-
Anneler gününüz kutlu olsun
Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan
bir bebek varmış. Bir gün Tanrı'ya sormuş:
-Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini
söylediler, fakat ben o kadar küçük ve
güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?
-Tüm meleklerin arasından senin için bir
tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak
ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün
şarkı söyleyecek ve gülümseyecek.
Böylece sen onun sevgisini
hissedecek ve mutlu olacaksın.
-Pekiiiii... İnsanlar bana birşeyler
söylediklerinde, dillerini bilmeden
söylenenleri nasıl anlayacağım?
-Meleğin sana dünyada duyabileceğin en
güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana
konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.
-Peki Tanrım, ben seninle konuşmak
istersem ne yapacağım?
-Meleğin sana ellerini açarak
bana dua etmeyi de öğretecek.
-Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum,
beni kim koruyacak?
-Meleğin seni kendi hayatı pahasına
dahi olsa daima koruyacak.
-Fakat ben, seni bir daha
göremeyeceğim için çok üzgünüm.
-Meleğin sana sürekli benden söz edecek
ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek.
O sırada Cennette bir sessizlik olur
ve düyanın sesleri cennete kadar ulaşır.
Bebek gitmek üzere olduğunu anlar
ve son bir soru sorar:
-Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen
çabuk söyle, benim meleğimin adı ne?
-Meleğinin adının önemi yok yavrum,
sen onu ANNE diye çağıracaksın...
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
-
Melek görmek isterseniz annenize bakın
Bütün annler melektir. Ne yaparsak yapalım kaç yaşına gelirsek gelelim biz onların büyümeyen çocuklarıyız... Etle tırnağın ayrılmayacağı gibi anneler ne yaparsak yapalım kızmazlar daima afederler.. Düşünün annenize yaptığınız dediğiniz bazı lafları bir başkasına etseniz belki bir daha yüzünüze bakmaz ama anne 'süt hakkı' deraffeder. Dil yarasının bile söz konusu olmadığı en yüce varlıktır anneler..
Cennet onların ayağı altında derler derlerde edense yaşayan 'annelere' bir türlü yeryüzü cenneti düşmez.. En son hatırlanandır anneler. Hele bir şu bitsin de annemede uğrarım gibisinden bir türlü bitmeyen ertelemelere karşı anneler bekler.. Anneler nedense horlanırda bu bağlamda belki cennetide istemiyoruzdur.. Bu satırların yazarı olarak asla bir anne duygusu yaşayamayacağım ama annelik erdemini bir nebze olsun anlayabildimse ne mutlu bana..
Anneler kırılgan bir çiçektir. Bize yaşam veen belikde bize yaşam vermek için kendi yaşamından veren anneler..
Bu Pazar anneler günü aslında her daim anneler günü bir öpücük ufak bir tebessüm onları anma nasılda mutlu eder anneleri.. ne kolay mutlu olurlar. Beklentileri büyük değildir ama evlatları çok büyüktür... Onun için annelere layık olmak aslında çok zordur. neyapsak haklarını ödeyemeyiz. Sakın bu pazarı boş geçmeyin mutlaka ama mutlaka annenizi görün öpün koklayın. Hatta tüm gününüzü ona ayırın dizine yatın saçlarını okşayın inanın insan her gün bir melek sevemez... Fırsatı kaçırmayın sonra üzülmeyin...
-
Annelerin kıymeti genelde maalesef sonradan anlaşılır buda çoğu zaman ölümden sonradır. Başınızı yaslayabileceğiniz kendinizi rahat hissedebileceğiniz en kutsal varlık yoktur ve arkasından ağlarız ve keşke keşke deriz... Boğazımız düğümlenir gözlerimiz dolar işte buna izin vermeyelim annelerimize onları nekadar çok sevdiğimizi mutlaka yaşarken söyleyelim verdiğimiz değeri gösterelim. Cennet annelerin ayağı altında mıdır ? Bilmiyorum ama bütün annelerin mekanı cennettir.
Aziz Nesin usta ufakken ünde annesini kaybetmiş, böyle gelmiş böyle gitmezin 1. cildine de anneciğine bir şiirle başlamış çok güzel ve duygusaldır. Aynı zamanda düşündürücüde evet düşünelim ve annelere hak ettiği değeri verelim...
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
AZİZ NESİN
-
Yaşım ilerlesede her anneler günü yaklaşırken iki şiir marş türkü her ne derseniz takılır dilime mırıldanır dururum gerçi nerede çiçek derilecek yer kaldı bilmem ama hep dermek ve anneciğime vermek isterim eğer ellerinizle derebileceğiniz bir çiçek varsa sakın bu fırsatı kaçırmayın... Hatta bana da yollayın ki bende verebileyim derilmiş bir çiçek :)))
Günesin alasi çok
Her evin çilesi çok
Analar çeker yükü
Kimsenin bilesi yok
Gelin çiçek derelim
Annemize verelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verilim
Çocuga bakar anne
Evine tapar anne
Gece gündüz çalisir
Yarini yapar anne
Gelin çiçek derelim
Annemize verelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verilim
Anamiz basimizda
Her ögün asimizda
Annin emegi var
Her iyi isimizde
Gelin çiçek derelim
Annemize verelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verilim
-
İkincisi ni ise yaşamayan var mıdır ? Varsa çok şey kaybetmiş...
Küçücükken basucumda
Bana nini söylerdin
Sabahlari uyaninca
Beni oksar severdim
Benim annem güzel annem
Beni al kollarina
Kucaginda oksa beni
Ninniler söyle yine
Bugün hala kulagimda
Çinliyor tatli sesin
Benim annem güzel annem
Kalbimin nesesinin
İşte şimdi sıra bizde tabii annemize ninni söylemeyeceğiz ama bir tiyatro bir sinema bir gezi... hadinnnn sallanmayın artık
-
Bir şarkıcık daha var aslında ama bunun annelr günüyle uzaktan yakından ilgisi yok neyle ilgisi var bende gizli bir değeri var ama sizde bilin böyle bir şeyde var...
