Atamız'ın izinde hala savaşıyoruz diyenler...
Lütfen "ben de varım!" desinler.
Printable View
Atamız'ın izinde hala savaşıyoruz diyenler...
Lütfen "ben de varım!" desinler.
Ben de varım!
"ben de varım"
Bende varım Sayın Yazuzcan..
Ama keşke yokum diyenler için bir forum açsaydınızda savaştıklarımızı açık net bilseydik...
Başka kimse yok mudur ey Hukuki.net sakinleri?
Başım ağrıyordu ve yazının başlığına baktığımda Türkiye daha ileri gitmeli, şunlar yapılmalı gibi ezbere sayabileceğim birçok şey olduğunu düşündüm ve okumadım. Ama çok kısaymış :)
Ben Atamızın izin de artık barış istiyorum. Barışı özledim. Ve yaşamım boyunca barış görmedim.
İnsanoğlu insan oğlu olalı barış görmedi Sayın Sinkay. Ancak eğer büyük taaruzun belgesellerine şöyle bir göz atarsanız yaşınız itibarıyla sizinde savaş görmediğinizi anlarsınız.
Kaldıki Sayın Yavuzcan'ın sözünü ettiği Taarruz bunu başlatan büyük komutanın gösterdiği bütün hedeflere ulaşılıncaya kadar bitmeyecektir. Gösterilen hedeflerin büyüklüğü göz önüne alındığında takdir edersiniz ki bu biraz zaman alacaktır.
Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın
en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk
kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti
olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda
yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz
çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk Milleti,
On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok
sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin
hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı
iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle
yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ankara, 29 Ekim 1933
Ben de varım...
Büyük Taarruz
Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
sayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.
Nazım Hikmet Ran
Ben de varım.
BİZ de varız !
Ben, bu sitedekilerin azıcık değil; epey çatlak olduklarını, kısa zamanda anladım, onları tanıdıkça.
Ama; bu kadar çılgın olduklarını bilmiyordum.
Biz de varız (oğlum Temmuz Ata Türk; kızım Zalime Diren Deniz ve ben; eşim yetişkin, O'nun adına konuşamam).
Yukarıdaki ''manyak'' kelimesi, şık olmadı; ama, Admin'den gelen ''biz de varız'' sözü üzerine, hakikaten çok duygulandım ve bir anda yazdım.
N'olur kusuruma bakmayın; amacını aşan bir kelime oldu, hepinizden ayrı ayrı özür dilerim.
Hiç sorun değil Sn. Karakum, biz bunu "ÇILGIN" olarak algılamıştık zaten:)
Selam ve saygılar,
Sayın Emrah Yavuzcan'a özel not:
''Daha iyi, iyinin düşmanıdır'' W. Shakespeare
Taylan;
bir söz vardır. Söz ağızdan çıktımı kulağa ; kalpten çıktımı kalbe gider.
Sayın HRMGR( laf aramızda bu nickin anlamını oğrenmek için çırpınıyorum ama hala bulamadım)'nin belirttiği gibbi evet belki biz manyakız ama insanız.
Hep birlikte yürümeye devam ediyoruz, edeceğiz de!!!
Yok mu başka kimse?
Ben de varım!
BİZ DE VARIZ
BİZ DE VARIZ !!!
(Şehir dışında olduğum için yazmakta geciktim.)
https://www.hukuki.net/uploaded/Av.Du...azi_Kovan_.jpg
Bu vatan böyle özverilerle kurtuldu,kuruldu.
Mart 1921 İnönü Ovası İnsanın İflahını kesen buz gibi bozkır ayazında Ethem Çavuş'un sırtı üşüyor, avuçları ise kızgın mermi kovanlarına çıplak elle dokunduğu için alev alev yanıyordu. Top atışı on sekiz saattir durmaksızın sürüyordu. Ethem Çavuş, 75 mm'lik topu durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip keşif kolundan bildirilen menzillere kıyamet yağdırıyordu.
