-
Danıştay emsal kararı
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ ESAS:1991/32 -- KARAR: 1991 /198 TAKDİR YETKİSİ İLE İLGİLİ BİR KARAR ESAS ile KARAR NUMARALARI YANLIŞ YAZMIŞ OLABİLİRİMDE
DAN.8 DAİRESİ ESAS 1991/1399 KARAR 1991/1677 28.10.1991 Günü
DAN.10 daire ESAS 1987/932 karar 1988/242 18.02.1988 Günü
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
İçinde "Takdir Yetkisi" geçen kararların sayısını, ilgili dairelere göre aktarıyorum.Sizinki hangisinde?
1.D=17 2.D=26 3.D=33 4.D=14 5.D=195 6.D=15 7.D=30 8.D= 55 9.D=20 10.D= 61 11.D=16 12.D=19 13.D=24 İDDD= 31
İyi günler...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
pardon anlayamadım tam polarak detaylı yazarmısın lutfen çok sevinirim
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Demek istiyorum ki;
Danıştay İ.D.D de 31 tane, 8.D.de 55 tane, 10.D.de 61 tane içinde "takdir yetkisi" ifadesi geçen karar var ve üstelik içinde bu ifadenin geçtiği, sizin dediğiniz kararlar yok. Konuyu bilemediğim için; bu kadar karar içinde sizi ilgilendiren karar hangisidir, onu da bilemiyorum.
Siz iyisi mi; İDD, 8 ve 10. Daire kararlarını, kelimeden arama şeklinde "takdir yetkisi" yazarak arayın.Çıkan, yukarıda saydığım sayıdaki kararların "özet" bölümlerine bakınız, aradığınızı bulursanız, o zaman; "karar metni" ne bakmanız.
Kolay gelsin.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
o şekilde baktım ama o kararı bulamadım.karar ve esas nodan da baktım aradım ama gene bulamadım.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
O zaman şöyle yapalım: Siz hangi konudaki davanızda, aradığınız kararı emsal göstereceksiniz, açıklayınız ki; sizin gözünüzle biz de arayalım. Özel bir durum, forumda konuyu açıklayamam diyorsanız, mesaj gönderiniz.
İyi günler...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
idarenin disiplin cezalarında alt ceza verme konusunda bir takdir yetkisinin olduğunun kabul edilmesi gerektiği alt ceza vermede yargının idarenin takdir yetkisine karışamayacağını ancak idareninde bu yetkiyi kullanırken anayasa madde 10 da bulunan eşitlik ilkesini ihlal edemeyeceğini içeren dan. idari dav. dairesi kararı arıyorum.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Şu İdari Davalar Kurulu kararı işinize yarar mı bilmiyorum ancak umarım bir faydası oluR.
DİSİPLİN CEZASI VERMEYE YETKİLİ AMİR VE KURULLARIN; ÖNCELİKLE, İLGİLİLERİN GEÇMİŞ HİZMETLERİ İLE SİCİL DURUMLARINA GÖRE, BİR ALT CEZA İLE CEZALANDIRILIP CEZALANDIRILMAYACAĞI KONUSUNDA BİR DEĞERLENDİRME YAPMALARI VE BU DEĞERLENDİRMENİN SONUCUNA GÖRE CEZA VERMELERİ GEREKTİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Vekilleri : Av. ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1-Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı
Vekili: Av. ?
2-Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü
Vekilleri: Av. ?Av. ?
İstemin Özeti : Hacettepe Üniversitesi Beytepe Tıbbi ve Tedavi Giderleri Bölümünde Şef olarak görev yapan davacının, "Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği" nin 11/b-(6) maddesi uyarınca "Kamu görevinden çıkarma" cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Yükseköğretim Kurulu Yüksek Disiplin Kurulu'nun 31.5.2000 günlü, 2000/31 sayılı kararının iptali ve bu nedenle yoksun kaldığı tüm parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açtığı dava sonucunda; Ankara 6. İdare Mahkemesince verilen ve Danıştay Sekizinci Dairesinin 20.10.2004 günlü, E:2004/2805, K:2004/3930 sayılı bozma kararına uyulmayarak davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar edilmesine ilişkin bulunan 27.12.2004 günlü, E:2004/3447, K:2004/2505 sayılı kararı, davacı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Davalı İdarelerin Savunmalarının Özeti :İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Muhsin Yıldız'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Erkan Cantekin'in Düşüncesi : İdare ve vergi mahkamelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 25 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17.maddesi gereğince davacının duruşma istemi kabul edilmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü.
Dava, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Tıbbi ve Tedavi Giderleri Bölümünde Şef olarak görev yapan davacının "kamu görevinden çıkarma" cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Yükseköğretim Kurulu Yüksek Disiplin Kurulu'nun 31.5.2000 günlü, 31 sayılı kararının iptali ve bu nedenle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
Ankara 6. İdare Mahkemesi 30.3.2001 günlü, E:2000/799, K:2001/415 sayılı kararıyla; Hacettepe Üniversitesi Beytepe Tıbbi ve Tedavi Giderleri Bölümünde Şef olarak görev yapan davacının aynı yer Ayniyat Saymanlığı'nda hizmetli olarak görev yapan bir personelin vefat eden ve Kuruma sağlık karnesi iade edilen annesi adına hasta sevk belgesi düzenlediği ve adı geçene ait heyet raporunu da eklemek suretiyle Sağlık Merkezi Tabipliğine başvurduğu ve ilaç yazdırdığı, reçete edilmiş olan ilaçların eczaneden alınması sonucu, eczane tarafından ilaç bedeli olarak fatura edilen 4.938.732.000 liranın Üniversiteden tahsili aşamasında sahte olma ihtimali gözetilerek ilaç bedelinin ödenmediği ve konu hakkında soruşturma açıldığı, davacının soruşturmacıya verdiği ifadesinde çok fakir olan ve hiç bir sosyal güvencesi olmayan böbrek hastası bir tanıdığına yardım edebilmek için ilaç yazdırdığını, olayda maddi menfaat gözetmediğini ve ...'in vefat etmiş olduğunu bilmediğini belirttiği, soruşturma sonucu elde edilen bilgi ve delillere göre Yükseköğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'nin 11/b-6. maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarma cezası ile cezalandırılması yolunda getirilen teklif dorultusunda dava konusu ceza ile cezalandırıldığının anlaşıldığı, davacının eyleminin somut olarak tespit edilmiş olması nedeniyle işlemde mevzuatı aykırılık görülmediği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacı tarafından, verilen kararın usul ve hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek yapılan temyiz başvurusu Danıştay Onikinci Dairesinin 22.9.2003 günlü, E:2001/1894, K:2003/2114 sayılı kararıyla reddedilerek İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
Ancak, davacının kararın düzeltilmesi dilekçesinde öne sürdüğü nedenler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54.maddesine uygun bulunarak Danıştay Sekizinci Dairesinin 20.10.2004 günlü, E:2004/2805, K:2004/3930 sayılı kararıyla, Danıştay Onikinci Dairesinin temyiz incelemesi sonucu verdiği karar kaldırılarak uyuşmazlığın esası yeniden incelenmiş ve gerek soruşturma sırasında davacının olaya ilişkin ifadelerinde samimi davranması ve ilaç bedellerini kendisinin ödemiş olması nedeniyle Kurumun herhangi bir zarara uğramaması, gerekse davacının geçmiş yıl sicillerinin olumlu olduğu dikkate alındığında bir alt cezayla cezalandırılması gerekirken, bu yola gidilmeksizin tesis edilen işlemde ve davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmediği, öte yandan idare mahkemesince bozma kararı üzerine yapılacak yargısal değerlendirmelerde davacının adli yargıda yapılan yargılamasının sonucunun da dikkate alınacağının tartışmasız olduğu gerekçesiyle bozulmuş ise de, Ankara 6. İdare Mahkemesi, ilgili hakkında adli soruşturmanın açılmadığını belirledikten sonra Danıştay Sekizinci Dairesinin anılan bozma kararına uymayarak, davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı, Ankara 6.İdare Mahkemesinin 27.12.2004 günlü, E:2004/3447, K:2004/2505 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Davacı tarafından, 5525 sayılı "Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun"un 2. maddesi uyarınca süresi içinde verilen dilekçeyle "davaya devam edilmesi"nin istenildiği anlaşıldığından, işin esasının incelenmesine geçildi.
Yükseköğretim üst kuruluşları ile yükseköğretim kurumları yönetici ve öğretim elemanları ile memur ve diğer personelinden yasa, tüzük ve yönetmeliklerin kendilerine yüklediği ödevleri yurt içinde ve yurt dışında yerine getirmeyenlere, uyulmasını zorunlu kıldığı hususları yapmayanlara, yasakladığı işleri yapanlara veya meslek vakar ve haysiyetine uymayan davranışta bulunanlara verilecek disiplin cezalarını göstermek üzere 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53. maddesi ile 65. maddesinin (a) fıkrasının (9) numaralı bendi gereğince hazırlanarak 21.8.1982 günlü, 17789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan "Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği"nin Üniversite Öğretim Mesleğinden veya Kamu Görevinden Çıkarma" başlıklı değişik (7.11.1998 günlü, 23516 sayılı Resmi Gazete) 11. maddesinde, üniversite öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller tek tek sayılmış, anılan maddenin (b) bendinin (6) numaralı fıkrasında, "Kamu hizmeti veya öğretim elemanı sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak" bu fiil ve haller arasında sayılmıştır.
