-
En sakin olmam gereken zamanda, üstelik ülkemde kişisel yada grupsal çekişmelere en karşı olan kişilerden biri olarak ve içteki ve dıştaki tehidtlere karşı beraberce güçlü bir şekilde durmamız gerekirken şahsıma yönelen saldırı karşısında düşüncesizce hareket ettiğim için özür dilerim. Açıkcası bana verilen dolmayı afiyetle yuttum ve bundan utanıyorum [:I] herkesten özür dilerim.
-
İşte ele geçen dokümanlar
Danıştay baskınının faili Alparslan Arslan ile suç ortağı olduğu belirtilen Muzaffer Tekin'e ait iki farklı adrese yapılan baskınlarda çok sayıda doküman ve yayının ele geçirildiği öğrenildi. Arslan'ın işyerinde, Türkçü sol perspektifte yayın yapan Türk Solu isimli derginin yanısıra, aynı çizgiye sahip Türküm, Türkeli, ve Türk İslam sentezi politikasına sahip Dolunay gibi dergilerin muhtelif sayılarının ele geçirildiği belirtildi. Vatansever Kuvvetler Güç Birliği (VKGB) tarafından aylık olarak yayımlanan Türkeli dergisinin oldukça ilginç bir öyküsü var. Dergi kapalı devre yayın yapıyor ve eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'tan, Prof. Erol Manisalı'ya kadar birçok ulusal sol çizgisine mensup kalemler bu dergide yazı yazıyor. İleri dergisi de yine aynı ekip tarafından aylık olarak yayımlanıyor. Dergide, Yekta Güngör Özden, Prof. Şener Üşümezsoy, Turhan Feyzioğlu, Necdet Sevinç, Bedri Baykam, Doç. Yıldız Sertel, Talat Turhan ve Prof. Ahmet Ercan gibi isimler yazıyor. Muzaffer Tekin'in iki ayrı ikametgahına yapılan baskınlarda da MHP tarafından yayımlanın "AKP'nin Teslimiyet Belgeleri", "Annan Planına Hayır", "İstihbarat ve Gerilla Harbi El Kitabı", "Yeni Hayat" dergisi bulundu. Yeni Hayat dergisinin başında bulunan Avukat Hanefi Altaş oldukça ilginç bir isim. Dergi faili meçhul bir cinayete kurban giden Dr. Necip Hablemitoğlu'nun yönetiminde yayın hayatına girmişti. Hablemitoğlu'nun ölümünden sonra Yeni Hayat'ın başına Hanefi Altaş geçmişti. Siyasal İslamcı söyleme sahip olan bu grup, 1980 darbesinden sonra faaliyetlerine son vermişti.
Erdal ŞİMŞEK / HABER MERKEZİ
-
Anlasılan failler akp yandasi değil akp dusmani imiş. Atan da yiyeninde kahraman oldugu ulkedeyiz.
-
Türkeli dergisini ben de okuyorum. Failin evinde ortaya çıkan bütün dergiler bütün kitaplar bütün yazarlar olayın gelişiminde etken o zaman.
Ayrıca sayın benna türk sol sentezi ile türk islam sentezi aynı çizgide mi buluşmuş?
-
Sayin Sinkay ben dergilerin içerikleri hakında bilgi sahibi değilim. bunu sizden dinleyebilirim. ben marmara mezunuyum saldırganı tanimiyorum ama tanıyan arkadaslarım anlatıyor. ulkucu oldugu konusunda kuskum yok. ben fakultede iken 1999 yılında cok ciddi kavga olmustu ulkucu grup solcu gruptan 3-5 kişiyi satırlarla hastanelik etmişti. solcu grup da bir anfiyi darmadagin etmişti. o olayda da orada imiş. fanatizm fanatizmi doguruyor.
buradan itiraf etmem lazim 1997 ve devamında kendimce fikirlerim vardı bu ulkede olanlara karsı. bir insanın bittiği an umutlarını yitirdiği andır. umutları yitirmemek gerek. Alparslan Aslan ın gerceklestirdiginden cok daha buyuk olaylar tasarlamadım değil ama bir gunde universiteye girmeye karar verdim ve kendimce mucadelemi surduruyorum. kör şiddet cozum değil kesinlikle nereden gelirse gelsin.
