-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
8 haftalık özel koşu rehberi...
Siz de iki dakika sonra pilinizin biteceğini düşünerek koşmaktan vazgeçiyorsanız, bu programı gözden geçirmenizde fayda var.
8 haftalık kolay koşu programıyla siz de bir koşucu olabilir, hiç durmadan tam 7 kilometre koşabilirsiniz!
Koşu birçok insanın gözünü korkutur. Öyle ya, iki dakika soluk soluğa kalıp, bir adım daha atamayacak hale gelip ele güne rezil olmak ya da ertesi gün kas ağrıları içinde kıvranmak da var işin ucunda. Aslında uygun bir programla özel bir sağlık sorunu olmayan herkes koşmaya başlayabilir. Konunun uzmanları koşuya yeni başlayanların düştüğü en büyük hatanın, çok hızlı ve uzun mesafelerle işe başlamak olduğunu söylüyor. Oysa bu spora yavaş adımlarla başlamak ve uzun soluklu bir plan izlemek gerekiyor.
Aşağıdaki programda, yürüyüş ve koşu uygun bir şekilde harmanlanıyor.
Böylece vücudunuzun yavaş yavaş kondisyon kazanması ve 8 haftalık sürenin sonunda 7 kilometreyi durmadan koşabilecek güce ulaşmanız hedefleniyor. Programda "yürüyüş", koşu deneyiminin önemli bir parçasını oluşturuyor. Aralarda yürümek soluklanmanızı, şarj olmanızı sağlıyor ve yeni başlayanlar için koşuyu daha eğlenceli, daha katlanılır kılıyor. Hazırladığımız koşu programını uygularken eğitmenlerimizin, özellikle koşuya yeni başlayanlara rehber olacak önerilerine uymayı ihmal etmeyin...
İyi bir çift koşu ayakkabısı edinin
Eğer koşmak istiyorsanız öncelikle iyi bir çift koşu ayakkabısına yatırım yaparak işe başlayın. Profesyonel bir çift koşu ayakkabısı sizi yaralanmalardan koruyacak, aynı zamanda koşmayı daha keyifli ve kolay hale getirecek. Kilonuza göre seçeceğiniz ayakkabıların uç kısımdan esneyerek koşu sırasında ayak parmaklarınızın bükülmesini sağlaması gerekiyor. Ayrıca ayakkabı kesinlikle başparmağınıza dayanarak basınç yapmamalı. Topuğun dönmesini engellemek için topuğu arkadan destekleyen kısmın sert olması da önemlidir. Ayakkabının tabanı da büyük önem taşıyor. Koşu sırasında ayağa binen yükü absorbe eden taban yapısına sahip olanı seçin. Kullanım sıklığınıza göre zaman zaman koşu ayakkabınızı değiştirmeniz gerektiği de uzmanların dikkat çektiği bir başka nokta.
Sporcu sütyenini unutmayın
Kadınlar için koşu ayakkabısı kadar önemli bir diğer malzeme de sporcu sutyeni. Çünkü koşu sırasında göğüsler adeta sekiz çizer ve defalarca zıplar. Bu da hem koşu sırasında rahatsız edici bir durum yaratır hem de sırt ve boyun ağrılarının yanı sıra geri dönüşü olmayan sarkmalara neden olabilir. Koşu gibi ağır bir sporda göğüslerin, yüksek aktivite düzeyine uygun bir sutyenle desteklenmesi şart. Bu nedenle pahalı da olsa profesyonel bir ürüne yatırım yapmaktan çekinmeyin. Ayrıca sutyeninizi sonsuza kadar kullanamayacağınızı, lastikleri esnedikçe değiştirmeniz gerektiğini de unutmayın.
8 Haftalık koşu rehberi
Uyarı: Bu programa başlamak için hali hazırda haftada üç gün 30 dakika egzersiz yapıyor olmanız gerekiyor. Eğer hiç egzersiz yapmıyorsanız, programı uygulamaya başlamadan önce 8-10 hafta boyunca haftada 3-4 kez 30 dakikalık yürüyüş ile 45-60 dakika fitness egzersizlerden oluşan bir program uygulamalısınız.
• 1 ve 2. Haftalar
Haftada 3 kez 30 dakika: 4 dakika koş, 2 dakika yürü; 5 kez tekrarla.
Aradaki günlerde 30 dakikalık yüzme, yoga, pilates gibi egzersizler yap, 1 gün dinlen.
• 3. Hafta
Haftada 3 kez 35 dakika: 5 dakika koş, 2 dakika yürü; 5 kez tekrarla.
Aralardaki günlerde 30'ar dakikalık fitness egzersizi yap. 1 gün dinlen.
• 4. ve 5. Haftalar
Haftada 3 kez 32 dakika: 6 dakika koş, 2 dakika yürü; 4 kez tekrarla.Aralardaki günlerde 30'ar dakikalık fitness egzersizleri yap. 1 gün dinlen.
• 6. Hafta
Haftada 3 kere 36 dakika: 8 dakika yürü, 1 dakika koş; 4 kez tekrarla. Aralardaki günlerde 30'ar dakikalık fitness egzersizleri yap. 1 gün dinlen.
• 7. ve 8. Haftalar
Haftada 3 kez 33 dakika: 10 dakika koş, 1 dakika yürü; 3 kez tekrarla.Aralardaki günlerde 30'ar dakikalık fitness egzersizleri yap. 1 gün dinlen.
Vücudunuzu dinleyin
Koşuya başladığınız ilk günlerde bacaklarınızda ağrı hissedebilirsiniz. Egzersiz rutinine devam ettikçe bu tip hafif kas ağrıları kaybolacak. Ancak ciddi boyutlarda bir ağrı hissederseniz birkaç gün koşmayı bırakıp kaslarınızı dinlendirmenizde fayda var. Yorgunlukla, yaralanmayı birbirinden ayırmanız gerekiyor.
Nefes nefese koşmayın
Koşuya başladığınız ilk günlerde zorlanabilir, zaman zaman nefes nefese kalabilirsiniz. Zamanla bu durum da hafifleyecek. Burada "konuşma testi"ni kullanarak hızınızı ayarlayabilirsiniz. Eğer koşu sırasında bir diyalogu sürdürebiliyorsanız hızınız gayet iyi bir durumda demektir. Yandaki programı uygulayıp, biraz tecrübe kazandıktan sonra haftalık koşu seanslarınızdan bazılarında süreyi kısa tutup hızınızı "konuşamayacak kadar" artırabilirsiniz. Bu, fitness düzeyinizi ve kardiyovasküler dayanıklılığınızı artırmaya yardımcı olacak.
Yokuşlar gözünüzü korkutmasın
Yokuş yukarı koşmak, bacaklarınızı güçlendirmek ve ekstra kalori yakmak için harika bir yol. Yokuş yukarı koşarken adımlarınızı kısaltın ve kollarınızı ileri doğru iterek vücudunuzu çekin. Yokuş aşağı koşarken ise vücudunuzu hafifçe öne doğru eğerek işi yerçekimine bırakın.
Çim ve toprak zemini tercih edin
Sert beton yüzeyler, asfalt zeminler eklemlerinize binen basıncı artırır. Bu nedenle çim ya da toprak zemini tercih edin. Ancak doğal ortamlarda karşınıza çıkabilecek ve düşmenize ya da bileğinizi burkmanıza neden olabilecek taşlara, kayalara, ağaç köklerine ve çukurlara karşı dikkatli olun.
Trafiğe dikkat edin
Koşarken daima trafiği karşınıza alın, böylelikle araçları görebilirsiniz. Reflektörlü, parlak giysiler giyerek hava karardığında sürücülerin sizi görmesini sağlayın. Kalp atış hızınızı düşürmemek için kırmızı ışıkta durmak yerine köşeyi dönüp bir başka sokağa dalın ya da geriye doğru koşun. Şehir içinde koşmak zorundaysanız, zehirli egzoz gazlarını solumamak için ağır araç trafiğinin olduğu yerlerde koşmayın. Trafiğin daha tenha olduğu saatleri seçin ya da koşmak için bir parka, deniz kenarına gidin.
Kendinize bir koşu arkadaşı bulun
Bir koşu arkadaşı bulmanız hem motivasyonunuzu artırır, hem de koşu sırasında sıkılmanızı engeller. Bu konuda arkadaşlarınızı ya da partnerinizi ikna edebilirsiniz. Birlikte spor yapmak arkadaşınız ya da partnerinizle olan ilişkinizi de güçlendirecek, renklendirecektir.
(milliyet/28.06.2009)
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Neden sürekli acıkıyoruz?
İki saat önce tıka basa yemiş-tiniz ama o da ne?
Yine mi acıktınız?
Mideniz zil çalıyor!
Peki neden doymuyorsunuz?
(Milliyet/28.06.2009)
http://www.milliyet.com.tr/GaleriHab...=512407&PAGE=1
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Egzersiz ve beslenme
Sağlıklı bir yaşam için hayatımıza mutlaka hareket eklemeliyiz. Hiçbir şey yapamıyorsak yürüyüş bizim için en yararlı spordur. Peki ne kadar ve nasıl spor yapılmalı?
EN AZ 30 DAKİKA YÜRÜYÜŞ …
Yürüyüşün spor amaçlı olması için en az 30 dakika olması gerekiyor. Çünkü 15-20 dakikalık her türlü hareket vücudun ısınması için başlangıçtır ve vücut yağları henüz yanmaya başlamaz. Yağ dokusunu yakabilmek için 30-45 dakikalık bir hareket gereklidir. Bu sadece yürüyüş için değil her türlü spor için geçerlidir. Mesela merdiven inip çıkmak da spor olabilir ama 30 dakika boyunca yapılırsa.
SPORLA KİLO VERMEK
Bazı insanlardan duyarız ‘Spor yapıyorum ama kilo veremiyorum.’ Sporla kilo vermek için sabırlı olmak ve kalori kaçağı yapmamak gerekir. Yediğiniz yiyecekleri arttırmadığınız ve spora düzenli devam ettiğiniz sürece mutlaka kilo verirsiniz. Tartıdaki kilonuz fazla değişmese de mutlaka incelirsiniz. Zaten kıyafetleriniz bol gelmeye başlıyorsa beden ölçüleriniz küçülüyorsa tartıdaki rakamlara aldırmayın.
1 KİLO 7000 KALORİ…
Sporla kilo vermek neden daha zordur. Bunun için bir hesap yapalım; 30 dakika yürüyüşle yaklaşık 150 kalori harcanır. 1 kg vermek için 7000 kalori harcamak gerekir. Düşünebiliyor musunuz yaklaşık 7 hafta boyunca her gün 30 dakika yürürseniz ancak 1 kilo verebiliyorsunuz. Bunun yanında fazladan tükettiğiniz yiyecekler olursa bu süre daha da uzar. Kilo vermeyi hızlandırmak için yapılan sporu ve süresini arttırmak gerekir.
SPOR + BESLENME
Spor tabi ki sadece kilo vermek için olmamalı. Yapacağınız her hareket hayatınızın içinde olmalı ve severek yapmalısınız. Haftada 3-4 gün yapacağımız hafif aktiviteler sağlığınız açısından faydalıdır, eğer dengeli besleniyorsanız kilo vermeniz açısından spor size destek olacaktır.
Yapılan en büyük hatalardan biri de zayıflamak için deli gibi spor yapmak ve sonrasında sporu bırakmak. Sporu bıraktığınız an verdiğiniz kiloları alma riskiniz başlar. Aynı şekilde profesyonel sporcuların da sporu bıraktıkları ya da ara verdikleri zaman kilo almaları kaçınılmazdır. Bunu önlemek için sporu tamamen bırakmamalı ve daha az yoğunlukta devam etmelisiniz. Ayrıca istemeyerek yapacağınız sporun size hiçbir faydası olmaz, nasıl olsa bir gün bırakırsınız. Hareketi hayatınıza yapabileceğiniz kadar ekleyin ve sevdiğiniz bir sporu yapın.
KOŞMAK YERİNE YÜRÜMEK
Yapılan çalışmalarda genellikle yoğun aktivitelerin yerine hafif aktivitelerin daha sağlıklı olduğu görülmüştür. Ağır antremanlar sanıldığı gibi yağları değil karbonhidratları yakar. Düzenli ve düşük şiddetteki egzersizler yağları yakar. Bu nedenle koşmak değil uzun yürüyüşler yapmak daha faydalıdır.
(Radikal/29.06.2009)
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Akla gelmeyen ölüm nedeni
İnsanların ölüm nedenleri son 100 yıl içinde çok ciddi değişim gösterdi. 100 yıl önce enfeksiyon hastalıkları asıl ölüm nedeni iken, günümüzde hareketsizliğin yarattığı hastalıklar ilk sıraya yerleşmiş durumda.
Hareketsizlik; obezite, yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları, tip II diyabet gibi hastalıklara neden oluyor. Bu hastalıkların tedavisinde ya da önlenmesinde ilaçlar ve beslenmenin yanı sıra, egzersiz çok önemli bir yer tutuyor. Ataşehir Cerrahi Tıp Merkezi’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Tolga Aydoğ, bu hastalıkların tedavisinde egzersizin önemini anlattı.
Kronik hastalıkların tedavisinde egzersizin yeri nedir?
Son 50 yıl içinde kronik hastalıklarda ve onların oluşmasının önlenmesinde egzersiz giderek önem kazandı, önemi her geçen gün giderek artıyor. Artık hekimler tip II diyabeti, tansiyonu, kalp damar hastalığı, kireçlenmesi (Osteoartrit), hiperlipemisi (Kan yağlarının artması) ve osteoporozu olan hastalarda tedavinin sadece ilaç kullanılarak mümkün olmadığın biliyorlar. Hastalar hangi ilacı alırsa alsın, diyetine dikkat etmeden ve egzersizini yapmadan hastalığını kontrol altına alamaz. Bu hastalıkların yanı sıra bazı kanser türleri ve depresyondan korunmak için de egzersizin şart olduğu bilinen önemli bir başka gerçek.
Hekimler gerekli gördükleri hastalarına nasıl ilaç reçetesi yazıyorlarsa, egzersiz için de, aynen ilaç gibi doz-cevap ilişkisi gösterdiği ve seçilen egzersizin tipine göre cevap ortaya çıktığı için, aynen ilaç gibi bir reçete hazırlamalıdır. Reçete, egzersizin haftada kaç gün, bir günde ne kadar süre ile hangi şiddette ve hangi egzersizleri yapılacağının tarifini içermelidir.
Egzersizin şiddetiyle sağlayacağı yarar arasında nasıl bir ilişki vardır?
Egzersizin şiddetinin artması, beklenen yararı belirli bir ölçüde artırır. Bu yarar, kişinin sahip olduğu aktivite düzeyi ile ciddi ilişkili. Ciddi egzersiz yapan kişilerde bu yarar nispeten daha düşükken, egzersiz yapmayan kişilerde bu cevap çok daha belirgin olabiliyor. Ama aynen ilaçta olduğu gibi bu yanıtta da bireysel farklılıklar bulunuyor.
Egzersizin de ilaç gibi yan etkisi var mıdır?
Bir ilaç olarak düşündüğümüz egzersizin tabii ki diğer ilaçlar gibi bir takım zararları, yan etkileri de olabiliyor. Dolayısıyla yapılması önerilen egzersizlerde, kişide olası iyileşme durumunu, egzersizin yan etkilerini ve zararlı durumlarını da mutlaka düşünmek gerekiyor. Şekeri ve aşırı kilosu olan bir hastanın, nasıl olsa hekimler yürüyüş öneriyorlar diye egzersizi basite indirgeyerek sadece yürüyüş yapması, hastaların birbirlerinin ilaçlarını kullanması gibidir. Egzersiz yeterli dozda yapılmadığı zaman yararlı olamazken, çok veya uygun olmayan kişilerde yapılması durumunda sorun ortaya çıkarabiliyor.
Yürümek, gerçekten de çok yararlı bir spor. Ancak hastanın öncelikle, yürümeye bir engelinin olup olmadığının gözden geçirilmesi, yürümenin hangi hızda olacağının, haftada kaç gün ve her gün ne kadar yapılacağının da belirtilmesi gerekiyor. Bunların belirtilmesi durumunda kişinin yürüyüşü güvenli ve çok daha etkin bir hale gelir.
Egzersizin kesinlikle etkili olduğunun bilindiği hastalıklar nelerdir?
Düzgün planlanmış bir egzersiz programının insülin direncinde, tip II diyabette, dislipidemi, hipertansiyon, obezite, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kalp ve damar hastalığı, kalp yetmezliği, osteoartrit, fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu ve depresyon tedavisinde çok etkili olduğu ortaya konmuştur. Egzersizin ayrıca kanser ve astımda da olumlu etkileri bulunduğu belirtiliyor.
Günümüzde sayıları giderek artan ve yaşamımıza daha çok girmeye başlayan spor salonları, bu konuda yardımcı olabilir mi?
Sağlık durumumuzu temelden etkileyen üç önemli öğe bulunuyor: genetik, beslenme ve egzersiz. Bunlardan son ikisi değiştirilebilir nitelikte olup, spor salonları bu anlamda sağlıklı kişilerde çok yardımcıdır. Üstelik spor salonlarında egzersiz yapan bireyler, kendi başlarına egzersiz yapan bireylere göre daha uzun süre egzersize devam ederler.
Egzersize uyum, uzun süreli ilaç kullanımına benzer. Bir ilacı uzun süre düzenli almak gerçekten çok zordur. Nitekim yapılan çalışmalar günlük düzenli alınması gereken kemik erimesi ilaçlarının, bir yıl sonra, çoğu hasta tarafından kullanılmadığını gösteriyor. İlaç firmaları bu yüzden daha seyrek, haftalık, aylık kullanılabilen ilaçları üretmenin çabasında ve bu şekilde devam sorununu kısmen çözdüler. Maalesef aynı durum egzersiz için söz konusu değil. Kişileri zaman zaman spor salonunda egzersiz yaptırmak onların egzersize devamları açısından etkili bir yol olarak karşımıza çıkıyor. Bu açılardan spor salonları çok önemli bir yardımcı olarak görülebilir. Ancak spor salonları, olabilecek sağlık ve hukuki sorunlar yüzünden, mümkün olduğunca sağlıklı bireyleri salona kayıt etmek istemiyorlar. Spor salonlarında çalışan kişiler egzersizi çok iyi bilmelerine karşın maalesef hastalıklar ve egzersiz konusunda yeterince bilgiye sahip değiller. Maalesef, kronik hastalıkları olan bireylerde spor salonları etkin olarak kullanılamıyor. Bir yandan spor salonları onları kayıt etmek istemezken, diğer yandan onlar sağlıkla ilgili sorunları yüzünden buralara başvurmuyorlar. Dolayısı ile kronik hastalığı olan bireylere yardımcı olacak, onların sağlıklı spor yapmalarına olanak sağlayacak yapılanmalara olan ihtiyaç her geçen gün artıyor.
(Hürriyet/30.06.2009)
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
İlaç kokteyli öldürebilir!
Çoklu ilaç alımlarında, ilaç etkileşimlerine dikkat edilmediğinde ölümlerin yaşanabileceğine dikkat çekiliyor!
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülagü Barışkaner, çoklu ilaç alımlarında, ilaç etkileşimlerine dikkat edilmediğinde ölümlerin yaşanabileceğini söyledi.
Her gün 8 ilaç aldığı belirtilen ve kullandığı ilaç kokteyli nedeniyle hayatını kaybettiği ileri sürülen dünyaca ünlü pop yıldızı Michael Jackson’un ölümüyle ilgili tartışmalar devam ederken uzmanlar çoklu ilaç kullanımının olası sonuçları ile ilgili uyarıda bulundu.
Doç. Dr. Barışkaner, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çoklu ilaç alımının her yaşta olabileceğini bildirdi.
