Hakkarili Arzuhalcimiz referandum sonuçlarına pek bir içerledi 1982 Anayasasını özleyeceğinden midir yoksa?
http://www.internethaber.com/bidon-k...ndi-10536y.htm
http://www.haber7.com/haber/20100913...Cevap-Gunu.php
Printable View
Hakkarili Arzuhalcimiz referandum sonuçlarına pek bir içerledi 1982 Anayasasını özleyeceğinden midir yoksa?
http://www.internethaber.com/bidon-k...ndi-10536y.htm
http://www.haber7.com/haber/20100913...Cevap-Gunu.php
Sayın Oğuz Bey"in deyimiyle Hakkarili Arzuhalci gibi ben de referandum sonuçlarına pek bir içerleyenlerdenim.1982 Anayasası değişmeliydi ama bu şekilde hem de parti çekişmelerine sahne olarak değil...Genel olarak cehaletimizle -maalesef- referandumu siyasi parti seçimiyle çorba gibi karıştırdık,ortaya ne çıkacak hep birlikte göreceğiz.Umarız 1982 Anayasını "fazla" aramayız.
Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, dünyanın en iyi üniversitesi Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Harvard. Dünyanın en iyi ıoo üniversitesini içeren ve 'Times Higher Education' (THE) adlı dergide yayımlanan listede herhangi bir Türk üniversitesine yer verilmemiş. İşin ilginç tarafı bu listeye göre, Britanya üniversiteleri de sınıfta kalmış gibi görünüyor. İsimleri büe insanda hayranlık uyandıran Oxford ile Cambridge üniversiteleri, listeye altıncı sıradan girebilmiş. Çin ve Güney Kore'deki üniversiteler de listede kendine yer bulmuş. Araşürma yapılırken, üniversitelerin şöhretleri ve sahip olduklan mirastan ziyade, objektif ölçülerin gözönüne alındığı belirtiliyor.
Cambridge mi, Harvard mı?
İlk ıo'un içinde üç Britanya üniversitesi bulunuyor. Imperial College London, dokuzuncu sırada yer alırken, diğer beş Britanya üniversitesi de ilk 50'de kendine yer bulabilmiş.
Geçen hafta bir kariyer planlama şirketi olan QS de bir liste yayımlamıştı. Bu listede, Cambridge birinci, Harvard ise ikinci sırada yer alıyordu. THE, altı yıl boyunca QS ile birlikte çalıştı ancak daha sonra iki kurum birbirinden aynldı. Dolayısıyla THE'nın, listeyi hazırlarken gözönüne aldığı kriterler, QS'ninkilerden farklı.
Şöhret değil, bilimdeki basan
THE'nın Dünya Üniversiteleri Sıralaması editörü Phil Baty, konu hakkında şöyle konuşuyor: "Dünyanın en iyi 100 üniversitesiyle ilgili araştırmalar, altı yıldır benim dergimde yayımlanıyor ve dünyanın her tarafından bu araştırmaya ilgi var. Yaptığımız araştırmada üniversitelerin sosyal ve fen bilimleri alanındaki başansmı göze aldık. Bizim için bu, okulun şöhretinden çok daha önemli."
Baty'ye göre liste, dünyadaki yükseköğretim kurumlarıyla ilgili aynntılı ve güvenilir bir resim çiziyor. Listede çoğunlukla İngilizce eğitim veren üniversiteler yer alıyor.
Bizim üniversiteler ilk 500'e bile giremez
Dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasında neden Türkiye'deki herhangi bir eğitim kurumunun yer almadığını Prof. Dr. Eser Karakaş'a sorduk.
