-
Vatan Sağolsun
tuğçe kazaz sevdiği icin dinini değiştirdi, gündem değişti
gamze özçelik porno skandalıyal geldi, gündem değişti
genç bir delikanlı otel odasında aşırı alkol ve uyuşturucudan ölü bulundu, arkasından şehit dendi, gündem değişti
7 den 70 e sor takır takır anlatsınlar bu detayları.....
pekiii arkadaşlar siz
erhan öz (21)
melih tuncer (20)
şener karadede(20)
oğuz balıkçı (21)
halil toparlı (20)
isimli kişileri tanıyormusunuz?
5 gencecik fidan , 5 yürek 5 umut 5 hayal 5 gelecek ....
mardin , denizli , inegöl, ordu, sivas
tuncelide kesişti yolları
vatanı koruma çabasına, evimizi ocağımızı koruma pahasına girdikleri çatışmadan çıkamadılar, 5 şehit daha verdi türkiye'm
söylenecek çok söz var ama
neysee
VATAN SAĞOLSUN
şehitlerimize allahtan rahmet, yakınlarına sabır diliyorumm
-
Sayın İPEKDERYA,
Dileklerinize yürekten katılıyorum.
Oğlum (25) jandarma olarak askerliğini yapıyor.
İstediğimiz yerde ve sınıfta yaptırabilme imkanımız vardı ama denemeyi bile düşünmedik.
Çünkü biliyoruz ki vatanın her yeri kutsaldır.
keşke her kes aynı şekilde düşünse ve torpil yaptırmasa.
AMA, siz hiç yüksekovada jandarma olarak askerlik yapan bakan veya milletvekili çocuğu duydunuz mu ?
Sevgiler.
-
Sayın İPEK DERYA çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Teşekkürler elinize sağlık. Maalesef ülkemizin gerçeklerimi dersiniz ? Hep çifte standart bahsettiğiniz ilk bölümdekiler vatana hiç bir yararı bulunmayan basının itibar ettiği kimseler, 2. gruptakilerde vatan uğruna şehit düşen Mehmetciklerimiz . Nedense toplum olarakta bu konulara duyarsızız.İnşallah bir gün düzeleceğimizi toplum olarak düşünüyorum.
-
Bu benim ilk yazım...siteyi çok beğendim emeği geçenlere saygılar...
ipek derya arkadaşımı da gönülden kutlarım çok yerinde demiş vatan sağolsun diye... gelin bi de biz bu cümleyi yüreği yanan analara, babalara söyleyelim...ankara da askerliğini yapan abime saygılar.. tüm hukuki net üyelerine de saygılar sunarım
-
Sayın İpekderya öncelikle böylesine önemli bir konuya değindiğiniz için teşekkürler.Maalesef ülkemizde nelere daha çok önem verdiğimiz açıkça ortada aslında bunları değiştirmek de bizim elimizde.Belirttiğiniz gibi şehitlerimize Allah tan rahmet yakınlarına sabır diliyorum.
VATAN SAĞOLSUN
-
Bugün de bir kişi daha öldü.
Hiç bir meşruluğu kalmamış, kaldı ki kürtlerin dahi artık destek vermediği bu eylemleri anlamakta zorlanıyorum.
-
Sayın İpek Derya, bu konudaki hassaasiyetiniz beni çok etkiledi. Size
çok teşekkür ediyorum. Uzun süredir bu siteye üyeyim sizin gibi düşünnen arkadaşların varlığını görmekte ayrıca sevindirici.
Uğruna seve seve ölümü göze alanlar olduğu sürece Vatan sonsuza dek varolacaktır.
Tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin
Saygılarımla
-
başımız sağolsun ve bu kobuya değindiğiniz için sizede çok teşekkür ipekderya ediyoruz bu medya kimi ve neyi isterse onu günü konusu yapıyor hepimizin bir kaç şehiti var bu kanayan yaralarımızı gündem yapmazken psikolojisi kişiliği bıozuk insanlar Türkiye' mizin gündemini meşgul ediyor bunların hepsi bir oyun
-
Hassasiyetinize teşekkürler sevgili ipekderya...
Maalesef duyarsızlığı ve refleksini yitirmiş bir toplum böyle hak edildiği biçimde uyutulmaya mahkum...
Çok üzücü...
-
Lanet olsun cahil halkın beynini yıkayan medyaya!Kaç bin Mehmetçik şehit oldu.Daha sonra cahil, beyni yıkanmış, Çanakkale ile ilgili hiçbir fikri olmayan lanet kadın gidip uyuşturucudan ölen oğluna "şehit" dedi.Bu insanları izleyenlerin de bu ucubeden farkı olmadığını biliyoruz.Eğer bir kere hafta içi evde kaldıysanız ve o rezalet programlara "baktıysanız" (zorunlu oluyor, çünkü her kanal onlarla dolu.) "Ne olmuş bu Anadolu kadınına, nasıl bu kadar bilinçsiz, rezil, kepaze işlerle uğraşıyor."diye düşünmüşsünnüzdür eminim.Bunda o kadınların bir suçu olduğunu da düşünmüyorum.Rezil medya ucubelerle dolu!Türkiye bunlarla uğraşırken de bir taraftan binlerce üretken gencimiz şehit oluyor.VATAN SAĞOLSUN gerekirse biz de ölürüz!
-
Azman Dede Balıkesir`de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi İvrindi'nin Mallıca köyünden 104 yaşında Azman Dede idi. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu,dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman demeye başlamış,soyadı kanunu çıkınaca da Azman soyadını almıştı. Esas ismi adeta unutulmuştu.Yıllar önce bir yerel ara ştı rma sıras ında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları a ğır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına ba ğıra bağı ra söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sordukları mı cevapladı . Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı : -"Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum.Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyorduSıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söylerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular. Yüzbaşı sordu; "Yavrum siz kimsiniz?",içlerinden biri; "Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!.." diye cevap verdi. Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!.." diye. Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık.Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladı lar. Yer gök top sesleriyle inliyordu.Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor birgün önce ölenlerinkol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı. Bir ara yüzbaşı "Azman yandık!.." diye siperin köşesini işaret etti. O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarm ış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı. Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı. Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!..Annem beni yeti ştirdi bu yerlere yolladıAl sancağı teslim etti Allah'a ısmarladıBoş oturma çalış dedi hizmet eyle vatanaSütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmanaBaktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha... Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Bitiyor bir daha söylüyorlar.Avaz avaz!.. Gözleri çakmak çakmak... Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı . O an geldi. Birden yüzbaşı "Hücum!.."diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler. İşte o an. Tam o an bir makinalı yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler.Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!.. İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!.."Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu.Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi. Eğildi;"Azman dede hep ağlar. Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı ." Dedi.
C. Bayar Üniversitesi Öğrenci Konseyi'nin hazırladığı Çanakkale adlı kitapçıktan.
Not: Kendi askerlik resimlerinizle bir kıyaslayın bakalım, siz askere giderken bu kadar küçük yaştamıydınız ?