Pazara gidelim
Bir tavuk alalim
Pazara gidip bir tavuk alip
Ne yapalim(Git git gidak diyelim)
Happuru hupuru happuru huppuru yiyelim
Pazara gidelim
Bir kuzu alalim
Pazar gidip bir kuzu alip
Ne yapalim(me me me diyelim)
Happuru hupuru happuru huppuru yiyelim
Pazara gidelim
Bir kedi alalim
Pazara gidip bir kedi alip
Ne yapalim(miyav miyav miyav diyelim)
Happuru hupuru happuru huppuru yemiyelim
-
Acelem vardı. Üzerimde en iyi giysi, yemek odasına hışım gibi girdim. O gece bir toplantım vardı ve hazırlanmaya çalışıyordum. Dört yaşındaki kızım Gillian, Batı Yakasının Hikayesi filminin şarkılarından en sevdiği "Cool" ile dans ediyordu.
Geç kaldığım için acele ediyordum. Ama içimden bir ses bana "Dur!" dedi. Durdum. Kızıma baktım. Elini tuttum ve onu döndürdüm. Yedi yaşındaki kızım Caitlin de yörüngemize girdi bir anda ve onun da elini tuttum. Üçümüz yemek odasında başlayıp, salonda biten çılgın bir dans sergiledik. Gülüyorduk. Dönüyorduk.
Acaba komşular pencereden bu çılgınlığı izliyorlar mıydı? Bunun hiçbir önemi yoktu. Şarkı bir anda bitiverdi, dansımız da. İkisinin de popolarına yavaşça vurdum ve onları banyoya yolladım. Merdivenleri nefes nefese çıktılar. Kıkırdadıklarını duyuyordum.
İşe koşmak için eğilmiş, çantama dosyalarımı yerleştirirken, küçük kızımın ablasına, "Caitlin, en iyi anne bizim annemiz, değil mi?" dediğini işittim. Dondum, kaldım. Kendimi yaşamın koşturmacasına kaptırıp, o güzel anı kaçırıyordum neredeyse. Ofisimin duvarlarını süsleyen ödüllerim, diplomalarım geldi aklıma. Elde ettiğim hiçbir başarı, hiçbir ödül bunun yerini tutamazdı:
En iyi anne bizim annemiz, değil mi?
Çocuğum bunu bana dört yaşındayken söyledi. Aynı şeyi on dört yaşına geldiğinde söylemesini beklemiyorum. Ama kırk yaşına geldiğinde bana elveda demek üzere, çam ağacından yapılmış tabutumun üzerine eğildiğinde, bana yine aynı şeyi söylemesini isterim.
En iyi anne bizim annemiz değil mi?
Bu sözlerin mezar taşımda yer almasını da isterim..
Gina Barrett Schlesinger
-
Bay Kobb yarım düzine karanfili biraz yeşil yaprak ve o minik minik beyaz çiçeklerle süsledikten sonra, şeffaf kağıda sardı. Hatta Anneler Günü için anneme armağan aldığım çiçekleri, kibarlık yapıp kurdeleyle de bir güzel süsledi.
Sonra bana dönüp, Ernie, bunlar eve nasıl gidecek? diye sordu.
Ben götüreceğim dedim.
Bu havada bisikletle mi götüreceksin?
Birlikte çiçekçi dükkanının vitrininden dışarıya baktık. Kaldırımdaki ağaçların dalları fırtınanın etkisiyle neredeyse yerlere değiyordu. Berbat bir fırtına vardı dışarıda. Evet anlamında başımı salladım.
Buketi daha sağlam bir kağıda sarayım istersen dedi ve kalın bir kağıdı birkaç kat yapıp, çiçeklerimi iyice korumaya aldı. Buketi bana uzatırken, İyi şanslar çocuğum dedi.
Teşekkürler dedim. Buketi paltomun içine soktum ve fermuarını çekebildiğim kadar çektim. Çiçekler boynumu ve çenemi gıdıklıyordu, ama elimde tutmam olanaksızdı. Hem çiçekleri hem de gidonu tutamazdım aynı zamanda. Çiçekler hakkında pek fazla bir şey bilmiyordum ama, annemin bir tutam daldan daha fazlasını hak ettiğine inanıyordum.
Rüzgar öyle şiddetli esiyordu ki, beni kaldırıp, iki blok öteye atabilirdi. Hele rüzgara karşı bisiklet kullanmak iyice zordu. Ayaklarım pedal çeviriyor, iki elimle sıkı sıkı gidona tutunuyor, rüzgara karşı nefes almaya çalışıyorsam da, başımı her kaldırdığımda aynı dükkanın önünde olduğumu görüyordum. Yada bana öyle geliyordu.
Burnum akmaya başladı. Burnumu silecek bir mendil bile yoktu yanımda. Çok geçmeden dudaklarımın çatlamaya başladığını hissettim. Kulaklarım çok ağrıyordu. Gözlerim o kadar kurumuştu ki, gözlerimi kırpamıyordum bile. Bedenimdeki her kas ağrıyordu.
Güneş battıktan sonra, otoyoldaki arabaların sayısı giderek artmaya başladı. Rüzgar beni bisiklet şeridinden alıp öyle bir savurdu ki, eziliyordum. Bir kamyon şoförü bana çarpmamak için direksiyon kırdı ve deli gibi kornaya bastı. Bir Cadillac tan bir adam başını uzattı ve bana bu havada otoyolda ne aradığımı sordu bağırarak.
Evimize yaklaştığımda iyice kararmıştı ortalık. Annem babam benim için kaygılanmışlardı muhakkak. Babamın minibüsüne yada annemin station arabasına bakınıyordum bir yandan. Çıkmış, beni arıyorlardır diye düşünüyordum. Her an yanımda durup, beni, bisikletimi ve çiçeklerimi arabaya atıp, sıcacık evimize götürürler diyordum kendi kendime. Onları göremedikçe, daha çok öfkeleniyordum.
Bu aptalca şeyi sadece annemi hoşnut etmek için yapıyordum. Oysa o benim hayatımı kurtarmaya bile gelmiyordu.
Eve dört blok kadar yaklaşınca, durdum ve paltomun içinden çiçekleri çıkarttım. Onları atmak istiyordum. Annem bu çiçekleri hiç de hak etmiyordu.
Beyaz karanfilleri görünce durdum. Aldığım zamanki kadar diri durmuyorlardı, beyaz çiçeklerse tamamen ezilmişlerdi, ama yine de bukete bir bütün olarak bakıldığında hiç de fena görünmüyorlardı. Bu çiçekleri onca yoldan getirmek bayağı zor olmuştu, şimdi atmak aptallık olurdu.