-
Şiddet elbette çözüm değil. Ancak bu konuda adres yanlış.Ankahukuk da da son iletilerde birisi adresi bulmuş gibi görünüyor. Şu anda birşey diyemem. Ama bunu yapanların kendisine ülkücü demesi ülkücü olduklarını göstermez. Ve hedefte MHP'de var. Olaylar geliştikçe ilk düşüncemde haklı olduğumu görüyorum. Bu olayı trabzon ve şemdinli olayları ile birlikte değerlendirmenizi umuyorum. Eğer düşüncem doğruysa çok tehlikeli. İnşallah yanılıyorumdur.
-
Hukuk,adalet,laiklik ve demokrasiye yapılan bu çirkin saldırıyı kınıyorum. Aslında bu saldırı, tek başına ele alınmaması gereken bir saldırıdır. Laik cumhuriyete yapılan genel saldırının bir parçasıdır sadece. Uygulanan plan, adım adım yürürlüğe konuyor.
En acısı da, yüzlerce yıldır süren demokrasi mücadelesine katkıda bulunmayıp, antidemokratik yasakları savunan zihniyet, demokrasi havarisi kesilerek, demokratların desteğini almak istemesi.
AKP tek başına bu eylemden sorumlu değildir deniyor. Doğrudur. Sayın başbakan'ın ya da herhangi bir parti üyesinin, katilin eline silah ya da para vererek "git danıştayı bas" demesi zaten mümkün değildir. Ama Türkiye'nin son yıllarda şeriat yönetimine doğru adım adım gitmesinin öyküsüne bakmak gerekiyor.
Belediyeler, ilçelerinde içikiyi yasaklamak için ellerinden geleni yapmıyorlar mı?
Çocuklar, AKP il kongresine okuldan alınıp götürülmediler mi?
Parti kongreleri, haremlik-selamlık uygulaması ile açılmadı mı?
23 nisan günü çocuğun eline anti-laik bildiri verilip okutulmadı mı?
Bir başbakan, yüksek mahkeme kararı için "bu karar uygulanamaz" diyebilir. Yönetim olarak sen bunu uygulamazsan, vatandaş da kararı vereni katletme hakkını kendinde bulur elbette.
Hukuk ve adaleti uygulamakla yükümlü bir hükümet başkanı, Gazeye atılan bombanın ardından" ne var bizim partimize da saldımışlardı" diyebiliyorsa, katiller cesaret almaz mı? Sonra TC başbakanı ile parti başkanı ayrı kişilerdir. O koltuk, tüm türk halkınındır.
Bazı belediyeler, şeriat propagandası yapan kitaplar dağıtmadı mı?
Okullarda, bu neyin bayramı, 19 mayıs ve 23 nisan dinsizliğin bayramıdır diye bildiri dağıtılmadı mı?
Bir dersanenin hazırlık test sorusunda " hayvanları sevme günü hangisidir diye sorulup, cevap şıkkı olarak 10 kasım konmadı mı?
Mevcut yasa ve yönetmeliklere göre, türbanlı okula gitmenin mümkün olmadığını bile bile, yasal düzenleme yapmak yerine türban sorunu sürekli kaşınmadı mı?
Kim yaptı bunları. Sen tarikat liderinin önünde diz çöküp oturacaksın, dini büyüğüm diye Türk ulusunu temsil etmene rağmen el etek öpeceksin. Sonra da benim suçum yok zaten bu eylem bana karşı yapıldı diyeceksin.
Sayın Bahattin Yıldız, çok safsınız. Siz belki herkes istediği gibi giyimsin diyebilirsiniz. Ama sorun, herkesin istediği gibi giyinmesi değil. Herkesin onların istediği gyinmesi ve öyle yaşaması.
Biz bu filmi daha önce gördük. Biz iran olmayız diyenler, önce bunun güvencesini vermek zorunda.
Şerat yanlısı hangi gösterinin engellendiğini duydunuz şimdiye kadar. Bırakın anadolu nun küçük kasabalarını. İstanbulun göbeğinde şeriat hükümlerinin sürdüğü mahalleri de mi duymadınız.
Sayın Bahattin Yıldız, ramazan ayında gidip fatihte yemek yeyin ve ben hoşgörüden yanayım diye orda söyleyin. Bakalım sizi kim dinleyece?
-
2000 yılında gelen bir mail. Sanki bu günleri ve geleceği bilerek yazılmış.
