-
Sayın Bahattin Bey;
Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi sunarım.
Size, son derece somut bir soru sormak istiyorum. Bu soruyu, sizi tanımak, anlamak adına sormuyorum. Bu sitede kayıt altına alınması, pek çok kişi tarafından izlenmesi nedeniyle; bireysel ve konusal tarihimize bir not düşmek adına soruyorum Yanıtlarsanız, bence başka yönlere sapmamıza ve boşa kürek çekmemize pek gerek kalmaz. Sorum şudur:
"""Dinler ve de İslam dini, kişilere göre değişir mi?"""
Sorumun amacı, yan yolları, neyi kastettiği; zannederim ki açıktır. Kur'an'da; açık bir biçimde, """biz size açık (anlaşılır) şekilde indirdik""" demez mi? Ve İslam dini; Allah'la kul arasına, herhangi bir kişi ya da kurumu almayı, dinden çıkma kabul ederken; İslam filooflarına, neden ihtiyacımız var, anlamıyorum. O Kur'an ki; orada Allah, Peygamberi azarlar pek çok yerde! Eğer Allah'a ve Kur'an'a; onun Resul (tebliğ eden, kitap sahibi peygamber/aracı) tarafından insanlara sadece tebliğ edildiğine inanılması gerekiyorsa (-ki; İslam'ın ve imanın şartlarıdır); bana ne Said-i Nursi'den; açar Kur'an'ı okurum (ilk emirdir; """oku""").
Soruma cevap vermeme halinizi de, elbette bir yanıt sayacağım.
Saygılarımla,
-
Ciddi Tarihi hatalar yapışmakta burada. Sayın Bahattin Yıldız tarafından. Özellikle Said Nursi hakkında...
Said Nursi 1873 te Bitlis te Nurs köyünde doğmuştur. Dik başlı ve kendisine has bir kişiliği olan bu zat karışık ve sistemsiz oldukça yanlış bir din eğitimi görmüştür. Yetenekleri ile kendisini yetiştirmiş İstanbul a gelniş çok düzensiz bir hayat yaşamıştır. Gerçek soyadı Nursi değil Kürdi dir. İstanbul da tutuklanır sürülür bir sürede akıl hastahanesinde yatar. 31 Mart gericilik olayına karışıyor. Ondan sonra Teşkilat-ı Mahsusa da görev alıyor. İşte burada sayın Yıldız İlk hatasını yapıyor. Diyor ki ''... Bediüzzaman, en büyük Kuvayı Milliyecilerden biridir ve hatta bu nedenle Çarlık Rusyasına esir düşmüştür. İstanbul'u ele geçiren ingilizlere Tükürün ingilizlerin hain yüzüne anlamında sözler kullanmıştır.'' Teşkilat-ı Mahsusa aynı beden gibi görünen iki ayrı örgüttür aslında ki bu ayrım daha sonra gerçekleşmiştir. Birinci ayak Osmanlıyı korumak ve Osmanlı İMaratorluğunu savunmak. İkinci ayak ki daha sonra kuvayyi milliye olacak olan Vatanın bağımsızlığı için olankişiler. Bu zat Edirne de üye olduğunda ''osmanlı'' bekasını savunan taraftan olmakla birlikte temelde Kürtleri savunmaktadır. Zaten üye olduğunda sıradan bir kişiliktir. Doğrudur Ruslara esir düşmüştür. Sonrada kaçmıştır. Kaçtıktan sonra ne yapmıştır? Sayın Yıldız söylemiyor. Ama tarih karşımızda. Kürt ayrılıkçıların kurduğuİngilizlerin desteklediği Kürt teali derneğine üye oluyor. Sayın Yıldız Bu mudur EN BÜYÜK KUVAYI MİLLİYECİ?