-
Neredyse askere gideceğim.Hiç durup da inşallah doğuya çıkmaz demedim.Taa ki 2-3 ay öncesine kadar.Yakın arkadaşım, takım arkadaşım, defans coach'um Ağrı, Patnos'ta askerliğini bitirmek üzere. Orada geceleri PKKlıların her gece kışlaya doğru havaya ateş ettiklerini buna karşın içeri kaçmaktan başka hiçbir şey yapamadıklarını anlatırdı. Her gün operasyona gidip geriye eksik dönmeyi öğrendim.Diğer arkadaşları daha güneyde her gün mayınlara kurban giderken gözleri dolu, üzüntü değil nefretle, TV ekranından başbakan dahil tüm siyasileri gözlerinin içine bakarak bir tek "asfalt dökmeye karar verdik." sözünü beklerken gördüm.Askerlerin onca uyarısına inat, onca şehit ve vak'aya inat ,nasıl bir kinle büyümüşlerse artık, imam hatiplerin katsayılarını daha önemli bir konu saymalarını gördüm.Ve o an sordum "niye?".Niye benim hayatımı, aileme gelecek üzüntüyü umursamayan bir siyasi otoriteye hizmet edeyim?Siz söyleyin bunu niye yapayım?Benim cesedimi bile dağda bırakacak bir otoriteye, kendi oğlu ABD'de bedava yaşan bi insanın niye siyasi planlarına alet olayım?Siz söleyin niye?
(Yanlış anlaşılmasın; şimdiki durum için konuşuyorum.Milliyetçlik duyguları olgun, Atatürkçü düşünceye inanan bir insanımdır.Herhangi bir askeri tehlike altında olduğumuz bir farazi zamandan bahsetmiyorum)
-
not alıntıdır
1993. Malatya'dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil giysili. Üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine
refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöl'e 10 kilometre var. Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKK'lının karşı yönden gelen Bingöl Tur'a ait bir otobüsü durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; 'Geri dön!' Şoför oralı olmaz. Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş.. Otobüsün kapısını, 'Orada ben yoktum' diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla 'Parmaksız Zeki' açıyor.
OSMAN PARTAL ANLATIYOR
Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp'taki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum. Galiba telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, şimdi Hürriyet'te yayımlanan açıklamalarında 'Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk' diyor. Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omuzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. 'Arkada, geliyor' cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.
DOĞULU-BATILI DİYE AYIRDILAR
Geceyarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. 'TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde
sizi serbest bırakacağız' dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık'ı n talimatıyla tek sıra olduk. Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu-Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu. Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm. Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma 'Devrem bizi vuracaklar' dedim.
DEVREMİ ÖLÜ GÖRÜNCE BAYILDIM
Tir tir titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım. Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar. Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler... Su istiyorlardı. 'Anne, anne' diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum. Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım.
Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar
Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak... Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım. Kan kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakolu'na gittim. Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar geldi. Şehitleri aldık. Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin herbiri için 50 mermi kullanmışlardı...
Şoför biliyordu
ERKAN OMAY ANLATIYOR
Adanalı hemşerim Mehmet Tura'yla Manisa-Kırkağaç'ta acemi eğitimimi tamamladım. 24 Mayıs sabahı, jandarma komando olarak Siirt'teki
birliğimize gitmek üzere Malatya'dan iki sivil midibüse bindirildik. 50 askerin hiçbirinde silah yoktu. Bizi koruyan refakatçı da. Bingöl'e 10
kilometre kaldığını belirten tabelayı geçtik, ilk dönemeçte silah sesleri duyduk. Saat 18.00'di. Karşı yönden gelen Bingöl Tur otobüsünü tarayan 50 kadar PKK'lı, çoğunluğu bizim gibi asker olan yolcuları indirmişti. Şoföre geri dönmesi için bağırdım. Duymazdan geldi. Zaten tuhaf şekilde, 4 saatte 3 mola vermişti. Bizi indiren PKK'lılar 'Geleceğinizi biliyor, sizi bekliyorduk' dedi. O sırada feryat figan, yaşlı bir adam çıktı karanlıklardan. 'Oğluma ne yaptınız' diyordu. Adını söyleyince oğlunun otobüslerde olmadığı anlaşıldı. Çok yaşlı olduğu için babaya dokunmadılar. Geldiği gibi gitti. O baba sayesinde kurtulduk. Hepimizin öldüğü sanılıyordu. Askere gidip sağ kalanlar olduğunu söylemeseydi teröristler he pimizi öldürecekti.
YANLIŞLIKLA 9 ŞEHİT DAHA
Sürekli yürüyorduk. Ertesi gün 12.00'de silah seslerinden askerlerin yaklaştığını anladım. Asıl harekat 16.00'da başladı. Sikorsky ve F-16'lar
uçuyordu tepemizde. PKK'lılar kazma kürek çıkarıp siper kazdı, kayalıklara saklandı.
Bizi hedef olarak ortada bıraktılar. Askerimiz, yanlışlıkla içimizdeki 9 eri şehit etti bu yüzden. Müthiş bir yağmur vardı. Bizi kalkan olarak
kullanan Şemdin Sakık bir ara yanımıza geldi, sağ kaldığımızı görünce şaşırdı. Teröristler geri çekiliyordu. 13 kişi kalmıştık. Kurşuna
dizilenlerin arasından kurtulan Osman Partal da aramızdaydı. Ellerimizi çözmeyi başardık. Kaçmaya başladık. Karşılaştığımız birkaç teröriste 'Bizi serbest bıraktılar' dedik. İnandılar. Birbirimizden ayrılmış, askerlerin bulunduğu yöne koşuyorduk. Bulduğum bir dala beyaz mendil bağladım, bir yandan bağırıyordum. Tükendiğim anda korucular ve askerlerden oluşan timle karşılaştım. Mavi berelileri görünce ağlamaya başladım. Komutan 'PKK'lı var mı içinizde?' diye sordu. Sonra sarılıp hepimizi tek tek öptü. Bingöl Cezaevi'ndeki bir koğuşa götürdüler bizi. Elbiselerimizi değiştirdik. Evlerimize telefon edebileceğimizi söylediler. Kafam durmuştu yaşadıklarımdan sonra. Evin telefon numarası bir türlü aklıma gelm ediği için arayamadım.
ERKAN UMAY ANLATIYOR
10 kişilik yakın korumaları arasındaki, 'hemşire' diye hitap ettikleri kadın bizimle alay etti. Sakık, 'Sorunumuz rütbelilerle, size bir şey
yapmayacağız' dedi. Her birimize nereli olduğumuzu sordu. Aramızda Denizli ve Konya'dan olanlar çoğunluktaydı. Hemşerilerden oluşan timler daha başarılı olur, tehlikelidir diye bir kenara ayırdılar. Şehit olan 33 arkadaşımızın çoğunun bu iki ilden olmasının nedeni bu. Bu arada bir er 'Ben Kürt'üm' deyince PKK'lı 'Kürt-Türk fark etmez. Asker askerdir. Biz askere düşmanız' dedi. Tek sıra olmamızı istediler. En başta ben vardım. Mehmet Tura 6'ncıydı. Yan yana olalım diye gittim, 7'nci oldum. 'Baştan 6 kişi gelsin' dediler. Diğer sıralardan aldıkları 6'şar kişiyle bir grup oluşturdular. 'Kolkola girin' deyip götürdüler. Arkadaşlarımız kolkola ölüme gittiler.
