kusura bakmada ilkokul mezunlarına dava açma hakkı bile olmaması lazım isterse AQ su %99,9 olsun Ainstein olsun.Bugün bir torba kömür için oyunu veren yarın neler yapar bunu tahmin etmek hiç zor değil
Printable View
AKP'nin parti kapatma davasından kurtulma yolları arasında düşünülen yöntemler:
1- Yasa değişikliği yaparak, yasanın yürürlüğe girmesiyle derdest davaları geçmişe yönelik olarak düşürmek,
2- Kararı verecek Anayasa Mahkemesi'nin karar mekanizmasında değişiklikler yapmak; a) Oybirliği kararı zorunluluğu getimek, b) Üye sayısını arttırarak oyçokluğu sağlamak c) Anayasa Mahkemesinin parti kapatabilmesi için zorunlu önşartlar getirmek (Japonya modeli TBMM izni gibi)
Bu yolların hukuki niteliklerini tartışmamız mümkün mü? Ayrıca geçmişe yürürlük kural olacaksa şimdiye kadar kapatılan partilerin HUKUKİ durumu ne olacaktır?
Bence PArti kapatmak değil de kişilere yasak getirmek daha uygun olacak gibi geliyor çünkü parti kapatılsa bile hemen yeni bir adla bir parti kuruluyor yani sadece isme yasak geliyormuş gibi oluyor ama bu yasak kişilere olsa daha bağlayıcı olacak sanırım
ANTALYA BAROSU BAŞKANLIĞI
BASIN VE KAMUOYUNA
Cumhuriyeti kuran irade Cumhuriyet Savcılarına Cumhuriyetin hukukunu koruma ve savunma görevi vermiştir. Cumhuriyetin ilk Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt bunu şöyle formüle etmiştir:
Cumhuriyet Savcıları; Meriç kıyısında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl Dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya 14/03/2008 tarihinde Anayasa Mahkemesine: ''Adalet ve Kalkınma Partisinin, laikliğe aykırı eylem ve işlemlerin odağı durumuna geldiğinin tespiti ile eylemlerin ağırlığı da gözetilerek anayasanın 69.maddesinin 6. fıkrası ve 2820 sayılı Siyasal Partiler Yasasının 101. maddesinin (b) bendi uyarınca kapatılması, parti genel başkanı ile birlikte iddianamede adları sayılan bir kısım parti üyelerinin Anayasanın 69.maddesinin 9. fıkrası ve 2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 95.maddesi uyarınca temelli kapatılmaya ilişkin kararın Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren 5 yıl süreyle bir başka siyasi partinin kurucusu, yöneticisi, denetleyicisi ve üyesi olamayacaklarına" karar verilmesi istemini içeren kamu davası açmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Görev ve Yetkisinin Hukuksal Temeli:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı' nın bu görev ve yetkisi kaynağını Anayasa’nın 154/4 ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasası ile 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 27/5.maddesi, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki yasanın 33/1 .maddesinden almaktadır. Cumhuriyeti kuranlar Cumhuriyet Savcılarına ve özellikle Cumhuriyet Başsavcısına "Cumhuriyetin hukukunu koruma ve gerektiğinde/koşulları oluştuğunda siyasal partiler hakkında anayasa mahkemesine kapatma davası açma görev ve yetkisi vermiştir. Belirtilen maddelere dayanarak kamu adına dava açan Cumhuriyet Başsavcısı anayasal ve yasal görevini yerine getirmiştir. Tersine bir tutum Cumhuriyet Başsavcısı açısından görevi savsama olur.
Görevi kamu adına dava açmak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, kamu adına dava açmasından sonra, Cumhuriyet Başsavcısı aleyhine yazılı ve görsel basında yoğun karalama kampanyası başlatıldığı görülmektedir. Bu kampanyanın giderek görevini titizlikle yerine getiren Cumhuriyet Başsavcısı sayın Abdurrahman Yalçınkaya' ya yönelik hakaret, uluorta suçlama ve bunun ötesinde Cumhuriyet Başsavcısını yasa dışı odakların hedefi haline getirme boyutuna ulaştığı üzüntü ile görülmekte ve gözlenmektedir.
Yasal ve anayasal görevini yapmaktan başka hiçbir kasıt ve kusuru bulunmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına karşı bir linç ve hedef gösterme kampanyası başlatanları şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Bu vahim yanlışı yapanları yaptıkları hatayı gidermeye, sorumlu ve sağduyulu davranmaya çağırıyoruz. Görevini yerine getiren kamu görevlilerini yasa dışı odakların hedefi haline getiren faillerin bu fiillerinin hesabını er geç bağımsız yargı önünde vermek zorunda kalacaklarını anımsatıyor, yakın tarihteki acı olaylardan ders ve ibret alınmasını öneriyoruz.