Vitaminler dahil vücuda alınan her ilacın toksik etkisi bulunduğunu ve insan sağlığına az ya da çok zararı olduğunu ifade eden Barışkaner, "birden fazla ilaç alımında ise alınan ilaçların vücuda zararlarının daha fazla olması kaçınılmazdır. Çoklu ilaç alımları özellikle böbrek ve karaciğerlerde önemli tahribatlar ortaya çıkabilir" dedi.
-ÇOCUKLUK VE YAŞLILIKTA DİKKAT-
Çoklu ilaç alımının, vücudun yaşlanmaya bağlı olarak fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremediği 50 yaşından sonrası ile henüz vücudun organlarının tam olgunlaşmadığı çocukluk döneminde olumsuz etkilerinin daha fazla olabileceğini ifade eden Barışkaner, bu dönemlerde daha dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
Doç. Dr. Barışkaner, genel vücut işlevlerinin daha az direnç gösterdiği bu dönemlerde uzman hekimin kontrolü dışında kesinlikle ilaç alınmaması gerektiğini anlatarak, şunları kaydetti:
"Aslında hiçbir ilaç, uzman hekim tavsiyesi olmadan alınmamalı. Ancak çoklu ilaç alımlarında ve özellikle de çocukluk ve yaşlılık dönemlerinde buna daha fazla dikkat edilmeli. Doktor ilaç yazdığında hasta, varsa kullanmakta olduğu ilaçlar hakkında mutlaka doktoruna bilgi vermeli. Bilgi verilmemesi durumunda istenmeyen sonuçlar yaşanabilir. Örneğin, kalp hastalarında ’digoksin’ le birlikte, antibiyotik olarak alınan ’gentamisin’, antidepresan ilaç olarak ’paroksetin’, idrar söktürücü ’furosemid ve ülser tedavisinde kullanılan kardenoksolon birlikte alındığında istenmeyen toksik etkiler ortaya çıkmaktadır. Bu etkiler bazı durumlarda hastanın ölümüne neden olabilir. Bu ilaç kokteyli gibi etkileşim içerisinde olan çok sayıda örnek vermek mümkün. Bu nedenle ilaçları yazan doktorların iyi bir farmokolog da olması gerekiyor."
Özellikle kalp hastalarının çoklu ilaç alımı konusunda daha dikkatli olması gerektiğine dikkati çeken Barışkaner, "etkileşim içerisinde olan bazı ilaçların aynı anda alınması hastada istenmeyen yan etkilere yol açabilir, hatta hasta kaybedilebilir. Bu nedenle hasta, doktorunu aldığı ilaçlar konusunda mutlaka bilgilendirmeli" şeklinde konuştu.
-GÜNDE 10-12 İLAÇ-
Özellikle ileri yaşlarda tansiyon, kolesterol, şeker, kalp, kemik erimesi, erkeklerde prostat gibi hastalıkların bir kişide toplanabileceğini ve buna bağlı olarak hastanın çok sayıda ilaç almak durumunda kalabileceğini belirten Barışkaner, yoğun bakımda tedavi gören bazı hastaların günde 10-12 ilaç aldığını, tedavilerine evde devam edilen bazı kronik hastaların da 7, 8’e kadar ilaç kullandığını söyledi.
Bu hastalarda ilaç etkileşimlerine dikkat edilmesi durumunda hastanın hayati bir risk taşımayacağını anlatan Barışkaner, çoklu ilaç alımlarının kişinin yaşam kalitesini ve süresini olumsuz etkileyebileceğini de sözlerine ekledi.
(Milliyet/01.07.2009)
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Duruşunuza dikkat edin...
Eğilirken belinizi tutuyor ya da uykudan ağrıyla mı uyanıyorsunuz? Uzmanlar bu sıkıntılarından kurtulmak için uygulayabileceğiniz küçük ipuçlarını sıraladı.
Korunma yöntemleri
"Doğru durusu öğrenerek belinize yüklenmeyi azaltabilirsiniz. Bel ağrılarının dörtte üçü korunma ile önlenebilir" dedi. Uzmanlar, belimizi korumak için su önerilerde bulundu:
Duruşu iyileştirme
Düzgün duruş boyun, sırt ve beldeki kavislerin dengeli ve uyum içinde olması demektir. Ayakta ve oturma sırasında kötü duruşta bu kavislerin artması ya da azalması ile diskler, kaslar, bağlar ve eklemlerde zorlanmayla ağrı oluşur. Aşağıdaki öneriler duruşunuzu iyileştirmenizde yardımcı olacaktır.
Ayakta dururken:
* Omurganızın kavislerini koruyun. Öne ya da arkaya eğilmeden düzgün durun.
* Her iki ayağınızın üzerine eşit ağırlık verin.
* Karninizi ve çenenizi hafifçe içeriye çekin.
* Her iki ayak tabanınızı yere 10–15 cm aralıklı olarak basın.
Düzgün oturma
Oturduğunuz yer ne çok sert ne de yumuşak olmalı, kol koyma yerlerinin, oturma yerinin ve arkalığının yüksekliği ve eğimi size uygun olmalıdır.
Otururken omurganızın zorlanmaması için:
* Bel kanisinizi küçük bir yastık veya bel desteği ile destekleyin.
* Kalçalarınızı oturma yerinin arkasına dayayın.
* Dizlerinizi ve kalçalarınızı dik açıda olacak şekilde tutun.
* Kollarınızı kolluğa dirsekleriniz dik açıda oluşturacak şekilde koyun.
* Ayak tabanlarımızı yerle tam temas ettirin.
DÜZGÜN UYUMA
Çoğu kimse sabah yatağından bel ağrısıyla uyanır. Bunun nedeni, sıklıkla kötü yataklar ve uyuma pozisyonlarıdır. Ağrısız sabahlar için aşağıdaki önerilere dikkat edin:
* Yattığınız yer düz, ne çok sert, ne de çok yumuşak olmalıdır.
* Yastığınız ince olmalı ve boyun kanisinizi desteklemelidir.
* Ağrılı dönemlerde sırt üstü yattığınızda, belinizin ve dizlerinizin altını küçük bir yastıkla destekleyin. Yan yattığınızda da dizlerinizin arasına küçük bir yastık koyun.
Öne eğilme
Öne eğilme yerine, omurga kavislerini koruyarak, dizlerinizi bükerek çömelmeyi tercih edin.
Ağırlık kaldırma
Ağırlık taşırken orta hatta ve gövdeye yakin tutulmalıdır. Doğru ağırlık kaldırmak için bu önerileri göz önünde tutun:
* Dengeli bir duruş sağlayabilmek için geniş bir destek alanı oluşturun.
* Belinizi öne eğmeden, omurganızı düzgün tutarak, kavislerini koruyarak, kalça ve dizlerden bükerek çömelin.
* Orta hatta ve gövdenize yakin tutun ve omurganızın düzgünlüğünü koruyarak doğrulun.
* Cismi itmek veya çekmek gerekiyorsa itmek beli daha az zorladığı için itin.
Günlük işler
Yatak yapma, ev temizliği, ütü yapma, yemek yapma gibi ev isleri sırasında, alışverişte, seyahatte, bahçe islerinde omurganızı düzgün tutmaya, öne eğilirken dizlerinizi bükmeye özen gösterin.
Kondisyon
Kondisyonun Çeşitli fiziksel etkinlik ve egzersizlerle iyileştirilmesi bel ağrısında korunma ve tedavide önemli bir rol oynar. Kondisyon belirli bir programla yürütülen, yüzme, yürüme, koşma, bisiklete binme gibi aktivitelerle iyileştirilir. Bazı basit egzersizler ve ağırlık kaldırma da kondisyonu iyileştirmede yardımcı olabilir.
Sigarayı bırakma
Sigara, omur, disk ve diğer yapıların kanlanmasını bozarak bel ve boyun ağrısı olasılığını arttırır. Omurgayı korumak ve diğer zararlı etkilerinden korunmak amacıyla sigara içilmemesi önerilir.
Ergonomik mekânlar
İsin ergonomik olması demek; isin, çalışanın anatomik, fizyolojik ve psikolojik yapısına uygun olmasıdır. Çalışanlarda ergonomik düzenlemeler ve korunma eğitimleri omurga hastalıklarından korunmada etkilidir.
Spor çok önemli
Spor, hareketli ve sağlıklı yasam için en güzel etkinliktir. Bel sağlığı için en iyi sporlar yürüme, yüzme ve bisiklete binmektir. Ani, beklenmedik ve zorlayıcı hareketlerle yapılan futbol, basketbol, kürek çekme, tenis, golf gibi sporlar beliniz için zararlıdır. Spor sırasında yanlış hareketler yapılması ve kötü tasarlanmış aletler kullanılması bel ağrılarına sebep olur.
(hurriyet/04.07.2009)
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Kalbiniz için damar sağlığınızı koruyun
Kalp ve damar sağlığınızı korumak için hayvansal protein tüketimini dengeleyin. Meyve ve sebze alımını artırın. Günlük yağ alımını azaltın, şeker tüketiminizi kontrol altında tutun. Tam tahılları tercih edin.
Kalp-damar hastalıklarının oluşmasının temelinde damar yapısının bozulması yer alır. Sağlıklı bir damar yapısında damar içi kaslı ve pürüzsüzdür, kan basıncındaki yükselmelere ve diğer değişmelere karşı koyabilecek esnekliğe sahiptir, bu yüzden damarlar içinde kan serbestçe akıp dokulara ve organlara besin ve oksijen taşıma görevini yerine getirir. Ancak damarlar çeşitli nedenlerle zedelenip yıpranabilir:
- Fazla yağlı ve kolesterollü diyet
- Kalıtsal yatkınlık (ailede görülmesi)
- Sigara kullanımı
- Aşırı stres
- Hareketsizlik
Zarar gören damar bölgesinde kolesterol, yağ dokusu, kalsiyum, makrofajlar ve ölü kan hücrelerinin birikmesiyle plak adı verilen bir tabaka oluşur. Bu plaklar damarların esnekliğini azaltır, kanın geçiş yolunu daraltır ve kanın akışını engelleyebilir. Damar çeperlerinden kopan bir pıhtı kalbe giden bir atardamara ya da daha küçük bir damara doğru ilerleyip damarı tıkayabilir. Bu da “anjina” adı verilen ve kalp kasına yeterli oksijen gitmemesinden kaynaklanan göğüs ağrısına neden olur ve sonuçta kalp krizine yol açabilir.
Kalp ve damarlarınız için BESLENME ÖNERİLERİ
Hayvansal protein alımını dengeleyin: Haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 2 gün tavuk - hindi, 1 - 2 gün kuru baklagil tüketin.
Balık: Omega yağ asitlerinin kaynağı olan balık, iyi kolesterolü yükseltirken, kötü kolesterolün düşmesi üzerinde etkilidir. Balıktaki yağlar kalpteki ritim bozukluklarını önlemekte, kan hücrelerinin birbirine yapışmasında ve pıhtılaşmada rol oynayan fibrinojen adlı maddeyi azaltmaktadır. Ancak pişirme şekline mutlaka dikkat edin kızartmayın ve kömürleştirmeyin.
Kuru baklagiller: Bitkisel protein kaynağıdır ve önemli lifler içerir. Hem çok besleyicidir, hem de kalp hastalık-ları ve kanserden koruyucu maddeler içerir. Baklagillerin başka bir yararı da folik asit içermeleridir. Folik asit kalp hastalığında risk faktörlerinden biri olan homosisteini kontrol altında tutar.
Meyve ve sebze: Meyve ve sebze gibi antioksidan etkisi bulunan gıdaların tüketimini artırın. Meyve ve sebzelerin kabuklarıyla yenilenleri soymayın.
Günlük yağ tüketiminizi azaltın: Doymuş yağ içeren tüm hayvansal yağlardan uzak durun. Et, tavuk, peynir, süt ve yoğurdun yağsız olanlarını tercih edin. Zeytinyağına öncelik verin.
Sarımsak: Bol miktarda potasyum, fosfor, selenyum, A ve C vitaminleri ile 75 farklı kükürtlü madde içerir. Kan damarlarını genişlet-mekte ve kanın pıhtılaşma yeteneğini azaltmakta böylece damar tıkanmasını önlemekte olduğu bildirilmektedir.
Yumurtayı haftada 1-2 kez tüketin: Pişirme şekli olarak haşlama, yağsız tavada omlet, bol sebzeli menemeni seçin.
Kuruyemişler: Kuruyemişlerde bulunan tekli ve çoklu doymamış yağ asitleriyle bitkisel steroller kolesterolü düşürmekte etkilidir. Bol miktarda bulunan arginin amino asitinin, magnezyum mineralinin ve E vitaminin de kalbe yararı vardır. Ceviz de kalbi koruyan omega 3 yağ asitlerini içermektedir. Ancak bu besinler yüksek yağ içerdiği için toplam tüketim miktarına dikkat edilmelidir. Günde 3-5 ceviz veya 10-15 fındık veya 10-15 badem yeterlidir.
Tam tahılları tercih edin: Rafine edilmemiş tahıllar kalp, şeker, yüksek tansiyon , bazı kalın bağırsak hastalıklarından korunmada özellikle içerdikleri lif, folik asit, selenyum, lesitin, magnezyum, kalsiyum, fosfor, potasyum ve demir açısından çok değerlidir. Yulaf kepeği, içerdiği beta glukan adlı madde nedeniyle safra asitlerinin bağırsaklardan emilimini önleyerek kolesterolü düşürdüğü bulunmuştur. Buğday ve pirinç kepeğinin de kolesterol ve tansiyon düşürücü etkisi yine yapılan çalışmalarla tespit edilmiştir.
Günlük şeker ve şekerli gıda tüketiminizi kontrol altında tutun.
Sadece doğru beslenme yeterli değil
- Kilo almamaya dikkat edin, fazla kiloluysanız dengeli bir diyetle kilo vermeye çaba gösterin.
- Sigara içiyorsanız bırakmayı, alkol kullanıyorsanız azaltmaya çalışın
- Stresli bir yaşamınız varsa azaltmaya ve kontrol altına almaya çalışın.
- Hareketinizi artırın, haftada en az 3 - 4 kez
35 - 40 dakika egzersiz yapın.
- Kan şekerinizi, tansiyonunuzu ve kolesterolle trigliserit düzeyinizi düzenli olarak kontrol ettirin.
- Ailenizde kalp hastalığından erken ölümler varsa, gençseniz bile göğüs ağrılarını göz ardı etmeyin, doktor kontrolünden geçin.
(Milliyet/06.07.2009)
-
Re: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Hayatımızın sıvıları
Boğazınız kuruyana kadar su içme isteğiniz olmayabilir veya çok az olabilir. Ancak su vücudumuz için en önemli besin ögesidir. Daha önce de duymuşsunuzdur, altı hafta yiyeceksiz kalabilirsiniz ama bir haftadan fazla susuz yaşamanız mümkün değildir.
Su: Vücut için temel besin
İnsan vücudunun her yerinde gerçekleşen tüm fonksiyonlar su içinde gerçekleşir. Ortalama vücut ağırlığının % 55-75 i sudur. Bu miktar kişiye, vücut bileşimine, yaşa, cinsiyete göre değişir.
Ne Kadar Su Yeterli?
Yetişkinlerde günlük ortalama 2.5 litre su terle, idrarla, dışkıyla ve solunumla kaybedilmektedir. Günlük su ihtiyacı vücudun kullandığı enerji miktarına göre değişir. Harcanan enerjinin her kalori başına 1-1.5 ml gereklidir. Yani her 1000 kalori için 1-1.5 litre. Genel olarak günlük 8-12 bardak arasında suya ihtiyaç var. Çok sıcak ve soğuk havalara maruz kalındığında vücut sıcaklığının sağlanması için daha fazla su harcanır. Yapılan iş ve yoğun aktivite durumlarında terle kaybedilen su fazladır, bunun için de günlük sıvı tüketimi arttırılmalıdır. Beslenmede posa miktarı artınca kabızlığı önlemek için de suya gereksinim artar.
Kafeinli içecekler su ihtiyacımızı karşılamaz
Kafein içeren kahve, çay, alkollü ve bazı alkolsüz içecekler iyi bir su kaynağı değildir. Kafein ve alkol diüretik etki gösterir ve idrarda artış yaparak su kaybına neden olur. Kafeinsiz içeceklerin diüretik etkisi yoktur.
Yıllardan beri birçok çalışmada kafein ile sağlık arasındaki ilişki araştırılmıştır. Orta düzeydeki kafein alımıyla kanser, kardiovasküler hastalıklar ve doğum defektleri arasında herhangi bir bağlantı bulunmamıştır. Günlük 200-300 mg kafein yani 2-3 kupa kahve tüketimi bir problem oluşturmamaktadır.
Bitki çayları yararlı mı?
Kafeinli içecekler yerine bitkisel çay tüketimi daha sağlıklı bir alternatiftir. Sağlık için yararlarına bakacak olursak bitkisel çaylar üzerine yapılmış çalışmalar yeterli değildir. Bitki çaylarının büyük bir kısmı içmek için güvenlidir. Bazı ilaçların ana maddesi bitkilerdir ve bu yüzden bazı bitki çaylarının tedavilerde etkin olması veya zıt etki yaratması normaldir. Ne gibi bir etkisi olduğunu bilmediğiniz bitkisel çayları içmeyin ve kullandığınız ilaçlar varsa mutlaka doktora danışın.
Yeşil çay zayıflatır mı ?
Yeşil çay siyah çayın fermente edilmemiş halidir. Bu yüzden siyah çaya göre sağlık açısından ve antioksidan özelliği açısından daha faydalıdır. Zayıflama konusuna gelince sadece yeşil çay değil siyah çay ve kahvede bulunan kafeinin de metabolik hızı arttırdığı doğrudur. Ancak bu sadece çay ve kahve içerek zayıflanacağı anlamına gelmez, genel beslenme düzeni içinde normal düzeylerde içilen çay ve kahvenin olumlu etkisi olacağını gösterir. Fazla kafein alımının zararlı etkileri olacağı için buna dikkat etmek gerekir. Fazla alınan kafein demir emilimini azaltır, idrarla kalsiyum atımını arttırır, kalp çarpıntısı ve mide salgısını uyarıcı etki de gösterir. Günlük 2-3 fincan kahve ve 4-5 fincan içilen çayın zararı yoktur. Ancak kişinin sağlık durumuna göre çay kahve tüketimi değişebilir.
(Radikal/09.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Meyveleri ne kadar tüketmeliyiz?
Meyvelerin sağlık için yararını hemen herkes biliyor. Peki onları günlük beslenme programımıza nasıl katmalıyız? Kontrolsüz tüketilen meyveler kilo yapmaz mı?
Meyvelerin sağlık için yararını hemen herkes biliyor; ancak yeterli miktarlarda tüketildiğini söylemek zor. Yaz ayları ise meyve çeşitliliği yönüyle büyük bir fırsat. Peki meyve tüketimini artırmak için neler yapılabilirsiniz? Kontrolsüz tüketilen meyveler kilo yapar mı?
Meyveler, sağlık için ne kadar önemli olduğunun bilinmesine rağmen; pek çok kişi tarafından yeterli miktarlarda tüketilemiyor. Yaz ayları ise meyve çeşitliliği nedeniyle büyük bir fırsat. Peki meyve tüketimini artırmak için ne yapılabilir?
Sağlık deposu meyveler...
Meyveler yüksek miktarda posa (lif) içermesi sebebiyle bağırsakların düzenli çalışmasında ve kolesterol seviyesinin kontrolünde büyük rol oynar. Meyveler yüksek oranda antioksidan öğeler içerdiğinden kansere karşı koruyucu özellik taşır. Portakal, greyfurt, çilek, mandalina, limon, kuşburnu, böğürtlen, elma, armut, ayva, erik, üzüm, incir, yenidünya, hurma, nar, dut, kiraz, vişne, kavun, karpuz gibi meyvelerin kanser yapıcı ve ilerletici maddelerin oluşumunu engellediği bilinmektedir.