Aynı yönetmeliğin 33. maddesinde, disiplin cezası vermeye yetkili olan amir ve kurullar sayılmış, aynı maddenin (d) bendinde, "Üniversite öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma cezası disiplin amirlerinin bu yoldaki isteği üzerine Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile verilir." hükmü yer almış, Yönetmeliğin "İyi Halin Değerlendirilmesi" başlığını taşıyan 16. maddesinde ise, "Geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan yönetici ve öğretim elemanları ile memurlar ve diğer personel için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir" kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden Hacettepe Üniversitesi Beytepe Tıbbi ve Tedavi Giderleri Bölümünde şef olarak görev yapan davacının, aynı yer Ayniyat Saymanlığı'nda hizmetli olarak görev yapan bir personelin ölen ve sağlık karnesi Kuruma iade edilen annesi adına Kurumdan 21.12.1999 tarihinde çıkışı yapılan hasta sevk belgesi düzenlediği, hasta sevk kağıdına adı geçene ait heyet raporunu da ekleyerek Üniversitenin Sağlık Merkezi Tabipliğine başvurduğu ve reçeteye 20 kutu EPREX 400 6 Flakın X LM adlı ilacı yazdırdığı, reçete edilmiş olan ilaçların ... Eczanesi'nden alınması sonucu bu eczane tarafından ilaç bedeli olarak fatura edilen 4.938.732.000. TL'nin Üniversiteden tahsili aşamasında, reçete edilen ilaç bedelinin fazla olması ve bu haliyle sahte olabileceği gözetilerek ilaç bedelinin ödenmediği, konu hakkında Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü'nün 6.1.2000 tarihli oluru ile soruşturma açıldığı, davacının soruşturmacıya verdiği ifadesinde, çok fakir olan ve hiçbir sosyal güvencesi de bulunmayan ve böbrek hastası olan bir köylüsüne yardım edebilmek için, Ayniyat Saymanlığı hizmetlisi olan ve sürekli görüştüğü arkadaşı ...'in bakmakla yükümlü olduğu annesinin böbrek hastası olması nedeniyle ... adına düzenlenen sevk kağıdına "insaniyet namına" ilaçları yazdırdığını, olayda hiçbir maddi menfaat gözetmediğini, ...'in olaydan önce vefat etmiş olduğunu ve ilaç bedellerinin de bu kadar yüksek olduğunu bilmediğini, zaten eczane tarafından fatura edilen ilaç bedellerini ilgili eczaneye kendisinin ödediğini belirterek affını istediği, daha sonra, vekili Av.... tarafından 24.5.2000 tarihinde verilen yazılı savunmada da, söz konusu olayın tamamen insani yardım ve iyi niyetten kaynaklandığı, sevk belgesi düzenlenmesinde ...'in haberdar edildiği ve rızasının alındığı, menfaat temini yoluna gidilmediği ve Kurumun zarara uğratılmadığı, bu nedenle sicilleri, samimi ikrarı da gözetilerek hafif bir ceza ile cezalandırılması gerekeceğinin savunulduğu, ancak soruşturma sonucu elde edilen bilgi ve delillere göre 14 Şubat 1999 tarihinde vefat eden ve Rektörlüğe 25 Şubat 1999 tarihinde sağlık karnesi iade edilen ... adına 21.12.1999 tarihinde düzenlenen hasta sevk kağıdına ait ilaçların davacı tarafından Beytepe Sağlık Merkezinde görevli Doktor ...'a yazdırıldığı ve böylece ölmüş bir kişi adına hasta sevk kağıdı tanzim ederek reçete, heyet raporu ve fatura yoluyla kurumdan para tahsili yapılacağı kanaatine varıldığı gerekçesiyle Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin yönetmeliği'nin 11/b-(6) maddesi uyarınca "Kamu Görevinden Çıkarma" cezası ile cezalandırılmasının teklif edildiği; dosyanın aynı Yönetmeliğin 33. maddesi gereğince karara bağlanmak üzere Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı'na sunulduğu, Yüksek Disiplin Kurulunun 31.5.2000 günlü, 2000/31 sayılı kararıyla suçun niteliği itibariyle Yönetmeliğin 16.maddesinin uygulanamayacağı sonucuna varılarak davacının "Kamu Görevinden Çıkarma" cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.
"Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği"nin metni yukarıya alınan 16. maddesinde; geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlara bir derece hafif olan cezanın uygulanabileceği konusunda takdir yetkisi tanınmış, ancak bu yetkinin fiilin niteliği ve ağırlık derecesine göre kullanılacağına dair bir hükme yer verilmemiştir.
Bu duruma göre, disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurulların öncelikle; ilgililerin geçmiş hizmetleri ile sicil durumlarına göre bir alt ceza ile cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda bir değerlendirme yapmaları ve bu değerlendirmenin sonucuna göre ceza vermeleri gerektiğinden, bu durum gözardı edilerek tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığından, İdare Mahkemesinin davanın reddi yolundaki ısrar kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Ankara 6.İdare Mahkemesinin 27.12.2004 günlü, E:2004/3447, K:2004/2505 sayılı ısrar kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle BOZULMASINA, dosyanın adıgeçen Mahkemeye gönderilmesine, 22.2.2007 günü esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacının temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan Ankara 6. İdare Mahkemesinin ısrar kararının onanması gerektiği görüşüyle, karara katılmıyoruz.
KARŞI OY
X - Dosyanın eki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının ilgili eczane ile anlaşarak bir menfaat temin edip etmediğinin, hasta olan bir yakını için ilaç yazdırdığını belirtmesine karşın böyle bir yakınının bulunup bulunmadığının, ayrıca davacının görevi itibariyle sevk kağıdı düzenleme yetkisinin olup olmadığının tespit edilmediği, diğer bir anlatımla eksik soruşturmaya dayalı olarak ceza verilmesi yoluna gidildiği; öte yandan davacının geçmiş hizmetleri ile sicillerine göre alt ceza verilip verilmeyeceği yönüyle bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşıldığından, tesis edilen işlemde hukuki isabet bulunmadığı ve İdare Mahkemesi kararının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle, karara gerekçe yönünden katılmıyorum.
KARŞI OY
XX - Davacının temyiz isteminin kabulü ile Ankara 6.İdare Mahkemesinin ısrar kararının Danıştay Sekizinci Dairesinin 20.10.2004 günlü; E:2004/2805, K:2004/3930 sayılı bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği oyuyla, karara gerekçe yönünden katılmıyoruz
(DAN-DER; SAYI: 116)
BŞ/ÖEK
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Dairesi Karar Yılı Karar No Esas Yılı Esas No Karar Tarihi
SEKİZİNCİ DAİRE 2005 3910 2004 3009 05/10/2005
KARAR METNİ
2 GÜN GÖREVE GELMEDİĞİ NEDENİYLE 1/8 ORANINDA AYLIKTAN KESME CEZASI İLE CEZALANDIRILAN DAVACININ AÇTIĞI DAVAYI DİSİPLİN SUÇUNUN SABİT OLDUĞU GEREKÇESİYLE REDDEDEN İDARE MAHKEMESİ KARARININ; YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETİCİ, ÖĞRETİM ELEMANI VE MEMURLARI DİSİPLİN YÖNETMELİĞİNİN 16. MADDESİ UYARINCA İŞLEMDE BİR ALT CEZA DEĞERLENDİRMESİ YAPILMADIĞI GEREKÇESİYLE BOZULMASI HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan :- ?
Vekili : ?
Karşı Taraf : ? Üniversitesi Rektörlüğü
Vekili : Av. ?
İstemin Özeti : ? Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi olan davacının 1/8 oranında aylıktan kesme cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Tıp Fakültesi Dekanlığının 28.12.2001 gün ve 3814 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada; davacının 26.11.2001 günü öğleden sonra ve 27.11.2001 günü göreve gelmediği sabit olduğundan tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davayı reddeden Malatya İdare Mahkemesinin 24.10.2002 gün ve E:2002/48, K: 2002/1202 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi Yücel BULMUŞ'un Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Eren SONBAY'ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Danıştay Başkanlar Kurulunun 16.6.2004 gün ve 2004/13 sayılı kararı ile Danıştay Onikinci Dairesinde görülmekte olan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda belirtilen öğretim elemanları, memur ve diğer personelin disiplin işlerine ilişkin dava ve temyiz başvurularının Dairemizde görülmesine ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca kararın düzeltilmesi istemlerinin dosya devri yapılan dairece sonuçlandırılmasına karar verildiğinden ve 2577 sayılı Yasanın 17. maddesi uyarınca davacının duruşma istemi kabul edilmediğinden işin esasına geçildi.