Sandıkta kalan sondan üçüncü mermiyi aldığında bir an duraksadı. Merminin üzerine bir çaput sarılıydı. Çaputu sökerken avucuna kalem büyüklüğünde demir bir çubuk düştü. Çaputun ve çubuğun anlamını çözmeye çalışırken sarı metalden mermi kovanına kazınarak yazılmış yazıya gözü ilişti. Okumaya vakti yoktu. Mermiyi topa sürüp ateşledi. Demir çubuğu cebine, boş kovanını ise bu sefer sandığa değil yere attı. Birkaç dakika sonra soğumuş olan kovanı kaybolmaması için yerden alıp mintanının yakasından içeri attı. Akşam ezanı vaktinde çarpışma durulmuş, mevzileri ileri, düşman hatlarına doğru ilerletme emri gelmişti. Batarya komutanı, Ethem Çavuşa istirahat verdi. İlk iş olarak boş kovanı çıkarıp üzerindeki yazıyı okudu.
Kovanın üzerinde "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4.Alay 2.Tabur 8.Batarya 26 Rebiyülahir 1339*İnönü" yazıyordu. Birinci İnönü savaşının en kızgın günlerinden birinde düşülmüş not ve mermiyle gelen demir çubuk, İmalat-ı Harbiye atölyelerinde çalışanların bir mesaj istediğini gösteriyordu. Boşalan kovanlar Ankara'daki atölyelere yollanır, oradan tekrar doldurulup cepheye dönerdi.
Üç saat sonra gecenin iyice çökmesiyle savaş tamamen durulmuş, birlikler yeni mevzilerine yerleşmişti. Ethem Çavuş, cebindeki demir çubuğu çıkarıp bir köşeye oturdu. Ucu sivriltilmiş çubuk, bakır ustalarının "kalem" dedikleri, metal üzerine desen oymaya yarayan keskin bir aletti. Eline yumruk büyüklüğünde bir taş alarak hafif tıklamalarla kendi mesajını kovana kazıdı. "Aksekili Ethem Çavuş 8.Alay 3. Tabur 1.Batarya 20 Recep 1339** İnönü"
Beş gün sonra Ankara Atölye'nin bir köşesinde cepheden gelen sandıkları açan kalfa, tezgâhlardan birinde harıl harıl çalışmakta olan ustaya seslendi:
Sesinde, eşi doğum yapmış bir adama bebeğini müjdeleyen ebenin heyecanı vardı. "Kâmil Usta! Müjdemi İsterim! Senin yavru cepheden dönmüş!". Hepsi sandıkların olduğu kısma koşturarak kovanın üstündeki yazıyı okumak için toplandılar. Tabii ki bu şeref Kâmil Ustaya aitti. Yüksek sesle Ethem Çavuşun notunu okudu. Atölyede bir bayram havası esmişti. Tüm çalışanlar, Kâmil Ustayı yeni baba olmuş biriymiş gibi kutluyor, hayır duaları ediyorlardı. Ustalar, İş tezgâhlarından birinin başında toplandılar. Kâmil Usta kovanın ağzının eğilen yerlerini düzeltip özenle kapsülünü yeniledi. İçine barutunu doldurduktan sonra yeni bir çekirdeği kovanın ağzına oturttu. Mermi hazır olunca, Ethem Çavuşun kovanın içinde geri yolladığı çelik kalemi yeni bir çaputla merminin üzerine sardı. Kundaklanmış mermiyi şefkatle tutarak yeni doldurulan bir sandığa yatırdı. Çalışanlar hep bir ağızdan "Allah kavuştursun" diyip işlerinin başına döndüler. Kâmil Usta, halen açık duran sandığa yatırdığı mermiye hüzünle bakıp "Selametle git aslanım. Allah muvaffak etsin. Çok bekletme bizi" dedi. Kovan, Birinci İnönü savaşı sıralarında üzerindeki ilk notla Kâmil Ustanın eline geçtiğinde bu fikir doğmuştu. Karahisarlı Seyfi Çavuşun başlattığı bu geleneğin süreceğinden emin değildi; ama denemeye değerdi. Nitekim Aksekili Ethem Çavuş umutlarını boşa çıkarmamıştı. Cephede patlayan her merminin kovanı buradaki ustaların elinden geçtiğine göre bir aksilik olmazsa yeniden görüşeceklerdi.