"Türk üniversiteleri değil ilk ıoo'e, en iyi 500 üniversite arasına bile giremez" diyen Eser Karakaş, sözlerine şöyle devam ediyor: "Sadece bir keresinde İstanbul Üniversitesi, 404. olmuştu. Bence bunun nedeni de Türkiye'nin Nobel Edebiyat ödülü almış ilk yazarı Orhan Pamuk'un İstanbul Üniversitesi mezunu olmasıydı. Türk üniversitelerinin bu listelerde yer alamamasının yegâne sebebi kaynak eksikliği ya da YÖK değil. Bunlann da etkisi var ama asıl sebep, Türk
üniversitelerinde araştırmacılık geleneğinin olmaması. Türkiye'de alternatif bir araştırma geleneği yok. Biz, eski köye yeni âdet getirmiyoruz. Oysa araştırmanın özü, eski köye yeni âdet getirmektir. Eski köyü yeniden üretmenin hiçbir anlamı yok. Türkiye'de bilimsel yöntemlerle yeni paradigma arayan akademisyen sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Burada ancak mevcut paradigmalar terennüm ediliyor. Türk üniversitelerinin değil ilk 100, ilk 500" arasında bile yer bulamamasının nedeni budur."
(Guardian - Taraf)
Tespite bakarmısınız, Türkler 1 milyon ermeniyi soykırım yaptı diyen sonra da karşılığında ödül ve paraya boğulan ,Türkiyeyi TERK eden şahsın reklamını yapıyor.
Onca sayfalık Yargıtay içtihatını okudum,hiç sıkılmadım.
Bu zatın bir kitabını 10 sayfa sonra okuyamadım.
Neye ödül verdiler anlamadım.
İngiliz The Daily Telegraph Gazetesi'nin gündeme getirdiği "AKP, İran'dan 25 milyor dolar bağış aldı" iddiası, CHP tarafından Meclis gündemine taşındı.
İngiltere'nin muhafazakâr eğilimli gazetelerinden The Daily Telegraph gazetesinin "AKP'nin, İran'dan 25 milyon dolar bağış için anlaşma yaptığı" haberine AKP'den anında yalanlama gelmişti. Ancak Daily Telegraph Dış Haberler Masası Sorumlusu, 25 milyon dolarlık önemli iddiayla ilgili olarak Gazeteport’a şunları söyledi:
“Haber halen yayında. Geri çekilmedi. Bizde haberler rüyada görülerek yazılmaz.”
Bunun üzerine CHP iddia ile ilgili olarak harekete geçti. CHP Muğla Milletvekili Fevzi Topuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na verdiği soru öngergesinde, iddiaları sordu. Gazetenin "AKP ile İran yönetimi arasında yapılan anlaşma gereği ilk etapta AKP’ye 12 milyon dolar verildiğini, kalan 13 milyon doların ise önümüzdeki genel seçimler öncesi verilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı" iddiasını hatırlatan Topuz şu sorulara yanıt istedi:
1. İran’dan geldiği ve referandumda kullanıldığı iddia edilen böyle bir para, yasal ya da yasa dışı olarak Türkiye’ye girişi olmuş mudur?
2. Bu konuda idari ya da adli herhangi bir araştırma ya da soruşturma yapılmış mıdır?
3. Referandumdaki evet kampanyasında dev bir bütçe kullanıldı. Bu bütçede İran’dan geldiği iddia edilen paranın payı nedir?
4. Bir Başbakan olarak partinize karşı iddia edilen bu olayda kendi sorumluluğunuzun da var olduğunu kabul edip gereğini yenine getirecek misiniz?
AKP İzmir milletvekili Ahmet Ersin de Gazete 5'e şu açıklamayı yaptı:
"Bu referandumda AKP'nin yaptığı harcamaların kaynağı belli değildi. Çok yüklü miktarlarda para harcadılar. Bu harcamalar, sadece Hazine yardımı ile açıklanacak boyutta değildi. İran ve cemaatten para yardımı yapıldığına bende inanıyorum. Ama hukuki bir işlem yapılması için de belge gerekiyor.
