hayır tabikide
Printable View
hayır tabikide
“KARARSIZ MISINIZ, ‘Referandumda neyi oylayacağımı bilmiyorum, her kafadan bir ses çıkıyor, aklım karıştı’ mı diyorsunuz” diyen Reşit Çağın, “Kısa ve öz olarak şunları sormak/hatırlatmak istiyorum” diyor:
“Meydanlardan ve ekranlardan sabah-akşam haykıran siyasi işportacılar, sekiz yıl boyunca ne zaman, hangi konuda sana karşı samimi ve dürüst oldular, doğruları söylediler? Çalışan, üreten, vergisini veren, elektrik, su, doğalgaz borcunu, sosyal güvenlik primini zamanında ödeyen, devletin arazisini, ormanını işgal etmeyen namuslu vatandaş yararına hangi kararı alıp, hangi yasayı çıkardılar? Seni seçim/referandum dışında ne zaman adam yerine koyup da, sesine kulak verdiler?
Sekiz yıl önceki; demokratik, laik, sosyal devlet yapımızı, eğitim birliğimizi, ekonomik varlıklarımızı, tarımımızı, doğal yapımızı, ulusal bütünlüğümüzü, basın-yayından meydanlara uzanan özgürlüğümüzü, terörle mücadeledeki kararlılığımızı, devlet ve millet olarak uluslararası saygınlığımızı, kırmızı çizgilerimizi, caydırıcılığımızı bir hatırla bakalım! Bir de bugüne bak! Nereden nereye geldik? Bunlar kimlerin emriyle hareket ediyor, kimlerin çıkarına hizmet ediyor ve ülkeyi nereye götürmek istiyorlar halâ anlayamadın mı?
Bunları içerden ve dışardan kimler destekliyor? Hedef birliği yaparak, hangi kurumlara ve kişilere karşı düşmanlık besliyor, iftiralar atıyor, davalar açıyor, tutukluyor farkında değil misin? Sen bırak, ‘12 Eylül’le hesaplaşma’ masallarını, sekiz yıllık geçmişi ortada olan bir partinin ‘sen istediğin için’ hazırladığını söylediği böyle bir anayasa değişikliğine, nasıl olur da güvenip ‘evet’ dersin. Lütfen biraz aklını kullan!
Sakın unutma:
Biri sizi bir kez aldatıyorsa suç onundur; ikinci kez aldanırsanız suç sizindir!
Bütün bu hatırlatmalara rağmen hâlâ bilmem ki diyorsan, ne halin varsa gör diyeceğim ama diyemiyorum çünkü aynı teknede bulunuyoruz ve birlikte batacağız!
Üstelik ben yüzme bildiğim halde, sen boynuma sarılacağın için birlikte boğulacağız!
Buna ne hakkın var, söyler misin?
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç şarkısından, sabah oldu uyansana türküsüne geçmek basiretini sekiz yılda yaşadıklarımıza, bunca tecrübeye ve uyarıya rağmen hâlâ gösteremeyecek miyiz?”
Reşit Çağın
Ertosun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) yöneticilerinin bir süre önce HSYK'ya ziyarette bulunduğunu belirtti. Bu ziyarette yüz yüze yapılan konuşmaların daha sonra basın yayın organlarında yayınlandığını anlatan Ertosun, ''HSYK binasında yasa dışı ortam dinlemesi yapılması ve bunların basın yayın organlarında yayınlanması nedeniyle'' kurul olarak suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
Bazı adliye ziyaretleri sırasında, hakim ve savcılarla yaptıkları görüşmelerin de Ağustos 2010'da önce internette, sonra başka basın-yayın organlarında yer aldığını ifade eden Ertosun, bununla ilgili, kendisinin ayrıca bir suç duyurusunda daha bulunduğunu söyledi.
Ertosun, ''Suçun kaynağı, ortam dinlemesini yapanlar. Ancak, bunları yayınlayanlar da suçlu'' dedi.
Ertosun, ''YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan'ın kendilerine bir dosya verdiği ve bazı hakim ve savcıları fişlediklerine'' ilişkin haberlerin basında yer aldığını kaydederek, ''Bu dosya, resmi yollardan bize intikal ettirilmiş, Adalet Bakanlığına da verilmiştir. Dosyada, hakim ve savcıların mesleki sorunları yer almaktadır. 'Şunu fişleyelim, şunları şunları alalım, kadrolaşalım' diye bir şey yok'' açıklamasında bulundu.
Türk Ceza Kanununun 132. maddesi, ''haberleşmenin gizliliğini ihlal'', 133. maddesi ''kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması'', 134. maddesi ise ''özel hayatın gizliliğini ihlal'' suçlarını düzenliyor.