SİLAHLAR 10 DAKİKA HİÇ SUSMADI
Derken yer gök Kalaşnikof cayırtısına boğuldu. Kalaşnikoflar 10 dakika boyunca hiç susmadı. Mehmet'in bana son bakışını unutamıyorum. Sırada yer değiştirmesem, onun önünde dursam beni götüreceklerdi, Mehmet ölmeyecekti. Adana'da ticaret lisesinde sevdiği bir kız vardı. Terhis olur olmaz evleneceklerdi.
Askerin üniformasını çıkartıp kendisi giydi
ERKAN OMAY ANLATIYOR
Sayıları 150'yi bulan PKK'lıların silah tehditi altında yürümeye başladık. Bir köyün alt tarafında durduk. 15 yaşındaki terörist '200 metreden
sigarayı bile vururum' diyerek böbürleniyordu. İçimizde komando olup olmadığını sordu. Tişörtümde 'Kırkağaç-Komando' yazıyordu. Beyaz gömleğimi çıkarmamı istediler.Devrem Konyalı Adnan Gebeş'in verdiği parkayı giyip, bunu sakladım. Bu sırada teröristler el koydukları çantalarımızda bulunan üniforma ve postallarımızı giydi. Türk askeri kılığına büründüler. Ellerimizi sicimle bağladılar. Mehmet Tura'yla kaçmaya karar vermiştik. Tuvalet bahanesiyle elimi çözdürdüm. O sırada korkunç suratlı bir terörist gelip Kalaşnikofu ağzıma soktu. 'Bir daha kaçmayı aklından geçirirsen beynini dağıtırım' dedi. Sabahın 02'sine kadar yürüdük. Elebaşı Şemdin Sakık, Türk askeri üniforması giymiş, elindeki telsizle emir yağdırıyordu.
Üstün başarılı işsiz
Erkan Omay, Diyarbakır Askeri Hastanesi'nde bir hafta psikolojik tedavi gördü. Hava değişiminden sonra havancı jandarma komando olarak Eruh'taki birliğine katıldı. Sevkiyatın yine korumasız otobüslerle yapıldığını görünce tepki gösterdi, birliğine uçakla gönderildi. Katıldığı operasyonlarda çok sayıda üstün başarı belgesi aldı. Şu anda işsiz olan Omay, 'En ufak bir şey olsun, askere gönüllü giderim' diyor.
-
MİLLİYET DÜŞMANLARINA! ( Mart 1950, Antalya Muallimleri Park Gazinosunda bomba gibi patlayan şiir'in bir kısmı..)
Tanyeri sökül artık, gelmeyecek mi eşin?
Kalbimde kor kesilen hasreti o güneşin.
Gel gel yetsin ben sana kasideler yazayım,
Kızıl başlı mel'unun mezarını kazayım.
Bir millet sana ağlar, sana hasret ezeli,
Doğ, doğ artık ufkuma ey güzeller güzeli!..
Bir yabancı gibiyim, neyim kalan vatanda?
Bin yıldan arda kalmış, garibim öz yurdumda...
Yıkılan bir nesil var kızıl alev içinde,
Nerde nur saçan ordu, bir ucu Hint'te Çin'de?
Nerde, kehkeşanlardan çağırın gelsin onu,
Görsün emanet diye bıraktığı yurdunu.
Şehit dedemin eyvah ağlıyor ruhu kanla,
Ruh erir, toprak erir, can erir damla damla.
Dinmesin, tükenmesin gözümün yaşları,
Ey milliyet düşmanı fırıldakçı başları!
Kaşaneniz mi bu yurt kozmopolit çıyanlar?
Yeyin, kaim bu harman ey gençliğe kıyanlar!
'Allah-u Ekber' diyeni kodeslere fırlatın,
Gözcüsüyüz kaç yüzyıl o gerçek hakikatın.
ATIN, SATIN, TÜKÜRÜN MUKADDESAT NE VARSA
SİZİN İÇİN NEDİR Kİ, UTANMAMAK BİR AR'SA...
Kemal Fedai Coşkuner, Mart 1950
-
vallahi abilerimmi dıyım ablalarım mı diyim ellerinize yüreğinize saglık
bende yeni katıldım buraya yaşım 18 hepinizin yorumunuzu ve yazdıkalrınızı okudum ...
VATAN SAĞOLSUN
-
merhaba
Öncelikle bu kadar duyarlı olmanız beni çok mutlu etti.Evet vatan,toprak ve cumhuriyet hep bu kavramlarla kaldık güneydoğuda ve türkiyenin topraklarının heryerinde pişman değiliz bugün olsa yine gideriz önemli olan arkamızdan gelenlerinde aynı hassasiyeti göstermesi ben şahsen bundan eminim bir lise talebesi bile bugün savaş olsa gözünü kırpmadan arkasına bakmadan gidecektir d.bakırda 3 sene kaldım ve sadece bir şey söylemek istiyorum hiç sıcak yemek yiyemedim.her zaman aklımızda şu vardı kurşunda yesek vatan sağolsun demekti.arkamızdaki kalnlarında bunu diyeceğinden şüphemiz yoktur.varlığımız TÜRK varlığına armağan olsun.
-
Vatan sağolsun
sabah kaltığımda can arkadaşımın şehit haberini almak beni çok üzdü
ama birşey varki aklım almıyort o kadar şehit veriyoruz,hala bir çaba bir operasyon düzenlenmiyor ben dahil olmak üzere bir çok arkadaşım gözünü kırpmadan savaşak yüreklere sahibiz neyi bekliyorlar anlayamıyorum.Bütün şehitlerimizin ruhlarınız şad olsun.ailerineve silah arkadaşlarını Cenabı Allah sabır isyan eylesin...
-
Kardeşim dediğim insana,
Ne diyeceğimi bilmiyorum, Allah geride kalanlara sabır versin.
Şehitler ölmez!
VATAN SAĞOLSUN.
-
Allah şehitlerimizin ailesine ve sevenlerine sabır versin.. Bazılarına da (!) vicdan..
-
Mehmetçik Videosunu Bilgisayarınıza İndirmek için Aşağıyı tıklayın.Dosya Şifresi linkte vardır.
TÜM ŞEHİTLERİMİZİN RUHU ŞAD OLSUN.
http://www.hemenpaylas.com/download/...K____.rar.html
-
Mayınlara çarparak bir ayağını kaybeden Güneydoğu Gazisi Oktay Yıldırım'ın yaşadıkları ve duyguları :
Mayının sizi hangi çalının dibinde,hangi kayanın arkasında beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir. Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet diye, öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir. Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir. Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur. İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz sesler güruhu. Sonra!.. Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı kestiği gibi, makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği gibi... Bir anda... Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter.Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız birkaç saniye sürer. Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur, yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek için çalışmazsınız. Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama başaramazsınız. Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında "mayın" kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz. Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz. Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar. Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine... Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, "fazla bir şey yok,sadece küçük bir yara" gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de,helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde "neden ben, neden ben, neden ben ?"
Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur.
Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki! Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter.
Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de okursunuz.
Pamuk'ları, Dink'leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, "koçlar gibi satanları" görürsünüz. .Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini görürsünüz.
Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini,helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.
Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara "bayrak"diyenleri görürsünüz, "uçaklarını çek", "valiyi çek" diyen başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz. Buda yetmez Türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından,"çete" diye suçlandığını, yargılandığını görürsünüz.Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece "ben bir şey yapmadım" demelerinin esas kabul edilip, "suçsuz" sıfatıyla serbest bırakıldığını görürsünüz.Susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar.Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: "Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?"diye sorarsınız kendinize. Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz. Bu vatan onların da vatanı değil mi?
Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi?diye sorarsınız kendi kendinize. Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza;"VATAN, SANA CANIM FEDA" Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar avaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.
Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.
Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz;
"...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!" haberi aslında o kadar da kısa değildir. Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna "şehit" deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır.
Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, "ne için?" dendiğinde "vatan için" diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir.Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir. Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını
düşünmeden vakfedilen hayatlardır. Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak. Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. Masalarda oturup "aydınca" sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi? Bir an için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye "siz"diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum.
"Siz" kim misiniz? Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz!Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz."Siz" de bilin ki biz asla unutmayacağız."VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!"
-
olayın başlığı gamze özçelikin skandalı yada çağla şıkelin çıplak pozları olsaydı gündemi ve saygıdeğer!!! basını yakınen alakadar ederdi.fakat medyanın ticarethaneye döndüğü günümüzde yayın kuruluşları bu olayı irdelemede ticari fayda görmemiştir sanırım.
-
Metehan Demir 12.06.2006 tarihli yazısıdır
Okumadıysanız MUTLAKA tavsiye ederim
(Ben daha yeni duydum ve okudum)
ŞEHİT EŞİNE GÖKYÜZÜ DE SÖZ VERDİ...
Ne de güzel iki isimdir. Biri doğunun, biri de batının kanını temsil eder. Yani, Türkiye'nin doğusunu ve batısını. Yani, bir bütünlüğü. Tıpkı, Şehit Yarbay Alim Yılmaz'ın sanki ülkenin bütünlüğü adına vermek istediği bu mesaj adına çocukları için uygun gördüğü gibi isimler gibi.
Ankara Kocatepe'deki cenaze törenindeki görüntüler tüm Türkiye'yi ağlattı. Orada dimdik duran Yarbayın eşi Firdevs Yılmaz ve oğulları Batıkan ile Doğukan hiç ağlamadılar. Çünkü, anne Firdevs Yılmaz, çocuklarına, 'PKK sevinmesin diye ağlamayacaksınız' diye söz verdirmişti. Ama hiç bir zaman hafızalarımızdan çıkmayacak olan bir detay daha vardı. Bir ara, küçük olan Batıkan artık dayanamayıp, ağlar gibi oldu ama annesi hemen devreye girdi: 'Bakmayın siz onun ağladığına, ayakkabısı yeni de...ayağına vuruyor diye ondan ağlıyor''
Ben başından beri gözlerimi Batıkan'ın gözlerinden hiç ayırmadım. Bazen dalıp ufku delen, bazen babası ile kendi kendine konuşan Batıkan'ın bakışları bana şehit cenazelerini, oralarda onun gibi çocukları ve geride kalanları hatırlattı. Ama,bir şey daha vardı hatırladığım....Şehit haberinin ailelere verilmesinin acısı.
Tıpkı, Şehit Yarbay Alim Yılmaz'ın ailesinde olduğu gibi ailelere şehit haberi vermek kolay değildir. Birlikten bir psikolog, bir doktor, bir hemşire ve üst rütbeli bir subay hiçbirşeyden haberi olmayan ailenin kapısını çalar. Gelen ekip içeriden bir ses duyar, 'Tamam anne, ben bakıyorum'. Bir kaç ayak sesinden sonra 10 yaşlarında bir oğlan çocuğu kapıyı açar. Ekip, ne diyeceğini bilemeden küçük çocukla gözgöze gelir. İçlerinden birinin ağzından zar zor iki kelime dökülür: 'Annen evde mi?'
Garip bir şeyler olduğu bellidir. Çocuk biraz şaşırmış halde içeri gider, 'Anne birileri geldi. Seni istiyorlar'. Anne, 'Hayırdır, oğlum, bu saatte kim gelir ki bize, baban daha işte' diye yanıtlar. Koridordan daire kapısına giderken o yol kilometreler gibi gelir anneye. Kapıda ekiple gözgöze gelir. Zaten kim olduklarını da biliyordur. Belli belirsiz zar zor bir cümle ağızlardan çıkar: 'Vatan sağolsun'. Gökleri yırtan bir çığlık, dizleri üzerine çöken bir anne ve koridordan koşarak gelen oğul. Gerisini siz biliyorsunuz.
Şehit cenazelerinde 'yağmur yağarsa, gökler de ağladı' denilir. Önceki gün Kocatepe'deki hepimizi ağlatan cenaze töreninde de daha öncelerinde olduğu gibi bekledim 'gökyüzü ağlasın' diye. Ama bir damla yağmur yoktu. İçerledim gökyüzüne, 'nedir bu sessizlik' diye başımı göğe kaldırdım. Ama o da öyle dimdik duruyordu ki. Belli ki, gökyüzü de, 'PKK sevinmesin diye ağlamayacağım, oğullarım da ağlamayacak' dediği Şehit Yarbay'ın eşi Firdevs Yılmaz'a söz vermişti.
Cenazenin arkasından yürüyerek gözden kayboldular. Anne, 'artık sizinle bu yolda beraber yürüyeceğiz' dercesine oğullarının elllerinden sımsıkı tutuyordu. Firdevs Yılmaz, onların ellerini hiç bırakmayacak. Tıpkı, devletin onların ellerini hiç bırakmaması gerektiği gibi.
Hoşçakal Yarbay Alim Yılmaz. Biliyoruz ki, bu ülke eğer hala ayakta kalabiliyorsa, bu senin gibi adı sanı şimdiye kadar hiç duyulmayan ve hiç konuşmayan çok az sayıda kahramanın sayesinde olabiliyor'. Rahat uyu. ***
-
vatan uğruna ölmüş her şehidimiz baş tacımız. bu hafta antalya da düşen helikopterde ölen polislerimiz için allah tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Onlarda doğuda şehit olmuş binlerce kardeşimiz gibi benim için bir kahraman oldular. niye diyeceksiniz. tek bir sivil halkın burnu bile kanamadan kendi canlarını feda ederek ve usta bir manevra ile helikopterlerini indirdiler ve şehitlik mertebesine ulaştılar. Allah gani gani rahmet eylesin.
Güneydoğuda, doğuda, batıda lanet olası teröristlerin kurşunlarına hain pusularına hedef olan tüm şehitlerimize allahtan rahmet diliyorum. Yakınlarına baş sağlığı, acı büyük, acı tüm vatanı yakıyor, siyasiler isteseler bu olayı bu güne kadar çözerlerdi bilinmez ki niye çözülmez. daha dün helikopter tarandı uzun namlulu silahlarla. terhis olup ailesine kavuşmayı bekleyen bir mehmet daha şehit düştü, kim için, vatan için EVET VATAN SAĞOLSUN söylemek kolay o mehmeti yetiştirmek mehmetleri yetiştirmek zor. onlar ve onlar gibi bizler savaş halinde vatanı kanımızın son damlasına kadar vatanı korumak, barış halinde dosta güven düşmana korku vermek için askere gittik, Şimdi soruyorum bu mehmetler bir bir şehit olurken biz SAVAŞTAMIYIZ, BARIŞTAMI. Savaştaysak ölen her mehmet hakkını bu vatana helal etmiştir. Barışta haince öldürülüyorlarsa vallahi hepimizden öbür tarafta hesap soracak o hunharca şehin edilen vatan evlatları. Benim canım, 100 can daha gidince nu iş çözülecekse hep beraber gidelim çözelim bu işi onların istediği gibi binelim tepelerine, sıkalım kafalarına.