Meyveler aynı zamanda iyi birer vitamin, mineral ve enerji kaynağıdır. Büyüme ve gelişmeye yardım eder, hücre yenilenmesini ve doku onarımını sağlar, deri ve göz sağlığı için temel öğeler içerir, diş ve diş eti sağlığını korur, dengesiz beslenmeye bağlı şişmanlık ve kronik hastalıkların (kalp damar hastalıkları, hipertansiyon gibi) oluşma riskini azaltır.
Meyveler, içeriğindeki yüksek posa sayesinde kişilerde doygunluk hissi meydana getirir. Yani kişi uzun süre açlık hissetmeyeceğinden aralarda yaptığı atıştırmalar azalır ve bir sonraki ana öğünde fazladan besin tüketimi engellenmiş olur. Bu bağlamda; obezitenin diyet tedavisinde de yüksek posa içeren meyve ve sebzelerin rolü büyüktür. Fakat unutulmaması gereken bir nokta; meyvenin yeterli miktarlarda tüketilmesi gerektiğidir. Meyveler, ihtiyaçtan fazla tüketildiğinde fazladan enerji alımına sebep olacağından kilo kontrolüne ters etki yapabilir.
Fazla mevye kilo aldırıyor
Sağlıklı bir yetişkin bireyin gün içerisinde ortalama 3–6 porsiyon meyve tüketmesi gerekir. Bu miktarlar, kişinin yaşına, fiziksel durumuna, boyuna, kilosuna, diyetinin enerji içeriğine, vb. faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Kilo verme amaçlı düşük kalorili diyet uygulayan kişilerin bile günde en az 3 porsiyon meyve tüketmeye özen göstermeleri gerekir.
Meyveleri günlük beslenme programımıza nasıl katabiliriz? İşte meyve tüketimini artırmak için uygulanabilecek bazı ipuçları:
İşyerinize giderken meyvenizi yanınızda götürün. Çantanıza atacağınız 1–2 meyve 1 dakikanızı bile almayacaktır.
Çantanızda kuru meyve taşıyın. Kuru meyveler kolay taşınabilir ve tüketilebilir besinlerdir. Uygun miktarlarda tüketerek hem meyve ihtiyacınızı karşılamış olacaksınız hem de tatlı isteğinizi ortadan kaldırmanıza yardımcı olacaksınız. (Miktara dikkat!).
Akşam yemeğinden 1,5–2 saat sonrasında küçük bir meyve öğünü yapın. Gün içerisinde yeteri kadar meyve tüketemediyseniz gece ara öğününüzde meyve tüketmek bu açığı kapatmak için iyi bir fırsattır.
Sabah kalkınca (kahvaltı öncesinde) küçük bir meyve tüketmeyi alışkanlık haline getirebilirsiniz. Bu meyve kuru meyve de olabilir (Kuru kayısı önerilebilir). Böylece sindirim sisteminizin çalışmasını da olumlu yönde etkilemiş olacaksınız.
Sabah kahvaltısında kahvaltılık gevrekler tüketmeyi seviyorsanız süt ve gevrek karışımına bir miktar taze/kuru meyve de katabilirsiniz. Çocugunuzun ara öğünlerinde çikolata, gofret, cips gibi sağlık açısından uygun olmayan besinler yerine taze veya kuru meyveler tüketmesini sağlayın.
Tatlı yerine meyve salatasını deneyin. Şeker ilave etmeden meyvelerden çok lezzetli tatlılar yapabilirsiniz. Bol şerbetli ve bol enerjili tatlılardansa, meyve tatlıları çok daha hafif ve lezzetli olacağından keyifle tüketeceksiniz. Elma, muz, armut, mandalina gibi meyvelerin hem taşınması kolaydır, hem de hazırlık gerektirmezler. (Zaman)
(Gazeteport/10.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Günde 3 elma mucizesi
BOLU İl Sağlık Müdürü Dursun Koç, günde yenilecek 3 elmanın kötü kolesterolü yüzde 10 oranında düşürdüğünü, iyi kolesterolü de arttırdığını söyledi.
Kabuğu ile yenen bir elmanın insanın günlük C vitamini ihtiyacını karşıladığını belirten Dr. Koç, “Elmanın içerdiği organik asitler, soda ve fosfor yardımı ile beyin, karaciğer ve mideye çok olumlu etkileri vardır” dedi. Koç, içeriğinde yüzde 85 su, yüzde 12 şeker, pektin, organik asitler, soda, fosfor, tanen, vitamin A, B1, B2, B5, B6, C, E, ve PP bulunun elmanın toksinlerin atılmasında vücuda yardımcı olduğunu açıklayarak, şöyle konuştu:
“Elmanın kanı temizleyici, sindirim sistemini uyarıcı özellikleri, damar sertliği, hemoroide, egzama ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir. Elma, kandaki kolesterolü düşürerek damar sertliğini önler.”
Elmanın idrar söktürücü özelliği olması nedeniyle böbrekleri çalıştırdığını da belirten Koç, “Elma suyu sindirim sistemini uyararak, mide mukozasını güçlendirir. Yatıştırıcı ve ateş düşürücü olarak da kullanılan elmanın suyuyla silinen cilt, taze ve canlı bir görünüme kavuşur. Açıkcası, günde 3 elma tüketiminin yüzde 10 oranında kötü kolesterol düşmesine neden olurken, iyi kolesterol oranını da arttırdığı saptanmıştır.
(Hurriyet/11.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Migrenin evde tedavisinin 11 yolu
Tüm dünyada 240 milyon insan, migrenle boğuşuyor. Bunun büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.
Bu da genellikle kadınların menstrüel döngüsünden kaynaklanıyor. Fakat migreni tetikleyen diğer nedenler arasında ise alkol, hava değişimleri, stres, yemek ve uyku yoksunluğu bulunuyor.
Foxnews'te yer alan habere göre, migren ağrınızı evde tedavi etmenin 11 yolu:
1. Su için: Dehidrasyon baş ağrısının nedenlerinden biri olabilir.
2. Kafein alın: Kafein iki tarafı keskin bir kılıçtır. Başağrısına çare olabilir ve engelleyebilir. Kafein kan damarlarını daraltabilir, ağrıyı azaltabilir. Ancak bazı insanlarda kafein başağrısını tetikleyebilir. Eğer birisi aşırı derecede kafein kullanıyorsa, mevcut başağrısını kötüleştirerek geri tepen başağrısına neden olabilir.
3. Başınızı saç bantıyla sarın: Bu yöntem çok eskilerden beri denenmiştir. Bazı insanlar, bunun işe yaradığını iddia ediyor.
4. Balık yağı: Balık yağı taraftarları yağın iltihabı azalttığını ve şakaklarınızdaki kan damarlarını daraltarak işe yaradığını iddia ediyorlar.
5. Nane yağı: Başınızın ağrıyan kısımları üzerine ovalayarak sürün. Nane yağının migrene iyi geldiğine dair literatür olmamasına rağmen, insanlar migrene iyi geldiğini söylüyor.
6. Zencefil yiyin ya da zencefil kapsülleri için: Hiç kimse bunun nasıl işe yaradığını bilmiyor. Ancak zencefil açıkca mide bulantısını azaltıyor.
7. Magnezyum: Günde 400-600 mg alındığında, magnezyum menstrüelle ilişkili ve aurayla ilişkili migrenlerde etkilidir. Ancak, çok fazla magnezyum içmek ishale neden olabilir.
8. B2 vitamini: Günlük 400 mg alınan B2 vitamini, migren için önleyici rol oynar. Ancak B2 vitamini bazı kişilerde sık idrara çıkma ya da koyu renkli idrara neden olabilir. Bu nedenle dozu iyi düzenlenmeli.
9. Koenzim Q10: Günde 300 mg alınması halinde, başağrısını azaltmada etkilidir. Ancak çok pahalı olabilir.
10. Lapaza çiçeği: En etkili doğal ilaç olan lapaza çiçeği, alt üst olmuş mideyi yatıştırmasının yanında migren ağrısının ve astımın tedavisinde çok etkilidir.
11. Soğuk ya da sıcak kompres: Bu kimsenin niçin iyi geldiğini bilmediği diğer bir çaredir. Fakat, plasebo etkisi yapabilir, hastalarda oyalacı bir etki oluşturur.
(Zaman/12.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Türkiye'nin tansiyonu neden yükseliyor?
Araştırmalar, Türkiye'de hipertansiyon oranının 2003’te yüzde 35,8 iken, 2009'da yüzde 41,1’e çıktığını gösteriyor. Peki Türkiye'nin tansiyonu neden yükseliyor? İşte nedenler...
www.ntvmsnbc.com / Sağlık
Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği'nin 2003’te yaptığı, “Türk Hipertansiyon Prevalans çalışmasında” yüzde 35,8 olan yüksek tansiyon oranı, 2009'daki çalışmada yüzde 41,1’e yükseldi.
Rakamlar, 'Türkiye'nin tansiyonu neden yükseliyor?' sorusunu da beraberinde getiriyor. "Türk halkının ekonomik, sosyal ve siyasi nedenleri var" diyen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Karpuz, tansiyonumuzu yükselten nedenleri ntvmsnbc'ye anlattı.
ŞİŞMANLAYIP TEMBELLEŞİYORUZ
Her üç erişkinden birinin hipertansiyon hastası olduğunu belirten Prof. Karpuz'a göre, Türk halkı olarak gittikçe şişmanlayıp tembelleşiyoruz.
"Bu tablonun birinci nedeni obezite ve hareketsiz yaşam tarzı. Şişmanladığımızı gösteren en önemli gösterge bel çevresi. Bir insanın bel çevresi genişse, hipertansif olma potansiyeli çok yükseliyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde daha az hareket eder olduk, yani hareketsiz yaşam biçimi ve beslenme şekli obeziteye yol açıyor. Bunlar hipertansiyonun da en önemli nedenleri."
UCUZ BESLENME İSTEĞİ ETKİLİ
Aynı zamanda Türk Kardiyoloji Derneği üyesi olan Prof. Hakan Karpuz, hipertansiyon oranının yüzde 35'lerden yüzde 40'lara çıkmasında sosyo ekonomik faktörlerin etkisini şöyle özetledi:
"Sosya ekonomik düzeyin yüksek olmaması beslenme şeklini de etkiliyor. Ekonomik beslenme şekli ekmek ve tuz tüketiminin artmasına yol açıyor. Bu sene Dünya Hipertansiyon Günü'nün ana teması tuz tüketimi idi. Türk halkı olarak gittikçe tuzlu yiyoruz. Ekonomik sıkıntı nedeniyle beslenme şeklimiz değişti, artık daha fazla ekmek tüketiliyor. Bu ekonomik zorlukta daha ucuz doyabilmek için ortalama 400 gram ekmek yiyoruz. Ekmekte de tuz var. Ekmek tüketiminden günde ortalama 6 gram tuz alıyoruz ki bu yüksek bir rakam."
ASIL TEHLİKE ÇOCUKLARDA
Beslenme tarzı ve hareketsizliğin çocukları da olumsuz etkilediğini vurgulayan Prof. Karpuz, hipertansiyonda yaş faktörünün önemine değindi ve çocukların sandığımızdan çok daha tehlikeli durumda olduğuna dikkat çekti:
"Fast food ve internet dolayısıyla hareketsizliği yaşam biçimi haline getiren çocuklarımızda hipertansiyon şaşırtıcı boyutlarda. Eskiden çocukların tansiyonu bu kadar önem arzetmiyordu ama yapılan çalışmalar, hipertansiyonun çocukları da tehdit ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, çocukluk çağında hipertansiyonu olan bireylerin ileride koroner arter hastası olma potansiyeli taşıdığını gösteriyor. Bir diğer önemli nokta ise çocuklar arasında sigara yaşı da bir hayli düştü. Çocukların sigara alışkanlığı hipertansiyon ve kalp hastalıkları açısından ciddi risk oluşturuyor."
SİYASİ TANSİYON YA YÜKSEK REEL TANSİYON DA
Türkiye'nin yükselen tansiyonunu, sosyal ve siyasal yaşamın dinamikleriyle da ilişkilendiren Prof. Hakan Karpuz'a göre siyasetin yüksek tansiyonu reel tansiyona da yansıyor:
"Yapılan araştırmalar, miyokart enfartüs nedenleri arasında stres ve psikososyal faktörlerin ön planda olduğunu gösteriyor. Yine araştırmalara göre, siyasi tansiyonun çıkması insanların da tansiyonunu yükseltiyor. Siyasi gerginlikler ve belirsizlikler ile özellikle de ekonomik sorunlar insanlarda psikosomatik olarak tansiyonu etkiliyor."
Beslenme şeklini değiştirmek, Akdeniz tarzı beslenmeye yönelmek, çocukları fast food beslenmeden uzak tutmak, hareketsizliğin önüne geçmek ise tansiyonun normal sınırlarda tutulması için alınabilecek önlemler arasında bulunuyor.
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Bu üçlüyü beraber yemeyin
Meyveleri karıştırıp yemek ishal yapıyor. Yazın besin zehirlenmeleri ve ishaller sık görülüyor.
Yaz mevsiminde ısı artmasıyla birlikte yiyecekler daha çabuk bozuluyor. Sıcak ortamda mikroplar daha çok çoğalıyor, sıcak ortamda besinleri serin yerlerde saklamak daha bir zorlaşıyor. Bu bozulmaya bağlı olarak besin zehirlenmesi ortaya çıkıyor. Yazın besin zehirlenmeleri ve ishaller sık görülüyor.
International Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Soysal, yazın kavun, karpuz, üzüm gibi meyveleri karıştırarak soğuk şekilde tüketmenin, meyvelerin yanında soğuk içecekler içmenin mide ve barsak hareketlerini bozarak ishale neden olduğunu söyledi.
Tıpta "gastroenterit" olarak adlandırılan besin zehirlenmesinde ise, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı görülüyor. Gastroenteritte, mide ve barsak hareketleri bozuluyor, ağızdan alınan yiyeceklerinin sindirim sistemini hızlı ve erimemiş terketmeleri sonucunda ishal ortaya çıkıyor.
YAZIN YUMURTA İÇEREN BESİNLERE DAHA ÇOK DİKKAT
Yumurta içeren unlu mamuller, yaş pasta, tavuk eti (kırmızı ete göre daha kolay bozuluyor) tüketirken dikkatli olmak gerekiyor. Tavuk eti bozulunca "salmonella" gibi mikroplar kısa sürede aşırı miktarda ürüyor. Bu mikropların toksinleri de ishale yol açabiliyor. Mikrobik olmayanlar ise karışık meyvelerin yenmesinden kaynaklanıyor.
BU YİYECEKLER İSHAL YAPAR!
Bazı yiyecekleri az miktarda tüketmek sorun yaratmasa da, fazla miktarda yemek ishale neden oluyor. İşte bu yiyeceklerden bazıları:
Taze kayısı (kayısı suyu)
Üzüm (üzüm suyu)
Erik
Kiraz
Kavun
Karpuz
İSHALE İYİ GELEN YİYECEKLER
İshal nedeniyle gelen erişkin ve hastalara özellikle 24-48 saat belli yiyecekleri tüketmelerini önerdiklerini belirten Dr. Murat Soysal, ishale iyi gelen yiyecekleri şöyle sıraladı:
- Muz
Şeftali
Elma
Peynir
Zeytin
Ekmek
Az yağlı makarna
Haşlanmış patates
Patates püresi
Pirinç çorbası
İSHALE KARŞI KAHVE TELVESİ, KURU ÇAY YEMEYİN!
İshal çoğu zaman aniden ortaya çıkan bir durum. Bu nedenle çareyi geleneksel yöntemlerde aramaya yol açıyor. İshali gidermek için kahve telvesi, kuru çay yemek ishali kesmeyeceği gibi, midenin ve bağırsakların da tahrişine neden olabiliyor. Dr. Murat Soysal,
ishale yüksek ateşin de eşlik etmesi ve 24 saat boyunca geçmemesi halinde hekime başvurulması gerektiğini belirterek şunları söyledi:
"Elma, armut, şeftaliden birer tane, karpuz kavunda birer ince dilim, erik için 15 adetten fazla tüketmemek gerekiyor. Meyveleri soğuk yememek önemli. Eğer kişide mide hassasiyeti varsa, sadece meyvelerin yanı sıra soğuk meşrubat da içiyorsa ishal yapar. Deniz ve havuz suyunun yutulması, mide ve bağırsaklarda tahrişe neden olabilir. Karnı üşütmek diye tabir edilen durumda, vücut terliyken klimaya maruz kalmak nedeniyle ishal ve karın ağrısı oluşur."
(Hurriyet/13.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Sürekli stres hem işi, hem sağlığı kaybettiriyor
Son zamanlarda yayınlanan bilimsel araştırmalar, iş yerinde yaşanan stresin sadece dikkati ve motivasyonu olumsuz etkilemekle kalmayıp, uzun vadede kalp hastalıklarından inmelere birçok ölümcül hastalığa zemin hazırladığını gösterdi.
Acıbadem Maslak Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Defne Eraslan, stresin sağlımıza etkileri hakkında bilgiler verdi.
Sürekli stres ruh ve beden sağlığını nasıl etkiliyor?
Kişinin bedensel ya da ruhsal olarak zorlandığı, yüklendiği durumlarda stres ortaya çıkar. İşyeri stresi söz konusu olduğunda, stres, kaygı ve gerginlik yaratan bir duygusal deneyim olarak tanımlanır. Sürekli stres altında olan kişiler, hem iş verimlerini hem de bedensel sağlıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır.
Stres hagi hastalıklara yol açıyor?
Yöneticinin aşırı talepleri, haksız rekabet, işini kaybetme kaygısı veya olumsuz koşullardan ötürü işyerini açık tutamama korkusu gibi nedenlerle sürekli kendini tehlikede hiseden bir kişide sürekli zorlanmanın olumsuz sonuçları kendini gösterir. Bağışıklık sistemi zayıflar, iş devamsızlığı ve sağlık sorunları artar. Stresle ilgili hastalıkları olanların beş kat daha sık doktora gittikleri saptanmıştır.
Stres, endişe düzeylerinin yükselmesi, uykusuzluk, sinirlilik, alkol ve sigara kullanımında artma, kilo alımı, depresyon gibi birçok soruna yol açar. Motive olamayan, dikkatini toplayamayan, öfkesine hakim olamayan kişiler daha az verimlidir.
Ne yapılmalı?
Hem kurumlar hem de bireyler önlem alabilir. İşyerlerinin alabileceği önlemler temel olarak işyerinin çalışanlar arasındaki eşitsizliklerin azalmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi, psikolojik baskının engellenmesini sağlayacak kontrol sistemlerinin oluşturulması, terfi ya da ödüllendirme gibi konularda belirsizlik-lerin azaltılması ve şeffaflık sağlanması.
Bireyler ise kendilerindeki stres belirtilerini tanımalı ve gerektiğinde bu duruma müdahale etmelerini sağlayacak teknikleri öğrenmelidir.
(Milliyet/14.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Çene eklemi rahatsızlığınız mı var?
Çene ekleminde senelerce ağrı, ses, tıkırtı ve sabah baş ağrısı çeken pek çok kişinin, bu konuda hangi doktora başvuracağını bilemediğini belirten Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, bu rahatsızlık için KBB uzmanları, çene cerrahları hatta nöroloji uzmanlarının kapısını çalan hastalar olduğunu vurguladı. Oysa çene rahatsızlığı konusunun, eklem uzmanı diş hekimlerinin branşı olduğunu belirten Kışlaoğlu, doğru teşhis sonrasında sorunun, çeşitli tedavi yöntemleriyle çözülebildiğini ifade etti.
Çağdaş Kışlaoğlu, çene eklemi rahatsızlığının hangi semptomlarla kendini gösterdiği, nasıl bir tedavi yöntemi izlenmesi gerektiği konusunda merak edilen soruları yanıtladı.
Çene eklemi rahatsızlığının, çene eklemlerinin “tam açılmama”, “hiç açılmama” yahut “çene açıldıkça yerinden çıkma” gibi fonksiyon bozukluklarını kapsayan bir rahatsızlık olduğunu belirten Kışlaoğlu, bu rahatsızlığın daha çok genç ve orta yaşlarda görüldüğüne dikkat çekti.
