
Çünkü geri vitesle geriye gidilir.
Nitekim türban konusunda toplumu suçlaması, ‘Toplum bize destek olup tepki göstermedi’ diyerek onları sokağa dökülmemekle suçlaması bundan.
Tabanına ‘İttirin’ diyor.
‘Bedel ödenmesi gerektiğini’ söylemesi ise; bu devirde geri vitesle ileri gitmek isteyen tuhaf şoförleri ittirmeye kalkmanın riskidir; altında kalır insan.
*
Daha bir hafta önce Amerikalılara ‘Go home dedik de ne oldu’ diyerek toplum refleksini küçümseyen sanki bendim.
AKP’lilere ‘Biz söyledik bir şey oldu mu?’ diye sorduğunda, milletvekilleri hep birlikte, bir ağızdan cevap vermişlerdi:
‘Bir şey olmadı...’
Şimdi....
Gerici dayatmaları için toplumun tepkisini istiyor.
Direksiyona oturmuş, geri vitese takıyor, çıkış sinyali veriyor, hayırlı yolculuklar diliyor, ayağını pedaldan kaldırıyor.
Geri gidiyor.
*
Bu geri vitesle ileri olmuyor.
Ters otursa?..
Nitekim tersliğe bakın; vergi kaçıranı, hırsızı, uğursuzu, soyguncuyu affederken... Kayıp trilyonların hesabını vermemek için dokunulmazlığın arkasına gizlenirken... Kendi yaptıkları kanunlarla kendi kendilerini affederken ‘toplumun tepkisi-desteği’ gerekmiyordu, kolayca karar alabildiler de, türbanda-mürbanda niye gerekiyor?
Çünkü; vites sorunudur bu...
Kamuoyunun desteğini de arkasına alarak, geri vitesle ileri gitmeyi deneyecek şoför.
Ama olmuyor...
Vitese takıyor, sinyal veriyor...
‘Hayırlı yolculuklar, selametle...’ diyor...
Gaza basıyor...
Ayağını pedaldan kaldırıyor...
Geri...
ceteris paribus
-
Uzun süredir site forumlarına vakit bulup cevap yazamıyorum. Fakat üstadım öyle bir konuya parmak basmış ki bir iki laf etmek istedim. Takiye dolu tavır, davranış ve icraatlarından şikayetçi olduğum sözde ilerici demokrat- gerçekte gerici hükümeti laiklik karşıtı girişimlerini şiddetle kınayarak, gözü kapalı halkımızın gözünü açması için Bekir Coşkun'un şu yazısına da göz atmalarını diliyorum.
Bekir COŞKUN
Siz bilirsiniz...
BİLİYORSUNUZDUR; AKP yeni bir tasarı getirdi eclis'e.
Yolsuzluk-hırsızlık-rüşvet-sahtekárlık yapanlar, ihaleye fesat karıştıranlar, devleti dolandıranlar, hayali ihracatçılar, sahte faturacılar, çaldıklarını geri verdiklerinde sanki suç işlememiş gibi olacaklar.
Bu bir af...
Çok sayıda AKP'li bakan ve milletvekilini de kurtarıyor tasarı.
Tasarının adı şöyle:'Yolsuzluklarla Mücadele Tasarısı...'
Zaten ben 'çağdaş eğitim'den söz ettikleri zaman daha çok imam yetiştirmekten söz ettiklerini anlarım.
'İleri medeniyet seviyesi' dediklerinde, bunun türbanlı-tesettürlü Türkiye görüntüsü olduğunu bilirim.
Yok eğer 'Söz milletindir' diyorlarsa, bu laik cumhuriyete bir tekme daha demektir.
'Doğa ve çevreyi korumak amacıyla' kanun yaptılarsa?
Hah...
Orman alanlarını satıyorlar...
'Dürüst özelleştirme' dedikleri an, demek ki kamu malı ölü eşek fiyatına bir dinci holdinge gidiyor.
'Siyasi ahlak'tan söz edildiği gün, Başbakan'ın şirket sayısının dörde çıktığını...
'Ekonomide ithalat ve ihracatın memleket menfaatine düzeltilmesi' dediklerinde Maliye Bakanı'nın oğlunun tavukları için indirimli mısır ithali yapıldığını...
'Yolsuzluklara damardan girdik' dediklerinde, söz verdikleri milletvekili dokunulmazlığını unutup, soruşturma dosyalarını dört yıl sonraya attıklarını...
Bilirim...
İşte artık siz de bilmelisiniz:
'Yolsuzluklarla Mücadele Tasarısı' dedikleri; ne kadar devleti dolandırmış, yetim hakkını yemiş, çocukların mama parasını, yaşlıların ilacını çalmış, hırsız-dolandırıcı-sahtekár-düzenbaz-utanmaz varsa 'af' edecekler.
'Siyasi ahlak', 'dürüst yönetim', 'damardan girdik', 'yolsuzluklarla mücadele' diye diye.
Yok eğer tüm bunlar yine de sizin için bir şey ifade etmiyorsa, hálá bunlara inanıyorsanız...
Bunu ben bilemem. Siz bilirsiniz...
https://www.hukuki.net
-
Cüneyt ÜLSEVER (10 temmuz 2004 Hürriyet Gazetesi)
AİHM kararı karşısında diğerleri ne yapmalı?
e-posta
Eğer, AİHM kararı ardından toplumsal uyum arayacak isek; başını örtmeyen ‘diğerlerine’ de önemli görevler düşmektedir.
AİHM kararı; onların türbanı tehdit algılaması olarak görmesine saygı duyuyor ve müeyyide getiriyor ama diğerleri de İslami hassasiyelerini belli eden/gösteren insanlarımızı dışladıklarını kabul etmek durumundalar.
* * *
Bir kere şu konuda anlaşmak zorundayız.
Örtünmeyi Kuran emri olrak görenler haklıdırlar.
* * *
Nur süresi Ayet 31:
‘Mümin kadınlara da söyle:
Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/ziy-netlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar... Ey müminler, Allah’a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!’ (Diyanet meali)
* * *
Ayrıca yine devletin Diyanet İşleri’ne bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplarda her seferinde ‘başı örtmenin Kuran emri’ olduğunu teyit etmiştir.
* * *
O halde; ‘diğerleri’ başlarını Allah emri olarak görüp örtenlerden başlarını açmalarını isteyemezler.
Ancak sadece; perşembe günü ifade ettiğim üzere, tüm dünyada siyasi bir sembol olarak algılanan türban modasına uyarak başını örtenlerden başka bir örtünme yolu seçmelerini isteyebilirler.
Türban modası dışında başlarını örtenlerin; değil üniversitede, her türlü ortamda hüsnü kabul görmelerini temin etmek de ‘diğerlerinin’ görevidir.
* * *
‘Diğerleri’; çeşitli ortamlarda başını örten insanları dışladıklarını da kabul etmek zorundalar.
Dışlama eylemi sadece ortak alanları bu insanlardan esirgemek değildir.
Birbirlerini benimsemeyen insanların bazen bir bakışı bile dışlama eylemi için yeteri kadar ipucu verebilir.
* * *
Bu yazıda; kullanılan teknik gereği ‘diğerleri’ olarak nitelenen insanlarımız ‘ne yapalım; onlar da bizi dışlıyor!’ demek hakkına ise hiç sahip değildirler.
Zira, ülkenin genel dengesi gözetildiğinde güçlü olanlar onlardır.
‘Diğerlerinin’, ‘İslami hassasiyeti yüksek’ insanlarımızı dışlaması çapraz dışlamadan çok daha güçlüdür ve daha vahim sonuçlar yaratmaktadır.
O halde dışlama eylemine son vermek için ilk gayret onlardan gelmek zorundadır.
* * *
Şahsi kanıma göre AİHM kararı bize son bir şans vermiştir:
Bir tarafta ‘tehdit algılaması’ duygusu, diğer tarafta ‘dışlanma’ duygusu içindeki insanlarımızın birbirlerinin negatif duygularını ortadan kaldırmak ve medeni hayatın temel öğesi olan huzur içinde bir arada yaşamak ve toplumların nihai hedefi olan toplumsal uyuma ulaşmak için gayret göstermelerinin şimdi tam zamanıdır.
Dayatarak bir yere varamayacağımızı artık kavrayalım!
ceteris paribus
-
AİHM'nin türban kararı (2)
Gündüz Aktan (Radikal Gazetesi)
10/07/2004 (273 defa okundu)
AİHM'nin üniversitelerde türban yasağı konulabileceği kararına karşı çıkanlar, liberal demokrasiye aykırılığını vurguluyorlar. Onlara göre, özgürlükler evrensel olduğundan her şart altında uygulanmalı; özgürlük talebinin içeriği kimseyi ilgilendirmemeli; talebin izhar edilmesi, yerine getirilmesine yetmeli; liberal demokraside devlet toplumsal ve bireysel taleplere karşı eşit mesafede olmalı; özgürlüklerin kullanılması halinde kamu düzeninde vukuu muhtemel bozulmayı önlemek için yasaklama yerine, farklılıklara karşı hoşgörü ortamı yaratılmalı vb.
AİHS 9. maddesi; düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün, kamu düzeni.. ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, demokrasinin gerektirdiği kadar, sınırlandırılabileceğini öngörüyor. Liberal kesim ise bu sınırlamaların hiç olmaması gerektiğini savunuyor. Böylece özellikle farklılıklara ilişkin özgürlüklere, sadece evrensellik değil, ahlak kurallarının da ötesinde mutlak bir nitelik kazandırmak istiyor.
Özgürlüklere böyle mutlak bir değer kazandırma eğilimi, PKK ile mücadele döneminde ortaya çıktı. Avrupa Parlamentosu (AP) ile bazı AB çevreleri insan hak ve özgürlüklerinin evrenselliğini, yani çatışma ortamında dahi uygulanması gerektiğini savundular. Böylece moral açıdan PKK'yı desteklediler ve PKK terörizmini adeta meşru gösterdiler. AİHS madde 15'e göre 'bir ulusun hayatını tehdit eden olağanüstü hal durumlarında' özgürlüklerden derogasyonun mümkün olduğu gözlerden kaçırıldı.
Doğal olarak, PKK için benimsenen özgürlük yaklaşımının şimdi türban konusunda terk edilmesinden rahatsız olanlar var. Ancak AP'den farklı olarak, AİHM kararlarının PKK ve türban konularında belli bir tutarlılık içinde kaldığı söylenebilir.
Bundan önceki yazımda da belirttiği gibi, AİHM Türkiye'de tehlikeli aşırı dinci akımların varlığından hareket ediyor. Yasağın uygulanmasında bunların yarattığı 'toplumsal şartları' göz önüne aldığını vurguluyor (para. 103).
AİHM'nin amacı demokrasi içinde farklı dinlerin (inançların) barış içinde yaşamasını sağlamak. Bu çerçevede din özgürlüğüne mutlak değil izafi değer atfediyor ve ulusal otoritelerce sınırlandırılabileceğini kabul ediyor. Çeşitli grupların 'çıkarlarını' bağdaştırmayı ve herkesin inancına saygı gösterilmesini istiyor (97, Refah davası 95).
Böylece özgürlüğün çıkara hizmet ettiğini de kaydetmiş oluyor. Çıkar ise müzakere edilebilir izafi bir kavram.
Dini inanca göre türbanın mecburi olup olmadığı saptamak AİHM'nin görev alanı dışında kalmakla beraber, karardan bu konuda kuşkuları olduğu hissediliyor.
İslam içinde farklı örtünme uygulamaları olduğuna dair atfı başka türlü anlamak mümkün değil.
Kararda türbanın sadece üniversitelerde yasaklandığı; öğrencilerin dışarıda türban takabildikleri; üniversitelerde türban dışında din özgürlüğüne herhangi bir kısıtlama olmadığı belirtilmek suretiyle, şikâyetin alanı daraltılıyor (111).
Türbanın dini bir sembol olduğu vurgulanırken, Türkiye'deki köktendinci akımların buna siyasi nitelik kazandırdığına işaret ediliyor (108). Bu durumda türban takılmasına izin vermenin takmayanlar üzerinde, baskıya dönüşebilecek (99), etkilerine dikkat çekiliyor. Dahlap davasına atfen, 'Güçlü bir dış sembol'ün başkaları üzerinde 'din değiştirme' gibi bir etkisi olabileceğine değiniliyor. Aslında bir hukukçu-yazarın kullandığı 'Müslümanlar için özgürlük yok' ibaresinden bile, türban takmayanların Müslüman olmadığının düşünüldüğü anlaşılıyor. Aynı şekilde türban bir iffet sembolü olarak alınırsa, takmayanların iffetsizliğine hükmedilmesi gibi bir haksızlık da söz konusu.
Öte yandan AİHM, türbanı Kuran'ın kadınlar üzerinde bir emri gibi görmenin, erkek-kadın eşitliğiyle bağdaşmasının zor olduğunu söylemekle, özgürlük talebinin niteliği konusunda da mütalaa vermiş oluyor.
Kısaca AİHM'ye göre, diğer özgürlükler gibi din özgürlüğü de mutlak olmadığından, kamu düzeni, laik hayat tarzı, erkek-kadın eşitliği, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, dini ve siyasi sembol olması açılarından eğitim kurumlarında yasaklanabiliyor.
ceteris paribus
-
Türbanda ara formül
Erdoğan, Kanal D'deki 'Teke Tek' programında konuştu: Türban yasağı devlet okullarında sürsün, ama özel ve vakıf üniversitelerinde kaldırılsın
10/07/2004
RADİKAL - ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üniversitelerdeki türban yasağıyla ilgili yeni bir öneri gündeme getirdi: "Devlette olmuyor, ama hiç olmazsa özel sektör üniversitelerinde, vakıf üniversitelerinde serbest bırakalım. Tamam, devlette görev verme, ama hiç olmazsa üniversitesini bitirmiş kızlarımız özel sektörde çalışsın."
Başbakan Erdoğan önceki gece Kanal D'de yayımlanan 'Teke Tek' adlı programda Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı. Erdoğan, özetle şu mesajları verdi:
Meslek liseleri sahiplenilmedi: Meslek lisesi ifadesi bizden çıktığı zaman, hemen bunu 'imam-hatip' yapıyorlar. Söylediğim, bedel ödemek, ödememek değil, ben bu bedeli öğrencilere, halkıma ödettirmem. Vatandaşımın bu işe önce kendisinin sahiplenmesi lazım. Bu konunun sadece imam-hatip meselesi olmadığını göstermek için gayret sarfediyorum. Beklediğim desteği göremeyince, zamana bırakılmasının daha faydalı olacağına inanıyorum.
Bilmeden konuşuyorlar: İlgisi alakası olan olmayan, din, diyanet bilmeyen konuşuyor. Bir toplumun dini değerlerle ilgili ihtiyacı var. Devletin en önemli görevlerinden biri de halkına dini eğitim-öğretim vermek. Siz bunu vermezseniz o zaman bu işi illegal yapanlar devreye girer.
Cami semtine uğramazlar: Bizde ülkenin ileri gelenleri caminin semtine uğramaz. Endişe niye? Yahu kardeşim ben senin yaşadığın gibi yaşamaya mecbur değilim. Ben sana ne kadar saygı duyuyorsam, sen de bana o kadar saygı duy.
Cumhuriyet'in kendine has değerlerine de sahip çıkmak suretiyle, ülkemizin o arzuladığımız muasır medeniyetler seviyesine çıkmasına mecburuz, başka yol yok.
Türban özelde olsun: Türkiye'de devlet, özel sektör veya vakıf okulları var. Devlet okullarında YÖK olarak bunu sürdürüyorsun. Mesela tutturmuşlar kamusal alan. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde böyle bir kavram yok. Devlette okutturmuyorsun, özel sektörün üniversiteleri var, buralara gitsin. Ama maalesef burada da kaskatı bir tavır. Bu nasıl aşılır? Toplumsal mutabakat dediğim konu bu... Netice almayacağım şeyi zorlayamam, toplum geriliyor. Devlette olmuyor, ama hiç olmazsa özel sektör üniversitelerinde, vakıf üniversitelerinde serbest bırakalım. Devlette görev verme, ama hiç olmazsa üniversitesini bitirmiş kızlarımız özel sektörde çalışsın.