Yine siyasal gücü elinde tutanların anayasa mahkemesine dava açılmasından sonraki süreç içinde:
Anayasa Mahkemesinin anayasa ve yasadan kaynaklanan görev ve yetkisine son verme, üye yapısını değiştirme, ya da yüksek mahkemenin yargısal denetimini "hukuka uygunluk denetimini" işlevsiz kılmaya yönelik yasal düzenleme yapma yolunda yargıya gözdağı verilmesi, (yargının ve yargıçların tehdit edilmesini), rejim demokrasi ve hukuk devleti açısından çok tehlikeli ve sakıncalı bir girişim olarak değerlendiriyoruz.
"Hiç kimse kendi davasının yargıcı olamaz."
Bu kural; hukukun ilkel çağlardan buyana bilinen genel ve evrensel kuralıdır. Bunun böyle olmasına karşın "siyasal gücü elinde tutanların kendi davalarının yargıçlığını yapmaya kalkışmaları" , kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanma olacağı ve bunun anayasanın 6.maddesine ters düşeceği akıldan çıkarılmamalıdır. Yürütme + Yasama birleşik gücünün, yargı yetkisini kullanmaya kalkması veya açılmış kamu davasını ortadan kaldıracak nitelikte düzenleme yapılması kuvvetler ayrımı ilkesinin ortadan kalkması sonucunu doğurur. Bu durum rejimi ve demokrasiyi rayından çıkarır. Seçilmişler diktatoryasının kurulmasına yol açar, Böyle bir durumun anayasayı ihlal suçunu oluşturacağı açıktır. Hiçbir kişi ve kurumun anayasayı ihlal ve suç işleme ayrıcalığının da bulunmadığı anımsanmalıdır.
YARGILAMA SÜRECİ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bağımsız. Türk Yargısı önüne götürdüğü bu sav hakkında bundan sonraki yargılama süreci içinde davalı partinin savunması alınacak, sunacağı kanıtlar toplanacak ve mevcut kanıtlar ile birlikte Anayasa Mahkemesi hukuksal süreci yansız ve objektif biçimde tamamlayarak, istem hakkında Türk Ulusu adına nihai kararı verecektir.
Açılmış bu kamu davası hakkında; "Hiçbir organ, makam, merci ve kişinin, yargı organına emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde (yönlendirmede) bulunamayacağı Anayasanın 138/2 maddesinin buyruğudur. Tüm kişi ve kurumları anayasanın bu kuralına uygun davranmaya ve böylece yargısal sürecin sağlıklı sonuca ulaşmasına engel olmamaya çağırıyoruz.
Saygılarımızla.
ANTALYA BAROSU BAŞKANLIĞI
Herhangi bir canlı kendisini tehlikede hissettiğinde korunmaya çalışır.Bu bir doğa kanunu değilmi?
Her devlet de, rejmine yani kendisine bir tehtit algıladığında savunma mekanizmasını çalıştırır. Bunu çalıştıramadığı durumların en bariz örneği Hitler ve Humeyni iktidarlarından sonra ki değişim.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu gün yapmaya çalıştığıda aynı şey korunma iç güdüsü. Olay yargıda sonucunu bekleyip göreceğiz. Suçlamalar ciddi boyutda iddianame en az 4-5 yıllık titiz bir çalışmanın ürünü.Suçlananlar savunmalarını verecek ortada tehtit ettikleri bir unsur yoksa korkacakları bişide yoktur.
Atatürk'ün bir konuşmasından alıntıyı aşağıya kopyalıyorum. Çok manidar geldi bana.
'' uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa,bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.meclislerin öyle kararları olabilir ki ,bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir''
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
(Kaynak : Eskişehir- İzmit konuşmaları Kaynak yayınları.sf. 67)
Duygu Hanım;
Antalya Barosu'nun Sayın Başsavcıya destek çıkmasını anlıyoruz da, acaba iddianame yazan her savcıyı böyle sahiplenmek gerekmez mi?
Yazdığı iddianmame yüzünden hayatı kayan, meslektan atılan,avukatlık yapması engellenen savcı Ferhat Sarıkaya için de böyle destek çıkılıp çıkılmadığını biz bilmiyoruz. Antalya Barosu'nun böyle bir desteği olmamış ise bu eksiğini telafi etmesi amacıyla hatırlatmak istedim.
Selamlar, saygılar.
Başbakan türban konusunda "ulemaya danışmalı" derken bunun dinen şart olup olmadığını mahkemenin bilemeyeceğini, bunu alimlerin kararvereceği bir konu olduğunu söylüyor. Yoksa kararı ulema versin demiyor çarpıtma
Zaten şeriat düzeninde de kararı ulema vermez. Ulemanın olumlu veya olumsuz görüşüne bağlı olarak kararı kadı (o zamanın hukukçusu) verir. Yani çarpıtılan bir şey yok ortada...