Uyuşmazlık, öğretim üyesi olan davacının özürsüz olarak 2 gün göreve gelmediği nedeniyle 1/8 oranında aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemden doğmuştur.
Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin "İyli Halin Değerlendirilmesi" başlıklı 16.maddesinde, geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan yönetici ve öğretim elemanları ile memurlar ve diğer personel için verilecek cezalarda bir derece hafif olanın uygulanabileceği kuralı yer almıştır.
Olayda davacının 2 gün göreve gelmediği ve bu eyleminin disiplin suçu oluşturduğu açık ise de, dava konusu işlem tesis edilirken yukarıda anılan kural uyarınca davacının geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları ve sicilleri değerlendirilerek bir alt ceza verilip verilemeyeceğinin tartışılmadığı görülmektedir.
Bu durumda disiplin cezası verilirken davacının geçmiş hizmetleri ve sicilleri değerlendirilerek ceza tayinine gidilmesi gerekirken, bu yapılmadan verilen cezada hukuka uyarlık bulunmadığından aksi yöndeki idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle Malatya İdare Mahkemesi kararının bozulmasına ve dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine 5.10.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
BŞ/ÖEK
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
BU kararları bende bulmuştum. ama genede ilginize teşekkur ederim.
Benim idare meslekten çıkarma kararımda suçun niteliği işleniş şekli ve meslek ozelliği itibarı ile alt ceza uygulanmasına yer gorulmemiştir. diyor sanırım 1. si bana çok uyuyor??
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Konu biraz daha anlaşılır hale geliyor. Eğer; daha önceleri ceza almamışsanız ve bu ilk cezanızda "ihraç" karaı verilmiş ise, bağlı olduğunuz kurumun "Disiplin yönetmeliği"ni inceleyiniz. Bildiğim kadarıyla; ilk cezada "alt ceza verilmesi mecburiyeti" vardır ve bildiğim bütün yönetmelikler böyle yazar. Konuyu bu açıdan araştırınız derim.
İyi günler...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
bunu araştırdım. Kesin bir madde yok EÖDT madde 15 geçmiş hizmetleri olumlu ve sicilleri iyi veya çok iyi derecede olan memurlara alt ceza verilebilir diyor!!!
bu durumda ne yapılabilir
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
EÖDT madde 15te "...uygulanabilir" diyor, alt ceza hakkında. Size verilen cezada da "meslek itibariyle... alt ceza verilmesi uygun görülmemiştir" dendiğini ifade ediyorsunuz. Bu kadar saçma ve hukuksuz lâf nasıl edilir? EÖD Tüzüğü; yoksa doktor, öğretmen veya mülki amiri mi ilgilendiren bir tüzüktür? Elbette "sizin meslek mensuplarını ilgilendiren" bir tüzüktür.Siz de o meslekten olduğunuza, 15.madde de, o meslekten olanları muhatap aldığına göre, "meslek itibariyle" saçmalığı nasıl denebilir?
Bu konuyu bir avukatla konuşun ve bence, belirttiğim bu noktadan vurun!Yani; işlem aleyhine dava açın. Bu arada da, Danıştayın "alt ceza konusunda verdiği birçok kararı da gözden geçirin, derim.
İyi günler...
Hukukçu olmadığım bellidir.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Az önce aklıma geldi: Siz; "meslek"ten mi, yoksa "memuriyet"ten mi çıkarıldınız? İkisi arasındaki farkı, inanın bilmiyorum. Diyelim ki; "meslek"ten çıkarıldınız.Önceki dediğim geçerli. Diyelim ki; "memuriyet"ten çıkarıldınız. EÖDTnin 9.maddesi ne diyor:"Memuriyetten çıkarmada Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır." Memuriyetiniz buna göre sona erdirilmişse; yine 657 s.Kanun (DMK)un 125/E maddesi k fıkrasından sonraki 2. paragrafta şöyle denmektedir:" Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir."
"...uygulanabilir." "...verilebilir." türü ifadeler; -daha önceleri yazdığım yazılarda da belirttiğim gibi- "idareye keyfi hareket etme yetkisi" veren ifadelerdir. Halbuki, hukuki düzenleme; "net" hüküm koymalı. Ama, yine de; birçok Danıştay kararında da göreceğiniz gibi "İdare, ceza verirken; mutlaka kişinin geçmiş siciline bakarak" bir "alt ceza" konusunu mutlaka gözetmeli.
Özet:İster "memuriyet"ten, ister "meslek"ten çıkarılmış olun, mutlaka "alt ceza"dan söz edilmeli. Hele hele, sizinkinde olduğu gibi; "meslek itibariyle alt ceza konusunu görüşmemek" gibi bir saçmalık olamaz. Bütün bunları; siz "melek"siniz diye yazmıyorum. "Hukuk"suzluğa gıcık -amiyane bir ifade oldu ama- olduğum için yazıyorum.
İyi günler...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Öncelikle belirtmek isterim ki meslekten çıkarma kararı verildi hakkımda! ben zaten meleğim demiyorum.amacımın sadece suç işlemek olmadığını istemeden böyle bir olaya karıştığımı istemeden içinde olduğum bu durumu fark edince bu kişi ile arkadaşlığımı sona erdirdiğimi her ne kadar istemeden bu durumda bulunduysam bundan bile pişman olduğumu cevremden kımsenın benı uyarmadığını belirtiyorum.
Ayrıca ist. valiliği il disiplin kurulu hakkımda 3 kez ayrı ayrı meslekten çıkarma verdi Ankara emniyet genel müdürlüğü cezaları uygun görmedi ve 6 ay kısa sureli durdurma verdi
UYUSMAZLIk uzerine dosya 3 kurula gitti ve içişleri bak. yuksek disp. kurulu 1 kez meslekten çıkarma cezası verdi.
EVET idareye dediğiniz gibi bir takdir yetkisi tanınmış ama bu takdir yetkisinin mutlak ve sınırsız olmadığıda yargı katrarları ile ortadadır.Aynı disiplin suçunu daha ağır sekilde işleyen başka kişilere alt ceza verdiler bana vermediler.ANAYASA da bulunan eşitiliğe aykırı davrandırlar.Onlara verdikleri kararın örneğinide elimde bulunduruyorum.
Alt ceza vermeyi guya kurulda tartışmışlar ama gerekçe olarak SUÇUN NİTELİĞİ İŞLENİŞ ŞEKLİ VE MESLEK OZELLİĞİNİ göz onune almışlar alt ceza uygulamasına yer vermemişler
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Eklediğim karar daha önce konulmuş. Bu yüzden sildim.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
T.C.
DANIŞTAY
Sekizinci Daire
Esas No : 2003/5850
Karar No : 2004/4461
Tarih : 12.3.2004
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Dairesi Karar Yılı Karar No Esas Yılı Esas No Karar Tarihi
ONİKİNCİ DAİRE 2006 540 2005 6353 22/02/2006
KARAR METNİ
DAVACIYA İSNAD EDİLEN FİİLLERİN VE BU FİİLLERİN EMNİYET ÖRGÜTÜ DİSİPLİN TÜZÜĞÜNÜN HANGİ MADDELERİ KAPSAMINA GİRDİĞİNİN TEK TEK BELİRTİLMEDEN VERİLEN CEZADA HUKUKA UYARLIK BULUNMADIĞI HK.<
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Vekili : Av?
Karşı Taraf : İçişleri Bakanlığı - ANKARA
İsteğin Özeti : Bursa 2. İdare Mahkemesinin 31.3.2005 günlü, E:2004/764, K:2005/413 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti : Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, ileri sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesine uymadığı, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : M.Önder Tekin
Düşüncesi : Dava; Bursa ? Bölge Trafik İstasyon Amirliği'nde polis memuru olarak görev yapmakta iken,23.2.2004 tarihinde emekli olan davacının,açılan soruşturma sonucunda Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6,7/B-1 maddeleri ile 8. maddesinin 6.,7. ve 12. fıkralarında belirtilen disiplin suçlarını işlediği sabit görülerek "üç günlük aylık kesimi","16 ay uzun süreli durdurma" ve "meslekten çıkarma" cezaları ile cezalandırılmasına ilişkin olarak alınan Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden,7.7.2003 tarihli Bursa Valiliği Makamına hitaben yazılan ihbar mektubu üzerine,ihbar mektubunda yer alan iddiaların gerçekliğinin ortaya konulabilmesi amacıyla görevlendirilen Polis Başmüfettişlerince yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen 12.11.2003 günlü ve 2003-242 sayılı raporun davacının işlediği iddia edilen fiillerle ilgili değerlendirme bölümünde; davacının da imzasının bulunduğu bazı "Trafikten Men Edilen Araç Belgesi" ve "Trafik Ceza Tutanakları"nda farklı ceza maddelerinin yazılmış olması,bazılarında trafik ceza maddesinin yazılmamış olması ve trafikten men edilen araçların,eksikliklerinin giderildiği açık bir şekilde gösterilmeden trafiğe çıkmalarına izin vermiş olmasının Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6 maddesinde belirtilen "görevde kayıtsızlık göstermek,görevi savsaklamak", 7/B-1 maddesinde yer alan,"Hizmet içinde resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak",8/6. maddesinde düzenlenen "sahtecilik" ve 8/12. maddesinde yer alan "gerçek dışı tutanak düzenleyip imza etmek" fiili kapsamında bulunduğu ve bu maddeler uyarınca cezalandırılmasının teklif edildiği,Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nun 24.2.2004 günlü ve 2004/11-44 sayılı kararında da,soruşturma raporunda yapılan değerlendirme gibi davacının her bir eyleminin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddesi ile örtüştüğü yönünde değerlendirmede bulunulmaksızın,davacının eylemlerinin Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili Yönetmeliğe aykırı olduğu ve anılan Tüzüğün 5/A-6 maddesi gereğince "3 günlük aylık kesimi",7/B-1 maddesi uyarınca "16 ay uzun süreli durdurma cezası" ve 8/6,8/7 ve 8/12. maddeleri hükümleri uyarınca"meslekten çıkarma" cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.