Buketin kağıda sıkı sıkıya sarılı sapını ağzıma aldım ve çiçeklere daha çok zarar vermemek için mümkün olduğunca yavaş ilerlemeye başladım. Çok geçmeden de bizim evin yokuşuna geldim. Sürekli pedala basıyordum ama, ne fayda. Rüzgar sırtımdan vuruyordu ve komşu evleri artık soğuktan yaşaran gözlerim yüzünden net olarak göremiyordum. Durmaya ve evin bahçesinden içeriye girmeye çalıştım.
Fakat bisikletim kaydı ve yere düştüm. Bisikletimden epeyce uzağa düşmüş ve başımı çim ekili toprağa çarpmıştım. Ağzımdaki çiçekler bahçeye yayılmıştı, karanfillerin yaprakları konfeti gibi dört bir yana saçılmıştı.
Çiziklerimi hiç umursamadan, annemin buketini toparlamaya çalıştım. Altı sapı bir araya getirdiğimde, elimdeki çiçeklerin pek de çiçeğe benzer bir yanlarının kalmadığını gördüm. Beceriksiz bir şekilde kurdelesini taktım.
Annem dışarıdaki sesin ne olduğunu anlamak için korkuyla dışarı çıktı. Çiçekleri hemen arkama sakladım.
Annem yüzümdeki yaralara bakarak kaygıyla, İyi misin? dedi.
İyiyim dedim, zorlukla yutkunarak.
Emin misin? diye sordu bu kez. Neden ellerini arkana saklıyorsun?
Ellerimin bir şeyi yok. Bak dedim ve sözde çiçek buketini uzattım. Ağlamak üzereydim, Sana başka bir şey alacağım dedim.
Annem çiçekleri elimden aldı, ellerimi tuttu ve çiçekleri uzun uzun kokladı. Sonunda çiçekleri indirdiğinden annemin ağladığını gördüm.
Çok sevdim bu çiçekleri. Teşekkür ederim dedi.
O zaman bu çiçekleri anneme neden aldığımı anımsadım. O gün takvimdeki herhangi bir günden farklıydı. Bu çiçekleri ona beni her koşulda sevdiği ve sevgisini bana her an gösterdiği için almıştım. Çiçekler ölmüştü ama, annemin elinde hala taptaze ve çok güzel görünüyorlardı...
Ernie Gilbert
-
Sevgili Tanrım,
Artık genç değilim ve arkadaşlarımın anneleri tek tek vefat etmeye başladı. Arkadaşlarımın annelerinin değerini anladıklarında, bunu onlara söyleyemeyecek kadar geç kaldıklarını dile getirdiklerini işitiyorum.
Benim hala hayatta olan kusursuz bir annem var. Onun değerini her geçen gün daha iyi anlıyorum. Annem değil ama, ben değişiyorum. Yaşım ilerleyip, deneyimlerim arttıkça, onun ne kadar olağanüstü bir insan olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu sözleri annemin kendisine söyleyemiyorum ne yazık, oysa duygularımı kaleme almak ne kadar kolay.
Bir evlat kendisine yaşam veren annesine nasıl teşekkür edebilir? Bir çocuk büyütürken gösterdiği sevgiye, sabra ve onca çabaya? Bebekken arkasından koştuğu, asabi bir ergeni anladığı, her şeyi bildiğine inanan üniversite öğrencisini tolere ettiği için nasıl şükran duygusunu dile getirebilir? Kızının annesinin ne kadar akıllı bir insan olduğunu anladığı günü sabırla beklediği için?
Anne olmuş bir evlat hala kendisine annelik yapan bir insana nasıl teşekkür edebilir? Her zaman öğüt vermeye hazır olduğu (istendiğinde) yada gerektiğinde sessiz kalmayı başardığı için?
Binlerce kez söyleyebileceği durumlarla karşılaşmasına karşın, "Ben sana söylememiş miydim?" demediği için. Kendisi olduğu için; sevgi dolu, düşünceli, sabırlı ve bağışlamayı bilen kendisi?
Tanrım, senden onu hak ettiğince kutsamanı istemekten başka bir şey gelmiyor elimden ve onun bana örnek olmasında bana yardımcı olmandan başka. Kendi çocuklarımın gözünde, annemin benim gözümde olduğu kadar iyi bir anne olabilmek için sana dua ediyorum Tanrım.
Bir kız evlat
Ann Landers
-
Ben geleneksel bir biçimde anne olmadım. Hamile kalmayı seçebilirdim ama, eşimle bir evlat edinmeyi yeğledik. Bir ev ve bir aile özlemi çeken çocuklar vardı.
Kaşların kalkacağını, birtakım kaba sorularla karşı karşıya geleceğimizi biliyorduk, ama bizim için doğru olanı yaptık. Belki bir gün kendi çocuğumu dünyaya getirebilirdim ve böyle bir deneyimin mükemmel bir şey olduğunu biliyordum. Fakat ben bir gecede anne oluverdim.
İki erkek kardeşi evlat edinecektik. Beş yaşındaki Jesse ve dört yaşındaki Mario. Fotoğraflarını ilk gördüğümüzde çok zayıf ve hasta gibi görünen bedenleri, içimizde her tür şüpheyi bir anda silivermişti. Onları hiç görmeden benimsemiştik bile. Peki ama, onlar bizi kabul edecekler miydi?
Bebeğe ilk banyosunu yaptırmak yada onu ilk kez beslemek yerine, bir yabancının evinde yere oturmuş, yeni oğullarımdan biriyle Lego lardan bir denizaltı yapmaya çalışıyordum.
Gözlerimi oğullarımın yüzünden alamıyordum. Mario nun minik elleri deniz altıyı tamamlayabilmek için plastik parçalarını sıkıştırıyor, arada bir de hala yanında olup olmadığını anlamak için bana kayıyordu. Çok güzeldi. Uzun kirpikleri, gözlerini yere eğdiği zaman yanaklarına değiyor, iri kahverengi gözlerini oyuncağından ayırmıyordu. Onun dört yaşında olduğuna inanmak güçtü. O kadar küçük ve çelimsizdi ki, iki yaşında gösteriyordu. Önceden gördüğüm fotoğraflarını düşünüyordum. Şimdi biraz daha kiloluydu, Bize göstermek istediği oyuncaklarını taşırken bacakları birbirine dolanıyordu sanki. Çok mutluydu ve bize çok güven duyuyordu.
Oysa, Jesse beş yaşındaki ağabeyinden daha büyük görünüyordu. Birkaç ay sonra altısına basacaktı ama sekiz, dokuz yaşında gösteriyordu. Çok ciddi bir görüntüsü vardı ve kardeşine karşı çok ilgiliydi. Bütün gece kardeşinin hatalarını düzeltmesine, onu korumasına ve bu iki yabancının yeni anne babalarının kardeşini koruyup, ona iyi bakacaklarından emin olmaya çalıştığına emin olduk.