Parti harcamalarının Anayasa Mahkemesi denetimi altında olduğu belirtiliyor. Ancak Anayasa Mahkemesi de belgeleri inceler. Duyumla hareket etmez. Belgesiz harcamalar varsa bu Anayasa Mahkemesi'nin alanında değildir."
İngiliz Gazetesi'nin iddiasının ciddi olduğunu ve mutlaka incelenmesi gerektiğini de vurgulayan Ersin "Bu gazete haberinin arkasında duruyorsa ya elinde belge vardır ya da ellerinde belge olan kaynaklarla görüşüp bunu haberleştirmiştir" dedi.
GAZETE 5/Ceyhun BOZKURT
Demokrat Parti kısa zamanda halkın büyük ilgisini çekti ve 1950 seçimlerinde 27 yıllık tek parti iktidarı olan CHP’yi yenerek iktidara geldi. Bayar Cumhurbaşkanı, Menderes de Başbakan oldu. Menderes koltuğuna oturur oturmaz büyük kalkınma hamlesi başlattı. Amerikan yardımları ve alınan dış kredilerle fabrikaların temelleri atıldı, yol, baraj, liman inşaatları başlatıldı, tarım makineleştirildi. Köylü traktörle tanıştı.
Türkiye bir anda şantiyeye döndü. Halk bu dinamizmin getirdiği refahtan çok mutluydu. 1954 seçimlerinde DP daha fazla milletvekilliği kazandı.
* * *
Ancak plansız programsız bir şekilde yürütülen bu kalkınma hamlesi sonunda ülke döviz sıkıntısına girdi ve borçlarını ödeyemez hale geldi.
İthalat hemen hemen durdu. Bu da yokluklara neden oldu. Kahve yoktu. Halk nohudu kavurup öğüterek kahve niyetine içiyordu. Şeker karneye başlanmıştı.
Halkın sevgisi ve desteği günbegün azalmaya başladı. Muhalefet arttı, gazetelerdeki eleştiriler şiddetlendi.
Menderes bunu önlemek için baskıcı yollara başvurdu. Gazetelere yoğun bir sansür uygulanıyor, özellikle köşe yazarları hapislere atılıyordu.
Başbakan’a bazı akil adamların nasihatleri etkili olmuyordu. O dönemlerde ülkenin tek iletişim organı olan radyo tamamen hükümetin sesi haline gelmişti.
Muhalefetin söyledikleri verilmiyor, tersine onlara Başbakan’ın yanıtları dakikalarca yayınlanıyordu.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü yurt gezilerinde bindirilmiş kıtalar tarafından saldırıya uğruyor, bunun için önlem alınmıyordu.
Bu huzursuzluklar üniversitelerde yoğun tepkilere neden oldu. Ankara ve İstanbul’a on binlerce öğrenci sokaklara dökülerek gösteriler yapmaya başladılar.
Polisle öğrenciler arasında çatışmalar oluyordu.
Bu hava orduda da rahatsızlık yaratıyordu. Sonunda olan oldu ve daha ağırlıklı olarak genç subaylar 27 Mayıs’ta Menderes hükümetini devirdiler.
Türkiye ilk kez darbeyle tanıştı.
Bayar, Menderes, bakanlar ve DP milletvekilleri tutuklanarak Yassıada’ya kapatıldılar ve orada kurulan mahkemede yargılandılar.
Çok sayıda idam ve hapis cezası çıktı. İdamların üçü dışındakiler kaldırıldı.
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi.
Oysa 27 Mayıs olmasaydı 3 politikacı asılmayacak, DP büyük olasılıkla iktidarı yitirecek, değişim sandıkta gerçekleşecekti.
***
Biraz araştırma ile bu sonucu bulursunuz arkadaşım...
Darbe yanlısı değilim!
Ama şu anda yapılan da sivil darbedir...
***
Bakınız bu gün gazete şu haberle karşılaştım..