İdare mahkemesi kararında; soruşturma raporunda,soruşturulan polis memurları ile tanıkların ifadelerine yer verildiği,raporun sonuç kısmında ise,maddi olay ile tanık ifadeleri ve disiplin cezasının dayanağı diğer deliller ile birlikte değerlendirilmek suretiyle isnat edilen ve Tüzüğün ilgili maddelerinde yer alan disiplin suçlarının hangi fiillere dayalı olarak ne şekilde sübut bulduğu ayrımının yeterince yapılmadığı,isnat edilen suçun dayanağı olarak gösterilen trafikten men edilen araçlara ait men belgesi,ceza tutanakları gibi belgelerle ilgili olarak soruşturulan emniyet mensuplarının ifadelerine yer verilerek genel ifadelerle Tüzüğün ilgili maddelerinde yer alan ve Karayolları Trafik Kanunu ve Yönetmeliğine aykırı olduğu belirtilen fiillerin birlikte sübuta erdiğinden bahisle ceza teklifinde bulunulduğu,ayrıca birden fazla ceza önerilen emniyet mensuplarında,her bir cezanın hangi maddi olaya dayandığı yönünde net bir ayrım ve değerlendirme yapılmadığının görüldüğü belirtilerek; davacıya verilen disiplin cezasının dayanağı olarak gösterilen,görev sırasında trafikten men edilen araçlara ait men belgesi,ceza tutanakları gibi belgeler ve toplanan diğer deliller dikkate alınarak isnat edilen fiilin,disiplin cezasını gerektirmesi halinde Tüzüğün hangi madde veya maddeleri kapsamında kaldığına yönelik değerlendirmeler yapılacağı belirtilerek,davacının işlediği iddia edilen fillerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddeleri kapsamında disiplin suçu oluşturduğu kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, 11.6.2002 tarihinde trafikten men edilen bir aracın davacı tarafından hangi nedenle trafiğe çıkmasına izin verildiği hususunun açık olarak gösterilmemesi eyleminin,soruşturma raporunda "Meslekten çıkarma" cezasını gerektirdiğine yönelik bir teklifte bulunulmadığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kararında da böyle bir ayrıma gidilerek disiplin cezası verilmediği halde; bu eylemin "Meslekten çıkarma" cezasını gerektirmediği sonucuna varılarak karar verildiği görülmektedir.
Davacıya verilen disiplin cezalarının dayanağı olarak gösterilen eylemlerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nde yer alan hangi disiplin suçu kapsamında olduğu ve bu maddeler uyarınca cezalandırılmaları gerektiğine yönelik olarak soruşturmacı tarafından bir belirlemede bulunulmadan ceza teklifinde bulunulması ve Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nca da teklif doğrultusunda ceza verilmiş olmasının "Hak arama özgürlüğü","Suç ve cezalara ilişkin genel esaslar","Mahkemelerin bağımsızlığı","Adil yargılanma hakkı" ve "Silahların eşitliği" ve "Çelişmeli yargılama" ilkelerine uygun olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Davacının eylemleri nedeniyle Bursa Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/305 sayılı esasında açılan kamu davasında yargılandığı ve henüz karar verilmediği anlaşılmaktadır.Ceza kanunları açısından "suç" sayılan bir eylem,kamu hizmetini yürüten görevliler açısından da disiplin suçu teşkil edebilmektedir.
Disiplin cezaları,kamu görevlilerinin mevzuata,çalışma düzenine,hizmetin gereklerine aykırı eylemlerine karşı düzenlenen idari yaptırımlardır.Kamu hizmetlerinden sürekli uzaklaştırılabilmek gibi ağır sonuçlara uzanan disiplin cezaları,ağırlığı ve önemi sebebiyle Anayasanın 38. maddesindeki suç ve cezalara ilişkin kurallara tabi tutulmuşlardır.
Anayasa Mahkemesi birçok kararında disiplin cezalarını Anayasanın 38. maddesinde yer alan "suç ve cezalara ilişkin genel esaslar" kapsamında değerlendirmiştir.Anayasa Mahkemesi 19.4.1988 günlü,E:1987/16,K:1988/8 sayılı kararında; yönetsel yaptırımların yönetimin karar ve işlemlerinin denetiminin zorunlu olanlarından olduğunu,suç ve cezaların Anayasaya uygun olarak yasayla konulabileceği,..."Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesi uyarınca bir hukuk devletinde,ceza yaptırımına bağlanan her eylemin tanımının yapılması ve suçların kesin bir şekilde ortaya konulması gerektiği,anılan ilkenin özünün yasanın ne tür eylemleri yasakladığının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtmesi ve buna göre cezasının da yasayla saptanmasının zorunlu olduğunu vurgulamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'de,bir disiplin soruşturması sonucunda hapis cezası,diğer bir deyişle ciddi bir biçimde kişi özgürlüğünün kaybını içeren bir ceza verilme ihtimali varsa,bu durumun "hukuk devletini tanıyan bir toplumda" isnadın ceza hukuku anlamında bir suç olduğunu gösterdiğini vurgulamıştır. (Engel,Hollanda)
Ceza davalarında adil yargılama hakkına ilişkin olarak uygulanan birçok ilke ve kuralın,disiplin cezalarına karşı açılan davalarda da uygulanması gerekmektedir.
Adil yargılama hakkı, temel insan haklarından biri olması dolayısıyla 1948 yılında dünya devletlerince kabul edilen ve bir başlangıç teşkil eden İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde tanınmış ve uygulanabilir evrensel bir ilke olarak kendine yer bulmuştur. 1948'den bu yana uluslararası bir gelenek haline gelmiş olan bu hak, takip eden yıllarda Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve diğer sözleşmelerle yaygınlık kazanmıştır.
Çeşitli sözleşmelerle zamanla ayrıntılı düzenlemelere gidilen,bağlılığı artan bu hak, ulusal alanlarda da etkisini göstermiş ve devletlerin bu yapı içinde muhakemenin ulusal yasalara uygun olup olmadığı, ulusal yasaların uluslararası adil yargılanma güvenceleriyle uyumlu olup olmadığı ve yasaların uygulanma biçiminin uluslararası standartlara aykırılık taşıyıp taşımadığı noktalarında yasaların uluslararası uzlaşmaya uyumlaştırma çabalarını getirmiştir.
Anayasanın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sav ve savunma hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelini oluşturur. Önemi nedeniyle hak arama özgürlüğü yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın kullanılması, yerine getirilmesi olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.
Kişinin karşılaştığı bir suçlamaya karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir eylem veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu,yargı mercileri önünde dava hakkını kullanmak ve bu davada kullanabilecek kanıtları mahkeme önüne getirebilmektir. Bu kural "adil yargılama hakkı"nın temelini oluşturmaktadır.
Türkiye'de adil yargılanma hakkının içerdiği pek çok ilke ve hak, Anayasa'nın 36, 38, 125, 138 ve 142. maddesinde yer almasına rağmen, 2001 yılında Anayasa'da yapılan değişiklikle kavram olarak 36. maddede yer verilmek suretiyle Anayasa'nın bir parçası haline getirilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesinin, "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" biçimindeki son fıkrasına "usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır." cümlesinin eklenmesi nedeniyle "hak arama özgürlüğü" açısından bu konunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Uluslararası Sözleşmelerin Türk hukukundaki yerini doğrudan doğruya düzenleyen hüküm Anayasa'nın 90. maddesinin yukarıda yer verilen son fıkrasıdır. Bu hükümle birlikte, Anayasanın 15,16,42 ve 92. maddelerinde de uluslararası hukuka, dolayısıyla uluslararası sözleşmelere göndermede bulunulmuştur.
