-
Bu da oldu!
Evet, bu da oldu!
Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı (ve Hükumet Sözcüsü) Cemil Çiçek; herkesin gözünün içine baka baka, """irtica suç değildir, Kanun'la suç olarak tanımlanmış bir eylem değildir""" diyebildi.
Hadi, durmayın, mürteci olun çocuklar! Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi kitaplarınızın, "bunları biliyor muydunuz" köşesinde yazdığı ve Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanı'nın, yine herkesin gözünün içine baka baka açıklayıp; """biz bunu uydurmuyoruz, hurafe de değil, bakın, bir Alman doktor böyle söylemiş""" dediği gibi; abdest suyunun faydalarını okuyun; yıkanmanın, arınmanın, yalan söylememenin faydaları değidir önemli olan. Önemli olani abdest almaktır.
Ortaya çıkarak, rahatça ve sınırsız bir özgürlüğe sahip kişi olarak, gerine gerine, her türlü eylemle irticayı destekleyin! Nasıl olsa, bu artık Devlet'çe (en azından Hükumet'çe) açıkça desteklenen bir olgudur.
Yakın veya uzak tarihe bakarak, nasıl mürteci olunur, öğrenin ve siz de uygulayın!
Bunlar; cesaret göstergesidir, cür'ettir?
Yalan söylemek, Kanun'la yasaklanmış bir suç değildir; dilediğiniz yerde, dilediğiniz kişiye karşı, dilediğiniz şekilde ve sınırsızca, fütrusuzca yalan söyleyebilirsiniz. Ama dikkat edin; birisine """yalancı""" derseniz, duruma göre sövme veya hakaret suçu işleyebilirsiniz.
Şerefsiz olmak suç değildir; ama, sakın ola da birisine, hele bir kamu görevlisine, "şerefsiz" demeyin!
Alman doktorun söyledikleri, kabul edilerek ders kitaplarına girer; Birleşmiş Milletler örgütünce, """dünyada terörü finanse eden kişi""" olarak kabul edilen ve tüm dünyadaki faaliyetleri yasaklanan kişi; yasaklanmaz; makbul ve emindir Türkiye Cumhuriyeti Hükumet üyelerince...
Çekinmeyin mürteci olmak için; sakın çekinmeyin, destekleyin irticayı, göreceksiziz, siz de prim yapanlardan olacaksınız, önünüz açılacak...
Sakın ha çekinmeyin!
-
Sayın Karakum, size güvenerek yazıyorum, eğer suç derlerse ücretsiz savunacaksınız beni, sorumlusu sizsiniz ona göre :)
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, şıracı bozacıya (ya da tam tersi) şahitlik yapar, arka çıkar... (Ne güzel demiş atalarımız :) )
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, abdest suyu tartışmasında tahrifatı kabul etti.
Bakan Hüseyin Çelik, din dersi kitabına "Abdest suyu kandaki alyuvarları artırır" alıntısının, metinde tahrifat yapılarak konulduğunun anlaşıldığını açıkladı. Çelik, "Ben bile bile hatada ısrar etmem" dedi
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 11. sınıflarda okutulan "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" kitabında alıntı olarak yer alan, "Abdest suyunun alyuvarları artırdığı" şeklindeki ifadede çarpıtma yapıldığı izlenimini edindiğini, bu çerçevede gereken neyse yapacağını açıkladı. Çelik, "Ben hayatımda hiçbir zaman bile bile bir hatada ısrar etmedim" dedi.
Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanarak 11. sınıf öğrencilerine dağıtılan söz konusu kitapta yer alan tartışmalı ifadelerle ilgili olarak dün Milliyet'e ayrıntılı açıklamalarda bulundu.
Milliyet araştırdı
Kitapta, "Abdest için kullanılan su kandaki alyuvarları arttırır" şeklinde bir alıntıya yer verilmiş, bu ifadenin Dr. Elbert Schalle adlı bir Alman yazarın "Başarılı Tedaviler" adlı kitabından alındığı yazılmıştı.
Getirilen eleştiriler üzerine Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, bu bölümün bir alıntı olduğu, dolayısıyla bakanlığı değil orijinal kitabın yazarını bağladığı savunmasını yapmışlardı.
Milliyet, bu savunma üzerine kitabın orijinalini bulup, metinde böyle bir ifadenin olmadığını, dolayısıyla Milli Eğitim'in hazırladığı kitaptaki alıntının gerisinde bir çarpıtmanın yattığını ortaya çıkartmıştı. Bu durum Milliyet'in dünkü sayısında ayrıntılı ve belgeli bir habere konu olmuştu.
Çeviride tahrifat var
Milli Eğitim Bakanı Çelik, dün bu konuda Milliyet'e yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Konuyla ilgili yayınlar üzerine gerekli incelemeyi başlattım. İncelemede arkadaşlar alıntı yapılan Almanca kitabın orijinal metnini alıp okudular ve beni bilgilendirdiler. İnceleme sonucunda ilk intibamız, yapılan alıntılarda orijinal metinde bulunmayan bazı ifadelerin tahrifat yapılarak kitaba konduğu yolundadır.
Gereken yapılacak
Bunun üzerine incelemeyi soruşturmaya çeviriyorum. Soruşturma sonucunda müteselsil sorumluları hakkında gereken neyse yapılacaktır. Ayrıca yine soruşturmanın sonucuna göre ilk aşamada bütün okullara göndereceğimiz bir genelgeyle bütün okullarda din dersi derslerinde bu bölümün kitapta yok sayılmasını isteyeceğiz. Bundan sonraki aşamada ise önümüzdeki yıl kitabın yeniden basımında bu bölümün çıkartılmasını sağlayacağız."
Erdoğan ne demişti?
Söz konusu kitapla ilgili tartışmalara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da dahil olmuştu. Erdoğan, geçen hafta sonunda ABD'ye giderken uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, alyuvar meselesinin bir Alman bilim adamının kitabından alındığını, kitabı getirterek kendisinin de baktığını söylemişti. Erdoğan, "Bir sakatlık varsa onu bağlar" diyerek Alman bilim adamına sorumluluk atfetmiş ve "Kitaptaki cümleler aynen var mı?" sorusuna "Evet, aynen var" karşılığını vermişti.