Eşsiz davete alıştık: Bu işlere maalesef artık alıştık. Dolmabahçe Sarayı kamusal alan değil. Kamusal alanın sınırının açılımının tam yapılması gerek. Kaldı ki bu bir devlet başkanları ve başbakanların katıldığı davet. Burada sabretmemizin gerekli olduğuna inandım. Sağ olsun eşim de bu noktada o olgunluğu gösterdi.
Artık bunları aşmamız lazım. Bu durum halkı da üzüyor. Çünkü halk seçmiş buraya getirmiş. Ben başı açık olanı da örtülü olanı da korumakla mükellefim. Dere yatağında akar, yatağını değiştirmeye kalkmayın. Hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. Başı örtülüsüyle açığıyla. Birbirimize şüpheyle bakmanın anlamı yok, güvenle bakmalıyız.
ceteris paribus
-
Aslında bu türban filan hikaye malumunuz amaç başka bakınız kaç sene önce ulu önder ATATÜRK neden laik devlet kararı vermiş bugünde değişmedi bu kuralll
Mustafa Kemal, kurulacak devletin şekli ile ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüşmeler yaparken sıra, mollalar, şeyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir. Mustafa Kemal bunlara haber göndertip, gelecek hafta kendileriyle bu konuyu görüşeceğini ancak konuşmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder. Toplantı günü gelip çattığında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar:
"Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288'e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara'yı 288'e kadar?"
Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar. Bunu üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:
"Beyler işte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması: Bakara yalnızca 286 ayettir."
Yahu İran da hareket başladı ileriye bizimkilerde çırpınıyor geriye...
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
-
Bu konuda nasil bir cozume ulasilinacak ben dusunemiyorum. Sanki bir taraf memnun kalmayacak gibi geliyor.
-
13.07.2004
Bekir COŞKUN
Özgür kadın...
GERİCİ, özgür kadını istemez.
Çünkü özgür kadın onun sonudur.
Özgür kadın kültür demektir.
Özgür kadın; sanat, resim, edebiyat, kitap, dergi, gazete, heykel, sinema, tiyatro, müzik demektir.
*
Özgür kadın; akıl demektir...
Öyle şeyh-meyh uçmaz...
Özgür kadın dürüsttür.
Şeyh uçmadığı zaman zaten ‘Hani uçmadı... Niye uçtu diyecek mişim?...’ der özgür kadın.
*
Özgür kadın; modern yaşamdır.
Çatal-bıçak demektir.
Çağdaş kadın için; insanın karnında zikir edecek diye her gün bulgur yenilmez.
Ne de sadece erkeğin canının istediği bir cuma gecesi sevişmenin kerameti vardır.
*
Özgür kadın temizdir.
Öyle kirli çorapları, kokan ayakları, tıraşsız yüzü, gülyağından parfümü olan erkeği sokmaz yatağına.
*
Özgür kadın demokrasidir.
Köle olmaz.
Mirasını ister, birey olarak tanınmak ister, söz hakkı ister, eşitlik ister.
Dayak yiyip, aşağılanıp, itilip-kakılmak istemez.
*
Özgür kadın çağdaşlıktır.
Çünkü özgür kadının doğurup büyüttüğü çocuklar gericiye asla ümmet olmazlar.
Ne dergahlara müşteri çıkar özgür kadının yetiştirdiği çocuklardan, ne tarikatlara mürit, ne de gericiye oy verecek saflar...
*
Bu yüzden; gerici özgür kadını sevmez.
Kadın özgür olsun istemez.
Ve onu örtmek, kapatmak, susturmak, bastırmak için çarşafa-türbana sarmak ister.
‘Türban’ diye tutturmaları bu yüzdendir.
Gericinin sonudur özgür kadın...
ceteris paribus
-
Erdoğan, Kamusal alan, devletin alanı değildir dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, türban yasağıyla ilgili tartışılan kamusal alanla ilgili görüşlerini açıklarken, kamusal alanın devlete ait ve devlet görevlilerinin içinde yeraldığı alan olmadığını savundu. Kamusal alanın siyasetin zeminiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi: "Kamusal alan hiçbir zaman yekpare bir topluluğu ifade etmez. Tek tip insan ve fikirlerden oluşmaz. Çünkü tornadan çıkmış bir mamül değildir. Farklı fikirlerin, toplumsal kesimlerin medeni bir şekilde bir arada bulunmasına imkan veren bir alandır. Özgürlüklerin hayata geçirildiği, yaşandığı bir alandır, yokedildiği bir alan değildir. İnsanların birbirinden etkilenerek yaşadığı, farklılıkların kendine hayat bulduğu bir alandır."
Millet Meclisi, Kamusal alan mi oluyor?
-
Goruluyor ki sirf benim kafam karismamis. Bekir Coskun'u sevenler icin kahkaha dolu bir yazi.
BAŞBAKAN dün grubunda �kamusal alan� tarifini yeniden yaptı ki, içine türbanı da sokabilsin.
Güzel bir tarifti.
Tek eksiği; kimse tarifi anlamadı.
Söylediğine göre; kamusal alan; �farklı fikirlerin birer zenginlik olarak bulunduğu alan�mış.
Diyelim ki o zaman ben; kenarı çiçekli, ortasında kuş motifi olan bir nüfus kağıdı isteyebilir miyim?
Bir �farklı fikirlerin zenginliği� olarak...
Ya da AKP�nin hakkımda açtırdığı davaya, üzerinde turuncu çiçekler olan büzmeli şortumla gidebilir miyim, ki hakim sorsun:
�Bu ne ulan?..�
Ben de yanıt vereyim:
�Kamusal alan...�
*
Başbakan kafasını değiştirmek yerine �kamusal alan� tanımını değiştirmek istiyor.
Kısa bir tarif yaptı; iki A5 sayfası...
AKP�liler sonuna gelindiğinde, tarifin başını unuttukları için �çok doğru� anlamında baş sallayıp, ayakta alkışladılar.
Ben ise anlamadıklarını anladım.
Kamusal alanlar; anayasanın, yasaların ve evrensel hukukun (türbana izin vermeyen AİHM gibi) geçerli olduğu alanlardır.
Öyle canı isteyen yeni bir tarif yapıp içine; yasaların izin vermediği şalvarı, türbanı, tesettürü koyamaz.
*
Bence Başbakan �kamusal alan�ın tarifini arada bir değiştiriyor ki, içine türban girsin.
Tarif değişiyor ama, yine de türban içine sığmıyor.
Bu yüzden değil mi ki �kamusal alan� değiştirilemediğine göre, karşımıza �kamusal türban� çıkıverdi.
Medyamız, iktidar eşlerinin türbanlarının ne kadar şık ve yakışır olduğunu, dünyanın nasıl hayran kaldığını tekrarlayıp duruyor.
�Kamusal yalan�dır bu...
Bence bu tartışma bitmez.
-
Türkiye'de ilericiliğin, demokratlığın birkaç tane kriteri vardır. Bunlardan biri Kürt meselesi diğeri de başörtüsü meselesidir.
Neden bunlar kriterdir?
İlerici, insan hak ve özgürlüklerini savunduklarını iddia eden insanların önüne bu konuları getirdiğinizde yüzlerindeki maskeleri çıkartıp, gerçek yüzlerini ortaya koymaktadırlar. Eğer bu kişilerin kendileri veya eşleri başörtülü olsalardı muhakkak olaya farklı yaklaşırlar ve hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alındığını iddia ederlerdi. Neden mi?
İnsanların doğuştan elde ettikleri haklar vardır:
Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 11-
1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 19- Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
Madde 26-
1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
2. Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.
Bu ilerici ve özgürlükçü olduğunu iddia edip daha sonra insanların dünya görüşlerinden, giyim kuşamlarından ötürü eğitim, savunma, iş, dolaşım haklarını ellerinden alma hakkını kendinde gören insanların yukarıya bazı maddelerini alıntıladığım İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİNİ tekrar tekrar okumaya davet ediyorum.
Bence asıl tehlike, kendinden farklı düşünen insanlara yaşam hakkı tanımayan, giyim kuşamından ötürü insanların haklarını kısıtlama hakkını kendinde gören bu yobaz insanlardır. Bu yobaz insanlar dindar da olsa, dinsiz de olsa, kemalist te olsa, solcu da olsa, sağcı da olsa YOBAZDIR ve yobaz da düşünemediğinden, refleks tepki verdiğinden, kendinden başka kimseye yaşam hakkı tanımadığından tehlikelidir.
Give Justice A Hand
-
Sayin Yondem, AIHM'nin Leyla Sahin hakkinda aldigi karari kiniyor, AIHM hakimlerini de Yobaz olarak mi tanimliyorsunuz?
Madde 26, Bolum 3 - Cocuklara verilecek egitimin turunu secmek, oncelikle anne ve babanin hakkidir diye yazmissiniz. Kiz cocuklarini ilkokula gondermeme karari veren milyonlarca veli icin ne yapmayi ongoruyorsunuz?
-
Evet, kendi fikrini karşısındaki insana zorla uygulatan kişi kim olur ise olsun YOBAZDIR.
Maddeler İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ'nden alınmıştır. Orada belirtilen eğitimi türünü seçmek, okula göndermemek değil. Takdir edersiniz ki eğitim türünü seçme ile eğitimsiz bırakma arasında fark vardır. Ama ben yine de sizin için açıklayayım:
Bir anne-baba çocuğunu isterse Mesleki okullara, isterse devlet okullarına veya kolejlere gönderebilir. Buna karar verecek olan anne-babadır devlet veya başka bir mercii değil. Kafasında kendinden başka insanlara yaşam hakkı tanımayan YOBAZLAR ise hiç değildir.
O maddede belirtilen budur.
Cımbızla çekip aldığınız Madde 26'nın 1. bendini de buraya yazsaydınız, sorunuzun abesle iştigal mertebesinde olduğunun farkına varırdınız.
Madde 26-
1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
Tekrar ediyorum: Kendi fikrini zorla başkalarına kabul ettirmeye çalışan ve zorla uygulayan kişi kim olursa olsun, hangi fikri savunduğunu iddia ederse etsin YOBAZdır.
Give Justice A Hand
-
Maalesef Ilkokul'un zorunlu olmasi gercekleri degistirmiyor. Milyonlarca kiz cocugu okul yuzu gormuyor, aileleri sayesinde. Sorumla size gostermeye calistigim, bazi Anne ve Babalarin cocuklari icin her zaman yerinde ve dogru karar vermedikleriydi. 3.cu maddeyi sizin tabirinizle cimbizla almamin sebebi bunun icindi.
AIHM'nin Leyla Sahin vs Turkiye davasinda aldigi karar yuzunden, AIHM yargiclarini "Yobaz"olarak tanimlamaniz beni sasirtti. Sonucu begenmeyince insan haklarini korumaya calisan bir mahkemeye bu sekilde hitap etmek bana ters geliyor.
-
sevgli dostlar, ne yazık ki TARAFIZ.
bu taraftarlık demokratik,laik ve sosyal hukuk devleti içindir.
ve yazık ki bence günümüzde İDEALLER ütopya olarak kalmış durumda.
Amerika' da bile Bush yönetimi Kasım seçimlerinden önce olası bir saldırı ihtimalini düşünerek seçimleri erteleyebilmek için yasa tasarısı hazırlığı içinde.
İspanya bile 200 kişinin öldüğü saldırıya rağmen seçimlerini ertelemezken Amerikanın bu tavrını nasıl açıklarsınız?
Buna kimileri demokrasiye aykırı kimileri de demokrasiyi koruma refleksi diyebilir. her halükarda korkulan olay demokratik ülkelere yapılan radikal saldırı ihtimalidir. Amerika bu olası saldırıyı ya seçimleri erteleyerek ya da seçim sonucu iktidarı ve dolayısıyla global politikalarını yeniden gözden geçirerek yapacaktır. Varılan sonuç her halde demokrasiyi koruma refleksidir ve HER DEMOKRASİ KENDİ BEKASI İÇİN bazı tedbirlere başvurmak zorundadır.
Bu tedbirler kimi zaman YOBAZLIK olarak dahi değerlendirilebilir.
İlle de türban diyen kesim,tüm kanallarıyla egemen olduğunda acaba başlarını örtmeyen, mini etek giymekten hoşlanan kadınlarımızın üzerinde bir baskı kuracaklar mıdır? Bu sizce kuvvetli bir ihtimal midir?
Ya da bazılarımız gibi ezildiğini horlandığını, kimlik ve kültürünün yok edilmeye çalışıldığını iddia eden kesim sice doğru mu söylemektedir?
Özellikle siz İstanbul'da yaşayanlar, asıl sizler nasıl bir kültür erozyonu içinde olduğunuzun, İstanbul'un insan yapısının nasıl değiştiğinin farkında değil misiniz. Peki hiç mi kendinizi koruma ihtiyacı içinde değilsiniz.
Evet ne yazık ki zaman zaman yobazlık olarak da nitelendirilse, ben bu ülkede demokrasinin, laikliğin, ülkemin bölünmez bütünlüğünün korunmasından yana TARAF olduğum için, demokrasinin de kendisini değiştirecek, dönüştürecek akımlara karşı kendisini korumasının gerekliliğine inandığım için yobazlığa razıyım.Ve eğer sözünü ettiğim kesimler de sayın nursel yöndem' in belirttiği ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalacaklarına inansam, inanabilsem ve bunu gösterebilseler elbette ki benim için de yobazlığın alemi olmayacaktır.
-
İlle de türban diyen kesim,tüm kanallarıyla egemen olduğunda acaba başlarını örtmeyen, mini etek giymekten hoşlanan kadınlarımızın üzerinde bir baskı kuracaklar mıdır? Bu sizce kuvvetli bir ihtimal midir? diye sormuşsunuz. Ben başörtülülerin böyle bir baskı kurup kur(a)mayacaklarını bilmiyorum ama başıaçıkların başörtülülere bir baskı uyguladığını biliyorum.
Yani sizin korkunuz, sizin şu an yaptığınız şeyin size yapılması :) Çok ironik bir durum. Sizin mantığınızla haraket ettiğimiz taktirde bütün insanların hapse koyulması lazım çünkü hepsi potansiyel katildir, hırsızdır yani suçludur, herhangi bir insan her an suç işleyebilir...
Bir insanın veya grubun sizin yaşam tarzınızı veya görüşünüzü değiştirebileceği korkusuyla suçlu muamelesi görmesi, yaşam tarzlarının veya görüşlerinin zorla değiştirilmeye çalışılması ne derece hukukidir? Suçun ve cezanın bireyselliği ilkesi hukukun temeli iken nasıl olurda, hangi hakla kalkıp ortada bir suç yok iken birilerini cezalandırırsınız hem de işlenmesinden korktuğunuz suçun aynısını siz işlerken?
Demokrasi ile yönetimde cezayı gerektiren haller ancak ve ancak kişilerin başka bir insana veya gruba fikirlerini cebren kabul ettirmeye kalkışmaları durumunda ortaya çıkar. Siz hiç başkalarının başını zorla kapatmaya kalkan insanlar duydunuz mu? Ben duymadım ama başkalarının başlarını zorla açmaya çalışan, açmadıkları taktirde en temel insan haklarından mahrum bırakan sosyal faşist (sözde sosyal demokrat /sosyalist ama özde faşist) bir çok insan gördüm / görüyorum, okudum / okuyorum. Ben bu gibi "insanları" insan diye nitelerken kendimden utanıyorum. Çünkü bunlar YOBAZdır.
Aynı durumu başörtüyü savunanlar da yapsalar tepkim aynı olurdu. Yani eğer başörtüsü takmak zorunlu kılınsaydı ve başörtüsüzlere karşı şu an başörtülülere karşı yapılan insanlık dışı, insan onurunu hiçe sayan ve YOBAZ tavırlar takınılsaydı aynı şeyleri onlar için de yazardım.
