Sayın Dsanver;
Baştan belirteyim ben Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde birinci sınıf öğrencisiyim. Tamamıyla kendi yaşadıklarımdan, gözlemlediklerimden ve okuduklarımdan yola çıkarak size birkaç şey hatırlatmak istiyorum:
Alıntı:
1 - Oss sistemi zaten adaletsiz bir sistemdir . Dershanelerle , özel derslerle , okuldan gelen şişirilmiş başarı puanlarıyla devlet üniversitelerine giren arkadaşlar zaten yüzbinlerce kişinin hakkını yemektedirler .
Ekleyen: Dsanver - 08/10/2005 : 22:30:29
Öncelikle şunu belirteyim öss sisteminin adaletsizliğini ben de biliyorum ben de yaşadım bu sene. Okuldan gelmiş şişirilmiş başarı puanları ibaresine gelince: Ben anadolu lisesi mezunuyum. Biz bu sene -başta özel okullar olmak üzere- birçok okulun izin vermesine ve işlememesine rağmen sene sonuna kadar uğraştık. Ben mayıs ayında türev-löpital çalıştığımı hatırlıyorum. Ayrıca şunu da peşinen söyleyeyim hiç de öyle dediğiniz gibi şişirilmiş puanlara ulaşamadık hiçbirimiz. Ben 4.59 ortalama getirdim, okulunki 4.52'ydi ve 4.59'u özel okullarda elde eden arkadaşlarıma göre 1.5-3.5 puan arası düşük AOBP aldım. Ayrıca şunu da unutmayın ben buraya da sınavla geldim. Kimse beni hoşgeldin diye buyur etmedi anadolu lisesine.
Dersanelerle ilgili eşitsizliklerde size sonuna kadar katılıyorum. Ben de bu eşitsiz dengenin güçlü kefesindeydim. İyi bir dersaneye gittim, buna imkanı olmayan birçok arkadaşımın önüne geçtim. Ama şunu unutmayın, tıpkı ütopyaların imkansızlığı gibi tamamiyle homojen dengede bir toplum oluşturmak ancak ve ancak bir hayaldir. Rousseau'nun 18.YY'da getirdiği çözümleri ele alacak olursak o bile "İnsanlar Arası Eşitsizliklerin Kaynağı"nda ayrı, "Toplum Sözleşmesi"nde ayrı telden çalmıştır. Ki 18.YY'daki toplumsal dengesizlikle şu anı bir tutmak bile saçma olur kanımca. Bunun net bir çözümü yoktur. Çözüm adına yapılan şeyleri de aşağıdaki maddelerde baltalamışsınız. Onlarla ilgili de birkaç şey söyleyeceğim sanırım.
Ayrıca bu eşitsizlikten şikayet etmenizin de pek mantıklı olduğunu da düşünmüyorum. Siz, ben bizler şanslı insanlarız. Ailemiz bize istediğimiz hayatı büyük oranda sunabilmektedir. Siz de bir vakıf üniversitesi bitirdiğinize göre ailenizin sizi dershaneye gönderecek imkanı olmuştur muhtemelen. Benim ailemin de imkanı vardı, ben de gittim. Ama ben çıkıp da burda eşitsizlik var arkadaş kimse hiçbirşeyi haketmedi diye yanmıyorum. Unutmayın nasıl ben devlet üniversitesinde dershaneye imkanı olmadığı için gidemeyen birçok arkadaşımın hakkını bir nebze gasp ederek okuyorsam, siz de imkanı olmadığı için bahsettiğiniz çok iyi öğretim üyeleriyle ders işleme zevkine ulaşamayan birçok arkadaşımın hakkını gasp ediyorsunuz. Yaptığımız hareketlerin temelde çok da büyük bir farkı olduğuna inanmıyorum.
Ayrıca benim sınıfımda Ankara'da devlet bursuyla kalan, sizin benim içine girmeye tenezzül etmeyeceğimiz yurtlarda kalan, ellerinde burs olarak aldıkları parayla okulun ödenekle açmış olduğu 1.50YTL'lik tabldot yemeğini yiyip bunu çilingir sofrası olarak gören, tüm bunlar yetmiyomuş gibi bir de "gelin size güzel hayat verelim" vaadiyle beyinlerini yıkamak isteyen şu meşhur AĞABEY'lerden kendilerini uzaklaştırmaya çalışan arkadaşlarım var. Bu çocukların kabahati ne? Babalarının Tekirdağ'da Tekel işçisi olması annelerinin ise işsiz olması mı? Bu suç mudur sizce? Bu çocukların bizim aldığımız eğitimi almaya hakları yok mudur? Bunların tek bir şanssızlıkları var o da dar gelirli ailerlerde doğmuş olmaları. Çok şükür ben imkanları iyi bir ailede doğdum. Babam öğretim üyesi bir subay, annem yine devlet memuru bir psikolog. Benim nasıl bu imkanlardan yararlanma hakkım doğduysa, bu arkadaşların da doğmalıdır. Bunun sorumluluğunun devlette olması da anayasamızın birinci maddesinde bulunan SOSYAL DEVLET kavramının doğal bir gereliliğidir. Eğer sosyal bir devlet olma iddiasında iseniz bu imkanı olmayan çocuklara da bizim gördüğümüz nitelikli eğitimi sağlamakla mükellefsiniz. Burda eğitim politikasını eleştiriyorsunuz, bu politikayla yerleşip okuyan öğrencileri eleştiriyorsunuz ama çözüm üretmek derdinde değilsiniz. Sadece şikayet ediyorsunuz.