Milli Eğitim Bakanı Çelik, dün Milliyet'in sorularını yanıtlarken söz konusu kitapla ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bilgi verdiğini açıkladı. Çelik, "Bu konuda Sayın Başbakanımızı bilgilendirdim. Ama kendisine orijinal metni değil, bizde okullarda okutulan ders kitabını götürdüm. Kendisinin kastettiği bu kitap" diye konuştu.
Milliyet
-
Buyrun burdan yakın, bu ülkede irtica yokmuş, ilkokullara kadar cami yardımı adı altında genelge gönderilmesi nedir söyler misiniz? Amaç gerçekten yardımsa, ilkokul çocuklarından ne istersiniz, cami avlularında toplanan paralar nereye gider, yetmedi de ondan mı ilkokullara el attınız? Hem hangi camide okullara yardım kampanyası yapılmış söyler misiniz ??
*******
Zonguldak Çaycuma'da İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, tüm okullara gönderdiği genelgeyle bir cami inşaatının tamamlanması için yardım toplanmasını istedi
Zonguldak'ın Çaycuma ilçesi Milli Eğitim Müdürlüğü, tüm okullara bir genelge gönderek, bir caminin inşaatının tamamlanması için gerekli 90 bin YTL'nin toplanması için açılan kampanyaya maddi destek sağlanmasını istedi.
Skandala yol açan gelişme, Çaycuma Kaymakamı Musa Işın'ın imzasıyla 19 Eylül'de Çaycuma Milli Eğitim Müdürlüğü'ne gönderilen genelgeyle başladı. Işın yazısında, Ereğli'deki Sefa Camii'nin inşaatının tamamlanması için gereken paranın toplanması konusunda Zonguldak Valiliği'nce 1 yıl süreyle izin verildiği hatırlatıldı. Işın'ın yazısı üzerine Çaycuma İlçe Milli Eğitim Müdürü Dursun Şen de, 25 Eylül'de tüm anaokulları, ilköğretim okulları, liseler ve özel okullara bir genelge göndererek kampanyaya destek verilmesini istedi.
Şen, yazının valilikten kaymakamlığa, oradan da kendilerine geldiğini iddia ederek, "Bu il genelinde bir yardım kampanyasıdır. Biz de okullara bildirdik" dedi.
CHP tepki gösterdi
Camiye yardım için öğrencilerden para istenmesine tepki gösteren CHP Zonguldak İl Başkanı Ali Koçal da, İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün son günlerde başarıları yerine skandallarla gündeme geldiğini belirterek, "Görülüyor ki Milli Eğitim'deki yapılanma AKP politikasının gereğine göre yapılıyor" dedi.
Milliyet
Mustafa ÖZDEMİR
-
Şimdi gerçeklere bakalım
Adamlar yalan söylemiş mi ? Hayır ... Neden Çünkü bu kişiler kendilerini Suudi Arabistan da İran da BAE de yaşıyor sanıyorlar veya burayı oraya benzetmeye çalışıyorlarda ondan...
Bu kişiler başta TBMM si başkanı ki neyazık ki orada oturuyor Başbakan ve bunların Takunya takımı İRTİCANIN DORUĞUDUR. İrtica bunlardır. Ama işin garibi bunlarda din de yoktur. Bunların dini paradır. İncaleyin Başbakan olarak sıfatlandırılan kişiyi fakir bir aileden gelip bu servet ::: Din bezirganı din sömürücüsü irtica isterim getireceğim diye kefenini dolar dolduran bir kişi çıkar... O kadar dindar ki kefenin cebinin olmadığını bilmez... Saf gerçek dindarları sömüren alttan alta İrticayı tetikleyen bir numaradır... TSK anayasa da belirtilen görevleri yapmakla yükümlüdür ahkamını keser ama kendisi Anayasa değil Fetva cı olduğundan kendi görevini bilemez....
Başbakanlık makamını fuzuli işgal eden bu mümtaz şahsiyet ülkeyi ki kanla alınmış toprakları şahsi hesabına dolaylı gelen petro dolarlarla fersah fersah satar... Hadi canım sende... Sen varken İrtica mı olur ? İrtica nın temelisin daha ne olacak...
Korkundan Cumhurbaşkanı olmak istiyorsun aman sakın o makam kutsaldır kirletme oralarıda ... Kaç artık valla kimse takip etmez ... Al türbanını kanlı paranı git... Yalan söyleme kandırma 340 kişiyide al yanına ama git... Valla 10 bin dolar göndercem neredeysen Ne olur ATATÜRK TÜRKİYESİNİ bırak...
-
Başbakan ve zevatı ;
İrtica tanımını yapsanızda Türkiye olarak ne nedir öğrensek...
-
Bu ülkede irtica yok, tarikat yok, şeyh yok, tekke yok, mürit yok, yok yok yok... Hepsi bizim uydurmamız, hepsi bizim fitne fücurluğumuz, ülke güllük gülistanlık ama biz sevmiyoruz ülkemizi, bu yüzden abuk subuk şeylere inandırıyoruz kendimizi...
Bu da foto montaj kesin ama biz kötü niyetliyiz işte...
http://image.haber3.com/haber/56173.jpg
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Çarşamba'da sarık ve cübbe ile dolaşanları vatandaşların uyarması gerektiğini belirterek "İçişleri de gerekeni yapmalı" demişti.
İslami kesimin de tepkisini alan Şahin'in bu açıklamaları Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ın gözünden kaçmadı.
Yılmaz, Bakan, Şahin'in son açıklamasını bu fotoğrafla vurdu. Hürriyet'in arşivinden bir fotoğrafı köşesinde yayınladı. Yazara göre Bakan, "Ele verir talkını kendi yutar salkımı" rölünde.
Şahin'in İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Hoca ile kucaklaşmasını gösteren fotoğraf için Yılmaz, şu soruyu sordu:
...O kişi herkesin bildiği gibi her yerde cüppesi ve sarığıyla dolaşıyor. Nitekim camide Başbakan Yardımcısı ile çekilen fotoğrafında da aynı kılık içindeydi.
Merak ettim, acaba o gün bir "vatandaş olarak" Şahin, söz konusu tarikat liderini bu kılıkla dolaşmaması için uyardı mı? Üst düzey bir kamu yöneticisi olarak, civarda bulunan görevlileri bu duruma göz yumarak "görevlerini ihmal ettikleri için" uyardı mı?...