Ama eğer sen (genel olarak bu görüşü savunanları kasdediyorum yanlış anlaşılmasın..) başörtüsü takmayanların hakkını başörtülülerin başörtüsünü zorla çıkartarak korunabileceğini düşünüyorsan ve bunu yapmaya hakkın olduğunu zannediyorsan/düşünüyorsan, birgün başörtülülerin hakkını korumak için herkesin başını kapatmaya çalışan diğer YOBAZ'lara da hak vermen gerekir çünkü onlar senin şu an yapmakta olduğunu yapmış olurlar.
Bu durum Nasreddin Hoca hikayesini bile geçti. Hani Hoca kızını suya göndermeden önce dövmüş ya su testisini kırar diye. Sizinkisi bundan da beter. Ben benim uyguladığım baskının benzeri bana da uygulanır diye baskının dozunu arttırıyorum. İşte mentalite bu. Bu ne kadar sağlıklı bir mentalite tartışılır ama hastalıklı bir mentalite olduğu su götürmez.
Give Justice A Hand
-
yapmayın sayın yöndem,
yazdıklarınız beni olağanüstü şaşırttı
bu ülkenin bir Anayasası var ve başlangıç kısmını aşağıya aynen alıyorum
Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
(Değişik : 03/10/2001 – 4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve "yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
ŞİMDİ DE ANAYASANIN 1,2,3 VE 4. MADDELERİNİ OKUYALIM
I. Devletin şekli
Madde 1.- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
Madde 3.- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara'dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
Madde 4.- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Gördüğünüz gibi laiklik ilkesi ile devletin bölünmez bütünlüğü hakkındaki bu maddeler değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
İşte demokrasinin kendini koruma refleksi budur.
antilaikler, bu ülkenin anayasanındaki hükümlere, kılık kıyafet kanununa, ve bilumum devrim kanunlarına karşı gelmeyi hak bilecekler, bunun bir özgürlük ve inanç sorunu olduğunu söyleyecekler, devleti politikaya alet edecekler, özetle TÜRKİYE'Mİ İRAN'A BENZETMEK İÇİN akla hayale gelmeyecek uygulamalar ve polemikler yaratacaklar, ben buna karşı koyacağım ve bu İRONİK bir durum mu olacak.
Yapmayın sayın Yöndem, eylemeyin sayın Yöndem,
sizin mantığınızla gidersek evet biz antilaiklere karşı suç işlemekteyiz.Karşımızda korkunç örgütlü bir güçle peki nasıl mücadele edeceğiz sayın Yöndem, hele sizin gibi aydın ve ilericiler de bizi ÜTOPYALARI uğruna yalnız bırakırlarsa?
Peki siz bu kadar başı bağlı kadınımızın kendi istekleriyle mi bu işi yaptığını zannediyorsunuz. Babalarının dedelerinin, şeyhlerinin, hocalarının hiç mi etkisi yok? Peki siz bu kadınları o halde gördüğünüzde yüreğinizden bir sızı kopmuyor mu?
Ve bu ülkede kimsenin de başını zorla açtırmaya uğraşan yok. Sadece yürürlükteki hukuk düzeni gereğince ONLARIN DA UYMASI GEREKEN KURALLAR VAR. Yine sizin bakış açınızla yol alırsak, mevcut hukuk düzenimiz de aslında faşist, baskıcı bir düzendir öyle mi?Çünkü belli durumlarda insanların başlarının kapalı olmaması gerekiyor ve bu kuralları uygulamak veya uygulanmasını istemek de yobazlık mı oluyor?
Yapmayın sayın Yöndem, bir de sizler vurmayın sayın Yöndem!
-
TÜRBAN VE KAMUSAL ALAN
Türban sorunu, geldi dayandı “Kamusal Alan” tartışmasına! “Burası Kamusal alan,burası değil”den, başlayarak,“Kamusal Alan”ın top yekun reddine kadar sonu gelmeyecek tartışmalarla , konu başka taraflara çekiliyor ve yozlaştırılıyor. TBMM’nin sayın Başkanı Bülent Arınç , daha çiçeği burnunda iken,türbanlı eşini Havaalanına Cumhurbaşkanını geçirmeye , türbanlı eşini de beraberinde götürmüş,-türban konusunu ve “kamusal alan” kavramını denemek istemişti. . Bazı liboş ve sözde Atatürkçü yazarlar,o zaman “Buna alışmamız gerek” demişlerdi ...Ben ise “alışamam – bu bir meydan okumadır” demiş ve o zaman yazdığım gazeteden ayrılmak zorunda bırakılmıştım. Arınç şimdi de “Kamusal alan yoktur” diye meydan okumaya devam ediyor. Kısacası, türban konusunu bu kısır tartışmalardan kurtarmak – doğru yerine,Anayasanın ,TC’nin değiştirilemez “laiklik “ ilkesinin savunulması boyutuna oturtmak gerek. Çünkü şu bağlamda,“Türban” Atatürk’ün kurduğu “laik” devlete meydan okumanın bayrağıdır. Bu kasıtlı bir olaydır.
ANAYASA VE HUKUKTA ...
Burada ,bu tartışmalara girmeden ,”Kamusal Alan”ın Anayasal gerekçelerini kısaca hatırlatayım. Anayasa Mahkemesinin 1989 ‘da Türban Konusunda aldığı kararda – “laikliğin gereği , devletin, devlete ait iş yerlerinde,devlet hizmeti verilen yerlerde - bu cümleden olarak- Üniversitelerde,yani Kamusal alanlarda , herhangi bir dinin simgelerinin kullanılamayacağı” karara bağlamıştı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de- Anayasanın değiştirilemez 2. maddesindeki Laiklik ilkesine dayanarak,resmi davetlerine,Barbakan veya Bakan eşleri de olsalar,türbanlı hanımları davet etmiyor.Çok da doğru ve ilkeli davranıyor. Bu konuda en ufak taviz ve müsamaha,Anayasanın ihlali demek olur ve devletin temellerine dokunur.Tartışılması bile abes, Cumhurbaşkanının forsunun çekildiği her mekan ve alan, hiç şüphesiz “Kamusal Alandır”! i.
Bu böyle iken RADIKAL gazetesinde İsmet Berkan, Cumhurbaşkanı Sezer’in türbanlı hanımları resmi davetlere davet etmemesinin “kişisel tercihi” olduğunu iddia ederek -bu tercihin de nezaketsizlik olduğunu yazıyor ve böylelikle asıl nezaketsizliği kendisi yapıyor. Tabii, asıl büyük nezaketsizlik- Atatürk’e karşı asıl nezaketsizlik türbanı laik devlete karşı bayrak yapanlarda!
Diğer bir liboş – takkelisi – Taha Akyol da,ukalalığı veçhile, yabancı yazarlardan alıntılar yaparak,türban karşıtlığının, “Kemalizm’in” ,
vatandaşları aynı kalıba sokmak ve aynılaştırmak gayretinin “ kamusal ifadesi” olduğunu söylüyor. Başbakan Erdoğan da, herhalde , Akyol’un bu ifadelerinden esinlenerek, “Kamusal Alanın” ” kendisine göre tarifini yaptı; Ona göre “Kamusal Alan” Anayasa Mahkemesinin laiklik ilkesine dayanan tarifi değil - “farklı bireylerin farklı toplumsal kesimlerin farklı fikirlerin ,medeni mı ve demokratik biçimde, bir arada bulunmalarına ve yarışmalarına imkan veren bir alandır v- ve herhalde özellikle Üniversiteler de, böylesine bir alandır” ... Yani isteyen takkeli de,cüppeli de poturlu da gelir . Bu da RTE’in icabı hale göre ,Demokrasi ve AIHM gibi işine geldiği gibi kullanacağı bir “tramvaydır”
Bir de,yalakalığı boyu kadar uzamış bir başkası var; Mehmet Barlas.
Sıkı durun; “eğer eşlerlinin başı açık olan siyasi ve bürokratik kadrolar- inanılmaz ölçüde başarısız olmasalardı şu anda AKP tek başına iktidarda olmazdı” – yanı AKP başarısını türbana borçlu! Ve “Erdoğanlar- türbana rağmen Bush’larla Karamanlislerle beraber oluyorlar da türban karşıtı Sezerlerle beraber olmuyorlar” diyesi. Aynı Barlas , dil bilmeyen Erdoğan’ın “vücut diliyle yabancılarla ilişkilerinde daha başarılı olduğunu da yazmıştı! Pes!
Kasımpaşa’da Siirt’te,“Okusford” yoksa ve Sayın Başbakan , aile imkanları,hayat şartları yüzünden İngilizce veya başka bir dil öğrenememişse- onu, bu yüzden eleştirmek ayıptır,haksızlıktır. Biz
Ailemizin imkanları sayesinde ,dil öğrenmişsek,ona ve dil bilmeyen diğerlerine üstünlük taslamamız züppelik olur. Kaldı ki,Türk Devlet başkanının veya Başbakanın,muhakkak,başka dil bilmesi de gerekmez. Ancak Erdoğan bir de yabancı dil bilse idi ,çevirideki nüansları kaçırmaz ve yabancılarla konuşmalarında, daha başarılı olurdu. “Vücut diline ” güvenmesi ise, cesaretten de öte,kabadayılık. Bunu övenlerinki de düpedüz yalakalık!
Lenin ve Stalin “Liberaller bizim işimize yarayan budalalardır” demişlerdi . Bugün de liberal-lıboşlarımız,laiklik karşıtlarının ve AB’nin işlerine yarıyor onlara hizmet ediyorlar.
NEDEN TÜRBAN?
Besbelli; Türbanı bayrak ve simge olarak kullananların asıl maksatları TC’ni “ılımlı İslam Devletine, kendi kadrolarıyla dönüştürmek.
Geleneksel başörtüsü Cumhuriyetten,kıyafet devriminden sonra problem olmamıştı.Atatürk de,“bu sorunu kadınlarımız zamanla,kendileri çözerler” ” demişti ve öyle de oluyordu.1945'de , İstanbul Hukuk’unda okurken sınıfımızda iki üç başörtülü kızımız vardı. Kimse onlara karışmadı. Biri – sonra başörtüsünü kendiliğinden çıkardı.
Ama Erbakan ve şürekası maksatlı olarak o zaman kadar eşi olmayan tarzda bağlanan “türbanı” biç meydan okuma simgesi olarak çıkardılar.
Velhasıl bugün mesele ve tehlike , “Kamusal alan” tartışmalarına indirgenemeyecek kadar aşikar ve o oranda da,tehlikelidir.
Asıl sorun şudur; Laik TC ‘ne bağlı olanlar, “Türbanın” meydan okumasına , çağdaşlığa galebe çalmasına ve sonunda Atatürk’üm kutsal alanı olan Çankaya’ya, Cumhurbaşkanlığının Forsunun dalgalandığı her alana ve mekana- Anayasada tarif edilen “Kamusal Alanlara” bütün Üniversitelere “Türbanın” ve zihniyetinin egemen olmasına razı olacaklar mı? “2007’de,eğer Cumhurbaşkanlığına,maazallah,eşi türbanlı ve türban zihniyetini temsil eden kişiler, “demokrasi tramvayı”ile çıkarlarsa ve oraya
Türbanlılar ve karafatmalar üşüşürse,buna “demokrasi ve liberallik uğruna razı olacaklar mı? Ben ,Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetini emanet ettiği gençleri ,”her ahval ve şeraitte” görevlerinin gereğine yapacakları umudumu muhafaza ediyorum
TRANSFER ve CHP
CHP den istifa ederek AKP ye transfer olanlar konusu siyasetimizin nasıl yozlaştığını gösteriyor ve de CHP de Baykal’a ve milliyetçiliğe karşı kazan kaldırmanın asıl boyutlarından birini! Churchill’in bir sözü var; “Bazıları ideal ve fikirleri uğruna partilerini değiştirirler..Bazıları da Partilerini değiştirince Fikirlerini de değiştirirler”
Bir de,Atatürk’ün kurduğu CHP'nin Genel Başkanlığına aday Kemal Derviş’ten inci ;“Türbana itirazım yok!”
altemurkilic@haberturk.com
Yazı giriş tarihi - saati : 15.07.2004 - 13:09
ceteris paribus
-
Özür dilerim ama ben nursel yöndemin yazılarını okuyunca sok oldum, dumur oldum!
öncelikle kimse kimseyi ''özel yaşamında birşeylere zorlamıyor'',''başını açtırmıyor''! sadece deltaG'nin de belirtiği gibi belli kuralların uygulandığı,resmi yer niteliği taşıyan, 'kamusal alan olan' yerlerde bu kurallara uyulması bekleniyor, nasıl ki bir camiye girerken başımızı örtüyorsak teamül gereği.. aynen buna benziyor ki bu türban yasağı yazılı.
herkes bu ülkenin evladı, vatandaşı toplumca beraber yaşamak için belli kurallara, başta ANAYASA'mıza uymamız gerekir?
biliyorum biraz sert olacak ama TÜRKİYE'Yİ beğenmeyen bence gitsin çok kapanmak istiyorsa, şeriat kanunu nerde uygulanıyorsa... gerçi oralarda gelişmeye başladı ama....
' kendi fikrini karşısındaki insana zorla uygulatan kişi kim olur ise olsun YOBAZDIR ' yazmışınız! peki türban takan ve taktıran kesimin atıyorum ramazan bayramında oruç tutmayanlara veya alkol alanlara yaptığı davranış nedir? tabiki biliyorum onları savunmuyorsunuz ancak onlar özel hayata müdahale ederken, biz sadece kamu alanında,yazılı hukuk kuralları gereğince müdahalede bulunuyoruz. ki hukuk devleti olduğumuz en üst norm olan ANAYASA'mızda da belirtilmiştir. ayrıca hukuk devleti ilkesi birçok uyuşmazlıklarda (insan hakları mahkemesi dahil) ölçü norm olarak kullanılir.
homo homini iupus
-
VALİ YARDIMCISINDAN ASKILI ELBİSE GİYEN KADIN MEMURA: BURASI PLAJ DEĞİL. 14:16
Çankırı Vali Yardımcısı İsmet Bayhan, açık kıyafetle makamına gelen kadın memuru uyardı.
Bayhan, bir konuyu görüşmek üzere makamına askılı elbiseyle gelen kadın memura, üzerindeki kıyafetin plaj kıyafeti olduğunu, kamu kurum ve kuruluşlarında kıyafet yönetmeliği bulunduğunu söyledi.
Bayhan, ''Şu anda siz, görevli bir kamu çalışanısınız, bu şekilde giyinemezsiniz. Burası bir kamusal alandır ve makama bu şekilde giremezsiniz'' dedi.
Bayhan, ''Zaman zaman memurları ikaz ediyoruz. Böyle çok sayıda vaka oluyor. İşlerimiz çok yoğun. Çoğunu hatırlamıyorum. Bazıları uyarınca küsüyor, gidip sağda solda ağlıyor'' diye konuştu.
Bayhan'ın makamında ikaz ettiği H.Ü. ise devlet memuru olduğunu, bu nedenle konuyla ilgili yorum yapmak istemediğini kaydetti.
Vali Yardımcısı Bayhan, daha önce de tesettürlü olarak makamına gelen bir kadın memuru uyarmıştı.
Kapat
Yazdır
Akşam Gazetesi - Son Dakika 2004
ceteris paribus
-
Zeynep Atikkan
zeynep.atikkan akşam gazetesi 15.07.2004
İstikrar ihraç etmek
AKP Hükümeti ve özellikle de Başbakan Erdoğan söylemde ve icraatta kendisini Avrupa Birliği'ne bağladı. Bu nedenle Avrupa'dan esen her rüzgarın AKP'yi derinden etkilemesi kaçınılmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı türban kararının AKP bünyesinde yarattığı çalkantılar gibi.
AİHM'nin kararlarının varmak istediğimiz hedefe giden bir 'yol haritası' niteliğinde olduğu düşünülürse kızmak yerine karar soğukkanlılıkla değerlendirilmeli.