Sonra Cumhuriyet ilan ediliyor Bu muhteşem islam filozofu ve nüyük kuvayi milliyeci köyüne dönüyor ve nedense tam aksi yerde Şeyh Sait in yanında yer alıyor. İsyandan sonra sürülüyor hayatı genelde sürgün içerisinde geçiyor. 1926-1949 yılları arasında 130 kadar ufak kitapçık yazıyor bunlar daha sonra risale i Nur diye anılıyor. Buna birazdan geleceğim. Ama bunları okuyanlaraner talebeleri deniyor sayıları giderek artıyor bunu bilelim. 24 mart 1960 tarihinde ölen ve bidayette Saidi Kürdi diye anılan bir şahsın esas gayesi, Türklüğü tahrif ederek ayrı bir Kürt devleti kurmaktır. Nitekim yaşamı boyunca bu amacını gerçekleştirmek için etkinlik göstermiştir. Ölümünü müteakip gereksiz bir tapınma yeri olmasın diye cenazesi gizli bir şekilde gömülmüş daha sonra Isparta ya nakledilerek bilinmeyen bir mezarlığ gömülmüştür.
Şimdi gelelim öve öve bitiremediğiniz büyük islam filozofu zamanın güzelliği said kürdi nin müthiş islam bilgisine ve kuvvayı milliyeciliğine...
Ağdalı karışık dilbilgisi kurallarını külli katleden bir dille yazılıdır kitapçıkları Uzun tantanalı çoğu şüpheli karanlık ifadelerinin içinde İslama yeni bir soluk getiren yeni bir düşünce görüş vede yorum yoktur. 'Nur Risaleleri' olarak isimlendirilen Said-i Nursi külliyatının ağır dili dolayısıyla evlerde bulundurulduğu ama fazla okunmadığı, okunduğunda da çok anlaşılmadığı kesin. Nurcu olarak nitelenen topluluklarda dahi cep kitabı boyutuna indirgenmiş kimi risale derlemelerindeki sadeleştirilmiş anlatımlarının elden ele gezdirildiğini söylemek mümkün. İslamcı kesim tarafından dahi itibar edildiği ölçüde tanınmayan bir kişidir. Şeriatçı ve mürteci bir kişidir. Bakınız nedemiş kendisi nurculuk hareketinin amacı için.:
''Mustafa Kemal ' e Nur'un tokadıyla karşı çıkmak..!'' (şualar s.334) Ne büyük kuvvacılık değil mi sayın YIldız ?
Nerculık örtülü olarak şöyle tanımlanmaktadır. İmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek, Kur'an a sarılmak, dinsizlik ve kominizm tehlikesine engel olmaktır. Yani DİN devleti kurmaktır.....
Said-i Nursi risalelerinde kendisini ve risalelerini övmek için öyle şeyler yazıyor i ona da ona inanalarada şaşmamak mümkün değil... Bakın sizin islam filozofunun dediklerine...
''Bu nur ,Risale-yi Nur'un nurudur. Daha doğrusu Risale-yi Nur'un kendisidir. '' BU söylemi Tevbe suresinin 33. ve Saff suresinin8. ayetlerinde geçen Nur kelimesinin kendisini işaret ettiği anlamında söylediği bir kelam....
Hud suresinin 105. ayetinde ''içlerinde bedbaht olanlar da said (mutlu) olanlar da vardır.'' denilmesiniSaid- i Nursi saisd sözcüğü ile kendisini işaret edildiği olarak yorumlamaktadır. ( Sikke-yi Tasdik-iGaybi adlı risalesinde)
Şimdi acil bir işim çıktı dönüşte tamamlayacağım yazımı Lütfen bir diyeceğiniz varsa ondan sonra diyiniz....
-
Devam ediyoum bu müthiş şahsiyete..
Enam suresinin161. Ayetinde Peygambere hitaben denir ki :'De ki , Şüphesiz Rabbim beni doğru yola iletmiştir.''Said-i Nursi , bu ayette de kendisinden bahsedildiğini söyler Neden mi? Cifir denilen fal yönteminde harflere bazı sayılar verilirçıkan sonuca göre gelecek biliniyor. Said-i Nursi bu yöntemle ayetin sayı değerini bulmuş!!1316 imiş buda onun kendisinin risaleleri yazmaya başladığı tarihmiş, Öyleyse ayet onu işaret ediyormuş...