İŞTE O YAZI:
Ele verir talkını kendi yutar salkımı
BAŞBAKAN Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Fatih Çarşamba'da olduğu gibi sarık ve cüppe ile dolaşanları vatandaşların uyarması gerektiğini belirterek "İçişleri de gerekeni yapmalı" dedi.
Mehmet Ali Şahin'in bu sözleri dünkü Hürriyet'te ve başka bazı gazetelerde de yayımlandı.
Şahin, kılık kıyafet yasasına göre cüppe ve sarığı kimlerin giyebileceğinin belli olduğunu, bu duruma göz yummanın da görevi ihmal etmek anlamına geldiğini söyledi.
Haberde Şahin'in "geçenlerde Fatih'e gittiğimde Fevzi Paşa Caddesi'nde dolaşmıştım ki Çarşamba'ya çok yakındır. Oralarda bu şekilde dolaşan kimse görmedim" dediği de haberde yer alıyor.
Ben ise Şahin'in bu kılıkta dolaşan birilerini gördüğüne çok eminim. Hafızama güveniyorum ama yine de yanlış yapmamak için Hürriyet fotoğraf arşivinde bir araştırma yaptım.
Ve Mehmet Ali Şahin'in, Fatih Camii avlusunda, Çarşamba'daki tarikat lideri ile el sıkışıp, öpüşürken çekilmiş fotoğrafını buldum.
O kişi herkesin bildiği gibi her yerde cüppesi ve sarığıyla dolaşıyor. Nitekim camide Başbakan Yardımcısı ile çekilen fotoğrafında da aynı kılık içindeydi.
Merak ettim, acaba o gün bir "vatandaş olarak" Şahin, söz konusu tarikat liderini bu kılıkla dolaşmaması için uyardı mı?
Üst düzey bir kamu yöneticisi olarak, civarda bulunan görevlileri bu duruma göz yumarak "görevlerini ihmal ettikleri için" uyardı mı?
haber3.com
-
Yok yokkk, irtica yok... Rektör de uyduruyor.
Harran Üniversitesi akademik yılı açılışında konuşan Rektör Prof. Dr. Uğur Büyükburç, irtica uyarısında bulundu.
Büyükburç, üniversitede cemaatlerin irticai hareketler içerisinde olduğunu belirterek, "Cemaatler bedava yurt ve yemekle kızları türbana sokuyor" dedi. Büyükburç akademisyenlerin de bu tür faaliyetlerinin olduğunu öne sürerek, şunları söyledi:
"Sayıları az da olsa aramızda tarikat ve cemaatlerin temsilcileri önünde diz çöken veya Atatürkçülük maskesi altında iş yapmayan, bölücü insanların da bulunması toplam kalitemizin düşmesine neden oluyor. Özellikle son bir kaç yıldırgenel lise mezunu kız öğrencilerin, bir grup cemaatler tarafından bedava yurt ve yemek uğruna tesettüre sokuldukları gözlenmektedir."
Sabah
Mehmet Yıldırım
-
Çarşamba da Sarıklı Cübbeli Peçeli Çarşaflı yokmuş ya doğru gerçekten
Dedim boş boş dolanma şu bakana destek çık çek bir iki fotoğraf koy siteye münafıklar utansın bir daha orada burada boş boş konuşup durmasınlar...
http://img243.imageshack.us/img243/2...9061605ef3.jpg
http://img97.imageshack.us/img97/9127/1309061635gz4.jpg
http://img168.imageshack.us/img168/5...9061642mh8.jpg
-
-
Daha önce, bir görüşmemde, site yöneticilerimize belirtmiştim reklamlar mevzuusunu.
Buraya girdiğimde, aşağıda neler çıkıyor gibi veya Turk Avukat gibi ya da kadınları aşağılayıcı site adresleri gibi.
Lütfen, "adsense" yoluyla mı, başka yolla mı olur, bu reklamlarda seçim yapılsın ve sitedeki katılımcıları rahatsız edici reklamlar alınmasın ya da engellensin!
-
Hükümetin başı yani başbakan yeni bir takiye buldu ilki bunları ortada konuşmayalım ; ikincisi 'irtica' demeyelim' 'aşırılık diyelim.' Ne hikmetse aşırılığın yanına dinci yi koyamadı... Yani aşırı dinci demedi.. Sanırım amaç hem kavram kargaşası yaratmak hem zaman kazanmak hem takiye...
Kendisinin başdanışmanlarından birisi 'artık ılımlı islama geçmeli ' demişti hala aynı şeyi söylüyor onu azıcık merkeze çekecekmişiz... Daha da garibi başbakan ''Taraflar kim olursa olsun, ister siyasi taraflar olsun, ister başka taraflar olsun, ülkeyi gerecek yaklaşımlardan kaçınmamızın gereğini her zaman ifade ettim. Şimdi yine ifade ediyorum, yarın da edeceğim. Burada dikkatli olmamız lazım, hassas olmamız lazım. Ülkede olmayan şeyleri varmış gibi göstermenin hiç kimseye faydası yok.
Farklı görüşler her zaman olabilir de. Bu görüşlerin gerekli bilimsel tabanının olması gerekiyor, bir yerlere dayanması gerekiyor. Yani bunlar varsa geçerliliği vardır, yoksa geçerliliği olamaz. Yani her iddia bir ispat gerektiriyor. Bunun ispatı yoksa kabul etmek mümkün değildir.''diyor. OLMAYAN ŞEYLERİ VARMIŞ GİBİ GÖSTERMEK... Yani açıkça ülkede İrtica yok ama birileri Cumhurbaşkanı Genkur Kuvvet komutanları ve yüksek yargı ile YÖK var diyor. Ne gariptir biraz daha açarsak
Başbakan açıkça diyor ki : İrtica tehlikesi yok.. İrtica bugünün tartışması değil. Sağlıksız bir kavram olarak gündemde tutuluyor. Bundan yararlananlar var. İrtica tartışmasının artık gündemden indirilmesi lazım." Özeti: İrtica tehdidi yok!. ( Bunu Cumartesi diyor )
Devletin başı yani Cumhurbaşkanı ne diyor :"Cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan, bugün de etkinliğini arttırarak sürdüren irtica tehlikesi vardır. Türkiye'de irticai tehdidi yeterince algılayamayanların, son yirmi yılda yaşanan olayları üst üste koyup birlikte değerlendirmesi, Türkiye'deki toplumsal ve bireysel yaşamın nerden nereye geldiğini iyi çözümlemesi gerekir. İrticai tehdidin devletin temel niteliklerini değiştirme hedefinden sapmadığı gözlenmektedir. Bu çerçevede Cumhuriyet'in kazanımlarının ortadan kaldırılması, laiklik kavramının içinin boşaltılması, irticai tabanın giderek genişletilmesi dikkati çekmektedir.