AA
Dinlemeyi yapanlar ve yaınlayanlar suçlu.Kendileri suçsuz ve enteresan cevaplar gerçi her zamanki halleri.Hükümet herhalde bunların amacını biliyor ve sonraki seçimde bunlar için özel kanun çıkartmalı.
Hatay’ın Dörtyol ilçesinde 27 Tammuz 2010’da 4 polisin şehit edildiği saldırıdan 1 saat sonra, polis saldırının yapıldığından şüphelendiği MHP’li Payas Belediye Başkanvekili Bestami Kılıç’a ait Passat marka aracı takibe başladı. Takip sürerke 155 polis imdat hattına, polislerin dikkatini dağıtan bir ihbar geldi 19.30’daki ihbarda, saldırının sivil 3 şahsın olduğu 63 ZN 134 plakalı Renault Broadway’den yapıldığı bildirildi.
ASIL KATİLLER TAKİPTEN KURTULDU
Bu sahte ihbar üzerine içinde polis katillerinin bulunduğu gerçek araçla ilgili takipteki bazı görevlileri çekilerek ihbar edilen aracın peşine gönderildi. Polis, Şanlıurfa plakalı aracı hızla durdurup Emniyet’e götürdü. Asıl araç ortadan kaybolurken katiller de sırra kadem bastı. Emniyet’e götürülen araçtakilerin 4 polisin katili olduğu söylentisi üzerine Dörtyol halkı emniyeti basarak bu kişileri linç etmek istedi. Araçtakilerden Mehmet Bozkurt, Emniyet bahçesinde silahla vuruldu.
HER TAŞIN ALTINDAN UZMANLAR ÇIKTI
Günlerce devam eden provokasyonların başlamasına neden olan ve MHP’li Kılıç’a ait araçtaki asıl polis katillerini kurtaran “yanlış ihbarı” yapan kişinin kimliğine ulaşıldı. 155’e şaşırtmaca ihbarı yapanın Uzman Çavuş M.D. olduğu tespit edildi.
MUVAZZAFLARIN İSMİ DE BELİRLENDİ
Öte yandan MHP’li Bestami Kılıç’ın saldırıdan hemen önce saat 14:00-14:30 arasında Amanos dağlarında bir maden ocağında görüştüğü kişilerin Jandarma İstihbarat Astsubay A. U., Uzman Çavuşlar E. G. (Deniz Gezmiş’in yeğeni) ve T. L. olduğu belirlendi.
Şok Kılıçdaroğlu iddiası: Göstermelik suikast
Olaylarla ilgili 27 Ağustos’ta Savcılığa gönderilen ihbar mektubunda Ülkü Ocakları ve MHP İl yöneticisinin yönlendirici oldukları iddia edildi, Hatay Ülkü Ocakları bünyesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu’na göstermelik bir suikast düzenlenmesi için hazırlık yapıldığı ifade edildi. İhbarda, “Bunu da Ak Parti’nin üzerine yıkacaklardı. Suikasti bana teklif ettiler” dedi.
İtfaiye BDP’deki yangını söndürmedi
Dörtyoldaki provokasyonlarda MHP’li Dörtyol Belediyesi’ne ait itfaiye aracının doğu kökenli vatandaşlara ait 30 işyeri ve BDP binasındaki yangına müdahale etmediği yönündeki iddialar da belgelendi. Komiser Yardımcısı Halil Güldalı ve Polis Memuru Gökhan Murat Mergan’ın BDP binasındaki yangınla ilgili olay anında tuttukları raporda; 31 PY1 98 plakalı itfaiye aracına yangına müdahale etmesinin bildirildiği, ancak itfaiye memurlarının yangını söndürmeyeceklerini polislere beyan ettikleri yer aldı. Polislerin tutanak tutacakları uyarılarına itfaiye görevlilerinin “ne raporu tutarsan tut” şeklinde karşılık verdikleri de raporda yer alırken, itfaiye aracının ters istikamette belediyeye döndüğü rapora yansıdı. Polis memurları, raporlarında, bu durumu anında telsiz anonsuyla Emniyet’e rapor ettiklerini belirttiler. Ancak itfaiye araçları geri dönmedi. Yangınlar ise polis panzerlerinden sıkılan sularla söndürüldü.
Star
Namlu önünde düğme ilikleyenler şimdi milletin anayasasına karşı çıkıyor
Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş, anayasa değişikliklerine yargıdaki vesayet anlayışı yüzünden özellikle destek verdiklerini açıkladı. Anayasa Mahkemesi'nin, son kararlarıyla Parlamento'yu 'avam kamarası' kendisini ise 'lordlar kamarası' yerine koyduğunu söyledi.