ABD bu gün açıklama yapıyor Pkk ile mücadele için türkiye ile sonuna kadar ortak çalışacağız. Nerde çalışma, Çalışma dedikleri güney doğuda kuzey ırak ta kürt devleti kurup onları kukla yapıp bölge ülkelerine zarar vermek türkiyeyi arkadan vurmakmı. Bu mehmetler bu güne kadar bunun için şehit olmadı ve bundan sonrada bunun için şehit olmayacaklar, olmayacağız.
Bu iş böyle giderse o şehitler bizden hesap sorar bizde bunu bu millete reva görenlerden.
-
Son 4 ayda 9 şehit veren Mersin!de, Gazi ve Şehit Aileleri yardımlaşma Derneğinde "Şehitler Köşesi" hazırlayan dernek yetkilileri, yaklaşık 30 şehidin sivil hayatlarında hiç fotoğraf çektirmediğini belirlediler.
Mersin Gazi ve Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneği Başkanı Suna Ünlüselek, 1990 yılından itibaren ulaştıkları ve tuttukları kayıtlara göre Mersin genelinde 174 şehit ve 117 gaziye ulaştıklarını belirtti.
Kayıt altına aldıkları şehit ve gazilerin fotoğraflarını dernek binasındaki "Şehitler Köşesi"ne astıklarını ifade eden Ünlüselek, "Bu köşede yaklaşık 30 şehidimizin fotoğrafı yok. Çünkü geçimlerini sağlamaktan fotoğraf çektirmeye zaman bulamamışlar. Çoğu okur-yazar bile değil. Yörük, köylü, özellikle komando olup vatan savunmasına daha aktif katılmak isteyen gençler. Durum böyle olunca çocuklarının yüzünü hayallerinde, anılarında saklayan aileler var. Bu ailelerin çocukları "Vatan sağolsun" deyip şehit düştüler" dedi.
http://www.milliyet.com.tr/2006/08/1...apak114508.jpg
-
Şırnak'ın Küpeli Dağı Seslice bölgesinde, 14 Ağustos gecesi, terör örgütü mensuplarıyla girilen çatışmada şehit olan Piyade Er Kadir Özdemir (21) memleketi Balıkesir'de toprağa verilirken, ayakta durmakta güçlük çekse de terör örgütüne karşı dimdik duran şehit annesinin yürek yakan ağıdı ...
"Kadir'im sana doyamadım. Canın vatanımıza feda olsun. Eli kanlı katiller beni duysun. Bu vatan için canını feda etmeye hazır iki evladım daha var!"
-
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda düzenlenen devir teslim töreninde konuşan Orgeneral Yaşar Büyükanıt, sert mesajlar verdi.
Büyükanıt, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin etkisizleştirilmek istendiğini bu çabaların son dönemde artırıldığını söyledi. Bu çabaların Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısından rahatsız olan çevreler tarafından yapıldığını vurgulayan Orgeneral Büyükanıt, mücadelerinin kararlılıkla süreceğini kaydetti. Konuşmasının son bölümünü teşekkürlere ayıran Büyükanıt'ın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve diğer komutanlara uzun uzun teşekkür ederken, törende bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan'a teşekkür etmemesi dikkati çekti.
28 Ağustos'ta Genelkurmay Başkanlığı görevini devralacak olan Orgeneral Büyükanıt, dünkü törende yaptığı konuşmada özetle şu mesajları verdi:
İDDİALARA YANIT Meslek yaşantım süresince benimsediğim ilke, bir asker için en büyük ödülün, şerefle tamamlanmış görev olduğudur. Dünyanın en eski Kara Kuvvetlerinden birinin komutanlığını devrettiğim bu günde, bu ödülü hak edip etmediğim, elbetteki yüce Türk ulusunun ve değerli silah arkadaşlarımın takdirleridir.
TSK ETKİSİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR Son yıllarda, "Türkiye'de askerin rolü" genel ifadesinden hareketle, TSK'nın özellikle anayasanın üç ve dördüncü maddelerinde belirtilen sorumluluklarında etkisiz hale getirilme çabaları ön plana çıkmış bulunmaktadır. Açıkça ifade etmem gerekir ki, bu çevreler, ya Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısından rahatsızdırlar ya da Türkiye Cumhuriyetini başka bir tür cumhuriyete dönüştürme hayalini düşlemektedirler veya her iki düşünceyi de hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devletin kurumları ve bu kurumlarından biri olan TSK var olduğu sürece, gördükleri bu rüya gerçek olmayacaktır.
SALDIRILAR KINANACAKTIR Terörle mücadelemiz, artan bir kararlılıkla ve taviz vermeksizin devam edecektir. Bazı çevreleri rahatsız eden de bu kararlılığımızı anlamış bulunmalarıdır. Yaşadığımız çağda, terörle mücadele, evrensel boyutta bir mücadeledir. Bu mücadeleyi sürdürenler yasaların kendilerine verdikleri yetkiler çerçevesinde görevlerini yerine getirmeye çalışmakta ve gerektiğinde bu uğurda canlarını vermektedirler. Durum böyleyken her fırsatta, terörle mücadele eden insanlarımıza yapılan saldırılar, her halde tarihe kötü örnek olarak geçecektir ve nefretle kınanacaktır.
ÜNİTER YAPI BOZULMAYACAK Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısının terörle ortadan kaldırılamayacağını anlayan bazı mihrakların terörü demokrasi ve insan hakları, özgürlük gibi medeni dünyanın ortak değer yargıları ile kamufle etmek dahil, diğer yollarla üniter yapıyı bozma girişimleridir.
DEĞİŞMEZ İLKELER Atatürk'ün, "Cumhuriyeti kuranlar, onu korumaya da muktedir olmalıdırlar" şeklindeki ifadesi, yalnız askerin değil, tüm ulusun rehberi durumundadır. Türkiye Cumhuriyeti, üniter, laik, demokratik sosyal bir hukuk devletidir. Böyle kalmaya ve tüm gelişimi bu yönde sağlamaya devam edecektir.
İĞRENÇ SALDIRILAR YAPILIYOR Yaşadığımız günlerde, canlarını bu güzel yurdumuz için feda etmeye yemin etmiş askerlerimize ve onların komutanlarına karşı inanılmaz iğrençlikte saldırılar yapılmaktadır. Bu yasa dışı, ahlak dışı, akıl dışı saldırıları yapanlar, yarattıkları iğrenç bataklıkta boğulacaklardır. Bir söz vardır: Rüzgar küçük ateşleri söndürür, büyük ateşleri daha da büyütür. Benim ve değerli arkadaşlarımın kalplerinde, ulus ve vatana hizmet yolunda çok büyük bir ateş yanmaktadır.
HESAP VERECEKLER Bu tür gayretler ne Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti değiştirebilir ne de ülkeyi bölebilir. Zamanı geldiğinde yasalar çerçevesinde bu kişiler ve gruplar, gereken hesabı verirler ve vereceklerdir.