Alıntı:
3 - Devlet üniversitesine kapak attım , okulu uzatmadan olmaz artık mantığıyla senelerce o fakültede okuyarak , milletin vergisini , EMEĞİNİ yemektedir birçok orda okuyan arkadaş . Orada bedava okumanın maliyetinin yüzlerce dar gelirliye çıktığı kimsenin aklına-işine gelmemektedir anlaşılan .
Ekleyen: Dsanver - 08/10/2005 : 22:30:29
"Devlet üniversitesine kapak atmak" gerçekten çirkin bir ifade. Biz buna "devlet üniversitesinde okumaya hak kazanmak" diyoruz. Okulu uzatmak artık o kadar da kolay değil, en azından bizim fakülte için yedi sene zorunluluğu var. Ki kalan herkesi de bu şekilde suçlayamazsınız, ben çok uğraşıp ama gerçekten sınav kaygısı gibi bazı psikolojik etmenlerle kalan birçok insan tanıyorum. Milletin vergisini, emeğin hor kullanılmasını önemsemeniz bence gerçekten örnek alınacak bir davranış. Çok saygı duydum buna; ama burda gözden kaçırdığınız birkaç nokta var. Öncelikle şunu unutmayın "devlet birey için" şeklinde düzenlenmiş devlet modellerinde, EĞİTİM DEVLETİN SORUMLULUĞUDUR. Eğer biz moderni budur diyip bu modele uymak istiyorsak önce samimi olmalıyız.
İçtiğiniz suya bile "dolaylı vergi" kapsamında %70 dolaylarında vergi ödemektesiniz. Buna itiraz etmeden, tutup da devletin gelirlerini yorumlayarak eğitimi bırakmasını iddia etmek pek de rasyonel bir tavır olmasa gerek. Ayrıca şunu da unutmayın sizin, benim ya da gelir düzeyi düşük bir vatandaşın eğitim hakkı eşittir, değilse bile eşitlenmelidir. Bizim ekonomi politikamız ve yüksek enflasyonla dengesiz arz-talebin doğal sonucu olarak vergilerimiz yüksektir. Bu yüksek vergilerle sadece gençler de okutulmamaktadır. Siz de her gün işinize giderken milletin vergileriyle yapılan yollardan geçiyorsunuz. Ayrıca devlet üniversitesinde okuyanlar o millet kavramının dışında da değiller. Aynı vergileri siz ya da bahsettiğiniz dargelirli vatandaşlarımız kadar bizler de ödüyoruz. Biz de devlet üniversitesinde okuyan diğer arkadaşlarımızın paralarını ödüyoruz eğer vergi bu kadar dar bir olguysa.
Alıntı:
4 - 400-500 kişilik sınıflarda kopyalarla , yarım yamalak ders notlarıyla , ders takip etmeden yapılan eğitimin , 30-40 kişilik sınıflarda asistanlarla değil - değerli öğretim elemanlarıyla yapılan eğitime göre kötü olacağı bir gerçektir .
Ekleyen: Dsanver - 08/10/2005 : 22:30:29
Bana herhangi bir devlet üniversitesinde 400 kişilik sınıfı olan bir hukuk fakültesi gösterin, bu madde için sizden özür dileyeyim. Baştan söyleyeyim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 400 kişi almaktadır bu doğru, lakin bu 400 kişiyi kaldıracak bir mimari altyapısı vardır. Dersleri 1 -A ve 1 - B olmak üzere iki ayrı şube ikiyüzer kişi halinde işliyorlar ve hepsi de gayet güzel duyuyorlar dersleri. Mikrofonlu sistem uygulanıyor. Ayrıca benim şu an Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler'de okuyan bir arkadaşım var. Haftasonları telefonda konuşurken kopya maceralarını dinliyorum. Kopya öğrencinin olduğu her yerde vardır canınızı sıkmayın. Ayrıca şu çok beğendiğiniz(!) asistanları da o değerli öğretim elemanları yetiştirmektedir. Siz de bu 200 kişilik sınıflarda ders işleyen öğretim üyelerinin, onların yetiştirdiği diğer akademisyenlerin ya da etkilenenlerin kitaplarından öğrendiniz hukuku, bunu da unutmayın.
Saygılar...