SEMPTOMLARI NELERDİR?
Diş Hekimi Kışlaoğlu, bu rahatsızlığın; baş, kulak, çene-yüz ağrıları, kulak çınlaması, çene ekleminden ses gelmesi, ağız açmada kısıtlılık, ağrı veya kaymalar şeklinde semptomlarla kendini gösterdiğini belirtti. Kışlaoğlu, kimi kez klinik belirti vermeden yıllarca devam eden, kimi kez de insanları adeta canından bezdiren bir rahatsızlık olarak süren çene eklemi rahatsızlığının nedenlerini kısaca şöyle anlattı: “Çene eklemi rahatsızlığının oluşmasında birçok neden vardır. Farkında olmadan çene ekleminize ve yüz kaslarınıza aşırı yüklenmeye sebep olabilecek şekilde dişlerinizi sıkıyor veya gıcırdatıyor olabilirsiniz. Çene eklemi rahatsızlığına sebep olabilecek fizyolojik olmayan bir diş kapanışına sahip olabilir veya daha önceleri çene yüz bölgesinde bir travmaya maruz kalmış olabilirsiniz.”
Çağdaş Kışlaoğlu, aşağıdaki sorulara cevap vererek çene eklemi rahatsızlığını test edebileceğinizi belirtti.
ÇENE EKLEMİ İÇİN BASİT TEST…
Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, aşağıdaki soruların üç veya daha fazlasına evet diyorsanız çene eklemi sorununuz olabileceğini ve böyle bir durumda mutlaka bir diş hekimine başvurmanızı tavsiye etti.
- Ağzınızı açtığınızda çene eklemlerinizden ses geliyor mu?
- Ağzınızı açıp kapamada, yemek yemede veya esnemede zorluk çekiyor musunuz?
- Bazen çenenizin kilitlendiğini hissediyor musunuz?
- Sabahları uyandığınızda çene-yüz kaslarında ağrı hissediyor musunuz?
Ağzınızı kapattığınızda dişleriniz birbirine temas ediyor mu?
- Eksik dişleriniz fazla mı?
- Zaman zaman kapanışınızın değiştiğini hissediyor musunuz?
- Çiğneme sırasında zorluk çekiyor musunuz?
ÇENE EKLEMİ RAHATSIZLIĞI NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, çene eklemi rahatsızlığınız olduğu teşhis edildikten sonra nasıl bir tedavi yöntemi uygulanması gerektiği konusuna da değindi. Kışlaoğlu, çene eklemi rahatsızlığının nedenlerinin anlaşılmasına yardım eden diş hekimi muayenesinin, tedavinin ilk aşamasını oluşturduğunu söyledi. “Diş hekimi tarafından yapılan detaylı muayeneniz, sadece çene eklemi rahatsızlığıyla ilgili değil bütün genel sağlığınızla ilgilidir” diyen Kışlaoğlu, bu muayenede, stres altında olup olmadığınız, dişlerinizi sıkıp sıkmadığınız, dişlerinizi gıcırdatıp gıcırdatmadığınız, ailenizde çene eklemiyle ilgili şikâyetlerinizin olup olmadığına dair sorular sorulduğunu anlattı. Alınan cevaplar ve muayene sonuçlarıyla rahatsızlığın nedenlerinin anlaşılmaya çalışıldığını söyleyen Diş Hekimi Kışlaoğlu şöyle devam etti: “Yine muayene sırasında kaslarınızı etkileyecek sinir sistemi veya ortopedik bir bozukluk olup olmadığı, çene-yüz ve boyun kaslarınızın uyum içinde çalışıp çalışmadığı anlaşılmaya çalışılır. Doktorunuz çene eklemlerinizi çene yüz kaslarınızı parmak uçlarıyla palpe ederek ağrı olup olmadığını, ağzınızı açıp kapatarak çene eklemlerinizde ağrı olup olmadığını ve çene eklemlerinizden ses gelip gelmediğini ve alt çenenizi açıp kapatma sırasında kayma yapıp yapmadığını ve maksimum ağız açıklığınızı ölçerek muayenenizi tamamlar.”
TEDAVİDE NASIL BİR YÖNTEM UYGULANIR?
“Çene ekleminizdeki problemlerin düzeltilmesi için tek bir tedavi şekli yoktur.” diyen Çağdaş Kışlaoğlu, çene-yüz kaslarındaki spazmın azaltılması, optimum bir kapanışın sağlanması veya çene eklemlerinin aşırı yüklerden kurtulması gibi çeşitli tedavi şekilleriyle çene-yüz bölgesinde uyum sağlanabildiğini ifade etti. Okluzyon uyumu (kapanış) tam olmayan dolgu, protez ve kuron köprülerin de ayrıca gözden geçirileceğini kaydeden Kışlaoğlu, kapanış hattını dengelemek ve aşırı çiğneme basınçlarını önlemek için özel bir aparat olan gece plağı yapılabileceğini de belirtti.
(Milliyet/15.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Sağlıksız çocuk kalmayacak
Sağlıklı bir gelecek için sağlıklı çocuklar ilkesi ile yola çıkan Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Çocuk Gelişim Ünitesi açıldı.
Bağcılar’da büyük bir açığı kapatacak olan merkezde 0-6 yaş arası çocukların gelişimsel takipleri ile 0-18 yaş arası çocuk ve ergenlerin davranış problemleri konusunda danışmanlık hizmeti veriliyor.
Hastanenin Çocuk Gelişim Uzmanı Sezen Aksu, ünitede, bilgilendirme, eğitim, tanıtım ve koordinasyon çalışmalarının birlikte yürütüldüğünü belirterek şunları söyledi:
‘’Gecikmiş yürüme, gecikmiş konuşma ve çeşitli davranış problemleri ile ilgili danışmanlık almak isteyenler başvuruyor. Sıklıkla karşılaştığımız davranış problemleri ise, enürezis (idrar kaçırma), enkoprezis (dışkı kaçırma), tırnak yeme, parmak emme, sosyal uyum bozuklukları, mastürbasyon, beslenme bozukluğu, iştahsızlık ve obezitedir. Bağcılar’da aileler çok çocuklu olmasından dolayı anne babalar çocuklarıyla yeterince ilgilenemiyor. Aileler, çocuklarının ihtiyaçlarının ve gelişimlerinin içinde bulundukları yaşa uygun olup olmadığını ve davranış problemlerini farkına varamıyor. Çocuklarında herhangi bir problem olduğunu fark eden anne ve babalar ise eğitim seviyelerinin düşük olması nedeniyle yetersiz kalabiliyor. İşte bu noktada bizler devreye giriyoruz.
HANGİ DURUMLARDA KORKMALISINZ?
0-3 ay arasındaki bebekler, karşısındaki konuştuğunda gülümsemiyorsa, agulama sesleri çıkartmıyorsa, yüzükoyun yatarken başını yerden kaldırmıyorsa, zil ya da çıngırak seslerine tepki vermiyorsa,
3-6 ay arasındaki bebekler ,otururken önündeki oyuncağına uzanıp alamıyorsa, arkasından bir ses çıkarıldığında dönüp bakmıyorsa, otururken başını dik tutmuyorsa,
6-12 ay arasındaki bebekleri küçük nesneleri iki parmağı ile kavrayamıyorsa, eline verilen yiyeceği yiyemiyorsa, bay bay yapamıyorsa, da-da-da gibi tek heceli sesleri çıkaramıyorsa,
10-12. Aylarda tek kelimeleri söyleyemiyorsa, sekizinci ayda desteksiz oturamıyorsa,
1-3 yaş arasında tek kelimeler kullanarak konuşmuyorsa,
14 aylıkken düzgün ve desteksiz yürüyemiyorsa, sorulduğunda hayvan ve nesneleri resimlerinden gösterip, adlandıramıyorsa,
iki yaşında bebeksi olsa bile anlaşılır konuşamıyorsa,
3-6 yaş arasındaki çocukları düzgün cümlelerle konuşamıyorsa, zıt kavramları ve eş kavramları bilmiyorsa, geçmiş ve gelecek zaman cümleleri kuramıyorsa ve tek ayak üzerinde sekiz-on saniye duramıyorsa aileler ‘Çocuk Gelişim Ünitesi’ne’ başvurmaları gerekiyor!
Haftanın beş günü 08.00-17.00 saatlerinde hizmet veren Çocuk Gelişim Ünitesi’ne randevu almadan başvurmak mümkün.
Anne babalar Çocuk Polikliniği’nden ‘Çocuk Gelişim Ünitesi’ için barkot isteyerek bu merkeze başvurabiliyor.
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastenesi : 0212 440 40 00 / (Çocuk gelişim ünitesi dahili) 11 93
(Hurriyet/16.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Modern çağın sorunu unutkanlık!
Cep telefonu, internet, televizyon gibi uyaranlar yüzünden insanların hiçbir şeye tam olarak konsantre olamadıkları belirtildi.
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Başhekim Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, cep telefonu, internet, televizyon gibi uyaranlar yüzünden insanların hiçbir şeye tam olarak konsantre olamadıklarını ifade ederek, "Sağlıklı beslenmek, spor yapmak, kitap okumak, müzikle uğraşmak, bulmaca çözmek hafızayı güçlendirir" dedi.
Prof. Dr. Bingöl yaptığı yazılı açıklamada, para hesabını karıştırmanın unutkanlık hastalığının belirtisi olabileceğine dikkat çekerek, kendileri için çok önemli olan telefon numaralarının unutulmaya başlanmasının da önemli bir gösterge olduğunu vurguladı.
Bu tür belirtilerin farkına varılması halinde kişinin öncelikle bir nörologa gitmesinin daha doğru olduğunu kaydeden Bingöl, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Önemli olan, unutkanlığın tedavi edilebilir bir hastalık sonucu olup olmadığının tanısını yapmaktır. Bunun için bazı testler, sorgulamalar, kan
incelemeleri yapıyoruz. Son zamanlarda çok sık gördüğümüz B12 eksiklikleri, tiroit hastalıkları da unutkanlığa yol açabiliyor. Bunama hastalıkları ya da demansı olan hastalarda ilaç tedavileri ile hastaların yaşam kalitesini daha iyi hale getiriyoruz. Hastalığın sürecini çok değiştiremesek de hasta ve yakınları açısından daha iyi bir yaşam standardının oluşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bunama hastalığının kesin bir tedavisi yok."
-AĞIR DİYETLER HAFIZAYI ZAYIFLATIYOR-
Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, unutkanlık hastalıklarının 60 yaş üzerinde daha çok görüldüğünü, nadiren de 40-50’li yaşlardaki kişilerde oluşabildiğini, daha erken yaşlarda ortaya çıkanların ise genellikle tedavi edilebilir nedenlerden dolayı olduğunu bildirdi.
Hafızayı güçlendirmek için sağlıklı beslenmenin, bol su içmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Bingöl, "Ağır diyetler ve uzun süren açlıkları
kesinlikle önermiyoruz. Çünkü ağır diyetler hafızayı zayıflatıyor" dedi.Düzenli spor yapmak ve her gün yürümenin bu tür hastalıkların ortaya çıkmasını çok büyük oranda geciktirebildiğine işaret eden Bingöl, açıklamasında şu tavsiyelerde bulundu:
"Unutuyoruz, çünkü cep telefonu, internet, televizyon gibi uyaranlar yüzünden aslında hiçbir şeye tam olarak konsantre olamıyoruz. Sağlıklı beslenmek, spor yapmak, kitap okumak, müzikle uğraşmak, bulmaca çözmek hafızayı güçlendirir."
Bingöl, özellikle kaygı düzeyi yüksek ve çok titiz kişilerde unutkanlık ve hastalıklarının daha erken ortaya çıktığını belirtti.
-"GENÇ YAŞTA UNUTKANLIK PSİKİYATRİK HASTALIK BELİRTİSİ OLABİLİR"-
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hakan Atalay da unutkanlığın, çoğu kez depresyon, kaygı bozukluğu gibi psikiyatrik bazı hastalıklara eşlik ettiğini bildirdi.
Travma geçiren birinde görülen unutkanlığı psikolojik olarak yorumlamanın doğru olmadığını belirten Atalay, unutkanlık hikayesi olan kişilerin depresyon gibi birçok açıdan araştırılması gerektiğini vurguladı.
-RUHSAL NEDENLERDEN KAYNAKLANAN UNUTKANLIK-
Psikolojik nedenlerden kaynaklanan unutkanlığın giderilmesi için psikolojik tedaviler uygulanması gerektiğini belirten Atalay, açıklamasında
şunları kaydetti:
"Ancak kullanılan ilaçlar da unutkanlıklara yol açabilir. Örneğin kişinin unutkanlığı yok ama depresyonu varsa kullandığı antidepresan küçük unutkanlıklar yapabilir, onu bir hastalık olarak görmemek gerekir. Bir süre sonra yoluna girer ve kalıcı bir soruna yol açmaz. Unutmak aynı zamanda bir psikolojik korunma yöntemidir. Çok ciddi travmalarda, sürekli o travmayı yaşamak, zihinsel olarak başa çıkamayacağımız bir şeydir. O yüzden onu unuturuz. Ama unutarak kalmamız da iyi bir şey değildir, onu mutlaka uygun bir şekilde hatırlamamız, yüzleşmemiz ve çözümlememiz gerekir."
(Milliyet/17.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Beyin için faydalı 5 yiyecek
Beyninizin fonksiyonlarının sağlıklı çalışması için bu 5 yiyeceği beslenme programınızda her zaman bulundurun.
Akıl ve ruh sağlığının merkezi beyin, en ufak bir değişim ve eksiklikten anında etkilenebiliyor. Beslenme de buna dahil. Besin ve mineral değeri düşük bir yiyecek sinir sistemini bozarken, balık gibi fosforlu gıdalar beynin daha iyi çalışmasını sağlıyor. İşte beyniniz için 5 faydalı yiyecek…
Somon
Omega 3 kaynağı somon, uskumru gibi soğuk denizlerde yetişen yağlı balıklar beyni hem korur, hem de besler. Omega 3, beyin hücrelerinin gelişimini de sağladığından çocuklara da önerilir. Haftada en az 2 kez somon yenilmesi beyniniz için çok yararlı olacaktır. Çünkü içeriğinde bulunan faydalı yağ beynin temel kimyasını etkilemekte ve gelişimini sağlamaktadır.
Tahıllar
Beyin karbonhidratı çok sever. Ayrıca beynin yiyeceklerle vücuda alınan enerjinin yüzde 20’sini harcadığını da düşünürsek yediğimiz yiyeceklerin önemi bir hayli artıyor. Tam tahıllı ekmek ve yulaf ezmesi ile güne başlamanız gün boyunca beyninizin çok iyi çalışmasını ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
Potasyum
Potasyum beynin normal çalışmasını sürdürmesi açısından çok önemli bir mineraldir. Çünkü sinirler üzerinden oldukça fazla etkisi vardır; sinir sistemindeki mesajların iletilmesini sağlar. Potasyumu vücuduma nasıl sokabilirim derseniz; muz, avokado, kivi, incir, lahana, brokoli, patates, zeytin, sarımsak, süt ürünleri ve portakal suyunu bol bol tüketmenizi tavsiye ederiz.
B vitamini
Bol bol türü bulunan B vitamini beyin merkezi için çok önemlidir. Temel sinir ve beyin fonksiyonlarının düzgün bir şekilde çalışması için gerekli olan B vitamini beslenme programınızda her zaman yer alması gereken vitaminlerdendir. B vitaminini tahıllar, baklagiller, süt ürünleri, tavuk ve balıktan alabilirsiniz.
C vitamini
Güçlü bir antioksidandır. Beynin bulanıklığını, mahmurluğu en iyi önleyen vitamindir. Özellikle ağır ve yağlı bir yemekten sonra C vitamini içeren besinlerden almanız tavsiye edilir. Çilek, limon, portakal, greyfurt, mandalina gibi C vitamini içeren yiyecekler hem beyninize, hem de ruhunuza çok iyi gelecektir.
(Gazeteport/18.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Yüzünüzü sık sık yıkayın
Dünya Göz Hastanesi’nden Op. Dr. Haluk Talu, göz sağlığı için yüzün sık sık yıkanması gerektiğini söyledi.
Talu, “Yüzümüzü sık yıkayarak gözyaşımızın kurumasına engel olabiliriz. Yanı sıra sık sık göz kırpması gözyaşımızın kurumasına engel olabilecek bir diğer önlemdir” dedi.
Aydınlatmaların da göz sağlığı için önemli olduğunu vurgulayan Talu,“Özellikle gelişim çağındaki çocuklarımızın çalışma ortamlarının aydınlatılması büyük önem taşımaktadır. Gün ışığında olduğu gibi tüm renkleri doğru haliyle gösteren lambaların tercih edilmesini öneririm. Okul çağındaki çocuklarımızın göz sağlıklarını korumak ve yorulmadan uzun süre çalışmalarını sağlamak için, çalışma masalarının aydınlık olmasına ve ışığın gözlerine yansımamasına dikkat edilmelidir” diye konuştu.
KARANLIKTA TELEVİZYON İZLEMEYİN
Göz sağlığı için televizyonların izlenmesi sırasındaki aydınlığın çok önemli olduğunu vurgulayan Talu, şunları kaydetti:
“Televizyonların karanlıkta izlenmemesi gerekir. Çünkü TV ekranı çok ışıklı, çevre karanlık olduğu zaman göz yorulur. Özellikle ışığın dengelenmesi açısından televizyonun bulunduğu bölümün aydınlatmasının iyi olması gereklidir. Evlerimizde tasarruflu lamba olarak da bilinen akkor halojen lambaların seçilmesi uygun olur. Yalnız bu lambaların çıplak olarak kullanılmaması ve ışığının doğrudan göze gelmemesi gerekir.“
OFİSLER NASIL AYDINLATILMALI?
Ofislerde floresan aydınlatmasının en sağlıklı yöntem olduğunu anlatan Talu, şöyle devam etti:
“Sağlıklı ve doğru bir ofis aydınlatması, personelin verimi, çalışma motivasyonu ve göz sağlığı için olduğu kadar modern ofislerin prestiji açısından da önem taşımaktadır. Ofislerde ışığın homojen dağılımı sağlanmalıdır. Ofis ortamlarında genel ışık veren ürünler seçilmesi; halojen ve spot gibi direkt ışık veren ürünlerin ise sadece özel vurgulama istenen noktalarda kullanılması önerilir. Daha çok floresan veya kompakt floresanlı armatürlerin tercih edilmesi gerekir. Ofis aydınlatmasında, ev aydınlatmasındaki gibi dekoratif değil, işlevsel aydınlatmaların seçilmesine özen gösterilmelidir.”
(hürriyet/20.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Hızlı kalori yakmanın yolları
Hayatınızda ve beslenmenizde birkaç değişiklik yaparak gün boyu yediğiniz gıdalardan kazandığınız kalorileri hızlı bir şekilde yakabilirsiniz. Foxnews'te yer alan haberde, hızlı kalori yakmanın 9 yolu yer alıyor:
1. Çalışmalar, spordan sonra yeşil çay içmenin sağlıklı genç erkeklerde yağ oksidasyonunu artırdığını, insülin hassasiyetini ve glukoz toleransını iyileştirerek şeker hastalığı oluşumunu engellediğini ve kalori yakımını hızlandırarak kilo vermede yardımcı olduğunu gösterdi.
2. Araştırmalar, C vitamininin de yağları yakmada faydalı olduğunu gösteriyor. Vücudun günlük C vitamini ihtiyacı en az 75 miligramdır. 1,5 greyfurtta ise sadece 44 mg C vitamini bulunuyor. C vitamini bakımından zengin olan meyvelerin çoğu, aynı zamanda yağları yakmada faydalı olan lif de içeriyor.
3. Kas geliştirme, metabolizmayı desteklemenin mükemmel bir yoludur. Ve daha fazla kasa sahip insanlar, daha fazla kalori yakıyor.