KİMSE ZARAR VEREMEZ Hiçkimse, hiçbir kurum, insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini teşkil eden kavramların arkasına saklanarak, bu ülkeye ve insanlarına zarar veremez. Bu yüksek değerleri, sahip oldukları bölücü ve irticai düşüncelere alet ederek, ülkenin rejimi aleyhine kullanamazlar ve kullanamayacaklardır.
-
BU GÜN 30 AĞUSTOS
HALEN DEVAM EDEN KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA TÜM ŞEHİTLERİMİZİN ÖNÜNDE SAYGI İLE EĞİLİYORUZ.
RUHLARI ŞAD OLSUN.
-
Hakkâri'nin Çukurca İlçesi Köprülü Jandarma Tabur Komutanlığı'nın nöbet kulübelerine PKK'lılarca açılan ateş sonucu şehit olan Jandarma Asteğmen Zeki Burak Okay ve Er Mehmet Öztürk dün Bursa'da toprağa verildi. Bahçeşehir Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunu Asteğmen Okay'ın öğretmen Neriman Okay, oğlunun tabutunu görünce sinir krizi geçirdi. Oğlunun gerekli silah eğitimi verilmeden çatışmaya gönderildiğini, zenginlerin, politikacıların çocuklarının hep batıda askerlik yaptığını savunan Okay, "Önce Başbakan'ın oğlu gidip doğuda savaşsın" diye sitem etti.
Baba Sezai Okay ise "Şehitliğiyle övünmeyelim. Çocuğumu bu vatana helal etmiyorum. Benim evladım şehit değil. Çünkü savaşa gitmedi. Çanakkale'de, İnönü'de, Anafartalar'da savaşmadı. Benim oğlum, ne olduğu belirsiz bir savaşın içinde. Benim çocuğum bir tek silah bile atmadı. Bir tek kurşun atamayan çocuk, sınırda bu ülkeyi nasıl korur? Yukarıdakilerin çocukları doğuya gönderilmiyor" dedi.
Radikal
-
Askerlik yan gelip yatma yeri değil
Hilmi DUYAR, Coşkun YAMAN / DHA
Balıkesir'de açılışa katılan Başbakan Erdoğan bir vatandaşın "Şehit cenazesi görmekten bıktık" sözlerini şöyle yanıtladı: Canım kardeşim. Bakınız askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil. Terörle savaşırken elbette şehitler olacak, bu gerçeği sizinle paylaşmaya mecburum.
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir'de TOKİ'nin konut teslim töreninde şehit cenazeleri konusunda kendisine sitem eden bir vatandaşla tartıştı. Kendisine "Sayın Başbakanım; şehit cenazesi görmek istemiyoruz artık" diye seslenen vatandaşa, "Canım kardeşim. Bakınız askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil" yanıtını verdi.
Açılış törenindeki konuşmasında, son dönemdeki terör olaylarına değinen, terör belasıyla mücadelenin devam edeceğini açıklayan Erdoğan'ın sözlerini kalabalığın içindeki bir kişi, "Sayın Başbakanım; şehit cenazesi görmek istemiyoruz artık" diye kesti. Kısa süre duraksayan Erdoğan, sert bir ses tonuyla şu yanıtı verdi:
İSTİSMAR EDİLİYOR
Canım kardeşim. Bakınız askerlik her halde yan gelip yatma yeri değil. Hepimiz askerlik yapıyoruz. Hepimiz askerlik yaptık. Terör bir beladır. Her yerde var. Buna karşı bu mücadeleyi uzun soluklu olarak yapıyoruz, yapacağız. Şüphesiz ki hiçbir sorumluluk mevkiinde olan şehit cenazeleriyle karşılaşmak istemez ama bu mücadele sürerken, bu güvenlik mücadelesi sürerken şüphesiz zaman zaman şehitlerimiz oluyor, olacaktır ama bunu istismar edenler oluyor. Ben, sorumluluk mevkiinde olan bir insan olarak bu gerçeği sizinle paylaşmaya mecburum.
GAZİ OL, ŞEHİT OL
Biz tarih boyunca neleri konuştuk, neleri paylaştık. Kaldı ki biz hep şunu söyledik; "git oğlum git, ya gazi ol ya şehit ol" diyerek ellerine kına yakarak evlatlarımızı askere gönderdik. Şimdi askerimizle polisimizle buna yönelik olarak bütün mücadelemizi veriyoruz, vereceğiz. Bütün tedbirlerimizi sonuna kadar Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) olarak alıyoruz, alıyorlar. Aynı şekilde emniyet teşkilatımız alıyor, el ele, dayanışma içerisinde terörle mücadele veriliyor, bundan sonra da verilecek ama bunun istismarını yapmak gerçekten çok üzücü ve bu istismar olmamalı. Bu istismarı yapanlara da sizler Türk milleti olarak prim vermemelisiniz.
TSK'YA SAYGISIZLIK
Bazıları "Siz içerideki teröristlerle uğraşın" diyor. Bakın bu ifade çok çirkin bir ifade. Bu ifade bir defa Türk Silahlı Kuvvetleri'ne saygısızlıktır. Biz Afganistan'a, Somali'ye, Bosna-Hersek'e, Kosova'ya askerimizi gönderdiğimiz zaman Türkiye'de terör yok muydu? 29 ülkeye biz askerimizi polisimizi gönderdik. Peki o zaman ağzınız açılmadı da şimdi niye açılıyor?
-
Bir ülke başbakanı düşünün ki nerde, ne zaman ve nasıl konuşacağını bilmesin, hem kendini gülünç duruma düşürsün hem de yönettiği (!) insanları rencide etsin, enayi yerine koysun...
"Askerlik yan gelip yatma yeri değil" haberlerde duyduğumda inanamadım, üsluptan tutun da içeriğine kadar bir başbakana yakışmayan talihsiz sözler sarfedilmiş.
Bilmezmisin ki askerlik kiminin çocukları için yan gelip yatma yeri değil bilakis canını ortaya koyma yeri iken, kiminin çocukları için diskolarda barlarda sürtme yeri...
Sonra bir de açıklama yaptı başbakanımız, gazetecilerin "Yaptığınız konuşma pek doğru değildi" ifadeleri üzerine "Yanlış bişey yoktu konuşmamda" dedi. (Dedi diyorum çünkü haberlerde kulağımla duydum açıklamasını.) Neymiş askerlik turizm yeri değilmiş, askere gidenler riski göze alarak gidermiş... vs. Biz de biliyoruz askerliğin turizm beldesi olmadığını, hangi mehmetçik mayosunu, plaj havlusunu alarak gitti kışlaya, biz de biliyoruz riskleri. Bu riskleri yok etmek için ne yaptınız da karşımıza geçip riski göze alacaksın diyorsunuz, henüz PKK'ya karşı bir zafer kazanamamışken yitirdiğimiz binlerce evladımızın, kardeşimizin acılarını hala yüreğimizde taşıyorken ne diye sürüklersin Mehmetçiği Lüblan'a? Siz çok yan gelip yattınız, hadi bakalım biraz da riske girin demeye mi getiriyorsunuz lafı?