HİÇ YAŞANMAMIŞ ÖZGÜRLÜĞE AĞIT
1) Önce küçücük bireysel özgürlüklerimizi ayaklar altına aldılar. Günlük yasantimizda ayirtina bile aramadigimiz o kücücük özgürlüklerimizi cignediler. "Mümin kadını başını örter" dediler, "birer eşarp örteriz" diye düşündü pek çok kisi. Ne çıkardı bundan? Eğreti birer eşarp örtüveriyorlardı sokağa çıkarken.
2) Üç - bes gün, belki birkaç hafta böyle geçti. Alışmıştı pek çok kişi. Ancak, unuttuklari bir nokta vardı, vidayi yavaş yavaş, diş diş sıkarlar, çekiçle çakmazlar! Birkac molla fetva verdi bir gün, "kısa kollu giysiler mümin kadınlar için uygun değildir!" dileyen uydu, dilemeyen kısa kollu giysilerini yine giymeyi sürdürdü.... Ancak, sadece birkac gün.
3) Sokaklarda yüzlerine, kollarına kezzap atılınca, yüzlerini tükürülüp saçlarından yerlerde sürüklenince, onlar da fetvaya uymak zorunda kaldilar. (polisler bile artık mini etek giydi diye insanları dövebiliyor ülkemizde)
4) Gün geldi, giysilerinin üzerine bir de manto giymekle yükümlü kılındı. 9 yaşını geçmis erişkin (!) tüm kadınlar (!) yine de bir seçenek daha tanınmıştı onlara: kara çarşaf..... Doğaldır ki artık başörtüleri eğreti takılamazdı. Saçının bir tek teli bile görünmemeliydi. Hem, daha gecenlerde İran Radyo-TV Kurumu Baskani Ghodbzadeh (Kurtbzade) dememis miydi "kadınların saçlarındaki ışıltı, insanda sehevi duygular uyandirir" diye.
5) Bundan böyle dogum günü partilerinde, dügünlerde kadın - erkek bir arada eglenmek haram, böyle fesat yuvası haline gelen evleri basmak, caizdi. Ruhani lider de buna uygun olarak "aglayiniz, aglayiniz ki günahlarınızdan arınasınız. Ağlamak imaninizi tazeler" demisti bir gün. (Bir an Fethullah Hoca efendinin (!) ayni tümceyi kullandigini animsadim da .....). (Parti kongreleri bile haremlik selamlık yapılmaya başlandı)
6) Özgürlükleri küçücüktü, minicikti, güçsüz ve çelimsizdi. Bir gün avuçlarının içinden kayıp yitince ayırtına varıyorlardı değerinin.
7) Hıncahınc dolu bir stadyumda kaybolan minik cocuklar gibi ayaklar altinda eziliyor, yobazligin pencelerinde can veriyordu.
8) Tek tek, sessizce yok edildiler. Sabah işyerine gidip, bir daha evlerine dönemediler.
9) Vedalaşma şanslari bile olmamıştı sevdikleriyle, kardeşleri, anası, babası, ya da eşiyle. Yarının koynundan koparıldı yine pek çoğu, bir gece vakti. Onlar bir daha asla evlerini göremediler.
10) Yüzler, binler, onbinler bir sabah ezanında kursuna dizildiler. Evin zindanlarindan çıkan kamyonların kasalarına üst-üste yığıldılar. En altta kalın süngerler döşeliydi, kanlar yollara sızmasın, yolları kirletmesin diye. Hepsi birbirinin sevgilisiydiler, kimi ana-babasinin, kimi yavrusunun, kimi yavuklusunun.....
11) Bir sabah "Lanetabad"a sessizce gömüldüler. "İktidara kanlı mı girecegiz, yoksa kansız mi?...." diyenler bunları çok iyi bilirler, hesapları bunun üzerinedir.
12) Bağımsızlık-özgürlük söylemleri ile yürüdüler, demokrasi istiyoruz diyerek geldiler.
13) Sol#8217; dan bu söylemlerle geniş bir destek aldılar. Ancak, Şah devrilince önce demokrasinin üzerine yürüdüler. ( Bizde de solculara özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. demiyorlar mı. Kadınların başını zorla örtmenin adı, özgürlük oldu nedense)
14) Daha yeni yeni filizlenen demokrasi çiçeğini eze eze, yok ettiler.
