-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Bekir Coşkun, aşağıdaki yazısında türbanlıların meydanlarda olmadığını yazıyor. Meydan dediği yer, şehitlerle ilgili gösteriler. Herkes görüyor ki, şehit annelerinin ve eşlerinin bir kısmı türbanlı. Kaldı ki, türbanlılardan da meydanlarda olanlar vardı. Bekir Coşkun'un yazısını "bölücü" bir yazı olarak değerlendiryorum. Çünkü bu yazı, PKK terörüne karşı olanlar sadece başı açık olanlarmış gibi bir vahim hata içeriyor. Bu ülkenin kadınlarını "başı açıklar" "kapalılar" diye ayırmanın ve özellikle de bu terör belası konusunda ayırmanın saçmalıktan da öte büyük bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum.
31 Ekim 2007
Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr
Meydanlarda niye türbanlı yok?..
BİR okurum not atarak sordu:
"Meydanlarda niye türbanlı yok..."
Ben de baktım; yoklar...
Çünkü onlar meydanlardaki tepkili-coşkulu kalabalıktan hoşnut değiller, ondandır.
Televizyonlarda olsun, gazetelerde olsun, Fethullahçı-ikinci cumhuriyetçi koalisyon "Devlet öyle duygusal hareket edip de acele etmez" gibi safsatalarla üzerini örtmeye kalksalar da, türbanlılar gelmese de, meydanların dili vardır.
İnsanlar kırılan gururlarını haykırıyorlar.
Kişiliksiz-sinik-bağımlı dış politikalara canı sıkılıyordur elbette insanların.
Bu bu yüzden meydanlardaki kalabalıklar AKP ve yandaşlarını rahatsız ediyordur.
Ve meydanlarda onlar yoklar.
*
Terörün bu hale gelmesinin sorumlusudur iktidar.
Kimse 5-6 yıl öncesine kadar tükenip-bitmiş PKK'nın niye toparlanıp güçlendiğini sormuyor.
Kimse Başbakan'ın o bölgeye gidip "alt kimlik-üst kimlik" çağrıları yaptığını... Kimse terör örgütünü övmenin suç olmaktan çıkartıldığını hatırlamıyor.
Ele geçirilmiş PKK'lıların, "eve dönüş yasası" adı altında cezaevlerinden bu dönemde salındığını, şimdi askere silah sıkanların çoğunun içerden çıkanlar olduğunu da kimse sorgulamıyor.
Değil sınır ötesi takip, askerlerin kendi topraklarımızda dahi, bir ilin sınırından öbür ilin sınırına geçerken izin almaları şartını bu iktidarın getirdiğini de kimse ağzına almıyor.
Dahası:
Laik cumhuriyete sahip çıkan askerleri köşeye sindirmek için (Şemdinli iddianamesi gibi) kurulan tuzakları... Diyelim ki o tuzaklar tutsaydı, şimdi umutla izlediğimiz Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın dahi belki askeri cezaevinde olabileceğini kimse hatırlamak istemiyor.
*
Terörün bu hale gelmesinin sorumlusudur bunlar.
Bu nedenle meydanlardaki kalabalıklardan rahatsızlar.
İşlerine gelmiyordur.
Çığlık çığlık dolan meydanlar, onlara iktidarlarının beceriksizliğini ve bir milletin kırılan gururunu hatırlatıyordur.
Bu yüzden...
Meydanlarda yoklar...
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr
Mısır...
CUMHURBAŞKANI'nın TED Koleji'nde okuyan 16 yaşındaki oğlu, internette kurduğu "Adresime gelsin" pazarlama şirketinden sonra, kutuda mısır işinde de gözüktü.
Ortaklarıyla Daily Fresh marka haşlanmış taze mısırın satışını yapıyorlar. Ankara'da Armada, Cepa gibi büyük mağazaların girişinde gördüğünüz kutu içinde taze mis mısırlar odur işte.
Onlar asla sıradan mısırlar değildir.
Ben o mısırları gördüğümde, her zaman saygı ile eğilirim.
Daha yaklaşırken ceketimi iliklerim.
Tam mısırcının önüne geldiğimde, iki elimi yanlara yapıştırır, arkadan birisi bana bir şey verecekmiş gibi avuçlarımı arkaya doğru açar, üst tarafım mısırdan yana hafif eğilirken, kalçalarım kışa doğru, saygıyla bükülürüm.
Ve tam taze mısırın önünde "hürmet pozisyonu" aldığımdan iyice emin olduktan sonra mırıldanırım:
"Saygılarrrr..."