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, askere gerek kalmadan, milletin kendi anayasasını hazırlayabileceğini göstermek için referandumda 'evet' denmesi gerektiğini söyledi. Anayasa paketinin referanduma götürülmesinin Tanzimat'tan beri yapılmayan bir ilkin gerçekleşmesi anlamına geldiğini belirten Kurtulmuş, 'hayır' çağrısı yapanları da, "Askerin namlusu ucunda yapılan anayasaya düğme ilikleyenler, millet anayasa yapsın deyince tüyleri diken diken oluyor. Bunun için maalesef CHP ve MHP kendilerini statükonun sivil koruyucuları konumuna getiriyorlar." sözleriyle eleştirdi. Muhalefetin karşı çıktığı yüksek yargıyla ilgili değişikliklere atıf yapan Kurtulmuş, kendilerinin pakete evet demelerindeki en büyük sebebin bu değişiklikler olduğunu kaydetti. Kurtulmuş, "Yüksek yargı ile ilgili maddeler değişmeseydi ve paket bu maddelerden yoksun kalsaydı dostlar alışverişte görsün paketi olacaktı. Laf olsun diye yapılmış bir paket olacaktı." diye konuştu.
SP lideri Kurtulmuş, CHP ve MHP'nin milletin oylarıyla hiçbir zaman iktidara gelemeyeceklerini düşündükleri için yargıdaki millet egemenliğine karşı çıktıklarını savundu. Kurtulmuş, Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısının değiştirilmesiyle ilgili şöyle konuştu: "Esasında bu paketin esas ağırlıklı olarak ele alınması gereken maddeleri HSYK ve AYM ile ilgili düzenlemelerdir. Tam da bizim 'evet' gerekçemiz aslında bu maddelerle ilgilidir. Türkiye'nin siyasal yapısı demokrasi olsa da aslında Türkiye'de sistemin esas adı bürokratik oligarşidir. Millet tarafından seçilmeyen ve denetlenmeyen kurum ve kuruluşların milletin işlerini milletten bağımsız olarak yapıyor olmasıdır. AYM, HSYK ve Danıştay gibi kurumlar yetkilerini milletten alıyorlar, ancak burada milletin hiçbir denetimi yoktur."
YÜKSEK YARGIYA GÖRE MECLİS AVAM KAMARASI
"500 milletvekilinin fikir birliğiyle oluşturulan anayasayı bile 'istemezsek iptal ederiz' diyorlar. Böyle demokrasi olmaz." diyen Kurtulmuş, bu durumun farklı bir yasama anlamı içereceğini söyledi. Kurtulmuş, "Anayasa Mahkemesi, bu kararlarla kendisini Meclis'in üstünde bir senato konumuna getirmiştir. Parlamento'ya demiştir ki: 'Sen avam kamarasısın ben lordlar kamarasıyım'. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Mevcut durum tam bir kapalı devre yargı oligarşisidir." diye konuştu.
Milletin bu referandumla artık ülkenin sahibinin kendisinin olduğunu haykıracağını belirten Kurtulmuş, ülkenin geleceği için vatandaşlara 'evet' çağrısı yaptı. 13 Eylül'den itibaren yeni anayasa için yollara düşeceklerini kaydeden Numan Kurtulmuş, şimdiden bunun hazırlığı içerisinde olduklarını belirtti.
İŞTE EVET MANTIĞI; TAM İBRETLİK!..
BİRİSİNİN AKLIYLA DÜŞÜNÜP; BİRİSİNİN AĞZIYLA KONUŞANLARI, GÖR VE İBRET AL!..
AKP’nin malum gerekçeleriyle “evet” oyu kullanacağını açıklayan bir vatandaşa, gerekçelerinin hiç de söylediği gibi olmadığını, yapılanın ülke yararından çok uzak olduğunu, özünde oylamanın, kısaca, Recep Tayyip Beyi, muhtemel Yüce Divan’dan koruma ve kurtarma operasyonu
olduğunu, bunun için halkın alet edildiğini yazıp ilettim. Yazdığım bu iletiye bir başkasından gelen cevabı kopyalama yöntemiyle aynen alıp sizlere iletiyorum!..
Peşinden de bu vatandaşın iletisinin her maddesine karşılık tarafımdan verilmiş cevapları bulacaksınız!..
Ve birkez daha göreceksiniz evet-hayır farkını!.. Diliyle, üslubuyla, anlayışıyla, saptırması ve çarpıtmasıyla evet’çi mantığıyla!...
Bu saptırmaların, bu çarpıtmaların yabancısı olmadığınızı, ve hangi asıl sahiplerden kopya edildiğini, ve kimlerin aklıyla düşünülüp kimlerin ağzıyla konuşulduğunu da iletiyi okuduğunuzda da göreceksiniz..
Tecellidir; çekeceğiz, deyip ya sabır mı çekelim; “Hayır!” bu kadarı da olmaz deyip, teslimiyetçiliğe isyan mı edelim!?..
