-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
AKP tam olarak din bezirganlarıdır. Kul ile Allah arasına girenlere ne denirse bunlar da onlardan. Yeryüzüne dağılmışlardır. Vatandaşın çocuğu bir kadış toprak için canını veriyor, halkının güvenliği için hayatını ortaya atıyor ama AKP masada parsel parsel teslim ediyor. "Ya bendensin ya da konarız başına Ergenekon Destanı gibi heeeeee" diyerek "korku imparatorluklarını" kurmuşlardır. Eleştirmeye kalkışma, çatını başına yıkarım haaaa demektedirler. Bir vatandaş olarak benim kafamda sanki sonunda bizleri gaz odalarına da göndereceklermiş gibi geliyor. Çünkü bunlarda din iman hiçbirşey yok. Olsa idi insanları severlerdi, hani "yaradılanı severim, yaradandan ötürü" sözünü biraz özümserlerdi. Öööö geldi bu iktidardan. Sayın İlhan Selçuk'un şu yazısı nasıl da anlatıyor bunları ve bunlar gibilerini. Sözün özü şu:
İrticanın Dibi Yoktur...... ./ İlhan Selçuk
Amerika Irak'ı işgal ederken ne düşünüyordu:
Diktatör Saddam 'i devireceğiz, yerine demokrasiyi
kuracağız; halk bizi çiçeklerle bekliyor...
Ne oldu?.. Irak nerdeee?.. Demokrasi nerdeee?..
***
Amerika bir yandan Irak'ı işgal ederken öte yandan
Türkiye için ne düşünüyordu? .
'Ilımlı İslam Devleti Modeli...'
Kafaya bak sen!..
Irak için demokrasi...
Atatürk 'un kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti için
İslam Devleti Modeli...
***
Amerika'nın Irak'a donuk projesi fos çıktı...
Peki, Türkiye'ye donuk projesinden ne haber?..
Gelen giden haberlere, yorumlara, aklıevvellerin el
altından ve üstünden tezgâhlanan söylentilerine bakılırsa,
Amerika'nın aklı başına gelmeye başlamış...
Diyorlarmış ki:
- Ilımlı İslam Devleti Modeli macerası hem
Türkiye'ye uymadı, hem Amerika'ya zarar verdi...
***
İslam kutsal bir dindir...
Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, 'İslam
Devleti Modeli' nin gerçek adı nedir?..
Tek sözcük:
İrtica!..
Peki, irtica nedir?..
***
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahran
sokaklarında kadın avına
çıkmıştı...
O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının
türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?..
İrtica budur!..
Ama, irtica elbette bu noktada da durmaz...
Ahmedinejad ayni günlerde eski ve yaşlı kadın
öğretmeninin elini öperken fotoğrafçının objektifine yakalanmasın mı!..
İran?daki Hizbullahçılarda tepki kıyamete dönüştü...
***
Mürteci ne diyordu:
- Müslüman İran halkı, şeriata aykırı bu tür
davranışları affedemez!..
İrticainin dibi yoktur!..
İslam Devleti'nin ılımlısı, yumuşağı, serti olmaz!..
Allah adına ahkâm kesmek bir devletin düzeninde ağır
basmaya başladı mı, insan silinir gider...
İnsanin yerini kim alır?..
Mürteci!..
***
İşin en kotu yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber,
Kuranıkerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı
ele geçirdikten sonra, gün geçtikçe azmasıdır...
Bu takımdan biri, yolda yürüyen Bektaşi'nin ensesine
okkalı bir tokat vurmuş...
Baba hızla donup bakınca açıklamış:
- Ne bakıyorsun Erenler, bu tokat Allah'tandı. .
Bektaşi:
- İmanım, demiş, elbette öyledir; ama Allah'ın bu
işi hangi pezevengin eliyle yaptırdığına bakıyorum...
Ilımlı İslam Devleti mi?..
Amerika bu isi hangi pezevenk marifetiyle Türkiye'de
tezgâhlamak istiyor?..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Fischer rumuzlu üyeden alıntı
..Camiden cevşen alıyorsunuz, küçük poşetini açıyorsunuz, içinden küçük bir kağıt çıkıyor. Depremden korur, hastalıktan korur, cinlerden korur ve daha bir sürü şeyden korur yazıyor...Diyanet kontrolündeki Allah'ın evinden aldıgınız kagıtta yazıyor bu safsatalar...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
..Cevşen gibi saçma sapan bir şeyin dini kandırmaca altında camii avlusuna kadar girdiğini belirtmiş..
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Sn Erdem53;
Camilerin önlerine konuşlanmış cevşen vs. vicdan sömürücü meta satıcılarının..
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
NEDEN cevşen vb. dini öğeler 'ticari mal' olarak pek iştah kabartır, ürer üretilir???
NEDEN bu mallar cami önlerinde vitrinlenir???
NEDEN HEDEF KİTLE CAMİ ÖNLERİNDE???
NEDEN camide namazını kılan, duasını eden, defalarca 'BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM' (Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla) diyen gönüller bunları satın alır???..
Neden Cevşen konusu bu kadar dert oldu anlamıyorum.Acaba hiç Cevşen'i okudunuz mu? Cevşen' de neler yazıyor merak ettiniz mi? Arapça diyorsanız Türkçe si de var.Cami önlerinden de almayınız kitapçılarda da bulabilirsiniz...
Cevşen bir DUA ve ZİKİR dir.
Kuran'ın pek çok ayetinde ve pek çok hadisi şeriflerde dua ve zikre pek çok teşvikler vardır. Dua mü’minin her zaman başvuracağı bir güç kaynağıdır. Cevşeni okuduğunuzda Kuran’a zıt hiçbir şey olmamakla beraber tamamen Kuran’ dan alınmış bir duadır.
Duanın bu öneminden dolayıdır ki; Allah Kuranı Kerimde kullarını DUA’ya davet eder:
Araf suresi 180.: ‘’En güzel isimler Allah'ındır, o halde bu isimlerle O'na dua edin. O'nun isimleri konusunda haktan sapanları terk edin. Onlar işlediklerinin cezasını çekeceklerdir.’’
Mümin suresi 60.: Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin ki size karşılık vereyim.Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir."
Furkan suresi 77.: De ki: "Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?Ama siz, ey inkârcılar! Size bildirdiklerimi yalan saydınız, artık bu günahtan yakanızı kurtaramayacaksınız.".
Allah’ı çokça ZİKRETMEK hususunda da bir çok ayet ve hadis vardır:
Bakara suresi 152.: Öyleyse siz Ben'i zikredin ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.
Cuma suresi 10.: Namaz tamamlanınca yeryüzüne yayılın, işinize gücünüze gidin, Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Felaha ermenizi ümid ederek Allah'ı çok zikrediniz.
Bir hadis-i şerif te de; Cebrail (a.s.)’ın şu müjdeyi verdiği beyan edilir:
‘’Ya Resulallah! Bu dua, Cenab-ı Allah’ın sana ve ümmetine bir hediyesi dir.Bunun sevabını Allah’tan başka kimse takdir edemez’’ (Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi - Mecmuatü’l Ahzab adlı kitabında)
Cevşende Allahın isimleriyle münacat varken, cevşeni tenkid edenler ve vesveseleriyle insanları ondan vazgeçirmeye çalışanlar pek güzel bir şey yapmıyor olsalar gerek.
Ayrıca insanlar başka yerlerden gidip başka şeylerde alıyorlar.Uygunsuz bir sürü yayın var.
Hani konumuz KADIN dı ya kadınların istismar edildiği bir sürü flim, dergi v.b. yayınlar var. Dahası kadınların pazarlandığı, satıldığı yerler var neden konumuza dönerek onlardan bahsetmiyoruz da dine saldırmaya çalışıyoruz. Eğer din üzerinden kadından bahsediliyorsa ve bu din de İslam sa İslam'ın kadına verdiği değer nedir onu tartışalım.
Cevşen sizin için saçma sapan veya savsata olabilir, ancak insanlar değer veriyorlar sizler neden rahatsız olunuyorsunuz? anlam veremiyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Allah'a kendi beyin ve gönüllerinden yol bulan çocuklar hür irade ve akla sahiptirler....
Sayın cognis;
yazdığınız iletide sizinde belirttiğiniz gibi Avrupa ve Amerika da da DİNSEL EĞİTİM var.Aslına bakarsanız onlara nazaran bizde olmadığını söyleyebiliriz.
Sizi seyretme konusuna gelince, yeterince belgesel seyrediyorum... Mideminde kaldıracağını zannetmem..
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Avrupa ve Amerika’da 2-9 yaş çocuklara Tanrı’ya ilişkin düşüncelerini sormuşlar. Dinsel eğitimin bir parçası olarak ....
Malesef biz okullarımızda çocuklarımıza yeterince dini eğitimi veremiyoruz. Bunun sorumlusu da İmamhatipleri arka bahçeleri yapanlarla başörtüsünü siyasi simge olarak görenler herhalde.. yani Dini siyasete alet eden insanlar. Asıl irdelenmesi gereken konu bu.
Avrupa ve Amerika' ya hayran kalacağınız nokta dini eğitimi her yerde insanlarına verebilmesidir. Filmlerine varıncaya kadar; yemeğe başlarken dua, pazar günü kiliseye gitme, günah çıkarma, vaftis etme... derken bizim toplumumuza bile öğretmişler.
Ama biz ne yapıyoruz dini içerikli bir film olsa irtica etiketini yapıştırıyoruz. Adamlar ülkemize gelip misyonerlik faaliyeti yapıyor. Ne acıdır ki aynısını kendi ülkemizde biz İslam adına yapmaya kalkışalım hemen dinci, irticacı, yobaz diye artık sonumuz ne olur belli değil..
Örneğini verdiğiniz çocuklar da kendiliğinden bulmamışlar:
''10- Sevgili Tanrım,
Ne diye bu kadar çok insan yarattın. Başka bir dünya daha yapıp fazlalıkları oraya koyamaz mısın?
J.B. --7 yaşında-
17-Sevgili Tanrı,
Kitabını okudum ve beğendim. Bütün o fikirler nereden geldi aklına?
John --8 yaşında-
20- Sevgili Tanrım,
Tamam incil’de öbür yanağını çevir dedin biliyorum; ama kardeşim gözüme vurunca ne yapacağım?
Sevgiler, Teresa --5 yaşında-''
Yukarıda verdiğiniz örneklerden de anlaşılsığı üzere dini eğitimin bir parçası olarak kendilerine İncil anlatılmış veya okutulmuş.
Bizler mi?..........
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Çocukların söylemlerinden bile mağdur siyaseti yapmak bir erdem değil, istifadeciliktir.... Ancak ne yazık ki taraftarlarının hızlı bir mitoz bölünme göstermesi sonucu topluma hızla sirayet etme eğilimi göstermek de,,, her canlı bencil, istifadeci doğar...,
gelişim ya içgüdüsel dürtülerle temin edilir, ya da yeni nesillerinde muassır medeniyet seviyesini ilke edinmiş eğitim ve öğretimle....
ve ne çare hayat adil değildir,,, herkes aynı fırsatlara sahip olamayabilir,,, sonuçta içgüdüsel dürtülerinin dürtüklediği hırs ve kıskançlıkları kimi grup, ahali mensubu olmakla kimi de kendilerini bilumum içinden 'erdem' geçen sıfatlarla tanımlandırır, ilelebet ulaşabilecekleri yegane kazanımda da işbu tesellibaz sıfatlardır,,, yoksa vakıf olmak için reenkarnasyona bel bağlamalarından başka da bir çare (ne çare) yok....
HADDİNİZİ BİLİNİZ,,,, MİDENİZE, ELİNİZE, BELİNİZE, GÖZÜNÜZE, ZİHNİNİZE KONUYU ERDEMSİZLEŞTİRME İŞTAHINIZA DESTUR VERİNİZ....
Hiçbir şekilde devlet eliyle din eğitimi OLMAMALI;;
Avrupa'da o çoc özendiğiniz din eğitimin altından bir dolu sapkın ilişkiler döküldü....,
Din VİCDANLARA HAKİM OLMALI,,,
Nasıl devlet eliyle edep, erdem, ahlak, saygı, insani değer ÖĞRETİLEMİYORSA
İNANÇ DA ÖĞRETİLEMEZ..
ANCAK SÖMÜRÜLÜR
SÖMÜRTÜLÜR....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ben devam etmek istiyordum amma görünen oki edemeyeceğim belli bir süre daha.
Cevşen açık ve net olarak bi'at tır. Yani dinde olmayan bir şeydir. Said'i kürdi nin övdüğü Fethullah Gülen in evet dediği bir uydurmadan öteye değildir. Bu gerçeği kabul etmek gerekir. Zaten görüldüğü üzere sadece din tacirliğinden öteye de giden bir durumu yoktur.
Dinde olmayan bir şeyi dini kavram ve esasmış gibi savunmak bunu düzeltene dine saldırıyor demek büyük günahtır. İslam dinini bozmaya çalışmaktan vaz geçmek en iyisidir. Ancak Fethullah gibilerin tek geçim ve sömürü kaynağıda budur. Dini Allah ı Peygamber i kullanarak insanların sömürülmesi kadar aşağılık bir şey yoktur.
Duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, ayrıca Şii hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki Kütüb-i erbeada da bulunmaması, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede kitaplarda mevcut olması ve din tacirlerince kullanılıyor olmasıda sahih olmadığının en güzel kanıtıdır.
Bu cevşen şiilerin uydurdukları ve sünnilerin dua literetürüne sonradan kattıkları bir uydurmadır.
Bu cevşenin insanı koruması, yardım etmesi, zorluklarını gidermesi inancı şiilerin imamlara göstedikleri şirk kabilindendir.
Müslüman bu tür uydurma dualardan, sahih derecede olmayan rivayetllerden uzak durmalıdır.
Benim başlattığım bir forumda böyle uydurmalara yer vermeyiniz.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Sayın cognis;
yazdığınız iletide sizinde belirttiğiniz gibi Avrupa ve Amerika da da DİNSEL EĞİTİM var.Aslına bakarsanız onlara nazaran bizde olmadığını söyleyebiliriz.
Sizi seyretme konusuna gelince, yeterince belgesel seyrediyorum... Mideminde kaldıracağını zannetmem..
Malesef biz okullarımızda çocuklarımıza yeterince dini eğitimi veremiyoruz. Bunun sorumlusu da İmamhatipleri arka bahçeleri yapanlarla başörtüsünü siyasi simge olarak görenler herhalde.. yani Dini siyasete alet eden insanlar. Asıl irdelenmesi gereken konu bu.
Avrupa ve Amerika' ya hayran kalacağınız nokta dini eğitimi her yerde insanlarına verebilmesidir. Filmlerine varıncaya kadar; yemeğe başlarken dua, pazar günü kiliseye gitme, günah çıkarma, vaftis etme... derken bizim toplumumuza bile öğretmişler.
Ama biz ne yapıyoruz dini içerikli bir film olsa irtica etiketini yapıştırıyoruz. Adamlar ülkemize gelip misyonerlik faaliyeti yapıyor. Ne acıdır ki aynısını kendi ülkemizde biz İslam adına yapmaya kalkışalım hemen dinci, irticacı, yobaz diye artık sonumuz ne olur belli değil..
Örneğini verdiğiniz çocuklar da kendiliğinden bulmamışlar:
''10- Sevgili Tanrım,
Ne diye bu kadar çok insan yarattın. Başka bir dünya daha yapıp fazlalıkları oraya koyamaz mısın?
J.B. --7 yaşında-
17-Sevgili Tanrı,
Kitabını okudum ve beğendim. Bütün o fikirler nereden geldi aklına?
John --8 yaşında-
20- Sevgili Tanrım,
Tamam incil’de öbür yanağını çevir dedin biliyorum; ama kardeşim gözüme vurunca ne yapacağım?
Sevgiler, Teresa --5 yaşında-''
Yukarıda verdiğiniz örneklerden de anlaşılsığı üzere dini eğitimin bir parçası olarak kendilerine İncil anlatılmış veya okutulmuş.
Bizler mi?..........
Bu görüşlere katılmak ise mümkün değildir. Bizim Kurtuluş savaşı filmlerimizde bile gerçek anlamda islami öğeler öne çıkartılmaktadır. Bir çok film de Allah a yakarı yapılmaktadır. Takva filmi ödül almış bir filmdir.
Misyonerlik kendi topraklarında YAPILMAZ. Yurt dışında bu görevi yapan bir çok kişi vardır. İşin ilginci oralarda Kanada ABD ve Avrupa ülkelerinde bizim misyonerlere bizim onların misyonerlerine gösterdiğimiz saygı ve sevgiden çok daha fazlası gösterilmekte, anlayışlı davranılıp hatta bizzat devlet ve belediyece desteklenmektedir.
Siz ve sizin gibilerin hatası '' Rabbena hep bana....'' diye gene İslam da olmayan bir uyduruk ''dua''yı kendinize destur edinmenizdendir. Örneğin Minnesota belediyesi Eyaletlerindeki müslüman nüfus göz önüne alınarak camii için yer tahsis edip caniiyi bizzat belediye bütçesiyle yaptırdıklarında '' aferin işte böyle olmalı '' derken Bir çok Rumun yaşadığı Adalardaki yapılmış kiliselerine bakım istediklerinde '' İslam ülkesinde salyangoz satılmaz, burası islam ülkesi çan çalamaz'' diyorsunuz. Benim literaterümde bunun adı ikiyüzlülük ve arsızlıktır. İslamın en enömli desturlarından birisi '' sana nasıl davranışmasını istiyorsan karşındaki ne öyle davran'' dır. Ama siz gibilerde bu sadece sözdedir....
Bireylerin dinlerini öğrenme ve öğretme hürriyetinin, din ve vicdan hürriyetinin ve dolayısıyla laikliğin de temel bir parçası olmasıdır. ABD gibi gerçek mânâda laik ülkelerin devlet okullarında din dersleri yoktur. Ama bu konuda bir boşluk ve sıkıntı da yoktur; çünkü isteyen herkesin din ile normal müfredatın içiçe okutulduğu ve din derslerini papaz, rahibe gibi din görevlilerinin hem de dinî kisveleri içinde verdiği özel okullar açma ve çocuklarını bu okullara gönderme hürriyeti vardır. Bunların statüleride belirlenmiştir. Birbirlerinin üzerlerine taşmazlar ve herkes bilir ...
Dinlere saygı duyma gerekliliği herkes için vardır. Ama ne hikmetse müslüman olanlar Hristiyan peygamberine ''İSA'' demek kutsal kitaplarına ''UYDURUK'' demek gibi bir çok hakkı kendisinde görür. Hiç bir yetkimiz ve ilgimiz yokken Kitapları İNCİL hakkında atar tutarız. ''Değiştirildi de şöyle olduda böyle olduda şu işine geldiği için şöyle dedi de...'' Bunu diyenlerin kendi dininide bilmemeleri ayrı bir acı kaynağı ve üzerinde düşünülecek durum olması haricinde daha da acısı karşıdan buna gelen tepkilerede gene bizim çok sert tepki göstermemizdir. İSA deme hakkını kendisinde bulan kişi MUHAMMED lafını duyunca küplere binemez. İNCİL e laf edip duran KUR'AN a gelecek laflara hazır olmalı kabul etmelidir. Bunun önlenmesinin yolu tüm dinlere saygı duyarak kişileri bu konuda rahat bırakmaktır.