4. Stres, kas kaybını artırıyor ve metabolizmayı yavaşlatıyor. Bu nedenle, tansiyonun arttığı durumlarda stresi azaltmak için spor yapabilirsiniz.
5. Dışarı çıkın. Çalışmalar, D vitamininin kilo vermede etkisi olduğunu kanıtladı. Bu nedenle, dışarı çıkıp biraz güneşlenin. Ancak, güneşten yeterince korunduğunuza emin olun.
6. Su içmek, metabolizmayı yavaşlatan dehidrasyonu önlüyor. Vücudu su kaybeden insanlar, açlıkla ile susuzluğu karıştırıyor ve gereksiz kalorilerden dolayı zararlı çıkıyor.
7. Gülümseyin. Bir fıkra anlatın. Kahkaha atmak, metabolizmanızı hızlandırır ve en az 10 kalori yakmanızı sağlar.
8. Yemek aralarında yenilen küçük atıştırmalıklar, yemek saatinde aşırı yemenizi önler. Ancak, atıştırmalıklarınızın sağlıklı olmasına dikkat etmelisiniz.
9. Gezin. Herhangi bir spor kulubüne üye olmasanız bile, günlük rutin içinde kalorilerinizden kurtulabilirsiniz. Ofiste oturarak çalışıyorsanız, asansör yerine merdivenleri kullanın. Merdiven tırmanma, diğer aktivitelerden yaklaşık 2 kat daha fazla kalori yakar. Eğer tüm gün oturuyorsanız, ayağa kalkın ve çevrede biraz gezin.
(ZAMAN/22 Temmuz 2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Avokadoyu çok geç tanıdık!
Avokado, uzun yıllar Türkiye’de tanınmayı ve kabul görmeyi bekledi durdu... 80’lerin başından itibaren aranan, en pahalı meyve olarak pazarlarımıza girmeye başladı.
Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
Avokadonun olgunlaşmış olanını (elde kolayca ezilebilen) kullanmak gerekir. Eğer yumuşağını bulamıyorsanız, onu birkaç gün içerisinde kolaylıkla yumuşatabilirsiniz. Yapacağınız tek şey herbirini ayrı ayrı gazete veya kese kâğıdına sarıp oda sıcaklığında bekletmektir. Birkaç gün sonra gazete kâğıdını açmadan dışından, yumuşayıp yumuşamadığını kontrol edebilirsiniz. Avokado olgun şeftali yumşaklığında olmalıdır. Avokado hazırladıktan en geç birkaç saat içerisinde tüketilmelidir.
Ülser ve migrene birebir
Avokado, B6 vitamini bakımından çok zengindir. Ülser ve migreni olanlar avokadoyu hiç çekinmeden tüketebilirler. Ülser, migren ve Azlheimer hastalarının özellikle avakado tüketmelerinde fayda var. Bu önerimin nedeni içerdiği thiamin ve theronine etkin maddeleridir. Avokadonun içerdiği riboflavin, seretonin ve pyridoxine migrene karşı mükemmel bir önleyicidir. Ancak, içeriğinde bulunan yüksek miktardaki proline ve heptacosane maddeleri onun migrene karşı önleyici gücünü büyük ölçüde zayıflatır.
Avokadoyu tüketenler onun çok yağlı olduğunu ve kolesterollerini yükselteceğini düşünür. Bu doğru değildir. Tam tersine avokado kolesterol düşürücüdür. Hele hele önerdiğim hazırlama şekline göre tüketilirse, kolesterolün düşürülmesinde daha da etkili olur. Avokadonun az da olsa dopamin ve seretonin içerdiğini biliyor muydunuz?
İyi huylu prostat büyümesi
İyi huylu prostat büyümesine bağlı şikâyeti olanlar da haftada iki-üç kez avokado tüketme-li. Çünkü içeriğinde 5-alfa-redüktaz enzimini inhibe eden beş etkin madde bulunur.
Avokadonun meyve olarak tüketilmesi biraz zor gelebilir. Ancak, avokadonun çok çeşitli hazırlama şekilleri vardır. Eğer onu doğru hazırlarsak, mükemmel bir aroma ve damak tadı kazanır. Önerdiğim hazırlama şeklinin dışına çıkmayınız. Çünkü sarımsak ve taze limon suyunun dışında ilave edeceğiniz farklı katkılar kür için uygun olmayabilir.
Avokadonun tuz atımındaki seçiçiliği, sodyuma karşıdır. O, vücuttaki sodyumu adeta seçerek dışarı atar. Sodyum yüksekliği olanlara özellikle avokado tüketmelerini öneririm.
Avokado gerçek bir doymamış omega-9-asit deposudur. Ortalama olarak 500 bin ppm omega-9-asit içerir. Avokadonun damakta bıraktığı tat, onun çok yağlı olmasındandır. İçeriğinde bol miktarda doymamış yağ bulunduğu doğrudur. Ancak avokadonun içeriğinde kolestrol sıfırdır.
Avokado ortalama 300 bin ppm doymamış omega-6-asit yani linoleik asit içerir.
Regle bağlı anemiye karşı
Bazı hanımların âdet dönemleri hem uzun sürer, hem de fazla kanamalı geçer.
Bu durumda olan kadınların haftada üç kez avokado tüketmeleri, hem anemiye bağlı şikâyetleri ortadan kaldırır, hem bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesine yardım eder.
Kanser hastaları için
Değerli okuyucu, kemoterapi ve / veya radyoterapi sonrası anemi şikâyetiyle karşı karşıya kalan hastalar “Bitkisel Sağlık Rehberi” adlı kitabımda belirtmiş olduğum kereviz - ıspanak kürünü uygulamakta zorlanıyor.
Bu zorluğun birinci nedeni, kemoterapi ve radyoterapi sonrası hastalarda görülen aşırı yorgunluk ve mide bulantısı şikâyetlerinden dolayı, haşlanmış kereviz-ıspanak suyunu içememeleridir. Bu nedenle, kanser hastalarının radyoterapi ve kemoterapi sonrası yaşanan anemiye karşı uygulayabilecekleri en mükemmel bitkisel destekleyici kür avokado kürüdür.
Avokado öyle bir nimettir ki, içeriğinde bulunan demirin tamamı vücudumuz tarafından emilebilir. Avokadoya bu özelliği kazandıran heptulose etkin maddesini içeriyor olmasıdır.
Anemi şikâyeti çeken herkese avokado kürünü önerebilirim. Bugüne kadar incelemiş ve araştırmış olduğum hiçbir meyve içerdiği demiri, böylesine güçlü bir şekilde vücuda kazandırmamaktadır. Meyvesinde bulunan folacin etkin maddesi antianemik özelliğe sahiptir.
Kendilerini yorgun hisseden kanser hastalarına haftada üç-dört kez avokado tüketmelerini öneririm.
GÜNÜN KÜRLERİ
Kür 1: Anemiye karşı
Bir adet avokado ince dış kabuğu soyulup çekirdeği çıkarıldıktan sonra 1 - 1.5 yemek kaşığı limon suyu ilave edilerek çatalla ezilir. Bir dilim ekmeğin üzerine sürülerek tüketilir.
Haftada üç kez bir ay boyunca devam edilir ve kür sonlandırılır. Dönem dönem şikâyetlerin seyrine göre tekrarlanabilir.
Kür 2: Kanser hastalarında, iyi huylu prostat büyümesinde ve kolesterolün düşürülmesinde
Kür 1’ le hazırlama şekli aynıdır. Ancak ezilirken içerisine 1 - 2 diş ezilmiş sarımsak ilave edilir. Uygulama şekli de aynıdır. Dönem dönem şikâyetlerin seyrine göre tekrarlanabilir. Anemi yaşayan kanser hastalarına da önerilir.
Dikkat Buradaki bilgilerin herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yoktur. Bir rahatsızlığınız var ise, mutlaka bir hekime danışınız.
(Milliyet/25.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Buzlu kahvelerdeki tehlike!
Yapılan son araştırma, yaz aylarında daha çok tüketilen buzlu kahvelerdeki tehlikeyi ortaya koydu
Dünya Kanser Araştırma Fonu (WCRF) adlı kanserle mücadele kuruluşu, sayıları giderek artan zincir kahve salonlarında satılan bazı buzlu kahvelerin, mükellef bir yemekten daha fazla kalori içerdiği uyarısında bulundu.
WCRF, bu alanda yaptığı araştırmaya göre, bazı buzlu kahvelerin 561 kaloriye ulaştığını, bazılarının 450 kalori olduğunu, çoğunluğunun ise 200 kaloriyi geçtiğini belirterek, şeker, yağlı süt ve kaymakla hazırlanan bu soğuk içeceklerin verdiği aşırı kaloriye dikkati çekti.
Bu buzlu içeceklerin bir kadının günlük kalori gereksiniminin dörtte birinden fazlasına karşılık geldiği uyarısında bulunan kanser kuruluşu, buzlu kahvelerin yarım yağlı sütle hazırlananlarının bile yüksek oranda kalori içerdiğine işaret etti.
WCRF, sigara alışkanlığının terk edilmesinden sonra, "kanserin önlenmesinde sağlıklı kilo muhafazasının, yani kalori alımının" öneminin altını çizerek, bu yıl sadece İngiltere’de 19 bin kanser vakasının eğer insanlar normal kilolarını aşmazlarsa önlenebileceği uyarısında bulundu.
Eğer kahve içilecekse, şekersiz ve yağsız sütle hazırlanmış olanının tercih edilmesi gerektiğini belirten WCRF, sıradan bir küçük kahvenin sadece 4 kalori, buzlu Amerikan kahvesinin 11 kalori, yağsız sütle hazırlanmış buzlu kahvenin de 68 kalori olduğunu kaydetti.
(Milliyet/27.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Yaşamak için mi yemeli yemek için mi yaşamalı
Hürriyet / Yazar: Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
Yiyeceği içeceği bol yaz sofralarınızın davetsiz misafirlerinden biri de benim. Özellikle kalori bombası yiyecekleri yerken ya benden bahsediyor ya da beni hatırlıyorsunuzdur! Birazcık canınızı sıktığımı biliyorum ama bu konuda kafanızı karıştırdığım için memnun ve mutluyum. Bunun nedeni beslenme konusunda daha çok bilgilenmenizin daha iyi sağlık ve daha formda bir hayat anlamına geldiğini bilmemdir.
SİZ beni hatırladıkça 1–Lokmalarınızın sayısı azalıyor, 2-Çiğneme süreniz uzuyor, 3-Yağı şekeri tuzu bol yiyecekler ister istemez azaltılıyor. Sizi bilemem ama ben bu durumdan şikâyetçi değilim. Eğer doğru beslenme bilgilerini lezzetli ve eğlenceli yeme içme kültürümüzle birleştirebilirseniz sağlığınız kesinlikle eskisinden daha iyi olacaktır.
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince...
Şu basit gerçeği hiçbir zaman unutmayın: Hepimiz her şeyden önce “yaşamak için” yiyoruz. Yani hayatımızı devam ettirmek için enerjiye ihtiyacımız var. Bu enerjiyi yiyip içtiklerimizden kazanıyoruz. Kalbimizin kanı pompalaması, ciğerimizin dokularımıza oksijen postalaması, kaslarımızın daha güçlü ve kuvvetli kasılması, hatta iyi ya da kötü bir şeyler düşünebilmek için bile enerjiye ihtiyacımız var. Bu enerjinin temel kaynağı da yiyip içtiklerimiz. Sırası gelmişken iyi düşüncelerin kötü düşüncelerden daha fazla enerji harcattığını da bir kenara not edin. Bu aynı zamanda kendisi ve başkaları için iyi düşünenlerin sağlıkları ve kilolarını koruma bakımından daha avantajlı olduklarına da işaret ediyor.
İyi beslen, sağlıklı yaşa
Kısacası doğru besin seçimleri yapmak sağlığa iyi geliyor. Doğru beslenen biriyseniz kanser ve kalp damar hastalıkları gibi en önemli iki hastalık ve ölüm nedenini yüzde seksen oranında önleyebiliyorsunuz. Tersine kötü seçimler yaptığınızda şeker hastalığı, kanser, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, fazla kiloluluk ve şişmanlık, romatizmal sorunlar, safra kesesi problemleri ve daha pek çok sorun oranızdan buranızdan çekiştirmeye başlıyor. Bu arada her Allahın günü canınızı sıkan şişkinlik, gaz, ödem, yorgunluk gibi problemler de işin bir başka yanı.
Bilgiler neden çelişkili
SAĞLIK alanındaki bilimsel veriler de her Allahın günü değişip duruyor. Bir gazetede yazılan şu cümleler gerçeği göz önüne seriyor: “Tıp haberlerinde modası geçirme uygulaması var sanki. Bugünün devası yarının zehri! En yeni araştırmaların son kullanma tarihi bile kahvaltı gevreği paketlerinin üzerindeki tarihten daha kısa.” (Ellen Goodman/Boston Globe)
Her söylenene inanmayın
BİLİMİN size önce tereyağı yerine margarin tüketmenizi, daha sonra da tereyağı yerine margarin yiyenlerin kalp krizi bakımından tereyağı yiyenlere devam edenlerden hiç de daha iyi durumda olmadığını söylemek zorunda kalmasına kızmayın. Bir süre sonra “tereyağı yemenizde fayda var” gibi bir öneriyle karşılaşırsanız lütfen şaşırmayın. Yumurta özründeki gibi mesela.
Kısacası bilimsel araştırmalarda çelişki kaçınılmazdır. Duyduğunuz her bilginin üzerine atlamayın. Bana sorarsanız “bir bilgiyi ilk ve son kullanan olmak” yanlışını yapmayın, yeter. Size Mark Twain’in yüz yıl önceki önerilerini bir kez daha hatırlatayım: “Sağlık kitaplarını okurken dikkat ediniz. Baskı hatasından ölebilirsiniz.”
Sağlıklı beslenmenin anayasası 1
BAZI sağlık bilgileri var ki onlar kolay kolay değişmiyor, değişecek gibi görünmüyor. İşte onların en önemlileri.
* Gereğinden fazla yemek ömrü kısaltıyor. Yaş kırkı geçti mi can boğazdan gelmiyor, gidiyor. Az ve sık yiyenler, kilosuna dikkat edenler, daha az kalori yüklenenler daha uzun, sağlıklı ve formda yaşıyor.
* Beslenmenizde yağ miktarınızı azaltmanızda fayda var ama günlük kalori ihtiyacınızın en az beşte birini yağlardan karşılamanız da şart. Daha az doymuş yağ ve daha fazla doymamış yağ yemek kalp sağlığını destekliyor, kanser olasılığını azaltıyor. Mesela tam yağlı süt ve süt ürünleri, yağlı etler doymuş yağlardan zengin. Zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar (Hindistan cevizi ve palmiye yağı hariç) doymamış yağları daha çok ihtiva ediyor. Trans yağları da azaltmak da şart. Bazı margarinler, kızarmış hazır ticari yiyecekler, ticari unlu ürünlerin çoğu ve fast food besinlerin çoğu trans yağdan zengin.
* Daha çok omega-3, daha az omega-6 tüketmek sağlığı her bakımdan destekliyor. En güçlü omega-3 kaynakları yağlı balıklar –özellikle soğuk sularda büyüyen yağlı balıklar-, ceviz, keten tohumu, fındık ve benzeri yağlı tohumlar ile yeşil yapraklı sebzeler.
* Kaliteli protein tüketmek büyürken de, yaşlanırken de önemlidir. Yumurta, süt ürünleri –özellikle yoğurt- ve balık kaliteli proteinlerin etkili kaynaklarıdır. Kırmızı et ve tavuk da protein kaynağı olarak kullanılmalıdır.
Sağlıklı beslenmenin anayasası 2
* Sağlıklı karbonhidrat tüketmek istiyorsanız tam tahıllı köy ekmeklerine yeniden geri dönün. Patatesi ya haşlayarak –ve az miktarda- ya da çok az yağ ilavesiyle kızartabilen yeni teknolojilerden faydalanarak tüketin. Patates ve beyaz pirinç yerine bulgur ve kahverengi pirinç yiyin. Tam buğdaydan üretilen makarnaları tercih edin. Hamur işi yaparken tam buğday unu –kepekli buğday- kullanın.
* Zeytinyağını sofralarınızın birinci yağı yapın ama bir kaşık zeytinyağında 120 kalori olduğunu unutmayın. Yani fırından aldığınız beyaz ekmeği limon sıkılıp kekikle lezzetlendirilmiş zeytinyağına daldırmayın!
* Fındık, ceviz, badem, hatta ayçiçeği ve kabak çekirdeğinden uzak kalmayın –ve lütfen ayçiçeği ve kabak çekirdeklerinin kabuklarını sokaklara, deniz kıyılarına ve plajlara atmayın-. Ayrıca bu değerli besinlerin her birinin birer kalori bombası olduğunu da aklınızdan çıkarmayın. (100 gram fındık, badem, ceviz ortalama 600 kalori içeriyor. Bu yiyeceklerden günde 30-50 gram yemek sağlık faydalarından yararlanmaya yetebiliyor.)
* Suyu ihmal etmeyin. Susadıkça için. Serinletici tercihinizi limonatadan yana kullanın. Meşrubatlar ve kolalı içeceklerin şeker yüklü olabileceklerini unutmayın. Bitki çaylarından için.
Hangisi doğru?
KONU beslenme olduğunda neyin iyi, neyin kötü olduğunu bazen ben de bilemiyorum! Bazen beynimin, bazen eşimin ya da arkadaşlarımın ısrarları ile yemenin içmenin dozunu ben de kaçırabiliyorum. Hatta bu nedenle geçenlerde hafiften göbeklenmeye başladığım konusunda umum neşriyat müdürümüz Sayın Özkök’ten küçük bir uyarı bile aldım.
Kafamızı karıştıran yalnızca aklımız, eşimiz, çocuklarımız, dostlarımız değil. Doğal olarak gıda endüstrisi de yapacağımız seçimleri etkilemek için reklâm kampanyaları düzenliyor, dolaylı veya dolaysız yollardan bizi etkilemeye çalışıyor.
Her yıl yeni bir diyet önerisi, her ay farklı bir beslenme haberi, her gün değişik bir yeme içme uyarısı kafalarımızı karıştırıyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi kerameti kendilerinden menkul diyet guruları her yıl farklı diyet modelleri dikte ettiriyor: Kan grubunuza göre beslenin... Ayırma diyeti süratle zayıflatır... Sentez diyeti en iyidir...
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Sıcaklarda karpuz ve salatadan vazgeçmeyin
Yaz sıcaklarının olumsuz etkilerinden korunabilmek için enerji ve vitamin deposu olan karpuz, üzüm ve şeftali gibi yaz meyvelerinden bol bol tüketilmesi gerekiyor.
Aşırı sıcakların etkisiyle vücutta fazla su kaybı meydana gelmesi sonucu bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemlerinin baş gösterebileceğini ifade eden uzmanlar, artan sıvı kaybını önlemenin en kolay yolunun su içmek olduğunu, bu nedenle günde en az 2-2,5 litre su tüketilmesine özen gösterilmesi gerektiğini belirtiyor. Yaz sıcaklarından korunabilmek için enerji ve vitamin deposu olan karpuz, üzüm, çilek, kiraz ve şeftali gibi yaz meyvelerinin bol bol tüketilmesi gerekiyor.
Bolca karpuz tüketİn
Yüzde 90'ı su olan karpuz, tüketildiğinde tokluk hissi verir. İyi bir lif kaynağı olduğu için de bağırsak hareketlerini düzenler. Karpuz, sıvı kaybını önlemesinin yanı sıra vücuda vitamin ve mineral desteği de sağlar.
Domates, salatalIk...
Ara ve ana öğünlerinizde salatalık, domates, marul gibi sebzelerin bulunduğu salata türü hafif yiyecekler ve tatlı olarak da kalsiyum açısından zengin taze sıkılmış meyve suyu, süt ve dondurma gibi gıdaları tercih edin. Bu gıdalardaki kalsiyum da kalbin düzenli olarak atmasını sağlar.
