Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yol haritası!
Darbeci cumhurbaşkanı:
"Kürt diye bir şey yoktur, dağlarda
karda yürürken kart kurt diye sesler
çıkar, bunların ismi ordan geliyor."
*
Tombul başbakan:
"Üç beş çapulcu bunlar..."
(Bodrum’da tatildeydi o sırada.
Ayağında Hawaii şort vardı.)
*
Kadın başbakan:
"Çakıl taşı bile vermeyiz..."
(Oğlu, Boğaz’da yaptı askerliğini.)
*
Çoban cumhurbaşkanı:
"Kürt realitesini tanıyoruz."
(Dün dündür!)
*
Yavaş konuşan başbakan:
"AB yolu Diyarbakır’dan geçer."
(Yol haritası!)
*
Kasketli başbakan:
"Apo’yu niye bize verdiler
inanın ben de bilmiyorum."
(Öğrenemeden vefat etti.)
*
İmam başbakan:
"Tutturmuşlar sınır ötesi diye,
içerdeki 5 bin terörist bitti mi ki
dışarıdaki 500’le uğraşalım?"
*
İmam başbakan:
"Askerlik yan gelip yatma yeri
değildir canım kardeşim..."
(Oğlu, dövizli askerlik yaptı.)
*
Kart kurt diyen cumhurbaşkanı:
"Artık bir Kürt devleti var...
Kaç senesi var bilmem, Türkiye
eyalet sistemine geçebilir...
DTP Meclis’e girmeli, yumuşar.
Leyla Zana ile görüşebilirim."
(Aferin.)
*
George Clooney cumhurbaşkanı:
"Tarihi fırsat var."
*
İmam başbakan:
"Kürt açılımı başlatıyoruz."
*
Zaman ne çabuk geçiyor di mi?
*
"Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim, her şeyimi uğruna boş yere mi verdim, yalan sözlerle aldatıp seninim derdin, her şeyimi uğruna boş yere mi verdim..."
(Kürdili hicazkar!)
*
Sanırım, son 25 yıllık iktidarlara oy verip de, keşke elim kırılsaydı demeyen tek seçmen kitlesi DTP’ye oy verenlerdir... Çünkü bi tek DTP milletvekilleri aldığı oyun hakkını verdi.
*
Asıl realite budur.
Yılmaz Özdil'in 01.08.2009 tarihli yazısı
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
01-08-2009, 15:27:04
sdt23 http://images.hukuki.net/images/stat...er_offline.gif vbmenu_register("postmenu_296392", true);
Hukuk Sever
Kayıt Tarihi: Nov 2007
İletiler: 2.522
https://www.hukuki.net/forum/images/icons/icon1.gif Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
lütfen biraz saygı geregi kadar forumlarda yazılarınızı okuyoruz ne yazıyor konu başlığında Yılmaz özdil sayfası yazıyor üyelerde yazar yorumlarına müdahale edebilir diyormu Hukuki NET 'de kısıtlamayok konu acın orada döktürün yazılarınızı bari buralar rahat kalsın
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Sayın sezen;
Yazarlara ait köşe yazılarının kopyalandığı konularda arada zaman zaman yorum yapıldığı ve bu yorumları yapanlardan birinin de ben olduğum bir gerçektir.
Özellikle Emin Çölaşan, Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil'in iki renkten ibaret dünyalarına ilişkin üyzeysel ve kelime oyunlarına dayalı yazılarını ben de eleştirdim ve bazı yazılarını da ben kopyalayarak ekledim.
Bu konuda Sayın sdt23'ü yorum yaptı diye eleştirmenizin doğru olduğunu düşünmüyorum. İlgili yazarın görüşüne katılmayan kişinin yorumunu eklemesi kadar doğal ve demokratik davranış ne olabilir? Biz sevdiğimiz yazarlar için özel köşe mi açtık? Bırakın insanlar tartışsın. Tartışmaktan değil, tartışmamaktan sorun çıkar.
Selamlar.
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sezen;
Yazarlara ait köşe yazılarının kopyalandığı konularda arada zaman zaman yorum yapıldığı ve bu yorumları yapanlardan birinin de ben olduğum bir gerçektir.