Ayşe teyzenin oğlu sınırda orda burda PPK'nın hain pusularına karşılık hayatta kalma mücadelesi verirken, ülkesi için hayatını riske atarken, Tansu'nun ve Tansu gibilerin oğulları nerelerde neyin riskini göze aldı Allah aşkına? Olsa olsa alkollü otomobil kullanmanın riskini göze almıştır...
Askerlik yan gelip yatma yeri değilmiş, çok kızdım çoookkkkk...
-
CHP: AKP#8217;li vekillerin askerliğini yapan çocuğu var mı
ANKARA (A.A)
CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, #8220;Hükümet üyelerinin, partinize mensup milletvekillerinin, partinizin genel merkez yöneticilerinin, şu anda askerliğini yapan çocuğu var mı?#8221; diye sordu.
Şimşek, Başbakan Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu yazılı soru önergesinde, Lübnan'a asker gönderme tezkeresi ile ilgili olarak bir gazetede, AK Parti'ye mensup bir milletvekilinin, #8220;Kim kendi öz evladını tarafı olmadığı bir çatışmanın içine göndermek ister#8221; ifadesinin yer aldığını kaydetti.
Bir şehit anasının, #8220;O, koşarak askere gitti ancak devlet ne çelik yelek, ne de zırhlı bir araç verdi, çok gördü#8221; feryatlarının gazete manşetlerine yansıdığını ifade eden Şimşek, şu soruların yanıtlanmasını istedi:
#8220;Lübnan'a asker gönderme kararı alan ve bunun için hazırlanan tezkereyi görüşmek üzere TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağıran Hükümetiniz ve Başbakan olarak siz, Lübnan'da Türk askerinin çatışmaya girmesi halinde hiç olmasını, yaşanmasını istemediğimiz ölümlerin anaların yüreklerini dağlamasını, anaların ve millet olarak bizim yaşayacağımız ıstırabın sorumluluğunu taşıyor musunuz?
Hükümet üyelerinin, partinize mensup milletvekillerinin, partinizin genel merkez yöneticilerinin, şu anda askerliğini yapan çocuğu var mı; varsa tezkere konusunda son derece istekli bir parti olarak, Lübnan'a gönderilecek birliğin içinde bu kişilerin çocuklarının yer almasını sağlayabilir misiniz?
Bakanlar Kurulu üyelerinin, partinize mensup milletvekillerinin, partinizin genel merkez yöneticilerinin, şu anda askerlik çağına gelmiş olmasına rağmen askerde olmayan çocukları var mı; varsa askerliklerini tecil ettirmelerinin gerekçesi nedir?
Kendi çocuklarınız arasında askerlik dönemi geldiği halde askere gitmeyen var mı? #8221;
-
Van'ın Saray İlçesi'nde geçen cuma gün İran topraklarından açılan ateş sonucu askeri araçta şehit olan İzmirli Piyade Er 27 yaşındaki Deniz Yüzgeç'in şehit olmadan önce arkadaşlarıyla çektirdiği fotoğrafları annesine hediye etmek üzere İzel'in çok sevdiği #8216;Anlayamazsın#8217; şarkısıyla CD'de klip haline getirdiği ortaya çıktı.
http://www.haberturk.com/newengine.p...haber&@=244256
-
Şehit yavrumuzun annesi ne güzel demiş ama "Askerlik can verip yatma yeri de değil." diye. Ağzına, yüreğine sağlık, sabır diliyorum kendilerine.
-
BAŞBAKANIN BİTTİĞİ ANDIR
Reklamdaki o çocuğun dediği gibi bir cümle geçmiş olmalı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aklından:
"İşte bu benim bittiğim andır!"
Dağlarda ölen çocukların cenazeleri üçer beşer gelirken, tabutların ardından yürüyen kadınların "Daha kaç can gidecek?" sorularının üstü resmi nutuklarla örtülürken, bu "gayri nizami savaşın" verdiği güçle milliyetçi dalga yükselirken, cenazelerde "Ya bu ölümleri durdurun ya da millet durduracak" pankartları ürkütücü linçlerden haber verirken ve uysal insanlar bile artık doğrudan Başbakan'a "Artık tabut görmek istemiyoruz" diye bağırırken Başbakan ağzından kaçırdı:
"Askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
Peki askerlik ne yeridir?
Kendilerini bir hiç olarak gören iktidar sahipleri için hesapsız ve isimsiz ölme yeri midir?
Mersin'deki gibi daha hayatlarında tek bir fotoğraf çektirmeden ölüp giden çocukların yok sayıldığı bir yer midir?
"Kürt sorunu bir asayiş sorunudur" diyen Milli Savunma Bakanı gibi yöneticilerin emirleriyle körlemesine bir gidiş midir ölüme doğru?
Bu kadar can alarak doymayan Kürt sorununa çocukları kurban etmeye devam etmek, ölenlerin cennete gittiğiyle avunmak mıdır askerlik
ECE TEMELKURAN
-
EGE'NİN GÜLERİ TEK TEK SOLUYOR...
Siirt'in Eruh İlçesi'de, vatani görevini yaparken nöbet değişimi sırasında teröristlerin açtığı ateş sonucu şehit olan Ali Balıkçı'nın ölüm haberi, İzmir'in Bergama İlçesi'ne bağlı Çeltikçi Köyü'nde oturan ailesinde bu çığlığa dönüştü.
]EGE'NİN GÜLERİ TEK TEK SOLUYOR...
Şehit Ali Balıkçı'nın halası Necla Dağlı, "Başbakan, 'Askerlik yan gelip yatma yeri değil' diyor. Ancak, askerler yan gelip yatmıyor. Askerler şehit oluyor, analar da ağlıyor, yanıyor, kahroluyor. Başbakan şunu iyi bilsin, Ege'nin gülleri tek, tek soluyor'' diye konuştu.
yalnız ege' nin değil, ülkemin gülleri tek tek soluyor. İnsanlar suskun, ateşin dağladığı baba hakaretten tecilli 11 aya mahkum bu ülkede !!!
Askere küfretmeyi kendisine görev edinenler, acaba bu haberlerden dolayı mutlu mudurlar sizce?
Yüreğindeki acıyla Komutanının yakasına yapışan şehit anasının ellerinden öpen mi insandır yoksa şehit anasıyla yüzleşmekten, karşı karşıya gelmekten korkan bir Kasımpaşalı mı?
Lübnan'a asker gönderme kararı alanlar ve bu kararı
"Türkiye Lübnan'a asker gönderse de, göndermese de dünyanın sonu değil diye düşünüyorum." diyerek destekleyenlerin (Bkz Hasan Cemal) nasıl bir ihtiras ve amaç peşinde oldukları çok belli olmasına rağmen neden bu halkımız bu kadar tepkisiz?
Bu gece Berat Gecesi...
-
ASKERLİK İŞKENCE YA DA İNFAZ YERİ Mİ?