Eş-dost "O cumhurbaşkanı değil ki, mısır..." deseler de içtenlikle yanıtlarım:
"Olsun... Cumhurbaşkanını temsil etmesi bakımından..."
*
Mısırlar Malezya'dan geliyor.
Büyük mağazalar girişlerinde hemen yer verdiler, kutu içinde alıp taze taze yiyorsunuz siyasi kimliği olan mısırları.
Ben sofrada dahi mısır görsem ayağa fırlarım.
Muhterem karım "Otur, ev sahibine ayıp oluyor" dese de, hürmeten elimi göbeğime bastırır, öne eğilir, mısırın "Rahatsız olmayın, oturun lütfen" demesini beklerim.
Öyle otururum sofraya.
Arada bir karımın "Durup durup mısır tabağına selam verme" tekmelerini yiye yiye...
*
Böyle bir memlekettir burası.
Allah bilir ya sizin üniversite bitirmiş 30'una yaklaşmış çocuğunuz daha iş bulamamıştır.
O çocuklar geceleri sizden gizli gizli ağlarlar.
Ben bilirim, evdekilerin "iş bulamadı" bakışları altında, sofralarda yutulamayan lokmaları...
Maliye Bakanı'nın çocukları likit yumurtadan, Başbakan'ın oğlu gemicikten, Cumhurbaşkanı'nın oğlu kutuda mis mısırdan başlıyorlar da...
Ya sizin çocuklarınız?..
Böyledir gülüm...
Böyledir bu memleket...
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
21 Kasım 2007
Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr
Yazık vatan...
DEVLETİN tepelerine atananlarda aranan ilk iki şart:
- İmam-hatipli olacak...
- Hanımı türban takacak...
Eskiden "liyakat", "uygun eğitim", "temiz bir sicil" gibi gereksiz şartlar da aranırdı.
Artık bunlar istenmiyor.
İstenen:
Bir; imam mı?..
İki; hanımı türbanlı mı?..
*
Devletin tepeden tırnağa tüm kadrolarının böyle oluştuğundan emin olabilirsiniz.
İşte; TRT Genel Müdürü...
İktidar; "imam-hatip mezunu" ve "hanımı türbanlı" TRT Genel Müdürü adayı için tam dört sene ısrar etti, o koltuğu boş bıraktı, bekledi ve sonunda amacına ulaştı.
TRT'nin yeni Genel Müdürü; İbrahim Şahin.
Sezer, İbrahim Şahin'i iki kez veto etmişti. Gerekçelerini elbette tahmin edebilirsiniz, ama o artık TRT'nin Genel Müdürü'dür.
Zavallı TRT...
Zaten TRT'nin "Türkiye"si gitmiş, "TRT" olmaktan çıkmış, geriye Recep Tayyip'in "RT"si kalmıştı.
Alt kadrolarına zaten nurcuların, Fethullah Gülen'cilerin, ikinci cumhuriyetçilerin doldurulduğu "RT", tepesine bir hanımı türbanlı ve imam-hatiplinin oturmasıyla tamamlandı.
*
Devletin üst kadrolarında "eşi türbanlı" olmayan hemen hemen kimse kalmadı.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Merkez Bankası Başkanı, yüze yakın müsteşar ve yardımcıları, üç yüz genel müdür ve yardımcıları...
Böyle oldu Türkiye; bir Arap ülkesi gibi...
"Dinci" olmayanların asla devlet yönetiminde görev alamadıkları, alsalar dahi (askerler, ya da YÖK gibi) düşman gibi görüldükleri bir memleket...
"Cumhuriyet kadrolarının" elinden çıkmış, "tarikat kadrolarının" eline geçmiş bir ülke...
Atatürk'ün aydınlık yolunda yürümeyi becerememiş, imamların peşine takılmış bir millet...
Yazık sana ey vatan...
Yazık...
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Bekir COŞKUN
bcoskun@hurriyet.com.tr
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/2b.jpg
Vatan evladı tacizciler...
BENCE yılbaşı gecesi turistleri "taciz" edenlere fazla da kızmamalısınız.
Onlar vatan evlatlarıdır.
Yaptıkları yasaya göre "Kabahatler" maddesine girdiğine göre, demek ki öyle büyütülecek bir şey de yok.
Ayrıca verilen ceza 57 ye te le...
Ki turist kadınların memelerini tutmak yerine, izinsiz pankart tutsalardı, çok daha fazla ceza kesilecekti.
*
Doğrusunu isterseniz bu ülke, tacize uğrayan o kadına benzer.
El atan atanadır.
Sık sık "Bu işte falanın parmağı var" denilmesi bundandır.
Daha birkaç gün önce tacize uğrayan emekçiler "Uuyyyy..." diye zıpladılar bir başka meydanda.