Eylül 1922 - Ankara Bir buçuk yıl içinde kovan sekiz kere daha atölyeye uğradı. Üzerindeki mesajların sayısı da sekize ulaşmıştı. Mesaj yazanların sekizi de başka alay ve taburlardan farklı kişilerdi. Kovan her keresinde atölyedekilere daha büyük bir coşku yaşatıyor, istiklâl savaşının her zorlu durağından Ankara'ya barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu. Türk ordusunun İzmir'e girdiği gün Ankara'da bayram havası eserken kovan yeniden gelmiş, ama bu sefer tüm atölyeyi yasa boğmuştu. Kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye vardı. Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu notta; "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8.Batarya 12 Muharrem 1341*** Banaz" yazılıydı. Atölyedekiler mektubu açıp okumaya koyuldular;
Bismillahirrahmanirrahim.
Selamün aleyküm gayretperver ustalar. Allah'a şükürler olsun ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu beş gündür durup dinlenmeksizin kâfiri kovalıyor. Güzel İzmir'e, kalplerimizdeki imanımız kadar yakınız artık. İki gün evvel Banaz'daki muharebede bataryamın çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim etmeden önce mintanının içinde bu kovanı buldum. Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi ailesine yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar'ı ele geçirdiğimizde,Seyfi Çavuş'un ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk evladı kederini yüreğine gömüp anacığını, babacığını defnedemeden düşmanın peşine düştü. Üç gün sonra kendisi de hakkın rahmetine kavuştu.Kovandaki yazılardan anladığım üzere bu topçu neferlerin bir ailesi de sizler olmuşsunuz. Bu sebeple Seyfi Çavuşun künyesini sizlere yolluyorum.Başınız sağ olsun. Hayır dualarınızı bizlerden, Fatihalarınızı aziz şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti üzerinize olsun. Yüzbaşı Muhsin Talât 4.Alay 2. Tabur 8. Batarya
14 Muharrem 1341 Salihli"
Mektup bittiğinde tüm personel ağlıyordu. Atölyeye bir ölüm sessizliği çökmüştü. Hiç tanımadıkları halde iki satır yazıyla kardeş oldukları Seyfi Çavuşun ardından Fatiha okuyup amin dediler.
Kamil Usta yutkunarak tezgâhının başına oturdu. Kovanı yeniledi ama bu sefer, minik iki perçinle Seyfi Çavuşun künyesini kovanın dibine çaktı. Yine her zamanki merasimle mermiyi kundaklayıp sandığa yatırdı. Oysa o mermi bir daha düşman mevzilerine gönderilmeyecekti.
Ocak 1923-Ankara Savaşının bitmesinin ardından Ankara'daki mühimmat depolarında sayım ve temizlik yapılıyordu. Sandıklar tek tek açılıyor, mermiler sayılıp yeniden sandıklanıyor, kayda geçirilip daha tertipli bir cephaneliğe gönderiliyordu. Teğmen Hamdi Vâsıf, Kâmil ustanın hazırlayıp kundakladığı mermiyi buldu. Böyle bir anının-belki de yıllarca- sandıkların İçinde kalmasına gönlü elvermedi. Ciddi bir suç işliyor olmayı göze alıp mermiyi evine götürdü. Niyeti, ömrünün sonuna kadar mermiyi bir anı olarak saklamaktı.
29 Ekim 1923 - Ankara Teğmen Hamdi Vâsıf Ankara kalesine çıkan dik sokakları koşarak tırmanıyordu. Soğuğa rağmen kan ter içinde kalmıştı. Yarım saat önce 20:30 sıralarında meclisten, cumhuriyetin ilan edildiği duyurulmuştu. 101 pare top atışıyla cumhuriyet kutlanıyordu ve Seyfi Çavuş'un mermisi bu şöleni kaçırmamalıydı. Yetmiş, belki de sekseninci atışta topçuların yanına ulaşabilmişti. Yüzbaşı Muhsin Talat'ın yanına giderek sert bir asker selamı verdi.
"Hamdi Vâsıf Edirne! Bir maruzatım var komutanım" Yüzbaşı sorar gözlerle genç subaya bakıyordu.
"Evet teğmenim? Sizi dinliyorum"
Teğmen, üniformasının içinden mermiyi çıkarıp yüzbaşıya uzattı.