Özellikle Emin Çölaşan, Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil'in iki renkten ibaret dünyalarına ilişkin üyzeysel ve kelime oyunlarına dayalı yazılarını ben de eleştirdim ve bazı yazılarını da ben kopyalayarak ekledim.
Bu konuda Sayın sdt23'ü yorum yaptı diye eleştirmenizin doğru olduğunu düşünmüyorum. İlgili yazarın görüşüne katılmayan kişinin yorumunu eklemesi kadar doğal ve demokratik davranış ne olabilir? Biz sevdiğimiz yazarlar için özel köşe mi açtık? Bırakın insanlar tartışsın. Tartışmaktan değil, tartışmamaktan sorun çıkar.
Selamlar.
Sayın Av.Abbas Bilgili, Güzel Söylemişsiniz Tartışmaktan Değil , Tartışmamaktan Sorun Çıkar. Ama Siz Herhangi Bir Yorum veya Düşüncevi Tartışmaya Gerek Bulmaksızın Türkiyenin Çok Önemli Yazarlarına Bir Kalemde Yüzeysel Yazmak ve Kelime Oyuncusu Olmak İthamlarını Yakıştırmışsınız. Madem Böyle bir imkan var , buyrun sizde sevdiğiniz yazarların Özel köşesini açın , herkes hep birlikte onları tartışsın , Objektif bi biçimde Gerçek kelime oyunlarını ve yüzeysel bakış açılarını Tüm yazarlar için ortaya çıkaralım.
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Sayın TbT06;
Ben sözkonusu yazralarla ilgili zaten gerekli yerlerde eleştiri hakkımı kullandım ve kullanmaya da devam edeceğim. Yani sizin zannettiğiniz gibi tartışmadan, yorum yapmadan bir kalemde karalama yapmadım. Bazı arkadaşlar gibi; "o Allah bir dese de inanmam" mantığı ile bakmadım. Forumlara bakarsanız ilgili yazarları nasıl ve neden eleştidiğimi görürsünüz.
Kaldı ki, ben gerektiğinde eleştirdiğim bu yazarlaradan da alıntı yaptığım olmuştur. Yani katı ve kör inançlı değilim. Herhangi bir yazar için özel köşe açmayı da düşünmüyorum. Zaten yeri ve zamanı geldiğinde uygun düşen yazarlardan yazı kopyalıyorum.
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın TbT06;
Ben sözkonusu yazralarla ilgili zaten gerekli yerlerde eleştiri hakkımı kullandım ve kullanmaya da devam edeceğim. Yani sizin zannettiğiniz gibi tartışmadan, yorum yapmadan bir kalemde karalama yapmadım. Bazı arkadaşlar gibi; "o Allah bir dese de inanmam" mantığı ile bakmadım. Forumlara bakarsanız ilgili yazarları nasıl ve neden eleştidiğimi görürsünüz.
Kaldı ki, ben gerektiğinde eleştirdiğim bu yazarlaradan da alıntı yaptığım olmuştur. Yani katı ve kör inançlı değilim. Herhangi bir yazar için özel köşe açmayı da düşünmüyorum. Zaten yeri ve zamanı geldiğinde uygun düşen yazarlardan yazı kopyalıyorum.
Sözlerimi bir önceki mesajınıza ithafen söylemiştim , tüm yazılarınızı incelemedim =) Böyle olduguna sevindim , Zira Düşünmeden , Eleştirmeden Önyargı ve İthamlar kullanmak bir Hukukçuya yakışmaz..
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Bugün Ekim yarın hasat
2002 Ekim'inde...
Apo'nun idamı müebbete döndü. Kürdistan Ulusal Parlamentosu açıldı. Madam Mitterrand onur konuğu olarak katıldı. Mesut Yılmaz “AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer” dedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, AKP'ye kapatma davası açtı. Milli maç yaptık.
*
2003 Ekim'inde...
İsviçre, soykırımı tanıdı. Apo'nun avukatı ilk Kürtçe şiir kitabını çıkardı. AB uyumu ayaklarıyla Kürtçe kursları
açıldı. Mardin'de emniyet müdürlüğü tarandı; 5 polis yaralı... Milli maç yaptık.