"Delenler" yüzünden anayasa dahi tacize uğruyor arada bir.
Hukuk, insan hakları, demokrasi...
Laik cumhuriyet dahi kurtulamıyor...
*
Tacizden geçilmiyor.
Hileli gıdalardan sahte ilaçlara, garibanlara satılan demirsiz binalardan, dünyanın en pahalı benzinine kadar...
Kentlerin yüzde altmışı, kamu arazilerine tacizin üzerine kurulu değil midir?
Birkaç gündür Milliyet'in manşetinde, İstanbul'un göbeğinde tarihi kalıntıların üzerine yapılan otelin haberi var. Kenti yönetenlerin "parmağından" söz ediliyor.
Yani tarihin dili olsa "Ayyyy..." diye zıplayacak.
Doğası taciz altındadır bu memleketin.
Bütün gölleri...
Bütün ırmakları...
İşte Belek, işte Kazdağları...
*
Bu toplum böyledir.
Bütün gün hepimiz hırsızlık, vurgun, soygun ortamında ahlaksızca çeşit çeşit tacize uğrarız, farkında olsak da olmasak da.
Yoksulluk, işsizlik, açlık, mutsuzluk, bu yakınmalar, birçok tacizin kaçınılmaz sonucudur.
O zaman niye kızacaksınız turistlere tacizde bulunanlara.
Bu ahlaksızlık çukurunda büyüdüler ve paylarına turistler düştü.
Uzaydan gelmiş değiller.
Vatan evlatlarıdır onlar.
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
23 Ocak 2008
Arada bir doğruları da yazan Sayın Bekir Coşkun'un bir yazısı;
Bekir COŞKUN
bcoskun@hurriyet.com.tr
Atılacak kafa...
BAKTIM; Türkiye'nin başına kara çoraplar örülürken, il kongrelerinde iki CHP'li birbirlerine kafa atıyor.
Ana muhalefetin biraz olsun "kafa kafaya" vermesi iyi ama, bu kadar da değil...
Buna "kafayı yemek" de denir.
Doğrusunu isterseniz kafanın birçok zihinsel fonksiyonu vardır:
Kafa yormak...
Kafa vermek...
Kafa çalıştırmak...
Bunlar tükendiğinde, öbürüne sıra geliyor demek ki:
Kafa atmak...
*
Bizler hep birlikte CHP'lilerin kafa ile bir şeyler yapmalarını bekliyorduk aslında.
Ama içinde kafa atmak yoktu.
Türkiye'nin geleceği için verilen savaşta kötü niyetlilere onurluca kafa tutmaktan, bıçak kemiğe dayandığında ortaya kafa koymaya kadar...
Bunlar kafa atıyorlar.
Üstelik bunu "parti içi demokrasi" adı altında yapıyorlar ki, bunun adı da bizimle ilgilidir:
Kafa bulmak...
*
Bunların kafaları böyle.
Emekçilerin mitinglerde sembolik olarak kendi tabutlarını taşıdığı, memurların meydanlarda kuru ekmek yeme gösterisi yaptığı, her hafta üç bin esnafın iflas ettiği, on dört milyon insanın yoksulluk sınırında yaşadığı, bir milyon üniversite mezununun sokaklarda gezdiği, soyulmadık köşesinin kalmadığı bir ülkede, iktidar yerine muhalefetteki sosyal demokratlar oy kaybediyorsa...
Ve insanlar, ülkelerinin geleceğini kurtarmak için kafalarını taşlara vurup, ama ana muhalefet partisinin haline bakıp yine de güvenemiyorlarsa...
(......)
Boşuna kafa patlatmayın.
Böyledir bu arkadaşların kafası.
Eskiler bu gibi durumlarda "Nato kafa, nato mermer" derlerdi, yani taş kafa.
Normalde kafanın yapması gereken birçok şey, işe yaradığı birçok yer vardır.
Ama olmayınca ne yapacaksınız.
O zaman buna yarıyor:
Kafa atmaya...
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Abbas Bey, çok ilginç ama Bekir Coşkun (bana göre doğru olan ama size göre yanlış olan) birçok yazısında aynı üslupla birçok yazı yazdı ve çoğu da bu konuya eklendi. Yazıların içeriğine girmeyeceğim çünkü aynı görüşte olmak zorunda değiliz.
Ancak, görüşlerinize katılmadığınız yazılarda aynı Bekir Coşkun'un aynı üslubunu yeren, hatta hakaret olarak niteleyen siz, CHP ile ilgili katıldığınız bir başka yazısını alıntılıyor hem de "doğru yazdığını" vurguluyorsunuz. İçerik tamam, peki ya üslup hiç mi rahatsız etmedi sizi?