Haret-i Ali, Kaside-yi Cel Celutiye'sinde diyor ki'' Ey değeri uüce olan işm-i azamı taşıyan kişi, dövüş korkma, savaş çekinme!!'' Said- i Nursi burada da kendisinin anlatıldığını döylüyor neden mi? Kitabı her açışında o sayfa kendiliğinden açılıyormuş....
İçinde Nur geçen her şeyi kendisine bağlayan tüm said lerin kendini işaret ettiğini sanıp daha ötesinde bunları yazan kişiye Büyük islam filozofu diyoruz.... Allah ıslah etsin akıl versin...
Peki bunlarla bitiyor mu? Keşke bitse o zaman bir ara açmalamış ama
bu kadar yazıda doğru bir şey vardır diye düşünebiliriz. Ama ne mümkün. Bakın size örnek vereyim sayın Yıldız...
''Kur'an-ı Kerim'in ruhu , Risale-yi Nur'un cesedine girmiştir.''( Emirdağ lahikasıs.9)
''Risale-yi Nur Kur'an'ın aynasıdır.''(Sönmez risalesi s29)
''Risale-yi Nur okuyanın evi yangından kurtulur.'' (Emirdağ lahikası s104- İşin ilginci bunu yazan kişinin iki kere evi bir kerede kaldığı otelde yangın çıkmıştır. Belki oradan esinlenip yazdı kimbilir:))
'' İkinci Dünya Savaşına girmemizi Rİsale-yi Nur önlemiştir. ''( Sikke-yi Tasdik-i Gaybi s40)
'' Risale-yi Nur öyle değerli bir kitaptır ki, Kur'an'ın onda yansıyan nurlarına hizmet etmek, askerlikten ve kutsal savaştan bile üstündür.''(Lem'alar)
'' Risale-yi Nur okumak, ona hizmet etmek bir ibadettir... Risale-yi Nur günahlara kefarettir... Risale-yi Nur tek başına bir ordu kadar güçlüdür... Risale-yi Nur okumak ya da yazmak alim olmak için yeterlidir.''
Demekki neymiş sayın Yıldız Bu zırvaları okumak Bir İBADETMİŞ... Buradan sonuçla hala İslam Filozofu olduğunu düşünüyorsanız eserlerini okuyunuz sizde ibadet etmiş olursunuz hem hemde benim bulamadığım gizli büyük filozofiyi bulursunuz.....
Şimdi de izninizle EN BÜYÜK KUVVAYI MİLLİYECİLİĞİNE bir bakalım... Neler demiş Cumhuriyet Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti için...
'' Atatürk Saltanat-ı hilafeti mahveden bir deccal...''(Şualar434)
''Ayasofya camisiniputhaneye, Meşihat dairesini ( Şeyhülislamlık binası ) kızların lisesine çeviren adam...' ( Şualar 315)
'' Nefret-i ammeye layık adam'' ''İslam ın en büyük fitme-yi diniyelerinden biri'' ( Şualars313-314)
'' Türkiye Cumhuriyeti mutlak istibdata cunhuriyet, mutlak din sapıklığına rejim, mutlak sefahata medeniyet, keyfi cebire kanun adı verilerek kurulmuştur... Türkiye devleti sadece İslama değil, ahlaka da aykırıdır,,Bu cumhuriyette camile mihrabsız, köyler imamsız, şeyhler hırkasız, müritler başsız bırakılmıştır.''
Birde bir sözü varki sanırım sizin devlet anlayışınızla örtüşmemesi gerekir. Divan-ı Harb-i Orfi kitabında der ki '' Padişah Peygamberimizin emrine itaat eder yoluna gitse, Halifedir, bizde ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tabii olmayıp zulüm edenler Padişahta olsa hayduttur.'' Ne güzel devlet tarifi değil mi??
Sayın Yıldız bilirsiniz ki Fethullah Gülen de bir Nurcu ve bir kolu, Acz Mendiler de öyle Müslüm Gündüz ü anımsar mısınız? Hani Şu '' laiklik dinsizliktir'' ''Bu rejimin dipten kazınması lazım'' '' Zındık düzeni'' diyen zat...