Acaba kardeşine karşı üstlendiği anne baba rolünü üzerimize almamıza izin verip, o da çocuğumuz olmayı kabul eder miydi? Jesse, o kısacık yaşamına yeniden yetişkin insanların girmesine olanak tanır mıydı? Acaba üstesinden gelemeyeceğim bir işe mi kalkışmıştım?
Yanımda incecik bir ses, "Anneciğim, şu parçayı bana verir misin?" dedi. Sonra yine işittim aynı sesi, bu kez biraz daha yüksek bir tonda.
"Anneciğim, lütfen bana şu parçayı verir misin?"
Dönüp Jesse ye baktım. Acaba geçici bir süre için yanlarında yaşadığı ailenin annesinin odadan çıktığını fark etmemiş miydi? Ama göz göze geldiğimizde, benimle konuştuğunu anladım.
Anneciğim...?
Sessizce, "Bana...bana mı söyledin, Jesse?" dedim.
Evet anlamında başını salladı.
Kahverengi gözlerini gözlerimden ayırmadan, "O parçayı masanın üzerine koyar mısın?" dedi.
Yanımdaki sehpanın üzerinden istediği mavi parçayı aldım ve ona uzattım. Gülümsedi.
"Teşekkür ederim" dedi ve kibarca parçayı yerine taktı.
"Sana sarılabilir miyim, sakıncası yoksa?" dedim ürkerek. Sanki bu soruyu 30 yaşında birine soruyordum, ama onun beş yaşında olmasını istiyordum aynı zamanda.
Bir an tereddüt etti, sonra yüzüme baktı. Düşünüyordu. Acaba bana güvenebilir miydi?
Sonra evet anlamında başını salladı. "Evet" dedikten sonra, deniz altıyı elinden bıraktı.
Ona kollarımı uzattım, yanıma gelip kucağıma oturdu. Ona sıkı sıkı sarıldım. O da kollarını boynuma doladı ve bana sarıldı.
O anda bana bir anneye verilebilecek en güzel armağanı veriyordu. Belki, evet belki bende ona bir çocuğa verilebilecek en güzel armağanı verebildim.
Barbara L. Warner
-
Bir anne değilim ki çok olmak isterim,
umarım rabbim bana bu duyguyu nasip eder bir gün;
Hani herkesin annesi en iyidir ya,
benim annem iyinin iyisi çünkü benim annem
Onu anlatmaya kelimeler cümleler yetmez, o sıcaklığını hiç bir sey veremez, kimse onun gibi dost olmaz, kimse onun gibi dert dinlemez, sen sevindiginde kimse onun kadar sevinmez, sizi karşılık beklemeden seven hayatımızda kaç kişi var ki;
Ve annem,
-beni karnında taşıdığın için
-emzirdiğin için
-hastalandığımda başucumda beklediğin için
-ilkokuldan başlayıp üniversiteden mezun olana kadar bıkmadan usanmadan derslerimi sorduğun için
-senden çok uzaktayken akşam yemeğinin başından kalkıp ağlayarak kızım sen yemeğini yedinmi diye sorduğun için
-bu yaşa geldiğim halde başımı okşayıp sevdiğin için
-gece eve geç geldiğimde babamı ikna ettiğin için
-korku filmi izleyipte yanında yatmak istediğimde hem korkup hemde neden izliyorsun demene rağmen yarım saat sonra yanıma gelip beni göğsünde uyuttuğun için
-bana iki güzel kardeş verdiğin için
-sabahlara kadar dertlerimi dinlediğin için
-kocaman olmama rağmen beni bir bebek gibi şımarttığın için
-iyi günümde de kötü günümdede yanımda olduğun için
ve aklıma suan gelmeyen binlerce neden için, aslında nedene de ihtiyacım yok;
Sadece ANNEM olduğun için bile sana binlerce kez TEŞEKKÜR EDERİM.
Hayır duanı esirgeme benden
Seni çok ama çok seviyorum
-
SOL YANIM ACIYOR ANNE
Merhaba anne,
Yine ben geldim. Merak etme okuldan çıktımda geldim. Annelerde babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama Ali "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder" demişti de Onun için söylüyorum. Geçen hafta öğretmen, Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte Öğretti sağımı solumu. Ben biliyorum artık anne sağım neresi, solum neresi Ağrıyan yanımın neresi olduğunu Şimdi iyi biliyorum anne. Hani geçen geldiğimde Şuram acıyor işte şuram demiştim de Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne Bak şimdi söylüyorum Şuram işte, Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün. Dün sabah annesi
Ayşe'nin saçlarını örmüştü. Elinden tutup okula getirdi. Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi. Bende ağladım, Ağladım hiç de utanmadım.Öğretmen ne oldu dedi. Düştüm dizim çok acıyor dedim. Yalan söyledim anne. Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne. Bugün bende saçım örülsün istedim. Babam ördü ama onunki gibi olmadı. Dantel yaka istedim. Babam "Ben bilmem ki kızım" dedi. Bari okula sen götür dedim. "kızım, iş" dedi. Bende banane dedim, ağladım. "kızım, ekmek" dedi babam. Sustum ama okula giderken yine ağladım anne. Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne.
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi. Zeynep "annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş" dedi. Babam hepsini birlikte yıkıyor.Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne? Uff babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme. Üzülmesin diye söylemiyorum ama Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor. Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne. Hava kararıyor, ben gideyim anne. Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi. Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum. Kim bozuyor toprağını, Çiçeklerini kim koparıyor. İzin verme anne ne olur toprağına el sürdürme. Eve gidince aklıma geliyor bide bunun için ağlıyorum anne. Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.Biliyor musun anne her gelişimde aldığım topraklarını Şu kavanozda biriktirdim. Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum. Her sabah onu öpüyor kokluyorum. Kimseye söyleme ama anne Bazen de konuşuyorum onunla. Ne yapayım seni çok özlüyorum anne. Ha unutmadan,Öğretmen
yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi. Ben babama yazdıracağım. Öğretmen anlarsa çok kızar ama banane kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne.
Senin adın geçince sol yanım acıyor anne. Hiç bir şey yutamıyorum. Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne. Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp. Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
Sol yanım acıyor anne. İşte tam şurası, Sol yanım çok acıyor
anne.
Seni çok özledim, Anne çook...