İrticai tehdide karşı savaşın kilit taşı laikliktir." Özeti : İrtica tehdidi fena halde var.. ( Bunu Pazar günü söylüyor.. )
Genel kurmay Başkanı konuşuyor : İrtica tehtidi fena halde vardır. ( salı günü ) Özeti filan yok bunun...
Ayrıca Genel Kurmay Başkanı dahada ileri giderek Mevcut iktidar partisinin içinde bunu ciddi körükleyenler olduğunu belirtiyor.
Olay bu boyuta gelince Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Çarşamba'da sarık ve cübbe ile dolaşanları vatandaşların uyarması gerektiğini belirterek "İçişleri de gerekeni yapmalı" diyor. Yani kim yapacakmış. Daha mesleğinin başında olan bir iki senelik polis bu işi halledecek bunlar yatacakmış... Bakan tek kelimeyle yan çiziyor topu taca atıyor. Olmayacağını biliyor...
Bu olayın başlıca sorumluları her nekadar hükümet gibi görünsede aslında uyuyan CUmhuriyet Savcılarıdır. Ne zaman uyanacaklarını çok merak ediyorum. Devrim kanunları kılık kıyafet kanunları ellerinin altında iken polise emir verme yetkisine haiz iken böylesine suskun olmaları pes ki pes... Ama uyduruk ve temel tabanı olmayan konuda savcı kitap yazabiliyor hemde görevdeyken hemde hukukdışı bir kitap... Resmen suç işliyor bir yerde ama heyhat.. ne gam...
ABD büyük elçisi durduk yere biz böyle bir tehlike görmüyoruz diye ortaya çıkması aslında ciddi çan seslerinin çaldığını gösteriyor. Çünkü ABD genelde bu konularda yanılma ustasıdır. İran olayında da bir şey yok olmuyor dediler sabaha İran devrimi oldu. İkiz kulelerle ilgili dünya kadar istihbarat geldiğinde önemli değil dediler dünyanın çehresini değiştiren tarih oldu. Demek ki şimdi de yok dediklerine göre varın siz düşünün...
Başbakan icazet mi aldı ciddi ciddi konuştu mu ABD başkanı ile Öncelikli konumuz PKK sonra Irak tı bizim. Konuşma uzadı diye medyamız bayram yaptı. Ne konuşulduğu ise hiç önemsenmedi ama görünen o ki 'dosthane' 'canayakın' konuşmada bizim başbakan ABD başkanında 'kararlılık' görmüş.. Bence konuşmanın uzamasının nedeni ABD başkanının PKK nın ismini unutup yaklaşık yarım saat aval aval bakması olabilir. Bizim başbakanda ''Terör örgütünün adını bende anmıyorum çünkü onların istedikleride bu reklam yapmak'' diyerek çocukların bile kanmayacağı bir laf yumurtladı. Tüm Dünyaya Oval ofisten Bush cuğu ile elele tutuşarak '' PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR GEREĞİ YAPILACAKTIR.'' dese ne raklamı olur değil mi bu lanet örgüte... İlginçtir bu konuda çok kararlı oldukları hiç çaktırmadan başka bir konuda ortaya çıkıyor.. O kadar kararlılar ki bu örgütü yok etmekte muhtemelen bush cuğun ricası ile ''Cargill'' şirketinin tarım arazileri üzerine kanuna aykırı tesis yapması sorununu çözün ve yasal hale gelsin talimatı vermiş. Bu ekonomi haberleri arasında kaynatılmak istenen bir durum amma Cargill neydi ki dediğimiz de Orhangazi/ Bursa üzerinde ki yasadışı tesisten önce Türkiye ye karşı ermeni terör örgütü ASALA yı ve günümüzde de PKK yı madden destekleyen en büyük şirket olduğu gerçeğini gündeme getirmeden hallettiler. Bayağı bir kararlılık..
Türkiye de çok ciddi irtica da vardır. Başbakan bunu bilinçli olarakta sapıttırmaktadır. Ve daha da kötüsü görünen şudur ki bu kötü yolda başbakan ABD aracılığı ile PKK ile bile dolaylı muhattap olup onlara olanaklar sağlamaktadır. Bizde kekiz ya yedik...
-
Ne diyelim Allah islah etsin
https://www.hukuki.net/uploaded/HRMGR/mmm.jpg
Bize bu "servisi" kim yaptı
"DİNİ hassasiyeti" bulunan medyadaki arkadaşlarımı şimdiden uyarıyorum.
Sakın bu fotoğraflara bakıp, Yine 28 Şubat hortlatılıyor demeye kalkmayın.
Çok zor durumda kalırsınız.
Sadece zor değil, çok komik durumda da kalırsınız.
Sakın o malum komplo teorilerinden medet ummayın.
İyi saatte olsunlar edebiyatı yapıp, bu fotoğrafları bize derin devletin servis yaptığını söylemeyin.
Hatta ima etmeye dahi kalkmayın.
Fena halde faka basarsınız.
* * *
Bu fotoğrafları bize kim verdi biliyor musunuz?
Dini bütün Müslümanlar.
Cüppeli Hoca hurafelerine inanıp da onun empoze ettiği hayat tarzına geçen insanlar.
Sonunda, onun yaşam biçimini, yaptıklarını, evindeki eşyalarını gördükten sonra, Hoca verir talkını, kendi yutar salkımı atasözünü bizzat yaşayarak ispatlamış insanlar.
O insanlar dinden dönmüş falan değiller.
Hepsi hálá dinin vecibelerini tam olarak yerine getiriyorlar.
Hepsi hálá Müslüman mahallesinde dolaşıyorlar.
Öyleyse neden bu fotoğraflar?
* * *
Çünkü, İsmailağa Cemaati'nin gözünü yıllardır boyayan bu hocanın gerçek yüzünü görmüşler.