15) Öyle ya demokrasiye iktidara gelinceye kadar gereksinmeleri vardi. İktidara gelince demokrasi ayak bağı olacaktı.
16) Düne kadar, yanlışlıkla ayaklarına bassanız, demakrasi diye feryat eden mollalar, iktidara gelince demokrasinin ne kadar gereksiz oldugunu, din devletinde yeri olmadığını şıp diye kavradılar.
17) "Düşünce ayrılığı olamaz, biz hepimiz hizbullah (Allahın partisi) üyesiyiz" diyerek konuyu netlestirdiler. Sanki ana babasına sırtını dönen bir arsız evlat gibi, bir kaşık suda degil, demokrasiyi kan gözyaslarinda bogdular.
18) Bitmedi, bir gün geldi rejim aleyhinde konutan kitilerin ihbar edilmesi istendi Radyo-TV'lerden. Sizlerin de henüz belleklerinde olan "sayin muhbir vatandaslar" türü bildirilerle.
19) Baktılar yine de bitiremiyorlar, özgürlük isteyen sesleri çabucak boğamıyorlar, bir fetva patladi kulaklarda. Atom bombasi gibi bir yikici gücle.....: "Küfr içinde olanın katli -kaçarken, sırtı dönükte olsa, yaralı, hasta döşeğinde de olsa, hatta aman bile dilese- vaciptir."
20) Kisisel anlasmazlik sonucu bir arkadasini bicaklayarak öldüren o igrenc yaratigin savunmasina tanik oldum "rehberimize, ruhullaha küfedince dayanamadim, beni tahrik etti."
21) Sonuç: bir madalya takmadiklari kaldi o igrenc yaratiga (Sivas'ta yakilan canlarimizi ve sonrasi gelisen olaylari animsadiginizdan eminim).
22) Öyle ya öldürülen zaten rejim taraftarı değildi, oysa öldüren devrim muhafızıydı. Tanrının temsilcisine küfreden, tanrıya küfretmiş olmaz mı? Buyurun size bir tahrik nedeni. Emin olun ne bu anlattığım olay ilkti, ne de Sivas son olacak. Yobazlar her zaman bir tahrik nedeni bulacaklar.
İşte vardığğımız nokta bu. Sivas'ta Kahramanmaraş2ta, kayseride uygulanan oyunlar, Cumhuriyet gazetesine saldırı, danıştaya saldır vs. olarak devam ediyor.
Neymiş efendim bu eylem hükümete karşymış, Sayın Başbakan C.Başkanlığına aday olmayacağını açıklarsa, olay olmazmış.
Allah akır fikir versin neyleyelim. Biz buna inanacak kadar saf değiliz
-
Sanıyorum ki olayın basitliği bizi çıkmaza sürüklüyor o olamaz bu olamz şöyle olsun böyle olsun demeye götürüyor.
Bu olay tam anlamı ile fanatik bir irtica göstergesidir. Başka bir şey değil. Bunca gürültü kopmasının nedeni İktidar partisinin bu güne kadarki tutum davranış ve söylemleri ile toplumu bu yönde sürekli germesi devletin temel nitelikleri ile oynaya tartışa süründüre kısmen bu olayın hazırlayıcısı olmalarıdır.
itiraf etmiştir bu eylemi gerçekleştiren kişi niçin bu eylemi yaptığını tüm yazılanları okuduğumuzda bizlerde farklı bir şey dememişiz . Ben sadece biraz daha ileri giderek Roj tv ile bu iki medya organını bir tutmuşum pekte haksız ayılmam.