Buyurmuşsunuz ki ''Bediüzzaman Said Nursi gibi bir şahsiyeti, görüşlerinize aykırı olsa bile irdelerken, eleştirirken bence daha temkinli olun..'' Merak buyurmayınız ne yaptığımın farkındayım irdelememi yaptım. Bu arada bir atasözü aklıma geldi bilmem katılırmısınız. Büyük lokma ye büyük konuşma....
Saygılarımla...
-
-
İrtica, islamı, kur'anı, Allah'ı kendi çıkarlarına alet ederek, saf ve inançlı insanları kandırarak milyarlarca dolar ve avro toplamaktır.
Bunu gerçekleştirmek için SELÇUK PARSADAN veya JET FADIL gibi profesyoneller dahi kullanılabilir.
Netekim (!) (bu hale gelinmesinde sayın NETEKİM'in katkısı büyüktür)
CÜPPELİ AHMET HOCA, SELÇUK PARSADAN' dan taşeronluk hizmeti istemiştir ama büyük kazık yediği de anlaşılmaktadır. Aslında kazık yiyenler yine saf ve inançlı insanlarımız olmuştur.
Örtülü skandalıyla Türkiye'nin yakın dönemine damgasını vuran Selçuk Parsadan'la ölümünden önce yapılan söyleşi, kitap olarak yayımlandı. Geçtiğimiz 25 Temmuz'da yaşamını yitiren ünlü dolandırıcı Parsadan'la yaptığı söyleşi, yazar Oktay Güzeloğlu tarafından "Yüzyılın Dolandırıcısı Selçuk Parsadan" adıyla kitap haline getirildi. Parsadan, kısa süre önce jet-skili tatil fotoğraflarıyla gündeme gelen Cüppeli Hoca'yla İstanbul'da "cami yaptıracağız" diyerek birlikte halktan para topladıklarını bilgisini verdi. Parsadan, Cüppeli Ahmet Hoca'yla birlikte 1988-89'da Güngören, Bağcılar ve Tozkoparan'da cami yaptırma adına para toplamalarını ise, şöyle anlattı: "Bunlar nasıl para topluyorlar biliyor musun? Cami yaptırma derneğine 10 lira, 20 lira, 5 lira toplarken, bir anda bunların ceplerine 20 milyon, 50 milyon, 5 milyon, 10 milyon koyuyorum, tabii şaşırıyorlar. Ama ceplerine 95 milyon koyuyorum o başka, yani 4 günde bir, bunlara sıfır araba parası veriyorum. Cami yaptıracaklar ya hesapta, uçuyorlar."
(Takvim gazetesinden, 05.11.2006)
Bu da Hürriyet yazarı Ahmet Hakan' dan...
Yapma Recai Amca
NE yani?
Saadet Partisi'nin değişmez "Erbakan vekili" Recai Kutan Amcamız, "Holding işinin bizimle alakası yok" diye bir beyanat patlatacak, biz de "Recai Amca'ya itimadımız tamdır" diyerek "eyvallah" mı çekeceğiz?
Tamam, Recai Amca'ya itimat ediyoruz, ama salak da değiliz!
Ne kadar dürüst olursa olsun Recai Amca'nın gözü, "Milli Görüş" adı verilen "sihirli perde" ile bağlanmıştır.
Bu yüzden onun, "dava" uğruna "siyah"a "beyaz" diyeceğini ve bunu da "Allah yolunda sevap kazanmak" için yapacağını biliriz.
Silkinip "Ben ne yapıyorum böyle" demenin aklının ucundan bile geçmeyeceğinin de farkındayız.
Ne diyelim, Allah feraset nasip etsin.
Neyse...
Biz gelelim asıl konuya.
İşte buraya yazıyorum:
Bugün rezilliği ortaya çıkan şu "Avrupa'da para toplama" işinin en önemli sorumlularından biri de Erbakan Hoca'dır.
Şöyle ki:
Avrupa'da Milli Görüş camilerinde para toplayan holding temsilcileri, bu konuda icazeti bizzat Erbakan Hoca'dan almışlardır.
* * *
Hadi bir örnek üzerinden konuyu ele alalım:
Kamuoyunda "Jet Fadıl" olarak bilinen Fadıl Akgündüz'ün başlangıçta ne dincilikle, ne "Milli Görüş" ile ilgisi vardı.