Ama biz maalesef islam dinini bile bilmez yoldan çıkarmak için her şeyi yaparken başkalarına laf atarız. Orada Rahip ve Rahibeler inançları gereği görevlerini yapmaktadır. Bizde de herkes kendi işine baksın...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
(06 Şubat 2001-BALIKESİR)
SAYINVALİM,
SAYINBELEDİYEBAŞKANIM,
SAYINREKTÖRÜM,
DEĞERLİ KONUKLAR,
TELEVİZYONLARIMIZIN VE BASINIMIZIN DEĞERLİ MENSUPLARI,
Sözlerime başlarken sizleri en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bugün Balıkesir'de bayram havası içinde müstesna bir gün yaşanmaktadır. Bugün Atatürk'ün Balıkesir'e teşriflerinin ve Zağnos Paşa Camii’nde yaptığı tarihi hitabının 78.yıldönümü yıldönümü. Bu anlamlı günde sizlere hitap etme fırsatını bana bahşettikleri için Sayın Valime şükranlarımı sunuyorum. Mustafa Kemal ATATÜRK; hakkında yerli ve yabancı bilim adamları, tarihçiler ve fikir adamları tarafından en çok eser yazılan bir devlet büyüğümüzdür. Ancak şunu üzülerek ifade edeyim ki, her nedense Atatürk gereği gibi halk kitlelerine anlatılmamış veya anlatılamamıştır. Ben bu toplantıda,huzurlarınızda Atatürk’ün kişiliği, dine, dînî müesseselere, Hz. Peygambere, hilafet kurumuna ve laiklik meselesine vb. konulara bakışını, kendi sözlerine dayanarak ve mümkün olduğu kadar yorumdan kaçınarak dile getirmeye çalışacağım. Aktaracağım notlar büyük ölçüde Atatürk'ün Nutuk adlı eserinden alıntılardır. Nutuk bilindiği üzere ilk defa eski harflerle basılmış ve ücretsiz olarak halkımıza dağıtılmış bir kitaptır.
ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİ
Atatürk çok yönlü bir insandır. Bu konferansta onun bütün yönlerini ele almaya imkan yoktur. Onun tarihi yönünü tarihçilere bırakmak gerekir. Zira onlar bu yönü bizden daha iyi değerlendirebilirler. Nitekim şu ana kadar Atatürk’ün tarihi misyonu, ilkeleri ve devrimleri hakkında tarihçiler tarafından ciltlerce eser yazılmıştır. Şu kadarını ifade edelim ki; Atatürk Osmanlının son döneminde yetişmiş büyük bir münevver ve devlet adamıdır.Osmanlının son dönemi, tarihçilerimizin ittifakla tespit ettikleri gibi,maarifin (eğitimin) ve okullaşmanın oldukça yoğun olduğu bir dönemdir. O dönemin aydınları kendilerini çok iyi yetiştirmişlerdir. Bıraktıkları fikri değeri yüksek eserlerden bu sonuca rahatlıkla ulaşmak mümkündür. Atatürk böyle bir dönemde yetişmiş bir insandır. Öyle anlaşılıyor ki, kendisini iyi yetiştirmiş, doğu ve batı muhakemesini yapacak derecede derin kültür ve tarih bilgisine sahip, müstesna bir şahsiyettir. Daha o günlerde, toplum ve devletin geleceğini görmüş, toplumun ve imparatorluğun kurtuluşu için meşrutiyetin ilanını bile yeterli görmemiş, devletin kurtarılması için daha köklü tedbirlerin alınması yolunda fikirler beyan etmiştir.
*Bu metin, Atatürk'ün Balıkesir'e teşriflerinin 78.yıldönümü vesilesiyle Balıkesir Valiliğince 06-07 şubat 2001 tarihleri arasında düzenlenen etkinlikler içinde "Atatürk'ün Balıkesir Hutbesi, Kuva-i Milliye ve Milli Mücadele Üzerine Düşünceler" konulu konferans olarak sunulmuştur.
HZ. PEYGAMBERE BAĞLILIĞI
Atatürk aynı ismi taşıdığı Hz.Muhammed Aleyhisselam’a son derece bağlı ve saygılı bir insandır. Bu saygı ve bağlılığı ifade etmesi açısından şu olayı nakletmemiz yerinde olacaktır: Bir vesile ile Batılı bir oryantalistin Hz.Peygamber hakkında yazdığı bir kitap kendisine sunulur.Oryantalist kitabında Yüce Peygamberimizden; “cezbeyetutulmuş sönük bir derviş” diye söz eder. Bunu okuyunca Atatürk şu yorumu yapar: “Bu gibi cahil adamlâr onun yüksek şahsiyetini ve başardığı büyük işleri kavrayamazlar. O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar O anılacaktır, yaşayacaktır.”
HİLAFET KONUSU VE HİLAFETİN İLGASINA DÂİR GÖRÜŞÜ
Hilafet hlf kökünden türetilmiş mastar bir kelimedir. “Bir başkasının yerine geçen” anlamına gelen halef kelimesi de köken itibariyle aynı kelimeden gelmektedir. Hilafet kelimesi, Devlet Başkanlığı, halife ise Devlet Başkanı demektir. Dilimizde de halef-selef terimleri kullanılmaktadır. Kur'an-ıKerim'de emir sahipleri anlamına gelen“ulül-emr” terimi geçmektedir.
Halife veya hilafet konusuyla ilgili klasik İslam kaynaklarında, özellikle akait kitaplarında bir takım görüşler zikredilmektedir. Bu görüşlere burada tafsilatıyla girmek istemiyorum. Burada sadece şu hususun hatırlatılmasında fayda mülahaza ediyorum: Hilafet konusu dînî olmaktan ziyade dünyevi, dolayısıyla siyasî bir meseledir. Son devir Osmanlı münevverlerinden Seyyid Bey’in ifadesiyle, bu kesinlikle itikadi meselelerden değil, millete ait haklar ve kamu menfaatlerindendir. Bu itibarla ayet ve hadislerde bu mesele hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır. İslam alimleri bazı kelam kitaplarında “İmamet” başlığı altında hilafet meselesine yer verirken, bundan maksatları, insanların asayiş içerisinde yaşamalarını sağlamak, birlik ve beraberliği ve adaleti temin etmek için devlet başkanına olan lüzumu vurgulamaktır. Bir başka neden de, bu mesele etrafında yerleşmiş hurafeleri red ve iptal etmektir. Yoksa hilafet meselesini bir itikat meselesi olarak açıklamak değildi. İfade ettiğim gibi, hilafet millet işidir ve zamanın gerektirdiklerine tabidir. Hz. Peygamber vefat ettiklerinde ashaba bu meseleyi açıklamamıştır. Kur’an’da da hilafet şekli hakkında hiçbir Ayet-i Kerime yoktur. Kur’an-ı Kerim hükümet ve memleketin idaresi konusunda bize iki düstur göstermiştir. Biri “meşveret”, diğeri de “ulu’l-emre itaat”tır.
Bildiğiniz gibi hilafetin ilgası Mecliste hararetli tartışmalara neden olmuştur. Kimi, hilafetin dini yönden kalmasını arzu ederken, kimi de siyasi yönden bir takım faydalar taşıyacağı düşüncesiyle ilga edilmemesini görüşündeydi. Kimileride ilgasını talep ediyordu. Böyle bir ortamda İzmir Milletvekili ve Adliye Vekili Seyyid Bey Mecliste “Hilafetin Mahiyet-i Şeriyyesi” konulu uzunca bir konuşma yapar. O günlerde meclisin çoğunluğu, ülkenin önde gelen alimlerinden teşekkül etmekteydi. Sarık ve cüppeleriyle bu alimler, mebus Seyit Bey’in konuşmasını dikkatle dinlerler. Konuşma sık sık alkışlarla kesilir. Bu konuşmada Seyyid Bey, milli hakimiyet ilkesinden hareketle, hilafetin kaldırılmasının İslam dini açısından bir mahsur taşımayacağını savunmuştur. Denilebilir ki, bu konuşma meclisteki muhalefeti de büyük ölçüde ikna etmiştir. Netice itibarıyla meclis hilafeti ilga eder.
Konuyla ilgili Atatürk şöyle demiştir: "Bir vesile ile diğer bir noktayı arz edeyim. Büyük Millet Meclisi hilafeti ilga ettiği zaman Antalya Mebusu ulemadan Rasih Efendi Hilal-i Ahmer namına Hindistan'da bulunan bir heyetin riyasetindeydi. Rasih Efendi Hindistan'a gitmiş. Mısır'a uğrayarak Ankara'ya avdet etti. Benden mülakat talep ederek şu beyanatta bulundu. Seyahat ettiği memleketlerde, ehl-i İslam benim halife olmamı istiyormuş. Sâhib-i Selâhiyyet İslam heyetleri, Rasih Efendi’yi bu hususu bana tebliğ etmek için tevkil etmiş. Rasih Efendi’ye verdiğim cevapta: Müslümanların bana olan teveccüh ve muhabbetlerine teşekkür ettikten sonra dedim ki; Zât-ı Âliniz Ulemay-ı dindensiniz. Halifenin, Reis-i Devlet demek olduğunu bilirsiniz, başlarında kralları, imparatorları bulunan tebaanın bana ulaştırdığınız arzu ve tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, buna o tebaanın matlubları razı olur mu? Halifenin emir ve nehyi îfa olunur. Beni halife yapmak isteyenler emirlerimi infaza muktedir midirler? Binanaleyh anlamı ve fonksiyonu olmayan asılsız bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?”
İzin verirseniz bunu biraz da Türkçeleştirerek dikkatlerinize sunmak istiyorum: Müslümanlar Atatürk'ün halife olmasını istemişler. Bu taleplerini Atatürk'e ulaştırmak üzere Rasih Efendi’yi vekil tayin etmişler. Atatürk diyor ki; siz de din alimlerisiniz, halife demek devlet başkanı demektir. Yani halife sözü herhangi bir kudsiyet ifade etmez. Biliyorsunuz halife Arapça bir kelimedir. “Birinin yerine geçen” anlamına gelir. Hz. Peygamberimiz vefat edince dünya işlerini yürütmek üzere seçimle Hz. Ebubekir işbaşına getirildi. Böylelikle Hz.Ebubekir Hz.Peygamber’in yerine geçmiş oldu. Bu yerine geçme (hilafet), Peygamberlik açısından değil, Hz. Peygamberin siyasi otoritesini devralma bakımındandır. Elbette Hz. Peygamberin risalet görevi açısından onun yerine geçmek diye bir şey söz konusu olamaz. Sadece dünya işlerini tedvir görevini yüklendiği için Hz. Ebubekir’e halife unvanı (halifetü Resulillah) verilmiştir. Hz. Ebubekir'den sonra Hz.Ömer onun yerine geçmiştir. Hz. Ömer’e, Peygamberin halifesinin halifesi (halifetü halifetü Resulillah) adı verilmiştir. Atatürk diyor ki; Müslümanlar benim halife olmamı istemişlerdir, ama onların başlarında hükümdarlar, krallar, imparatorlar var. Bu nüfuzlu kişiler benim emirlerimi dinleyecek, yasaklarıma uyacaklar mı? Hayır uymayacaklar. Öyle ise böyle içi boş bir sıfatı neden kabul edeyim. Nitekim Sultan Selim’in, hilafet unvanını Memluklular’dan devraldıktan sonra,O'nun halifeliğini de diğer İslam ülkeleri meşru saymamışlardır. Bu da şâyân-ı dikkat bir noktadır.
Devleti, ya bir sultan, ya bir kral ya da bir hükümdar veya imtiyazlı bir zümre idare eder. Demokrasilerde ise devleti, halk idare eder. Bunların hangisi dine daha uygundur diye sorulursa şunlar söylenebilir: Kur'an-ı Kerimde bir devlet şekli belirtilmemiştir. Buna karşılık Kur'an’da yönetimde esas alınması gereken adalet, ehliyet ve itaat gibi bazı ilkelerden bahsedilir. Yüce Allah, Kur’an’da adaletle hükmetmemizi emrediyor ve “işleri ehline veriniz”; “Sizden olan Ulu’l-emre (emir sahiplerine) devlet ricaline itaat ediniz”” diyor. Hz.Peygamber de: “Bir saat adaletle iş yapmak, 60 yıl nafile ibadet yapmaktan daha hayırlıdır” buyuruyor. Demek ki dinimizde meşveret prensibi, yani işleri ehline danışarak yürütmek, idare etmek esas alınmaktadır. Hz.Peygamberimiz dünyanın en akıllı insanıdır. Hem vahye mazhardır, hem de akıllı bir insandır. Yüce Yaratıcı O’na diyor ki; “Tek başına bir işi yapma. Arkadaşlarınla müşavere et, danış, ondan sonra işi yap veya yapmamaya karar ver”. Peygamberimiz vahyin dışındaki olan her işte arkadaşlarıyla istişarede bulunurdu. Düşman Medine sınırlarına kadar geldiği halde O, arkadaşlarıyla savaş yapalım mı, yapmayalım mı diye istişarede bulunmuştur. Çoğunluk, yapalım diyor ve buna karar veriyorlar. Zırhını giyiyor. Hayvanının sırtına biniyor. Bu kez sahabeler savaştan vazgeçelim diyorlar. Bunun üzerine Hz.Peygamber;“Hayır! Bir Peygamber istişarede bulunur, zırhını giyer, kılıcını kuşanır, bir işe karar verirse artık onu azminden, kararından kimse vazgeçiremez” diyor. Biliyorsunuz Bedir Savaşı şanlı bir zaferle sona ermiştir. Lider olmak kolay bir şey değildir ve lider olmak işte budur. Liderlik, azim, sabır, sebat, istişare ister. Atatürk'te bunlardan söz ediyor. Şimdi hangi yönetim biçiminin İslam’a daha yakın olduğu soruluyor. Müstebit bir idare tarzı mı? Halkı hiçe sayan bir idare tarzı mı? Yoksa halkı egemen kılan bir idare mi? Elbette halkın iradesini esas alan ve halka danışan bir idare tarzı İslam’a daha uygun bir yönetim sistemidir
LAİKLİKLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMESİ
Laiklikle ilgili olarak Atatürk Nutuk’ta o şu olayı anlatır: “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na geçmeden çok evvel İzmit'te İstanbul ve İzmit Erbab-ı Matbuatile uzun bir mülakat ve hasbıhali esnasında muhataplarımdan bir zatın şu sualine maruz kaldım. Hükümetin dini olacak mı? İtiraf edeyim ki; bu suale muhatap olmayı hiç de arzu etmiyordum. Sebebi pek kısa olması lazım gelen cevabın o günkü şeraite (şartlara) göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. Türkiye Cumhuriyetinin mensupları, fertleri, bireyleri sadece müslümanlardan ibaret değildir. Muhtelif dinlere mensup olan insanlar da bu topraklarda yaşamaktadırlar ve bu insanlara eşit bir şekilde adaleti uygulamakla mükellef bulunuyoruz. “Türk Devletinin resmi dili Türkçe’dir” dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Yani muamelat-ı resmiyede Türk dilinin yürürlükte olmasının lüzumunu herkes tabii bulur. Fakat “Türkiye Devletinin dini İslam’dır” cümlesi aynı surette mi tefekkür ve kabul edilecektir. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçe’dir denildiği zaman herkes şunu anlar:Resmi işlemlerdeTürk dili kullanılacaktır. Türkçe konuşulacaktır. Başka resmi dil yoktur. Türk Devletinin resmi din İslam’dır, dediğiniz zaman, azınlıklar ne olacaktır. Hıristiyanların, Musevilerin varlığı ne olacaktır? Şu halde Cumhuriyetin ilanından sonra yeni Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yapılırken “laik hükümet” tabirinden dinsizlik manası çıkarmaya mütemayil ve vesileci olanlara fırsat vermemek maksadıyla kanunun 2.maddesine bu tabirin ithaline müsaade olunmuştur.”
Laiklik, devletin bir özelliğidir. Devlet vatandaşlarına karşı eşit mesafede bulunmalıdır. Devlet, fertleri, dinli-dinsiz diye ayrı bir şekilde sınıflandıramaz. Fertler inanır veya inanmazlar. İnanırlarsa dindar olurlar, inanmazlarsa ateist olurlar. Ancak Devlet herkese eşit mesafede olmalıdır. Tarih boyunca görüyoruz ki; müslümanların kurdukları devletlerin hiç birisinin adı “İslam Devleti” değildir. Örneğin Emevi Devleti, Abbasi Devleti, Selçuklu Devleti, Fatimi Devleti, Osmanlı Devleti’nden bahsediyoruz. Bunların hiçbiri için İslam Devleti tabiri hiç kullanılmamıştır.
Elbette İslam dini hürriyet-i efkara mani değildir. İslam dininde geniş manada fikir ve vicdan özgürlüğü vardır. Nitekim Kur'an-ı Kerim’de: “isteyen inanır, isteyen inanmaz. Biz size delillerimizi, ayetlerimizi açıkladık“ buyrulmaktadır. Hz.Peygamberimiz’e hitaben; “Sen onların üzerinde baskı uygulamak için gönderilmedin”, yani sen baskıcı, zorbacı değilsin, denilmektedir. Peygamberimizin dönemine bakıldığında, değişik din mensupları bir arada yaşamışlar ve aralarında hiçbir problem olmamıştır. Diğer dinlere mensup insanlara ne maddi ne de manevi açıdan bir baskı uygulanmamıştır. Çünkü ilahi irade, bütün dinlerin yaşamasından yanadır. Kur’an öğretileri, biz müslümanlara bütün dünyanın hidayete ermesini arzu etmeyi ve bunun için de gayret sarfetmeyi telkin etmektedir. Kur’an’ın ortaya koyduğu ideal budur. Gerçek şudur ki; bu düzeni kuran ilahi irade bütün dinlerin yaşamasını istemektedir. Kur'an-ı Kerim’de kiliseler, havralar, mescitlerden söz edilmektedir. Fikirlerini müzakere ettiğimiz Atatürk de; “İslam dini hürriyet-i efkâra mani değildir” demiştir. Birtakım insanların laikliği, dinsizlik şeklinde telakki etmeleri doğru değildir. Bunlara asla iltifat edilmemelidir.
TEKKE VE ZÂVİYELERİN KAPATILMASINA DAİR GÖRÜŞÜ
Atatürk tekke ve zaviyelerle ilgili de şunları söylemektedir: “Efendiler Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin seddive ale’l-umum tarikatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ahilik bir takım ünvanların men ve ilgası da Takrir-i Sükun Kanunu devrinde yapılmıştır. Bu husustaki icraat ve tatbikat heyeti içtimaiyyemizin hurafe perest iptidai bir tavır olmadığını göstermek nokta-i nazarından ne kadar elzemdir. Bu takdir olunur.”
Türbeler neden kapatıldı? Atatürk işte bunu açıkça ifade ediyor. Hurafe perestliği önlemek için türbelerin kapatıldığını ifade ediyor. Biz ecdadımızın varlığıyla övünürüz, onlarla iftihar ederiz. Onların mezarlarını ziyaret ederiz. Nitekim dinimiz mezar ziyaretlerini de yasaklamamıştır. Ancak görülüyor ki, günümüzde olduğu gibi Atatürk'ün yaşadığı devirde de, mezarlar ve türbeler insanlar tarafından bir tapınak haline gelmiştir. Atatürk bunu yasaklamıştır. Tabir-i caiz ise, Atatürk, İslâm Dininin yasakladığını men etmiştir. Bizim dinimizde yaratan, yaşatan, veren, alan tek varlık vardır. O da Yüce Allah'tır. Ancak O'na ibadet edilir ve ancak O'ndan yardım beklenir. Türbeler, mezarlıklar ibret almak ve ders çıkarmak için ziyaret edilir,ama oralardan medet umulmaz, yardım beklenilmez. Bu şekilde hareket etmek dinimizde tehlikeli sayılmıştır. Eğer bilerek yapılıyorsa bu şirk sayılır, Allah'a ortak koşmak sayılır. Bilmeyerek yapılıyorsa günah sayılır.
Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Atatürk’ün türbeler konusunda yaptığı, bir yasaklama eyleminden ziyade bir ıslahattır. Maalesef bugün yine birtakım insanlar şu veya bu babanın türbesine gidiyorlar, toprağı alıyor, yüzlerine sürülüyorlar. Cüzdanlar atılıyor ve çocuk sahibi olmak için eller açılıyor. Bu tür fiiller İslâm dininin tevhit inancıyla bağdaşmamaktadır. Bunlardan sakınılması lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bizim türbeleri kapatma yetkimiz yoktur. Bizim görevimiz aydınlatmadır. Biz de bu amaçla, “Türbelerden yardım istenilmez”, “Türbelere yüz sürülmez” , “ Türbelere el sürülmez” şeklinde çeşitli uyarı yazıları yazdırarak levhalar halinde türbe önlerine astırdık. Üzülerek ifade edeyim ki, bu levhalar birçok türbedar tarafından kaldırılıp atılmıştır. Bazı yerlerde de taşlanmıştır. Atatürk bunları o gün görmüş ve türbelerin seddiyle ilgili kanunu çıkarmıştır.
Tekkelere gelince; bildiğiniz gibi, bunlar tarikatlara ait merkezlerdir. Şunu tespit etmemiz lazım: Bizim tarihimizde tarikatlar vardır. Hatta Osmanlı Devleti Şeyh Edebali gibi tarikat şeyhlerinin duasıyla kurulmuştur. Geçmişte tarikatlar faaliyetleri itibarıyla birer kültür ve eğitim ocaklarıydı. Yeni tabirle fikir kulüpleri gibi çalışıyorlardı. Çok değerli şahsiyetler bu ocaklarda yetişmişlerdir. Dede Efendiler, Nâbiler, Şeyh Gâlipler tekkelerin yetiştirdiği kıymetli şahsiyetlerdendir. Ne yazık ki, tarikatlar zamanla asli fonksiyonunu kaybetti. Ticaret için, siyaset için vasıta olarak kullanıldı. O eğitim kurumları, birer cehalet yuvası haline geldi. Cumhuriyete gelinceye kadar tekkelerin hali çok perişandı. Bu bağlamda bir mutasavvıfın şu feryadı dikkatimizi çekiyor: “Tarikat ve tasavvuf hal işiydi, kâl haline geldi. Yani bir yaşam biçimiydi. Söz haline geldi. Şöhret aracı yapıldı, halktan bir şey beklenmemekteydi. İnsanları soymak ellerindekilerini, avuçlarındakini almak için bir hile tuzağı haline getirildi” . İşte Atatürk, bozulan bu tarikatları kapatmıştır.
MİLLET İRADESİ İLE İLGİLİ FARKLI KANAATLERİN ELEŞTİRİSİ
Atatürk sözlerinde sık sık “Hakimiyet-i Milliye” tabirini kullanıyor. İcraatlarında da milli iradeyi esas alıyor. Dün olduğu gibi günümüzde de bunu eleştirenler bulunmaktadır. Bazıları Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin duvarında yazılı “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesini küfür telakki etmektedir. Bunun gerekçesi olarak da hakimiyetin kayıtsız şartsız Allah'ın olduğu prensibi ileri sürülmektedir. Bu düşüncenin temelinde de cehalet yattığını ifade etmek istiyorum. “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözü metafizik anlamında kullanılmamıştır. Elbette metafizik anlamda Allah'tan başka mutlak hakim yoktur. Kur'an-ı Kerim’de; "Ey Mülkün Sahibi! istediğine mülkü verirsin, istediğinden mülkü alırsın. İstediğini aziz edersin, istediğini zelil edersin. Rızıklandıran O. Yerin, göğün hükümranlığı ona aittir. O'nun karşısında beşer acizdir.” buyurulmaktadır. Mutlak hakim, Allah'tır. Ancak idare etmek, yönetmek, dünya işlerini tedvir etmek, milletin yapacağı bir iştir. Yüce Yaratıcı insana akıl ve düşünce vermiş, onu bir çok kabiliyetlerle donatmıştır. İnsan ne yaparsa yine O'nun verdiği akıl ve istitaatla yapmaktadır. Türkiye'de bu konuda bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Bu kavramları iyi bilmeden verilen hükümler isabetsizdir ve bir takım kargaşalara, kaosa sebep olmaktadır.
DİNİN SİYASETE ALET EDİLMESİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞÜ
Atatürk dinin yüceliğinden, ulviyetinden ve kutsiyetinden söz ederken;
“din siyasete alet edilmesin, din şahsi çıkarlar için kullanılmasın” demekte ve şu olayı bir örnek olarak zikretmektedir: “Hz.Ali ile Muaviye Sıffın Savaşında kıyasıya birbiriyle mücadele ederken Muaviye tarafı yenilmek üzereydi. Orada bir hile düşündüler. Mızrakların başına Kur'an-ı Kerim’i astılar. Hz.Ali bunlara; aldanmayınız, bunlar Allah'ın yüce kelamını mağlubiyetlerini önlemek için alet olarak kullanıyorlar, dediyse de Kur’an’a karşı savaş yapılmaz. Kılıç çekilmez dediler ve neticede o savaşta Hz. Ali mağlup oldu.” Bu örneği zikreden Atatürk’ün yorumu ilginçtir: “İlk defa İslam tarihinde Kur'an-ı Kerim, süfli bir menfaat uğruna kullanılmıştır.”
Atatürk, Yüce İslam dininin şahsi çıkarlar için kullanılmasını irtica olarak kabul etmektedir. Kim dini ve yüce din duygularını siyasi çıkar için veya başka dünya menfaati için, makam için ve şöhret için kullanıyorsa, o kimse mürtecidir, diyor. İrticayı da böyle tarif ediyor. Bu sözler İslam dininin temel kaynağı ve Atatürk’ün de miyar kabul ettiği Kur'an’daki prensipler doğrultusunda değerlendirildiğinde bunların ne kadar isabetli olduğu rahatlıkla anlaşılır. Zira Kur'an-ı Kerim’de; “benim ayetlerimi az bir değer karşısında satmayınız” denilmektedir. D in Allah içindir. Din yaşanır ve bir hayat tarzıdır. Bu yüce dini ve yüce dini duyguları herhangi bir menfaat karşısında değiştirmek, bunu alet etmek, İslam dinine yapılan en büyük kötülüktür ve dinimiz bunu şiddetle men etmiştir.
ATATÜRK’ÜN DİNE OLAN HİZMETLERİNDEN BAZI ÖRNEKLER
Atatürk İslam dininin herkes tarafından çok iyi öğrenilmesi taraftarıdır. Geri kalışımızın en büyük nedenleri arasında dine yabancı kalışımız gelmektedir. İşte Atatürk sürekli bundan bahsetmektedir. Diyorki; “Kur'an-ı Kerim dinliyorsunuz,onun peşinden gidiyorsunuz, ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Bir insan inandığı, peşinden gittiği bir şeyi anlamaz mı?” Atatürk, şikayet ettiği bu konuda somut bir adım atmak ister ve Kur'an-ı Kerim’in Türkçe'ye çevrilmesini emreder. Kur'an’ı Kerim’in tefsirinin o günün insanlarının anlayacağı bir dille yapılmasını ister. Bu maksatla Merhum Elmalılı Hamdi YAZlR’a tefsir; Mehmet Akif’e de meal yapma görevi verilir. Mehmet Akif’in meali yazıp yazmadığı belli değildir. Yakın arkadaşı merhum Mahir İZ’in naklettiği bir rivayete göre, Akif bir gün Ahmet NAİM’in başlattığı Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih adlı eseri tamamlamakla görevlendirilen Kamil MİRAS'la karşılaşır. Akif, Kamil MlRAS'a; “hadis işi nasıl gidiyor?” der. Kamil MİRAS: “İş çok, altından kalkamıyorum” şeklinde cevap verir. Buna karşılık Akif: “Sen hadisin altından kalkamıyorsun da ben Allah'ın sözünün altından nasıl kalkarım” diyerek çalışmalarını sona erdirdiğini ima eder.
Atatürk’ün din alanında yaptığı önemli hizmetlerden birisi de hutbelerle ilgilidir. Bildiğiniz gibi Cumhuriyet gelinceye kadar Osmanlı döneminde hutbeler Arapça okunurdu. Hutbe; hitap etmek ve konuşmak demektir.Cemaata bir şeylerin anlatması demektir. Atatürk'ün talimatıyla hutbeler Türkçeleştirildi. Şimdi camilerimizde dinimizi ve dünyamızı ilgilendiren bir çok konular, hatiplerimiz tarafından anlaşılır ve sade Türkçe olarak anlatılmaktadır. Sağlıkla, çevreyle, tabiatla, iktisatla ilgili konular anlatılıyor. Konular 5 dakikada halkımıza aktarılıyor. Hutbeyi fazla uzatmakta doğru değildir. Dikkatten kaçar, akılda, hatırda kalmaz. Onun için 5 dakikada, kısa zamanda bir çok bilgiler verilmektedir.
Tabiinden Abdullah isminde bir zata; “Öleceğinize bir saat kaldığını bilseniz o bir saati neyle değerlendirirsiniz?” diye sorulur. O da “okumakla değerlendiririm” diye cevap verir. Kur'an-ı Kerim’in ilk sözü “oku” diye başlar ve Yüce Yaratıcı “Kalem”e yemin eder. Yüce Allah'ın kaleme yemin etmesi okumaya, yazmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Atatürk, dinin istismarını önlemek için dinin iyi anlaşılmasını -biraz öncede ifade ettiğim gibi- bizzat uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Eğer Atatürk, din aleyhtarı birisi olsaydı Kur'an mealine, hadislerin açıklanmasına, şerh edilmesine bu kadar önem verir miydi? Bunlar için özel tahsisat ayırır mıydı?
DİNİ MÜESSESELERLE İLGİLİ KANAATLERİ
Atatürk’ün Zağnos Paşa Caminde yaptığı hutbe büyük önem arz etmektedir. Şüphesiz bu bir Cuma hutbesi değildir. Atatürk, Çarşamba günü, Sayın Valimin ifade ettiği gibi, Zağnos Paşa Camiinde Kuvayi Milliye şehitlerinin ruhuna ithafen bir mevlit okunduktan sonra, caminin içinde bir konuşma yapar. 7 Şubat 1923’te Zağnos Paşa Camii minberinden yaptığı bu tarihi konuşma, tarihçilerin de belirttiği gibi, Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimlerin temel felsefesini ortaya koymuştur. Atatürk bu hutbede Yüce İslam dininin,insanları maddi ve manevi mutluluklarını hedef alan en son ve en mütekamil bir din olduğunu,akla ve mantığa ters düşen prensipler ihtiva etmediğini en açık ifadelerle dile getirmiştir. Bunlar son derece yerinde tespitlerdir. O şöyle diyor: “İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa, gerçeklere uymamış olsa idi, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır” Atatürk burada şunu demek istiyor: Kur'an Allah'ın sözüdür. Tabiat da Allah'ın yarattığı bir şeydir. Onun fiilinin eseridir. Allah'ın sözü ile fiili arasında çelişki olmaz. Yani tabiatla Kur'an arasında bir çelişki yoktur. Bu oldukça önemli bir tespittir.
Camilerle ilgili olarak devamen şöyle diyor: “Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması gerektiğini düşünmek yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır.”
Camiler Peygamberimizin zamanında Atatürk'ün ifade ettiği gibi sadece ibadet mekanı olmaktan ibaret değildi. Din ve dünya işlerinin konuşulduğu, savaşa veya barışa karar verildiği, gelen yabancı heyetlerin kabul edildiği, aynı zamanda ibadet vakti geldiğinde namaz kılındığı mahallerdi. Yani o zaman tek bir kurum vardı, O’da cami idi. Denilebilir ki İslam medeniyeti camiden dünyaya yayılmıştır. Eğer Medine'deki Hz.Peygamber mescidi olmasaydı, bu muhteşem İslam medeniyeti vücut bulmazdı. Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın sadece namaz kılınıp, çıkılıp gidilen yerler değildir, diyor. Camiler; ibadetle beraber dinimiz için dünyamız için yapılması gerekenlerin düşünülüp konuşulduğu yerlerdir.
Atatürk başka bir konuşmasında camilerde siyasetin konuşulmamasını istiyor. Din siyasete alet edilemez. Zira “siyaset renk değiştirir” . Bugün şöyle düşünür yarın başka bir şey düşünür. Ancak din bu şekilde değişkenlik arz eden bir kurum değildir. Siyaset, devleti idare etme, devleti yönetme sanatıdır. Siyaset kelimesi “seyis” den gelir.Seyis, at bakıcısı, at tımarcısı demektir. Arapça bir kelimedir. Yani yönetmek sanatıdır. Elbette dinin kendine özgü bir siyaseti vardır. Hiçbir din siyasetsiz değildir. Her dinde mutlaka siyaset vardır. Fakat değişen bir siyaset değil, kalıcı bir siyasettir. O siyasete insanlar uyarsa, doğruyu bulurlar.Günlük siyasetin camilerde konuşulması tefrikaya sebep olur ve tevhid inancını zedeler. Bunun için biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak günlük politikanın camiye sokulmaması için azami gayret gösteriyoruz. Atatürk; camide her şey konuşulsun,ama din ve dünya için elzem olan şeyler konuşulsun, diyor.
Atatürk şöyle devam ediyor: “Minberlerin halkın şuuru ve vicdanlarında bir ilim ve nur kaynağı olabilmesi için buradan yankılanacak sözlerin anlaşılması ve ilmi ve fenni hakikatlere uygun olması lazımdır. Hepimizin siyasi, sosyal ve medeni gelişmeleri her gün takip etmemiz gerekmektedir. Bunlar bilindiği takdirde, halka yanlış şeyler öğretilip aşılanmamış olur.” Evet bunlar çok değerli yol gösterici sözlerdir.
İSLÂM DİNİNDE RUHBANLIK YOKTUR
Nutuk'un dışında da sağlam kaynaklarda Atatürk'e ait çok güzel veciz sözler vardır. Atatürk ruhban sınıfının olmadığından da bahsederek, şunları söylüyor: “Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin ahkamını eşit olarak öğrenmeliyiz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.”
Biliyorsunuz, bizim dinimizde ruhbanlık yoktur. Allah'la kul arasında aracı yoktur. Kur'an-ı Kerim’de, “ Biz insana şah damarından daha yakınız” buyurulmaktadır. Yüce Allah şahdamarımızdan bize daha yakın olduğuna göre, insanla arasında mesafe söz konusu değildir. İslam dininde Hıristiyanlıkta olduğu gibi din adamı sınıfı, yani mümtaz, imtiyazlı bir sınıf da yoktur. Buna mukabil ulema, yani bilginler sınıfı vardır. Kur'an-ı Kerimde; “Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?” denilmektedir. Burada ulema kelimesinden sadece din uleması da kast edilmemektedir. Dinin dışındaki sahalarda bilgi sahibi olanlar da ulema sınıfına dahil edilmektedir. Bir fizik alimi, bir matematik alimi, bir astronom da, tıpkı fıkıh bilgisine sahip bir insan gibi, ulema sınıfına mensup kabul edilmektedir.
İslam Dininde ilim; din ilmi, dünya ilmi diye ayrılmaz. İlmin hepsi makbuldür ve ilim insanı gerçeğe götürür, hakikate ulaştırır. Pastör'ün güzel bir sözü var: “Benim ilmim ne derecede ise, o nispette Allah'a yakınım. Eğer ilmim daha fazla olsa daha fazla yaklaşırım”; “Bütün kainat Allah'ı inkar etse, bir mikrobun varlığı O’nu bana tarif etmeğe, göstermeye yeter” diyor. Onun için ilmin hepsi makbuldür. Tabiatıyla konularına göre, mevzularına göre ilimler sınıflandırılmıştır.
Allah'la kul arasında aracı yoktur. Peygamberimiz bu aracıyı ortadan kaldırmak için gönderilmiş son peygamberdir. Hıristiyanlıkta günahtan temizlenmek için mutlaka papaza başvurmak gerekir. Kiliselerde görüyorsunuz, insan, kusurlarını itiraf ediyor. Orada papaz, Allah'la kul arasında vasıtadır. İnsanları günahlarından Allah adına temizliyor. ll.Dünya Savaşı’nda canavarları bile utandıracak, cinayetleri işleyenler papazın önünde günahlarını sayıp döktüler ve tertemiz oldular(!) İşte böyle bir anlayış İslamiyet’te kesinlikle yoktur. İhlâsla “Allah” diyenin, duasını Allah kabul eder, günahlarını da bağışlar. Günahını, başkalarının yanında söylemekte günahtır. İçimizde olan bir günahı başkalarının yanında ifşa etmemiz dinimizde yasaklanmıştır.
KUVA-İ MİLLİYE VE MİLLİ MÜCADELENİN MANEVİ DİNAMİKLERİ
Milli mücadele, Türk tarihinin en önemli hadiselerinden biridir.Bu mücadele;Anadolu insanının başarıyla sonuçlandırdığı tarihe altın harflere yazılmış bir destandır. Türk milletinin top yekûn seferber olduğu, mevcudiyetini, imanını, şeref ve istiklalini korumak için ayaklandığı, milletin her ferdinin üzerine düşeni yaptığı, el ve gönül birliği ettiği bir mücadeledir. Bu mücadele imanın, hürriyet, istiklal, birlik ve beraberlik, fedakarlık ve gayret şuurunun, emsaline ender rastlanır numunelerinden birisidir. Kuşku yok ki bu mücadele, birçok millete, bağımsızlıklarını kazanma yolunda bir örnek olmuştur.
Milli Mücadele; 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nden 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Mütarekesine kadar geçen ve yaklaşık dört yıl süren bir zaman sürecinin adıdır. Bu mücadelenin içinde, cephelerde fiili çatışmalar var, halkı bu davaya inandırma gayretleri var, yurdun karış karış dolaşılması, halkın ikna edilmesi, isyanların bastırılması, milislerin organize edilmesi hareketi var. Bir devletin kuruluşu ve düzenli bir orduya geçişi var. Yani imkansızın başarılması hadisesi var. Kısacası dört yıla sığdırılmış belki yüz yıllık bir başarılar yumağı var. Bu süreç kesin askeri bir zaferle sonuçlanmıştır. İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kutlu mücadeledeki başarının müşahhas sonucu olarak bugün dimdik ayakta durmaktadır. Bölgesinin en saygın ve en güçlü devletidir.
Milli Mücadele; Türk milletinin tarihin derinliklerinden beri sahip olduğu özellikleri taşıyan bir halk hareketidir. Birinci Dünya Savaşında yenilgiye uğramış, elinden silahları alınarak ordusu dağıtılmış, ülkesinin bir çok yeri işgale uğramış bu millet, bu kez son vatan toprağı Anadolu’yu düşmanların işgalinden kurtarmak, hürriyet ve istiklalini muhafaza etmek için büyük devletlerle bir kez daha karşı karşıya gelmiştir. 1000 seneden beri hep devlet kurarak ve bağımsız olarak yaşamaya alışmış Türk milletinin içine düştüğü bu çaresizliği bir yazgı olarak kabullenmesi mümkün değildi.