İşte hendek; işte referandum, ya atlayıp geçeceğiz, ya da görün hangi zihniyetlerin pençesine düşeceğiz..
Not: Murat vatandaşımızın bana verdiği cevabın son cümlesine özellikle dikkatinizi çekmek isterim.. Zihniyetin çözümü burada gizli!.. “bırak cahil vatandaşı!. Kanına girme!..”
Bu iletiye gel de cevap verme!..
Not. İleti sahibinin adının bir bölümü şüphe, şaibe ve sansasyonlara karşı gizlenmiştir.
G e l e n i l e t i;
MURAT K. . . . A Kime: bana
ayrıntıları görüntüle 30 Ağu (2 gün önce)
emekli kardeşim sizler kendi kendinizi kandırmaya devam ediniz ama sizden ricam milletin fikir ve düşünme özgürlüğüne saygı göstererek mail atmaktan vazgeçin.
bunun sebebleri sayıyorum
1- chp başkanı genel af çıkarıp suçlu ve suçsuzu aynı kefeye koyacağını açıklamıştır.
2- mhp başkanı dtp partisiyle aynı safta bulunarak tarihinin en büyük hatasını yapmıştır.
3- partilere bakarsanız çıkacak olan maddelere hayır diyen yok ancak şu olmadığı için bu olmadığı için hayır demektedirler
4- milletin kendi hür iradesiyle seçmiş olduğu tbmm bulunan vekillerin aldığı kararları hiçe sayarak ana yasa makkemesinde bulunan 14 kişinin ülkeyi yönetmesi doğrumudur.
5- daha düne kadar başı örtüsüne karşı çıkıp ana yasa mahkemesine gidip milletin kararını hiçe sayan vatandaşlar bu gün başı örtüsünü çözecez demektedirler.
6- ana yasa mahkemesinde bulunan üyelerin chp yanlısı ve solcu vatandaşlardan oluşması bu memleketin insanının kanına dokunmaktadır.
7- siz her nekadar bu memleketi dinsizleştirmeye çalışsanızda bu memleketin insanı inançlı ve vicdanlı insanlardır.
8- askeriye şöyle kafnızı çevirip bi bakarsanız 6 saat önce heronların çektiği görüntülerin neden değerlendirilmediğinin mantıklı bir açıklamasını yapamayan insanların yönettiği göreceksiniz
9- sizler gibi kendini aydınlar sınıfına koyarak doğru düşündüğünü ve bunun böyle olması gerektiğini savunan insanlar bu ülkeyi yıllarca kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda yıllarca sömürmüşlerdir.
10- kendim gençliğimde ülkü ocakları kökenli yüksek makina mühendisiyim ama aklı selim ve mantığıyla hareket eden hiç bir insanın buna hayır dememesi gerektiğini gayet iyi idrak edebiliyorum.
sizden ricam sayın eğitimci 80 li yıllarda eğtimciler olarak ülkeyi soktuğunuz bataktan daha yeni yeni kurtulan bu ülkenin yakasından düşün ve bırakın herkez mantığıyla hareket etsin.
bizim memleketimizde yaşayan cahil insanları eğtimciyip diyip kanına girmeyin
İ l e t i y e c e v a b ı m:
Sayın Murat Kardeşim;
Aklı başında hiçkimse kendikendini kandırmaya kalkmaz. Hele kandırmak gibi bir düşünceyi de aklının ucundan geçirmez. Çünkü onu erdenmsizlik, ahlaksızlık sayar.
Siz istemediğiniz sürece, size ileti göndermekten vazgeçebiliriz. Ancak inandığımız doğrultuda düşündüklerimizi iletmekten vazgeçmeyiz.
Bunun sebeplerini sayıyorum:
1- CHP Genel başkanı, suçlu ve suçsuzu ayni kefeye koyarak bir genel aftan söz
etmemiştir. CHP genel başkanını savunmak bana düşmez ancak, saptırmalara karşı durmakta her aklı başındaki izan sahibinin görevidir. Kılıçdaroğlu, şartlar elverdiğinde, silahlar sustuğunda, huzur ortamı sağlandığında, olabilecek bir genel aftan sözetti. Lütfen, başkalarının kafasıyla düşünüp başkalarını ağzı olmayın, Sözler çarpıtılmasın!..
Herhalde bu durum Haburda PKK’lıları özel mahkemelerle karşılayıp, talimatla geldim, pişman değilim söylemlerine rağmen affetmek ve salıvermekten daha adil bir davranış olacaktır!.. Suçlu ve suçsuzu ayni kefeye koyanların hatta, suçluyu, suçsuzlar, suçsuzları da suçlular kefesine koyan zihniyetin iyi bilinmesi gerek!.. Deniz Feneri sadece hatırlanması gereken bir örnek sadece..!.