-
Yazdıgınız anneleri okudum
okudum ama ben bişşi anlamadım
neden diye soracagınızı biliyorum.
ben anne sevgisini yaşayamadım
yaşım 40
.
bu 10 yaşımdaykende aynı 40 ımdada aynı ve 3 yıl oldu pek konuşmuyorum.1 yıl önce kızkardeşimde bir kez gördüm.merhabalaştık.ama bir akraba gibi sadece
yazacak o kadar şey var ki
içinizi karartmak istemiyorum.
-
Re: anneler gününüz kutlu olsun /geç ama daimi
Yarın anneler günü Yani cennetin ayakları altında olanların günü Tüm annelerin anneler gününü kutlar benden büyük annelerin ellerinden küçüklerin gözlerinden saygı ve sevgiyle öperim....
Cumhuriyet cumhuriyete sahip çıkan annelerle büyüyecektir. Anneler gününüz kutlu olsun...
-
Re: anneler gününüz kutlu olsun /geç ama daimi
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
Aziz Nesin
Evet böyle gitmemeli anneler yaşamadan ölmemeli kara peçeden bakmamalı...
-
Re: anneler gününüz kutlu olsun /geç ama daimi
Bu sitedeki annelerin anneler günü kutlu olsun...onlar bizim herşeyimiz...
saygılarımla
-
Re: anneler gününüz kutlu olsun /geç ama daimi
Tüm Annelerin Anneler günü kutlu olsun.
Eşiminde Anneler gününü kutlarım.
Doğum gününde kimi tebrik etmeli?
Biz bu doğum günü kutlamalarında yanlış yapıyoruz.
Tabi o gün,doğan insan için hususi bir gün,hayatında bir kilometre taşı,ama asıl tebrik edilecek insan,doğum günü olan kimseyi doğuran ANA.
Daha sonra da belki de baba.
Doğan insan ne yapmış ki onu tebrik ediyoruz?
Ama ANA,anası ağlayarak doğurmuş,yine anası ağlayarak büyütmüş.
Onun için bence,herkes doğum gününde ANALAR gününü kutlamalıdır.
Hayatta ise onu ziyaret edip elini öpmeli,kendisini doğurduğu için o'na teşekkür etmelidir.
Vefat etmiş ise de ANAsının mezarını ziyaret edip çiçekler ile süslemelidir.
Doğmak bir iş deyil,mühim olan doğurup emzirip,büyütmektir,
Alıntı
-
Re: anneler gününüz kutlu olsun /geç ama daimi
-
Dünyadaki bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun. Onların hakkını ne yapsak ödeyemeyiz.
Mersinli çiftçi!!! Senin annenin de Anneler Günün kutlu olsun.
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun / geç ama daimi
Analar bir elleriyle beşiği,diyer elleriyle dünyayı sallarlar.
(Napoleon Bonaparte)
Koparılması mümkün olmayan tek bağ,anne ile evlat arasındaki bağdır.
(Socrates)
İyi bir anne bin öyretmene bedeldir
(Johann Herder)
Anam anam garip anam
Sen büyütün sen besledin
Yemedin yedirdin
Giymedin giydirdin
Bize sevginle güç verdin
Kalbimizin güneşiydin sen
10-90-1983 M.E.Sezen
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun / geç ama daimi
Tüm annelerin Anneler Gününü kutluyorum...
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun / geç ama daimi
Yarın Anneler günü tüm Şehit Annelerin ellerinden saygıla öpüyorum
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun / geç ama daimi
Tüm annelerin gününü en içten dileklerimle kutlarım.
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun / geç ama daimi
Canımın içi annemin şahsında, tüm annelerin anneler gününü kutluyorum.
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Bir miktar perspektif,,,
anneler günümüzü kutlarken;
Bir biçim vermek gerektiğini düşünüyoruz belki de. Elimize teslim edilen taze etten insana bir biçim vermezsek biçimsiz kalacağını, o biçimsizliğin bütün sorumluluğunun bize ait olacağını sanıyoruz, korkuyoruz. Bu yüzden doğurduğumuz çocuklara biçimler vermeye çalışıyoruz.
Latife Tekin anlatmıştı bir kez, bebekken annesinin burnunu eliyle ova ova biçimlendirdiğini. Biz "eğitimli" insanlar olduğumuz için, annelerimiz de "eğitimli" insanlar olduğu için etimizi ovmuyorlar belki gövdemizi biçimlendirmek için. Ama aklımızı ellerinin arasına alıp, yoğurup, atıp tutup, yeniden bozup yeniden yapıp biçimlendiriyorlar. Biçimlendiriyoruz ya da.
Çölden kovulmuş!
Bütün bu biçimlendirme süreci içinde tuhaf bilgiler koyuyorlar içimize. Bugünlerde bunlardan bir tanesi takıldı kafama. Gülerek konuştuk aynı yaşta olduğum arkadaşlarımla:
"'Bir küçücük aslancık varmış!' şarkısını niye söylerlerdi bize?"
Ne tuhaf şarkıydı o! Kim, neden, nasıl öğretmişti onu annelerimize? Kimin icadıydı bu şarkı? Bu eser kimin bestesiydi? Hatırlamayanlar için hatırlatma:
"Bir küçücük aslancık varmış
Küçük aslan çö-çö-çölde yaşarmış
Babası onu pek çok severmiş
Sen benim ca-ca-canımsın dermiş
Baba aslan çölde vurulmuş
Küçük de çö-çö-çölden kovulmuş"
Ne tuhaf şarkı... Ne tuhaf... Anneler çocuklarına niye acı çekmeyi, acı çekmenin estetiğini öğretir? Bütün anneler yapar bunu, yapmalılar da. İnsanın nasıl canının acıdığını, canın acıtılmayacağını, acının kötü bir şey olduğunu, insanları anlamak için acı çekmek de gerektiğini, bu kadar sözü söylemeden, bir biçimde öğretir anneler. Öğretmeliler de...
Bir yabancı doğurmak
İnsan olma bilgisinin parçası olabilir bu. Ama bir yanıyla da öyle sanıyorum ki her anne, doğurduğuna yabancılaşmaktan korkar. Hiç senin gibi olmayan, senin değerlerini hiç taşımayan, senin gibi ağlayıp gülmeyen, büsbütün sana yabancı bir çocuğu doğurmuş olmak ne acayip bir şey olurdu. Bu yüzden belki hep bir küçücük aslancık vardı! Tıpkı karnını gıdıklayarak bir bebeğin gülmeyi öğretmesi gibi annenin, aklının kıvrımlarına acı bilgilerini yumuşakça gizleyivermek de vardı.