Anadolu’da Milli Mücadele fikri, daha Birinci Dünya Şavaşı’nın yenilgiyle sonuçlanacağının anlaşılmasıyla başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa ’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı Milli Mücadele için yeni bir merhale olmuştur. Milletin temayül, irade, istidat ve kudretini en iyi ve en büyük liyakatla sezen Atatürk’ün liderliği ile Milli Mücadele Anadolu’da makes bulmuştur.
Bildiğiniz gibi Kuvai Milliye, bağımsızlık mücadelesinin düzenli ordudan önceki safhasında önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bu adla teşkilatlanan milisler, milli uyanış hareketinin başlamasında ve yer yer işgal kuvvetlerinin gücünün kırılmasında küçümsenemeyecek fonksiyonlar icra etmişlerdir. Kuvayi Milliye, halkın düşman saldırılarına boyun eğmiyeceğinin, ülkesi ve mukaddesatını sonuna kadar savunacağının, hürriyet ve bağımsızlığını koruyacağının bir haykırışıdır.
Bu vesileyle din hizmet sunan bir kurumun Başkanı olarak değerli huzurlarınızda bir hususu dile getirmek istiyorum. Bu kutlu mücadelenin bütün safahatında gerçek din adamlarının büyük katkısı ve emeği olmuştur. Bugün iftiharla bu hakikati dikkatlerinize arz ediyorum. Muhakkak ki bu mücadele ve başarı kollektif çalışmanın bir sonucudur. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bu büyük başarı, topyekun bir milletin başarısıdır. Her meslek erbabının bunda katkısı dikkate değerdir. Ancak halkın bu davaya inandırılmasında, milletin ruhunda ve benliğinde mevcut olan direnme gücünün ateşlenmesinde, din bilginlerinin ve görevlilerinin büyük katkısı olmuştur. Ölüm kalım mücadelesinin ilk günlerinde halk, Mustafa Kemal Paşanın da belirttiği gibi hakiki vaziyeti tam olarak anlayamamıştı. Fikirlerde bir karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir haldeydi. İşte bu durumda pek çok din adamı yine Mustafa Kemal’in ifadesiyle “Hakikati halka izah ettiler. Doğru yolu gösteren vaaz ve nasihatlarda bulundular. Halkı direnişe çağırdılar”.
Biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu katkıları bütün ayrıntılarıyla Türk kamuoyuna yansıtmak üzere, şu ana kadar iki önemli ve değerli yayın faaliyetini gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Bunlardan birincisi tarihçi Cemal KUTAY’a hazırlattırılan “Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in Manevi Mimarları” isimli çalışmadır. Diğeri de Prof. Dr. Ali SARIKOYUNCU’nun “Milli Mücadelede Din Adamları” adlı iki ciltlik eseridir. Her iki eserde de kurtuluş mücadelesinin dayandığı manevi dinamikler bütün açıklığıyla ortaya konulmuştur. Hemen ifade edelim ki, din adamlarının katkıları bu iki çalışmada zikredilenlerden ibaret değildir. Arşivlerde bu konuda gün ışığına çıkarılmayı bekleyen daha çok tarihi vesika bulunmaktadır.
Din adamlarının gayretlere örnek olmak üzere burada belki de birkaç ismi zikretmek yerinde olacaktır. Mesela bunlardan biri Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’dir. Bu değerli Müftümüz, Denizli’de düzenlediği mitingle Ege’de Milli Mücadele meşalesini ilk başlatan kişi olmuştur. Bildiğiniz gibi, 15 Mayıs 1919’da İzmir Yunanlıların işgaline uğrayınca, acı haber derhal Denizli’ye ulaşmıştır.Bunun üzerine Ahmet Hulusi Efendi derhal halkı toplayarak onlara tarihi bir konuşma yapmıştır. Konuşmada Müftümüz, düşman işgaline karşı ilgisiz ve hareketsiz kalmanın dine ve devlete ihanet anlamına geleceği, vatana karşı irtikap edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affının imkansız bir günah olacağı, istiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuuru ve kalplerdeki iman gücü ile bu mücadelenin zaferle sonuçlanacağını belirtmiştir.
Tabi daha pek çok ismin katkılarını zikretmek mümkündür. Madem ki burada Balıkesir’de bu konuşmayı yapıyoruz, Balıkesirli din adamlarının katkılarına da temas etmeden geçmeyelim. Edremit Müftüsü Hafız Cemal’in ve Hasan Basri ÇANTAY hocanın da değerli gayretlerini anmak gerekir. O, Kurtuluş savaşımızın isimsiz kahramanlarından birisidir. Kimsenin sesinin çıkmadığı o felaket günlerinde Hasan Basri ÇANTAY Balıkesir’den bir ses yükseltmeye karar vermiş, bu isimde bir gazete çıkararak Türkün çiğnenen haklarını savunmaya girişmiştir.
Gerçekten de Birinci Dünya Savaşı sonrasının kara günlerinde Balıkesir’den yükselen bu ses, kardeş sesiydi. Vatan sevgisiyle dolu, zulme ve haksızlıklara karşı haykıran bir sesti. Hasan Basri ÇANTAY hocanın çalışmaları bunlarla da sınırlı kalmamıştır. Görev aldığı ilk Mecliste de tam bir vatanperver gibi mücadelesine devam etmiştir. O günlerin güç şartları altında Milli Mücadelenin gayesine ulaşması için kendisine tevdi edilen her türlü görevi seve seve yerine getirmiş, zihinleri yeni Türkiye Cumhuriyetini kabule hazırlamak için mecliste konuşmalar yapmıştır. Milli mücadele öncesi yalnız Balıkesir’de değil, memleketin her tarafında yankı uyandıran güçlü sesler olmuştur. Bunların en önemlilerinden birisi de Mehmet Akif ERSOY’dur. Bu vesileyle başta Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bu kahramanların ve şühedanın hepsini rahmetle anıyorum.
SONUÇ
Atatürk'ün din hakkında söylediklerini bir nebze anlatmaya çalıştım. Söylediklerim büyük ölçüde Atatürk’ün kendi ifadeleri olmakla beraber, daha iyi anlaşılması için bunların yorumlarını da yapmaya çalıştım. Sizler de, alıp Nutuk'tan veya diğer kitaplardan bunları okursanız Atatürk'ün dine nasıl baktığını öğrenebilirsiniz. Bir insanı sevmek, ancak onu iyi tanımakla mümkündür. Ebu Hanife'yi seviyorsanız, eserlerini okumanız gerekir. Onun eserlerini hiç okumamış birisi onu nasıl sevecektir? Peygamber hakkında hiçbir bilgisi olmayan onu nasıl sevecektir? Bir kişiyi sevmek için onu tanımak lazım, tanımak için de okumak lazımdır. Ben şuna inanıyorum: Eğer Atatürk'ün sözleri layıkıyla okunabilseydi, bugün Atatürk hakkında olumsuz kanaat taşıyan bir takım insanlar bu kanaatlerinden vazgeçerlerdi. Bunu Atatürk'ü iyi okumamız, iyi tanımamız için söylüyorum. Tarih şuuru çok önemlidir. Dününü bilmeyen, bugününü iyi anlayamaz. Bugününü bilmeyen yarın için hazırlıklı olamaz. Onun için tarihimizi çok iyi tetkik edip, öğrenmemiz lazım. Atatürk beşer tarihini çok iyi biliyordu. İslam dini, milli heyecana karşı değildir, ırkçılığa karşıdır. Yine okuduğunuz zaman göreceksiniz, Atatürk ırkçılığa şiddetle karşı çıkmıştır. Irkçılık milletimizi parçalara ayırmak için düşmanlarımız tarafından ortaya atılmış bir fikirdir. Ancak milliyetçilik, yani her insanın milletini sevmesi,milli tarihiyle övünmesi, milli menfaatlerini düşünmesi, dinimizde yasaklanmamıştır. Nitekim Kur’an-ıKerim’de, birçok ırkların varlığından bahsedilir. Ancak bunu ideoloji haline getirmek yasaklanmıştır. Kavmiyetçilikle, ırkçılık arasında veya milliyetçilik ile ırkçılık arasında fark vardır. Birisi psikolojik hadisedir. Diğeri ise ideolojiktir. İdeolojik hale getirilirse o zaman zararlı olur. Şüphesiz tarihimiz övünülecek çok şeylerle doludur. Türk Tarihi sadece Cumhuriyetle veya Osmanlı Tarihi ile başlamıyor. Daha gerilere 8.bin yıla kadar giden bir tarihimiz vardır ve bu tarihimizde bize ışık tutan yönler, hikmetler ve ibretler vardır. Bir milleti ayakta tutan bu tarih şuurudur.
Ülkemizin önünde yeni ufuklar var. Millet olarak geleceğimiz yeni umutlara gebedir. Tarih lehimize dönmüştür. Lehimize dönmüş tarihi iyi kullanmalı ve önümüze hedef olarak konmuş olan muasır medeniyet seviyesine muhakkak ulaşmalıyız. Milli ve manevi değerlerimizden aldığımız eşsiz özelliklerimizi yaşatma gayreti içinde olmalıyız. Bu bizim çocuklarımıza ve gençlerimize bırakabileceğimiz en değerli miras olacaktır. Bizden öncekiler bağımsızlığı, Cumhuriyeti ve bu yüce devleti bize miras bıraktılar. Bu değerlere sahip çıkmalı, bunu çocuklarımıza da öğütlemeliyiz.
Sözlerime son verirken Sayın Valime ve beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için sizlere teşekkür ediyor, sevgiler, saygılar sunuyorum.
Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/duyuru.asp?id=91
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Çocukların söylemlerinden bile mağdur siyaseti yapmak bir erdem değil, istifadeciliktir....Ancak ne yazık ki taraftarlarının hızlı bir mitoz bölünme göstermesi sonucu topluma hızla sirayet etme eğilimi göstermek de,,, her canlı bencil, istifadeci doğar...,
gelişim ya içgüdüsel dürtülerle temin edilir, ya da yeni nesillerinde muassır medeniyet seviyesini ilke edinmiş eğitim ve öğretimle....
ve ne çare hayat adil değildir,,, herkes aynı fırsatlara sahip olamayabilir,,, sonuçta içgüdüsel dürtülerinin dürtüklediği hırs ve kıskançlıkları kimi grup, ahali mensubu olmakla kimi de kendilerini bilumum içinden 'erdem' geçen sıfatlarla tanımlandırır, ilelebet ulaşabilecekleri yegane kazanımda da işbu tesellibaz sıfatlardır,,, yoksa vakıf olmak için reenkarnasyona bel bağlamalarından başka da bir çare (ne çare) yok....
HADDİNİZİ BİLİNİZ,,,, MİDENİZE, ELİNİZE, BELİNİZE, GÖZÜNÜZE, ZİHNİNİZE KONUYU ERDEMSİZLEŞTİRME İŞTAHINIZA DESTUR VERİNİZ....
Hiçbir şekilde devlet eliyle din eğitimi OLMAMALI;;
Avrupa'da o çoc özendiğiniz din eğitimin altından bir dolu sapkın ilişkiler döküldü....,
Din VİCDANLARA HAKİM OLMALI,,,
Nasıl devlet eliyle edep, erdem, ahlak, saygı, insani değer ÖĞRETİLEMİYORSA
İNANÇ DA ÖĞRETİLEMEZ..
ANCAK SÖMÜRÜLÜR
SÖMÜRTÜLÜR....
Sayın cognis;
kim çocukların söylemlerinden istifadecilik yapıyor? Aşağıdaki iletinizin devamında tam 21 tane çocuğun söylemi var. Bu iletiyi siz yazmadınız mı?
Avrupa'da ki eğitime sizin özendiğiniz apaçık ortada. Ben onların inançlarını sapkında olsa öğretebildiklerini söylüyorum. Asıl onların inançlarını öven ve hayranlık duyan sizsiniz. Hatta aşağıdaki birinci ve ikinci yazınızda bu hayranlığınızı dile getiriyorsunuz.
Avrupa, Amerika yapınca hayransınız ama Türkiye de olunca sömürü oluyor öyle mi?
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Avrupa ve Amerika’da 2-9 yaş çocuklara Tanrı’ya ilişkin düşüncelerini sormuşlar. Dinsel eğitimin bir parçası olarak çocuklara Tanrı’ya bir mektup yazın ve duygularınızı isteklerinizi anlatın demişler.
1,2,3,4,5,.........................19,20,21
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Allah'a kendi beyin ve gönüllerinden yol bulan çocuklar hür irade ve akla sahiptirler....
Rumuz konusuna gelince ''ERDEM'' adı sizi rahatsız mı ediyor? Benim oğlumun adı.İnanın bu yazdıklarınızı ona okutsam o da gülerdi.Cevap vermekten bu kadar aciz misiniz de konuyla değil de rumuzla meşgülsünüz.Hem ERDEM denilince Türk insanı bir anlam çıkarabiliyor.Ya sizin rumuzunuz; ''COGNİS'' çok manidar olduğu kesin....Peki siz kimlere şirin gözükmek için bu rumuzu takındınız?
ASIL SİZ HADDİNİZİ BİLİNİZ, insanların midesine, eline, beline, zihnine müdahale etme işi haddinizi aşar.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Dinde olmayan bir şeyi dini kavram ve esasmış gibi savunmak bunu düzeltene dine saldırıyor demek büyük günahtır...
.........
Bu cevşenin insanı koruması, yardım etmesi, zorluklarını gidermesi inancı şiilerin imamlara göstedikleri şirk kabilindendir.
............
Sayın commodore1tr;
Cevşen in dinin esaslarından olduğunu nereden çıkardınız. Yazdığım yazıda açıkça DUA ve ZİKİR olduğunu belirttim zannediyorsam.
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Cevşen bir DUA ve ZİKİR dir.
İnsanlar korunmak için Allah'a dua edebilirler. Pek tabii dir ki Allah'tan insanları her türlü kötülüğe karşı koruması beklenir. Zorlukları gidermesi, yardım etmesi, depremden ve doğal afetlerden koruması beklenir.
Dua'nın Kuran da ve dinde ki önemini önceki iletide yazmıştım. Ha siz benimsemeye bilirsiniz ben benimserim... Tutupta buna bi'at dır deme hakkınız olduğunu da zannetmiyorum. Eğer birisi çıkar da bu İslam dininin emridir, herkesin yapması lazım derse o zaman karşı çıkabilirsiniz.
İsteyen okur isteyen de okumaz. Bir sürü sapkın yayın varken hem de konumuz dediğiniz KADIN lar üzerinde bir sürü sapkınlıklar yapılıyorken bu forumda neden sorun olarak cevşen dillendiriliyor?
Cevşen in dua ve zikir olduğu isteyenin de istediği şekilde dua ve zikir yapma özgürlüğü olduğu ortadadır.
Lütfen dönemediğiniz şu konunuza dönünüz.Saygılar sayın commodore1tr.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Lütfen dönemediğiniz şu konunuza dönünüz. Saygılar sayın commodore1tr./erdem53
Sn commodore1tr;
Artık devam ediniz, size tahammül edemeyenler dahi sizin ne diyeceğinizi merak ve heyecanla bekliyor.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sn Erdem53,
Cevşen, camilerde "de" satılır, diyanetin buna sessiz kalması işin acı tarafıdır. Aynı şeyi yazmak zorundayım, cevşeni açarsanız içindeki kagıttan depremden, selden, hastalıktan korudugu yazar. Bizim insanımız da bunu takınca korundugunu sanır, sonra da İzmit depreminde oldugu gibi duyarsızlık ve bilimden,akıldan uzak kalma, herşeyi Allah'a bırakma yüzünden bir hiç ugruna can verir. Artık herşeyi Allah'tan bekler olduk, Kuran'da çokça vurgulanan cümlelerden birisi "Biz size akıl verdik'tir." Dua'lardaki kudret, Allah'ın takdiri ile aptallık arasındaki kalın çizgi, beyin hücrelerimizde algılanamaz oldu.
Kadınlardan konusalım diyorsunuz, peki... Bugünkü hükümetin kadınlara kabul ettirmek istediği rol nedir? En az 3 çocuk yap, otur onlara bak. İstatistiklere en son ne zaman göz gezdirdiniz? 2002'den bu yana, çalışan kadınların oranının ne kadar azaldıgını biliyor musunuz? Ağaçlara çaput bağlayan, türbelerde ölüden medet uman kadınların sayısı son 6 yılda katlandıysa ve siz hala bunu farkedemiyorsanız daha fazla zorlamanın anlamı yok sanırım. Günümüzün son modası da ne yazık ki Allah'a yalakalık yapmak oldu. Gazetelerin internet sitelerinde dolu yagdı haberine "Allahım isterse herşeyi yagdırır" ya da bilmem kaç milyon ışık yılı uzaklıktaki nebula patlaması haberine "Allah'ın kudreti yarabbi" şeklinde yorum yazanların sayısındaki hızlı artış, insanların din anlayışının ne kadar yozlaştıgının kanıtıdır.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Lütfen dönemediğiniz şu konunuza dönünüz. Saygılar sayın commodore1tr./erdem53
Sn commodore1tr;
Artık devam ediniz, size tahammül edemeyenler dahi sizin ne diyeceğinizi merak ve heyecanla bekliyor.
sayın cognis;
hayret doğrusu ilk kez birisinden alıntı yapmamışsınız.Yanlış da olsa kendi adınıza tespit yapıyor olmanız güzel.
Ancak ben sayın commodore1tr ye ''size tahammül edemiyorum'' diye birşey söylemedim, söylememde.Yazıdıklarım dan da böyle bir sonuç orataya çıkaramazsınız.Bu tespite nereden ulaştınız anlayamadım.
Belki sizin; sizinle aynı fikirde olmayanlara tahammülünüz olmayabilir.O da sizin sorununuz...
Konuya dönülmesini istememdeki amaç; sizin gibi konuyla ilgili yazıyormuş gibi yapıp dini değerlerle veya insanların değer verdiği şeylerle alay etmeye çalışılmasının son bulmasını istememdir.
Bir noktadan sayısız doğru geçebilir... Fakat, her noktadan değil...
Ve siz yanlış noktada duruyorsunuz...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bu görüşlere katılmak ise mümkün değildir. Bizim Kurtuluş savaşı filmlerimizde bile gerçek anlamda islami öğeler öne çıkartılmaktadır. Bir çok film de Allah a yakarı yapılmaktadır. Takva filmi ödül almış bir filmdir.
Misyonerlik kendi topraklarında YAPILMAZ. Yurt dışında bu görevi yapan bir çok kişi vardır. İşin ilginci oralarda Kanada ABD ve Avrupa ülkelerinde bizim misyonerlere bizim onların misyonerlerine gösterdiğimiz saygı ve sevgiden çok daha fazlası gösterilmekte, anlayışlı davranılıp hatta bizzat devlet ve belediyece desteklenmektedir.
Siz ve sizin gibilerin hatası '' Rabbena hep bana....'' diye gene İslam da olmayan bir uyduruk ''dua''yı kendinize destur edinmenizdendir. Örneğin Minnesota belediyesi Eyaletlerindeki müslüman nüfus göz önüne alınarak camii için yer tahsis edip caniiyi bizzat belediye bütçesiyle yaptırdıklarında '' aferin işte böyle olmalı '' derken Bir çok Rumun yaşadığı Adalardaki yapılmış kiliselerine bakım istediklerinde '' İslam ülkesinde salyangoz satılmaz, burası islam ülkesi çan çalamaz'' diyorsunuz. Benim literaterümde bunun adı ikiyüzlülük ve arsızlıktır. İslamın en enömli desturlarından birisi '' sana nasıl davranışmasını istiyorsan karşındaki ne öyle davran'' dır. Ama siz gibilerde bu sadece sözdedir....