Anayasanın yukarıda yer verilen hükümleri ile uluslararası hukuk kuralları, dolayısıyla sözleşmeler ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Bu maddelerde belirtilen konulara ilişkin kurallar getiren sözleşme hükümlerini garanti altına alarak bunlara anayasal bir değer yüklenmiştir.
Uluslararası sözleşmelerin iç hukukta geçerliliği ve Anayasa'da önceden de yer alan düzenlemeler ile ilgili bu açıklamalardan sonra son Anayasa değişiklikleri ile yeni oluşan hukuksal durum ve iç hukuk kurallarına etkisi üzerinde değerlendirmede bulunulması şarttır.
Yasa koyucu temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklar demek suretiyle yargı yetkisini Türk milleti adına kullanan "adli, idari ve askeri yargı" yerleri ile birlikte yasama ve yürütme organının da yeni kural çerçevesinde hareket etmeleri gerektiğini belirtmiştir.
Yargı yetkisini kullanan mahkemelerin yetkilerinin kullanımı ile ilgili düzenlemeler Anayasa'nın 9. ve 138. maddelerinde yer almaktadır. Anayasanın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 138. maddesinde de, yargıçların görevlerinde bağımsız olduklarını, Anayasa,yasa ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerini, hiçbir organ, makam, merci ve kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremeyeceklerini ve genelge gönderemeyeceklerini, tavsiye ve telkinde bulunulamayacağını kesin bir dille kurala bağlamaktadır.
Anayasanın 138. maddesinde yer alan "hukuka" uygun karar vermenin iç hukuk yanında uluslararası hukuk da dahil olarak anlamak gerekir. Ulusal üstü hukuk herhangi bir şekilde ulusal hukuka dahil olmuşsa yargı yetkisini kullanan hakimlerin bunu göz önünde bulundurması zorunludur.
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin III. Bölümünde yer alan "Adil yargılama hakkı" başlıklı 14. maddesinde; herkesin mahkemeler ve yargı yerleri önünde eşit oldukları, herkesin hakkındaki bir suç isnadının veya hak ve yükümlülükleri ile ilgili bir hukuki uyuşmazlığın karara bağlanmasında, hukuken kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahip oldukları belirtilmiştir.
Sözleşmenin yukarıda yer verilen maddesi ile "hak arama özgürlüğü" güvenceye alınmıştır. Temel insan haklarından olan bu hakkın kullanılabilmesi için hiçbir kısıtlamaya tabi olmaması gerekir. Mahkemeye etkili olarak başvurabilme ve sav ve savunma hakkını kullanabilme yönünde engel teşkil eden tüm işlem ve uygulamaların Sözleşme'ye de aykırı olacağı tartışmasızdır. Adil yargılanma hakkının tam ve koşulsuz gerçekleşmesi,sav ve savunma hakkının etkin kullanabilmesinin güvenceye alınması konularında sınırsız hükümler içermesi nedeniyle birçok ulusal ve uluslararası kurallara göre ileri durumda bulunan Sözleşmenin uyuşmazlıkların çözümünde uygulanması çağdaş hukuk anlayışının doğal bir sonucudur.
Dolayısıyla, davacıya verilen disiplin cezalarının dayanağı olarak gösterilen eylemlerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nde yer alan hangi disiplin suçu kapsamında olduğu ve bu maddeler uyarınca cezalandırılmaları gerektiğine yönelik olarak soruşturmacı tarafından bir belirlemede bulunulmadan ceza teklifinde bulunulması ve Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nca da teklif doğrultusunda ceza verilmiş olması nedeniyle, davacının işlediği iddia edilen eylemlerinin karşılığında haklılığını ortaya koyabilecek,disiplin suçunu işlemediğini kanıtlayacak,eylemlerinin karşılığında verilen cezaların eylemle örtüşmediğini ortaya koyacak savunma hakkından yoksun bırakılması, davacının "Hak arama özgürlüğü"'nü kullanırken "Adil yargılanma hakkı"ndan yoksun bırakmaktadır. Davacının bu haktan yoksun bırakılması Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 14. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "adil yargılama" ile ilgili genel kuralı koyan 6. maddesinin birinci fıkrasında,bu kavramı oluşturan hak ve ilkelerin bir kısmı açıkça sayılmıştır.Bunlar;yargılamanın kanunla kurulan bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde, makul sürede,açık ve hakkaniyete uygun olarak yapılmasıdır.Öte yandan,hakkaniyete uygun yargılama kavramından yola çıkılarak başka pek çok ilke ve hak da belirlenmiştir. Örneğin, silahların eşitliği,çelişmeli yargılama, gerekçeli karar bunlar arasında sayılabilir.
Çelişmeli yargılama ilkesi,dava sırasında mahkemenin kararını etkilemek amacıyla sunulan delil veya mütalaalar ya da görüşlerin her biri hakkında bilgi sahibi olma ve bunlar hakkında yorum yapma imkanının taraflara tanınması olarak özetlenebilir.
Çelişmeli yargılama ilkesi,silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilgilidir. Bu iki ilke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında birbirini tamamlar nitelikte kullanılmaktadır. Çünkü çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki dengeyi bozabilmektedir.
Çelişmeli yargılama,davanın karşı tarafının sunduğu delil veya dosyada bulunan her türlü mütalaa veya görüşten tarafların haberdar olması ve yorum yababilme imkanına sahip olması demektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,Ruiz-Mateos(İspanya) kararında çelişmeli yargılama ilkesini şöyle tanımlamaktadır: "Çelişmeli yargılama, tarafların,diğer tarafça sunulan delil veya dosyada yer alan mütalaalar hakkında,bilgi sahibi olma ve bunlar hakkında yorum yapma imkanına sahip olması demektir."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 466 sayılı Yasaya dayanarak tazminat istemiyle dava açan Mehmet Göç isimli kişinin; Yargıtay Başsavcısının esas hakkındaki mütalaasının kendisine gönderilmediğinden ve tazminat talebiyle ilgili olarak duruşma hakkından yoksun bırakıldığı iddiasıyla yaptığı başvuru sonucunda verdiği kararında (Göç,Türkiye); başvurucunun milli mahkemeler önünde duruşma hakkına sahip olmadığı dikkate alındığında, mütalaanın tebliğinin zorunlu hale geldiğini, Cumhuriyet Başsavcısının Yargıtay'a sunduğu mütalaanın başvurucuya tebliğ edilmemesinin Sözleşmenin 6/1. maddesini ihlal ettiği kanaatine varmıştır.
Olayda, davacının soruşturma raporunda hakkında isnat edilen eylemlerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün hangi maddelerini ihlal ettiği açık bir şekilde ortaya konulmadan disiplin cezaları ile cezalandırılmasına karşın,davacının varsayıma dayalı suçlamaya karşınhaklılığını kanıtlayabilmek için delillerden hareketle dava hakkını kullanmasının engellenmiş olması "Silahların eşitliği" ve "Çelişmeli yargılama" ilkelerine aykırıdır.
Davanın,"Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkı" ilkesine uygunluğu yönünden yapılacak değerlendirmelere gelince;
Anayasa'nın "Mahkemelerin Bağımsızlığı" başlıklı 138. maddesinde, hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. " hükmüne yer verilmiştir.
Hakimlerin görevlerini bağımsız olarak yapabilmeleri ve Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirken hak kaybına neden olabilecek,adalet duygusunu zedeleyen,hak arama özgürlüğünü engelleyen,adalet terazisinde hak açısından her zaman eşit olması gereken davacı ile davalı arasında adil yargılama hakkına ters düşen varsayımlardan hareketle tesis edilen işlemler üzerinden yargılama sürecini yürüterek karar vermek zorunda bırakılmamaları gerekir. Hukuk devletinde mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin bir yansıması da böyle gerçekleşmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 1.fikrasında temel bir kural vardır.Bu kurala göre, "her şahıs...bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının...dinlenmesini istemek hakkına haizdir.", Bu kurala göre,herkesin davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakkaniyete uygun olarak görülebilmesi için,hakkında isnad edilen eylemlerin hangi kuralları ihlal ettiği açık bir şekilde ortaya konulmalı,mahkemelerin de yargılama sürecinde,davacı ve davalının ileri sürdükleri sav ve savunmaları üzerinden hakkaniyete uygun karar vermeleri gerekir.Varsayıma dayalı olarak idari yargıda hak arayan davacının yargılamasının eldeki delillere göre "mahkemelerin bağımsızlığı" ilkesine uygun bir şekilde değerlendirilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacı hakkında isnad edilen eylemlerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili görülen maddeleri uyarınca değerlendirilerek birbiri ile örtüşecek şekilde disiplin cezası teklifinde bulunulmaması ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nce de aynı doğrultuda disiplin cezası verilmiş olduğu gözetildiğinde, davacının varsayıma dayalı cezalandırmaya karşı açtığı davasında hakkaniyete uygun bir yargılama yapılamayacağından,"Hak arama özgürlüğü", "Adil Yargılanma hakkı", "Mahkemelerin bağımsızlığı", "Silahların eşitliği" ve "Çelişmeli yargılama" ilkeleri uyarınca,idarenin yerine geçerek davacı hakkında isnad edilen eylemlerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün hangi maddesi kapsamında kaldığına yönelik değerlendirmelerden sonra davacının disiplin suçu işlediği kanaatine varılarak davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Yaşar Uğurlu
Düşüncesi : Bursa-? Bölge Trafik İstasyon amirliğinde polis memuru olarak görev yapmakta iken 23.2.2004 tarihinde emekli olan davacının görevde bulunduğu dönemde hakkında yapılan soruşturma sonucuna göre Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6, 7/B-1 maddeleri ile 8.maddenin 6,7, ve 12. fıkralarında belirtilen suçları işlediği nedeniyle 3 günlük aylık kesimi cezası, 16 ay süreli durdurma ve meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nun 24.2.2004 gün ve 2004/11-44 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davayı reddederek dava konusu işlemi onayan İdare Mahkemesi kararının davacı tarafından temyiz yoluyla bozulması istenilmektedir.