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Bekir COŞKUN
bcoskun@hurriyet.com.tr
Bir isyan bekliyorum...
ÇOK zamandır yargıçların isyan etmesini bekliyorum.
Ne zamandır, "Yarın yargıçlar isyan edecekler" diyorum kendi kendime.
Olmuyor.
Ama ben yine de sabah kalktığımda "Bugün isyan edecekler" diyorum, akşam başımı yastığıma koyarken "Yarın isyan ederler" deyip yatıyorum.
Kimi zaman karşı kaldırımda dahi olsa, bir yargıç gördüğümde içimden bağırmak geliyor:
"Saygılarrrr sayın hákimim..."
".........?"
"Ne zaman isyan başlıyor?.."
".........?"
"İsyan diyorum... Ne zaman isyan edeceksiniz?.."
".........?"
*
Bekliyorum çoktandır; yargıçların isyan etmesini...
Namuslu, yurtsever, onurlu, düzgün yargıçların isyan etmesini bekliyorum çoktandır.
Onların içlerinde kopan kıyametleri hissediyorum.
Canları sıkık, keyifleri yok, sırtlarında taşıdıkları vebalin altında eziliyorlar ve sayıları az değil böyle yargıçların.
Ülkemizi sarıp sarmalayan tüm felaketlerin temelinde "hukukun olmayışını" onlar da biliyor, bizler de...
İşlenen her suçun altından bir "hukuk hatasının" çıkmasından, siyasi iktidarın "işlemeyen hukuka" güvenerek cumhuriyetimizi paramparça etmesine... Katillerin, hırsızların, soyguncuların, vurguncuların ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşmasından, masum insanların bir türlü hukuka ulaşamamasına kadar...
Tümünün gerçek nedenidir; hukukun olmayışı.
Biliyoruz...
*
Ve siyasetçiler, zenginler, egemenler bu kirli ortamdan nemalandıkları için, ben çözümü yine güvendiğimiz o yüce hukuk adamlarından, yargıçlardan bekliyorum elbette.
Onlar "hukuku" geri isteyeceklerdir.
Tıpkı duvar ustasının harcını, fırıncının ateşini, futbolcunun topunu, çiftçinin tohumunu istemesi gibi...
"Hukuksuz" nasıl "hukuk adamı" olunur?
Diyelim ki benim yazma özgürlüğümü, kalemimi, káğıdımı elimden alsalar, isyan ederim, isyan...
Peki ne zaman isyan edeceksiniz?..
Ne zaman?..
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Günaydın gece...
DÜN gece sabaha karşı.
Henüz ışıkları işe yarıyordu sokak lambalarının.
Başımı dayadım pencerenin camına.
Günaydın gece.
Günaydın...
*
Ortalık karanlık.
Bugün Ankara, tarihinin en önemli günlerinden birini yaşıyor.
Kentin bir yanındaki cumhuriyetin kalesi binada, türban ve tesettüre yol veren yasayı onaylayıp elbette kabul edecekler. Kentin öbür yanında bir meydanda, çağdaşlıktan ödün vermek istemeyen insanların mitingi var.
Medeniyeti istemeyenler, kadınların örtünmesiyle ilgili bir şeriat hükmünü Anayasa’ya ve yasalara koyarak Türkiye’yi "din devletine" dönüştürmeye "Evet" diyecekler.
Hemen aşağıdaki meydanda, Mustafa Kemal’in çağdaşlık yolundan dönmek istemeyen aydınlık insanlar "Hayır" diye çığlık atacaklar.
Bugün böyle bir gün.
*
Aslında Ankara en acı gününü yaşıyor.
Bu şehir birçok zor günler gördü. İhanet her zaman bu kentin orasında-burasında vardı.
Ama bu sefer...
Bu sefer kazanıyor.
Bir koca milleti aydınlık yolundan alıkoyup, ortaçağa doğru sürüyor ihanet.
Ve bunu bugün başarıyor.
Bugün...
Ankara’nın bu yanında aydınlığa koşmak isteyenler "hayır" diye bağırırken, öte yanında aydınlığa giden yolu açması gereken parlamento karanlığa "evet" diyor.
*
Oysa bizim aydınlık umutlarımız vardı.
Çocukluğumuzda okul bahçelerinde "Güneş ufuktan şimdi doğar... Yürüyelim arkadaşlar" diye diye yola çıkmıştık.
Şimdi bir ihanetin altında eziliyoruz.
Karanlığa bakıyorum arkasından camın.
Zor günlerdir bu günler.
Günaydın gece.