2- Allah Aşkına söyleyin, siz inançlı bir kişisiniz, eski ülkücü olduğunuzu kendi
beyanınızla öğreniyorum, ve ben ülkücü değilim, MHP’nin DTP ile (BDP demek istediniz herhalde, ayni safta yer aldığını, hangi konuda ayni eylemin içinde olduğunu söyler misiniz!.. Bir taraftan, BDP karşıtlığı yapmaktasınız, diğer taraftan, BDP ile PKK ile sarmaş dolaş işbirliğini kimin yaptığını görmezlikten gelmekte, hatta bunu birbaşkasının üzerinde görmektesiniz. Bu büyük haksızlık... BDP ile PKK ile gizli pazarliği olan AKP’dir... Açılımlar neyin nesi!.., Apo ile görüşmeler neyin nesi!..
Bunu hem Tayyip, hem Gül doğrulamadı mı!? PKK sözcüsü Karayılanın ifadesini
saymıyoruz!.. Biz görüşmedik devlet görüştü.. sözü, gözünüzün içine baka baka sizi de k a n d ı r m a k anlamına gelmiyor mu!? Devlet kim!? ABD’ mi, AB’bi, Ergenekon mu!?... Hem evet için devletin tüm olanaklarını kullan hem de PKK ile devlet konuştu de!.. Bizde saf vatandaşlar inanalım, birbirimize birileri adına cevap yarıştıralım!.. Hayır, uyanalım!.. Hepimiz uyanalım, kandırılıyoruz, bu ülke adına, ülkenin geleceği adına uyanalım!..
3-Partiler, neye hayır neye evet dediklerini açıkladılar, ve açıklamaktalar.. Getirilen anayasa değişikliğinin özünde Tayyip Erdoğan’ı kurtarma operasyonu olduğun bilmeyen kalmadı, AKP’lilerde dahil, sadece dillendirmiyorlar!.. 26 Maddenin aslolan 2 maddesi olduğunu bilmeyan tek siz kalmış olamazsınız.. Diğerleri garnitür.. Erdoğan tarafından, kendi ifadesiyle hap haline getirilmiş üstü şekerli içi art niyetli tablet!..
Yapılmak istenenler, ilerde yapılacak, açılımların devamı için, ülkedeki rejim değişikliklerinin önünü açmak için ilk adım provası, kapı aralama operasyonu.. Yoksa amaç 12 Eylül ile hesaplaşmak isteği, dürtüsü değil.. Hiçbir sistem, kendisini var eden sistemle hesaplaşmaya girmez.. AKP’de buna dahil!..
3- Demokratik ülkelerde güçler ayrılığı esastır. Bu güçlerden birisi de Yargıdır. Anayasa
Mahkemesi de bunun en yüce makamıdır. Görevi de TBMM’de üretilen kanunların Anayasa ve temel yasalara aykırılığını denetlemektir.. Yani TBMM’ni Yüce Türk ulusu adına denetler..Anayasa mahkemesi, Milli iradenin temsilcileri TBMM’nin çıkardığı kanunları iptal ediyor, yürütmeye pranga oluyor söylemi demokrasiye inanmamak demektir. Yüce Mahkemeyi böyle suçlamak yerine, anayasaya uygun kanunlar yapmaya, ve inatlaşarak, anayasaya aykırı kanunlar yapmakta israr etmemeye davet daha demokratik olmaz mı!?
Anayasa Mahkemesi, TBMM’nin üstünde değildir ancak, altında da değildir.. Kaldı ki, Bugünkü sistemle, TBMM salt liderler sultası ile oluşmuş, ve bir elin parmaklarını geçmeyen bireysel iradelerin eline bırakılmışsa, bunun neresi, milli irade temsilidir!?.. Anayasa Mahkemesinin bugünkü oluşumunun TBMM’nin oluşumundan daha demokratik olduğunu iddia etmek milli irade karşıtlığı değildir.
5- Baş Örtüsü olayı, siyasi malzeme olmaktan çıkarıldığı gün çözüme kavuşur!.. “Velev ki siyasi simge olsa!..” olayını hatırlayın!.. Devletin bekası söxkonusu olduğu yerde, başörtüsü bu ülkenin en tali sorunudur!..
6-Anayasa Mahkemesi üyelerinin, CHP yanlısı olduğu iddiası, Tayyip bey’in uydurduğu bir safsatadır.. Bu konuda söylenecek yazılacak çok şey olabilir de, uzatmanın anlamı yok!..
Eğer öyle olsaydı, AKP eldeki delillerle kapatılırdı..
Anayasa Mahkemesinin AKP lehine verdiği kararların sayısı, diğerlerinin lehine verilen kararlardan çok daha fazlaır!.Başkan H. Kılıç gerçeği ortadayken, bunu tartışmak doğru mu!?