(Zaman/ 29.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Yağ yakan yiyecekler...
Bu besinleri tüketerek mükemmel bir vücuda sahip olabilir, kilolarınızdan kurtulabilirsiniz...
Zayıflamak isteyenler, bu dört besine dikkat! Kırmızı biber, hindiba, greyfurt ve yoğurt vücutta yağ yakımına, kilo vermenize yardımcı oluyorlar.
Kırmızı biber
İçindeki acı madde “capcaicin”, vücudun kan dolaşımını hızlandırarak ısısını artırmasına neden oluyor. Vücudun forma girmesine yardımcı olan bu etkiye de “termojenes” adı veriliyor. Vücut ısısı ne kadar artarsa yağ yakımı da o derece hızlanıyor.
Hindiba
Hafif sarımsı bu sebze içinde kan damarlarına pozitif etkisi bulunan ve hazmı kolaylaştıran ‘intybin’ ya da ‘taraxin’ gibi çok özel keskin maddeler barındırıyor. Bu iki madde, vücuttaki asitlerin atılımında ve metabolizmanın düzenli çalışmasında önemli bir görev üstleniyor. Bu sayede tatlıya olan iştah azalıyor.
Greyfurt
Bu meyve içeriğindeki ikincil bitkisel maddeler ve C vitaminiyle gerçek bir form dostu olduğunu kanıtlıyor. Vücudun enerjisini artırırken açlık krizlerini önleyici etkisi bulunuyor.
Yoğurt
Kalsiyum olmadan metabolizmamız sadece sınırlı bir şekilde çalışmasını sürdürüyor. Bu yüzden iyi bir beslenme düzenine dikkat etmek sağlıklı ve kusursuz bir vücuda sahip olmakla aynı anlama geliyor. Az yağlı yoğurt içerdiği yoğun mineraller sayesinde vücudun yağ yakımını da belirli bir oranda yükseltiyor.
(Gazeteport/30.07.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Tatilinizi isilike kurban etmeyin
Sıcakta teri emen kıyafetler giymeyen kişilerde görülen isilik, yol açtığı kabarıklık ve kaşıntı nedeniyle tatil keyfini kaçırıyor.
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Burhan Engin, özellikle tatile gidenler ya da uzun süre açık alanda güneşe maruz kalarak çalışan kişilerin vücutlarında, yoğunlukla sırt ve kollarda kaşıntı görülebildiğini söyledi.
Sürekli kaşınan ciltte bir süre sonra yoğun şekilde çıkan sivilce benzeri kırmızı kabarıklıklar meydana geldiğini dile getiren Engin, bu durumun devam eden kaşıntıyla birlikte verdiği rahatsızlık yüzünden kişinin uyumasını bile etkilediğini anlattı.
“İSİLİĞE KARŞI NE YAPILABİLİR?”
Sıcak nedeniyle terleyen ve teri emen kıyafetler giymeyen kişilerin cildinde çıkan isiliğin, yol açtığı kabarıklık ve dayanılması zor kaşıntıyla, tatili adeta kişiye zehir ettiğini anlatan Engin, şunları kaydetti:
“Özellikle sahil bölgelerinde teri emmeyen kıyafetler giyilip sıkça ılık duş alınmadığında oluşan isilik, tatili zehir edebilir. Tatil ortalama 1-2 hafta sürer, isilik de ortalama bir hafta devam edebilir. Sahil bölgelerinde sıcaklık daha fazla olduğu için vücuttaki terleme artmakta ancak nem fazla olduğu için ter kolayca kurumamaktadır. Bu nedenle, havuza ya da denize girildikten sonra ya da terlendikten sonra mutlaka ılık duş alınmalıdır. Bu ılık duş, cildi temizlediği gibi, cildin aniden uzun süre sıcağa maruz kalıp tepki vermesini engeller. Çünkü isilik, ter bezlerinin sıcağa bağlı geliştirdiği bir fonksiyon olarak ortaya çıkıyor.”
Yrd. Doç. Dr. Engin, tatile gidenlerin özellikle tatilin ilk günlerinde sıkça ılık duş almayı ihmal etmemesi gerektiğini vurguladı.
İLAÇ KULLANABİLİRSİNİZ
Vücudunda isilik çıkanların öncelikle güneşe fazlaca maruz kalmamaya dikkat etmeleri gerektiğini belirten Engin, “Belli bir süre sonra kendiliğinden iyileşen isiliğin kaşıntısından daha kısa sürelerde de kurtulunabilir. Bunun için kaşıntıyı engelleyici ilaç önerilebilir. Böyle bir durumla karşılaşanlar otel doktorları ya da kendilerine en yakın sağlık kuruluşlarında bir cildiye uzmanına muayene olabilir” diye konuştu.
Engin, ayrıca, cilt sağlığı ve güzelliği için tatilcilere havuzdan çok deniz suyunu önerdiklerini, aynı zamanda deniz suyunun psikolojik olarak yatıştırıcı etki yaptığının bilindiğini de sözlerine ekledi.
(Milliyet/01.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Çocuklarda gizli tehlike: Tiroid
Çocuklarda tiroid hastalıklarını ve gelişim üzerine etkilerini uzmanlar anlatıyor. Bunlara dikkat edin!
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Bereket sorularımızı yanıtladı.
Çocuklarda ne tür tiroid hastalıkları görülür?
Tiroid bezi boynun alt kısmında yer alan bir iç salgı bezi olup temel görevi tiroid hormonları üretmektir. Tiroid hormonları vücudumuz için son derece önemli görevler yapan ve hücrelerde (beyin, kas, yağ v.b.) metabolik hızı düzenleyen hormonlardır. Tiroid bezinin normalden az çalışmasına Hipotiroidi, normalden fazla çalışmasına ise hipertiroidi diyoruz. Tiroid bezinin büyümesine ise guatr adı verilmektedir. En sık hipotiroidi görülür. Hipertiroidi daha seyrek görmekteyiz.
Tiroid bezi bozuklukları doğumdan itibaren her yaşta ortaya çıkabilmekte olup ülkemizde iyot eksikliğinin ve akraba evliliğinin yaygın olması nedeniyle hipotiroidi ve guatr sıklığı oldukça yüksektir .
Yenidoğanlarda da tiroid hastalığı olur mu?
Elbette. Özellikle doğumsal olan hipotiroidi yani tiroid hormonunun yetersizliği yenidoğan bebeğin beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyeceği için erken tanı ve tedavisi yaşamsal öneme sahiptir. Bu nedenle ülkemizde de pek çok gelişmiş ülkede olduğu gibi bütün yenidoğan bebeklere Sağlık bakanlığı tarafından hipotiroidi tarama testi uygulanmaktadır. Taramada hastalık şüphesi olan bebekler daha ileri tanı ve tedavi için Çocuk Endokrinoloji uzmanlarının bulunduğu hastanelere yönlendirilmektedir. Yenidoğan taraması yapılmayan bebeklerde bu hastalık gözden kaçabilmekte ve geri dönüşü mümkün olmayan beyin hasarına yol açabilmektedir. Denebilir ki hipotiroidi zeka geriliklerinin önlenebilen nadir sebeplerinden birisidir.
Doğumsal Hipotiroidinin sebebi nedir?
Doğumsal hipotiroidili bebeklerin bir kısmında tiroid bezi anne karnında iken hiç oluşmamış veya olması gereknden küçük kalmış olabilmektedir. Yani doğumsal bir organ gelişim kusuru vardır. Bazılarında ise tiroid bezi bulunmakla birlikte tiroid bezinin içindeki tiroid hormonu üretiminde gerekli olan bazı enzimlerin çalışmaması sözkonusudur. Bunun dışında annede iyot yetersizliği, annedeki haşimoto hastalığı nedeniyle bebeğe geçebilen antikorlar gibi nedenlerle de hipotiroidi görülebilmektedir.
Doğumsal Hipotiroidi neden zeka geriliğine yol açıyor:
Çocuklarda beyin gelişimi için ilk üç yıl özellikle de ilk 6 ay çok önemlidir. Bu dönemde beyindeki sinir hücrelerinin sağlıklı gelişimi için tiroid hormonlarının yeterli düzeyde olması şarttır. Hipotiroidi var ise beyin hücrelerinin gelişimi bozulur ve kalıcı zeka geriliği ortaya çıkar. Bu hastalara sonradan tiroid hormonu verilse bile gelişmiş olan beyin hasarı geri döndürülemez.
Hipotiroidili çocuklarda zeka geriliği oluşması önlenebilir mi:
Kesinlikle evet. Hipotiroidinin tedavisi çok basit ve ucuzdur. Eğer hipotiroidi tanısı çocuk doğar doğmaz özellikle ilk haftalar içinde konulup hemen tedavisine başlanır ise bu çocukların zeka düzeyi normal olmaktadır. Ancak tanı ve tedavideki her 1 aylık gecikme o çocuğun IQ sunda yaklaşık 5 puanlık düşüşe yol açmaktadır.
Yenidoğanlarda tiroid hastalığı hangi belirtilerle kendini gösterir?
En önemli belirtisi uzamış sarılıktır. Yenidoğanlarda görülen ve bir haftadan sonra azalan yenidoğan sarılığı bu bebeklerde uzun sürer. Ayrıca bebekte emme yetersizliği, kalın sesle ağlama, vücut ısısını koruyamama, güçsüzlük, kabızlık gibi belirtiler görülür.
Yenidoğan döneminden sonra çocukluk çağında ortaya çıkan hipotiroidi ise gelişme geriliği, kilo almaya eğilim, kabızlık, cilt kuruluğu, halsizlik, aşırı uyuma, zihinsel yavaşlama, üşüme gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Tedaviye başladıktan sonra bu belirtiler süratle düzelir. Tedaviye erken başlanan hastalarda zeka tamamen normal olarak gelişir.
Ülkemizde çocuklarda tiroid hormon bozukluğu sık mıdır?
Her yeni doğan çocuktan 2 bin 500'ünde kalıcı tiroid hormonu yetersizliği görüyoruz. Geçici hipotiroidileri sayarsanız bu daha da fazla. Bu oran dünyada 4000'de 1. Bizde daha yüksek olmasının iki nedeni var: Birincisi, coğrafyamızdaki iyot yetersizliği. Toprakta, suda, tarım ürünlerinde iyot yetersizliği. İkincisi ise, akraba evliliklerine çok sık rastlıyoruz, dolayısıyla tiroid hormonlarının çekinik genetik geçişli doğumsal kusurları daha sık görülüyor. Batı toplumlarında akraba evliliği yok gibi, bizde yüzde 20' ler civarındadır.
Yenidoğan hipotiroidisinin tedavisi nasıldır?
Vücudun üretemediği tiroid hormonunun birebir aynısı ağızdan günde 1 kez verilir. Ülkemizde sık görülen geçici hipotiroidilerde doktor kontrolü altında ilaç tedavisi azaltılarak zaman içinde kesilebilir. Ancak kalıcı hipotiroidi var ise tedavinin ömür boyu sürmesi gerekir.
Büyük çocuklarda ve ergenlerde ne tür tiroid hastalığı görülür?
Yenidoğan döneminde görülen doğumsal hipotiroidi den başka daha ileri yaş çocuklarda ve özellikle ergenlik yaşındaki kız çocuklarında tiroid bezinin kronik iltihabi bir durumu olan "Haşimoto hastalığı" nı sık görüyoruz. Bu çocukların genellikle ailelerinde de (annesinde, babasında, halasında vs) Haşimoto hastalığı hikayesi vardır. Bu nedenle Haşimoto hastalığı olanların özellikle kız çocuklarında tiroid hormon düzeyleri ve antikorlarına bakmakta yarar var.
Haşimato Hastalığı'nın teşhis ve tedavi yöntemleri nelerdir?
Bu hastalıkta vücut tiroid bezini yabancı bir protein gibi görüp buna karşı akyuvarlar vasıtasıyla antikor dediğimiz bağışıklı maddeleri üretir. Yani oto-immun dediğimiz bir tür hastalıktır. Sonuçta tiroid bezi akyuvarlarla istila edilir ve tiroid bezi hem büyür (guatr gelişir) hem de tiroid bezinin hormon üretimi bozulur ve tiroid yetersizliği (hipotiroidi) gelişir. Bu durumda ilaç tedavisi gerekir. Ancak tiroid bezi büyük değilse ve tiroid hormon düzeyleri normalse bu hastalarda tedavi gerekmez, takip etmek yeterlidir.
Bazen büyük çocuklarda tiroid içinde nodüller gelişir, özellikle boyutu 1 cm nin üzerindeki nodüllerin yakın takip edilmesi gerekmektedir. Çünkü nadir de olsa çocuklarda da tiroid kanserleri görülebilmektedir.
Tiroid bezi bozukluklarının tanısında hormonal testlerin yanısıra sintigrafi ve ultrason gibi bazı yöntemlerden de yararlanılmaktadır
Tiroid hormonlarının çocuk büyümesindeki rolü nedir?
Tiroid hormonları (T4 ve T3) nın bebeğin anne karnındaki gelişiminden başlayarak bebeklik döneminde ve bütün büyüme döneminin tamamlanmasında, yani ergenlik döneminin sonuna kadar büyümede önemli rolleri vardır. Büyümeyi sağlayan kemik uçlarındaki kıkırdak hücrelerinin gelişimi ve bölünerek çoğalması için tiroid hormonuna ihtiyaç vardır. Sadece büyümede değil, beyin gelişiminde de çok önemli rolleri var. Beyin hücrelerinin gelişimini, bu hücrelerin birbiri ile iletişimini sağlayan miyelin kılıfının gelişimi tiroid hormonlarına bağlıdır. Vücudumuzda tiroid hormonunun gereksinmediği hücre grubu yoktur. Bu hücrelerin metabolizmasını yani işleyişini düzenleyen en önemli hormondur.
Bu nedenle iyi büyümeyen çocuklarda, büyüme hormonu testlerinden önce rutin tetkikler içinde tiroid hormonunun normal çalışıp çalışmadığına bakıyoruz, normalse o zaman büyüme hormonu testi yapıyoruz. Büyüme hormonu testine doğru cevap vermesi için tiroid eksikliği olmaması gerekiyor.
Tiroid hastalığı olan çocuklar ne tür tuz kullanmalıdır?
Tiroid hastalığı olsun olmasın tüm çocuklar iyotlu tuz kullanmalıdır.
(Hürriyet/02.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Harika ikililer!
Bilim adamları ’İkisi bir arada’ tüketicilince etkileri katlanan gıdaları belirledi
ELMA + ÇİKOLATA: KALBİ KORUR ALERJİYİ ÖNLER
Elma, yüksek enfeksiyon giderici etkisi olan kuersetin bakımından zengin bir meyvedir. King’s Collage London’ın beslenme profesörlerinden Tom Sanders, kuersetinin Alzheimer, Parkinson ve kanser gibi rahatsızlıkları önleyici etkisi olduğunu belirtti. Çikolata ise, damar sertliği ve kanser riskini azaltıcı etkiye sahip. National University of Singapore’un beslenme uzmanları, birlikte tüketildiğinde etkilerinin arttığını belirtti.
YABANMERSİNİ + ÜZÜM: KANSER RİSKİNİ VE KOLESTROLÜ DÜŞÜRÜR
St.George’s Hospital London’un dietisyenlerinden Cath Collins, C vitamini bakımından zengin olan bu iki meyve birlikte tüketildiğinde kanser riski ve kolestrol oranı düşüyor.
DOMATES + AVOKADO: DNA’YI ONARIR, KALBİ KORUR
Domates, likopen açısından zengin bir sebzedir. Dietisyen Lyndel Costain sağlıklı yağ oranı yüksek avokado likopenin daha iyi emilimini sağlarken, vücudu daha dayanıklı kıldığını açıkladı.
YULAF + PORTAKAL SUYU: ATARDAMARLARI TEMİZLER
US Department of Agriculture araştırması, ikilinin atardamarları temizlemede ciddi etkisinin olmasının yanında kalp krizini önlemede de oldukça etkili olduğunu ortaya çıkardı.
LİMON + LAHANA: KASLARI GÜÇLENDİRİR
Tom Sanders C vitamini de sebzelerde bulunan demirin vücut tarafından daha iyi emilimini sağladığını açıkladı. Ayrıca sebzelerden alınan demir, limonla desteklendiğinde balık ve kırmızı etten alınan demirle eşit bir forma bürünüyor.
KAVUN + YUMURTA: HAZIMSIZLIK VE DİYABETİ ÖNLER
En önemli protein depomuz yumurtanın kavunla beraber tüketildiğinde ekstra bir faydası daha var. Dietisyen Lyndel Costain, bu ikilinin insulin ve kan şekerini düşürdüğünü ve karbonhidratların daha yavaş emilimini sağladığını açıkladı.
BROKOLİ + DOMATES: PROSTAT KANSERİ RİSKİNİ AZALTIR...
Araştırmacılar brokoli ile domatesin prostat kanseri riskini azalttığını ve bunun erkekler için önemli olduğunu açıkladı.
(Vatan/03.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Mangal 3 paket sigaraya eşit...
Mangalda pişirilen et, biber, domates gibi yiyeceklerin tüketilmesinin, günde 3 paket sigaraya bedel kanser etkisi yaptığı vurgulandı.Dr. Murat Akbaş, mide kanserine yol açan bazı gıda maddelerinin tüketilmesinin Türkiye'nin en ciddi sağlık sorunlarından biri olduğunu belirterek, "Mangalda pişen yiyeceklerin tüketilmesi, günde 3 paket sigaraya bedel kanser etkisi yapıyor. Bazı gıdalar da mide kanserine yol açıyor.
Ülkemizin en ciddi sorunu bu. Ateşi doğrudan gören et, ocak başı muhabbeti dediğimiz mutfak, mide kanserinin bir numaralı dostu” dedi.
(Bugün/03.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
İşte stresin ilacı
Tropik meyve kivinin bu faydalarından haberiniz var mı?
Çocukların dengeli büyümeyi ve gelişmeyi başarabilmeleri için yüksek oranda vitamin ve minerallere ihtiyacı vardır. İyi dengelenmiş vitamince zengin bir diyet vücudun sağlıklı gelişiminin en iyi garantisidir.
Kivi bu diyetin çok değerli bir parçası olabilir. Doğa kivinin içerisinde yaşam için gerekli birçok besin depo etmiştir. Kivi üzerine son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki; diğer 26 popüler meyve çeşidine göre her 100 gr' da en fazla besin içeren meyvedir. Kivinin özellikle C vitamini yönünden çok zengin bir meyve olduğu iyi bilinen bir gerçektir.C vitamini küçük yaraların iyileşmesinde, bulaşıcı hastalıklara karşı vücudun doğal direncinin arttırılmasında, demir emiliminde ve sinir sisteminin sağlıklı durumda tutulmasında önemli etkisi vardır.Kivi ayrıca çok doğal bir magnezyum kaynağıdır.
Magnezyum kemik yapımız üzerinde çok pozitif etkiye sahiptir.Ayrıca sinir sistemimiz içinde çok faydalıdır.Kivi özellikle ergenlik döneminde büyümeyi sağlayıcı İnositol içerir.Çoğu meyvenin çok az yada hiç protein içermesine rağmen kivi özellikle sodyum ve arginine gibi aminoasitler yönünden zengindir.Bu aminoasitler özellikle büyüme hormonlarının faaliyete geçirilmesinde ve vücudun kendi kendisini iyileştirebilme yeteneğinin geliştirilmesinde önemli rol oynar.Kivinin diğer meyvelere kıyasla, sağlam bir iskelet sistemine sahip olabilmek için gerekli olan kalsiyum'da içerdiği bilinmektedir.Özetlemek gerekirse kivi hiç şüphe götürmeksizin doğanın ürettiği en iyi meyvelerden biridir.Ve sağlıklı gelişimin ideal doğal bir dostudur. Güneşte Güvenli
Herkes sıcak yaz günlerine ve ılık yaz gecelerine aşıktır.Denizde yüzmekten uzun yaz gecelerinin keyfini çıkarmaktan, mangal partilerinden dondurma yemekten çoğumuz hoşlanır.Kivi güvenli olarak yazdan zevk alabilmemize yardımcı olur. Kivi tamamen serinletici, canlandırıcı özelliğinin yanı sıra, içerdiği suyla terleme sonucu ortaya çıkan nem ve mineral kaybını da bir ölçüde giderir.Ayrıca güneşe uzun süre maruz kalma sonucu oluşabilecek deri zedelenmelerine karşı savaşabilmeye yardımcı olur.