Onun sözüne itimat edip hayat tarzlarını değiştirmişler, evlerinden televizyonları atmışlar. Sonra bir gün gerçek karşılarına çıkmış.
Cemaatten toplanan paraların nerelere gittiği bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış.
Ben mütevazı, herkesten adi bir insanım diye vaazlar veren, Mayolu erkeklerin girdiği havuza giremem diyen bu şahsın, yurtdışında nasıl yaşadığını görmüşler.
Kendilerine, Ortaçağ'ın münzevi keşişleri gibi bir hayatı dayatan sözde hocanın, kendi hayatını nasıl yaşadığını anlamışlar.
Evet bu fotoğraflar, bazı siyasilerin hálá savunduğu İsmailağa düzeninin aslında ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bazılarınız çıkıp şunu söyleyebilir:
Canım ne var bu fotoğraflarda? Adam jet-ski yapıyor, denize giriyor. Modern insan istemiyor muydunuz, işte modern imam diyebilir.
Doğru, bu fotoğraflarda devlete karşı işlenmiş bir suç yok.
Bundan dolayı adalet hocanın yakasına yapışmaz.
* * *
Ama bu fotoğraflar, temiz, inanmış insanlara karşı işlenen ağır bir ahlak suçunun delilleri.
Adında Cüppeli gibi derin imalar bulunmayan sıradan bir hoca olsaydı, elbette diyeceğimiz bir şey olmazdı.
Elbette hoşumuza giderdi.
Cemaatini tam aksi bir hayata götürmeyen, açık fikirli, modern bir imam olsaydı, elbette bir şey diyemezdik.
Ama bu zat, insanları Ortaçağ'ın karanlıklarına götürmeye çalışan bir insansa, lüks villasındaki havuzu, Ben başka insanların da girdiği karışık sulara giremiyorum diyerek izah etmeye kalkıyor ve müritlerini aldatıyorsa, biz de bu fotoğrafları ona ayna gibi tutarız.
* * *
Bu fotoğrafları neden yayınlıyoruz?
Çünkü ülkemizde halk mutabakatıyla yaşamak, birbirimize karşı anlayışlı olmak istiyorsak, herkes kendi evindeki sakillikleri görmek ve temizlemek zorundadır.
Eğer İslam'ı, bu çağa yakışır biçimde yaşamak, onun üzerinden siyaseti, ticareti önlemek istiyorsak, önce bu aldatmacaları, hokkabazlıkları teşhir etmeliyiz.
O nedenle diyorum ki, eliniz, Yine 28 Şubat servisleri başladı cümlesine gitmeden önce, vicdanınıza gitsin.
Bakarsınız oradan küçük de olsa farklı bir ses gelir.
O ses, İslam dininin hepimizin gönlündeki yüce yerini, daha da yücelere götürür.
* * *
İrticanın tarifini mi istiyorduk?
İsterseniz işe önce İslam üzerinden yapılan hokkabazlıkların tarifinden ve teşhirinden başlayalım.
Emin olun çok iyi bir başlangıç olur.
Ertuğrul ÖZKÖK
-
bu siteyi kuran bu foruma katkıda bulunan herkese çok teşekkür ederim, başta commodore bey , alisinkay bey, dilek hn. , duygu hn. , ismini hatırlamadığım resmi olan herkesin saygı duyduğu bey, ve diğerleri bu kadar dolu bir site keşke bende hukukçu olsaydım dedirtiyor. Eksik olmayın var olun, ne kadar teşekkür etsem azdır. Son seçim sonuçları açıklandığında aslında az buçuk tahmin etmiştim irticanın hız kazanacağını, çok üzülmüştüm çok. Toplum dinamikleri o kadar yavaş işliyor ki, bir daha ki seçimde kendim için vatan için toprağımız için ecdadımız için yavrularımız için aktif olmam gerektiğini düşündüm. Çevremiz maalesef değişim içinde ve anket uzmanlarının dediği gibi örtülü hanım oranı artışının olmadığı palavrasına inanmak pazar sabahı bile güç. Her gün satılan vatan toprağımız bankalarımız ülkenin geleceği için büyük tehdit, korkmak istemiyorum ama vaka yı şöyle görüyorum:
Bünye çok kuvvetli toparlama imkanı var ama hastalık ağır ve iyileşme yönünde fikir birliği yok.
herkese gönülden teşekkürler.
-
Yüzsüzlüğün ve bir milleti aptal yerine koyma cüretidir aşağıda haber.
Yuh desek az pess desek az ne desek az ama bişeyler yapmalı.Duygu T.
Şeker gözüme vurdu, plajdakileri görmedim
Hürriyet İnternet
'Cüppeli Ahmet Hoca' lakaplı Ahmet Ünlü, bikinililerin bulunduğu plajda yüzmesi, Tunuslu dansözler ve Moldavalı kadınla ilişkisi iddialarını yanıtladı.
'Cüppeli Ahmet Hoca' lakaplı Ahmet Ünlü, Malta tatiline arkadaşının daveti üzerine gittiğini ancak başlangıçta karşı çıktığını şu sözlerle ifade etti: "'Malta nasıl bir yer' diye sordum. Kültürel bir şey var mıdır, açık saçıklıklar var mıdır, plaj var mıdır? Dedi ki, 'Ben araştırdım. Orası kayalıktır. Plaj girmeye müsait değil' Ben de, iyi dedim. Orada şehitlikler. Sultan Abdulhamit#8217;in de kabri orada."
Jet-ski'ye binmesinin öne çıkarılmasını eleştiren Ünlü, Vatan Gazetesi'ne verdiği röportajda Malta'da otelden hiç çıkmama kararı vermesine rağmen eşinin ısrarıyla gezintiye çıktığını anlattı: "Bizi zannediyorlar ki, mağaradan çıkmış bir adam. Biz sosyal bir adamız."
Arkadaşının jet-ski#8217;yle açılırsalar denize girme imkanı olduğunu söylemesi üzerine plajdan geçmeme koşuluyla teklifi kabul ettiğini belirten Cüppeli Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü:
JET-SKİ HARAM DEĞİL
"Efendim jet-ski keyfi falan yapmışız deniliyor. Ben başı dönen bir adamım. Bastonsuz gezemem. Hem jet-skiye binmek haram değil ki. Sandala biniyorsak jet-skiye de bineriz. Jet-ski#8217;ye binilmez demedim ki. Dediğim şu: Avret yerleri açık olarak denize girmek yasaktır, dinen. Ben haşemalıyım. Bunda ne mahzur var."