7- Bu memleketi dinsizleştirmek gibi bir düşünceyi kafasında taşıyan hiçbir yurttaş olamaz. Varsa böyle bir düşüncede olan, hain bir şerefsizdir.. Kaldı ki, biz dinler açılmı adı altına yapılanları, ekümenik tanıyanları, Akdamar’ı Ermenistan ayinlerine açanları, üstelik tam Trabzonun kurtuluş gününe denk getirilen Sümela ayinlerine izin verenleri bile bu dille eleştirmiyoruz... Ancak, olmayanı olmuş gibi göstermek, olmayan, söylenmeyen birşey üzerinden insanları karalamak büyük iftiranın ötesinde, adalet önünde de suçtur, Tanrı katında da !.. Bize dine değil, siyasete alet edilmesine, kul ile Tanrı arasına girilmesine hele hele, insanların Allah ile aldatılmasına karşıyız!..
8- Heronlar konusuna gelince, ne siz askersiniz ne de ben!.. Konu sadece, kime nereden servis edildiği bilinmeyen (özünde bilinen) komedilere dayalı suçlamalar!..
a)o görüntülerin,6 saat öncesine ait olduğunun şahiti misiniz!?
b) o heronların, TSK’nın açıklamadığı, açıklamak istemediği, olay anını görüntülemek için kullanılmış casus heronlar olmadığı ne malum!.. Evet bir komplo teorisi belki ama, malum, servis merkezinin yazdıklarından bence daha makul kabul edilmesi gereken bir teori.
c)Hiçbir ülkenin Silahlı kuvvetleri, kendisini altetmek isteyen alçaklarla işbirliği yapmaz..
Düşünülmesi gereken ana gerçek şudur!.. Zayıflatılmış, ve yıpratılmış bir ordu, hain ve düşmanlardan başka kimin işine yarar!?
9- Bakınız, cümlenizi aynen buraya aktarıyorum. Demektesiniz ki; “ kendini aydınlar sınıfına koyarak, bu ülkeyi yıllarca kendi amaçları ve çıkarları doğrıltusunda yıllarca sömürmüşlerdir!” Ne büyük laf!.. Tam meydan nutuklarında birilerinin ağzına münasip!..
Vesayetten kurtarma adına, yeni vesayet kurmaya uygun bundan alâ söz mü olur!..
Ama, eski de olsa bir ülkücüye, yüksek tahsil yapmış bir fen adamına, bir makina mühendisine münasip değil. Yaşınızı bilmiyorum!.. Eğer ilk gençliğiniz bile 12 eylül öncesine uzanıyorsa sizi kınıyorum, yok eğer çok sonrasında ise gençlik yıllarınız sizi ayıplıyorum..
Çünkü suçladıklarınız içine, ülküdaşlarınızın büyük bölümünü de sokmaktasınız!..
Bana birtek sömürgen aydın örneği verirmisiniz... Adı üstünde aydın, sömürüye, haksızlığa, yalana, talana, antidemokratik tüm girişimlere karşı çıkan kişidir. Bu yüzden de hep muhalefet olmuş ve en büyük zararları da kendileri görmüştür.. Suçlanması gerekenler aydınlar değildir, aydınları suçlama üzerinden sömürülerini sürdürmek isteyenlerdir.. 15 sene önce yırtık lastik ayakkabıyla top koşturuken bugün milyarların sahibi olanlardır..
10- Yazdığım gibi, ben de ülkesini seven, binlerce öğrencisine ışık tutan, aydınlıktan ve aydınlanmadan taviz vermeyen bir eğitimciyim.. Ülkem ile hiçbir sorunum olmadı, ancak ülkemi sömürenlerle de hiç sorunum bitmedi.. Ve yine aynen sizin cümlenizi çevirip diyorum ki; “aklı selim ve mantığıyla hareket eden, hiçbir insanın (ki buraya vicdanen sözcüğünü de ekliyorum!) EVET d e m e m e s i gerektiğini gayet iyi idrak edebiliyorum.”
Son cümlende benden rican olmuş!.. Eğer aklım,izanım ve vicdanım kabul etseydi ricanızı kabul etmek isterdim!.. Talebiniz sadece akla değil vicdana ters!.. “Ülkenin yakasından düşün!” demektesiniz!? Niçin!? Ülke temelli çıkarcılara, talancılara, yalancılara kalsın diye mi!?
Hayır böyle bir talebi kabul edemeyiz!.. Sizde de ricamız, böyle bir talepte bulunmayı da kendinizde hak olarak görmeyin!..
Hele son bitiriş cümleniz, tüm yazdıklarınızı özetler nitelikte!..
Cümlenizi aynen aktarıyor ve son bir cümle ile ben de bitiriyorum yazımı!..