İnsan tozundan insan yapmak
Gizlerle dolu bir şey bir çocuğun biçimlenmesi. Nasıl oluyor da böyle insanlar oluyoruz? Nasıl iyi kalpli bir insan olarak büyütülür mesela bir çocuk? Nasıl çalışkan olurlar? Nasıl sorumluluk sahibi? Nasıl diğer insanları anlayan, ezilenin yanında olan biri yapılır bir çocuk?
Biri utanılacak bir duruma düştüğünde onu daha fazla utandırmamak için başını fark ettirmeden öte yana çevirmeyi annesinden hangi anda, nasıl öğrenir bir çocuk? Ve daha milyonlarca şey... Bütün bunlar nasıl oluyor? Yıldız tozundan galaksiler oluşması kadar tuhaf şeyler bunlar.
Hayret kademesi
Sonra birtakım annelerin evrene bıraktıkları sihirli taşlar gibi buluyoruz birbirimizi. İkimiz de mesela "Bir küçücük aslancık varmış" şarkısını biliyor oluyoruz. Son iki dizesini en neşeli anımızda bile söylemiyor oluyoruz.
Bağlanıyoruz birbirimize, âşık oluyoruz, dost oluyoruz, bir şey oluyoruz. İki birbirinden habersiz annenin vaktiyle içimize sakladıkları gizler, birbirini bulunca açılıyor böylece. Böyle işte acayip acayip şeyler oluyor. Hayret kademesine çıkınca bir kere her şeyin içinden ışıklar çıkıyor...
ece temelkuran
Anneler melek değildir... Melekler sadece melektir. Anneler ise insandır, kadındır!.. Anneler gerçekten yemez, yedirir ama bu hiç acıkmadıklarından değildir. Anneler uyumaz, uyutur ama bu uyku nedir bilmediklerinden, hiç bitkin düşmediklerinden değildir... Anneler melekten üstündür bu yüzden...
Günümüzün gerçek kahramanları... Çocuğuyla yalnız yaşayan ve ona hem annelik hem babalık eden; sabah dokuz, akşam sekiz çalışan; bir yandan da toplumda birey olarak var olmak için çabalayan kadınlar... Önünüzde saygıyla eğiliyorum.
Annelik yücedir, doğru. Fakat asla masum değildir.
"Anne" diye ayrı ve özel bir varlık var; bir tür üçüncü cins sanki...
Hüngür şakır "annem annem, canım annem" yazıları döktürüyoruz.
Ekranlarda uydurulduğu pek belli olan, annelerin çilelerini bile allayıp pullayan, "fazla pembe" masallar anlatıyoruz.
Öyle ki, en sonunda "anne olarak kadın" ve "kadın olarak anne" karakteri zihinlerimizden uzaklaşıyor, yerini hayali bir varlık alıyor.
Hani neredeyse sinsi bir kadın düşmanlığı veya ucuz bir insanı horlama görmeye başladım bu tutumumuzda...
Oysa anne diye "üçüncü bir cins" yok evrende.
Meleklere gelince... Onlar doğurmazlar.
Anneler insandır, kadındır ve...
Yalnızca kadınlar anne olur.
Asıl marifet anne olabildikleri için kadınları, kadın oldukları için anneleri sevip saymaktır.
Çünkü anneler gerçekten de yemez, yedirir ama bu, mideleri olmadığından değildir...
Çünkü gerçekten de anneler uyumaz uyutur ama bu, uyku nedir bilmediklerinden değildir...
Ve...
Allah aşkına hangimiz cesaretle annemize sorduk: İki dakikalığına da olsa,hiç annelikten yorulmadın mı anneciğim, diye.
Hangimiz sorduk: Hiç bu kimlikten yorulmadın mı anne, diye. Ama istifası yoktur anneliğin...
Bunun için hem çocuklarını hem kaderlerini derinden sever anneler.
Meleklerin melek olmaktan başka çaresi yoktur.
Oysa anneler melek gibi olmayı seçerler...
İşte yalnız bunun için bile kucak dolusu sevgiyi hak eder anneler.
Yalnız bunun için bile çok güzeldirler...
Haşmet Babaoğlu
Gelin çiçek derelim,
yollarına serelim,
sevgi dolu türkülerle
annemize verelim,
ve..,
içinde anne geçen tüm küfürleri dilimizden men edelim,
Ve bu..., Annelere çiçek, etek, yürek, yüzük, küpe yerine tarihi ve sonsuz değeri olan bir armağan olsun,,,,
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Geç oLdu ama ben de kutLarım :)
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Sevgili ANNEMİN
Sevgili hayat arkadaşımın
TÜM ANNELERİN "ANNELER GÜNÜ" kutlu olsun
Zaman geciyor,
Hergün bir yaprak,
Hergün bir damla daha hayattan,
Büyüyorum anne.
Hani içinde bir kıvılcım olurya,
Hani herşey çok güzeldir,
Benim kıvılcımım kor oldu,
Ama bak herşey yolunda değil anne.
Hani ufacık bir bebekken,
Sadece acıkınca ağlarmışım,
Başka zamanlarda sürekli gülermişim,
Artık sadece acıkınca ağlamıyorum anne.
Bak yıllar ne çabuk geçmiş,
Sadece gülünmeyecegini öğrenmişim,
Belkide öğretilmişim.
Ben büyümüşüm be anne.
Yanından ayrılmayan kızın,
Bak artık uzaklarda,
Üstelik yalnız,
Hemde herkesin içinde anne.
Öyle birde tuzağa düşmüşki,
Of dese olmaz, yok dese hiç,
Adını bile koyamamış,
Yardım etsene anne.
Anlayacağın eskiyi özledim anne,
Yeniden çocuk olmayı,
Sadece acıkınca ağlamayı,
Ve hiç şimdiyi yaşamamayı.
Zaman geriye gitmez değilmi?
Ya da ben yeniden çocuk olamazmıyım?
Söylesene onu unuttum diyebilirmiyim?
Yani herşey söylemek kadar kolay olabilirmi anne?
Dur söyleme,
Ben yine hayal kuruyorum değilmi?
Sadece kendimi kandırıyorum değilmi?
Peki kalbimi kim kandıracak anne?
Eskiden günlerin, hatta dakikaların hesabını tutardım,
Şimdi günlerden Cuma belkide salı,
Günlerin ne önemi kaldıki,
Takvimlere bile küs oldum anne.