Bireylerin dinlerini öğrenme ve öğretme hürriyetinin, din ve vicdan hürriyetinin ve dolayısıyla laikliğin de temel bir parçası olmasıdır. ABD gibi gerçek mânâda laik ülkelerin devlet okullarında din dersleri yoktur. Ama bu konuda bir boşluk ve sıkıntı da yoktur; çünkü isteyen herkesin din ile normal müfredatın içiçe okutulduğu ve din derslerini papaz, rahibe gibi din görevlilerinin hem de dinî kisveleri içinde verdiği özel okullar açma ve çocuklarını bu okullara gönderme hürriyeti vardır. Bunların statüleride belirlenmiştir. Birbirlerinin üzerlerine taşmazlar ve herkes bilir ...
Dinlere saygı duyma gerekliliği herkes için vardır. Ama ne hikmetse müslüman olanlar Hristiyan peygamberine ''İSA'' demek kutsal kitaplarına ''UYDURUK'' demek gibi bir çok hakkı kendisinde görür. Hiç bir yetkimiz ve ilgimiz yokken Kitapları İNCİL hakkında atar tutarız. ''Değiştirildi de şöyle olduda böyle olduda şu işine geldiği için şöyle dedi de...'' Bunu diyenlerin kendi dininide bilmemeleri ayrı bir acı kaynağı ve üzerinde düşünülecek durum olması haricinde daha da acısı karşıdan buna gelen tepkilerede gene bizim çok sert tepki göstermemizdir. İSA deme hakkını kendisinde bulan kişi MUHAMMED lafını duyunca küplere binemez. İNCİL e laf edip duran KUR'AN a gelecek laflara hazır olmalı kabul etmelidir. Bunun önlenmesinin yolu tüm dinlere saygı duyarak kişileri bu konuda rahat bırakmaktır.
Ama biz maalesef islam dinini bile bilmez yoldan çıkarmak için her şeyi yaparken başkalarına laf atarız. Orada Rahip ve Rahibeler inançları gereği görevlerini yapmaktadır. Bizde de herkes kendi işine baksın...
Sayın commodore1tr;
kurtuluş savaşı filmlerinde gerçek anlamda İslami değerlerin ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilir ki.
Bir de siz TV deki filmlere, dizilere bakınız.Hangi diziye bakarsanız bakınız hizmetçilerin başı örtülüdür.Televizyonda hiç başı örtülü bir aile olupta başı açık bir hizmetçisi olan film gördünüz mü? Buradan hemen yanlış bir yorum çıkarmayınız; başı açık olanın kapalı olandan veya başı kapalı olanın açık olandan üstün olduğunu kastetmiyorum.Bir tane film gösteriniz, hangisine bakarsanız başı kapalı, düşünceleriyle alay edilen, cahil insanlar hizmetçidirler.
Çan çalınması konusunda ise; evet çan çalamazlar. Siz ezan sesinden rahatsız olun ama biz size çan çalalım öyle mi?...
Hangi Avrupa ülkesinde veya Amerika da ezan okunabiliyor....
Müslümanların İsa (A.S.) saygı duymadığını nasıl yazabiliyorsunuz anlamıyorum.
İslamiyette H.Z. İSA (A.S.)'ın peygamber olduğuna ve Cebrail aracılığı ile kendisine 4 büyük kitaptan birisi olan İNCİL in indiğine inanılır. Hiç bir zaman da saygısızlık edilmez, kendisine yazınızdaki gibi sadece ''İSA'' diye hitab edilmez. (Hz. İSA a.s. , Hz. İSA ve ya İSA a.s. diye hitab edilir.) Asıl siz ''İSA'' ve ''MUHAMMED'' yazarak saygısızlık ediyorsunuz.
İNCİL ise; Allah tarafından Cebrail aracılığı ile İSA (A.S.) a indirilmiş 4 büyük kitaptan biridir.Bütün Müslümanlar buna inanır ve saygı duyar.Allah'ın indirmiş olduğu bir kitaba karşı nasıl saygısızlık yapılabilir ki?
Ancak şu anda siz de taktir edersiniz ki piyasada birçok değişik incil vardır. Bildiğim kadarıyla Matta, Markos,Yuhanna, Luka ve bunlardan başka birçok değişik İncil vardır.
Bu da İncil de sonradan değişiklik yapıldığını ortaya çıkarır.Kuran da ise tek bir Kuran olduğunu ve tek bir harfin bile değişmediğini görürüz.
Bu demek değildir ki İncil saygınlığını yitirmiştir.Biz yine saygı göstermeliyiz, çünkü değiştirilmiş olsa da gerçek İncil den bazı kısımları içerbileceği ihtimali bulunmaktadır ve Müslümanlar tarafından saygı duyulur.
Bir konuda ise haklısınız: ''Bunun önlenmesinin yolu tüm dinlere saygı duyarak kişileri bu konuda rahat bırakmaktır.''
Evet çok doğru İNSANLARIN İNANÇLARINA SAYGILI OLALIM ...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Fischer rumuzlu üyeden alıntı
Sn Erdem53,
Cevşen, camilerde "de" satılır, diyanetin buna sessiz kalması işin acı tarafıdır. Aynı şeyi yazmak zorundayım, cevşeni açarsanız içindeki kagıttan depremden, selden, hastalıktan korudugu yazar. Bizim insanımız da bunu takınca korundugunu sanır, sonra da İzmit depreminde oldugu gibi duyarsızlık ve bilimden,akıldan uzak kalma, herşeyi Allah'a bırakma yüzünden bir hiç ugruna can verir. Artık herşeyi Allah'tan bekler olduk, Kuran'da çokça vurgulanan cümlelerden birisi "Biz size akıl verdik'tir." Dua'lardaki kudret, Allah'ın takdiri ile aptallık arasındaki kalın çizgi, beyin hücrelerimizde algılanamaz oldu.
Kadınlardan konusalım diyorsunuz, peki... Bugünkü hükümetin kadınlara kabul ettirmek istediği rol nedir? En az 3 çocuk yap, otur onlara bak. İstatistiklere en son ne zaman göz gezdirdiniz? 2002'den bu yana, çalışan kadınların oranının ne kadar azaldıgını biliyor musunuz? Ağaçlara çaput bağlayan, türbelerde ölüden medet uman kadınların sayısı son 6 yılda katlandıysa ve siz hala bunu farkedemiyorsanız daha fazla zorlamanın anlamı yok sanırım. Günümüzün son modası da ne yazık ki Allah'a yalakalık yapmak oldu. Gazetelerin internet sitelerinde dolu yagdı haberine "Allahım isterse herşeyi yagdırır" ya da bilmem kaç milyon ışık yılı uzaklıktaki nebula patlaması haberine "Allah'ın kudreti yarabbi" şeklinde yorum yazanların sayısındaki hızlı artış, insanların din anlayışının ne kadar yozlaştıgının kanıtıdır.
Sayın Fischer;
siz hangi camiden bahsediyorsunuz. Cami diye başka bir yere gitmiş olmayasınız.
Cevşen i hiç okudunuz mu? Yoksa siz incik boncuk satan bir yerden cevşen diye satılan uyduruk süs eşyalarına bakmayasınız.Cevşen i ben okuyorum ama dediğiniz şeyleri göremiyorum, hangi kısımda var.?
Allah'a dua ederken depremden, selden, hastalıktan.. v.b. den bizleri korumasını dilemek sizce mantıksız mı?. Cevşeni takarsanız değil de dua niyetiyle okursanız, orada bahsedilen şeylerden korunmak için Allah (c.c.) a dua etmiş olursunuz.Aynı zamanda da Allah'ı güzel isimleriyle zikretmiş olursunuz.
Bu demek değildir ki siz gözünüzü kapatıp herşeyi Allah'tan bekleyin... Siz elinizden geleni yapar, gerekli tedbirinizi alırsınız ondan sonrasında Allah'a sığınırsınız.
Evet Allah insana akıl vermiş... Eğer bir kez olsun Camiye giderseniz camilerde cevşen satılmadığını ve eğer bir kez olsun Cevşen i açıp okursanız (Türkçe açıklamalı.Kitapçılarda mevcut) içerisinde savsata yazmadığını görürsünüz.
Hükümetin politikasını ve diğer batıl inançları bana cevap olarak değilde foruma katkı amacıyla yazmanız daha yerinde olacaktır. Forumun önceki safhalarında defaatle hükümetin din konusundaki siyasetine karşı olduğumu belirttim.
Diğer yazdıklarınıza ise anlam veremedim. Uzaydaki nebula patlamasını bırakında, Allah'ın izni olmadıkça yaprağın bile sallanamayacağına inanıyorum. Bu şimdi Allah'a yalakalık yapmaksa ben gurur duyarım.
Asıl kimler kimlere yalakalık yapıyor siz onlara bakınız.........
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Aslında bugün bu foruma hiç yazmayacaktım. İçim yanıyor çünkü.
Dün akşam bir kanal açık kendi kendine çalıyordu. İngilizce konuştuğuna göre muhtemel yabancı bir kanal dedim içimden ama hiç elleşmedim. Sadece sesi arkadaş oluyordu bana çünkü ben kitap okuyordum. Tavsiye ederim 58 gün...
Bir ara saat 22 gibi '' Turkey'' ''Bomb'' ''At least 5 died'' gibi sesler gelince Tv ye baktım. Anladım ki BBC imiş. Yayını kesmiş bir şeyler anlatıyor. İki dakika kadar baktıktan sonra yerimden zıpladım ve Türk kanallarını dolaşmaya başladım.
İlk dokunduğum kanal ATV idi ve ibo denen şahıs şaklabanlıkla karışık bir şeyler yapıyordu. Dedim bir şey yok BBC eski bir haber mi veriyor ne ? Sonra bir iki kanal daha dolaştım tık yoktu ama birden acı gerçek çıktı karşıma. Güngören'de şerefsizler biri ses bombası olmak üzere iki bomba patlatmışlar ölü ve yaralılar mevcut.... İnanılmaz bir üzüntü ile şoka girdim. Gözlerim doldu aptallaştım elimden kitabım düştü ağzım açık kaldı.
Bir kere daha ATV ye döndüm ibo böğürüyordu. Aklıma geldi ne ilginçtir ki 12 erimizin şehit edildiği günde tv de ibo vardı gene böğürüyordu. CNN BBC RAI RTL ARD SAT 1 CANAL + yayıonı kesmiş Türkiye ye bağlanmış bizim Tvler devam ibo böğürüyor....
İçim iyice bir garip oldu ve bu meşum olayı veren kanallarda dolaşa dolaşa saat 0200 ı ettim. Küfür bile edemedim. Edilecek en ağır küfürün bu kişilere iltifat olacağı aklıma geldi, utandım bozardım şaşırdım. İnsan üstü bir gücüm olsun istedim ama yoktu işte normal sıradan bir insandım. Oysa oraya gidip zamanı ters çevirip katliamı önleyip o şerefsiz insanlık dışı yaratıkları yakalayıp uzayın sonsuzluğuna hapsetmeyi ne çok isterdim. Olmadı gücüm yoktu...
İçimde kopan diğer fırtınaları burada yazacak değilim. Saat 0200 gibi Fox tv yi açtım Ahmet çakar ın bir yarışma programı vardı sanırım banttan. Biraz ona baktım sinirim üç tüpüde kaldırmadı bir olay oldu aklıma buradan birisi geldi ama ortadaki vahim tablodan dolayı yazmayayım dedim , boş ver aldırma o da öyle olsun ....
Amma buraya gelip dolaşıp zaman zaman siteye bakıp bu arkadaşın iletilerini gördükçe cevşen ve din hakkında ki akılalmaz yazılarını okudukça ve bir satır bile açılmış olan ''İstanbulda bomba'' forumuna bir şey yazmamış olduğunu görünce hay cevşenine dedim ve bir iki satır yazma gereği duydum. Bu bu kişiye belki son iki iletim olacak bir daha ne yazarsa yazsın pek ciddiye almayacağım çünkü bugün şuan fiilen ispatladı kendisinin aslında ne kadar büyük bir dindar olduğunu...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bir gün politikacılığa özenir de, kendinize şöyle bolca dinleyici bulmak zorunda kalırsanız, yüksekçe bir yere çıkıp bağırın:
- Elden gidiyor...
* * *
Elden giden şeyin, özellikle elden gidecek türden somut bir şey olmaması şarttır.
Örneğin:
- İman elden gidiyor, deyin.
Yahut:
- Din elden gidiyor.
Yahut:
- Bayrak elden gidiyor.
* * *
İman, din, bayrak gibi kutsal kavramlar, maaş, ücret, tarla, tavuk, horoz, bakraç, güğüm, inek, at, katır, eşek gibi; somut olarak elden gidebilecek türden şeyler olmadığı için; sizi dinleyenler, bunların gerçekten gidip gitmediğini ölçemeyeceklerinden, sözlerinize kolayca inanabilirler.
* * *
Ve siz de sürdürebilirsiniz bağırmanızı:
- Gidiyor, arkadaşlar gidiyor, elden gidiyor.
Hiç kuşkuya düşmeyin, kimse kalkıp da:
- Yahu din elden nasıl gider, belediyenin istimlak ettiği babadan kalma bakkal dükkânı mı bu, diye sormaz.
* * *
1400 yıllık İslam dininin, avcı görmüş 4 ayaklı tavşan gibi şıp diye elden kaçabileceğine inanır herkes.
İnanınca da, dini tekrar yakalayıp avucunun içine almak için, sürü sepet peşinize takılır.
* * *
Siz önde onlar arkada:
- Gidiyor kardeşler, gidiyor; din elden gidiyor, diye bağıra çağıra görkemli bir yürüyüş eylersiniz.
* * *
Osmanlı tarihinde:
- Din elden gidiyor!
Vaveylasıyla çok sadrazam kellesi koparılmış; hatta aynı zamanda halife olan imparatorların bile canları cellat kemendiyle alınmıştır.
Ve gerçekte giden din değil; ya padişah, ya çevresi olmuştur.
* * *
En elden gidemeyecek şeylerin, elden gittiğini haykırarak adam toplamak; bizde geleneği olan politik bir kışkırtma tuzağıdır.
* * *
Çıkar bir kürsüye, boyun damarlarını şişire şişire naralanırsın:
- Elden gidiyor dostlar, elden gidiyor; bayrak elden gidiyor.
Veya:
- Namus elden gidiyor.
Veya:
- Namaz elden gidiyor.
Veya:
- Türklük elden gidiyor.
* * *
Bunları elde tutmak için, kimin iflahını kesmek gerekiyorsa, hedef olarak da onu gösterirsin:
- Muhtar İdris yüzünden, öteki dünya elden gidiyor!
Dinleyenler, Muhtar İdris’i yok edip, öteki dünyanın elden gitmesini önlemeye kalkarlar.
* * *
“Öteki dünya” yerine, “şeref” elden gidiyor da denebilir; “geçmiş elden gidiyor” da denebilir.
Ancak kavramlar hep soyut olmalı.
Kazara güneş elden gidiyor, yıldızlar elden gidiyor, rüzgârlar elden gidiyor, bulutlar elden gidiyor derseniz; kimse inanmaz.
* * *
Bakın siyasal liderlere; biri:
- Bayrak elden gidiyor, diyor.
Öteki:
- Din elden gidiyor...
Bir üçüncüsü:
- Türklük elden gidiyor...
* * *
Hangisi kalkıp da:
- 20. yüzyıl elden gidiyor, insan hakları elden gidiyor, minicik çocuklar elden gidiyor, çağdaşlık özlemi elden gidiyor, diyor?
* * *
Umurundaydı onların kaybedilmiş yüzyıl, insan hakları, çocuk mutlulukları ve çağdaşlık...
* * *
Politikacı, insanın enayisini arayan kişidir.
Şayet enayilik ortadan kalksa, politikacıya gerek mi kalır???
Çetin Altan
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sn Erdem53,
Camide imam satıyor diyen yok, caminin bahçesinde satılıyor diyorum. Cevşenin içinde yazıyor da demedim, cevşenin poşetinin içinde dedim, yani deri kılıfının korundugu poşette. Nasıl izah edilir başka bilmiyorum.
Nebulayı anlamanızı da beklemiyorum, o örnekti. Bahsettiğim şey, sorgulamaktan yani kafayı çalıştırıp birşeyleri merak etmekten uzaklaşan bir toplum oldugumuz.
Deprem olur kıytırık binalar yıkılır, Allah'ın takdiri, ormanı köklersen denge bozulur, Allahın takdiri, dereleri kapatıp üstüne bina dikersin sel olur, Allah'ın takdiri. Ben de bu insanlara diyorum ki ,ağzını açıp Allah'ın takdiri diye yağ çekip bakınacagına Allah'ın sana verdiği aklı kullan, sorgula.
Sn Commoder1tr,
İbo denen vatandaş, ara sıra roj tvde eğlence programlarında şarkı söyleyip tepinen bir kuldur. Ne gariptir ki Türk Milleti kendisini pek sever ve çoğunluğu acı günlerimizde tepinmesine sesini çıkarmaz, halk konserlerinde 1 adım önde olmak için yırtınır. Ne diyeyim, Allah'ın takdiri, kendisini baş tacı etti bize, yapacak birşey yok.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Fischer rumuzlu üyeden alıntı
Camide imam satıyor diyen yok, caminin bahçesinde satılıyor diyorum. Cevşenin içinde yazıyor da demedim, cevşenin poşetinin içinde dedim, yani deri kılıfının korundugu poşette. Nasıl izah edilir başka bilmiyorum.
Sayın Fischer;
bu yazınız bana, kimin söylediğini şu anda hatırlayamadığım bir sözü hatırlattı:
''Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.''
Yazınızda anlattığınız gibi Cevşen Camide satılmaz, avlusunda veya sokakta rastlayabilirsiniz. Bununla da Camileri veya Diyanet'i suçlayamazsınız.
Burada anlayamadığınız tek husus kalıyor. Sizin bahsettiğiniz süs eşyası herhalde. Cevşen takılınca değil dua olarak okununca insanı koruması beklenebilir. Deri kılıfalardan ve poşetten bahsediyorsanız süs eşyası olsa gerek. Siz kitapçılardan alıp okuyunuz. Gerçektende safsata olmadığını görürsünüz.
Saygılar sayın Fischer.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Fox tv de üç yarışmacı vardı. Birisi neden gelmiş hiç anlamadım ya da bana denk geldiği aralar ona sorulmadı konunun boş mankeniydi üç ha iki hu etti. Bir kere de salladı... Biri dekolteli bir bayandı. Eyüplü imiş, öteki Ortaköylü bıçkın bir delikanlı garip hareketli ha bire sırıtan havalı bir tip.
Biraz seyredebildim sinirim dayanmadı amma aklıma bir şey takıldı oradaki görüntülerden...
Eyüplü kıza sordu Ahmet Çakar daha doğrusu soru şöyleydi.
'' İstanbul’da Beşiktaş’la Ortaköy arasında ki saray hangisidir ?'' Kız bir bakış attı İstanbul da saray mı var ki der gibi sonra şıklar açıldı. Feriye Rumeli Beylerbeyi ve Dolmabahçe Kız soruya soru kıza bakıyor. Sırıtıyor Ahmet Çakar’ın bile yüzü değişti şaşırdı sanırım bu soruyu da bilemezlerse oha dedi sanırım. Baktı kötü Ortaköylü bıçkına döndü ne diyorsun diye Bizim bıçkın Ben Ortaköy Dere boyu’nda otururum Karaköy’e gider gelirim ama hiç saray olduğunu görmedim dedi !!!! Hadi doğru şık neyse de koskoca Dolmabahçe’yi görmemesi pessss Çırağan da plase si... İstanbullu kız dekoltesiyle oynadı yanıtı yapıştırdı BEYLERBEYİ .... Konu mankeni burada haaa dedi... Tabi bilemediler koskoca Feriye güme gitti Asya tarafında ki saray Avrupa’ya geldi... Bari Dolmabahçe de.... Ama bunlara Feriye sineması desen bilirler bence...