Yazın yapılan barbeküler çok fazla revaçta olduğu için, bu barbekülerde kivi servisinde bulunmak çok iyi bir fikirdir.Çünkü kivi nitrosation procesini önlemek için gerekli olan çok önemli antioksidanları içerir.Nitrosation procesi, yiyeceklerin ızgara pişirilmesi sonucu içlerindeki nitratın serbest nitrosamine radikallerine dönüşümüdür.Bu serbest radikallerin zararlı etkileri, kanser ve kalp problemi gibi kronik hastalıkların ana sebebi olarak gösterilmektedir.Buda bize kivinin sadece yaz ayları için değil bütün yıl boyunca baştan ayağa sağlığımızı devam ettirebilmesine yardımcı olduğu için en akıllıca seçim olduğunu göstermektedir.
Hamilelikte Kivi
Hamile bayanlar iki kişi için yerken ne yedikleri konusunda çok dikkatli olmalıdırlar.Sağlıklı bir hamilelik ve bebeğin düzenli gelişimi için hamilelikten önce ve sonrasında çok sağlıklı bir beslenme metodu uygulamak çok önemlidir. Bu beslenme vitamin mineral ve lifli yiyecek yönünden zengin olmalıdır. Kivi çok fazla oranda üreme ve doğurganlığı arttırıcı E vitamini içerir.
Kivinin 100 gr' mı günlük tavsiye edilen E vitamini ihtiyacının 1/5 ten fazlasını karşılar. Kivi ayrıca çok zengin ve doğal bir folik asit kaynağıdır. Folik asit DNA yapısında çok önemli bir rol oynaması yüzünden vücudun gelişiminde önemli bir yeri vardır.Hamilelikten önce ve sonrası yeterli folik asit alımı doğumda ortaya çıkabilecek problemlerin ve kalp hastalıkların önlemesinde önemlidir.Kivi sadece beyin fonksiyonlarının düzenli bir şekilde yerine getirilmesini değil aynı zamanda bebeğin akciğerlerinin gelişimini de sağlayan Inisitol içerir.
İçten gelen Temizlik:
Sağlıklı vücuda sahip olabilmemizin en önemli şartlarından birisi bağırsaklardan düzgün geçişlerdir. Bu beslenmemiz sonucu ortaya çıkan zararlı maddelerin vücuttan atılabilmesini kolaylaştırır. Kabızlık çok fazla üzerinde tartışılmamasına rağmen çok sık ortaya çıkan bir problemdir.
Gençler, hamile kadınlar zayıflama diyeti uygulayan insanlar ve yaşlıların kabızlıkla karşılaşma ihtimali daha fazladır.Bağırsaklarda toksik madde birikiminden kaçınmak için yeterince ve düzenli su içimi (1 günde 1.5 litre), lifli besinler yönünden zengin diyetin uygulanması ve düzenli yapılan egzersizler çok önemlidir.Kivi lifli beslenme yönünden zengin olmakla birlikte yiyeceklerin bağırsaklarda düzgün geçişine yardımcı olacak lifi içermektedir.Günde bir kivi insanı zinde tutar.Bilimsel araştırmalar kivinin musil ve diğer bağırsak yumuşatıcıların yerine kullanılabilecek doğal bir alternatif olduğunu göstermiştir.İki adet olgunlaşmış kivi, müsile ihtiyaç duymadan zinde kalabilmeyi sağlar.
Doğal Anti-stres etkisi
Günlük yaşam bazen gerçek bir mücadele haline gelebilir. Trafiğin, iş yükünün, hava kirlenmesinin, beslenmemizde bulunan toksik maddelerin artması vb. stres seviyelerimizin artmasına sebep olur daha az başarılı olmaya ve bazen fiziksel hastalıklardan etkilenmeye başlarız.Stresten kaçınmak için iyi bir gece uykusu, düzenli yapılan egzersizler, stresli anlardan ve olaylardan mümkün olabildiğince kaçınma çok önemlidir.Sağlıklı ve dengeli beslenme strese karşı direncimizi arttırır ve kaçınamayacağımız stresin etkilerini sınırlandırır.
Kivi beslenmemizde çok önemli bir role sahiptir. Kivi beyin aktivitelerimizde sakinleştirici etkiye sahip Serotin gibi Phytochemical maddeler içerir. Son olarak kivinin düşük sodyum ve yüksek potasyum içeriği kalp ve kan basıncı üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Bugünden başlayarak yaşamak için daha iyi bir davranış sergileyin; sulu tatlı bir kividen zevk almak için zaman ayırın ve sizi saran sakinliği hissedin.
Kendinizi İyi Hissedin:
Ne yediğiniz sadece vücudunuzu değil ruhunuzu da etkiler bazı yiyecekler çikolata gibi sakinleştirici etkiye sahiptir, bazıları kahve gibi uyarıcı etkiye sahiptir ve bazıları da genel olarak iyi hissetmemize yardımcı olurlar, kivi bu son kategoriye ait görülebilir.Kivinin içerdiği inositol yetişkinlerdeki depresyonu önlemeye yardımcı olur.Düşük sodyum, yüksek potasyumla birleşince daha iyi zihinsel dengenin sağlanmasına yardımcı olur.
(Vatan/06.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Kopan parmak yerine dikilemeyebilir
Belli meslek grubunda çalışanların daha çok başına gelen el yaralanmalarında neler yapılabilir?
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Klinik Şefi Prof.Dr.Ahmet Cemal Aygıt, sadece bu meslek grubundakilerde değil, çocuklarda da el yaralanmalarının meydana geldiğini kaydediyor.
El yaralanmalarının istatistiksel olarak en çok parmaklarda ve özellikle parmakların uç kısımlarında görüldüğünü kaydeden Aygıt, bu yaralanmalarda parmakları hareket ettiren kiriş, sinir ve damarların kesilebildiğini ifade ediyor.
EL YARALANMASI İLE KARŞILAŞILDIĞINDA İLK NE YAPMAK GEREKİR?
Ahmet Cemal Aygıt, bu yaralanmaların oluş şekline ve yaralanan bölgeye göre farklılık gösterdiğini belirtiyor.
Aygıt, el yaralanmaları ile karşılaşıldığında ilk yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:
1-Yaralanan bölgeye temiz bir bez ile baskı uygulanması,
2-Yaralanan uzvu kalp seviyesinin üstünde kalacak şekilde yüksekte tutulması,
3- Eğer yaralanma sonucu tam bir kopma söz konusu ise kopan parçanın temiz bir bez parçasına sarılıp bir naylon poşete koyulması,
4-Bu poşetin de buzlu su içeren başka bir poşet içine yerleştirilmesi (çift torba tekniği) ,
Kopan parçanın direkt buz ile temas etmemesi gerektiğini kaydeden Aygıt,bu parçanın soğuk ortamda tutulmasının yeterli olacağını ifade ediyor.
''Hastaneye gittikten sonra ise yaralanma şekli, seviyesi, hastanın yaşı, mesleği, ek hastalığın olup olmadığı , el cerrahisi ekibi tarafından değerlendirilip gerekli müdahaleye karar verilir.''
KOPAN PARMAĞA MÜDAHALE EDECEK EKİP SAYISI YETERSİZ!
Parmak kopması vakalarının bu işin eğitimini almış mikro-cerrahi konusunda deneyimli uzman hekimlerin bulunduğu bir ekip tarafından müdahale edilmesi gerektiğini ifade eden Aygıt, Bu tür ekiplerin her hastanede olmadığını kaydediyor.
''Hastanelerde bu tür bir vaka operasyona alındığında duruma göre ameliyat süresi 5 ile 10 saate kadar sürebilmekte. Eğer bu sırada aynı durumda olan başka bir hasta başvurursa maalesef ikinci hastaya erken dönemde ( ilk 6 saat) müdahale etmek mümkün olmuyor. ''
HER KOPAN PARMAK YERİNE DİKİLEMEYEBİLİR!
Her kopan parmağın yerine dikilemeyebileceğini kaydeden Aygıt, bu konu ile ilgili yapılan haberlerin spekülatif olduğunu kaydediyor.
Parmak kopması vakalarının çok farklı özellikler içerdiğini vurgulayan Ahmet Cemal Aygıt, yaralanma seviyesi ve şekline göre farklı tedaviler uygulandığını ifade ediyor.
''Maalesef,her kopan parmak mutlaka yerine dikilebilir durumda olmuyor. Özellikle bir yere takılıp gerilerek kopan ve üzerine ağır cisim düşmesi sonucu ezilip kopan parmaklarda yerine dikilse bile damarlarda ileri derecede hasar olduğu için parmağın yaşama şansı azalıyor.''
Aygıt, uygun bir vakada dikilen parmağın her hangi bir olumsuz durum olmadığı taktirde 2 ay sonra işlevini kazandığını belirtiyor.
''Her türlü el yaralanması sonrasında hasta fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınır .Uygun ve etkili fizik tedavi görmeyen hastanın parmağının eski işlevini kazanması mümkün değildir.''
Aygıt, Özellikle makine ile çalışan işçilerin iş güvenliği konusunda eğitilmesi ve gerekli önlemlerin eksiksiz ve istisnasız olarak uygulanmasının iş kazalarını azaltacağını vurguluyor.
Prof.Dr. Ahmet Cemal Aygıt, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin bahçesinde hazır bekletilen helikopter ambülansın bu tür acil vakalarda kullanılabileceğini belirtiyor.
Prof.Dr. Ahmet Cemal Aygıt, Sağlık Bakanlığı'na ait ambülansın acil durumda olan hastaları alıp, uygun merkezlere ulaştıracağını kaydediyor.
Aygıt, vatandaşların helikopter hizmeti için 112 Hızır Acil Servisi'ni aramaları gerektiğini kaydediyor.
(Hürriyet/06.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Pancar suyu, dayanıklılığı artırıyor
İngiltere’de yapılan bir araştırmada kırmızı pancar suyu içmenin insanlarda spor yapma süresini yüzde 16 oranında arttırdığı belirlendi.
Exeter Üniversitesi’nden bir ekip pancarda bulunan bir nitratın oksijen ihtiyacını azalttığını ve böylece spor yapmayı daha az yorucu hale getirdiğini belirledi. Daha önce de pancar suyunun tansiyon düşürdüğü kanıtlanmıştı.
Araştırmacılar bu yeni buluşları sayesinde pancar suyunuun kardiyovasküler, solunum ve metabolik hastalıklara karşı kullanılmasının yanı sıra sporcuların dayanıklılık gücünü arttırmak amacıyla da kullanılabileceğine inanıyorlar.
Araştırmacılar yaşları 19 ile 38 arasında değişen sekiz erkeğe altı gün süreyle günde 500 ml pancar suyu içirip, egsersiz bisikletindeki performanıslarını ölçtü. Buna paralel olarak yapılan bir başka deneyde ise yine aynı erkeklere yine altı gün boyunca pancar suyu diye içinde siyah kuş üzümü suyu olan plasebo içirilip sonra yine bisiklet performansları ölçüldü.
Grup pancar suyunu içtikten sonra ortalama olarak 11 dakika 25 saniye boyunca pedal çevirebildi. Oysa plasebo içtiklerinde bu sürenin 92 saniye daha azaldığı belirlendi. Pancar suyu içildiğinde grubun dinlenme sırasındaki tyansiyonunun da daha düşük olduğu görüldü.
Araştırmacılar pancar suyundaki nitratın dayanıklılığı artırma mekanizmasının kesin olarak nasıl gerçekleştiğinden henüz emin değiller. Ancak nitarın vücutta nitrik okside dönüşerek spor sırasında yakılan oksijen miktarını azalttığını düşünüyorlar.
Araştırmayı yapan ve aynı zamanda İngiliz atlet Paula Radcliffe’in danışmanı da olan Profesör Andy Jones, “Pancar suyunun oksijen ihtiyacı üzerindeki etkileri bizi hayrete düşürdü çünkü bu ne antrenmanla ne de başka bir yoldan elde edilemeyecek bir sonuç” dedi.
(Milliyet/07.08.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Sağlıklı saçların sırrı
Sağlıklı ve bakımlı saçlara kavuşmak istiyorsanız aşağıdaki önerileri dikkate alın!
Sağlıklı saçlar için biraz da bilinçli olmak gerekiyor. Doğru uygulanan bir bakım programıyla, , canlı ve kolaylıkla şekil alan saçlara kavuşmak işten bile değil...
ARINMA ZAMANI
Saçın, cildin üzerinde görünen kısmı tel, baş derisinin altında kalan kısmıysa kök, yani 'Saç folikülü'dür. Bu kısmı saçın beslenmesini sağlayan küçük bir depo diye nitelendirebiliriz. Saç telinin kalınlığını belirleyen ana etken saç folikülünün boyutudur. Bu boyutu belirleyen, genetik faktörlerin yanı sıra, kökün ne derece iyi beslendiğidir. Saç derisinden salgılanan sebumla (yağ) tıkanan kökün, iyi beslenmesi mümkün değil. Bu da fonksiyonunu iyi yapamaması, dolayısıyla saç telinin kalitesinin düşmesine neden olan önemli bir etken. Her şeyden önce doğru şampuanı seçmek çok önemli. İyi şampuan, saç derisinde biriken ve kökü tıkayan sebumu giderecek kadar etkili ancak saç derisine zarar vermeyecek ve kalıntı bırakmayacak kadar da hassas olmalı. Şampuan seçimi doğru bile olsa, ürünü aşırı miktarda kullanmak ve çok sık yıkanmak deriye zarar verebilir. Saçtaki doğal antiseptiklerin atılmaması ve yağ dengesine zarar verilmemesi gerekir.
MÜKEMMEL YIKAMA İÇİN
Doğru uygulanan bir bakım programıyla, , canlı ve kolaylıkla şekil alan saçlara kavuşmak işten bile değil...
1. Saçlarınızı banyoya girmeden önce, ölü deri parçacıklarından arındırmak için yavaşça fırçalayın.
2. Parmak uçlarınızın etli kısımlarıyla saç derisini ovarak hafif bir masaj yapın.
3. Saçınıza canlandırma maskesi yapacaksanız, şimdi uygun bir zaman.
4. Saçlarınızı bol suyla ıslatın ve az miktarda şampuan uygulayın. Saçlarınızı durulayın ve gerekiyorsa, tekrar az miktarda şampuan kullanın.
5. Gerekiyorsa, şimdi saç kremini ya da saç maskesini uygulayabilirsiniz.
6. Saçlarınızı hiç krem ya da maske kalmayacak şekilde durulamalısınız. Son durulama suyunuz ılık, hatta soğuk olabilir. Unutmayın; bu, gözeneklerin kapanmaması için gereklidir.
7. Saçlarınızı suyu alması için yumuşak bir havluyla hafifçe kurulayın. Asla ıslakken fırçalamayın.
CANLI SACLAR İÇİN
Düzgün aralıklarla yapılan canlandırma tedavisi, bütün saçlar için koruyucu bir önlemdir. Özellikle kuruyan, donuklaşan ve kırılmaya başlayan saçlar için bir zorunluluktur. Canlandırıcı bakım kremlerini ikiye ayırıyoruz: Hemen etki yapan hafif canlandırıcılar ve etkisi daha uzun süren yoğun canlandırıcılar. Hafif canlandırıcılar, çoğu zaman protein içerir ve yeni yıkanmış saçlara uygulanırlar. Bu tipte canlandırıcı bakım kremleri, saçı yumuşatır, canlılık ve esneklik verir.
Yoğun canlandırma ürünleriyse krem ya da yağ bakımından zengin malzemelerle hazırlanır. Yoğun canlandırma ürünleri genelde saçta 10 ile 30 dakika arasında bekletilerek uygulanır. Sıcak olarak kullanılan canlandırma ürünleri de çabuk kuruyan ve kırılan saçlar için son derece etkilidir. Boya ve perma nedeniyle yıpranmış saçları canlandırmak için haftada bir canlandırıcı bakım uygulanması etkili olabilir.
Biz onları çok sevsek de, saçlarımızın azımsanmayacak sayıda düşmanı var: Kışın hava kirliliği ve soğuk, yazınsa güneş ve deniz başta gelenler...
ENDÜSTRİYEL KİRLİLİK: İs, duman ve tozlar özellikle kış aylarında saçları tehdit ediyor ve spreyli, jöleli saçlara yapışarak saçların hava almasını önlüyor. Hava kirliliğinin yoğun olduğu zamanlarda, jöle ya da sprey kullanmaktan kaçınmak ve daha sık yıkanmak alabileceğiniz önlemlerden.
GÜNEŞ: Uzun süre güneş ışınlarına maruz kalmak, saçların başına gelebilecek en kötü şey. Zira güneş ışınları, saçları kurutur, kırılmalarına neden olur ve saçın rengine zarar verir. Güneşten koruyucu saç bakım ürünleri kullanmak ve saçları örtmek alınacak en akıllıca önlemdir.
ISI: Isı, saçtaki dengesizliği daha belirgin hale getiren bir etken. Saç kuruysa daha fazla kuruyor, yağlıysa daha fazla yağlanıyor. Çok fazla fön çektirmek bu nedenle zararlı. Eğer bu durumdan kaçınamıyorsanız, uygun saç ürünleri ve canlandırıcı bakımlarla saçlarınızı dengeleyebilirsiniz.
NEM: Nemin tüm saç tipleri üzerinde olumsuz etkileri var. Özellikle de saçın şekli üzerinde. Fazla neme maruz kalma saçı kıvırcıklaştırır ya da saç başa yapışır. Nemli ortamlarda kolaylıkla bozulacak saç şekillerinden kaçınmak ve saçınızı doğal haline en yakın şekilde kullanmak akıllıca olacaktır.
SU: Deniz ve yüzme havuzu suyunun saça zarar vermesi kaçınılmazdır. İkisinin de en belirgin etkisini, saçlarınız kuruduğunda ve rengi açıldığında fark edebilirsiniz. Denize ya da havuza girdikten hemen sonra saçınızı tatlı suyla durulamak alabileceğiniz basit bir önlemdir.
SACLAR DA MASAJ İSTER
Masaj tüm vücutta olduğu gibi saç derisinde de mucizevi etkiler yapar. Kan dolaşımının güçlenmesini, gergin kasların rahatlamasını sağlar. Bunu hem saçlarınızı yıkamadan önce hem de birkaç dakika boş vaktiniz olduğu bir anda yapabilirsiniz. Etkili bir masaj için başınızın arkasından başlayın, parmaklarınızla yavaş yavaş daireler çizerek yanlardan yukarıya, başınızın tepesine çıkın ve alın kenarlarına kadar inin. Masaj sırasında baş derisini tırnaklarınızla çizmemeye özen gösterin.
NASIL BESLENELİM?
Saçlarımızı, vücudumuzda olan biteni gösteren bir barometre olarak nitelendirebiliriz. İşte bu nedenle iyi ve dengeli bir beslenme, saçlar üzerinde önemli ve olumlu bir etkiye sahiptir. Tükettiğimiz tüm besinler, vücut tarafından küçük bileşenlere dönüştürüldükten sonra kullanılırlar. Saç, proteinden oluştuğu için, sağlığını korumada proteinin önemi son derece büyük. Ancak proteinin sabah kahvaltıda ya da en geç öğle saatlerinde tüketilmesi uygun olur. Taze meyve, tahıl ürünleri ve müsli, kepekli ekmek ve yumurtayla yapılacak bir kahvaltı güne sağlıklı ve zinde başlamanın yanı sıra güzel saçlara sahip olmak için de önemli. Ayrıca ekmek ve yumurtayla yapılacak bir kahvaltı güne sağlıklı ve zinde başlamanın yanı sıra güzel saçlara sahip olmak için de önemli.