Yinede ayaktayım, direniyorum.
Belkide bir ışık arıyorum,
Bulunca herşeyden kurtulabileceğim,
Ne güçlü büyütmüşsün beni anne!
Sen yinede beni merak etme,
Herşeyle savaşmayı,
Güzel günlerinde olacagını,
Ben senden öğrendim anne.
Yinede buralar güzel, soğukları saymazsan.
İnsanlar mutlu, beni saymazsan.
Gündüzler ve gecelerde iyi, yalnızlıgımı saymazsan.
Beni soracak olursan anne,
Bende iyiyim, içimdeki yangını saymazsan.
Deniz Tınarlı
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Tüm annelerin günü kutlu olsun...
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
En başta canım annemin, daha sonra tüm annelerin; anneler günü kutlu olsun.
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Anna Jarvis’in anne sevgisi Anneler Günü’ne dönüştü.
Mustafa KÜÇÜK / İSTANBUL 9 Mayıs 2009
ABD’li Anna Jarvis, çok sevdiği annesinin ölümü üzerine 1908’de tüm arkadaşlarını çağırarak bir anma günü düzenlendi.
Bir çığ gibi yayılan kutlama 1914’te ABD Kongresi’nin onayıyla ülke çapında "Anneler Günü"ne dönüştü.
ABD’nin Philedelphia Eyaleti’nde 9 Mayıs 1966 günü Anna Jarvis’in annesi öldü. Annesini çok seven Anna Jarvis’in üzüntüsü aylarca sürdü. Hayatta kimsesi kalmayan Anna Jarvis yaşama küstü. Yemedi, içmedi bir ara ölmeyi bile düşündü. Jarvis’in bu durumunu yakından izleyen komşusu onunla arkadaş oldu. Bir gün yaşlı komşusu söyleşi sırasında Jarvis’e "İnsanlar doğar, yaşar, ölür. Bu bir doğa kanunudur" dedi. Jarvis bu sözlerden çok etkilendi. Ancak bu doğruyu bulmak Jarvis’in annesine olan sevgisini azaltmadı. Aradan geçen süre içinde ölüm sözcüğünün soğukluğu gitti yerine anne sevgisinin sıcaklığı geldi. Artık Jarvis annesini gözyaşları ile değil, severek anmaya başladı. Jarvis’in annesinin ölüm yıldönümünde bütün arkadaşları eve geldi. O gün Jarvis arkadaşlarına, "Yılın bir gününü annelere ayıralım. O günü annelerimizle ilgili anılarla dolduralım. Böylece annelerimize olan sevgi borcumuzu ödeyelim" dedi.
ABD Kongresi onayladı
Arkadaşları Jarvis’in önerisini çok beğendi. Birlikte hemen kentin Belediye Başkanına gittiler. Belediye Başkanı, öneriyi içtenlikle benimsedi. Öneri gazetelerde yayınlandı. ABD Kongresi Mayıs ayının ikinci Pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.
İnci küpeli anne simge oldu
Hürriyet Gazetesi’nin logosunu çizen Tahsin Öztin’in çizdiği kulağı inci küpeli, boynunda zarif inci kolyesi olan, sade ve çağdaş anne logosu Türkiye’da Anneler Günü’nün simgesi haline dönüştü.
Sümerler’e dayanıyor
ANNELER Günü’nün kökeni Sümerlere dayanıyor. Sümerler’de bahar ayları çeşitli isimlerle doğurganlık, analık, doğanın yeniden uyanışı ile birlikte kutlanmış. Anneler Günü geleneği, Antik Yunanlı’ların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan "Rhea" onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla sürmüş. Antik Romalı’lar da ilkbahar festivallerini İsa’nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça "Cybele" onuruna kutluyorlardı. 1600’lü yıllarda "mothering day" adı ile şenlikler düzenlenmiş. Çalışanlara tatil verilmiş. Analık Pastaları sunulmuş. Hıristiyanlığın yayılmasıyla tüm kötülüklerden koruyan "Anneler Kilisesi"ni onurlandırmak için bu kutlamalar çerçeve değiştirmiş.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11613000.asp?gid=233
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Tüm annelerin anne olmayı bekleyenlerin ve anne adaylarının anneler günü kutlu olsun. Aydınlık günler sizin olsun
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Önce fiks şiirim Aziz Nesin Ustadan. Anneler gününüz kutlu olsun..
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Alıntı:
Gökhan Kartal rumuzlu üyeden alıntı
Şimdi bu logo yeni mi yani? inci küpeyi bilmem ama öğretmenlerimizin; kendi resmimizi de içine yerleştirerek Anneler Günü armağanı olsun diye bizler için hazırlattıkları bu gölge resim zaten vardı !..
Neyse..
Başta şehit anneleri olmak üzere tüm annelerin ve anne adaylarının anneler gününü kutluyorum. Onlar için gözyaşı dökmedikleri çok ama çok sevildkleri huzur dolu bir ülkemiz olmasını diliyorum.
-
Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Ne ilginç anneler gününden hemen önce gelen resmi bayramımız Ulusal egemenlik ve ÇOCUK bayramı sanki çocukları sevindirip anneleri unutmayalım der gibi... Peşinede gençlere gün geliyor.
Bu anneler günü çok sevdiğim birileri için hayatlarının en zor günleri olarak geçecek... Benimde içimde büyük bir boşluk uyandırdı bu durum. Neden bilmem çok iyi tanımasamda enteresan bir güvenim vardı O na karşı....
23 Nisan da genelde ufak çocuklar bir hediye bekler ufak çocuk demek ailenin en küçüğü demektir aslında hele hele kız çocuğu ise.... Normalde evlenip gitmedikleri sürece kızlar hep küçüktür zaten... Ama zaten 15 i 16 ya bağlayan yaşlarda lisede okuyan üçüncü kız isen e be bıcırığım gerçekten ufaksın demektir....Hediye beklemek senin en doğal hakkındır. Anneciğinden bir tatlı tebessüm bir sarılma bir buse yanaklara aslında en büyük hediyedir.
İşte böyle bir 23 Nisan 2009 da bir anne kızına verebileceği en büyük hediyeyi verdi. Kendisinin artık bir MELEK OLDUĞU hediyesiydi bu.... Aslında olay tam bir gün önce sabaha karşı gerçekleşmişti tıbbi raporla 0530 da...İşin enteresanı tam da sabah ezanında.... Aslında 22 Nisanda bir olay daha olmuş kabul ediliyor...