Ortaköylü sırıtık bıçkın ( Ben varya onla konuşmaktan çekinirim öyle havalı yedi tepenin en az üçünü o yaratmış gibi...) sorusu için bekledi soru geldi
'' Halk arasında ''hayırsız ada '' olarak ta bilinen sivri ada hangi denizimizdedir ?''
Ben dedim bunlar dalga geçiyor insanlarla bu da sorumu. Konu mankeni hooo dedi. Dekolteli kız dekoltesini salladı bir terlemiş gibi. Sırıtık baktı baktı ve ''halk arasında'' ya kafayı takmış olacak ki
'' ben hiç halk arasında böyle bir şey duymadım'' oldu ilk yanıtı... Benim kaşlar kalktı Ahmet Çakar’ın dudağı sarktı..
Büyük adayı biliyor musun dedi? Ahmet çakar Çocuk İstanbul’da dedi Ben içimden helal dedim. Kıbrıs dedi Akdeniz de dedi sonra ekledi sanırım... Rodos dedi öyle ada duymadım yanıtı geldi... Benim midemden yukarı sancı başladı...
Baktı baktı kesin olan Marmara’da değil dedi... Sonra yanıtı yapıştırdı Ege de ... Ahmet çakar da Egede Sular ısınıyor dedi... Sonra baktı üçü de şapşal şapşal bakıyor Ege de sular ısınıyor ne demek dedi?
Bayan dekolte yapıştırdı yanıtı
sıcak hava su buharlaşıyor...
Sırıtık
Yazın ısınır
Dekor
huuuu
Ahmet çakarın yüzü iyice değişince dekolte ''kuraklık'' diye ek yaptı...
Sırıtık genç iyice sırıtmaya başladı o ara kamera gence zummm yaptı amanın oda ne sırıtığın boynunda '' şuana kadarki tartışmalar sonucu nerede satıldığı belirlenemeyen '' cevşen var... Aklıma gecenin o saati değerli üye Erdem53 geldi... İşte dedim cevşenin hikmetiii başladım söylenmeye
'' Yerli malı
yurduna malı ,
herkes cevşen kullanalı'''....
Sonra da ekledim hemen İnsanların inançlarına saygılı olalım....
Olacaktım iyice olmasına kaldığım yerden de devam edecektim amma Erdem53 durduk yere fetva vermiş devam edin konunuza diye birde yazmış Allah yazmış... Şimdi devam etmek mümkün mü? Na mümkün....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sözler ve Yeni Asya Yayınevlerince hazırlanan Cevşen-ül-Kebir’lerin takdiminde yer alan “kim bu duayı şu kadar okursa, evine hırsız girmez, evi yanmaz, hastalıklardan şifa bulur, cennetlik olur…” gibi ifadeleri buraya nakletmek istemiyoruz zaten.
Ama şunu haykırıyoruz: Cevşen Sahih Değil!
Diyalogcuların bir sembol haline getirdiği, Vatikan Katolik Kilisesi temsilcisi George Marovich’in -diyalog toplantılarında gördüğümüz kadarıyla- dilinden düşmeyen cevşen’in dinimizdeki yeri nedir sorusuna cevap arayalım.
Diyanet Ansiklopedisinin Cevşen maddesinde özetle diyor ki:
(s.462-464)
Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte, “zırh, savaş elbisesi” anlamınagelmektedir. Terim olarak Şii kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygambere isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sağır denilen iki duanın ortak adıdır.
Cevşen-i Kebir: Anlatıldığına göre Asr-i saadette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz.Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, “Ya Resulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir.
Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah’a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehidleri derecesinde 900 bin şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez.
Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz.Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivâyet edilmiş olmasının yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur.
Dua, Şia bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır.Cevşen-i Kebir Türkiye’deki bazı Sünni müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır.Duayı, A. Z. Gümüşhanevi, tarikatla ilgili Mecmuatül-ahzab adlı eserinde nakletmiş, daha sonra özellikle Risale-i Nur cemaati tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ayrıca Şii kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır.
Cevşen-i Kebir diye bilinen ve Musa el-Kazımdan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygambere nispet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen, yaklaşık 15 sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihi bir vakayı anlatan,hafızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak, her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle raptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamberden alınıp rivayet edilmesi imkansız denecek kadar güçtür.
Duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, ayrıca Şii hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki Kütüb-i erbeada da bulunmaması, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede kitaplarda mevcut olması da bu görüşü desteklemektedir.
Sonuç:
Cevşen, Kaynaksız Mesnetsiz Şii Duasıdır.
Fazileti hakkında söylenenler uydurmadır.
Bu uydurma metni sünni müslümanlar arasında yaygınlaştıran “Risale-i Nur Cemaatleri” (nurculuğun pekçok kolları olduğu gerçeğini hesaba katarsak) olmuştur.
Said Nursi’nin cevşen hakkındaki saçmalıklarını buradan okuyabilirsiniz:
Şuâlar, 484, Onbeşinci Şua/Elhüccetü’z-Zehra/Üçüncü Medrese-i Yûsufiye’nin Tek Bir Dersinin Üçüncü Kısmı/Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Küllî Şehadetler
ALINTI
peki feto ne diyor;
Cevşen halisane yapılmış bir duâdır. Onun hangi cümle ve kelimesi ele alınırsa alınsın, damla damla ihlâs ve samimiyet yüklü duâ takattur eder. Durum böyle olunca, Cevşen kime izâfe edilirse edilsin, özdeki bu husûsiyete tesir etmemeli. Burada, "bir sözün Efendimiz'e izafesiyle bir başkasına izafesi arasında fark yoktur." demek istemiyoruz elbette. Demek istediğimiz şudur: Cevşen'in asgarî vasfı onun bir duâ olmasıdır. Başka hiçbir özelliği bulunmasa, sadece onun bu özelliği bile, Cevşen'e bir değer ve kıymet atfetmek için yeterli bir sebeptir. Halbuki onun daha nice özellikleri vardır ki, diğer maddelerde bazılarına işaret edilecektir. Öyleyse, sadece senedine âit şaibeden dolayı Cevşen'i tenkit pek haklı bir davranış olmasa gerek.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Eskiden bu kadar çok cevşen türban doğurma sorunlarımız yoktu. Saçma sapan yarışmalarda sunucu sorardı
Her ulusun kendisine has rengi ve deseni vardır. Ulusları temsil eder....
Yarışmacı aval aval bakardı...
Yardım edin mehmet Ali Beyyyy çok ihtiyacımız var.....
Bizde ağzımız açık bakardık bunu bilmiyor diye yardımı ne olacak ne diyebilecek....
Uğruna savaş yapılır kan dökülür....
Tık yok...
Bizimki Kırmızı üzerine ayyıldızlıdır....
Haaa bildim Kaşkolllll....
Bunlara şaşırır nereden çıktı ki derdik... Yıl ikibinlerin başlarıydı...
Sonra hayatımızs inanılmaz bir hızla Türbandı cevşendi büyüydü Fetoydu girdi dincilik aldı başını gitti eğitim öğretim nanay oldu. O günleri arar olduk... OKS den ÖSS den sıfır çekenler bizi şaşkına cevirtirken tv anketleride ağzımızı açık bırakmaya başladı...
Çanakkale savaşı Nerede oldu ?
Erzurum....
Çanakkale yerel TV si 18 Martta hemde Çanakkale'de bu soruları sordu...
Çanakkale savaşı ne zaman oldu ?
bayağı bir oldu ben bilmiyorum Kurtuluş savaşı olabilir ( Lise öğrencisi)
Çanakkale Savaşı Kimle kim Arasında oldu ?
Abd ile Rusya sanırım Abd kazandı ( Üniversite öğrencisi )
Çanakkale savaşında komutan kimdi ?
Kenan mı ne evrendi sanırım soyadı da onbaşı... ( Vatandaş )
daha neler neler ? Ama eğitimde türban şarttı ah bir türban taksalar işte bu bilgiler kaçamayacaktı... Bir de cevşen tamam
Sonra Hümeynici Kızı gördük Tv de O örtmüş örtüştürmüş herleyiyle Türbanda var tamam dedik bilir...
Nene Hatun un saçını açınca Sütçü imam ateş etti Kurtuluş savaşı başladı....
Ahanda Türbanda işe yararmamış cevşendedndir cevşen ikiside olacak ki iyi ce toparlanacak... Ne ilk kurşunu Sütçü imam sıktı Ne kurtuluş savaşı öyle başladı Nene Hatun Sütçü İmam ı tanımazdı bile ilgisiz bir şehirde çok ilgisiz bir tarihte olmuştu Nene Hatun olayı saçını filan da açmamıştı kimse...
Ama kızda bir alemdi yanıtlar doğru sayılabilirdi. Halkın yüzde doksanından fazla müslüman olan güzel yurdumdan dini eğitim alamıyorum diye Çok sevdiği Hümeyn^'nin yanına kaçacakken hiç müslüman olmayan Kanada ya kaçmıştı kaça kaça... İran nire Kanada nire Kahramanmaraş nire Erzurum nire ? Görüldüğü üzere kanada iran mesafesi Kahramanmaraş Erzurumdan fazla gene mantık tutuyorda Ah birde Nene hatun 1877 Osmanlı Rus savaşında yani 93 harbinde değilde Kurtuluş savaşında yapsaydı bu olayı ite tepe oturrutdukta olmadı sene hiç tutmadı... iyiki kaçmış eğitim için çok öğrenmiş. Ne öğrenmiş Atatürk ü sevmediğini Hümeyni'yi sevdiğini Sevdiği adam ülkesi yerine de Kanada yı tercih etmiş.. Müslüman yaşamı sürecek ya İran da süremez...
Türban cevşen kadınlar doğursun çocuk yapın derken bu hallere düştük... Gerçi kızılmıyorda o kadar hazırlık yap yaz eline ver ezberlet ezberlet koskoca başbakan yapsın Seyit Onbaşı yı Şehit Onbaşı...
Eee bazı tv lerde bu savaşta kuşlar dedeler bulutlar gelip savaşırsa İslam Peygamberini Cebrail'i ve hatta Allah ı işin işine katarsan olacağı bu...
Sanırım bunun hatası cevşenlerin içinde akıl fikir ver duası olmamasıdır...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
En sevmediğim şeylerden birisi saygılı olalım derken saygı adına saygısızlık yapanlardır. Rahmetli Uğur Mumcu'nun dediği ''bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak'' dedikleri bu olsa gerek. Aynı yazı içerisinde saygılıyız derken saygısızlık nasıl yapılabilir ??
Sayın Erdem53 siz çok bilgili geldiniz bana göre benim size verilecek yanıtım anlatacak bir şeyim yok Sıklet farkı çok fazla arada lütfen beni artık mazur görünüz rahat bırakınız...
İslam dininde dua; "bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah'a yalvarması'' olarak tanımlanabilir ve kaynağı Bizzat Kur'an ı Kerim ve hadislerdir.
Zikir'i ise hatırlamak, zihinde tutmak, unutmamak ve anmak anlamına Kur’an kaynaklı bir terim olarak her şartta ve durumda Allah'ın varlığını bütünlüğünü beyninde ve kalbinde hissetme halidir diye tanımlayabiliriz.
Dolayısı ile kaynağını ve çoğu edinimini yani sözlerini bizzat Kur'an ı Kerim ve Hadislerden alan ''Dua'' ve Allah'ı hissetme halini içerdiğini belirttiğiniz ''cevşen'' in dediğiniz gibi
Alıntı:
Cevşen in dinin esaslarından olduğunu nereden çıkardınız
olması mümkün değildir. Yani cevşen in dinin esaslarından olması ve mutlaka bir dini olgu olarak karşımıza çıkması gerekmektedir. Ancak böyle bir durum yoktur. Dolayısı ile cevşen islami bir olgu değildir. Biad dır sahih dir.
Alıntı:
İnsanlar korunmak için Allah'a dua edebilirler. Pek tabii dir ki Allah'tan insanları her türlü kötülüğe karşı koruması beklenir. Zorlukları gidermesi, yardım etmesi, depremden ve doğal afetlerden koruması beklenir.
Bu dediğiniz son derece doğru yüzde yüz katılıyorum . Ama bu dediğinizin Cevşen ile ilgisi bulunmamaktadır sayın Erdem53. Cevşen boyuna takılan bir kolyedir. İçinde dua olduğu kabul edilir ki inşallah din tacirleri onu bari koyuyorlardır içine umarım saçma sapan bir şeyler karalayıp tıkmıyorlardır. Bu cevşen i takanın korunduğu ''zırh altına '' alındığı hissi yaratılır ki işte burada dine aykırılık başlar. KİŞİ ALLAH A DUA EDER BOYNUNA TAKTIĞI BİR ŞEY DUA YERİNE GEÇMEZ BU ŞİRK TİR.
Bakınız devam etmeden önce size cevşen i kabul ettirmeye çalışanların dediklerini aktarayım...
'' Bundan birkaç yıl önce Fethullah Gülen hocaefendinin Zaman gazetesinin ikinci sayfasında cevşen adı altında üç gün boyunca tam sayfa yazısı çıkmıştı. Sonuç olarak şu kanıya ulaşılıyordu:
Evet! Bu olay ehli sünnetin hadis kitaplarında yok.
Evet! Bu olayın silsilesi şia silsilesi.
Evet! Bu olayın aslı olmayabilir. Ama bu duayı üstadın okuması bizim için yeterlidir. Evet hocaefendinin dedikle-rine aynen katılıyor ve iki meselenin izah edilmesi gerektiği kanısındayım. ''
Bunu Fikret şanlı yazmıştır. Ve görüldüğü gibi Fethullah Gülen Cevşen in ehli sünnetin hadis kitaplarında olmadığını kabul ediyor ama bu duayı üstadın okuması yeterlidir diyor. Buradaki Üstat Said'i Kürdi 'dir. Bende dikkat buyurursanız ilk yazımda aynısını dedim. Kur'an da hadis te İslam Peygamberinde hiç bir dini bilgide olmayan bu olayı sizde Sadi'i Kürdi den dolayı kabul ediyorsanız bir diyeceğim yok... Amma......
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Siz ve sizin düşüncenizdekiler biz Fethullah Gülen ciyiz Said Kürdi'ciyiz diyor o yüzden cevşen takarım diyorsanız saygı duyarım hemde sonsuz saygı ....Amma bunu ve bu kişileri bir şekilde Kur'an ı Kerim e ve dolayısı ile İslam Peygamberi ve islamiyete mal ediyorsanız o zaman siz islam alemine saygısızlık yapıyor durumuna düşersiniz. Çok daha açık yazayım....
Ben gravat takana saygı duyarım .
Ben cevşen takana saygı duyarım.
Ben boynuna tasma takana saygı duyarım
Ben boynuna flar takana saygı duyarım
Ben boynuna İnek şaban gibi Öküz Çıngırağı takana saygı duyarım ( Ama gülerim)
Ben türbana saygı duyarım
Ben sataniste saygı duyarım
Ben ataiste saygı duyarım
Ben budiste saygı duyarım
Ben şamaniste saygı duyarım
Ben F.Gülen ve Said'i Kürdi ye inananlara saygı duyarım.
Bu listeyi çok daha fazla uzatır gidebilirim eskimolar kızılderililer onlar bunlar tarikata inananlar v.s v.s Ama ben bunların hiç birini İslam dinine mal edenlere İslam şartı İslam inancı sayanlara saygı duymam çünkü o zaman milyara varamn islam alemine saygısızlık yapmış olurum ki yakışık almaz.
Bu listeden özellikle günümüzde kargaşa yaratan Sadi'i Kürdi ile Fethullah Gülen ile Cevşen in islam diniyle islam la uzaktan yakından ilgileri yoktur. Bu sitede bir forum da Said 'i kürdi yi uzun uzun anlatmıştım. Said'i Kür di Lamalarında Açık ve seçik Kur'an ı Kerim in '' Nur'' suresinin kendisi için indirildiğini söylüyor ve Kürdi yi Nursi yapıyor Nurculuk aslında buradan galat.
İslam dünyasının kitabı olan Kur'an ı Kerim'in Allah tarafından Cebrail eliyle İslam Peygamberine indirildiğinin kabulu islamın temelidir. ( Neredeyse Kelime-i şahadet ) Bu durumda Allah Nur suresini Sadi i Kürdi için indirmiş olabilir mi? Eğer buna yanıt evet ise Said i Kürdi nin sıfatını değiştirmemiz gerekmez mi? Yok yanıt Hayır olamaz ise Sadi i Kürdi ne oluyor İslam la bağdaşan elle tutulur bir yeri kalıyor mu ? Ben ikinci şıkkı seçtiğim için said i Kürdi ve onun öğretisinin islamla ilgisi olmadığını kabul ediyorum. Ama bu saygı duymamı engellemez. YETERKİ BU TİPLER BU AYMAZLIĞI İSLAM DİNİ DİYE YUTTURMAYA CÜRET ETMESİNLER....
Neden cevşen muska iran da ve Özellikle Suudi Arabistan da yok ? Neden Fethullah Gülen Suudi Arabistan a gidemiyor... Bu Gülen ile ilgili SAYGI İLE İLGİLİ BİR ŞEY DAHA yazayım ben.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bugün Kandil. Miraç kandili bu vesile ile kandilinizi kutlarım. Bildiğiniz gibi Kandil gecelerinin kutlamalarıda islamda yok ancak II. Selimden beri minarelerde kandil yakılmaya başlanarak bir gelenek halini almıştır. Fakat her kandilin kendine has bir dini özelliğide olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bundan dolayı hoş bir dini kutlamanın yapılması kandil simitlerinin yapılması gecelerin önemine göre hareket edilmesi islami bir gelenek olarak sürgüt olduğundan eleştirilmesi düşünülemeyecek kadar güzel bir olaydır. Hatta bazı kandillere dini değerler dışında değerlerde yüklenirki buda sosyal hayatımıza ayrı bir katkı sağlar
Kandiller doğal olarak hicri takvimi esas alır bundan dolayı hali hazırda kullandığımız takvime göre doğal bir kayma süreci yaşarlar. Bundan dolayıdır ki dini günler ve bayramlar güneş takvimine göre kaymalı devam eder farklı tarihlere denk gelir. Hatta bazen aynı yılda aynı kandil veya bayram iki kere kutlanabilmektedir .
Mevlid kandili İslam peygamberinin doğum gününü temsilen kutlanan bir kandildir. Bu kandil Sünnilerde Rebiul-evvel ayının 11.sinden 12.sine bağlayan gece, Şiilerise 17. günü Mevlid günü ve 17'ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar ve kutlarlar.
Mevlid Kandili ülkemizde ki senelere göre kutlanmasını kabataslak çıkarırsak
2007 31 Mart
2008 19 Mart
2009 9 Mart
2010 26 Şubat
2011 15 Şubat
2012 4 Şubat
2013 24 Ocak
Gibi tarihlere denk gelecektir. Yani bu geceler kandil olarak kutlanacaktır. Bu günlere saygım sonsuzdur. Laiklik anlayışım islama duyduğum saygı sevgi ve inançta bunu gerektirmektedir zaten. Ancak.....