“Bizim memleketimizde yaşayan cahil insanlara eğitimciyim deyip kanına girmeyin!”
Gerçek bir eğitimcinin görevi “ kana girmek” değildir. Cehalet en büyük düşmanımızdır bizim... İnsanları cahil bırakmak ve onları biad ettirme noktasında tutmaktır insanların kanına girmek!.. İnsanları cahil bırakıp, Allah ile aldatmaya ve dini duygularını sömürüye alet etmektir insanların kanına girmek!..
Hiç kimseyi ne erzak torbalarıyla, nede “bertaraf etme” korkularıyla “Hayır” demeye çağırırız.. İnsanların uyanmasını isteriz, Hayır diyebilmeyi öğrenmelerini isteriz.. Çünkü biliriz ki, evet, teslimiyetçiliği, “hayır” ise buna karşı durmayı anlatır. Aklı ve izanı olan seçimini kendi yapar!..
Saygılar sunarım..
Not: bundan böyle benden ileti almıyacaksınız müsterih olun!..
--------------------------------------------------------------------------------
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
Vodafone"da çalışan bazı ODTÜ"lü arkadaşlarımız var.
Hepsini alt kadro çalıştırıyorlar.
Çok iyi mühendisler, ama yükselme şansları yok.
Tüm Türk müdürler işlerinden atıldı.
Yabancı müdürleri, şirket yönetimi, baştan sona EVET diyor.
Kurum içinde ""HAYIR sözcüğü yasak"" kampanyası başladı.
TARAF - RADİKAL okumak, o düşünceleri destur olarak benimsemek, terfi için çok önemli. Orhan PAMUK ile resminiz varsa, müthiş.
Misyoner toplantıları varsa çok iyi.
(Vodafone"da hepsini yapan, yaptıklarının esiri olmuş gerizekalılara dönüşen çok...)
Bakın VODAFONE reklam sanatçılarına... hepsi EVETçi!
Emel Sayın, Orhan Gencebay, Şafak Sezer, Hakkı Devrim v.s..
Danıştay"da davaları var.
Türk Telekom bedava verildi.
Alan adamlar British Telekom, Hariri ortaklığı.
Alırken bile kar ettiler.
Sabit hat bilmem neler çıkardılar.
Fakat gene de Dünya"nın en pahalı sabit hat telefon konuşması ile internet fiyatları bizde.
Bize en yakın OECD ülkesinin 7 katı pahalı, internet ve telefon görüşmelerimiz...
Tabii ki Türk TELEKOM finans kuruluşu kim?
BARCLAY...
Adamların milyarlarca dolar kazandığı ortamda hazırladıkları rapor; ""Evet"" için öngörüleri, temennileri..
Yani satın aldıkları oran % 54 EVET!...
Bayram diye birbiri ardına Reuters"tan tahminler, öngörüler...
Yani olmasını istedikleri rakamlar geliyor...
HSBC... hem de nasıl ""Evetci""!...
EVET, % 54.5 diyorlar...
Barclay"s, Banker Trust, CITIBANK tahminleri bu yönde.
Avrupa Birliği ""EVET"" diyor...
Bu herifleri yıkabilir miyiz?
Hepsine HAYIR diyebilir miyiz?...
İşte darbecilerin Kur'an-ı Kerim'e bakışı
09-09-2010 / 13:13
12 Eylül 1980 darbesinden sonra açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış ve haklarında idam cezası verilen 517 kişiden 50'si asılmıştı. Sıkıyönetim birliklerince hukukun askıya alındığına ve keyfi hükümlerin uygulandığına bir savcı gözüyle şahitlik eden emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, o dönemde önüne getirilen bazı dosyaların adeta içini kanattığını anlatıyor.
12 Eylül'de meslek hayatının henüz başında olan Petek, darbe sonrası görev yaptığı yerde bir sabah adliyede karşılaştığı tabloyu ise asla unutamıyor. O manzara şöyledir: Bir Kur'an kursu baskını yapılmış ve 13-14 yaşındaki çocuklar ellerine kelepçe vurularak 'suçlu' sıfatıyla savcının önüne getirilmiştir. Suçları; 'irticai faaliyette bulunmak'tır. 'Suç delili' olarak ise savcının önünde iki tane çuval bulunmaktadır. Çuvalı açtırdığı anları gözyaşları içerisinde nakleden Petek, gördüğü manzarayı şöyle aktarıyor: "Suç delili olarak önüme konulan çuvalları açtırdım. İki çuval dolusu Kur'an-ı Kerim'i suç delili olarak masama getirmişlerdi. Tutanaklarda Kur'an-ı Kerim'ler için 'Eski harflerle yazılmış, muhteviyatı belli olamayan kitaplar' ifadeleri vardı. Yapılanlar milletin vicdanını yaralayıcı bir hukuksuzluk örneği olarak tarihteki yerini alacaktır."