Davacının savunma veremediği yolundaki iddiaları yerinde görülmemiştir.
Esasa gelince;
Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6 maddesinde; Görevde kayıtsızlık göstermek, görevi savsaklamak veya geçerli bir özrü olmaksızın belirtilen sürede bitirmemenin üç günlüğe kadar aylık kesimi cezasını gerektirdiği, 7/B-1 maddesinde, hizmet içinde resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmanın ise 16 ay uzun süreli durdurmayı gerektirdiği, aynı tüzüğün "meslekten çıkarma" başlığını taşıyan 8.maddenin 6.fıkrasında, hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, irtikap rüşvet, zimmet ihtilas, ırza geçme, ırza tasaddi, sahtecilik, kalpazanlık, kasden adam öldürme veya bu suçları işlemeye teşebbüs etmek, emniyeti suistimal, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin etme suç tasnii, iftira, 7.fıkrasında ise yetkisini veya nüfusunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak, aynı maddenin 12.fıkrasında ise, kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek veya tutanak düzenleyip imza etmek veya ettirmenin meslekten çıkarmayı gerektirdiği belirtilmiş olup, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda trafik hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak 5.maddesinde,Emniyet Genel Müdürlüğünün trafik kuruluşları ile bu kuruluşlarının görev ve yetkilerinin sayıldığı,114.maddesinde suç ve ceza tutanaklarının nasıl düzenleneceğine yer verildikten sonra Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 125.maddesinde de, trafikten men ve alıkonma işleminin uygulanmasına ilişkin kurallar açıklanmıştır.
Dosyanın ve Danıştay 12. Dairesinin 2005/4681 Esas numarasında kayıtlı dava dosyasına ekli soruşturma dosyasının incelenmesinden, Bursa-Karacabey Bölge Trafik İstasyon Amirliğinde görevli başkomiser ile isimleri belirtilen bir kısım polis memurlarının birlikte hareket ederek halkı sömürdüğü, başkomiserin istasyon amirliğindeki ekiplerden zorla para aldığı, yine başkomiserin eksik belgeli araçları otoparka çektirdikten sonra sürücü ile anlaşarak para aldığı ve aracı serbest bıraktığı, yine araç nakliyecileri ve kooperatif başkanlarından serbest geçiş parası aldığı, büyük meblağlarda menkul ve gayrimenkul mal varlığının bulunduğu yolunda verilen bir ihbar mektubu üzerine, mektupda ismi geçen başkomiser ve polis memurları ile bazı sivil şahıslara ait işyeri ve evlerde arama yapılmasından sonra düzenlenen tutanaklar, istasyon amirliğinde el konulan defter ve kayıtlar ile 157 adet aracın trafikten men belgeleri, ile bu belgeler üzerinde yaptırılan kriminal inceleme sonrası düzenlenen ekspertiz raporu, sanık ve tanık ifadeleri değerlendirilerek açılan soruşturma sonucunda düzenlenen soruşturma raporuna göre, toplanan delillerin büyük çoğunluğunun başkomisere ait olduğu, rüşvet iddiası ile ilgili olarak davacının rüşvet aldığı yönünde bir kanıt elde edilemediği, ancak davacı ile birlikte diğer polis memurlarının Karacabey Bölge Trafik İstasyon Amirliğinde görev yaparken eksikliği tespit edilen araçların men belgesi tanzim edilerek otoparka çekilmesi, ceza tutanağı düzenlenmesi ve tekrar bırakılması sırasındaki işlenen usulsüzlüklerin değerlendirilerek yukarıda sözü edilen tüzüğün ilgili maddelere göre cezalandırıldığı, ayrıca görevi, ihmal, görevi kötüye kullanmak ve resmi evrakta sahtekarlık suçlaması nedeniyle davacı ve diğer polis memurları hakkında Bursa Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Soruşturma raporunda belirtilen ve Davacının söz konusu disiplin cezası ile cezalandırılmasına ilişkin suçlamalarla ilgili olarak 5.6.2002 tarihinde bağlanan ? plakalı motosiklet sürücü ehliyetinin ve ruhsatın olmaması nedeniyle trafikten men ettiğini, motosikleti Başkomiser Yılmaz Keskin'in talimatı ile bıraktığını, bağlama kağıdına kanun maddesinin neden yazılmadığını şu an hatırlayamadığını, 11.6.2002 tarihinde trafikten men edilen ? plakalı aracın mali zorunluluk sigortasının bulunmaması nedeniyle 2918 sayılı Yasanın 91. maddesine göre düzenlenen tutanağın davacı tarafından düzenlendiği belirtilmişse de, söz konusu tutanağın ? tarafından düzenlendiği, araçla ilgili olarak araç sahibinin ifadesinde ise rüşvet verilmediği, ? plakalı kamyonla ilgili olarak, bağlama kağıdına neden açıklama yapılmadığına ilişkin soruya, 5.9.2002 tarihinde Polis memuru ? tarafından 2918 sayılı Kanunun 30/1-a maddesine göre trafikten men edilen söz konusu kamyonun bağlama kağıdının men maddesi bölümündeki 30/1-a yazısının kendine ait olduğunu, işlem yapılması nedeniyle bırakıldığını, işlemde bir usulsüzlük bulunmadığını, 7.8.2002 tarihinde polis memuru Emrullah Tarı tarafından trafikten men edilen ? kamyonun serbest bırakılması ile ilgili olarak verdiği ifadesinde, sözü edilen aracı istasyon amirinin talimatı üzerine bıraktığını, serbest bırakmada bir usulsüzlük bulunmadığı ifadeleri karşısında, davacının disiplin suçu işlediği kabul edilerek yukarıda sözü edilen tüzüğün ilgili maddelerine göre cezalandırılma yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
Disiplin hukukunda,bir kamu görevlisi hakkında disiplin cezası verilebilmesi için,ilgilinin kanıtlanan eylemi ile ceza tertibine esas alınan maddelerde suç olarak tanımlanan fiilin birbirine uyması ve ilgilinin disiplin suçu oluşturan bir fiili bulunduğunun kanıtlanması gerekmektedir.