AB ile entegrasyon çetrefilli bir süreç. AB'ye entegrasyonu bir familyanın birlikte yaşama kodlarına uyum sağlamak diye algılamak gerekiyor. Bu yolda her zaman soğukkanlı, dikkatli ve akılcı yaklaşımlara ihtiyaç var.
İktidar partisi, Meclis'teki çoğunluğuna rağmen nedense olgun ve soğukkanlı refleksler geliştiremiyor. Amerika ve Avrupa'dan övgüler yağarken ödül almış çocuk gibi abartılı bir sevinç yaşıyor. Medyadaki sözcülerinin methiyeleriyle bu sevincin dozu tam bir üçüncü dünyalılık 'buldumcukluğuna' dönüşüyor. Hoşa gitmeyen bir gelişme olunca hükümet önce panikliyor sonra da bir öfke kıyamettir gidiyor. AİHM'in türban kararı bu şablona oturdu. Avrupa projesi ile kendi parti tabanı arasına sıkışan başbakan, karar çıkınca 'Dünyanın hiçbir yerinde kamusal alan diye bir şey yoktur' diyebildi. Sonra bunu düzeltip 'kamusal alan devletin alanı değildir. Tornadan çıkmış bir mamül değildir' şeklinde bir açıklama getirdi.
Başbakan 'Dünyanın hiçbir yerinde kamusal alan yoktur' sözleriyle herhalde 'kamusal alan bir etkileşim alanıdır. Bu alanda farklılıkların birbirini etkilemesi doğaldır' demek istedi. Kızdığı, öfkelendiği için de uygarlıkla birlikte ortaya çıkan 'kamusal alan-özel alan' ayırımını sildi attı.
Buradaki hassasiyet, AKP kadrolarının siyasi mücadeleyi, 'temel hak ve özgürlükleri din ve vicdan özgürlüğü eksenine oturtarak sürdürmüş olmalarında. Bu noktada kendisini 'liberal' diye tanımlayan birtakım medya cemaatinin de desteğini alıyorlar. 'Türban' artık din ve vicdan özgürlüğünün simgesi haline geldi.
Siyasi hesaplar nedeniyle bundan geri dönüş zor olacağına göre kamusal alanda 'hizmet alan, hizmet veren' gibi kavramlarla olaya yeni kılıflar hazırlanıyor. Anlaşılıyor ki 'kamu alanı' üzerinde 'güç mücadelesi' başlayacak.
Önceki gün görüştüğüm Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu özgürlükler hukuku anlamında, kamu özgürlüklerine ait alanlara yeni tanımlar getirildiğini söyledi.
Prof. Kaboğlu, bu tartışmaları sağlıklı bir zemine oturtmak için 'özel alan', 'sosyal alan' (parklar, bahçeler, kahveler gibi) ve 'resmi alan'ın ayrılması gerektiğini söylüyor. Bu ayırıma göre en yoğun özgürlük 'özel alanda'. Özgürlüklerin gelişmesine en elverişli ortamı 'sosyal alan' sağlıyor. Resmi alan ise kuralların en yoğun olduğu alan. Prof. Kaboğlu, bugünkü tartışmaların altından bu üçlü ayırımla kalkabileceğimizi söylüyor.
Kamu alanı tartışmasının 'düzeyini' düşürmemek gerekli. Önce kendi demokrasimizi güçlendirmek sonra da parçası olmak istediğimiz AB'ye istikrar ihraç etmek için.
ceteris paribus
-
Merhabalar,
Öncelikle AİHM kararını beğenip eğenmemek değil problem, problem iki erkeğin evliliğini cinsel özgürlük diye tanımlayan bir mahkemenin, başörtüsünü dinsel özgürlük olarak kabul etmemesidir. Bu ikiyüzlülüktür.
deltaG arkadaşım: Başörtüsü laikliğe darbe mi vuruyor? Eğer darbe vuruyorsa Atatürk nasıl oldu da eşinin başörtüsüne karışmadı??? Başörtülüler anayasal suç mu işliyorlar? İşliyorlarsa neden haklarında kovuşturma yapılmıyor?
Kılık kıyafet kanunu başörtüsünü yasaklıyor mu? Hangi maddede yasaklıyor bana söyler misiniz?
Siz ya bendensin ya da değilsiniz diyorsunuz, bunu söylerken antilaik olarak insanları sınıflandırıyorsunuz ama siz gerçekten laiklik yanlısı mısınız? Eğer laiklik yanlısı olsaydınız insanların dini vecibelerini yerine getirmelerinin laik devlet tarafından güvence altına alınması gerektiğini savunmanız gerekirdi. Yani devlet hem başörtülünün başındaki örtüyü hem de mini eteklinin eteğini korumak zorundadır laik devlette. Sizin anladığınız laiklik ne acaba merak ettim.
Merak etmeyin Türkiye İrana benzemez ama sayenizde Potpol'ün kamboçyasına benzemeye başladı.
bir de bıktım artık şu İran'a benzeme lafından. İşinize gelince %99 müslüman dersiniz ama ondan sonra da müslümanlara etmediğinizi bırakmazsınız. Laiklik maskesi altında din ve müslüman düşmanlığı yaparsınız. Ev kiliseleri kurulur sesiniz çıkmaz, misyoner kampları kurulur gıkınız çıkmaz, yaz kampları adı altında misyonerler ilkokul çocuklarının beyinlerini yıkar lal-u-zar kesilirsiniz ama resmi Kur'an kurslarındaki 3-5 çocuğu karakola götürülmesini alkışlarsınız, başörtülerin çekilip alınmasını alkışlarsınız, insanların en temel haklarından mahrum bırakılmalarını sırf müslüman olduklarından dolayı alkışlarsınız. Ondan sonra da "biz laiklik yanlısıyız" dersiniz. Peki misyonerler ve ev kiliseleri söz konusu olunca neden aslan kesilmiyorsunuz???
Kahramanmaraş sütçü imam üniversitesi vardır. Sütçü İmam Fransız işgali sırasında fransız askerler bir müslüman kadının başörtüsünü çekip yırtmaları üzerine cuma namazı kıldırmayı red etmiş ve bir müslümanın başörtüsünün zorla çekilip alındığı yerde namaz kılınmaz demiştir. Bunun üzerine Maraş'ta halk ayaklanmış ve Fransızları def etmiştir. Bugün o kişinin adına kurulan üniversitede, müslüman kızların başörtüleri çekilip alınıyor ama bu sefer yapanlar Fransızlar değil, kendilerine yabancılaşmış olan ve Türk olduklarını iddia eden insanlardır. Asıl İRONİ budur. Korkarım birgün halkın Fransızlara yaptığı bizlerin başına gelmez.
Başını kapatanların kendi isteğiyle mi yoksa baskıyla mı kapattığı konusunda ne gibi bir araştırmanız var? Denekleriniz kimler? Kalplerine mi baktınız yoksa insanların? Ama zorla başları açtırılanlara bir bak istersen, onun tahlilini yap daha kolaydır.
Sizin de uymanız gereken kurallar var. Anayasayı copy & paste yaparken bir kaç madde altını da copy & paste yapsaydınız ya:
Madde 14.- Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar.
Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.
Anayasanın hiçbir hükmü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz.
Madde 24.- Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaat-lerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
Madde 25.- Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açık-lamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
Madde 42.- Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Dumur olan violetta arkadaşımızın ise bu ülkenin sahibi olmadığını, bu ülkede kendisinin nasıl hakkı var ise başörtülülerin de müslümanların da ondan daha fazla hakkı olduğunu çünkü bu vatanı kurtaran ve bu cumhuriyeti kuran insanların müslümanlar olduğunu hatırlamasını ve eğer bunu beğenmiyorsa kendisinin başka bir ülkeye gitme hakkının saklı olduğunu hatrılatmak isterim.
Give Justice A Hand
-
sn. nursel yöndem
bence siz beni yanlış anlamışsınız. ben müslümanları kınamadım veya sırf müslümanlar çeksin gitsin demedim. şeriat kanunlarını isteyenler , (bu konuda) benimseyenler gitsin dedim.
burada kimse kimsenin dinine vicdanına karışmıyor. zaten esas müslüman olan ALLAH ile kul arasına girmez, demi?
türbanın yasaklanması resmi devlet kuruluşlarında değil mi? nedeni de kılık kıyafet inkılapı değil mi? ayrıca son günerde okuyoruz; bazı kıyafetlerde fazla açık olması nedeniyle uyarılıyor. -ki buda tamamen haklı bir uygulama. toplumun ve devletin belli kuralları olması gerekir ve o devletin vatandaşlarınında bunlara uyması gerekir. ( uyması gerekliliği benim düşüncem tabii) işte bu kuralları istemeyen gidebilir demiştim.
bu tartışmanın sonu yok tabi konu özgürlük-din-devlet olduğu için... özel hayatta, kişisel yaşamda herkes özgür ( başkalarınınkini kısıtlamadığı sürece ) ancak toplumsal yaşamda birtakım kurallara tabiyiz! napalım buda toplu yaşamanın bir neticesi!
umarım bu sefer derdimi anlatabilmişimdir, düşüncelerim anlaşılabilmiştir?
herkese iyi günler
homo homini iupus
-
Sayın yöndem ;
Hassasiyetinizi ve tepkinizi çok iyi anlıyor ve sizi canı gönülden destekliyorum. Ama şunuda biliyorum ki zaten bir kesimin amacı sizin gibi düzgün düşünenleri yanlarına çekerek bir yerlere varmak. En ciddi sorun bir halkın dili ve diniyle oynamaktan çıkar
Örneğin benim rahmetli anneanneciğim türkiyenin ilk kadın hafızlarındandı ve baş örtüsü ona çok yakışıyordu hiç te aklıma böyle şeyler gelmezdi. Bırakınız Atatürk üm eşini İsmet İnönü nün eşi rahmetli sayın mevhibe İnönü 0 sene devletin doruklarında baş örtüsü ile dolaştı her resepsiyonda eşinin yanında durdu. O zamandakimse yadırgamadı. Sorun nedense 90 lı yılların ortasında filizlendi durduk yere argo tabiriyle Çarşı karıştırıldı. Atatürk e saldırmak hiç bu zamanki kadar prim getirmemişti. Hatta Atatürk le ilgili nice saçma senaryolar son on yılda çıkmadı mı???
Alın size bir tanesi... Son Padişah vahdettin aslında anormal vatansevermiş. Bakmış ki durum kötü gidiyor çağırtmış MustafaKemal 'i ' Ben burada oyalayacağım rol yapacam sen benim adıma anadoluda halk hareketini başlatıp düşmanı kovacaksın bende seni destekleyeceğim sonra ben padişah olarak devam edeceğim sende sadrazam olacaksın' diyerek sözde ana hareketi başlatmış ama Mustafa Kemal vahdettin e ihanet etmişmiş miş miş onun yerine geçmek için ... Buna o kadar çok inananvar ki hepte belirli bir yerde.. Kimse de çıkıp 'madem öyle neden vatan haini ilan edildi neden ölüm emri verildi ' dememiş.. Dahada ötesi Trabzon a yola çıkan Mustafa Kemal 'in feribotu arıza nedeniyle sapıp samsun a girmese batırılmak için iki savaş gemisi takılmış Bunlara kimse bir şey demiyor. Mustafa Kemal 1925 lere kadar ölümle yoklukla savaşla ideali uğruna didindi. Dağlarda taşlarda yattı kimbilir kaçkere ölüm yanından geçti nasıl olurda sonucu belli olmayan bir olaya girişirken ben o olayım der ki???
Günümüzde ise rüzgarları 1915 Türkiyesi için estiriyorlar gerçek amaç bazılarının güdümünde 'ılımlı islam devleti ' modeli yaratmak.. Din le oynayıp karşısındaki ni dinsizlikle suçlamak ne kolay değil mi??
Türbandan sorumlu devlet bakanı görüntüsündeki başbakanımızın ne dediği neden hiç dikkatinizi çekmiyor ??? Bugün yaptığı kamusal alan tarifini kendisi dahil kimse anlamamışken sadece taktir edilecek yönü ' değişik fikir ve görüşlerin bir arada yaşama hakkı' diyerek türbanı savunurken aynı kişi belediye başkanı iken ' belediyenin işlettiği yerler kamudur. Böyle yerlerde hatta sokaktaki masalarda içki içirtmem ben arkadaş yok öyle' diyen bendim de benim mi haberim yok ??? Çamlıcada oturup bir dumle bir şey içmek yasak şıra içmek serbest bu çok adilll adalet sarayına meclis e türban la girmek serbest buda adill NALINCI KESERİ BİLE BURADA KIRILIR DI Sayın başbakanın dediği ayrı fikir ve düşünceler bana uymakşartıyla yaşama hakkı veririm şeklinde yorumlanmalıdır... Daha ötesi aynı konuşmasında demedimi bu kişi devletin üstü camiye gitmez diye ...ona ne hani ayrı fikir düşünce yaşama.. orada yok başıcı örtcen camiye gitcen içki içmicen kadınlar ferace ye girecek o zaman dicekler ki işte ne güzel farklı düşünsekte yaşıyoruz...
Batıyada fazla güvenmemek lazım Humeyniyi taşıyan uçağın nereden kalktığını dahaunutmadık...
Yazınızda sizbile türban diyememişsinizbaş örtüsü demişsiniz.. Burada ki sorun zaten o kişiler kendi isteğiyle değil zorlama ile örtünüyor ve bu kabulettirilmeye çalışılıyor.. Seçim öncesi ben gibi birine bile teklifle geldiklerine göreee varın sizdüşünün...
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
-
Sayın violetta, cevabınızı okuyunca hem güldüm hem de üzüldüm. Siz şeriatın anlamının ne olduğunu sanırım bilmiyorsunuz. Şeriat HUKUK demektir. Yani HUKUK isteyenler bu ülkeden defolup gitsinler demektesiniz:) Bilinmelidir ki bu ülke kimsenin tapulu malı değildir ve kişilerin kendi fikirlerine uymayanlar buradan defolup istedikleri yere gidebilirler mantığı kanımca anlamsız. Kimse bu hakkı da kendinde görmemelidir.
Düşüncem şudur ki İslam'a ve müslümanlara olan düşmanlık sözde "laiklik" maskesi arkasına saklanarak yapılıyor ve açıkça ortaya çıkıp kimse fikrini söylemiyor...
Sayın commodore1tr de hata yapıp müslüman=saltanatçı eşitlemesine vurgu yapıyor. Sayın commodore1tr, bu müslüman halk kurtuluş savaşını gerçekleştirirken o desteklendiğini iddia ettiğiniz padişahın emirlerine karşı gelmiştir. Önderimiz Atatürk ise saltanatı, hilafeti ve dini korumak adına Samsun'a çıkmış ve Amasya, Erzurum, Sivas kongrelerini gerçekleştirmiştir.
Buyrun belgeleri:
Osmanlı Ordu-yı Hümâyûnu
Başkumandanlığı Vekâleti
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretleri'ne
C[evâb]. 26-28/10/[13]35 târîhli 300 ve 301 numaralı şifrelere.