*
2004 Ekim'inde...
10 şehit verdik. Avrupa Parlamentosu, Leyla Zana'ya Sakharov Ödülü verdi, Ermeni Kongresi'ne de ev sahipliği yaptı. Milli maç yaptık.
*
2005 Ekim'inde...
11 şehit verdik. Bu sefer Arjantin, soykırımı tanıdı. Orhan Pamuk, Almanya'dan Barış Ödülü aldı. İngiltere
Prensi Charles, Türkiye'ye geldi. Milli maç yaptık.
*
2006 Ekim'inde...
5 şehit verdik. Fransa, soykırım yok diyeni içeri tıkan yasa çıkardı. Orhan Pamuk, Nobel aldı. İngiltere Kraliçesi'nin Türkiye'ye geleceği açıklandı. Milli maç yaptık.
*
2007 Ekim'inde...
18 şehit verdik. DTP Kongresi'nde “Türk denmesin, Türkiyeli densin” dendi. ABD Ohio soykırımı tanıyan 36'ncı eyalet oldu, Türkiye oha falan oldu. Orhan Pamuk, Nobel'den aldığı parayla ABD'de ev aldı. Maliye bakanımızın, İngiliz vatandaşı olduğu ortaya çıktı. Kevın Kostnır, Çankaya Köşkü'nde 29 Ekim balosuna katıldı. Milli maç yaptık.
*
2008 Ekim'inde...
5'i polis 12 şehit verdik, sonra Aktütün'ü bastılar, 17'de orada, 29 şehit verdik. Ahmet Türk “Kürtler soykırıma uğradı” dedi. Türkiye'nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı'na Türkiye'nin yarısını Kürdistan diye gösteren harita asıldı. Atatürk'ü sarhoş, dinsiz gösteren Mustafa filmi vizyona girdi. Milli maç yaptık.
*
2009 Ekim'inde...
Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Kevın malum, Ermenistan'la milli maçımız var. Şimdilik.
*
Hazmede hazmede yani.
01-EKİM-2009 Yılmaz Özdil
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
21 Ağustos 2009
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gifhttp://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
Al sana açılım
27 senedir gazetecilik yapıyorum... Ve, çalışma hayatımın en enteresan "sansür" olaylarından biri geldi başıma... "Açılım"ı destekleyen arkadaşların, iyi okumasını öneririm.
*
Tatilden döndüm...
"Kürtçe" başlıklı
bir yazı yazdım.
Bugün çıkacaktı.
*
Şöyle başlıyordu:
"Kimimiz Türk, kimimiz Kürt, kimimiz Laz, kimimiz Çerkez... Yahudimiz, Rumumuz, Ermenimiz, Rus gelinlerimiz, Alman damatlarımız; uzatmayayım, 'mozaik' derler, değiliz aslında, 'ebru'yuz, koskoca bir aileyiz... Ve, ortak bir vatanımız, ortak bir resmi dilimiz var bizim; Türkçe... Bizi, biz yapan."
*
Şöyle devam ediyordu:
"Dünyaya entegreyiz; İngilizce de öğreniriz, Japonca da... Elbette, anadilini de, mesela Kürtçeyi de öğrenmek en doğal hakkıdır yurttaşların... Ama, bu doğal hakkı, 'açılım' adı altında, 'resmi dil' haline dönüştürmeye çalışmak, bizi biz olmaktan çıkarmaz mı? 'Bizi bize yabancı' hale getirmez mi? İki lisanlı toplum olursak eğer... Birlikte yaşamak isteyen, sorunlarını konuşa konuşa çözme iddiasında olan, ancak, birbirinin dilinden anlamayan bir toplumu, hangi tutkal bir arada tutabilir?"
*
Ve, şöyle bitiyordu:
"Silahla beceremeyen bölücülerin tuzağına düşmemeli Türkiye... Kanın durması için teröriste bile şefkat gösterilebilir; bakarsın, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır... Fakat, farklı dil, kardeşi kardeşe yabancı haline getirir, ki, terörden tehlikelidir."
*
Yazı buydu.
Peki "sansür" nerede?
Şurada...
*
Yazıyı Kürtçe yazmak istedim!