Başbakan olan zatı muhterem gerginliği azaltacağına artırıcı konuşmalarını sürdürüyor ve Türkiye den gidiyor Mısır Cezayir dolaşsın bakalım bu devlet onuda çeker bir de oralarda kalsa ne güzel olacak ama dönüyor sonunda... Her sözden kendisine pay çıkarırken aslında kendi düşüncesinin kıvılcımlarını da veriyor çok ciddi bir ipucudur bunlar. Genel Kurmay Başkanı na verdiği yanıt 'kasımpaşalılık' edasından öteye bir şey değildir. Genel kurmay başkanı ' toplumun bu tepkisinin bir gün değil sürekli olması' gerekliliğini savundu Peki Tayip bey buna neden kızdı ? En ciddi sloganlar ' türkiye laiktir laik kalacak ; hukuka uzanan eller kırılsın ;Şeriat istemiyoruz ; mollalar dışarı '' Laik demokratik sosyal bir hukuk devletinin başbakanı olduğunu söyleyen birisi bundan neden rahatsızlık duyar ki? Tam tersine genel Kurmayın bu açıklaması aslında ' cumhuriyeti koruma ve kollama ' görevinin ' tsk dan halka devredilmesi' olarak algılanıp sahip çıkılması gerekirken yine bu yanlışmış gibi tavırgösterirsen gerilimi arttırırsın. Doğal olarak gerek Kocatepe camiin de gerek damıştay da Gerek İçişleri bakanlığındaki törenlerle Anıtkabir e yapılan yürüyüşte buna benzer söylemleri gerek AKP gerek başnakan gerek meclis başkanı ve diğer bakanlarda yapıpı durdukları için halktan hükümete ve Adı ak kendisi kara partiye tepki gelmesinden doğal ne olabilirki.. Önemli olan bunu sağduyu ile karşılayıp biz nerede yanlış yaptık demeleri gerekirken hala ona buna abuk laflar yetiştiriyorlar. Genede şanslılar hiç düşündünüz mü ya Sayın Bülent ECEVİT 19 Mayıs günü vefat etseydi neler olacaktı? Bu ülke görmediği bir Laik yürüyüşe görmediği bir protestoya sahne olacak ve hükümet o gün fiilen bitecekti onun altından hiç bir kuvvet kalkamazdı. Sorumlu bir başbakan 500 korumasıyla törenden korkup kaçmaz.
Bu hükümet cidden yanlışlarla dolu bir içi boş hükümettir. Devletin temelini alttan oyan temel kurumları sarsan ve rejime karşı militan kadro yetiştirilmesine çanak tutan bir tutum içindedirler. Milyonlarca körpe beyni kara yalanları ile irtica ile doldurup toplumun içersine saatli bomba gibi atmaktadırlar. Bu olayda bu saatli bombalardan birisinin patlamasıdır.
Cehalete esir olmuş bir gürüha cahil cesareti ile hedef göstermekakıl karı değildir. İfadeleri alınanların ifadeleri bunun böyle olduğunuda ortaya koymaktadır şu garip diyaloğa bakınız Cumhuriyet gazetesine atılan ilk iki bomba patlamayınca bu zavallı cahilleri alparslan aslan 'besmele çekmeden atarsanız tabii patlamaz' diye azarlamış ve 'besmeleli' üçüncü bomba patlamış... keşke bu zavallı cahiller ' peki müslüman olmayanların attıkları bombalar nasıl patlıyor ?' diye sorabilecek zeka kırıntısına sahip olsalardı.. Kendileri para için bu işe girmiş hatta birisi taş atacağını sanıyormuş ' para için bilmediği bir yere taş atmak' ne ürkütücü.
Törende sakız çiğnemeyi önemsiz sayan zihniyetin getirdiği sonuçtur bu Tuzla belediyesi sayesinde ' 9 yaşında ki kızla evlenebileceğimizi 4 kadın alabileceğimizi iz bırakmadan kadınları dövebileceğimizi ' öğrendik meclisteki kitapçık sayesinde ' kadınların direk cehenneme gideceğini öğrendik ' körpecik beyinlere dinci bir dershane tarafından hayvanları koruma gününün '10 kasım' olduğunun öğretildiğini öğrendik. Başı açık olanların ( Artık dekolte filan kafadan silinmiş mini etek sizlere ömür ) cehennemlik olduğunu ve kapalı kesimin bunları etkilemesi taciz etmesinin hak olduğunu öğrendik. Körpecik beyinlere bir takım tarikatlarda sözde din kurslarında vede malum din okullarında ' Atatürk e deccal ' dendiğini öğrendik. Dahada kötüsü gene aynı kurumlarda bakın neler daha öğrendik :