"Habertürk Gazetesi, gazeteci-yazar Bekir Coşkun'un işine son verdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Çoşkun, "İlk bertaraf olan ben oldum" dedi. "
ANKA
Kısacası Bekir Çoşkun kovuldu!...
%42 sonucunun meyvalarını toplamaya başladık!..Çekilişte ilk bertaraf talihlisi Bekir Çoşkun oldu.Demokratik bertaraf çekilişimiz devam edecektir. !..
***
Menderes konusunda'na tekrar gelerek sözümü bağlıyorum... Hayran olduğunuz Menderes'in köylüleri bile bu siyasi iktidara tokat gibi bir yanıt vermiştir, referandumda!
“Adnan Menderes‘in köyü Çakırbeyli, “Her evet oyu, babamın ruhuna okunmuş Fatiha’dır” diyen oğlu Aydın Menderes‘e sürpriz yapmış...
Aydın‘ın Çakırbeyli köyünden referandumda 336 “Hayır”, 139 “Evet” çıkmış...
'Türk halkı aptaldır' diyenlere kapak olsun!
Referandum sonrasında Yazar Aziz Nesin'in "Türk halkının yüzde 60'ı aptaldır" sözünü kullanan çevrelere en güzel cevap Nesin'in oğlu Prof. Dr. Ali Nesin'den geldi. Nesin darbecilere suç duyurusunda bulundu. Bir süre önce Eşitlik ve Demokrasi Partisi'ne (EDP) katılan Ali Nesin, bazı partililerle İzmir Adliyesi'ne gelerek, 12 Eylül darbecilerinin cezalandırılması isteğinde bulunduğu dilekçeyi özel yetkili cumhuriyet savcısına verdi.
Ali Nesin, dilekçesinin daha önce EDP İzmir İl Başkanı Arif Ali Cangı'nın aynı konuyla ilgili yaptığı suç duyurusuyla birleştirilmesini talep etti.
Dilekçede, 12 Eylül 1980 ve devam eden tarihlerde, eski cumhurbaşkanı ve dönemin genelkurmay başkanı Kenan Evren ile dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık ve eski başbakan Bülend Ulusu ile kovuşturma sonucu kimlikleri tespit edilecek diğer bakan, bürokrat, vali, kaymakam, emniyet müdürü, asker, sivil memur ile diğer yetkili organ ve merci görevlileri şüpheli olarak yer aldı.
Şüphelilerin, ''Darbe yapmak, cebren anayasayı değiştirmek, hükümeti yıkmak, TBMM'yi zor kullanarak görev yapmaktan men etmek, darbeye zemin hazırlamak için sistemli bir şekilde planlayarak ve tasarlayarak adam öldürülmesine ve yaralanmasına göz yummak, işkence yapmak, eziyet etmek, hürriyetten yoksun bırakmak, cinsel saldırıda bulunmak'' suçlarını işledikleri öne sürülen dilekçede, darbe sonucu TBMM'nin kapatılıp anayasanın ortadan kaldırıldığı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulduğu kaydedildi.
Dilekçede, ''12 Eylülde Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koymuştur. Bu darbe emir-komuta zinciri içinde, yukarıdan aşağı, askeri hiyerarşi çerçevesinde cereyan etmiştir'' görüşüne yer verilerek, şüphelilerin işledikleri suçların soruşturmasına geçici 15. madde engel olduğundan bugüne kadar zaman aşımının işlemediği savunuldu.
Geçen zaman gösteriyor ki Anayasa değişikliğine EVET diyenler şimdi pişman. Ülkede yasama-yürütme-yargı tek kişide birleşmeye başladı. Monarşi ile mi yönetilecek bu ülke? Hiçbir parti veya kişi toplumun üstünde değildir. Birgün ahlaksız bir başbakanımız olursa ondan bu full yetkileri kim alabilir ki? Uzun vadeli düşünün RTE falan demeyin. Atıyorum adı Z.E.T. Başımıza padişah, zorba kesilir. Ordu da yok...