Bugün pây-ı taht-ı Saltanat-ı Seniyye ve makarr-ı Hilâfet-i İslâmiyemiz olan İstanbul düşman donanma topları ve kuvâ-yı işgâliyesi altında, düşman polis ve jandarmasının fi‘lî müdâhale ve iştirâki tahtında bulunuyor. Matbû‘ât Mü’telifîn tarafından taht-ı murâkabede, hukûk-ı şahsiye ve ictimâ‘iyemiz bunların tazyîki altında, kabine erkân-ı muhteremesine varıncaya kadar giren çıkanlar ecnebî mu‘âyene ve teftîşine tâbi‘ bulunmakdadır. Bütün manâsıyla makarr-ı Saltanat ve Hilâfet hâl-i muhâsarada olup hâkimiyetimiz burada ma‘nen ve fi‘len gayr-i cârîdir. Buna bir de Rum ve Ermenilerin hükûmeti tanımamalarını ve İ’tilâf Devletleri'ne istinâd ederek âdetâ hâl-i isyânda ve bir takım teşkîlât-ı mefsedet-kârânede bulunduklarını ilâve edersek pây-ı tahtımızın içinde bulunduğu vaziyet-i elîme ve hatar-nâkı tamâmen tavsîf eylemiş oluruz. Binâen-aleyh bütün bu hak-şiken mu‘âmelâtı tafsîl ve îzâh ile Avrupa'dan, efkâr-ı umûmiye-i cihândan hak ve adalet taleb edecek ve te’mînine çalışacak olan Meclis-i Millî'nin İstanbul'da îfâ-yı vazîfe etmesine bizce imkân mutasavver değildir. Düvel-i İ’tilâfiye meşrûtî birer hükûmet olduğu binâen-aleyh Meclis-i Millîmiz aleyhinde teşebbüsâtda bulunmayacakları hakkındaki mütâla‘âtı tamâmen bir hüsn-i zan telakkî eylemeye mecbûruz. Ancak Avrupa devletleri milletimizi meşrûtiyet ve hürriyeti müdrik reşîd bir millet olarak add ü telakkî etmiş bulunsalardı bu mütâla‘a vârid ve doğru olabilirdi. Hâlbuki vaziyet tamâmen bu hüsn-i zannın aksine tecellî etmiş ve etmekdedir. Vâzı‘u'l-imza oldukları Mütâreke ahkâmına mugâyir icrââtları ve hükûmetin hakk-ı kazâsına tecâvüzleri bizi insân telakkî eylemediklerine, verdikleri söze ri‘âyet etmemeyi bize karşı muhâlif-i nâmûs bir şey addetmediklerine delîldir.
Birkaç kişinin şahıslarına karşı vukû‘una ihtimâl verilen mu‘âmelenin sebebi bu zevâtın millet ve devletin makâm-ı Saltanat ve Hilâfet'in istiklâl ve tamâmîsi uğrundaki mücâhede ve mesâ‘îleri ise bunlardan başka aynı rûh ve kanâ‘atde bulunan zevât-ı sâirenin de hedef-i ta‘arruz olmayacağını kesdirmek ve te’mîn eylemek bi't-tâb‘ mümkin olamaz. Binâen-aleyh bu hâl tekmîl Meclis-i Millî aleyhinde vâki‘ olabilir. Esâsen yukarıda arz ve tafsîl eylediğimiz vechile İstanbul meşgûl ve fi‘len tehlike mevcûddur. Meclis-i Millî'nin ictimâ‘ının ise emniyet-i mutlaka içinde olması şart-ı evvel ve esâsîdir. Bu sebeble taşrada emniyet-i tâmme mevcûd olan bir mahalde ictimâ‘ bir zarûret-i kat‘iye hâlinde görülmekdedir. Meclisinin‘ikâd-ı sulha kadar muvakkaten taşrada ictimâ‘ı hâlinde îzâh buyurulan mehâzîrden vükelânın resmen ve ale'd-devâm Dersaâdet'i terk etmeleri zarûreti mevcûd değildir. Bazı nâzırların gidip gelmeleri veya komiser bırakmaları merkez-i hükûmetin nakli manâsını hiçbir zamân tazammun edemez. Bundan mâ‘adâ Meclis-i Millî'nin taşrada ictimâ‘ı bir zarûret-i kat‘iyeye müstenid olacağından İstanbul'dan başka bir merkezde ihdâsı manâsını da işrâb etmemesi bilhâssa mukadderâtımızın merkezi olan İstanbul'un ancak mikdârı ma‘lûm ve emniyet-i mutlaka içinde bulunan bir mahalde tahlîfe çalışılması maksadı te’mîn edebilir. Venizelos'un Atina'yı emîn göremediğinden hey’et-i icrâ’iyeyi bile Selanik'de teşkîl ve te’sîs eylemesi Yunan pây-ı tahtını tehlikeye koymayıp bilakis tahlîs eylediği yakın vekâyi‘ ile ma‘lûmdur. Ferid Paşa'nın sadr-ı a‘zam ve Hâriciye nâzırı iken Avrupa'da aylarca kalması mu‘âmelât-ı hükûmetce mahzûrlu telakkî edilmediğine göre zarûret-i fevkalâde yüzünden hükûmet-i hâzıra ricâlinin îcâb etdikce Meclis-i Millî'nin bulunacağı mahalle gelip gitmelerinde hiçbir mahzûr olmayacağı tabî‘îdir. Hâricde toplanıldığından dolayı Venizelos ve emsâli düşmanların propagandada bulunacakları pek tabî‘î görülmekdedir. Çünkü bu ictimâ‘ın kendi zararlarına olacağını şimdiden görmekde oldukları şübhesizdir. Sâlih Paşa hazretleriyle bu bâbda görüşüleli iki gün olduğu hâlde mahall-i in‘ikâdın daha evvel mehâfil-i ecnebiyede dahi mûcib-i mübâhasât olmuş bulunduğu anlaşılıyor ki aynı nukât-ı nazardan bu da pek tabî‘îdir. Herhâlde ecnebîlerin milletimizin derece-i idrâkini anlamak husûsunda tefahhusâtda bulundukları muhakkakdır. Meşrûtiyeti, hukûkunu müdrik olan hiçbir milletin düşman içinde, düşman tazyîki altında kendi hukûkunu müdâfa‘a etmek üzere ictimâ‘ etmek istemeyeceğini kabul etmek doğru olamaz. Bunun [için] İstanbul'da ictimâ‘ etmek istemek bi'l-cümle kuvâ-yı memleketi burada cem‘ etmek, bu kuvvetleri meflûc kılmak, netîcede intihâra kasdeylemek demekdir. Bundan mâ‘adâ Meclis-i Millî'nin bu vaziyet altındaki pây-ı tahtda toplanması milletin İstanbul'un işgâl-i hâzırını mevki‘-i tatbîke koymuş olan Mü’telifîn hak-şikenliklerini aynen kabul eylemesi demekdir. Hâlbuki hâricde ictimâ‘ edilmesi aynı zamânda pây-ı taht vaziyet-i hâzıra-i elîmesinin de cihâna karşı alenen ve fi‘len protesto edilmiş olması fâidesi evleviyetle câizdir.
Zât-ı akdes-i Hilâfet-penâhî'nin İstanbul'da bulunmaları cihetiyle Meclis-i Millî'nin taşrada bulunmasından dolayı makâm-ı Hilâfet i‘tibârıyla enzâr-ı âlemde bir tebeddül ve te’essür vukû‘u gayr-i vâriddir. Çünkü Meclis-i Millî milletimizi temsîl eden bir hey’etden ibâretdir. Hattâ küşâd için zât-ı hümâyûnun bir vekîl ta‘yîn buyurmaları da mümkündür. Hem bu sûretle âlem-i İslâm Meclis-i Millî'nin makarr-ı Hilâfet'de toplanmaya cesâret-yâb olamadığını görmekle bu makâm-ı mukaddesin düşman tehlikeleri altında bulunduğunu hissedecekdir ki fâidesi derkârdır.
Anâsır-ı gayr-i müslimeye gelince; bunlar daha Tevfik Paşa kabinesi zamânında intihâbâta iştirâk etmeyeceklerini i‘lân eylemişlerdir. Bunların iştirâk etmemeleri kendi zararlarından başka bir netîce vermez. İnşâallâh vatan ve millet nâ’il-i istiklâl olunca ister istemez aynı hukûk dâhilinde Osmanlı vatandâş[ı] olarak oturmağa mecbûrdurlar.
Fırak-ı siyâsiyemizden bazılarının Anadolu'yu istememeleri bi't-tab‘ Kuvâ-yı Milliye te’sîri altında kalmak endîşesinden olacakdır. Hâlbuki milletin asıl kâhir ekseriyetini temsîl eden milliyet-perver mebûsân da İngilizlerin te’sîri ve tazyîki tehlikesinden dolayı İstanbul'u istemeyeceklerdir. İstanbul'un çıkaracağı mahdûd mikdârda mebûsânın kısm-ı mühimmi hiç şübhesiz milletle beraber olacağına nazaran taşraya geleceklerdir. Hattâ hiç gelmeyeceğini farzetsek ve meclisin ikiye ayrıldığını kabul eylesek bile nisâb husûsunu İstanbul'a mı yoksa taşraya mı âid bulunacağını tabî‘î şimdiden kesdirmek mümkündür. Esâsen bu gibi zan ve tereddüde düşecek mebûsların menâfi‘-i mülk ve millet uğrunda isti‘fâ sûretiyle fedâkârlık ibrâz eylecekleri de me’mûl ve muntazardır.
Aydın taraflarından intihâbata dâir vâki‘ olduğu iş‘âr buyurulan şikâyât Yunan işgâli altındaki aksâm-ı memâlikimizden ise bunun Rumlar tarafından yapıldığına hiç şübhe edilmemekde ve pek tabî‘î görülmekdedir. Haksız işgâl olunan bu mu‘azzez vilâyetimizin Meclis-i Millî'ye mebûs gönderebilmesi ehass-ı âmâlimizdir. Bu sûretle millet bi'l-fi‘l işgâli tanımadığını, bu zengin toprağımızdan ayrılmaya râzı olmadığını iyi isbât edecekdir. Buna hükûmetin de resmen müdâhale etmesini İzmir vâlisine, Adana ve Musul Vilâyetleri'yle Maraş, A[y]ıntab, Urfa sancaklarına intihâbât için kat‘î emirler vermesini siyâset-i hâzıranın îcâbât-ı ma‘kûlesinden add ü telakkî eyleriz.
Hey’etimizin verdiği sözü tutan zevâtdan müteşekkil olduğuna i‘timâd buyurulmasını hâssaten istirhâm eyleriz. Daha i’tilâf husûl bulduğu gün bütün mevcûdiyetimizle müzâheret ve mu‘âveneti arz ve va‘d etmiş, keyfiyeti bütün millete ta‘mîm eylemiş idik. Aradan yirmi beş gün geçdi. Bu müddet zarfında bütün ef‘âl ve harekâtımızla vezâ’if-i hükûmeti teshîle, kuvve-i hükûmeti tarsîne çalışıyoruz. Buna rağmen kabinenin hâlâ hulûs-i niyetimizden şübheli bulunması, el-ân icrâ’ât nâmına adım atmamış bulunması te’essürümüzü mûcib olmakdadır. Bi't-tab‘ Teşkîlât-ı Milliye'deki maksadın meşrû‘iyetini kabul ve ahkâmına tevfîkan idâre-i hükûmeti va‘d ve tekeffül eden hükûmetin teşkîlâtın lağvını ve nizâmnâmemizde musarrah olan Hey’et-i Temsîliye'nin fa‘âliyet-i hâzırasının ta‘tîlini taleb edeceğini hâtıra getirmiyoruz. Bu hâlde daha nasıl mu‘âvenet ve müzâharet taleb buyuruluyor? Bu cihetin tavzîhan îzâhını istirhâm eyleriz. Bilakis Hey’et-i Temsîliye Ferid Paşa kabinesinin yapmış olduğu haksızlıkların ta‘mîri cihetine el-ân gidilmemiş olduğunu görmekle müte’essif bulunmakdadır. Meclis-i Millî hakkında Hey’et-i Temsîliyemizin nukât-ı nazarını ber-vech-i bâlâ arzeyledik. Ma‘a-hâzâ hatt-ı hareketimizi efkâr-ı umûmiye-i millet üzerine istinâd etdirmek bizce düstûr-ı hareket olduğundan bilumûm vilâyât hey’et-i merkeziyesinin bu bâbdaki nukât-ı nazarı ayrıca sorulmuşdur. Netîceye göre hareketimiz tabî‘îdir, efendim.
Fî 30 Teşrîn-i Evvel sene [1]335
Hey’et-i Temsîliye nâmına
Mustafa Kemal
_______________________
Devlet-i Osmaniye
Posta ve Telgraf ve Telefon Nezâreti
Telgrafnâme
Mahreci: Kongre Dâiresi
Makâm-ı Sadâret-i Uzmâ'ya
Erzurum Kongresi mukarrerâtı Sivas Umûmî Kongresi'nde teşmîlen aynen kabul edilmişdir. Bu mukarrerât ve teşkîlât fî 11 Eylül sene [13]35 târîhli beyânnâme muhteviyâtıyla fî 8 Eylül sene minh. târîhinde tab‘ ve neşrolunan Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti Nizâmnâmesi muhteviyâtından ibâretdir. Her iki kongrede beyânnâme ve nizâmnâmelerle i‘lân edilmiş mukarrerâtdan başka kat‘iyen bir karâr mevcûd değildir. Mahallî hükûmetlerin usûlen ve kânûnen tasdîkine iktirân eylemiş bulunan mezkûr beyânnâme ve nizâmnâmenin henüz hey’et-i celîlelerince manzûr olmadığı anlaşılmakda olduğundan nizâmnâmenin mevâdd-ı esâsiyesini ihtivâ eden beyânnâmeyi ber-vech-i âtî aynen ve nizâmnâmenin teşkîlâta âid nukât-ı esâsiyesini de hulâsaten arzediyoruz.
Sûret
Umûmî Kongre Beyânnâmesi
Bütün milletce ma‘lûm olan mehâlik-i hâriciye ve dâhiliyenin tevlîd etmiş olduğu intibâh-ı millîden doğan kongremiz mukarrerât-ı âtiyeyi ittihâz etmişdir:
1-Devlet-i Aliyye-i Osmaniye ile Düvel-i İ’tilâfiye arasında mün‘akid Mütârekenâme'nin imza olunduğu 30 Teşrîn-i Evvel sene [1]334 târîhindeki hudûdumuz dâhilinde kalan ve her noktası İslâm ekseriyet-i kâhiresiyle meskûn olan Memâlik-i Osmaniye aksâmı yekdiğerinden ve câmi‘a-i Osmaniye'den gayr-i kâbil-i tecezzî ve hiçbir sebeble iftirâk etmez bir kül teşkîl eder. Memâlik-i mezkûrede yaşayan bi'l-cümle anâsır-ı İslâmiye yekdiğerine karşı hürmet-i mütekâbile ve fedâkârlık hissiyâtıyla meşhûn ve hukûk-ı ırkıye ve ictimâ‘iyeleriyle şerâ’it-i muhîtiyelerine tamâmıyla ri‘âyetkâr öz kardâşdırlar.
2-Câmi‘a-i Osmaniye'nin tamâmiyeti ve istiklâl-i millîmizin te’mîni ve makâm-ı mu‘allâ-yı Hilâfet ve Saltanat'ın masûniyeti için Kuvâ-yı Milliye'yi âmil ve irâde-i milliyeyi hâkim kılmak esâs-ı kat‘îdir.
3-Memâlik-i Osmaniye'nin herhangi bir cüz’üne karşı vâki‘ olacak müdâhale ve işgâl ve bilhâssa vatanımız dâhilinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik teşkîli gâyesine ma‘tûf harekâta karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cebhelerinde mücâhedât-ı milliyede olduğu gibi müttehiden müdâfa‘a ve mukâvemet esâs-ı meşrû‘u kabul edilmişdir.
4-Öteden beri aynı vatan içinde birlikde yaşadığımız bi'l-cümle anâsır-ı gayr-i müslimenin her türlü müsâvât-ı hukûkiyeleri tamâmıyla mahfûz olduğundan anâsır-ı mezkûreye hâkimiyet-i siyâsiye ve muvâzenet-i ictimâ‘iyemizi ihlâl edecek imtiyâzât i‘tâsı kabul edilmeyecekdir.
5-Hükûmet-i Osmaniye bir tazyîk-i hâricî karşısında memleketimizin herhangi bir cüz’ünü terk ve ihmâl etmek ıztırârında bulunduğu takdîrde makâm-ı Hilâfet ve Saltanat'la vatan ve milletin masûniyet ve tamâmiyetini kâfil her türlü tedâbîr ve mukarrerât ittihâz olunmuşdur.