Yakın bir tarihten itibaren tüm islam ülkelerini dumura uğratacak bir şekilde ülkemizde bir de 23 Nisan ın başladığı hafta KUTLU DOĞUM HAFTASI olmuştur. Hiç bir islam ülkesinde olmayan islamla bağdaşmayan bir garabet durumdur bu.
2015 yılında hicri takvime göre iki kere Mevlüd kandili kutlanacaktır 3 Ocak 2015 ve 24 Aralık 2015 her ikisinede saygım sonsuz olacaktır yukarıdaki nedenden dolayı. Amma birde 23-28 nisanda Kutlu doğum haftası kutlanacaktır. Yani 2015 te islam peygamberi üç kere doğacaktır !!!! Bu normal midir ? Saygı duyulacak bir uygulamamıdır ? Neden tüm islam alemi bunu böyle yapmamış veya Türkiye islam alemine bunu deklere etmemiştir? Çünkü dinde öyle veya böyle yeri yoktur...
Şimdi buradan saygıya gelirsek. Ne olacak hadi bunada saygı duyalım denecektir ... Ama kazın ayağı öyle değildir. Çünkü hem bu 23 Nisan gibi Türkiye'nin ilanını kısmi gölgelemektedir. Hemde gizli gizli kutlanan 27 Nisan (1941) doğumlu olan Fethullah Gülen e yapılan gizli bir kutlamadır.
Niçin saygı duyayım niçin hoş görülü olayım ? niçin cevşen diyeyim ?*
Neyse sayın erdem53 yazmayınız daha bitmedi çünkü.......
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
28-07-2008, 15:55:49
commodore1tr
Hukuk Sever
Kayıt Tarihi: Mar 2004
Nerede: istanbul, kadiköy, Türkiye.
İletiler: 7.083
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Aslında bugün bu foruma hiç yazmayacaktım. İçim yanıyor çünkü.
……………………
Amma buraya gelip dolaşıp zaman zaman siteye bakıp bu arkadaşın iletilerini gördükçe cevşen ve din hakkında ki akılalmaz yazılarını okudukça ve bir satır bile açılmış olan ''İstanbulda bomba'' forumuna bir şey yazmamış olduğunu görünce hay cevşenine dedim ve bir iki satır yazma gereği duydum. Bu bu kişiye belki son iki iletim olacak bir daha ne yazarsa yazsın pek ciddiye almayacağım çünkü bugün şuan fiilen ispatladı kendisinin aslında ne kadar büyük bir dindar olduğunu...
__________________
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
28-07-2008, 15:57:55
commodore1tr
Hukuk Sever
Kayıt Tarihi: Mar 2004
Nerede: istanbul, kadiköy, Türkiye.
İletiler: 7.083
Re: İSTANBUL'da Bombalı Patlama
Rezalet utanlacak bir olay.
Sözcüklerin yetersiz kaldığı bir durum. İnsanlıktan nasibini alamamışların kendilerine olan öfkeyi büyütecek bir gövde gösterisi. Tabiiki kalleş olduklarından gövde yok alçaklık kahpelik var.
Ölenlere allahtan rahmet dilerim. Yazmak istemiyorum .
__________________
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum
Sayın Commodore1tr;
beni İstanbul da bombalı patlamayla ilgili konuya yazmamakla suçluyorsunuz. Madem siz o kadar duyarlı idiniz önce neden bu foruma 15:55 de yazdınız da, daha sonra ise 15:57 de patlama ile ilgili foruma yazdınız.?
İnsanların dindar olup olmamalarını siz nasıl sorgulayabilirsiniz? Hem de bir foruma yazı yazıp yazmamakla? Asıl siz samimi olmadığınızı, böyle bir durumda ve çok ciddi bir konuda bile, beni küçük düşürme çabası ile iki satır yazmış olayım diye sonradan yukarıdaki iletiyi yazdınız.
Ayrıca; o şerefsizlerin istedikleri de zaten kendilerini gündemde tutmak.. Yazı yazanlar iyi niyetle düşüncelerini belirtiyorlar, onların gayesi de kendilerinden söz edilmesi veya varlıklarını hissettirmek.
Olayla ilgili, o kişileri sevindirmemek adına yorum yazmayacağım.Ülkemize karşı her kim eylem yapıyorsa aşağılıktır, şerefsizdir ve cezasını er yada geç çekecektir.Ancak siz bu durumdan bile istifade etmeye kalktınız...
İnsanların dindarlığını veya vatan sevgisini sorgulamak haddinizi aşar.
Tanımadığınız insanlar hakkında yorum yapmayınız.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Cevşen i hiç okudunuz mu? Yoksa siz incik boncuk satan bir yerden cevşen diye satılan uyduruk süs eşyalarına bakmayasınız.Cevşen i ben okuyorum ama dediğiniz şeyleri göremiyorum, hangi kısımda var.?
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
''Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.''
Yazınızda anlattığınız gibi Cevşen Camide satılmaz, avlusunda veya sokakta rastlayabilirsiniz. Bununla da Camileri veya Diyanet'i suçlayamazsınız.
Burada anlayamadığınız tek husus kalıyor. Sizin bahsettiğiniz süs eşyası herhalde. Cevşen takılınca değil dua olarak okununca insanı koruması beklenebilir. Deri kılıfalardan ve poşetten bahsediyorsanız süs eşyası olsa gerek. Siz kitapçılardan alıp okuyunuz. Gerçektende safsata olmadığını görürsünüz.
Sayın commodore1tr;
sonunda meseleyi kavrıyorsunuz ancak, benim yazdıklarımı kabullenmek işinize gelmiyor veya yazılan yazıları okumak zahmetine katlanmıyorsunuz.
Yukarıdaki iletilerimde belirttiğim ve sizin aşağıdaki iletinizde belirttiğiniz gibi süs olarak takılan Cevşen'in değilde okunan Cevşen(dua olarak) in faydası olabilir.Ayrıca Cevşen boyuna takılan bir kolye değildir.O dediğiniz cevşen adı altında para kazanmak için satılan süs eşyasıdır.İnsanın anlamını bilmeden, okumadan boynuna taktığı şeyin ne faydası olabilir. Zaten boyuna takılanların çoğunun içerisinde de hiç bir şey yazmıyor.
İnsanların inançlarının bu şekilde sömürülmesine karşı çıkılacağına Cevşen e karşı çıkılıyor. Cevşen bir ''dua ve zikir'' dir ve isteyen okur isteyen okumaz.
Asıl biz bu tür anlamsız şeylerin Cami avlularında satılmasına karşı çıkalım.Bu konuda neler yapılabilir onları tartışalım. Tutupta cevşen vardır yoktur deyip anlamsızca tartışmanın, yok Camilerde satılıyor deyip Camileri kötülemeye çalışmanın kimseye bir faydası yoktur.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bu dediğiniz son derece doğru yüzde yüz katılıyorum . Ama bu dediğinizin Cevşen ile ilgisi bulunmamaktadır sayın Erdem53. Cevşen boyuna takılan bir kolyedir. İçinde dua olduğu kabul edilir ki inşallah din tacirleri onu bari koyuyorlardır içine umarım saçma sapan bir şeyler karalayıp tıkmıyorlardır. Bu cevşen i takanın korunduğu ''zırh altına '' alındığı hissi yaratılır ki işte burada dine aykırılık başlar. KİŞİ ALLAH A DUA EDER BOYNUNA TAKTIĞI BİR ŞEY DUA YERİNE GEÇMEZ BU ŞİRK TİR.
(alıntı)
''Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.''
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Erdem53 siz çok bilgili geldiniz bana göre benim size verilecek yanıtım anlatacak bir şeyim yok Sıklet farkı çok fazla arada lütfen beni artık mazur görünüz rahat bırakınız...
Sayın commodore1tr;
sıkletten bahsediyorsunuz......
Tamam bu forum ring, yazılan yazılarda yumruk olsun..
sizin sayfalarca, cümlelerce yazınız karşılık benim kısa cevaplarım..
ve siz nakavt oluyorsanız....
demek ki arada siklet farkı var....
Sıklet farkına okuyanlar karar verecektir.Ancak ''tarafsız'' okuyanlar. Eğer gece 02:00 da dahi aklınıza geliyorsam sizi bayağı rahatsız etmişim.Gerçekten özür dilerim.
Ben kendi fikirlerimi yazmak istemiştim.Sizin fikirlerinize karşıt olabilir, ancak forumda karşıt fikirlerin olmasının faydalı olacağını düşündüğümden....
Eğer rahatsız ettiysem özür dileyerek, Hakkınızı helal etmenizi diliyorum.
Siz istemedikten sonra ileti de yazmam sayın commodore1tr..
Saygılarımla.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Fischer;
bu yazınız bana, kimin söylediğini şu anda hatırlayamadığım bir sözü hatırlattı:
''Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.''
Yazınızda anlattığınız gibi Cevşen Camide satılmaz, avlusunda veya sokakta rastlayabilirsiniz. Bununla da Camileri veya Diyanet'i suçlayamazsınız.
Burada anlayamadığınız tek husus kalıyor. Sizin bahsettiğiniz süs eşyası herhalde. Cevşen takılınca değil dua olarak okununca insanı koruması beklenebilir. Deri kılıfalardan ve poşetten bahsediyorsanız süs eşyası olsa gerek. Siz kitapçılardan alıp okuyunuz. Gerçektende safsata olmadığını görürsünüz.
Saygılar sayın Fischer.
Sn Erdem, Cami dedim, anlamadınız, avlu dedim anlamadınız, bahçe dedim hala tık yok. Camide diyanetin kitaplarının satıldıgı binada diyeyim, hani orası da camidir, hani cami abdesthanesiyle, taşıyla, bahçesiyle bir camidir falan filan... Ne diyeyim, açıkçası daha fazla anlatacak neden de bulamıyorum artık.
Saygılar bizden, size mutlu ve huzurlu günler dilerim.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Fischer rumuzlu üyeden alıntı
Sn Erdem, Cami dedim, anlamadınız, avlu dedim anlamadınız, bahçe dedim hala tık yok. Camide diyanetin kitaplarının satıldıgı binada diyeyim, hani orası da camidir, hani cami abdesthanesiyle, taşıyla, bahçesiyle bir camidir falan filan... Ne diyeyim, açıkçası daha fazla anlatacak neden de bulamıyorum artık.
Saygılar bizden, size mutlu ve huzurlu günler dilerim.
Sayın Fischer bu yanıtınız çok hoşuma gitti gerçekten tebrik ederim. Uzun süredir bu kadar gülmemiştim. Sayın erdem53 ''du bakali ne olcek?'' diyen kişiye benzedi ama neyse. Foruma bir renk katıyor.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Erdem53 ;
Son kez size yanıt veriyorum. Umarım gerçekten son olur dön dön aynı sözcükleri farklı olarak yazmaktan sıkıldım çünkü ben.
Sayın Fischer'i tanırmıyız ? Ben tanımıyorum. İletisinden anladığım ben istanbul'un kahrinı çekerken o turistik bir ilçede gayet huzurlu mutlu yaşıyor. Sizide tanımıyorum. Sizlerde beni tanımıyorsunuz.
Şimdi sayın Fischer'in aynı yazısını okuyup bu kadar nasıl farklı yorumlayabiliriz ? Birimizin birisinin bakış açısı farklı ve hatalı. Bir gün bu foruma bakarsa hangimizinki doğru o anlatır.
İstanbul'da da aynı durum olduğu için ben o yazıdan '' Cami kenarlarında avlularınde cevşen satıyorlar.'' olarak anlarken siz '' Caminin içinde'' anlıyorsunuz. Kesinlikle öyle bir ibare yok halbuki yazıda. Cevşen gibi saçma sapan bir şeyin dini kandırmaca altında camii avlusuna kadar girdiğini belirtmiş. Yoksa imamın minber de hutbe okurken ara verip '' Hadi cevşenler var teki beş üçü on ytl'' diye sattığından bahsetmemiş. Sadece iyi niyetli olmayan birisi bunu camii içinde olarak algılayabilir ve tartışma çıkarabilir.
Aslında burada sayın Fischer 'e ille yanıt verilecekse verilecek yanıt şöyle bir şey olmalıdır . Maalesef dinimizi kötü kullanarak kendine çıkar sağlayanlar bulunmakta ve bunlar hiç utanmadan artık camii avlularında hurafeler içeren din dışı cevşenleri dini bir şey gibi satıyorlar. Bunun engellenmesi dinimizin hurafelerden kurtulması açısından önemlidir. Ama siz ne yapıyorsunuz haydiiii bundan da kavga tartışma... Hangimiz daha saygılı yada positivist düşünüyoruz...
Bir şeye körü körüne inanmak savunmak peşinden ciddi hatalar getirir. Allah insana akıl vermiş fikir vermiş düşünme yetisi vermiş... Çok daha çok önemlisi Allah ilk olarak BANA İNAN , PEYGAMBERE İNAN , KİTABA İNAN , KELİME-İ ŞAHADET GETİR, ORUÇ TUT, NAMAZ KIL falan filan dememiş..... Allah ilk olarak İKRA DEMİŞ YANİ OKU.
Sizde okuyun biraz sayın erdem53 okuyun ve lütfen okuduklarınızı anlayın dediklerinizin arkasında durun öyle daha iyi anlaşırız. Saygıda da her şeyde de....
Sayın Erdem53 ;
Siz okuyor okuduğunuzu anlıyor musunuz? Yoksa ne yazarım diye mi düşünüyorsunuz sadece ?
Bu forumun 28. sayfasında 271 nolu ileti olarak sizin anca anladığınız durumu sayın commodore1tr size anlatmaya çalışmış çok açık olarak. Kimin olduğunu anımsayamadığını söylediğiniz ''Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.'' sözünün tam size oturduğunun farkında mısınız? Bu arada bu söz Fransız düşünür Marcel Lenoir e aittir. Çok güzel bir sözü daha vardır . Her bildiğini söyleme,ama her söylediğini bil. Ne güzel oturuyor değil mi?
Bu arada aranızda gerçekten çok ama çok fazla sıklet farkı var. Daha bakarken belli oluyor.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
erdem53;
Tamam bu forum ring, yazılan yazılarda yumruk olsun
Kendinize geliniz, burası bir fikir meydanı,
gerçi kullanılan organlar gelişir,,,
beyninizi kullanırsanız beyniniz gelişir.
Durum budur, siklet için mihenk de budur, iştahlanmayın ring de yoookk, dövüş de,,,
bir noktadan sayısız doğru geçer,,,
kimi noktalardan da tek bir doğru bile bir türlü geçmez, oraya buraya ötelenip giderler,,, arada bulaşıp, sataşıp eyleşirler,,, eh üç beş kez sicil bozduktan sonra bakarlar ki olmuyor, eğrinin birine tutunaraktan idare ederler...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Tangör Evren rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Erdem53 ;
Kimin olduğunu anımsayamadığını söylediğiniz ''Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.'' sözünün tam size oturduğunun farkında mısınız? Bu arada bu söz Fransız düşünür Marcel Lenoir e aittir. Çok güzel bir sözü daha vardır . Her bildiğini söyleme,ama her söylediğini bil. Ne güzel oturuyor değil mi?
Bu arada aranızda gerçekten çok ama çok fazla sıklet farkı var. Daha bakarken belli oluyor.
Sayın Tangör Evren;
baştan beri yazdığım yazılarda en ufak bir yön değiştirme göremezsiniz.Çünkü sadece gerçekleri yazıyorum.
Genel kültürünüz bayağı engin... Hemen o sözün Marcel Lenoir'e ait olduğunu buldunuz.Ben o sözü sn Fischer e yazmıştım...
Buradaki sözler direk kişisel hakaret içerdiğinden silinmiştir. İkinci kez iletiniz düzeltiliyor. Site kurallarına uymanızı son kez anımsatırım.
YÖNETİM
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Yazmayayım diyorum ama........
bazı kişiler kendi fikirlerini yazmaktansa sn commodore1tr abileri her sıkıştığında araya karışarak konuyu başka yöne yönlendirmeye ve gerçekleri saptırmaya uğraşıyorlar.
Kimler mi; sn Fischer, sn cognis, sn milo, sn Tangör Evren ve bazan da sn mehmet emin sezen de diyebiliriz.
Bu kişiler forumda kendi düşüncelerini yazmaktansa, abileri ve değerli büyükleri olan sn commodore1tr nin yazılarını alkışlamayı tercih ediyorlar.
Birisi Allah'a yalakalık yapmaktan mı bahsetmişti..................keşke....
İnsanların gerçekleri görmemekte ısrar etmesi aklıma bir ayeti getirdi. Ezbere bilmediğim ve yanlış yazmamak için kopyalıyorum.
Casiye-23. Baksana kendi heva ve hevesini ilah edinen, ilmi olduğu halde Allah'ın kendisini şaşırtıp, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözlerine de perde çektiği kimsenin haline! Hakkı görmemekte ve azgınlıkta ısrar etmesi sebebiyle Allah'ın şaşırttığı bu kimseyi kim yola getirebilir? Düşünmüyor musunuz?
Siz kusura bakmayınız sayın commodore1tr; inanın bende yazmak istemiyorum ancak bana karşı yazı yazıldığı için yazdım. Özür dilerim.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kur'an-ı Kerim'in Nazil oluşu
Peygamberimize ilk inen ayetler. Kur'an-ı Kerim'de Alak suresinin ilk beş ayetidir.
Bu ayetler peygamberimize Hira Mağrası'nda bulunduğu sırada inmiştir.
Peygamberimiz, zaman zaman evinden ayrılarak Mekke'nin kuzey doğusunda bulunan Hira Mağrası'na çekilir, burada bazan günlerce kalarak ibadet eder, düşünçelere dalardı.
Miladın 610'ncu yılında bir Ramazan ayında mağrada bulunduğu sırada Cebrail adındaki melek kendişine gelerek Alak suresinin ilk beş ayetini getirmiş ve peygamber olarak görevlendirildiğini bildirmiştir.
"(Ey Muhammed), yaradan Rabbin adıyla oku, O,insanı Alak'tan yarattı. Oku! senin Rabbin en cömert olandır. Kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir"
Kur'an-ı Kerim toptan nazil olmamıştır. Kısa kısa (ayetler ve sureler)halinde inerek 23 senede tamamlanmıştır.
Kur'an-ı Kerim, peygamberimize vahyolunduğu gibi yazılmış, musaf haline getirilmiş, pek çok müslüman tarafından ezberlenmiş ve günümüze kadar hiç bir deyişikliğe uğramadan intilali sağlanmıştır.
"Doğrusu Kur'an-ı Biz indirdik, O'nun koruyucusu da Biziz"(Hicr:9)ilahi va'di gerçekleşmiştir.
Sözlükte okumak demek olan Kur'an, "Allah tarafından peygamberimize vahyedilmiştir.
Kur'an'ın ilk nazil olduğu yıllarda pek çok kimse onun herhangi bir bölümünün benzerini ortaya koymaya çalışmışsa da başaramıyarak aciz kalmışlardır.
"Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddanızda doğru iseniz, Allah'tan başka yardımcılarınızı da cağırın."(Bakara:23)
"(Ey Muammed!) bu Kur'an, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler, aklı olanlar ibert alsınlar diye sana indirdiğimiz mubarek bir kitaptır."(Sad:29)
"Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır."(Hadid:22)
(Lütfi ŞENTÜRK. Seyfettin YAZICI.)
İnsanlara cevseni takmayı bu kağıdın koruyacağına bundan yardım beklemelerine alıştıraçaklarına bunun ilahi bir yönünün olmadığına kuvet ve kutret sahibinin Allah olduğuna ikna edilseler ve ibret alsınlar diye indirilen
Kur'an-ın içindeki Allahın güzel sözlerine Ayetlerine Surelerine Dualarına yönlendirip onları okuyarak Dua edin desler günahamı girerler!