Ünlü fotoğraflarda görülen mayolu kadınlar için ise şu açıklamayı yaptı: "Ben hiç görmedim. Zaten uzağı görmem. Şeker gözüme vurduğu için görme kaybım var. Anjiyo olurum gözden. Uzaktan hiçbir yazıyı okuyamam, kadın-erkeği de seçemem."
HANIMIM ÇOK KISKANÇTIR MOLDOVALILAR YALAN
Tunus#8217;taki dansözlerin telefon numaralarını aldığı iddialarına ise "Hanımım yanımdaydı. Benim hanımım çok kıskanç ve çok mutaassıptır. Ben onlarla nasıl görüşeceğim, edeceğim. Bir tutam sakalım var, üstümde cüppem şeyim yani" yanıtını verdi.
Moldovalı bir kadınla tek gecelik bir ilişki iddiasını ise muta nikahına karşı olduğunu söyleyerek yalanladı.
-
Adam benim yaptığımı yapın demiyor ki, bu kadar da üzerine gitmeyin canımmm... Ne demişler "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma." Hocanın yaptığını yaparsan depremde göçük altında kalır cezalandırılırsın maazallah, ama hocanın dediğini yap kurtulursun, cennette rezervasyonun bile yapılır... Sen hocanın dediğini yaparken hoca da böyle sefa sürsün, her fırsatta karaladığı modern hayatın nimetlerinden faydalansın, hem de senden topladığı hayır(?!!)la, rezervasyon için ödediğin parayla...
UYANIN UYANDIRIN !
-
http://image.haber3.com/haber/56926.jpg
İşte Cübbeli Ahmet Hoca yalanları
Hürriyet Cübbeli Ahmet Hoca hakkındaki haberlerine bir yenisini daha ekledi. Ahmet Mahmut Ünlü'nin açıklamaları bir bir yalanlandı..13 Ekim 2006 09:21
Hakkındaki iddiaları yanıtlamak için önceki gün iftardan sonra Show TV'ye çıkan ve kadın sunucu Defne Samyeli'yle görüşmeyi reddedip erkek muhabire konuşan Cüppeli Ahmet Hoca lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü canlı yayında Acarkent'teki villasını 350-400 bin dolara aldığını açıkladı.
Oysa Cüppeli Ahmet Hoca, Hürriyet'in haberinden önce resmi internet sitesinde yayınlanan vaazında, villayı 125 bin dolara aldığını anlatmıştı.
VAAZINDA NE DEDİ
"Buranın alınması için Florya'daki 350 metrekarelik dubleks daire satılmıştır. Oralar çok ucuz, 3 sene evvel, 125 bin dolara. Acarkent'teki mülklerden tripleks villaların 125 bin dolar, 1000 metre arsaya 850 metre kapalı alan inşaatı bitmiş yerin 250 bin dolar olduğu, en pahalılarının 350-400 bin dolar olduğu gazete reklamlarında mevcut."
CANLI YAYINDA NE DEDİ
"Çocukların annesinin üzerine Florya'da bir daire vardı. İkitelli'de 2 daire, Çavuşpaşa'da yerler satıldı. Bunların parasıyla 350-400 bin dolar gibi bir paraya alındı villa."
YENİ ŞAFAK'A FARKLI
Yeni Şafak'ta dünkü "Para da villa da karımın" başlıklı haberde ise Ünlü, "Villa eşimin. 400 bin dolara aldık, 35 milyarlık havuzu ve 90 milyarlık tadilatı da kayınpederim yaptırdı" dedi.
Anadolu'da Vakit kızları karıştırdı
ANADOLU'da Vakit Gazetesi dünkü sayısında, Hürriyet'te yayınlanan deniz fotoğrafında Cüppeli Ahmet Hoca ile birlikte yüzerken görülen yüzü karartılmış mayolu kızın, açıklamaları yapan eski müridin 11 yaşındaki kızı olduğunu iddia etti. "Bir babanın kendi kızını bile istismar etmesi hayretle karşılandı" dedi. Ve kızın tam boy fotoğrafını ilk sayfadan okurlarına yüzü açık bir şekilde sundu. Halbuki yayınladıkları fotoğraftaki kız, Cüppeli Ahmet Hoca'nın kendi kızından başkası değildi.
Bantta İBDA-C şifreleri
CÜPPELİ Ahmet Hoca adıyla bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün, önceki akşam Uğur Dündar'ın "Arena Özel" programında ekrana getirdiği 2000 yılının Ocak ayındaki Suriye tatilinin görüntülerindeki konuşmalarında İBDA-C örgütünün de adı geçiyor. Bir kısmı duyulamayan konuşmalarda Ünlü, yanındaki kişiye, "Menemen hadiseleri gibi, yaşın yanında kuru da yanıyor bu gibi olaylarda. Şimdi mesela İBDA-C'nin şeyi mesela Mahmut Efendi'ye veya bana bağlanıyor. (Aradaki iki cümle duyulamıyor). Bazı ileri gelen alimler, çevreleri var tabii, korktu terör olunca, gençlik ayaklanma yapınca. Hangi hocalar bunları yönlendirebilir ihtimaliyle bu hocalara, bize baskı yapmış olabilir veya sürdü kimini. Çoğu Medine'de" diyor.
Küçük cüppeli
http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/2292219.jpg
Fatih Çarşamba'da 3 yaşından sonra babasıyla birlikte İsmailağa Camii'ne giden Cüppeli Ahmet Hoca, çocukluğunda annesinin namazlığını alıp sarık gibi başına sarar öyle namaz kılarmış.
Hürriyet
Aslı SÖZBİLİR
-
Takıyyeciler Cübbeli'ye neden sessiz?
İslamcı kesim, tarikat yaşamının dışına çıkan Cüppeli Ahmet 'i ısrarla görmezden geliyor. Nakşi hocanın deşifre olan sıra dışılığı aslında, inanç-cemaat-ticaret üçgeninde geliştirilen 'rant ekonomisi' ni de gözler önüne seriyor. Medyasından siyasetçisine, tarikat önderinden bilim adamına kadar İslamcıların her kesimindeki suskunluğun kökeninde işte bu gerekçe duruyor.