*
Hayır...
Amacım, Türkiye'nin en etkin gazetesinde ilk Kürtçe makaleyi yazan kişi olmak değildi... Yukarıdaki satırları okuyacaktınız ve anlamayacaktınız.
Amacım işte buydu.
*
Araya "ikinci resmi lisan" girdiğinde... Farklı etnik gruplara mensup olan, ancak, Türkçe konuşarak, Türkçe yazarak, Türkçe okuyarak "anlaşan" bir toplumun, nasıl aniden birbirine yabancılaşacağını görecektik...
Kanıtı da, bu yazı olacaktı.
*
E hani sansür?
Buyrun...
*
Kürtçe bilmediğim için, Türkiye Çevirmenler Derneği'ne başvurdum, "Bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istiyorum" dedim. "Hay hay" dediler, İstanbul'daki "yeminli tercüme bürosu"nun telefonlarını verdiler. Aradım... "Hay hay" dediler, Kürtçe tercüman bulmak için iki gün izin istediler ve çevirme ücretinin de 180 lira artı KDV olduğunu belirttiler... "Hay hay" dedim, fatura bilgilerimi gönderdim, yazımın Kürtçe tercümesini beklemeye başladım.
*
İki gün sonra... Türkiye Çevirmenler Derneği'nden aradılar... "Kürtçe tercüman bulduklarını, hatta 8 tane Kürtçe tercümana başvurduklarını, ancak 8 tercümanın da bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istemediğini" söylediler...
*
Allah Allah!
Niye birader?
"Yazının içeriğini uygun bulmamışlar!"
*
(Bu arkadaşlar "yeminli" tercüman ama, yeminleri bi acayip... İçeriğini beğenirlerse, tercüme ediyorlar, beğenmiyorlarsa, etmiyorlar... Sanırsın, tercüman değil,
sansür kurulu!)
*
İşte böyle...
Terör, bizi bölemez.
Lisan, böler.
Cart diye.
*
Bizi bize yabancı eder.
Kanıtı da bu yazı.
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
20 Ekim 2009
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gifhttp://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/249b.jpg Teslim’iyet töreni
PKK’lıların memlekete gelişi, tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC’de törenlerle kutlandı.
Terörist olmadıkları, olsa olsa terörişko oldukları açıklanan PKK’lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından, çiçeklerle karşılandı.
Yetkililerin, gözyaşlarıyla birbirlerine sarılarak, çak yaptıkları görüldü. Giriş işlemlerini önceden hazırlamayarak, 4 saniye beklemelerine sebep olan memur, görevden alındı, mağdur PKK’lılardan özür dilendi, araya Ahmet Türk girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, Ahmet Türk’e teşekkür plaketi verildi. Bando eşliğinde üstü açık arabaya bindirilen PKK’lılar, resmi geçit kortejine katılarak, halkı selamlaya selamlaya Silopi’ye girdi. Temsili karakol baskınının gerçekleştirildiği törenlerde, temsili bir askerin, tahta tüfekle sağa sola ateş ediyormuş gibi yapması, coşkuya gölge düşürdü. Divan-ı harbe verilen askerin, akli dengesinin bozuk olduğu ortaya çıktı. 25 atletin İmralı’dan getirilen toprağı PKK’lılara sunmasının ardından, güzergâh üzerindeki devlet dairelerine molotof atıla atıla, Vilayet Konağı’na geçildi. Makam aracını PKK’lılara tahsis ettiği için yürüye yürüye gelen Vali’nin kapıda karşılamaya gecikmesi, PKK’lıları tek başına karşılamak zorunda kalan ABD Elçisi tarafından skandal olarak nitelendirildi. Sinirlenen elçi, “Bu memleketin sahibi yok mu kardeşim, her şeyi biz mi yapacağız” diye bağırdı, araya Emine Ayna girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, ona da teşekkür plaketi verildi.