6-Düvel-i İ’tilâfiyece Mütârekenâme'nin imza olunduğu fî 30 Teşrîn-i Evvel sene [13]34 târîhindeki hudûdumuz dâhilinde kalıp azîm ekseriyet-i İslâmiye ile meskûn olan ve harsî medenî fâ’ikiyeti Müslümanlar'a âid bulunan vahdet-i mülkiyemizin taksîmi nazariyesinden bi'l-külliye ferâgatla bu topraklar üzerindeki hukûk-ı târîhiye, ırkıye, dîniye ve coğrafiyemize ri‘âyet edilmesine ve bu mugâyir teşebbüsâtın ibtâline ve bu sûretle hak ve adle müstenid bir karâr ittihâz olunmasına intizâr ederiz.
7-Milletimiz insânî, asrî gâyeleri tebcîl ve fennî, sınâ‘î ve iktisâdî hâl ve ihtiyâcımızı takdîr eder. Binâen-aleyh devlet ve milletimizin dâhilî ve hâricî istiklâlini ve vatanımızın tamâmiyeti mahfûz kalmak şartıyla altıncı mâddede musarrah hudûd dâhilinde milliyet esâslarına ri‘âyetkâr ve memleketimize karşı istîlâ emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınâ‘î, iktisâdî mu‘âvenetini memnûniyetle karşılarız ve bu şerâ’it-i âdile ve insâniyeyi muhtevî bir sulhün de âcilen takarrürü selâmet-i beşer ve sükûn-ı âlem nâmına ehass-ı âmâl-i milliyemizdir.
8-Milletlerin kendi mukadderâtını bizzât ta‘yîn etdiği bu târîhî devirde hükûmet-i merkeziyemizin de irâde-i milliyeye tâbi‘ olması zarûrîdir. Çünkü irâde-i milliye ye gayr-i müstenid herhangi bir hey’et-i hükûmetin indî ve şahsî mukarrerâtı milletce mutâ‘ olmadıkdan başka hâricen mu‘teber olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar mesbûk ef‘âl ve netâyic ile sâbit olmuşdur. Binâen-aleyh milletin içinde bulunduğu hâl-i zucret ve endîşeden kurtulmak çârelerine bizzât tevessüle hâcet kalmadan hükûmet-i merkeziyemizin Meclis-i Millî 'yi hemen ve bilâ-ifâte-i ân toplaması ve bu sûretle mukadderât-ı millet ve memleket hakkında ittihâz eyleyeceği bi'l-cümle mukarrerâtı Meclis-i Millî 'nin murâkabesine arzetmesi mecbûrîdir.
9-Vatan [ve] milletimizin ma‘rûz olduğu mezâlim ve âlâm ile ve tamâmen aynı gâye ve maksadla vicdân-ı millîden doğan vatanî ve millî cemiyetlerin ittihâdından mütehassıl kütle-i umûmiye bu kere Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti unvânıyla tevsîm olunmuşdur. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyânlarından ve ihtirâsât-ı şahsiyeden külliyen müberrâ ve münezzehdir. Bi'l-cümle müslüman vatandâşlarımız bu cemiyetin a‘zâ-yı tabî‘iyesindendirler.
10-Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti'nin 4 Eylül sene [13]35 târîhinde Sivas şehrinde in‘ikâd eden umûmî kongresi tarafından maksad-ı mukaddesi ta‘kîb ile teşkîlât-ı umûmiyeyi idâre için bir Hey’et-i Temsîliye intihâb edilmiş ve köylerden vilâyet merkezlerine kadar bi'l-cümle Teşkîlât-ı Milliye takviye ve tevhîd edilmişdir.
Umûm Kongre Hey’eti
Nizâmnâmenin Teşkîlât Kısmından:
1-Cemiyetin unvânı ve vatanımızın ma‘rûz kaldığı hâdisât ve vekâyi‘ ile ve tamâmen aynı maksadla vicdân-ı millîden doğmuş cemiyetlerin ittihâd ve ittifâkıyla hâsıl olmuş olan kütle-i umûmiye Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti unvânıyla tevsîm kılınmışdır. İşbu millî cemiyet her türlü fırka cereyânlarından ârîdir.
2-Maksad Osmanlı vatanının tamâmiyetini ve Makâm-ı Mu‘allâ-yı Hilâfet ve Saltanat'ın ve istiklâl-i millînin masûniyetini te’mîn zımnında Kuvâ-yı Milliye'yi âmil ve irâde-i milliyeyi hâkim kılmakdır.
3-Teşkîlât:
a-Bilumûm İslâm vatandaşlar cemiyetin a‘zâ-yı tabî‘iyesindendirler.
b-Teşkîlât her biri ale'd-derecât yekdiğerine merbût olmak üzere köy ve mahallâtdan başlayarak nâhiye, kazâ, livâ, vilâyet, müstakil livâ taksîmâtına tâbi‘dir. Köy, nâhiye, kazâ ve mülhak livâlarda hey’et-i idâreler ve müstakil livâlarla vilâyetlerde hey’et-i merkeziyeler ve kongrece müntehab bir Hey’et-i Temsîliye vardır.
c-Hey’et-i Temsîliye :
Hey’et-i Temsîliye âtîdeki mâdde-i müzeyyelede mezkûr olduğu vechile kongre tarafından müntehab evsâf-ı lâzımeyi hâiz asgarî dokuz, a‘zamî on altı a‘zâdan terekküb eder. İçlerinden biri reîs olur. Bir de hey’et-i tahrîriyesi vardır. Merkezi, ahvâl ve hâdisâta göre en münâsib göreceği mahaldir. Mevcûd Teşkîlât-ı Milliyemizin esbâb-ı bekâ ve devâmını te’[mîn] ve bu husûsda lâzım gelen tedâbîri ihzâr ve bi'l-cümle hey’ât-ı müteşekkileyi bir noktada cem‘ ve tevhîd ve temsîl ederek teşkîlât-ı mezkûre beynindeki âhengin irtibâtı te’sîs ve bu sûretle âmâl ve makâsıd-ı milliyenin sür‘at ve suhûlet-i husûlünü te’mîn eder. Hey’et-i Temsîliye nizâmnâmenin mevâdd-ı esâsiyesinde musarrah olan maksad-ı kat‘î-i millînin bir noktasını bile ihmâl etmemek şartıyla vatanın tamâmiyetini ve milletimizin istiklâlini te’mîn husûsunda her türlü tedâbîr ve mukarrerât-ı siyâsiye ve icrâ’iyeyi ittihâza me’zûndur. Ancak mukadderât-ı memleket ve millet hakkında mühim ve esâslı mesâ’ile kat‘î karâr ittihâzından evvel hey’et-i merkeziyelerin re’yini istihsâl eder. Mukadderât-ı memleket ve milleti kat‘iyen ta‘yîn ve tesbît edecek vaziyetler için dahi son ve kat‘î karârı kongre müzâkeresiyle i‘tâ edebilir. Ahvâl-i fevkalâde zuhûrunda Hey’et-i Temsîliye umûmî kongreyi fevkalâde olarak icmâ‘a da‘vet eder. Hey’et-i Temsîliye umûmî kongreye karşı bütün bir senelik mu‘âmelât ve hesâbâtından mes’ûldür.
8-Hey’et-i Temsîliye, hey’et-i merkeziye ve idâreler mesâ’il-i mühimmede salâhiyetdâr gördüğü zevâtı a‘zâsından addile istişâre edebilir.
9-Hey’et-i idâre ve merkeziyeler bu nizâmnâme ile ta‘yîn ve tesbît olunan esâsât ve salâhiyet dâiresinde serbestdir.
10-Cemiyetin vâridâtı istiklâlin kader ve menziletini takdîr buyuran her ferdin ibrâz ve izhâr eyleyeceği mu‘âvenet-i nakdiyeden ibâretdir.
11-İrâde-i milliyeyi hâkim kılmakdaki âmâl-i cemiyet ancak Millet Meclisi'nin toplanarak hukûk-ı teşrî‘iye ve murâkabesine tamâmen ve emniyet ve serbestî ile bi'l-fi‘l sâhib olmasıyla tahakkuk edeceğinden bu emniyet Millet Meclisi'nin te’yîdi üzerine cemiyetin alacağı vaziyet-i âtiye kongre karârıyla ta‘ayyün eder.
**
Devlet-i Osmaniye
Posta ve Telgraf ve Telefon Nezâreti
Telgrafnâme
Mahreci: Sivas
Sadr-ı a‘zam Paşa Hazretleri'ne
Hey’etimiz cevâb-ı fahâmet-penâhîlerine ne vakit intizâr etsin? Emr ü iş‘âr buyurulmasını istirhâm eyleriz.
Fî 4 Teşrîn-i Evvel sene [1]335
Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti
Hey’et-i Temsîliyesi nâmına
Mustafa Kemal
Bütün bu belgelere http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/belgelerleataturk/0001_belgelerleataturk.htm[/url] adresinden ulaşabilirsiniz.
Arkadaşlar lütfen artık takkiye yapmayı, birşeylerin arkasına sığınarak din düşmanlığı yapmayı veya bilmeden din düşmanlığı yapanların yanında saf tutmayı bırakıp da ortaya çıkıp açıkça "ben zinakar müslümanı, Kur'an'ı hiçe sayan müslümanı, içki içen üç kağıt yapan müslümanı yani benim gibi olanları severim, " yani "özde müslümanı değil sözde müslümanı severim" diyelim veya müslümanlara gözünün üzerinde kaşın var gibisinden bir yaklaşım sergilemeyelim!
Başörtüsünü çıkarsalar bu sefer konu camilere dil uzatmaya gelecek neden bu kadar fazla denilecek.(denilmiyor da değil ya!). O da bittiğinde başka birşey daha sonra yine başka birşey çıkartılacak ortaya.
Yapılan aynen aşağıdaki fıkra gibi:
Aslan kralın canı fena halde sıkılıyormuş... Veziri tilkiyi cağırmış yanına.. "Bir şey düşün de neşemizi bulalım" demiş..
"Ormandaki patikada duralım. Karşımıza ilk çıkanı dövelim" demiş tilki..
"Dövelim de durup dururken adam dövülür mü?" demiş aslan..
"O kolay" demiş tilki.. "Senin niye şapkan yok, deriz ve döveriz.. Orman
ahalisinin Ertekin gibi gezecek hali yok ya.."
Az sonra seke seke tavşan çıkmış ortaya..
"Gel bakiim buraya" diye kükremiş aslan.. "Senin niye şapkan yok?.."
"Aman aslan kralım, ne şapkası" demeye kalmamış, pata küte girişmişler, aslanla tilki.. Bayağı da eğlenmişler..
Ertesi gün gene aynı patikanin yaninda beklemişler.. Gene tavşan ama bu
defa zıplayamıyor, topallıyor.. "Vay niye şapkan yok?.." Pata küte..
Üçüncü gün aslan kralın adalet damarları kabarmış..
"Yahu her gün şapkan yok diye adam dövemeyiz ki.. Bir başka sebep bul, vezir tilki" demiş.. "Buldum" demiş tilki.. "İlk karşımıza çıkanı sigara almaya gönderelim. Ya filtreli alacaktır, ya filtresiz.. Biz de niye ötekini almadın diye gene döveriz.."
Gitmişler patikaya başlamışlar beklemeye.. Kısmet gene tavşan.. Yüzü gözü
bağlı, koltuk değneği ile bu kez..
"Git bize sigara al" demiş aslan kral.. Tavşan aksaya aksaya giderken,
tilki ile aslan birbirlerinin gözlerinin içine bakıp keyifle gülmüşler.. Tam bu sırada tavşan dönüp bağırmış öteden..
"Afedersiniz, filtreli mi olsun, filtresiz mi?.."
"Gel ulan buraya" diye öfke ile kükremiş aslan.. "Senin niye şapkan yok
bakiim!.." Pata küte......
Bir de bazıları şöyle bir mazaretin arkasına sığınıyor: Biz insanların özel yaşamlarına birşey demiyoruz sadece resmi dairelere geldikleri zaman bazı kurallara uymaları gerekiyor.
Bu kadar takkiye ve lakayıtlık olabilir. Sen evinde iken istersen başörtünü takıp dini vecibelerini yerine getirebilirsin ama resmi daireye geldiğinde kusura bakma ben müslümanlardan rahatsız olduğum için benim dediğim şekilde giyineceksin haraket edeceksin yoksa okuyamazsın, hukuki haklarından mahrum kalırsın.
Hiçkimse kendini bu ülkenin tek sahibi göremez bunun da ötesinde, kimse dini inancı doğrultusunda giyinenlerin, nasıl giyinebilecekleri konusunda hüküm vermeye de kendini yetkili göremez.
Kurallar var diyorsunuz da bir kuralın varlığı ne o kuralı ne de o kuralın başkalarına metazori uygulanmasını haklı kılar. Kanımca bu düşünceyi savunanlar ve uygulatmaya çalışanlar buz gibi haksız olduklarının farkında ama minareyi çalan kılıfını hazırlar misali bahaneler uyduruluyor.
Bu ülkeyi soyup soğana çeviren, milyarlarca doları iç edenlerin çoğu "kemalizm" maskesi ardına saklanan insanlardır. Öyleki, bu gibi insanlar yüzünden artık birisi kemalistim laik düzenin savunucusuyum dediğinde "bu adamın bir pisliği var ve örtmeye çalışıyor" diyor hale geldim.
Ben müslümanım ve müslümanlara yapılan bu eziyeti ne adına olursa olsun kabul etmem imkansız. Aynı eziyet bir başka gruba yapılmış olsaydı yine kabullenmezdim ve karşı çıkardım çünkü kime yapılırsa yapılsın haksızlığa karşı çıkmak Allah'ın bir emridir ve İslam'ın şartlarından birisidir. Haklının adaletin yanında olmak Allah korkusuna sahip ve birgün hesap verecek olacağını bilenin yapması gerekendir.
Bu mezalimi savunanlardan birinin çıkıp "ben de müslümanım" dememesi gerekir. Çünkü inançları gereği başını örten kişilere bir müslüman böyle bir şey söylemez.
Gerçi bu durum müslüman-gayri müslim problemi değil bir insanlık problemidir ve insanlık suçudur. Yani yapılan düpedüz insanlık suçudur. Ama inanıyorum busuçu işleyenler birgün burada ya da uluslararası mahkemelerden birinde diğer insanlık suçu işleyenler gibi yargılanıp mahkum edilecektir.. O gün geldiğinde hayatta olmayanları da tarih mahkum edecektir.
Bu konuda daha fazla yazmayacağım.
Saygılarımla,
N. Yöndem
Give Justice A Hand
-
Sayın yöndem ;
Kendi fikirlerimi dahasonra yazacağım ama şu haber sanırım şimdilik ne demek istediğimizi anlatıyordur..
Beni imam hatibe yollarsanız kendimi camdan atarım!
Düz liseye gitmek isteyen 16 yaşındaki Şule Şahin, ailesi 'Ya imam hatip lisesine gidersin ya da evde oturursun' deyince mezun olduğu okulun 3'üncü katına çıkarak intihara kalkıştı
19/07/2004
Eminönü'nde satılıcık yapan H. Ş., Hasköy İhsan Şerif İlköğretim Okulu'ndan bu yıl mezun olan 16 yaşındaki kızı Ş.'yi, imam hatip lisesinde okutmaya karar verdi. Ancak, genç kız, düz liseye gideceğini, imam hatipte okumak istemediğini söyledi. Bunun üzerine annesi Kezban Şahin, "Babanla konuştuk. İmam hatipe gideceksin ya da seni okula yollamayacağız" dedi. Bir süredir devam ettiği karate kursunu da bırakmasını söyledi. Bunun üzerine genç kız, gözyaşlarını tutamayarak evden çıktı. Mezun olduğu okula gelen Ş. Ş., tatil nedeniyle kapalı olan okula arka kapıdan tırmanarak girdi. Kapıda okulu yeni sezona hazırlamak için temizlik yapan görevlilerle bir süre konuşan Ş.Ş., üçüncü kattaki sınıfının penceresine çıktı.