(Beyhan Yorulmaz, Şehit Annesi)
Ne yazık ki Başbakan Erdoğan'ın söylediği cümle bizi mahvetti. Ben de bir tek evladını bu vatan uğruna kaybetmiş bir anne olarak soruyorum, kınalı ellerle yolladığımız evlatlarımızı alın öldürün diye mi askere yolladık? Bir başbakanın askerlik yan gelip yatma yeri değil lafı ne demek, o zaman askerlik işkence ya da infaz yeri mi? Bu sözler biz şehit ailelerini ve tüm Türk milletini derinden üzmüştür, askere gidecek gençlerimizi de ürkütmüştür. Bir başbakanın böyle ürkütücü konuşması büyük bir talihsizliktir. Tabiki önce vatan diyoruz ama şimdi Lübnan'a asker gidecek. Ben diyorum ki önce 350 AK Partili milletvelinin çocuğu gitsin, ben 55 yaşında bir kadın olarak o zaman ben de Lübnan'a giderim. Çünkü bu vatan yalnız garibanların vatanı değildir, ben ne zaman bir damat görsem burnumun direği sızlar çünkü tek oğlumun damatlığını göremedim. Çünkü bu zihniyet çocuğumu aldı.
-
Mehmet Y. YILMAZ
Şehit babasına hapis cezası
HAKKÁRİ'de operasyona giderken şehit olan Er Halil Kömür'ün babası Ahmet Kömür, Başbakan'a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandı ve 11 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Kararı veren mahkeme, Kömür'ün cezasını erteledi.
Yani Ahmet Kömür'ün hapse girmemesi için "aynı suçu" tekrarlamaması gerekiyor.
İddianameden anlayabildiğim kadarıyla davanın açılmasının nedeni, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın şikáyeti değil.
Dava, kanun öyle emrettiği için açılmış, mahkeme de sözlerde hakaret bulduğu için olsa gerek mahkûmiyet kararı vermiş.
Elbette bu ülkede kimse başkalarına hakaret etme özgürlüğüne sahip değil.
Sıkışınca hakaret etme alışkanlığı da bu toplumda oldukça yaygın olduğu için mahkemelerin bu tür hassasiyetler içinde olmasını da doğru buluyorum.
Ancak, acılı bir babanın, şehit oğlunun cenazesinde söylediği bazı sözler de herhalde "hakaret kastıyla" söylenmemiş olmalı.
Mahkemenin kararıyla, "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözlerinin aynı günlerde söylenmiş olması da Erdoğan açısından bir "talihsizlik" olarak görülebilir.
Mahkemenin kararını okurken "keşke" diye düşündüm, "Başbakan davaya müdahil olabilseydi de bu sözlerin acıyla söylenmiş olmasını anlayışla karşıladığını belirtseydi".
-
Anlatımlar ülkenin içinde bulunduğu durumu gayet açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.
Basın yada medya hangi konuları ön plana çıkartıyor ve bunu neden yapıyor diye hiç düşünme gereği bile duymuyoruz.
Sadece suçlayıp geçiyoruz. Peki herkes samimi bir şekilde yanıtlasın. Gazetelerde ilk okuduğunuz haber hangisi?
Hangi gazetelerin Makale (köşe yazılarını) öncelikle okuyorsunuz?
Evinizde en çok izlenen program hangisi?
Cep telefonunu fotoğraf çekmek için mi yoksa çok gerekli bir iletişim aracı olarakmı kullanıyorsunuz?
Bilgisayarınızı bilgi birikimi ve araştırma ortamı olarakmı yoksa CHAT yada oyun ağırlıklımı kullanıyorsunuz?
Basın yada Medya sadece talebi karşılıyor.
Hepimiz demedikmi, ya arkadaş sanki matematikçi fizikçi yada biyologmu olacaz bu konuları bize öğretmeye kalkıyorlar?
Şimdi bakıyorumda herkes kendi açmazlarını suçluyor.
Bence birey birey işe el atıp ama burada serzenişte bulunduğumuz her alanda devrim yapmalıyız ne dersiniz. Buna gücünüz varmı?
Yani yarın magazini az makalesi çok bir gazete alarak başlayalım mı işe...
Yada cep telefonlarımızı sadeleştirelim mi? Vaya Medya da dizi veya magazin yada spor adı altında yayınlanan dedikodu prıogramlarını kilitleyelim mi?
Eğer bunları başarırsak önünüze kalite kendiliğinden gelecektir.
Magazin programlarına protesto içerikli bile olsa SMS yollayacağımıza kaliteli programları desteklersek (ki bunlar sayaç olarak reklem şirketleri tarafından değerlendiriliyor) medyada değişecektir.
Aksi taktirde bilmem hangi sanatçının yatak odalarında daha çoook dolaşırız. Ve binlerce şehidimizi ve neden şehişt olduklarını anımsamayız bile.
Öyle değil mi?
-
Ahmet HAKAN ahmethakan@hurriyet.com.tr
Dinle Başbakan
SAYIN Başbakan...
Bütün şehit aileleri, kurulmuş plak gibi, "Bir evladımızı şehit verdik, diğerini de vermeye hazırız" demez ki...
Bütün şehit aileleri, "Vatan sağ olsun! Allah sizi başımızdan eksik etmesin" demez ki...
İçlerinden biri çıkar, "Benim oğlum neden öldü?" diye sorar.
Bir şehit ailesi için...
"Vatan sağ olsun" demek ne kadar meşru ise...
"Benim oğlum neden öldü?" diye sorgulamak da o kadar meşrudur.
Ne yani?
Oğullarını kurban vermiş anne ve babaların, aykırı bir çıkış yapmaya bile hakkı yok mudur?
Ne yani?
Bir şehit ailesinin iki dakikalık sitemine bile katlanamayacak mısınız?
***
Sayın Başbakan...
Size televizyonda, "Neden aykırı çıkışlar yapan o şehit ailesini aramadınız?" diye sorulduğunda...
"Ben şimdi oturup bunları mı dinleyeceğim" dediniz.
Ben sorunuza yanıt vereyim:
Evet, dinleyeceksiniz Sayın Başbakan!
Telefon açacaksınız o şehit ailesine...
O anne ile baba telefonda size bin bir sitemde bulunacak.
"Bizim oğlumuz neden öldü?" diye soracak.
"Neden üç aylık eğitim almış bir askeri böyle bir savaşın içine sürdünüz?" diyecek.
"Neden yeteri kadar önlem alınmadı" diye sizi eleştirecek.
Ve belki de ileri gidip yakanıza yapışacak.
Bütün bunlara karşı...
Size düşen sabırdır, tevekküldür.
Size düşen "Ne derseniz deyin, başımızın üstünde yeriniz var" demektir.
***
Sayın Başbakan...
Şehit aileleri, "kendilerine telefon edilip gönülleri alınmayı hak etmiş cici şehit aileleri" ve "kendilerinden uzak durulması gereken ve kendilerine asla kulak verilmeyecek aykırı şehit aileleri" diye ikiye ayrılmazlar.
Şehit ailesi, şehit ailesidir.
"Vatan sağ olsun" diyen de, "Benim oğlum neden öldü" diyen de bir evlat vermiştir.
Ve bir evlat vermek, çok fazla şey vermek demektir.
Bu nedenle...
Katlanmalısınız Sayın Başbakan.
Hem yapacağınız öyle zor bir şey de değil.
İki dakika pek hoşunuza gitmeyen şeyler dinleyeceksiniz.
Bu öyle bir alışveriş ki...
Onlar bir evlat verecekler, siz de buna karşılık iki dakika sitem dinleyeceksiniz.
Oysa...
Görüyoruz ki siz, bu "adaletsiz alışveriş"e bile tahammül edemiyorsunuz.
O zaman soralım:
Allah 'tan reva mıdır bu?