Olayda davacının görevli bulunduğu dönemlerde sözü edilen araçlarla ilgili olarak bazı eksikliklerden dolayı davalı idarece davacının disiplin suçu işlediği nedeniyle yukarıda sözü edilen Tüzüğün ilgili maddelerine göre disiplin cezalarının verildiği ve bu cezalara ilişkin işleme karşı İdare mahkemesince fiillerin subuta erdiğinden bahisle açılan dava reddedilmiş ise de, gerek soruşturma raporundaki davacı ve araç sahiplerinin ifadeleri ve gerekse muhakkik tarafından düzenlenen soruşturma raporundaki tanık ifadeleri ve diğer delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, davacıy a isnat edilen suçların hangi fiillere dayalı olarak ne şekilde sübut bulduğu, her bir cezanın hangi olaya dayandığı yönünde net bir ayırımyapılmadığından, davacının sadece görevinde kayıtsızlık ilgisizlik gösterildiğinden söz edilerek davayı reddeden idare mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasının gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince duruşma için önceden belirlenen 22.2.2006 tarihinde davacı ?'nın geldiği, vekilinin gelmediği davalı idareyi temsilen Hukuk Müşaviri ?'ın geldiği görülerek Danıştay Savcısı Yaşar Uğurlu hazır olduğu halde açık duruşmaya başlandı.Taraflara usulüne göre söz verilip dinlendikten ve Savcının düşüncesi alındıktan sonra duruşmaya son verildi.Dava dosyasındaki belgeler incelenerek işin gereği düşünüldü:
Dava; Bursa ? Bölge Trafik İstasyon Amirliği'nde polis memuru olarak görev yapmakta iken, 23.2.2004 tarihinde emekli olan davacının,açılan soruşturma sonucunda Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6,7/B-1 maddeleri ile 8. maddesinin 6.,7. ve 12. fıkralarında belirtilen disiplin suçlarını işlediği sabit görülerek "üç günlük aylık kesimi", "16 ay uzun süreli durdurma" ve "meslekten çıkarma" cezaları ile cezalandırılmasına ilişkin olarak alınan Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Bursa 2. İdare Mahkemesinin 31.3.2005 günlü, E:2004/764, K:2005/413 sayılı kararıyla; bir ihbar mektubuna dayanılarak Bursa-? Trafik İstasyon Amirliği'nde görevli Başkomiser ve trafik polis memurları hakkında yapılan soruşturma sonucu düzenlenen raporda getirilen teklifin ? Bölge Trafik İstasyon Amirliği'nde ekip görevi ya da istasyon amirliğinde görev yaparken eksikliği tesbit edilen araçların men belgesi düzenlenerek otoparka çekilmesi,ceza tutanağı düzenlenmesi ve yeniden bırakılması sırasında işlenen usulsüzlüklerin değerlendirilmesine dayandığı,davacının ise,getirilen teklife uygun olarak Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6,7/B-1 ve 8/6,8/7 ve 8/12.maddelerinde düzenlenen disiplin suçlarını işlediği sabit görülerek "üç günlük aylık kesimi", "16 ay uzun süreli durdurma" ve "meslekten çıkarma" cezası ile cezalandırıldığı, rapor içeriğinde, soruşturma kapsamında bulunan polis memurları ile tanıkların ifadelerine yer verildiği,sonuç kısmında ise,maddi olay ile tanık ifadeleri ve disiplin cezasının dayanağı diğer deliller ile birlikte değerlendirilmek suretiyle isnad edilen Tüzüğün ilgili maddelerinde yer alan disiplin suçlarının hangi fiile dayalı olarak ne şekilde sübut bulduğu ayrımının yeterince yapılmadığı,isnat edilen suçun dayanağı olarak gösterilen trafikten men edilen araçlara ait men belgesi,ceza tutanakları gibi belgelerle ile ilgili olarak soruşturulan emniyet mensuplarının ifadelerine yer verilerek genel ifadelerle Tüzüğün ilgili maddelerinde yer alan ve Trafik Kanunu ve Yönetmeliğine aykırı olduğu belirtilen fiillerin birlikte sübuta erdiğinden bahisle ceza teklifinde bulunulduğu,ayrıca birden fazla ceza önerilen emniyet mensuplarında,her bir cezanın hangi maddi olaya dayandığı yönünde net bir ayrım ve değerlendirme yapılmadığının görüldüğü,bu nedenle,soruşturma dosyasında davacıya verilen disiplin cezasının dayanağı olarak gösterilen; görev sırasında trafikten menedilen araçlara ait men belgesi,ceza tutanakları ile belgeler ve toplanan diğer deliller dikkate alınarak isnat edilen fiilin,disiplin cezasını gerektirmesi halinde Tüzüğün hangi madde veya maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususunun incelendiği ve bu inceleme sonucu, davacının mesleki tecrübesi ve ifadesi içeriğinde söz ettiği fiiller gözönüne alındığında kendisine isnat edilen herbir eylemin disiplin cezasını gerektirdiği ve Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/A-6,7/B-1 ve 8/7 ve 8/12. maddeleri kapsamında bulunduğu ve ilgili maddeler uyarınca cezalandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, geniş kapsamlı soruşturmada tüm delillerin toplanmadığını, savunma hakkının kısıtlandığını, aynı eylem nedeniyle adli yargıda açılan ceza davası sonuçlanmadan disiplin cezası verildiğini, İdare Mahkemesinin kararını soruşturmacının ifadesine dayandırdığını,kurumda çalışan personel sayısından daha fazla kişinin disiplin cezası ile cezalandırılmasının hukuk kuralları ile bağdaşmadığını,Mahkemenin fiillerin değerlendirmesini yaparken varsayımdan hareket ettiğini,son altı yıllık sicil notu ortalamasının 90 ve üzeri olduğu halde Tüzüğün 15. maddesinin uygulanmamasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasanın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sav ve savunma hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelini oluşturur. Önemi nedeniyle hak arama özgürlüğü yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın kullanılması, yerine getirilmesi olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.
Kişinin karşılaştığı bir suçlamaya karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir eylem veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu,yargı mercileri önünde dava hakkını kullanmak ve bu davada kullanılabilcek kanıtları mahkeme önüne getirebilme olanağına sahip olması gerekmektedir.
Disiplin cezası ile cezalandırılan kamu görevlisinin disiplin suçu oluşturan eylemi açık bir şekilde belirlenmeli, disiplin suçu oluşturan bu eyleminin hangi disiplin kurallarını ihlal ettiği ortaya konulmalıdır. Aksi halde, kamu görevlileri isnad edilen eylemleri gerçekleştirmediklerini, dolayısıyla disiplin suçunu işlemediklerini kanıtlayamayacakları gibi,bu uyuşmazlıklara karşı açılan davalarda yapılacak hukuki nitelendirmeler de hakkaniyete uygun olmayacaktır.
Dosyanın incelenmesinden,7.7.2003 tarihli Bursa Valiliği Makamına hitaben yazılan ihbar mektubu üzerine,ihbar mektubunda yer alan iddiaların gerçekliğinin ortaya konulabilmesi amacıyla görevlendirilen Polis Başmüfettişlerince yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen 12.11.2003 günlü ve 2003-242 sayılı raporun davacının işlediği iddia edilen fiillerle ilgili değerlendirme bölümünde; davacının da imzasının bulunduğu bazı "Trafikten Men Edilen Araç belgesi" ve "Trafik Ceza Tutanakları"'nda farklı ceza maddelerinin yazılmış olması,bazılarında trafik ceza maddesinin yazılmamış olması ve trafikten men edilen araçların,eksikliklerinin giderildiği açık bir şekilde gösterilmeden trafiğe çıkmalarına izin vermiş olması eylemlerinin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün hangi maddesi kapsamında disiplin suçu oluşturduğuna yönelik bir değerlendirme yapılmaksızın Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 5/6,7/B-1 ve 8/6,8/7 ve 8/12. maddeleri uyarınca cezalandırılması teklifinde bulunulduğu,Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nun 24.2.2004 günlü ve 2004/11-44 sayılı kararı ile,soruşturma raporunda yapılan değerlendirme dikkate alınarak davacının herbir eyleminin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili olabilecek maddeleri ile örtüştüğü yönünde değerlendirmede bulunulmaksızın,davacının eylemlerinin Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili Yönetmeliğe aykırı olduğu ve anılan Tüzüğün 5/A-6 maddesi gereğince "3 günlük aylık kesimi",7/B-1 maddesi uyarınca "16 ay uzun süreli durdurma cezası" ve 8/6,8/7 ve 8/12. maddesi uyarıncada meslekten çıkarma cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.
Davacıya verilen disiplin cezalarının dayanağı olarak gösterilen eylemlerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nde yer alan hangi disiplin suçu kapsamında olduğu ve bu maddeler uyarınca cezalandırılmaları gerektiğine yönelik olarak soruşturmacı tarafından bir belirlemede bulunulmadan ceza teklifinde bulunulması ve Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nca da teklif doğrultusunda ceza verilmiş olması nedeniyle,davacının işlediği iddia edilen eylemlerinin karşılığında haklılığını ortaya koyabilecek,disiplin suçunu işlemediğini kanıtlayacak,eylemlerinin karşılığında verilen cezaların eylemle örtüşmediğini ortaya koyacak savunma hakkından yoksun bırakılmış olması ve disiplin cezasının hukuka uygunluk denetimini yerine getirecek yargı yerinin hakkaniyete uygun etkin bir şekilde bu denetimi yerine getirmesi imkanının ortadan kaldırılmış olması hususları birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, davacının işlediği iddia edilen fiillerin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddeleri kapsamında disiplin suçu oluşturduğu kanaatine varılarak davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Bursa 2. İdare Mahkemesince verilen 31.3.2005 günlü, E:2004/764, K:2005/413 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, davacı vekili duruşmaya katılmadığından Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 275.- YTL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,anılan maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 22.2.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 113)
BŞ/Aİ
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Soruşturma raporunuzu istediyseniz ve kurumunuz incelettirmedi ise;
İdari Dava Daireleri
2005/3292 Esas
2008/1633 Karar
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Soruşturmamda dilekçe verdim konu ile ilgili olarak tanıklarımın olduğunu ve bunu karar verilmeden önce dinlemelerini istedim.Hatta tanıklarıma konu ile alakalı dilekçe verdirttim dosyama kondu ifade vermek istediklerini fakat ankaraya kadar gelemeyeceklerini istanbulda bı kuruma ifade vereceklerini soylediler hatta konu ile alakalı olarak bildiklerinide bu dilekçelerindede yazdılar
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Alıntı:
men2000 rumuzlu üyeden alıntı
Soruşturmamda dilekçe verdim konu ile ilgili olarak tanıklarımın olduğunu ve bunu karar verilmeden önce dinlemelerini istedim.Hatta tanıklarıma konu ile alakalı dilekçe verdirttim dosyama kondu ifade vermek istediklerini fakat ankaraya kadar gelemeyeceklerini istanbulda bı kuruma ifade vereceklerini soylediler hatta konu ile alakalı olarak bildiklerinide bu dilekçelerindede yazdılar
Benim verdiğim İ.D.D. Karar'ı şahitlerin dinlenmesi ile ilgili bir karar değil. Sizin soruşturmacının yürüttüğü dosyayı, yani soruşturma raporundaki işlemin hukuki dayanağı, tanık ifadeleri,soruşturmacının ceza verilmesi/verilmemesi hakkındaki önerisini inceleyebilmenizle alakalı. Şahitleriniz dinlenmedi, ya da yazılı ifadeleri alınmadan karar verildi ise, eksik soruşturmaya dayalı işlem sonucu ceza verildi savında bulunabilirsini.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
değerli yetkililerim 2 yıldır bu sitede sizin görüş ve önerilerinizden çokca yararlandın öncelıkle bunun için hepinize teşekür ediyorum.benim 1 yıl 3 ay erteli cezam vardı.daha sonra bunu hagb cevirdim.ve daha önce meb tarafından öğretmenliğim iptal edilmişti.meb karşı dava açtım o kadar umut etmeme rağmen mahkemeden çıkan karar aleyhime.acaba sizlerin elinde hagb masının memurluğa engel olmadıgına dair mahkeme kararları bulunur mu.şimdiden hepinize teşekürler ederim.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
sizin davanız idare mahkemesinde mi REd edildi yoksa danıştayda mı red edildi?