* * *
Karayoluyla Diyarbakır’a giden PKK heyeti, oradan, havayoluyla Ankara’ya geçti. Ancak, bu seyahat için, başbakanlığa yeni alınan 18 koltuklu DAP uçağının tahsis edilmesi, krize sebep oldu. PKK’lıların “Sıkış tepiş olacağını bilseydik, gelmezdik” diye yakınması üzerine, derhal 40 koltuklu Ana uçağı tahsis edildi. Bu bekleme sırasında VIP’te yürekleri ağızlara getiren bir sabotaj girişimi yaşandı ve “Türk” kahvesi ikram edildi... Irkçı muameleye maruz kaldıklarını söyleyen PKK’lılar, “Kalkın, dönüyoruz Kandil’e” dedi. Allah’tan Sırrı Sakık devreye girdi, “Espresso olmadığında ben bile Türk kahvesi içiyorum” diyerek, tatsızlığın büyümesini önledi. Faşist garson gözaltına alındı.
Sırrı Sakık’a da teşekkür plaketinin yanı sıra Beluga havyarı takdim edildi.
* * *
Başkent’e inen PKK’lılar, gündüzdü ama havayi fişeklerle karşılandı, deve kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü, TOKİ’nin hediyesi dubleks dairelerin anahtarları hediye edildi. Limuzinlerle TBMM’ye geçen PKK’lılar, önce, Meclis Lokantası’nda AB büyükelçileriyle basına kapalı yemek yedi, sonra, DTP grup toplantısına katıldı; Şeş TV’nin yanı sıra, Roj TV’den de naklen yayınlandı. Ayak altında dolaşmasınlar diye, CHP ve MHP grup toplantıları iptal edildi, “Çok istiyorsanız gidin orada yapın” denilerek, ilk meclis tahsis edildi.
* * *
PKK’lıların yarın İstanbul’a geçmesi, Savarona’yla Boğaz turu atması, akşam da Çırağan Sarayı’nda gazetecilerle yemek yeyip, topluca Reina’ya gitmeleri bekleniyor.
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Hadi gelin MR’ınızı çekeyim...
Kimmiş bu gelen teröristler?
“Barış” grubu.
Sen kimsin bu durumda?
“Savaş” grubu.
*
“Demokrasi, özgürlük, barış, empati, uzlaşı, kültür, hoşgörü, etik, insan hakları” gibi saygın kavramları, seni susturmak için, sana karşı kullanıyorlar.
*
“Kara propaganda”dır bu.
*
Terörün silahsız olanı.
*
Cephanesi, hile, iftira, entrika, fitne, nifak, dedikodu ve rivayettir... Maske takar. Yalanı, gerçek gibi anlatır. Ajanı, aydın diye ambalajlar. Yorum üfler, manşet pompalar. Biat edeni yüceltir, itaat edeni alkışlar. Varolmayanı, varmış gibi gösterir. Saptırır... “Bu açılımın içinde ne var?” diye sor mesela... “Analar ağlasın mı istiyorsun?” diye kontra sorar. Dağa çıkan sendin çünkü! Hayatında kırmızı ışıkta bile geçmediğin halde, anaları ağlatan sanki senmişsin gibi suçlanırsın, utanırsın, susarsın.
*
At izi, it izine karışır böylece.
*
Ve, muhtemelen...
Endişelisin bu yüzden.
Moralin bozuk.
Mutsuzsun.
Böbreğinde taş varmış gibi, kıvranıyor beynindeki düşünceler... Aklın karışık, zihnin bulanık, vicdanın sancılı... Devlete inancın sarsıldı. Güvenini kaybettin.
Geçenlerde, o arkadaş ortamında, öyle düşünmediğin halde, öyle düşünüyormuş gibi yaptın, hâlâ için içini yiyor. Irkçı filan diye yaftalanmaktan korktuğun için, fikirlerini özgürce ifade edemiyorsun. Kendini yalnız hissediyorsun, “Bi tek ben aksini düşünüyorum herhalde” diyorsun. Son zamanlarda sık sık “Acaba ben mi yanlış düşünüyorum” duygusuna kapılıyorsun. Ramak kaldı... Sürüye katılmak üzeresin.
*
Çünkü... Bir türlü açamadıkları açılımın önünde tek engel var.
*
Sana PKK’lıların teslim olduğunu söylüyorlar ama, aslında senin tıpış tıpış teslim olmanı bekliyorlar.