Günaydın...
9/SUBAT/2008 Bekir Coşkun
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
Çarşafa dolandı...
ARKADAŞLAR "Koş, Başbakan kızdı" dediler.
Nasıl koştum.
Baktım; "Etik" diyor "Çıkar" diyor, "Terbiye" diyor, "İnsanlık" diyor, "İzan" diyor...
"Demokrasi" diyor...
"Hukuk" diyor...
"Bedel ödemeye hazırız, biz o beyaz çarşaflarla yola çıktık" diyor.
Çok kızdığı belli.
Karşımızda televizyon da olsa, ağzımı elimle kapatarak arkadaşların kulağına adeta fısıldayarak:
"Neye kızdı?.."
"Çarşafa..."
*
Evet; işler çarşafa dolandı.
Hürriyet’te okumuşsunuzdur; tüm dünya medyası "Türkiye’de laik sistemin çökertildiğini" haber veriyor.
Türkiye, AB’den bir anda uzaklaşıverdi.
Yabancı para kaçmaya başladı, ekonomi sallanıyor.
İç barış kargaşaya dönüştü, toplum paramparça...
En önemlisi:
AKP’nin gerçek yüzü ortaya çıktı, deşifre oldu, niyetlerini artık herkes biliyor. Ve "istikrar" hatırına ona destek verenler gözlerini açtılar, bizim bilgisayarlarımıza bile "Oy verdim, elim kırılsaydı" mesajları yağıyor.
Kısacası; çarşafa dolandırdılar...
*
Bu yüzden kızdı Başbakan.
Haber vermeliyim; daha da çok kızabilir.
Çünkü bilirsiniz; hepimiz kandırmak istediklerimizi kandıramadığımız zaman kızarız.
Bu türban dayatmasından sonra kim inanır, AKP’nin Türkiye’yi uygarlığa taşımak istediğine?.. Kim inanır, laik sisteme bağlı kalacaklarına?.. Kim inanır, çağdaşlıktan yana olduklarına?...
Kim inanır, Türkiye’nin İran olmayacağına?
Kim inanır, demokratlıklarına?
Kim inanır; samimiyetlerine?
Kim inanır; dürüstlüklerine?
Kimse inanmaz...
O zaman Başbakan daha da kızar.
Bunun adıdır işte:
Çarşafa dolanmak...
13/02/2008 Bekir Coşkun
-
Re: Bekir Coşkun sayfası
EĞER 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de "hukuk" işleseydi darbeler olmayacaktı.
Tüm darbeler öncesi "hukuk" yoktu. Açın bakın yakın tarihe; darbelerin gerekçeleri, işlemeyen hukukun toplamıdır.
Görevini yapmamış hukuk yüzünden, iktidarların kirli çıkınlarında biriken tortuları getirip darbe gerekçesi yaptılar.
Şimdi?..
Şimdi bırakın hukuk işlesin...
*
Sevgili Yılmaz Özdil, dünkü köşesinde çok önemli bir şeyi hatırlattı hepimize:
19 Temmuz 2001’de Anayasa Mahkemesi siyasi yasağını kaldırdığında, Tayyip Erdoğan şöyle demişti:
"Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar, şahsım ve demokrasi adına hayırlı bir karardır..."
Aynı Anayasa Mahkemesi, siyasi yasağını kaldırdığı Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını bu sefer "laik sistemi yıkmak" iddiasıyla yargılama kararı aldı.
Bir zamanlar Tayyip Erdoğan’ı koruyan hukuk, şimdi hesap soruyor...
Çünkü hukuk taraf değildir.
Bırakın işlesin...
*
AKP aklanırsa sorun yok; kurtulur...
Yok eğer aklanmaz da mahkûm olursa yine de kurtulur; ülkesini ateşe atmanın ayıbından...
Çünkü hukuk işlemediği zaman boşluğu kimin dolduracağı hiç de belli olmuyor.
AKP çıkıp aklansın.
Kendini acındırmaya, halkı kışkırtmaya, suçu yargıya atmaya, anayasayı değiştirip hukuktan kaçma yolları aramaya...
Duygu istismarına...
Mazlumu oynamaya...
Yine cinlik yapmaya gerek yok.
Tayyip Erdoğan mert ve yiğitse, kendisinin siyasi yasağını kaldıran o hukuka hesap vermekten kaçmaz.
Dürüst lider böyle yapar.
Ülkesini seven devlet adamı, ülkesinin hukukunu-yargısını tekmelemez, ona güvenir ve sığınır...
*
Hukuk işlemediği zaman...
Borular ötmeye başlıyor kışlalarda.
2/nisan/2008