"Ölürüm de gitmem" dedi
Genç kızı pencerede gören çevre sakinleri polisi arayarak, ihbarda bulundu. Kısa sürede olay yerine gelen itfaiye ve polis ekipleri Ş.Ş.'yi inmesi için ikna etmeye çalıştı. Genç kızın bulunduğu kata çıkan Beyoğlu İlçe Emniyet Amiri Sami Güneş, yaklaşık 30 dakika su verip sakinleştirerek dil döktü. Ancak başarılı olamadı. Ne kardeşi Gökhan'ın, "Ne olur atlama" diyerek, gözyaşı dökmesi, ne de "Yapma kızım" diye feryat eden annesinin çabaları sonuç verdi. Düz lisede okumak istediğini söyleyen Ş., "Ölürüm de İmam Hatip'e" gitmem diye ağladı. Fenalaşan anne hastaneye kaldırılırken, Ş.Ş., "Abimi isterim" diye bağırmaya başladı. Bu arada, cami imamı da ikna için getirildi. İmamın, "Kızım intihar edenin cenaze namazı bile kılınmaz" demesi üzerine Ş.Ş., kendini olay yerine gelen abisinin kollarına bırakarak, telaşlı kalabalığın alkışları arasında pencereden indirildi. Genç kız, sağlık kontrolünden geçirilmek üzere hastaneye götürüldü.
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
-
Koskoca bir tarihin mirasçıları olarak içler acısı bir halde olduğumuzun bilmem farkında olan arkadaşım var mı?
Türban serbestisi gerekli mi gereksiz mi, Kürt sorununu nasıl halledebiliriz?
Bu tip tartışmalarla koca bir ülkeyi bir kaşık suda boğmaya (bence) hakkımız yok.
Türban kullandığı için insanları yargılamak yersiz ,yersiz olduğu kadar adaletsiz bir uygulamadır.Hele hele bu durumu anayasal temellere dayandırmak ,çarşaf çarşaf sayfalara anayasanın başlangıç kısımlarını yazıp sanki bunlar birer ibret vesikasıymışçasına göstermek, bırakınız yersizliği ayıptır.Hukukçu olanlar bilmeli ki anayasanın başlangıç kısmı 80 darbesi sırasında oluşturulmuş ve o günlere adapte edilmiş bir metindir.Başlangıç metni edebi bir metin olduğu için yoruma açık ve her yöne çekilebilecek sözcükler içerir.Bu konuda lütfen başlangıç metnini örnek olarak göstermeyiniz.Anayasa'nın değiştirilmesi yasak ilk üç maddesine gelince,bu üç kanun gerçekten de değiştirilmesi çok büyük tehlikeler doğurabilecek devletin temel niteliklerini olması gerektiği gibi belirleyen kanun maddeleridir.Değiştirlmesi herhangi bir vekil tarafından teklif bile edilemez Böyle bir teklfte bulunan kişiler Atatürk İlkeleri'ne açıkça karşı gelmiş olurlar. Çok eski bir deyime burada yer vermek gerekiyor sanırım
'KÖTÜLÜĞÜ ÖĞRENDİM ŞER İÇİN DEĞİL,
KÖTÜLÜĞÜ BİLMEYEN DÜŞER İÇİNE İYİ BİL.'
Anayasa'nın ilk üç maddesinin değiştirilmesini men eden 4. maddenin değiştirilip değiştirilemeyeceği konusunda bir yasak olmadığını biliyor muydunuz arkadaşalar? Yani bir vekil çıkar da Any.'nın 4. maddesinin ....olarak değiştirilmesine dair kanun diye bir teklif getirir, genel kurul da bunu kabul ederse Anyasamızın devletin temel niteliklerini belirleyen üç kanunu ellerimizin arasından kayıp gider...
Bunun için bazı noktalarda çok titiz davranmamız gerekiyor ama bunu gözümüzü karartıp haklıyı haksızı ayırmadan yaparsak içinden çıkılması imkansız bir kaosa sürüklenir kalırız.Çok daha şey söylemek isterim ama sayın Nursel Yöndem bu konuda gerekli açıklamayı yapmış...
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
HUKUK FAKÜLTESİ
-
ANAYASANIN 1,2,3 VE 4. MADDELERİ
Madde 1.- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3.- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı �İstiklal Marşı�dır. Başkenti Ankara'dır.
Madde 4.- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
DeltaG'nin yazisini buraya kisaca tekrar aldim. 4cu madde'nin degistirilebilecegini nerede yaziyor? Turkce resmi dil olarak degistirilenemez denildigine gore, Meclis'te Turkce'den baska bir dilde yemin etmek kanunlara karsi gelmek degil mi?
Ulkenin Laik niteligide gayet acik sekilde belirtilmis. Buna gore kamu kuruluslarinda gorev alanlarin (Basbakan, Milletvekilleri vs) Turban, ya da takan olsa hac gibi dini simgelerle gorunmemeleri gerekir. Cunki bu dini devletin icine sokmaktir. Benim anladigim bu
-
Öncelikle AİHM kararını beğenip eğenmemek değil problem, problem iki erkeğin evliliğini cinsel özgürlük diye tanımlayan bir mahkemenin, başörtüsünü dinsel özgürlük olarak kabul etmemesidir. Bu ikiyüzlülüktür.
Sayin Nursel, AIHM Mahkemesinin verdigi kararla ayni fikirde olup, alinan karari begenmek zorundasiniz demedim. Herkesin fikrini savunma hurriyeti var. Benim size anlatmaya calistigim, bir davada alinan karar yuzunden, o mahkemeye "Yobaz" diye hitap etmenin hatali oldugu. Cunki bunu yaptiginiz an, sirf verilen karari elestirmiyorsunuz, Kurumu da yipratiyorsunuz.
Demokrasileri ayakta tutan hukuk. Karar bizi memnun etmedi, yanlis karar verdiler, biz davamizi iyi savunamadik, tutarsiz davrandilar (Iki yuzlu yerine) diyebilirsiniz, ama temyizden de sonuc alinmazsa mahkemenin kararina saygi gostermemiz gerekmez mi? Bu hem Turban'i savunan, hem de Turban'a karsi olanlar icin gecerli. Mahkemeye saygisizlik, sonucta hepimiz icin bir kayip. Ben bir amator olarak boyle dusunuyorum.
-
Tartışmaları okuyup fikirleri tahlil etmeye çalıştım. Tartışmaya katılma niyetimde yoktu. Sebebide "türban" konusunun sığ değerlendirilip, bireysel din ve vicdan özgürlüğü ile savunulmasının adet edinilmesi. Toplumsal boyutunu irdeleyen yok. Türban zaten ülkemizde serbest. Kimse türban giydiği için 2. sınıf insan muamelesi görmüyor. Onlara başka bir hukukta uygulanmıyor. Bu işin çığırtkanlığını yapanların amacı farklı. Annem ,ben kendimi bildim bileli başörtüsü kullanır.Şimdiye kadar ne din özgürlüğü kısıtlandı ne de diğer hukuki hakları. Dinsel alanlarda nasıl dini kıyafetlerle bulunulması gerekiyorsa , devlet işleyişinin aktif olduğu alanlarda da devletin kurallarına göre giyinmek zorundasınız. İşte asıl hukuk kurallarına , din ve vicdan özgürlüğüne , halka , topluma, insan haklarına saygı budur. Düşünsenize ; bir türbanlı hemşire dinsel özgürlüğünü ileri sürerek tedavi esnasında ,hastaya dokunmadan ve dokunmamak için merhemi, tüpün ucunu değdirerek sıkacak ve sen elinle iyice ovuştur diyecek. Türbanlı Doktor, erkek hastaya sonda takmam diyecek. Böyle din vicdan özgürlüğü olur mu? İkisi de benim başıma geldi.
Sayın Nursel Yöndem'in bilimsel açıdan değersiz karşılaştırma ve örneklerini saçma buldum. Konuyla alakası olmayan şeyleri alakalandırmaya çalışmış. Yazdığı şeylerden türban ile islamı bütünleştiren, türban takmayanların sözde müslüman, kendi gibi düşünenlerin özde müslüman olduğu savunan, türbanı kendisine bayrak yapmış birisi. Yani müslümanlığımız zat-ı ali'lerinin iki dilinin ucunda . Kendileri bize müslümalığı hak görürse kurtuluşa erebileceğiz. Ayrıca kendisi bu konuyu sığ düşünen, toplumsal boyutunu irdeleyemeyen, türbanı üniversitelerde ve kamu kurumlarında serbest bırakmaya çalışan zihniyetin asıl saikinin ne olduğunu anlayamayan anlasada işine gelmeyeceği için burada yazamayacak bir fanatik ya da ajitasyon yaparak mazlum rolünü oynayan bir bayraktar. Saçma düşüncelerine zaman buldukça teker teker cevap yazacağım. Nursel Hanımın, katılımcılara karşı üslubu nasılsa bende ona karşı aynı üslübu kullandım ve kullanacağım. Kimse kusuruma bakmasın.
https://www.hukuki.net
-
sn.yöndem;
şeriat; 'Kur'an'daki ayetlerden, Peygamberin sözlerinden çıkarılan, dinî temellere dayanan Müslümanlık kanunları, İslâm hukuku' demekmiş. kaynak TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜĞÜ!!!
dolayısıyla şeriat kanunları derken kast ettiğimi anlamışınızdır. aslında eminimki tanımı yazmasamda dediğimi anladınız.
bakın burası laik bir ülke ve herkes din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir. ve zaten islamda da yokmudur; Allah ile kul arasına girilmez diye? kaldı ki din duygusun bu kadar ayak altına alınmasına, gösteriş amaçlı kullanılmasına, birtakım şeylere alet edilmesine şaşıyorum, üzülüyorum. ayrıca bir takım kişilerin yaptıkları bu açıdan islamlada uyuşmuyor, yanılıyoryum?
'''Bir de bazıları şöyle bir mazaretin arkasına sığınıyor: Biz insanların özel yaşamlarına birşey demiyoruz sadece resmi dairelere geldikleri zaman bazı kurallara uymaları gerekiyor.
Bu kadar takkiye ve lakayıtlık olabilir. Sen evinde iken istersen başörtünü takıp dini vecibelerini yerine getirebilirsin ama resmi daireye geldiğinde kusura bakma ben müslümanlardan rahatsız olduğum için benim dediğim şekilde giyineceksin haraket edeceksin yoksa okuyamazsın, hukuki haklarından mahrum kalırsın.''' demişsiniz, işte laiklik ilkesi ve vicdan özgürlüğü burada devreye giriyor. resmi devletimizin resmi kuralları var ve toplumsal düzen için nasıl olurda bu kurallar uygulanamaz??
'''Kurallar var diyorsunuz da bir kuralın varlığı ne o kuralı nede o kuralın başkalarına metazori uygulanmasını haklı kılar. Kanımca bu düşünceyi savunanlar ve uygulatmaya çalışanlar buz gibi haksız olduklarının farkında ama minareyi çalan kılıfını hazırlar misali bahaneler uyduruluyor.'''' diyorsunuz,, kurallar çiğnenmek içinmi?? sözkonusu kurallar ANAYASAMIZDAN doğan kurallar. uygulamayalımmı?
ayrıca M.KEMAL ATATÜRK'ÜN dini ,saltanatı,hilafeti savunduğunu yazmışınız. evet ATATÜRK hiçbir zaman ( benim bildiğim) dine karşı olmadı. ancak saltanat ve hilafet için şunu söyleyebilirim, o zamanki şartlar altında tüm ilke ve inkılapları yaysaydı çok daha ters karşılanırdı. oyun oynadı kandırdı demiyorum. sizde anlarsınız ki bazı şeyleri yavaş yavaş yerine otutarak, uygulamaya sokarsınız, ilerlemeler yerinde adımlarla istenilen şekilde gerçekleşir. ki sonradan ANAYASADA da sayılan ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLAR arasında laiklik ve kıyafet inkılapları yapılmış.
aslında evet bu sorunu tartışmanın bir sonu yok. çünkü herkes anlamak istediği gibi , işine geleni anlıyor. herkes bir at gözlüğü takmış geniş çerçevede bakamıyor! bir metni okurken bir cümleyi baz alıyorlar olayların geneline bakıp özü anlamaya çalışan çok az.
bende tartışmayı burada kesiyorum, nedeni yazmak istemiyorum. herkese iyi günler dilerim.
SN. AV. G.A. size bu konuda başarılar dilerim, devam ediceğinizi umuyorum. çünkü birbirimizi anlayabilecekmişiz gibi geliyor, kolay gelsin...
homo homini iupus
-
Arkadaşlar neyi tartışıyorsunuz. Özgürlüğü yok etmek için kulanılabilecek araçların kullanım özgürlüğünü tartışıyorsunuz. Bu gün İran'a devlet başkanlarının eşleri bile başını örtmeden giremiyor. Cezayirde cuma namazına gitmeyen bir köy kılıçtan geçiriliyor. Bu gün türban serbest bırakılsa yarın sarık ve sakal için aynı taleplerde bulunacaklar. Amaç kendilerini tanımak ve tanıtmak.
Oruç tutmadığı için öldürülen ya da çocuğunu allah yoluna kurban eden insan haberlerini ne çabuk unuttunuz.
amirin memurunun elini hocam diye öptüğü bir düzeni mi özlüyorsunuz ya da böyle bir özgürlüğü mü tartışıyorsunuz. Bu özgürlüktür diyenler, islam tarihini incelesinler. kaç kadın medreselerde okumuş, devlet yönetiminde görev almış, ve hangi kadın erkeklerin amiri olarak görevlendirilmiş. İslamı o kadar yaşamak istiyorlarsa kadınlarını evde oturtsunlar. ister türbanlı, isterse mayolu, o kendi sorunları.
Niçin ruhban okulunu açmıyorlar, önce kendilerine sorsunlar. inançlarında özgür olması için kaç kişi olması gerekiyor. Türkiyenin %90ı müslüman gerekçesi var. peki, %10 özgür olamaz mı
Amaç, tanınmak ve tanımak. Gerçekleşmek istedikleri, toplum içersinde cemaat olmak
-
Violet, burada tarihi hata yapilmis, Sayin Nursel'in yazdiklarinda hata var. Mustafa Kemal Ataturk hic bir zaman hilafeti ve saltanati savunmadi. Padisah ve halkin bir kismi, Kurtulus Savasi baslangicinda Mustafa Kemal'i hain ilan ettiler. Ve Kurtulus Savasina karsi ciktilar. Konya'nin ahalisini buna ornek gosterebiliriz. Sayin Nursel, Kahramanmaras'dan bahsetmis, ama ayni yorenin Diyarbakirinda Mustafa Kemal'in Ordusuna Cami minarelerinden yerli halk tarafindan ates acildi. Maalesef tarihi gercekler.
Mustafa Kemal icin Hilafetin kaldirilmasi cok onemliydi ama Kurtulus Savasindan sonra, dusmanin gitmesine ragmen Ankara hala cok tehlikeli bir bolgeydi. Kemal, tepki gorecegini bildiginden Hilafeti yavas, yavas bir kac sene icinde Meclis vasitasiyla kaldirdi.
-
Sayin GA, ve Ragip Atay,
Korkut Ozal adli sahisin (ARI hareketine dahil mi bilmiyorum), tartistigimiz konunun cozulmesi icin Anayasayi degistirmemiz gerekir dedigini okudum. Ben Anayasayanin ilk 3 maddesi (Laiklik tanimi olan) degistirilinemez diye biliyordum ama yukarda arkadaslardan biri 4.cu maddenin buna imkan tanidigini yazmis.
Verdiginiz ornekler korkutucu. Herkesin bu konuda olumsuz bir deneyimi var zaten. Din ve Devlet ayirimini her vatandas gonulden kabul etse bu kavgalar bitecek.
-
Bence AİHM kemdisiyle çelişiyor.Aihm2nin 1 km ötesindeki Straousburg Üniv.türban serbest.Abd de İndiana Üniversitesinde türban serbest ve haftada bir gün türbanlı öğencilereö özel havuz var ve calışanlar lapalı ve bayan.Ak Parti Hükümetini kutluyor ve yaptıkları calışmalardan dolayı sükranlarımı sunuyorum.Yapılması gereken vew geç kalmış reformları yapanlar onlar.Beyler ideolojik kavgayı bırakıp ülkemiz için yapılanlara bakalım ve hep yanlı kararlar veren aihm ile ilgili fazla yorum yapmayalım.Biz farklıyız.AKP Hükümeti inşallah bu tutumunda devam eder.