(M.E.Sezen)
Kötülüklere karşı, kolay olur kötülük,
Kötülük yapanlara, iyilik yapmak merdliktir!
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Yazmayayım diyorum ama........
bazı kişiler kendi fikirlerini yazmaktansa sn commodore1tr abileri her sıkıştığında araya karışarak konuyu başka yöne yönlendirmeye ve gerçekleri saptırmaya uğraşıyorlar.
Kimler mi; sn Fischer, sn cognis, sn milo, sn Tangör Evren ve bazan da sn mehmet emin sezen de diyebiliriz.
Bu kişiler forumda kendi düşüncelerini yazmaktansa, abileri ve değerli büyükleri olan sn commodore1tr nin yazılarını alkışlamayı tercih ediyorlar.
Birisi Allah'a yalakalık yapmaktan mı bahsetmişti..................keşke....
İnsanların gerçekleri görmemekte ısrar etmesi aklıma bir ayeti getirdi. Ezbere bilmediğim ve yanlış yazmamak için kopyalıyorum.
Casiye-23. Baksana kendi heva ve hevesini ilah edinen, ilmi olduğu halde Allah'ın kendisini şaşırtıp, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözlerine de perde çektiği kimsenin haline! Hakkı görmemekte ve azgınlıkta ısrar etmesi sebebiyle Allah'ın şaşırttığı bu kimseyi kim yola getirebilir? Düşünmüyor musunuz?
Siz kusura bakmayınız sayın commodore1tr; inanın bende yazmak istemiyorum ancak bana karşı yazı yazıldığı için yazdım. Özür dilerim.
Sen de benimle kafayı bozdun bakıyorum. Bak sayın erdem53 son kez sana söylüyorum, çok şükür ben müslümanım, inançlıyım ama senin allahın da kitabın da peygamberin de şıhın şeyhin de benim Allahım, Kitabım ve Peygamberim ile bir değil. Ben senden önce de müslümandım hala öyleyim ve öyle de öleceğim, ama seni bilemem.
Bir daha da benim adımı zikrederek bir yazı yazma.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
KAÇAK KURAN KURSU ÇÖKTÜ/ 01/08/2008
Konya Taşkent'te 3 katlı öğrenci yurdu çöktü.
Patlama sonrası yerle bir olan binada 17 öğrenci hayatını kaybett.
Konya'nın Taşkent İlçesi Balcılar Beldesi'nde özel bir vakfın kullandığı 3 katlı kız öğrenci yurdu çöktü, 17 kız öğrenci hayatını kaybetti. Enkaz altında 5 öğrenci daha var. Göçüğe LPG tankından sızan gaz neden oldu.
Konya Milli Eğitim Müdürü Halil Şahin, patlamada tamamen yerle bir olan yurdun deprem ve itfaiye raporunun olmadığını söyledi.
İki bölüm halinde yapılan 3 katlı betonarme binanın dışında bulunan LGP tankının, mutfak ve banyo bölümüne giden borularda gaz kaçağı oldu, sabah namazı için abdest almak isteyen bir öğrenci elektrik düğmesini açınca içeri dolan gaz alev aldı. Korkunç patlamayla birlikte bu bölümdeki kızlar kendilerini bir anda alev topu içinde buldu.
Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu'nun, Balcılar Kasabası Kurs ve Okul Talabelerine Yardım Derneği tarafından 17 yıl önce açıldığı ve burada Kur'an Kursu eğitimi verildiği belirtildi. Dernek Başkanı ve aynı zamanda Yurt Müdürü olan Hüseyin Çömlekçi, olayla ilgili gözaltına alındı.
Balcılar Beldesi'nde ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı'nca açılan Kur'an Kursu buluduğu, ancak facianın meydana geldiği Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu'nda kalanların Diyanet'in kursuna gitmediği, kaldıkları binada Kur'an Kursu gördükleri belirtildi.
Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu, Konya’da patlama sonucu çöken özel bir Kur’an kursuna ait yurt binasının, Diyanet İşleri Başkanlığı ile hiçbir organik ilgisinin olmadığı açıkladı.
TİKA Afrika Tarımsal Kalkınma Programı toplantısı öncesinde Konya’da patlama sonucu çöken Kur’an kursu ile ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yazcıoğlu, “Bana ulaşan bilgiler kursun Diyanet İşleri Başkanlığı ile hiçbir organik ilgisinin olmadığı şeklinde” dedi.
Çöken binanın “Balcılar Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği”ne bağlı “Balcılar Kız Öğrenci Yurdu” adı altında faaliyet gösterdiği öğrenildi.
Konya müftüsü Mehmet Ak, çöken binanın müftülüğe bağlı bir Kuran kursu olmadığını söyledi. Müftü Ak, "Çöken binanın hemen yanında kendilerine bağlı, resmi Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu'nun bulunduğunu açıkladı. Ak, Çöken binadaki yurtta, ne eğitimi verildiği hakkında bir bilgisi bulunmadığını belirtti.
Konya kent merkezine 160, Taşkent ilçe merkezine 26 kilometre uzaklıktaki Balcılar Beldesi'nde bulunan bir vakfa ait Kız Kuran Kursu binasında, bu sabaha karşı saat 03.00 sıralarında bir patlama oldu. Ardından bina tamamen çöktü. Göçüğe LPG tankının neden olduğu belirtiliyor. Büyük bir gürültüyle beldeyi sarsan patlamada 3 katlı bina yerle bir olurken, yaşları 12- 16 arasında ve o sırada uykuda olan 50'ye yakın kız öğrenci kendilerini enkaz altında buldu. (Hürriyet)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın erdem53;
Yaptığım ironileride anlamadığınızı görüyorum haklısınız hata bende oldu. Tahmin etmem gerekirdi. Şu ana kadar yazılan çizilen anlatılan hiç bir şeyi anlamadığınıza göre habirede başka şeyler diyerek kendinizi dev aynasında gördüğünüzden yola çıkarak davranmalıydım. Özür dilerim.
Aslında açıkça ben size hiç bir şekilde yazmıyorum aslında kızım sana söylüyorum gelinim sen anla taktiği ile kafası karışık olanlara söyledikleri yanlıştır komple doğrusu budur haa diyorum ama siz onları kendinize yanıt alıyorsunuz.
Tarihi bilmdiğiniz yakın tarihle ilginizin dahi olmadığı bu kadar açık belliyken , Kur'an-ı Kerim i kulaktan dolma ve yanlış bildiğiniz ortadayken durduk yere hristiyanlarıda üstümüze sıçratacak saygısızca yazınıza da neden oldum.
O kadar uzun yazılarımdan hiç bir şey anlamayacağınızı düşünemedim. Cevşen i anlattık sözde sizin vasıtanızla herkese ama siz gene anlamadınız. Hiç bir dediğinizi belge ve bilgi ile desteklemeden salladığınızdan yazılarınız da hem anlamsız hem kısa oldu. Kendi kendinizi yalanlama, saygılıyız derken saygısızlık yapma bir dediğinizi alt satırda yalanlama size özel davranışlar olarak bu ana kadar geldi. Bakınız size saygısızlığınıza vede kendi dediğinize ters düşmenize örnek vereyim. Tabiiki savunmanız yani yanıtınız tamamen demokrasi dışında olacağından önemi bulunmamaktadır.
Ezan ın Kur'an ı Kerim de yazdığını söylediniz. Size olmadığını Kur'an da namaza çağrı olduğunu bunun dili şekli konusunda bir söylem bulunmadığını söyledim. Ve dedim ki 622 den beri ortak kararla İslam dininin ortak namaz çağrısı Ezan olmuştur bundan dolayı Kur'an ın yorumlanmasında Namaza çağrının yanında yani ezan dendiğini açık ve net yazarak ilgili resmi belgelerin bulunduğu siteyi verdim. Siz ne yaptınız ? Kur an tercümesini bırakıp benim dediğim yorumu yazarak Kur'an ın yorumunu Kur'an ayeti gibi göstermeye çalışıp haklı olduğunuzu savundunuz ve gene '' okuyuculara bıraktınız'' onlar karar verdiler muhtemelen de beğenmediniz... Neyse böylece Kur'an dan Kuran yorumundan haberinizin olmadığını gösterdiniz. Önemsemedik ama bu durumu kendi haklılığınız gibi görmenizi yadırgadım. Sonra aklıma geldi siz TAKİYE kültüründen geliyordunuz normal olmalıydı sizin için... Nitekim öyle oldu...
Alıntı:
Yazmayayım diyorum ama........
bazı kişiler kendi fikirlerini yazmaktansa sn commodore1tr abileri her sıkıştığında araya karışarak konuyu başka yöne yönlendirmeye ve gerçekleri saptırmaya uğraşıyorlar.
Kimler mi; sn Fischer, sn cognis, sn milo, sn Tangör Evren ve bazan da sn mehmet emin sezen de diyebiliriz.
Bu kişiler forumda kendi düşüncelerini yazmaktansa, abileri ve değerli büyükleri olan sn commodore1tr nin yazılarını alkışlamayı tercih ediyorlar.
cümleniz bir önce yazdığınız
Alıntı:
Sıklet farkına okuyanlar karar verecektir.Ancak ''tarafsız'' okuyanlar. Eğer gece 02:00 da dahi aklınıza geliyorsam sizi bayağı rahatsız etmişim.Gerçekten özür dilerim.
cümleniz birbirine taban tabana zıt. İşte okuyup karar vermişler !!! Yok ''tarafsız değiller'' neden ? Bana yakın bana hak verir yazılmış... Tarafsızlık sizin gibiler için sizin dediğinizi heee diyenlerdir. Onlardan bu sitede çok az var. Ama bir çok dinci sitede mevcut sizi oraya alalım bir birinize he huu der durursunuz...
Gece iki de aklıma gelmeniz son zamanlarda yazınızı okumamdan ve '' vah ülkem vah '' derken aynı sizin gibileri tv de görmemdendir. Akla iyi gelerek önemlidir. Cahilliğin cehaletin simgesi olarak gelmek ve bu yüzden rahatsızlık vermek hoş değildir. Özür dileyeceğinize biraz okuyun hiç bir şey için geç değildir. Unutmayın insanları kötü şeyler rahatsız eder. Orman yangını PKK terörü cehalet işsizlik gibi...
Alıntı:
Müslümanların İsa (A.S.) saygı duymadığını nasıl yazabiliyorsunuz anlamıyorum.
İslamiyette H.Z. İSA (A.S.)'ın peygamber olduğuna ve Cebrail aracılığı ile kendisine 4 büyük kitaptan birisi olan İNCİL in indiğine inanılır. Hiç bir zaman da saygısızlık edilmez, kendisine yazınızdaki gibi sadece ''İSA'' diye hitab edilmez. (Hz. İSA a.s. , Hz. İSA ve ya İSA a.s. diye hitab edilir.) Asıl siz ''İSA'' ve ''MUHAMMED'' yazarak saygısızlık ediyorsunuz.
İNCİL ise; Allah tarafından Cebrail aracılığı ile İSA (A.S.) a indirilmiş 4 büyük kitaptan biridir.Bütün Müslümanlar buna inanır ve saygı duyar.Allah'ın indirmiş olduğu bir kitaba karşı nasıl saygısızlık yapılabilir ki?
Ancak şu anda siz de taktir edersiniz ki piyasada birçok değişik incil vardır. Bildiğim kadarıyla Matta, Markos,Yuhanna, Luka ve bunlardan başka birçok değişik İncil vardır.
Bu da İncil de sonradan değişiklik yapıldığını ortaya çıkarır.Kuran da ise tek bir Kuran olduğunu ve tek bir harfin bile değişmediğini görürüz.
Bu demek değildir ki İncil saygınlığını yitirmiştir.Biz yine saygı göstermeliyiz, çünkü değiştirilmiş olsa da gerçek İncil den bazı kısımları içerbileceği ihtimali bulunmaktadır ve Müslümanlar tarafından saygı duyulur.
Şimdi bu saygı duyma yazısı mı? Saygısızlık ve cehalet yazısımı ? Saygısızlık ve cehaletin önde gidenidir. İşte biz buna saygılı gibi görünürken saygısızlık yapmak diyoruz. Uzadı aşağıda anlatayım ben bunu size gerçi anlamayacaksınız ama olsun... En azından birileri öğrenir.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Müslümanların İsa (A.S.) saygı duymadığını nasıl yazabiliyorsunuz anlamıyorum.
İslamiyette H.Z. İSA (A.S.)'ın peygamber olduğuna ve Cebrail aracılığı ile kendisine 4 büyük kitaptan birisi olan İNCİL in indiğine inanılır. Hiç bir zaman da saygısızlık edilmez, kendisine yazınızdaki gibi sadece ''İSA'' diye hitab edilmez. (Hz. İSA a.s. , Hz. İSA ve ya İSA a.s. diye hitab edilir.) Asıl siz ''İSA'' ve ''MUHAMMED'' yazarak saygısızlık ediyorsunuz.
İNCİL ise; Allah tarafından Cebrail aracılığı ile İSA (A.S.) a indirilmiş 4 büyük kitaptan biridir.Bütün Müslümanlar buna inanır ve saygı duyar.Allah'ın indirmiş olduğu bir kitaba karşı nasıl saygısızlık yapılabilir ki?
Ancak şu anda siz de taktir edersiniz ki piyasada birçok değişik incil vardır. Bildiğim kadarıyla Matta, Markos,Yuhanna, Luka ve bunlardan başka birçok değişik İncil vardır.
Bu da İncil de sonradan değişiklik yapıldığını ortaya çıkarır.Kuran da ise tek bir Kuran olduğunu ve tek bir harfin bile değişmediğini görürüz.
Bu demek değildir ki İncil saygınlığını yitirmiştir.Biz yine saygı göstermeliyiz, çünkü değiştirilmiş olsa da gerçek İncil den bazı kısımları içerbileceği ihtimali bulunmaktadır ve Müslümanlar tarafından saygı duyulur.
Bu saygısızlığın ve cehaletin dik alasıdır.
İncil Müjde demektir . Buradaki müjde kitap değil bizzat Hıristiyan peygamberidir. Bu Hristiyan peygamberinin gelişini hayatını yaşamasını söylemlerini dört kişi toplamıştır . Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazıları bir biriyle çelişik ifadeler değil birbirini tamamlayan anlatımlardır. Yani incil bu dördüdür. İncile esinlemeler elçilerin işleri ve mektuplarda girmiştir. Bunların hiç birinde en ufak bir değişiklik olmamış 20 Mayıs 325 yılında İznikte yapılan toplantı sonucunda hepsinin bir bütün olması gerektiğine karar verilmiştir. Yani daha açık bir ifade ile Kur'an cüzlerinin toplanıp Mushaf haline getirilmesi işlemi yapılmıştır.
İncil in zaman içerisinde değiştirildiği bir çok incilin olduğu aslının olmadığı tamamen bir karacahil uydurmasıdır. Hemde hiç gerek yokken İslam ı övmek adına uydurulmuş bir safsatadır. neticesinde dinler arasında gereksiz gerilimlere yol açmaktadır.
Sizin saygı anlayışınıza göre bir hıristiyana öylesine saygı duymamız gerekir İncil değişmiştir saygıyı sadece gerçek incilden bazı yerler olabileceği ihtimaline dayandırıyoruz. Yani aslında adamlara senin Kutsal kitabının çoğu uydurma değiştirirme diyoruz bu saygı oluyor !!!! Ne güzel saygı anlayışı bu....
İslam Kutsal kitabı Kur'an- ı Kerim in inişi 22 sene sürmüş ve islam peygamberinin ölümüne yakın bitmiştir. Kur'an İslam peygamberi yaşarken kitap haline gelmemiştir. Kuran'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Bilinen en eski Kur'an Mushafı M.S. 591 tarihlidir ve beş nüshadır. Kur'an-ı Kerim Peygamberin ölümü ile tamamlandığından kendisi hayatta iken toplanmamış, mushaflaştırılıncaya kadar tevatür yolu ile özellikle ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Kur'an ayetlerini ilk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanmış, Kurra denen ezbere Kur'an bilenlerden 70'e yakın kişi bir savaşta kaybedilince Halife Osman tarafından toplanan Kur'an Heyeti, şahitli olarak sureleri peygamberin sağlığında dizdiği sırada toplamış, Kur'an'dan olmayan dipnot ve tefsir notları imha etmiştir. Kur'an'ı yazan Vahiy katipleri: Zeyd ibn Sabit başkanlığında Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Sa'd bin Ebi Vakkas, Ebu Derda, Mikdad, Übey ibn Kab, Ebu Musa el-Eşari ve Abdullah ibni Mesut'tur.
Şimdi iki olay arasında ne fark vardır ? Hiç bir fark yoktur ? Tam tersine Kur'an ezbere bilenlerce yazılmış İncil anında yazılmıştır. Ancak açıkça Kur'an ın da aslı aynısıdır.
Kaldıki böyle uyduruk bir şekilde incilin sözde övülerek aşağılanmasını hoş gören bilinen gerçek derken Bir müslüman olan Salman Rüşdi'nin Şeytan Ayetlerini daha okumadan anlamadan kıyameti koparım hakkında ölüm fetvası vermek ne kadar doğrudur ? Sen adamın kutsal kitabına uydurulmuş diyeceksin ama o susacak ???!!!! Ne saygı anlayışı...
Saygı görmek için saygılı olmak gerekir . Dinleri durduk yere karşı karşıya getirip ama ben saygılıyım demek en kibar deyimiyle yüzsüzlüktür.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ve son olarak Erdem53 ;
Fethullah Gülen sadi i Kürdi ve onların cevşenini sevebilirsiniz. Bakın çok açık söylüyorum. beni hiç ilgilendirmez buna saygıda duyarım. Boynuna tasma takanada saygı duyarım. Ama açık ve net islamda olmayan bir öğretiyi yaydığına inandığım bu sapkınların davranış ve söylemlerini İslam demenize karşı çıkıyorum. Bunların yaptığı islam görüntisinde bir putperestliktir. Şirktir din dışıdır. Satanizm le eşdeğer bir yapıları var. Sadece aralarındaki fark dini sömürüp saf halkı kandırıyorlar ve çok paraları var. Paralarının çoğuda kirli para...
Sayın sadivural ile sizin saygı anlayışınız aslında çağdaş laik demokratik kişilerin çağdışı kişilerden icazet alması yolunda gözüküyor nedense. Hiç bir ifadenizde yada ibarenizde karşı tarafın yani türbanlının cevşenlinin yada dini sömürenin saygı duyması gerektiğini yazmadınız hep tersi Bu nasıl bir saygıdır ben anlamadım gitti...
Kafası türbanlı kafa içi boş örümcek bağlamış kızın birisi çıkacak başı açık kıza '' Orospu anlamına gelecek sözleri edecek, dinsizlikle suçlayacak, aşağılamaya çalışacak '' O kızcağız bana saygı duyun diye icazet isteyecek ???
Laik demokratik sosyal huku devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Atatürk ün çizdiği çağdaş uygarlık yolunda ilerleyecektir. Bu ilerlemesinde ne Feto ta ne Kürdi ye nede Cevşen e ihtiyaç duymamaktadır duymamalıdır. Tek gerekli çağdaş eğitim ileri bir bilim çalışmak çalışmak çalışmak... İman olarak ta Tek Allah Tek peygamber Tek Kitap yeter.. Aracılara şaklabanlara sömürücülere ihtiyaç yoktur. Bilmem anlatabildim mi ? Eğer anlamadıysanız daha açık anlatayım....!'^+%