"Yüzbirinci pareyi en çok bu mermi hak ediyor komutanım. Müsaadenizle bu şerefi ondan esirgemeyelim"
Yüzbaşı Muhsin Talat gözlerine inanamamıştı. Sevinç gözyaşlarını tutamadı. O kadar heyecanlanmıştı ki neredeyse aralarındaki rütbe farkına bakmaksızın genç teğmenin ellerini öpecekti. Mermiyi alıp çekirdeğini dikkatlice yerinden çıkardı. Kovanın tepesine bir bez parçası tepip iyice sıkıştırdı. Subay şapkasını çıkarıp surun üzerine koydu. Mermiyi şapkanın içine yatırdı. Toplar atışlara devam ediyordu. 82, 83, ...97, 98, 99... On dakika kadar sonra, atışları sayan çavuş "Yüzüncüyü attık komutanım" diyince, Muhsin Talat, kovanı topun yatağına kendi elleriyle sürerek ateş emrini verdi. Subayların kılıçlarını çekerek selamladığı o son top sesi Ankara'nın her duvarından yankıyıp dört yıllık istiklâl savaşının tüm hikâyesini anlatmıştı sanki. Rütbe ve mevkilerine bakmaksızın topun başındaki tüm askerler kucaklaşarak birbirlerini kutladı. Son olarak Yüzbaşı Muhsin Talat ile Teğmen Hamdi Vâsıf sarıldılar. Kovan ayaklarının dibindeydi. Yüzbaşı eğilip saygıyla kovanı yerden aldı. Avuçlarının yanmasına aldırmadı bile.
VARIM,SONUNA KADAR!..
sitenize yeni kayıt oldum malum, biraz geç oldu ama tabi ki ben de varım!!!
Ben de varım !
:)
Yani ??...
Düşman Kim. Büyük Tarruz zamanında Düşman belliydi. Önümüzdeydi. Kime karşı savaşacağız. Bu savaş bitmediyse ve bende savaş görmediysem nasıl bir savaştan bahsettiğinizi merak ettim. Herkes kafasınca ben de varım diyor ama ben de varım diyenler düşmanı tanımlarken belki de birbirlerini tanımlıyorlar. Sayın yavuzcanın ifadesini görüşlerini gerçek dünyadaki arkadaşlarım sayesinde çok iyi bildiğim için savaşına taraf olabilirim ama düşmanımı bilmeden savaşmam.
O yüzden önce düşman kim ve neyle savaşacağız birileri anlatabilir mi?
Sayın Sinkay,
Size düşmanın kim olduğu ve neyle savaşılacağını anlatmaktan onur duyarım. Ancak yeterince iyi anlatabileceğimden kuşkuluyum. En iyisi siz aslından okuyun. Alıntılar, açıklamalar aslı kadar zevk vermez insana
Eminim Nutuk vardır elinizde..
Nutuk'da düşman listesi verildiğini bilmiyordum. Sadece evimde değil, bilgisayarımda internet sitemde ve işyerimde de var.
Dikkatli okusanız mükemmel bir liste var orda.
Bir daha okuyun
Galiba Okuma Özürlüyüm. Ama gerçekten buradaki herkesin düşmanını merak ediyorum. Ve gerçekten bunların düşman olduklarından emin olmak istiyorum.
Nutuk Gençliğe Hitabeye kadar Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan bir eserdir. O zaman Özellikle içerde yapılan mücadeleler anlatılmıştır. Aşağıda mücadele edilen iç isyanların haritası vardır ve bunun dışında Büyük Tarruza kadar
Birinci İnönü Savaşı
İkinci İnönü Savaşı
Kütahya-Eskişehir Savaşları
Sakarya Meydan Savaşı
Büyük Taaruz yapılmıştır
Diğer bütün mücadeleler Hatay dahil barışçı yollarla çözüme kavuşmuştur. Bununla birlikte İnkılaplar yapılmıştır. Demokratik bir mecliste inkılaplar hakkında farklı düşünenler mi düşmanımız. İç isyanları çıkaranlar mı? Yoksa savaştığımız tek devlet olan Yunanistan mı? Yoksa Atatürk'ün savaşmayıp anlaşmalarla çözüme kavuşturduğu diğer düşmanlarla mı savaşmalıyız.