YAKIŞIKLI
-
Bir duzine tesetturlu bayan icin binlerce ogrencinin yararlanacagi havuzun tam bir gun, Amerikanin ortasinda, haremlik ve selamlik usul ile kapatildigini ve calisanlarin sadece kapali kadinlar oldugunu yazmissiniz. Bu okulda bulundunuz mu? Haber kaynaginiz kim? Burada yazilanlarin ideoloji ile uzaktan yakindan iliskisi yok. Herkesin fikirlerini hur bir sekilde konusmasini hos gormeniz lazim.
Ogullarini ve kizlarini bir is adaminin yuzbinlerce dolar parasiyla Indiana Universitesinde okutup, her bir turlu etik kurali cignemis olan, Tayyip Erdogan'i ve AKP'sini ben kiniyorum. Buyrun siz, sukranlarinizi sunun. Bati ulkelerinde olsa boyle bir Basbakan aninda, isadamiyla girdigi uygunsuz bu durum yuzunden, isinden olur, ama Turkiye'de kimse ses cikarmiyor. Farkliyiz demissiniz. Evet, dogru. Siz farklisiniz.
-
herkes işine geleni söylüyor. İslamda kölelik kurumu var. birden fazla evlilk var, sayın nursel Yöndem, yarın köle sahibi olmak istediğinizde yasalar engel olduğu zaman "hayır benim dinsel özgürlüğüme karışamazsınız" mı diyeceksiniz. Ya da inançlarınızdan dolayı hırısızın elini mi kesmeye kalkışacaksınız.
Başka biri, babasını öldüren bir adamı, benim dini inançlarım bunu gerektirdiği için kısas uyguladım ve katili öldürdüm bana ceza veremezsiniz mi diyecek. Ona ne cevap vereceksiniz.
niçin bu hükümet geldikten sonra türban ve imam hatip gösterilerinin aniden sona erdiğini bana söyler misiniz? bu konuda hiç bir uygulama değişmedi ama nedense, özgürlük talepleri aniden ortadan kalktı
-
Özel birisine mesaj olarak attığım bir şiiri buraya almak artık bazıları yüzünden farz oldu .. Bana değil neyzen ustaya kızın ..
Ne ararsın ALLAH ile aramda..
Sen kimsin ki orucumu sorarsın .?
Hakikaten gözün yoksa haramda...
Başı açığa niye türban sorarsın.?
Rakı şarap içiyorsam sana ne..
Yoksa kimseye bir zararım içerim.
İkimizde gelsek kıldan köprüye..
Ben dürüstsem sarhoşkende geçerim.
Esir iken mümkün müdür ibadet..?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden..
Dinindende soğuyacak bu millet.
İşgaldeki hali sakın unutma..
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan gene çıkardın amma..
Baban kimdi bilemezdin Şerefsiz.
Neyzen Teyfik
demiş usata kaç sene önce neden dediyse kim kızdırdı ise ??
Aslında bir iki kişi haricinde herkesin yazdığı aynı ancak bazı arkadaşlarımız laik yapı ile dinsel yapıyı ısrarla karıştırıyor.
Öncelikle sevgili lawless1 size bir şey demek isterim.
Diğer yazılarından da sayın ooztemur'un ki kişisel bilgilerinde de öyle yazıyor hukuk öğrencisi olduğu anlaşılıyor. Onun yazmış olduğu 'Anayasa'nın ilk üç maddesinin değiştirilmesini men eden 4. maddenin değiştirilip değiştirilemeyeceği konusunda bir yasak olmadığını biliyor muydunuz arkadaşalar? Yani bir vekil çıkar da Any.'nın 4. maddesinin ....olarak değiştirilmesine dair kanun diye bir teklif getirir, genel kurul da bunu kabul ederse Anyasamızın devletin temel niteliklerini belirleyen üç kanunu ellerimizin arasından kayıp gider...' sözcüğü sizi ürkütmüş öyle demişsiniz. Ürkmeyiniz o arkadaşımız anayasanın ilk dört maddesini yanlış yorumluyor. Gerçekte ilk üç madde normal şartlar altında korumasızdır. Ancak dördüncü madde 'Değiştirilemeyecek hükümler' başlığında tek bir madde olarak toplanmıştır. Yani kanun koyucu aslında bir tek dördüncü maddeyi değiştirilemeyecek madde olarak belirtmiştir. Dördüncü madde de 'Madde 4.- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.' hükmüne amir olduğundan 'DEĞİŞTİRİLMESİ YASAK OLAN 4. MADDE İLK ÜÇ MADDEYİ KORUMAKTADIR.' bu dört kanunun özü budur.. içinizi ferah tutun...
Şimdi izninizle bu konuya dönmek istiyorum
Sayın ecerdecar' ın yazdıkları aslında belirli bir kesimin dillendiremediği görüşler, saygı duyuyor ve biz farklıyız demesine aynen katılıyorum.
Çünkü bu güne kadar türkiye cumhuriyeti hiç bu kadar küçük düşmemişti,
Çünkü bu güne kadar Türkiye Cumhuriyetinin hiç bir başbakanı ' türbandan sorumlu devlet bakanı görevi ' üstlenmemişti,
Çünkü bu güne kadar türkiye cumhuriyeti hiç bu kadar teslimiyetçi olmamıştı
Çünkü bugüne kadar türkiye cumhuriyetinde siyasi linçler yaşanmamıştı
Çünkü bu güne kadar türkiye cumhuriyetinde yolsuzlukla mücadele adı altında en büyük yolsuzluklar yapılmamıştı
daha bu çünküleri yazsam form alanı tıkanır kalır..
Sayın Yöndem ;
Bu güne kadar yazılarınızı zevkle okuyordum. Katılsamda katılmasam da hatta bu formdaki yazılarınızı bile büyük bir zevkle okumaktaydım. Ancak iki konuda sizi çok ciddi kınamak durumundayım kusura bakmayın çünkü bu yaptığınız Geçmişten bu güne dinle oynayan siyasi partilerin temel savını buraya taşımaktır...
1. Türbanın karşıtı olarak sakın ama sakın minieteği göstermeyin. Türban karşıtı olan kadınlarımızın çoğu mini etek giymiyor. Erkeklerde türban takacaklarına mini etek giysin demiyorlar. Kaldıki öyle bir anlatımınız varki sanki tüm kadınlara mini etek giydirme baskısı ve zorlaması var. Siz bilmez misiniz ki kıyafet yönetmeliklerinde min etek te serbest değildir. T.B.M.M sinde dizialtı etek giymiş bir bayan ufak bir yırtmacı var diye genel kurul salonundan çıkarılmadı mı? Siz hiç meclis te minietekli gördünüz mü? Yada bırakın oraları site hukuk sitesi si hiç mini etek giymiş süslü püslü cidden kızsal davranış sergileyen 'kadın hakim savcı avukat ' gördünüz mü? Son 10 senedir subay olarak ta istihdam edilmeye başlayan kadın subaylarımızdan veya tsk da çalışan kadın personelden mini etek giyeni gördünüz mü ? Mini etek te türban gibidir yöndem hanım laikliğin sağladığı bir haktır kadınlarımıza ama kamu alanında giyilmez işin garibi bu saçma sapan temeli olmayan türban kargaşası yokken de bu vardı şimdi de neden o hiç tartışılmıyor acaba ??? Kaldıki toplumda türbanlılara açıl baskısı olmadığı çok açıkken tam tersini nasıl yazarsınız? Ben türkiye Cumhuriyeti İstanbul beylerbeyinin taksim sancağında !!! cadde-i kebir de ( istiklal ceddesi ) şehri tavaf eylerken türbanlı genç kızlara hiç bir şey denmediğini ancak mini etekli üç dört kıza bir grup bağnaz fanatik dincinin ' ulan sizin gibileri önce.... (cinsel isteklerini söylüyor ) sonra asmalı ' diyerek saldırdıklarını bizzat görmüş birisiyim acaba kim kimi zorluyor sayın yöndem ??? Fatih te mini etekli kızlar hiç rahat dolaşamazken bizim bağdat türbanlı istilasında kaldı son bir senedir kim zorluyor demiştiniz ???
2.Asla ve kata Türban= din ve hemen akabinde Türbana Karşı olamak = dinsizlik savını savunmayınız. Akla mantığa vede vicdana aykırı ve çok tehlikelidir. Buraya fikirlerini yazan arkadaşlarımızın dini konusunda eleştiri yapmak ne haddimize nede üzerimize vazife ancak ben çoğunun dindar olduğuna inanıyorum.. Size tam tersinide söylüyorum ki dinimizin türbanla uzaktan yakından da ilgisi yoktur, bırakınız laik devlette kamu alanında olmaması yasağını dinde yok dinde... İlk islam çıktığında ve peygamber zamanında hatta devamında hz ömer hz ebubekir hz ali ve sahabalar da hiç türban gördünüz duydunuz mu?? 1150 lerin sonunda İran şiilerinin bir kolunda ki islamın sert yüzü olarak tanımlanan bir kolunda başlayan bir uygulama ' sıkma baş kadınları' onların terimidir. Bildiniz mi sıkma baş ın bugün kü karlılığını ??? evet evet yanılmadınız TÜRBAN . Türk geleneklerine bakarsanız da orta asyadan bu yana hiç bir devirde islamı kabul ettikten sonra dahi gelenek olmamış bir giyisi Dinimiz de yok geleneklerimizde yok ama bunu takmayan islam ve türk olamaz peeeee ......
Size sormuştum ama yanıt vermediniz Neden 1930-1995 yılları arasında bu türban sevdası ve tartışması yoktuda birden bire değeri olmayan bu husus baş sıraya çıktı ? Bu aşağıdaki yıllar arası yaşayan kadınlarımız dinsiz midir ?
Sayın yöndem türbandan sorumlu başbakanımız arkasına ABD gibi bir gücü aldığı ve ABD nin Laik demokratik sosyal bir hukuk devleti olarak güçlü bir türkiye görmek yerine kendi ortadoğu politikasına uygun olarak kullanabileceği ortadoğuda sözü geçen bir islam devleti istemesinin sayesinde bu kadar pervasızca konuşup bu olayı ha bire gündem de tutmaktadır. Zaten ABD bunu açıkladı 'Ilımlı islam cumhuriyeti ' diye... sonra pardon dediler 'dilimiz sürçtü...' he maşallah bunca senelik müttefiğinin yönetim şeklini bilmiyorsun hemde üç sözcükten oluşan cümlende iki kere dilin sürçüyor hani 'islam devleti' dese inanırız ama hem 'ılımlı' hem 'islam' siz inandınız mı??? Açıkça demek istediği 'ılımlı yönü benim yanımda dediklerimi yapacak ' 'islam yönü orta doğunun genel din yapısında islam olduğundan hükümran olacak' ee zaten peşine de eklerler 'son halife istanbuldan çıktıydı baş yönetici olarak şimdide cumhurbaşkanlığı kalksın halifelik gelsin ' ilk te abd tanır peşinden ab oldumu sana halifeliğe de sahip 'ılımlı islam devleti türkiye' yemede yanında yat tabiiki bu arada öbür taraftanda ' biz tam sizi önümüzdeki 1000 yıl içinde ab ye alacaktık amma siz yönetim değiştirdiniz islam oldunuz halifelik oldu çok farklı olduk' ta kaçınılmaz... ama ne gam halifelik bizde yaaaa
Bu kadarla kurtulacağımızıda sanmayınnn peşinden dev gibi yığılmış dış borç açığı gelecek halifeler diyarı ılımlı islam devleti türkiye ye yav şu kadar da borcunuz varmış ödeyemiyorsunuz zaten halifelik sizde tüm islam alemi emrinizde şu ırağın kuzeyi ile azıcık suriye sizden de biraz alarak kürt devletinide kurdurunda bizde borçlerı öteleyelim gelecek eee nede olsa tüm islam aleminin efendisi bizde...
Gazeteden aldığım bir yazıyı okuduğunuzu umuyorum zaten türbana karşı olunmanın nedenini en güzel o açıklıyor. Türban dini istekle olan bir olay değil zorlama ile oluşan bir olaydır. Çoğu kişi Türbanı kadınlarımızın isteyerek değil zorlama ile giydiğini bir kısmının da ayda $100 karşılığı giydiğini biliyor. Dahada ötesi türban dizi değil siyasi bir malzeme oluyor 'insanlara eşit değer verilmenin öğretildiği bir hukuk bir tıp fakültesinde daha başlarken ben eşit değilim diyen bir zihniyetin işi ne' Erkeğe bakmayan türbanlı kadın doktorun acilde ne işi var ? hadi diyelim ki daha beteri alkolu fazla kaçırmış sizin mini eteklilerden iki üçü alkol komasında geldi acaba bakacak mı ' vay kafirle hem mini etek hem alkol oh olsun ' mu diyecek??
Belediyeye ait yerlerde belediye başkanı iken bira yı bile yasaklayan zihniyet başbakan olunca ( içki yasağını asla kaldırmayı düşünmezken ) türbana yol açmaya çalışması mıdır eşitlik???
Yılların siyasi birikimi sonucu söylenmiş olan ' her sistem kendini yok etmek isteyen sistemi içinde taşır' sözü ne kadar doğru değil mi? Hangi türbanlı hastahaneden postahaneden adliyeden yararlanamamış ? Sadece türbanla burada çalışamazsın deniyor.. Yarın haham kendi elbisesiyle gelirse ne olacak ? öbürsü gün paaz sobra budist cizvit filan derken devlet daireleri birşelmiş dinleri temsil eden kaosun içine düşecek
Zaten türbanı savunan en büyük yazar olan imam gazali ye göre ' kadınlar aklen ve fikren dun yaratıklar' değil midir ? Anlamını bilmeyenler için yazayım kadınlar beden ve akıl olarak geri yaratıklardır diyor. EEE madem buna bu kadar inanıyorsunuz üniveristede ne işiniz var? (bunu bu site sakinlerine demiyorum bu zihniyeti savunanlara diyorum ) Kaldı ki ben hala anlamadım bu kadar aklenve bedenen geri olan bir yaratık nasıl olduda İmam gazali gibi bir alimi doğur du???
Fikirler daima özgür platformlarda tartışılmalıdır ama her fikrin mutlaka bilinmesi gereken bir kökü olmalıdır.. LÜtfen nereden geldiğini bilmediğimiz fikirleri savunmayalım..yoksa teknolojiden de yanlış tirene bindiğinden de farkı olmayan temelin durumuna düşeriz..
temel trende karşısındakine sormuş yolculuk nereyedur... adam yanıt vermiş İstanbul a gidiyorum.. Tren ankaradan kalkıyor temel bakmış adama bir ' ula teknoloji ne güzel decul mu ben kayseriye cideyrum kayseri yönüne orutdum siz istanbul a cideysunuz istanbul tarafına oturdunuz aynı trende cideyruk..'' AMA TREN SADECE İSTANBUL A GİDİYOR......
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
-
Arkadaşlar, işlerimin yoğunluğu sebebiyle iki satır yazamıyorum ama bu konu, özellikle de Nursel Yöndem öyle sinirimi bozdu ki ara sıra birkaç dakikalığına siteyi ziyaret edip yazılanlara cevap veriyor mu diye bakıyorum. İki gündür ses seda yok. Bundan sonra da bişeyler yazacağını sanmıyorum. Kendisi de büyük gaflar yaptığının, saçmaladığının farkında. Ajitasyonla , mazlum rolü oynayarak , konuları , olayları , kişileri, tarihleri birbirine karıştırarak , ilişkilendirmeye çalışarak, en barizinden de din sahtekarlığı yaparak infial uyandırmaya çalışıyor. Seviyesizlik örneği veriyor. Yazdığı bir paragraf var ki hala ne diğer site yöneticileri uyardı ne de kendisi akıl edip değiştirebildi. Sayın Yöndem bu paragrafı acilen yok et.