1571 de ortaya çıkan bir sorundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu din kurulu Şeyhülislam başkanlığında toplanır. Sorun enteresandır ve islam dışı ülkelerde kabul gören miladi takvimle ilgilidir. Takvim konusundaki ehli kişiler toplanır hatta memleket dışından miladi takvimi çok iyi bilen ''yabancı uzmanlar''gelir. İncele incele ayarla bir sonuç ortaya çıkar . Şeyhülislam ve beraberindekiler Padişahtan randevu ister Padişah ta Padişahtır hani.. kanuni Sultan Selim ile Hürrem Sultan dan olma II. Selim. Randevu istenmesinin nedeni Padişahlığından çok Halife olmasındandır. II. Selim huzura Kabul eder Şeyhülislamla diğer bilginleri dinler dinler... Sonra kendisi inceleme yapar kendisi de iyi yetişmiş sadrazamlarıda bilgili kişilerdir. Zamanın en büyük alimlerini de çağırır II.Selim... sonunda Fetfasını verir....
'' Memalik i Osmanlı ve tüm islam aleminde tüm dini günler eskisi gibi devam edecektir. Her kimki İslamın hüküm sürmediği illere gider ve orada Peygamberin doğum tarihi sorula 22 Nisan 571 diye''
İşte 22 Nisan aslında İslam peygamberinin ilk kabul edilen miladi doğum tarihidir. Hatta tüm din kitaplarında bir ortak nokta daha vardır... O da şudur ''Peygamberimiz Fil vakasından 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri ağarırken, Mekke`de doğdu.'' Yani günümüz Türkçesi ve tarihi ile 22 Nisan571 0530 da doğmuş..... Almanakta tanyeri ağırma vakti ezan vakti ile çakışır ve 0530 dur....
Bıcırıktan ölüm bir gün gizlenir mecburen okul durumu ve kargaşadan ertesi günde 23 Nisandır... Bıcırık 23 Nisan da anneciğinin gerçekten bir melek olduğunu öğrenir.... Bu arada benim haberim olduğu an ezan okunmaktadır.... Benim apar topar yola çıktığım ve uçağa bindiğim an gene ezan okunmaktadır ! İşin enteresanı ben gibi birisi bu kadar çok ezana hiç denk gelmemiştir. Kaldı ki normal şartlarda benim pek ilgimi çekmeyen ezan bu olayda ha bire kulağımda çalınmıştır...
Bıcırığın annesi çok sevilen bir ebe hemşiredir. Hayata aslında daha yeni başlayacak ektiiklerini biçecekken Allah onu bir dakikada yanına alıvermiştir. Perşembe günü yani 23 Nisan da Kadifekale'de Öğlen namazını müteakip cenaze namazı kılınır . Bendeniz orada bir çok çocuk görünce cenazede bu çocukların işi ne cami avlusunda ne iş ? Gibisinden bir soru sordum birisine ve aldığım yanıt '' Hepsi ebe anne nin elinde doğdu...'' İlginç bir durumdu. Kadifekale İzmir in Kürt nüfusunun en yoğun olduğu garip bir yerdir. Burada bir Türk ün böylesine sevilmesi ve cenaze için gelenlere dükkan önünden kendi arabasını kaldırıp yer vermeleri Merhume nin inanca göre nerede olduğunu gösterir aslında....
24 Nisan istanbul'da Cuma günü bir öğlen namazını müteakip ikinci kez cenaze namazı kılınan ender insanlardan birisi olma özelliğinede sahip olmuştur merhume.... Ölüm anı Peygamberin doğum anıyla denk gelen kutsal gün başlangıcı kabul edilen Perşembe öğlen namazını müteakip cenaze namazı tıklım tıklım kılınan ve kutsal gün Kabul edilen Cuma öğlen namazını müteakip gene tıklım tıklım kılınan bir cenaze namazını müteakip defnedilen birisinin hele hele ANNE olan birisinin mekanı CENNETTİR.
Ey sevgili Bıcırığım anneciğin seni terketmedi ama şunuda bilki kimse ama hiç kimse cennetin çağrısını bekletemez karşı koyamaz koşa koşa gider. Tıpkı anneciğin gibi... Dikkat ettin mi çok hoş ıslatmayan ama terlemeyi önleyen bir hava vardı İzmir'de de istanbul'da da Ben orada sigara alıyorum diye dört şemsiye aldım bıcırığım.... Temmuz'da da İzmir'de yağmur yağmazdı , nisan sonunda da ama ikisinde de yağdı bıcırığım.....
Anneciğin sana en iyi 23Nisan hediyesini verdi bıcırığım bunu göz yaşları ile kabullensende en iyi hediyeyi Annen sana CENNETİ VERDİ BICIRIĞIM CENNETİ...
ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN....
-
Cevap: Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Karşılıksız sevgi ve sonsuz özverinin simgesi annelerimizin Anneler Günü'nü kutlarım.
Bu topluma karşılık beklemeden hizmet etme konusundaki özverili kimliği ile binlerce çocuğa eğitim desteği sağlayan Prof.Dr.Türkan Saylan'ı Anneler Günü'nde saygıyla anıyorum.
-
Cevap: Re: Anneler gününüz kutlu olsun
Tüm annelerimizin, anneler günü kutlu olsun. Canım annem seni yürekten kucaklıyorum.
-
Cevap: Anneler gününüz kutlu olsun
Yarın Anneler günü... neden bir günse aslında hergün olması lazım ki değeri olsun.... sevdiğine seni seviyorum diyemeden göçüp giden o kadar çok kişi var ki belki de o yüzden böyle günlere ayrıca ihtiyaç duyulmuş hediye sektörü haricinde...
Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar sözünün doğruluğunu tartışacak birisi var mı? ( Tabiiki burada gerçek annelerden söz ediyorum... çocuğunu tuvalette düşürüp kaçan orada burada terkeden biyolojik taşıyıcıları değil.)
Benim gibi klasik bir adam anneler gününde fikslenmiş gibi aynı şiiri yazar durur... Belkide bir kadın olan annelerimize daha düzgün bir gözle bakabilmemiz ve kadınlara saygı göstermemiz içindir... Bilemem okadarını ama tüm annelerin anneler günü kutlu olsun...
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
Aziz NESİN
-
Cevap: Anneler gününüz kutlu olsun
Tüm anne ve anne adaylarının anneler günün yürekten kutlarım. Canım annem seninde anneler günün kutlu olsun........