Reşat Petek, aynı şekilde bir ilkokul öğretmeni ve 5. sınıfa giden kız öğrencilerinin yineirticasuçlamasıyla önüne getirildiğinden de bahsediyor. Minik öğrencilerin suçları ise okulun bahçesine kadar başlarını örterek gelmeleridir. Petek, Türk Ceza Kanunu'nu baştan sona incelediğini ve irtica diye bir suç tanımı olmadığını görerek adli kovuşturmaya gerek olmadığına karar verir. "Ancak Sıkıyönetim Komutanlığı işin peşini bırakmadı. Ve çok keyfi bir şekilde emir-komuta zinciri içerisinde suni bir suç oluşturulmaya çalışıldı." diye devam ediyor.
Reşat Petek12 Eylülreferandumundan yüzde 65 civarında 'evet' çıkacağı kanaatinde. 'Hayır' çıkması durumunda ise darbeci zihniyetin meşruiyet kazanacağını ve halk desteğini kendi arkalarında hissetmelerine neden olacağı uyarısını yapıyor. Balyoz'da bir generalin "İsrail askerinin Filistinliler'e uyguladığı gibi en ağır ve sert tedbirler uygulanmalıdır." sözünü hatırlatan Petek, ikazlarını şöyle sürdürüyor: "Eğer 13 Eylül'de hayır çıkar da darbecilerden yana bir tavır onaylanıyormuş anlamı çıkarsa bu halk Filistin halkı gibi darbecilerin elinden ağır zulümler ve işkenceler görür. Hukuk işlemez. Darbecilere alkış tutan sözde bir yargı kurumu ortaya çıkar."
Zaman
BUGÜNE kadar hep hukukçular, aydınlar, gazeteciler konuştu.
Sıradan ve sorumlu bir yurttaş olarak ben de paketi enine boyuna inceledim. Paketin içindeki gizli tuzakları kendimce çıkarmaya çalıştım.
Öncelikle, AKP’nin ileri sürdüğü “Siz iktidara gelirseniz siz de hakimleri atayacaksınız” tezi doğru değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi’ne atanacak yargıçlar 12 yıl görev yapacaklar. Yani en iyi ihtimalle 3 seçim dönemi AKP’nin atadığı yargıçlar görev yapacak.
Belki 5 sene sonra AKP diye bir parti olmayacak ama yandaşları yüksek mahkemede kontrolü elde tutacaklar. HSYK’da ise bu süre seçilen 1. sınıf hakim ve savcılar için 4 yıl... Ama bu sürede tüm hakim ve savcıları atayacakları gibi, Danıştay ve Yargıtay’a da bu kurul üye seçecek.
Yani 3-5 yıla kalmadan bu iki yüksek mahkeme de ele geçirilmiş olacak.
İstenilen hakim ve savcılar istenilen yerlere atanacağı için, bu mahkemelerden AKP’liler aleyhine karar çıkması neredeyse imkansız hale gelecek. Böylece şu anda Sadece AKP’li vekillerde olan dokunulmazlık, fiili biçimde tüm AKP’lileri ve yandaşları kapsayacak şekilde genişletilecek.
Danıştay’ın kamu yararını gözeterek yaptığı ‘yerindelik’ denetimi kalkacağı için ülkenin dereleri, arazileri, fabrikaları, madenleri rahatça satılabilecek. Hatta eviniz, bahçeniz kamulaştırılsa eğer işlem prosedüre uygun yapılmış ise yani hukuki ise itiraz hakkınız olmayacak.
Kamu denetçiliği başka bir garabet... Yetkileri daha sonra yasa ile düzenlenecekmiş... Ne demek bu?
Alternatif bir yargı oranı yaratılarak kamu ile yurttaş arasındaki sorunları çözecek... AKP’nin memuru olacak bu kişi doğaldır ki parti çıkarlarını gözetecek... Gerek kamu denetçiliği ve gerekse diğer değişikliklere ilişkin çıkarılacak yasalar Anayasa Mahkemesi’ne götürülse bile yandaş AYM bu başvuruları reddedecek.
Türkiye hızla temel hak ve özgürlüklerin yasalarla sınırlandığı, bu işlemlere de AYM tarafından meşruiyet kazandırıldığı, AKP’nin yurttaşı “yargıyı kullanarak” ezdiği bir dikta rejimine dönüşecek.
İşin kötüsü, kurulan bu kötü düzeni uzun yıllar değiştirmek de mümkün olmayacak...
Ülkemizin geleceğine ipotek konulmasın. Hukuk devletinin ruhuna ‘el Fatiha’ okumayalım.
Arif Durgun