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Alıntı:
fesih rumuzlu üyeden alıntı
değerli yetkililerim 2 yıldır bu sitede sizin görüş ve önerilerinizden çokca yararlandın öncelıkle bunun için hepinize teşekür ediyorum.benim 1 yıl 3 ay erteli cezam vardı.daha sonra bunu hagb cevirdim.ve daha önce meb tarafından öğretmenliğim iptal edilmişti.meb karşı dava açtım o kadar umut etmeme rağmen mahkemeden çıkan karar aleyhime.acaba sizlerin elinde hagb masının memurluğa engel olmadıgına dair mahkeme kararları bulunur mu.şimdiden hepinize teşekürler ederim.
HAGB kavramı hukukumuza yeni girdiğinden, bu konuda yüksek mahkemelerce benimsenmiş yol gösterici bir karar yok henüz...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
5) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Hükümlülük hali ve memuriyete etkisi bağlamında ele alacağımız diğer bir konu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinde yer verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi. Söz konusu Kanunun 231/(5) maddesinde, “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” hükmü yer almaktadır. Maddenin devamında özetle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla birlikte beş yıllık bir denetim süresi öngörülür. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında, sanık hakkında tesis edilen hüküm belirli koşullar altında açıklanmayacak ve bu hüküm sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacaktır. Ayrıca hüküm, adli sicile de işlenmeyecektir. Bu düzenleme Devlet memurlarının lehine bir düzenlemedir. Örnek verecek olursak, iki yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suçtan yargılanan memur hakkında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde tesis edilen hüküm ilgilinin hukuki durumu ve memuriyet statüsünü hiçbir şekilde etkilemeyecektir.
Bu maddenin önceki halinde bir yıl ve daha az süreli bir ceza, geri bırakılmanın konusunu oluştururken, 5728 sayılı Kanunla bu süre iki yıla çıkarıldı ve kamuoyunda örtülü af olarak kabul edilerek şiddetli eleştirilere hedef oldu.
5728 sayılı Kanunla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 48/A-5 maddesinin değiştirilerek tecile ilişkin hükmün metinden çıkarıldığını ve yukarıda açıkladığımız gibi ertelemenin eskisinden farklı olarak memuriyet statüsünü etkilediğini de dikkate aldığımızda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının tecil müessesesinin yerine ikame edildiğini söyleyebiliriz.
6) Sonuç
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde yapılan değişiklikle ilgili olarak yaptığımız çalışmada özetle değişikliğin memuriyet statüsüne etkilerini yargısal boyutuyla (disiplin süreci saklı kalmak kaydıyla) Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Danıştay kararları çerçevesinde açıkladık. Bu konuda sonuç olarak şunları söyleyebiliriz;
1) Eskisinden farklı olarak ertelenmiş cezalar memuriyet statüsünü olumsuz etkilemektedir.
2) Türk Ceza Kanunu (TCK) ile süresiz hak yoksunluğu kaldırılmış olmakla birlikte 48 inci maddede yapılan değişiklik memuriyet statüsü açısından süresiz hak yoksunluğunu devam ettirmektedir.
3) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, değişiklik öncesi dönemde ertelemenin sahip olduğu fonksiyonu fazlasıyla ifa edecektir.
-----
KAMU'DAN sitesinden aktarılmıştır.,İyi günler...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
"hagb memuriyete etkisi" yazarak arama yaptığınızda http://www.hukukmarket.com/images/co...pdf/135840.pdf - linkinde bu konuyla ilgili bir PDF dosyası bulacaksınız. Konu geniş olarak işlenmiş.
İyi günler...
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
arkadaşlar bende göreve başlamadan önce almış olduğum bi cezadan dolayı 1998 yılında görevden atıldım.şimdi ise hagb kararını mahkemeden aldım ne yapmam gerekiyo.ekimin ilk haftası dilekçemi emniyete verecem.ben meslekten değil memurlutan men edildim.
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Alıntı:
men2000 rumuzlu üyeden alıntı
Öncelikle belirtmek isterim ki meslekten çıkarma kararı verildi hakkımda! ben zaten meleğim demiyorum.amacımın sadece suç işlemek olmadığını istemeden böyle bir olaya karıştığımı istemeden içinde olduğum bu durumu fark edince bu kişi ile arkadaşlığımı sona erdirdiğimi her ne kadar istemeden bu durumda bulunduysam bundan bile pişman olduğumu cevremden kımsenın benı uyarmadığını belirtiyorum.
Ayrıca ist. valiliği il disiplin kurulu hakkımda 3 kez ayrı ayrı meslekten çıkarma verdi Ankara emniyet genel müdürlüğü cezaları uygun görmedi ve 6 ay kısa sureli durdurma verdi
UYUSMAZLIk uzerine dosya 3 kurula gitti ve içişleri bak. yuksek disp. kurulu 1 kez meslekten çıkarma cezası verdi.
EVET idareye dediğiniz gibi bir takdir yetkisi tanınmış ama bu takdir yetkisinin mutlak ve sınırsız olmadığıda yargı katrarları ile ortadadır.Aynı disiplin suçunu daha ağır sekilde işleyen başka kişilere alt ceza verdiler bana vermediler.ANAYASA da bulunan eşitiliğe aykırı davrandırlar.Onlara verdikleri kararın örneğinide elimde bulunduruyorum.
Alt ceza vermeyi guya kurulda tartışmışlar ama gerekçe olarak SUÇUN NİTELİĞİ İŞLENİŞ ŞEKLİ VE MESLEK OZELLİĞİNİ göz onune almışlar alt ceza uygulamasına yer vermemişler
Üstadım konunla ilgili bayağı zaman geçmiş durumunda farkındayım ancak benzer durumla karşı karşıyayım durumunuzun son şekli nedir yani danıştay nasıl karar verdi :Paylaşırsanız sevinirim Hoşçkalalınnnn
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
https://www.google.com.tr/url?sa=t&r...62922401,d.d2k
hsyk toplantısı 12 daire ile ilgili önemli hagb varsa memuriyete son veremezsiniz diyor
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
İyi günler;
infaz koruma memurluğu sınavını kazandım ve 5 aylık eğitimi başarıyla tamamladım.Sıra atamaya geldiğinde; hakkımdaki tehdit suçundan 1 yıl 9 aylık cezamın HAGB kararı verilmiş .
Bu sebeple güvenlik soruşturması sonucu olumsuz değerlendirilip, atamam yapılmadı.
Bu durumun memuriyete engel olmayacağı söylenmişti ancak engel oldu atamama.
Benim bu durumda ne yapmam gerekir, davaaçsam atamamın yapılması durumu olur mu??
-
Cevap: Danıştay emsal kararı
Alıntı:
efsane.elbistan rumuzlu üyeden alıntı
İyi günler;
infaz koruma memurluğu sınavını kazandım ve 5 aylık eğitimi başarıyla tamamladım.Sıra atamaya geldiğinde; hakkımdaki tehdit suçundan 1 yıl 9 aylık cezamın HAGB kararı verilmiş .
Bu sebeple güvenlik soruşturması sonucu olumsuz değerlendirilip, atamam yapılmadı.
Bu durumun memuriyete engel olmayacağı söylenmişti ancak engel oldu atamama.
Benim bu durumda ne yapmam gerekir, davaaçsam atamamın yapılması durumu olur mu??
kurumun yönetmeliginde hagb kaarraı olsa bile yazabilir bunu bir araştır
-
Cevap: Danıştay emsal kararı