Gazete ilanlarıyla pazarlamacılık yapan Fadıl Akgündüz, baktı ki Avrupa'da muazzam bir kaynak var, hemen holdingleşip Almanya'da mark avına çıktı.
Ancak Jet Fadıl'a Milli Görüş camilerinin kapısı kapalıydı.
Bunun üzerine bizim açıkgöz Fadıl, Hoca'ya gitti ve kapının açılmasını sağladı.
Ne karşılığında?
Bir yüzde mi söz konusu oldu? Yoksa yüklü bir bağış mı?
Artık o kadarını bilemiyorum.
Ancak...
Bu icazete dayanan Jet Fadıl'ın, Avrupa'daki bu tuhaf pazara, "zücaciye dükkánına girmiş fil" gibi daldığını biliyorum.
* * *
Ama Recai Amca bir konuda haklıdır:
Holdingler için toplanan paralardan doğan "icazet hakları"nın bir kuruşu bile "Milli Görüş partileri"ne gitmemiştir.
Zaten o partilere yapılan "devlet yardımları" da "Milli Görüş partileri"nin kasalarına gitmezdi ki!
Nereye mi giderdi?
Vallahi de billahi de bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Hepimizden daha şanslı olan "mücahit" kardeşimiz Fatih Erbakan, biz kirada otururken, Boğaz'da kale gibi korunaklı lüks mü lüks bir yalıda oturmaktadır.
Altında da envai çeşit spor Mercedes vardır.
Özel bahçıvan, birkaç koruma, hizmetçiler falan da cabasıdır.
----------------------------------------------------------------
İrtica, "Faiz yok katılım payı var" ayağına Avrupa'daki insanlarımızdan para toplayan Yimpaşçıların, camide Bakanla aynı sırada saf tutmasıdır.
İrtica, "Benbimle beraber saf tuttuysa ve suçluysa bunun sorumlusu ben değilim" diyebilen Bakanın ta kendisidir.
İrtica, yeşil sermayeye kaptırdıkları paralarını isteyenlere hükümetin başı tarafından FIRÇA çekilmesidir.
Paralar nereye mi gitti?? Biz de bilmiyoruz ama tahmin edebiliyoruz. Cumhuriyet' e tuğralı savcılar yetiştirmeye....
-
İrtica, böylesi din adamı yetiştirmek ve resmi görevlerde bulundurmaktır.
TEKİRDAĞ'ın Malkara İlçesinde, 30 Ekim tarihinde bir yerel gazetede 'Bayramı tebrik edebildik mi' başlıklı yazısı yayınlanan Malkara Müftüsü M. Hamdi Güner hakkında Malkara Kaymakamlığı soruşturma başlattı.
"Bayramı tebrik edebildik mi?
Bir Müslüman kendisi ve eşi İslam'a uygun fakat yanındaki gelini veya ergen kızı başı açık şekilde ise, bunların ziyaret ettiği hiçbir yerde bayramı tebrik ve takdis etmeleri Allah katında makbul olmamıştır.
Ailenin bütün kadınlarının başı açık olduğu mevzu bahis ise, bunların gittiği hiçbir yerde tebrik ve takdisleşmenin faydası olmamış, belki de Allah'ın lanetine düçar olunmuştur.
Bayram ziyaretlerinde çeşitli gayri meşru oyunlar oynanmış, gayri meşru (yani dinin kabul etmediği) kadınlı erkekli karışık eğlenceler yapılmış ise, bu defa Bayram fiili olarak telin ve telvis edilmiştir.
Öbür yandan genç kızlarını, delikanlıları tahrik edecek kıyafetler ile kendi başlarına sokağa bırakan Müslümanların, kendi bayramlarının meşru çizgide cereyan etmiş olması, kabulü şayan bir bayram geçirdikleri anlamına gelmez. Böyle olsaydı, yıllardan beri yapılan bu tebrikleşmeler bir çok hayır getirecek, bereket sağlayacaktı. Durumumuzda bir iyileşme olmadığına, hatta devamlı kötüye gittiğine göre, bayramlaşmalarımızda bir kurt yeniği var demektir."