23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve benzeri günler neyin bayramlarıdır? Bunlar Müslümanlar için birer bayram günü değil, birer kara gündür. Zira:
1- ''Devletin dini islam'dır'' maddesinin anayasadan kaldırılmasının;
2- Allah kanunlarını ve Kur'an hükümlerini kaldırmanın;
3- Şeriat'ı ve şer'iyye vekaletini lağvetmenin;
4- Hilafet'i kaldırıp, Ümmet-i Muhammed'i Halife'siz bırakmanın;
5- Mahkemelerden, ailelerden ve mekteplerden Kur'an'ı ve Kur'an hükümlerini kaldırmanın;
6- Cuma günkü tatili kaldırıp milyonlarca müslümanın cumaya gitmesine engelolmanın;
7- Medrese ve tekkeleri kapatıp, Ümmet-i Muhammed'in ilim ve feyz almalarına mani olmanın;
8- Kur'an harflerini kaldırıp yerine latin harflerini getirmenin;
9- Mekteplerden din derslerini kaldırmanın;
10- islam takvimini kaldırıp, yerine islam olmayan miladi takvimi kabul
etmenin;
11- Kılık kıyafeti değiştirmenin;
12- Kadınların ve kızların namusundan ibaret olan başörtülerine el
uzatmanın;
13- Kafir şapkasını giymenin;
14- Halk evlerini açmanın, diskotek ve dans evlerine müsaade etmenin;
15- 19 Mayıs'larda gelinlik kızları soyup soğana çevirerek mayısa
bulaştırmanın;
16- Meyhaneler açıp şarap içmeyi, fuhuş yuvalarında zina etmeyi, faiz alıpvermeyi serbest saymanın;
17- Allah'a mahsus olan hakimiyyet hakkını, kanun koyma yetkisini millete tanıyıp, milleti putlaştırmanın;
18- Putlar önünde divan durup, saygı duruşu yapmanın;
19- Devleti dinden, dini devletten ayırıp, dini devletsiz, devleti de dinsiz
bırakmanın;
20- Elhasıl küfrün ve kafirleşmenin, putun ve putperestliğin temellerinin
atıldığı günlerdir.
işte; Mustafa Kemal 'in getirdiği inkılaplar, devrimler ve devirmeler bunlardır. Ve işte, Kemalistlerin, övmekle bitiremedikleri devrimler
bunlardır!.''
olduğunu öğrendik. Dahası bunların kuran kursu adı altında ve veya dinci okullarda ve sözde tarikatlarda körpecik beyinlere şırınga edildiğini öğrendik... Biz bunları öğrenmesine öğrendikte bu tehlikeli gidişe hükümetne yaptı... Bıyık altından gülerek 'bu öğrendikleriniz buzdağının görünmeyen yüzü biz daha neler biliyoruz ' tavrına girerek bunları savundu yetmedi askerlik çağını kaçırmış adamı 'çocuk' ayaklarına 23 nisanda mecliste kendi propogandalarını yaptırdı yetmedi 'biraz da biz devreye girelim' zihniyeti ile laikliği tartışmaya açmaya çalıştılar gündemi gerdikçe gerdiler yetmedi Kuranda dinde olmayan bir bez parçasını gündemin baş köşesine oturtular yetmedi organize ederek bunları sokağa döktüler yetmedi gerçek dindarları sömürdüler... Yetmedi yargıya dil uzattılar
İşte gerek camide gerek bir çok yerde ki isyan bunadır. Bunda hükümetin suçu yok da benim varsa diyecek lafım yoktur..
-
Bu arada ;
Danıştayda yapılan törende her sağduyulu Türk gibi koşup gelen Atatürkçü laik vede gerçek dindar olduğu her halinden belli olan başörtülü teyzeye yapılanıda buradan kınıyorum ::::
Tv de gördüm çok üzüldüm bu patlamanın bu tepkinin gerçek dindarlara değil DİNCİ olanlara karşı dini oya dini paraya tahvil etmek isteyen yobazlara karşı olması gerektiğinin altını özellikle çizelim...
Eline Türk bayrağını alıp gelmiş Ve alenen Türkiye laiktir diye bağıran inancı gereği başını bağlamış bir teyzeye o ortamın etkisi ile 'başını aç' diye zorlamak LAİKLİĞE AYKIRI YOBAZCA BİR DAVRANIŞTIR KINIYORUM. Neticede teyzacik başını açtı biraz daha durdu ve ' ağlamaklı olarak ayrıldı' DİKKAT SAPLA SAMAN KARIŞTIRMA NOKTASI BURASIDIR. DİNDAR İLE DİNCİ KARIŞTIRMAMALI İNANÇLARA SAYGI DUYULMALIDIR.
Bir kez daha bu utanç verici davranışı kınar her nekadar tanımasamda yetzemizden özür dilerim ayrıca gösterdiği olgunluktan dolayıda teşekkür ederim.