Türkiye, cüppesi ve takkesi inince bir tarikat şeyhinin aslında şeriatçıların sürekli olarak haram ve israf diye eleştirdiği, marjinal diye aşağıladığı çelişki dolu yaşamının şaşkınlığını yaşıyor. Bu şaşkınlığın, en son camide işlenen bir cinayet ve sonrasındaki lincin ardından ülke gündemine gelen, İstanbul'un Fatih semtinde oluşturduğu İslamı gettoyla laik rejimi ürküten 'İsmailağa cemaati' nde aynı zamanda şok yaratması da gerekiyor. Aslında gazetelerin manşetlerine yansıyan görüntüler, inançlarını birilerinin müridi olarak yaşamaya zorlananları karanlıktan kurtaracak çarpıklıklar içeriyor.
Çünkü çağdaş yaşamın tüm araçlarına karşı gelen, toplumun sıradan ilişki ve davranışlarını eleştiren, kendi çevresinde oluşturduğu mürit zincirinden büyük bir rant kapısı oluşturan Ahmet Mahmut Ünlü , aslında İslami kesimin perde arkasına gizlediği bir dünyadan tuhaf kesitler yansıtıyor.
İSLAM VE İSRAF
Jet-ski hızındaki bu dünyada, REFAHYOL ve AKP iktidarıyla birlikte oluşan İslamcı sosyete ve 'tarikat zenginliği' nin boyutları da dışa vuruyor. Yaz aylarında harem-selamlıklı 'kapris' siz tatil köylerine sıkıştırılan yaşam tarzı, son dönemde İstanbul'un lüks semtlerinde israf ve gösterişin hâkim olduğu, yoksulluk ve açlığa başkaldıran, havuzlu, fitness center'lı milyon dolarlık villalarla çarpıcı biçimde boy gösteriyor.
''Sosyetik Umre turları'' , tesettüre işlenmiş Bijan markası, Tanrı'nın yarattığına vurulmuş neşter, son model ciplerde barınan lüks ve gösteriş özentisi de bu yaşamın renkli dünyasını süslüyor!
Ahmet Mahmut Ünlü aslında Malta'nın sosyete plajlarına gizlemeye çalıştığı yaşamıyla, İslamcılarda son 10 yılda geliştirilen ve takıyyeyle şekillendirilen sıra dışılığı da yansıtıyor!
Camilerde, tarikat dergâhlarında, medreselerde, öğrenci evlerinde, yemekli toplantılarda erkeklerin paraları, kadınların ziynet eşyalarından oluşturulan zenginlikle lüks yaşam süren tarikat öncüleri, kaynağı büyük oranda belirsiz varlıkları, aslında İslama ters düşen davranışları, yalana ve takıyyeye sığdırılan komik savunmalarıyla gerçekleri saf inançlılardan kaçırmaya çalışıyor.
Gerçek İslam, deşifre olan bu görüntülere ilk tepkiyi, hem inançlılar hem de kendini İslami kesimde entelektüel, bilim adamı ya da kalem sahibi sananların göstermesini zorunlu kılıyor. Oysa onlar Fadime 'ler, Kalkancı 'lar ve 'kucakta dere geçiren' lere olduğu gibi bu olayda da suskun kalmayı yeğliyor, diğer yandan da mikrofonlarını Cüppeli Ahmet'e uzatarak gerçekleri kamufle etmeyi tercih ediyor.
İNANÇ CÜPPELERİN GÖLGESİNDE
Yalnızca onlar değil, camilerde ya da evlerinde yaşamaları gereken inançlarını, cemaat-tarikat-ticaret tezgâhına düşürenlerin de, İslamı kullanarak rant kapısı oluşturanlara karşı durması gerekiyor. Ne yazık ki yoksulluk, âcizlik, çaresizlik ve çıkmazlar inançlı insanları cüppelerin gölgesine sürüklüyor, siyasetçisinden televizyoncusuna, gazetecisinden tesettürcüsüne kadar takıyyenin her kesimi bundan nemalanmayı sürdürüyor.
İslam ansiklopedileri, ''Müslüman mütevazı olur, büyüklenmekten, bencillikten ve kendini beğenmişlikten sakınır'' diye yazıyor.
Kuran'daki En'am suresi, ''İsraf etmeyiniz, şüphesiz Allah israf edenleri sevmez'' diyerek ciddi ve anlamlı bir uyarı yapıyor.
''Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir'' hadisi ise müritlerin sırtından zenginlik yaşayanlar ve onlar karşısında başlarını kuma gömenlere yanıt vermeye yetiyor.
DİNCİ GAZETELER ÜNLÜ'YÜ SAVUNDU
Nakşibendi tarikatının önemli kollarından biri olan İsmailağa cemaatinin gelecekteki önderi olarak bilinen ve kamuoyunca " Cüppeli Ahmet Hoca" olarak tanınan Ahmet Ünlü 'nün "cemaatin dini duygularını sömürerek aldığı bağış paralarıyla nasıl bir lüks içinde yaşadığı fotoğraflarla " kanıtlandı. Cemaat üyelerinin sağladığı gelirle lüks yaşam süren ve televizyon programında "cemaat üzerindeki izlenimini onarmak amacıyla" kadın yerine erkek muhabirin sorularını yanıtlayan Cüppeli Ahmet Hoca, cemaat üyelerinin sırtından sürdüğü rahat yaşamı terk etmemek adına her platformda "Medya bizi hedef gösteriyor", "Çıplaklarla denize girmedim" , "Malta Adası'na kış aylarında gittim" sözleriyle cemaat içindeki pozisyonunu korumaya çalışıyor. Ahmet Ünlü'nün sözcülüğünü üstlenen dinci Anadolu'da Vakit gazetesi ise cemaat üzerinden "rant kapısı" oluşturan Ünlü'ye destek vererek Ünlü üzerinden "bütün Müslümanlar üzerinde baskı oluşturulmak" amacı taşındığı ileri sürüldü. Yeni Şafak gazetesi ise "Para da villa da karımın" başlığıyla Ünlü'ye sahip çıktı. Milli Gazete ise Ünlü ile ilgili hiçbir habere yer vermedi. Hürriyet gazetesi yazarlarından Yalçın Bayer de köşesinde gazetedeki fotoğraflarında görülen Ünlü'nün deniz merakının 20 yıl önceden geldiğini, Kumburgaz'da "haşema" denilen uzun donla ilk denize girenlerden biri olduğunu, teknesi bulunduğunu ve onunla su kayağı yaptığını yazdı.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ise cemaatin bilinmeyen pek çok yönü olduğunu belirttiği yazısında, "Ne cami bodrumlarındaki cemaat mahkemeleri... Ne, jet-ski üzerindeki 'lüküs hayat' tasvirleri. İsmailağa ' Pandora Kutusu' nun simgelediği tarikat düzeninin kapağı daha yeni açılıyor. Artık bütün sorular sorulacak. Tabii en önce ticari ilişkiler. Mesela 'Camide öldürülen Bayram Ali Öztürk Hoca hangi şirketlerin ortağıydı'. Cüppeli Ahmet Hoca'nın ortağı olduğu şirket var mıdır?" ifadelerine yer verdi.