Yoksa bu savaş cahillihe karşı mı yapılmalı. Karanlığa karşı mı? Peki kim aydın ? Bana bir düşman gösterebilecek yok mu. Yoksa neye karşı savaşacağız. Ben savaşın karşısındayım. Bu savaştan korktuğum anlamına gelmez. Ama savaş son çözüm. Yaşım itibari ile savaş görmediğimi zanneden arkadaşlarım. Emin olun savaşı da kaybetmenin acısını da ve idealleri uğruna savaşıp devlet için can verenlerin de nasıl bugün unutulduğunun, yada kirli şeylerin kendilerini savunamayan ölülerin üzerine atıldığının acısını yaşadım. Herhangibirinden çok fazla yaşadım. Bu acıları tekrar yaşamak istemiyorum ve Barış İstiyorum.
http://img454.imageshack.us/img454/8...anmalarpe1.jpg
Kan nasıl kokar Sayın Sinkay? Hiç ya da barut? İkisini bir arada hiç kokladınız mı? Ne kadar soğuk olsa beklemiş bir ceset nasıl kokar?
Namluya sürülen birtek mermi nasıl bir çığlıktır gecenin karanlığında? Hiç dinlediniz mi? Adım adım yaklaşan ayak sesini dinlerken insan kalbi nasıl atar hiç duydunuz mu?
Benim savaşa ilişkin deneyimlerim bunlarla sınırlı sadece. Ama bunun aslında savaşın bütününde bir damla bile olmadığının bilincindeyim. Kelime anlamıyla yinede savaşı yaşamadım diyorum. Başkalarının ölümleri, öyküleri üzerinden savaş yaşanmaz ve bilinemez çünkü.
Kimse savaş çığlığı atmıyor burada. Eminim aslında sizde farkındasınız. Barışın devamı için Atanın bize teslim ettiği barışın devamı için taaruz diyor. Kime ve niye? Düşman kim? Bu soruların cevabını herkes hatta düşman bile biliyor.
Hatta siz bile yazmışsınız gayet iyi bilerek. Demokratik mecliste demokrasiyi kullanarak demokrasiye karşı olanlar.. evet mesela onlar düşmanımız. Anayasayı hiçe sayanlarda düşmanımız. Kim olursa olsun bu ülkenin sınırlarını, anayasasını değiştirmek hesabında olan Cumhuriyet kazanımlarından bir adım geri götürmek isteyen, bu ülkenin ileri medeniyetler seviyesine hatta daha üstüne çıkmasına gaflet ve dalalet ile bile olsa engel olan herkes düşman.
Şimdi sorun kendinize varmısınız?
Not: Nutuk hakkında daha doğrusu aynı metni okuyup farklı şeyler anlama konusunda daha sonra yazacağım.
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
Sayın Kuzulu; [:tbp]
Bir tane de benden [:tbp] Dilek hanım kızıma.
İyi ki varsınız! İyi ki var olacağız!
http://www.karpuz.com/ata/ata03.gif
http://galeri.milliyet.com.tr/2006/9...graflar/16.jpg
http://www.resim.gen.tr/resim/mka/at...8G7JSt42K1.jpg
http://www.resim.gen.tr/resim/mka/at...2Q6QUs91T4.jpg
http://www.resim.gen.tr/resim/mka/at...7M8DTr98L8.jpg
http://galeri.milliyet.com.tr/2006/9...graflar/14.jpg
BEN DE VARIM
Savaşmak sadece topla tüfekle olmaz,savaşmak sadece can almak değildir.Barış içinde savaşılır,mücadele edilirrrr...
Gerçek barış istiyoruz,ağzına barışı sakız yapmış,mevcut durumdan daha fazla yararlanmak için sözde barış için savaştığını söyleyenlerin kastettikleri barış değil bizim istedğimiz.
Atamızın yolunda sonuna dek barış için varız.
Durun yaa, ben de geldim:)
Hoşgeldiniz sayın meslektaşım, eeee... bu kadar mıyız?!!!
Bedeli ne olursa olsun
30 Ağustos 2010 girerken Heryanı kuşatılmış topraklarımızdan Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirenler başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı bugün konuşan ( imrali canisi ve yandaşlarının vatana hainlik yapanların ) bir vatanları olurmuydu
Onun için bedeli ne olursa olsun Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda bende varım.