Cumhuriyet
Mehmet Faraç
-
Bu nasıl zihniyet?
http://www.milliyet.com.tr/2006/10/2...m/sontur15.jpg
Vakit Gazetesi dünkü sayısında akıllara durgunluk verecek bir habere imza attı. Kuran kursları ile ilgili haberde çocuk masumiyeti hiçe sayılarak, 6 -7 yaşlarındaki balerin kızın etek altı mozaiklendi.
"Kuran'a yasak, baleye destek" başlıklı yazıda Kuran okuyan türbanlı küçük kızın fotoğrafı üzerine "buna yasak", etek altı mozaikle kapatılan küçük balerin kızın fotoğrafının üzerine ise "buna destek" yazılarak bir karşılaştırma yapıldı.
Birinci sayfasında "kışkırtıcı" fotoğraflar yayımlayarak sık sık gündeme gelen gazetenin söz konusu haberinde çocukları kullanması tepkiyle karşılandı. Küçücük çocuğun fotoğrafına uygulanan sansür "bu nasıl zihniyet" sorusunu bir kez daha akla getirdi.
Geçtiğimiz günlerde Jet Ski'li görüntüleriyle medyanın gündemine yerleşen Cüppeli Ahmet Hoca, "Biz 7 yaşına geldi mi kızlardan sakınırız. 11 yaşındaki öz kızımı bile öpmüyorum" diyerek tartışma yaratmıştı.
Milliyet
-
10 Kasım'da vekil düğünü
AKP Ordu milletvekili oğlunun düğününü 10 Kasım'a alınca tartışma çıktı.
09.11.2006 05:04
AKP'li Taşcı, Ata'nın ölüm yıldönümünde düğün yapmayı savunurken şu üç gerekçeyi gösterdi.
1-11 Kasım'da AKP Kongresi var.
2-12 Kasım'da Ankara'da boş düğün salonu bulamadım.
3-Şeb-i Arus da ölüm günüdür ama eğlencelerle kutlanır.
Ordulular kızgın
CHP İL BAŞKANI: 10 Kasım'da bir vekilin düğün yapmasını protesto ediyorum.
MHP İL BAŞKANI: Bir yılda 365 gün var. Bu günlerin içinde 10 Kasım'ı seçmesi yakışıksız.
AKP'li vekilin 10 Kasım tarihli düğününe tepki
AKP'li Vekil Taşcı'nın oğluna 10 Kasım'da düğün yapacak olması Ordu'da tartışma yarattı. CHP ve MHP Ordu il başkanları olayı kınadı.
AKP Ordu Milletvekili Hamit Taşcı'nın oğluna 10 Kasım'da düğün yapacağının duyulması Ordu'da tartışma yarattı. CHP Ordu İl Başkanı Rahmi Güner, düğünün bu tarihte yapılmasında art niyet aradığını belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük önder Atatürk'ün öldüğü bir günün yıldönümünde bir vekil tarafından düğün yapılmasını şiddetle kınıyorum" dedi. Güner olayı Atatürk'ün kişiliğine saygısızlık olarak değerlendirdi.
Buluşma günü
MHP İl Başkanı Rıdvan Yalçın ise olayı "Yakışıksız bir davranış" olarak nitelendirdi. Yalçın "Bir yılda 365 gün var. Bu günlerin içinde sayın milletvekilinin Cumhuriyet'in kurucusunun vefat ettiği ve milli yas günü gibi değerlendirilen 10 Kasım'ı seçmesini yakışıksız buluyorum" dedi. AKP'li Taşcı ise,11 Kasım'da AKP Olağanüstü Kongresi olduğunu ve 12 Kasım Pazar günü de Ankara'da boş düğün salonu bulamadıklarını belirterek, "Mevlana'nın ölüm günü Şeb-i Arus (düğün günü) olarak belirtiliyor. Yani 'büyük buluşmanın' yaşandığı gün olarak anlatılıyor. 10 Kasım aynı zamanda 'büyük buluşmanın' da günüdür. Bugünü ayrı bir önem taşıdığı ve çocuklarımın Atatürk'ü hiç unutmamaları ve devamlı hafızalarda kalması için belirledim. Bugün matem günü değil, bizim gözümüzde bir 'büyük buluşmanın' yaşandığı gündür" diye konuştu. Milletvekili Taşcı'nın Serhan Muhammed Taşcı ve Rabia Gökdoğan'ın düğünü 10 Kasım 2006'da Ankara'da yapılacak. Düğün davetiyeleri dağıtılırken, belirlenen tarih özellikle siyasi parti temsilcilerinin tepkisini çekti.
SABAH
-
Okuldan gizli mescid çıktı !
Bolu Anadolu Öğretmen Lisesi'nde çıkan yangını söndürme çalışmalarında, okuldaki mescit ortaya çıkarıldı.
Öğrenciler ve okul personeli, kapısında yazı bulunmayan, tahta zeminin üzerine yeşil renkte halı serili olan ve tesbih bulunan odanın bazı öğrenciler ve öğretmenler tarafından mescit olarak kullanıldığını söyledi.
Müdür Yardımcısı Mürteza Çoğalı ise odanın ardiye olarak kullanıldığını iddia etti. Çoğalı, yerde halının serili olduğunun hatırlatılması üzerine ise konuşmaktan kaçındı.
Vatan