SAÇLARLA İLGİLİ BİLMEDİKLERİNİZ
• Bir saç teli son derece esnektir ve kopmadan yüzde 30 oranında esneyebilir.
• Saç kendi ağırlığı kadar su emebilir.
• Bir saç teli ağırlıklı olarak keratin (amino asit içeren protein) ve nemd oluşur.
• Her saç, bir kökten çıkarak büyür. Kafa derisindeki kök sayısı doğduğumuz andan itibaren bellidir ve değişmez.
• İnsanın yaşamı boyunca her kökten ortalama 20-30 saç çıkar.
(Gazeteport/11.09.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Açık ofislere dikkat!
Çok kişinin bir arada çalıştığı açık ofisler hastalıkların daha hızlı bulaşmasına neden oluyor.
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Meral Sönmezoğlu, çok kişinin bir arada çalıştığı açık ofislerin hastalık bulaştırmada etkili olduğu belirterek “alınacak önlemlerle bu riskler azaltılabilir” diyor.
Açık ofisler sağlığı nasıl etkiler?
Pek çok kişinin çalıştığı açık ofisler sağlık açısından çeşitli riskler taşıyor. Çünkü açık ofislerde pek çok kişi aynı havayı soluyor, aynı cihazları kullanıyor. Bu nedenle sağlık açısından pek çok risk var.
Çalışanlar açısından bu riskler nelerdir?
Öncelikle birinci risk paylaşılan havadan enfeksiyon bulaşmasıdır. Bu tür mekanlarda solunun yolu çok önemli bir bulaşma yoludur. Çok küçük bir mekânda her nefes ve her konuşma sırasında ortaya çıkan solunum damlacıkları 1,5 metre alanda dağılıyor. O yakınlıktaki kişilere bu yolla hastalıklı bir kişinin mikrobu geçebilir.
İkinci risk ise ortak kullanılan eşyalardan geçen hastalıklardır. Işık düğmeleri, kapı kolları, çay-kahve otomatları gibi ortak kullanılan malzemelerden hastalık bulaşma riski çok fazladır. Örneğin bilgisayar klavyeleri, telefon ahizeleri çok bakteri taşırlar. Amerika’da yapılan bir araştırmada yoğun bakımda çalışan doktorların cep telefonlarını incelendiğinde müthiş derecede yoğun bakım bakterisi tespit edilmiş. Çok kişinin çalıştığı yerlerde tuvaletler de önemli risk faktörüdür. Tuvaletlerden en çok ishal bulaştığı sanılır. Oysa Hepatit A geçiren kişi, dışkısıyla aylarca hepatit A bulaştırmaya devam edebilir.
Çok kişinin çalıştığı işyerlerinde sağlığı korumak için ne tür önlemler alınabilir?
Ofislerde uygun sağlıklı ortamı sağlanması için temel enfeksiyon kontrol önlemlerinin alınması yeterlidir. En temel önlem çok sık el yıkanmasıdır. Kalabalık yerlerde el yıkamanın teşvik edilmesi lazım. İnsanların ofise girerken, ofisten çıkarken yiyecek içecekle temas etmeden önce el yıkaması hastalık bulaşma riskini azaltır. İşyerlerinin yapması gereken önemli enfeksiyon kontrol yöntemlerinden biri de dezenfeksiyon.
Telefon ahizelerinin, bilgisayar mouse’larının, klavyelerin, elektrik prizlerinin, kapı kulplarının ve tuvaletlerin düzenli aralıklarla sabah ve akşam mekanik temizlik dışında dezenfekte edilmesi gerekiyor. Ayrıca kişisel olarak da çantada taşınabilecek dezenfektanlar da korunma için önemlidir. Yemek yemeden önce, tuvalete girmeden önce ve girdikten sonra bu dezenfektanlar kullanılabilir, tabii ki önce eller sabunla yıkandıktan sonra.
Özellikle öksürük, aksırık gibi bulaşıcı hastalığı olduğunu bilen kişilerin kendi dezenfeksiyonlarına çok önem vermeleri gerekiyor. Klimalı ortamlarda hava akım hızının çalışan sayısına göre ayarlanması gerekir. Az çalışan varsa hava akımı az olabilir. Bir de özellikle camı olmayan binalarda çalışanların belli aralıklarla mutlaka açık havaya çıkması gerekir. Çünkü klimalı mekanlarda oksijen azalıyor. İşyerinde çalışanların aşıyla korunması gereken hastalıklara karşı mutlaka aşılanmaları gerekir. Örneğin günümüzde bazı işyerlerinde toplu olarak grip, Hepatit B gibi hastalıklar için aşı yapılıyor ve bu çok fayda sağlıyor.
(Gazeteport/15.09.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Bayramınızı sağlık,huzur ve mutluluk dileklerimle kutlarım.
Bizi neler yaşlandırıyor?
Hafıza, işitme, gözler ve kemiklerimizin yaşlanmasına nelerin sebep olduğunu öğrenmeye ve onları önlemeye ne dersiniz?
Hafızamızı kolaylıklar yaşlandırıyor
Japonya'da yapılan bir araştırmada on kişiden birinin 60 yaşlarında hafıza problemleri yaşadığı ortaya çıkmış. Bunun en büyük nedenleri de cep telefonları, internet gibi hayatı kolaylaştıran, ama beynimizi de yorulmaktan alıkoyan teknolojik gelişmeler olarak belirlenmiş. Peki teknolojinin sonsuz çekici olanaklar sunduğu böyle bir dönemde beynimizi çalıştırmak için neler yapabiliriz? Cevap çok basit: işin kolayına kaçmamak. Örneğin cep telefonumuzun hafızasına sığınmak yerine telefon numaralarını ezberlemeye çalışabiliriz. Ya da alışverişe çıkacağımızda liste yapmadan alacaklarımızı aklımızda tutmayı deneyebiliriz. Bu gibi küçük şeyler beynimize egzersiz yaptırarak hafızamızın da güçlenmesini sağlayacaktır.
İşitme gücümüzü yediklerimiz etkiliyor
Yemediğiniz sebze ve meyvelerin işitme problemlerine neden olduğunu biliyor muydunuz? Hatta bu konu üzerine yapılmış araştırmalar ve elde edilmiş bulgular var. Özetlemek gerekirse antioksidanlar işitme rahatsızlıklarını önlemede oldukça etkililer. Çünkü sesler kulağınıza geldiğinde hücreler normalde ürettiğinden daha fazla serbest radikaller üretiyor. Dolayısıyla serbest radikalleri etkisizleştirecek antioksidanları barındıran sebze ve meyvelerden yemediğinizde işitme problemlerini yaşama oranı da yükseliyor. Bu nedenle günde beş öğün meyve kuralını her zaman uygulamamız gerekiyor.
Göz sağlığımızı et tüketimi bozuyor
Yapılan bir başka araştırma haftada on porsiyondan fazla dana eti, kuzu eti, salam gibi kırmızı et tüketen insanların yüzde 47'sinin görme bozuklukları yaşadığını göstermiş. Uzmanlar, gözün retinasında bulunan maküler adındaki çok hassas bir bölgenin yediğimiz besinlerden fazlasıyla etkilendiğini söylüyorlar. Kırmızı etin içeriğinde bulunan bileşenler de bu bölgedeki kan damarlarının büyümesine neden oluyor. Dolayısıyla gözlerimize bir iyilik yapmak için kırmızı eti dozunda tüketmemiz, hatta mümkünse onun yerine tavuk ve balık gibi beyaz etleri tercih etmemiz gerekiyor. Haftada üç kez tüketilen tavuk, görme bozuklukları riskini yüzde 57 azaltıyor.
Kemiklerimizi alkolsüzlük olumsuz etkiliyor
Alkolsüzlük desek çok şaşırabilirsiniz; ama bu gerçek. Elbette makul miktarda alkolden söz ediyoruz. 'Ilımlı alkol' denilen dozu tutturduğunuzda alkollü içecekler kemiklerin yoğunluğunu artırıyor. Ilımlı alkol miktarı yaklaşık bir kadeh şarap ya da bir bardak biraya eş değer. Amerika'da yapılan bir araştırmada günde 1-2 birim bira ya da alkollü içki tüketen erkeklerde kemik yoğunluğunun, tüketmeyenlere göre yüzde 3 ila 4 daha fazla olduğu belirlenmiş. Benzer şekilde menopoz sonrası kadınlarda günde 2 birimden fazla alkollü içecek tüketmenin kemik mineral yoğunluğunda yüzde 5 ila 8'lik artışa yol açtığı görülmüş. Ilımlı alkol tüketiminin kemik mineral yoğunluğu üzerindeki olumlu etkisine karşın günde 2 birimden fazla alkol tüketen erkeklerin kemik yoğunluğunda hiç alkol almayanlara göre yüzde 3 ile 5'lik düşüklük olduğu ortaya çıkmış.
Gazeteport/20.09.2009
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Kalp krizi geçirirken asprin alın
Kalp krizi geçirdiğinden şüphelenenlere, iki aspirini çiğneyerek yutmaları ve hemen 112’nin aranması tavsiye edildi.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Hasdemir, Türkiye’de her üç dakikada bir kişinin kalpten öldüğünü belirterek, kalp krizi geçirdiğinden şüphelenenlere, iki aspirini çiğneyerek yutmasını ve hemen 112’nin aranmasını tavsiye etti.
Antalya’da düzenlenen 5. Kardiyoloji ve Kardiyovasküler Cerrahide Yenilikler Kongresi’ne katılan Doç. Dr. Can Hasdemir, yaptığı açıklamada, ani ölümlerin en sık görülen nedeninin kalp ve damar hastalıkları olduğunu bildirdi.
Damar sertliğinin kalp krizine yol açtığını ve ani ölümleri doğurduğunu kaydeden Doç. Dr. Hasdemir,şöyle dedi: "Türkiye’de her üç dakikada bir kişi kalpten ölüyor. Birileri bir yerlerde damar sertliği nedeniyle ölüyor. Bu damar bir gün çatlıyor. O çatlama sonucu damar tıkanıyor tümüyle. Kalp krizi gelişmeye başlıyor ve kalp krizinin ilk saatlerinde ritim bozukluğu oluşuyor ve aniden insanı öldürüyor. En sık ani ölüm nedeni bu." Damar sertliğinin sigara kullanma, şeker hastalığı, ailesel faktörler gibi birçok nedeni olduğunu, bu rahatsızlığın genellikle 40 yaşın üzerinde görüldüğünü belirten Doç. Dr. Hasdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şu anda tüm dünyada ve Türkiye’de onlarca insan ölecek bu nedenden.
Genç yaşta bu hastalıktan ölmemek için sigara içmemek gerekiyor. Tansiyonun en az yılda bir defa sağ ve sol koldan ölçülmesi gerekiyor. Şekerin kontrol altında olması lazım. Birinci derece akrabalarda, yani anne, baba ve kardeşlerde genç yaşta aniden ölen varsa, özellikle 60 yaşından önce yatağında ölü bulunduğu gibi bir durum varsa, riskin belirlenmesi için bir kardiyoloğa danışmakta fayda var." Gençlerdeki ani ölümlerin ise daha çok doğumsal olarak kalpteki yapısal bozukluktan kaynaklandığını ifade eden Doç. Dr. Hasdemir, şunları söyledi: "Kalp duvarı kalın ya da ince olan insanlarda ani ölüm görülebilir.
Çarpıntısı olan ve birinci derece akrabalarında ani ölüm görülen insanlar, mutlaka kardiyoloğa başvurmalı. Sporcuların, otobüs şoförlerinin, pilotların yani risk taşıyan insanların mutlaka kardiyolog kontrolünden geçmeleri lazım."
-KALP KRİZİ ANINDA ASPİRİN
Kalp krizi geçirenler için ilk iki saatin çok önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Hasdemir, şöyle dedi: "Göğüs ağrısı başlayan bir kişi, ’Bu hiç benim yaşadığım bir ağrı değil’ diyorsa kalp krizi geçiriyor olabilir. Bu şüphe varsa iki aspirin çiğneyerek yutulmalı ve hemen 112 aranmalı. Aspirin, çocuk aspirini de büyük aspirini de olabilir. Aspirin kanın sulanmasını sağlar." Doç. Dr. Can Hasdemir, sık görülen bayılmanın da önemli bir kalp rahatsızlığı işareti olduğunu, otururken ya da ayaktayken bilincini tamamen kaybederek düşen kişilerin mutlaka doktora görünmeleri gerektiğini bildirdi.
Kişilerin kalp vuruşlarını hissetmesi olan çarpıntı halinde de bir kardiyoloğa giderek testlerin yaptırılmasını öneren Doç. Dr. Hasdemir, çarpıntının genellikle ritim bozukluğundan kaynaklandığını, bazen vücuduna çok hassas olan kişilerin de kalp vurumlarını hissedebildiklerini, ancak yine de çarpıntının nedeninin belirlenmesi için doktora başvurulmasının yararlı olacağını belirtti.
(Milliyet/30.09.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Size zarar veren alışkanlıklardan kurtulmak sandığınız kadar zor değil...
Kötü alışkanlıklardan kurtulun!
Tırnak yemek
Tırnak yemek çok sık rastlanan alışkanlıklardan biridir. Fakat tırnakların yenmesi ellerin çirkinleşmesine, tırnakların normal gelişiminin tamamlanmamasına ve tırnak düşmesi gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca tırnak içlerinde bulunan bakterileri yemek hiç de sağlıklı olmayan bir durumdur.
Ne yapabilirsiniz?
İki ya da üç haftada bir maniküre gitmek alınacak en kolay önlemlerden biridir. Çünkü güzel görünen tırnaklara kavuştuğunuzda onları bozmak ya da paranızın boşa gitmesine neden olmak istemez ve bu sebeplerle de tırnaklarınızı yemeye kıyamazsınız. Ayrıca tırnak yemenizi engellemek için üretilen ürünlerden de kullanabilirsiniz. Bu ürünlerin tadı çok kötü olduğu için tırnaklarınızı yemeye cesaret edemeyebilirsiniz. Eğer bunların hiçbiri işe yaramıyorsa o zaman tırnaklarınızı mümkün olduğu kadar kısa kestirmelisiniz böylece bakterilerin tırnak içlerine yerleşmesini de engellemiş olursunuz.
Tırnak yeme alışkanlığının altında yatan sebeplerden biri de bastırmak zorunda olduğunuz duygulardır. Özellikle sinir ve stres bu duyguların başında gelir. Tırnaklarınızı yememek için sizi sinirlendiren olayların çözülmesi için bir uzmana başvurabilirsiniz.
Yemek yeme
Artık gerçekle yüzleşmelisiniz; kendinizi üzgün, mutsuz ya da stres altında hissettiğinizde yemek yemek hiçbir şeye çare olmuyor. Aksine duygusal olarak çöktüğünüzde saldırdığınız şekerli, yağlı abur cuburlar sağlığınızı bozduğu gibi kilo almanıza da neden oluyor.
Ne yapabilirsiniz?
Bilinçsizce yemeğe saldırmak gibi kötü bir huyunuz varsa bu alışkanlığınızla başa çıkmak için bazı önlemler almalısınız. Örneğin kendinizi çok üzgün hissediyorsunuz ve buzdolabına doğru gitmeye başladınız, aklınızda ise dolabın içindeki pastayı yemek var. Böyle bir durumda buzdolabına doğru yürümeye başlamadan önce hemen bir arkadaşınızı arayın. Onunla sohbet etmek, yeme isteğinizin önüne geçecektir. Telefonu kapattığınızda belki de aklınızda pasta yerine arkadaşınızın size verdiği fikirler kalacaktır. Eğer bu tür bir önlem işe yaramazsa yemek yerine egzersizle stresi yenmeyi deneyebilirsiniz. Ayrıca bol bol su içmek de kendinizi tok hissetmenize ve yemek yeme isteğinizin azalmasına neden olur.
Sigara içmek
Sigaranın sağlık üzerinde birçok zararı vardır. Sigara içen kişilerin kalp krizi geçirme, akciğer, ağız, boğaz, mide kanserine yakalanma riski artar. Bu ölümcül hastalıkların yanında sigara aynı zamanda bütçenize de zarar verir.
Ne yapabilirsiniz?
Sigaradan vazgeçmek için nikotin ihtiyacını beyinde önleyici etkisi olan ilaçlardan ya da bantlardan kullanabilirsiniz. Sigaranın içilmesinin en önemli iki nedeninden biri alkol diğeri de sigara içen bir eştir. Aynı evin içinde yaşayan eşlerden biri sigara içiyorsa diğeri de içmeye başlar. Bu nedenle sigarayı bırakmaya eşinizle birlikte karar vermelisiniz. Böylesi çok daha kolay olacaktır.
Dedikodu
Kötü alışkanlıkların başında gelen dedikodu, arkadaşlarınızla ya da ailenizle aranızın bozulmasına neden olabilir. Başkalarının ne yaptığını merak edip, sürekli onlar hakkında konuşmak sizi sevilmeyen bir insan haline getirir. Kimse size sırlarını anlatmaz ve siz de kendinizi çok yalnız hissedersiniz.
Ne yapabilirsiniz?
Dedikoducu biri olarak bilinmek çok kötüdür. Başkalarının ne yaptığıyla ilgilenmektense kendinizle ilgilenebilirsiniz. Örneğin yeni bir hobi edinebilir tüm dikkatinizi başka yönlere çevirebilirsiniz. Dedikodusunu yaptığınız kişilerle empati kurabilir ve aynı şeyin sizin de başınıza gelebileceğini düşünebilirsiniz.
Gece atıştırmaları
Gece acıktığınızda açlığınızı bastırmak için bir şeyler yemek istemeniz kötü bir şey değildir. Fakat gece yarısı meyve yemek yerine kocaman bir pizza dilimini yiyorsanız o zaman kötü bir alışkanlığınız var demektir.
Ne yapabilirsiniz?
Aslında gece yapılan atıştırmaların nedeni açlık duygusu değil, sıkıntıdır. Özellikle de kış gecelerinde televizyonun karşısında geçirilen zaman artar ve geç vakitlere kadar bir şeyler yenir. Bu da uykunun kaçmasına ya da sindirim sistemi bozukluklarına neden olur. Bu durumla başa çıkmak için televizyon izlerken bir şeylerle uğraşabilirsiniz. Örneğin örgü örebilir ya da çamaşırları katlayabilirsiniz. Böylece aklınıza yemek yemek gelmez.
(Hürriyet/01.11.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Domuz Gribi hakkında korkutan tahmin
Ekim ayından itibaren görülme sıklığının artması beklenen domuz gribiyle ilgli korkutan tahminler endişe uyandırıyor.
Ekim ayından itibaren görülme sıklığının artması beklenen domuz gribinin (H1N1), kuş gribi ya da mevsimsel gribe neden olan farklı virüslerle birleşmesi durumunda, çabuk bulaşma yeteneğine sahip ve öldürme potansiyeli çok yüksek olan yeni bir virüsün oluşmasından endişe ediliyor.
Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Serhat Ünal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mevsim geçişlerinde kendini gösteren gribe "infilanza" virüsünün neden olduğunu, virüsün A ve B türlerinin ciddi sorunları yol açtığını, C tipinin ise insanda hastalığa yol açmadığını söyledi.
A tipi virüsün esas olarak kanatlılarda görüldüğünü ancak yakın temas sonucu diğer hayvanlara ve insanlara geçebildiğini, ilk defa insanla karşılaştığında zor tutunduğunu anlatan Ünal, "Virüsün yapısında zaman içinde değişiklik oluyor, bu haliyle insana tutunuyor ve insanda adapte olduktan sonra insandan insana bulaşır hale geliyor. Virüsün insana her geçişinde, insan vücudu yeni tipi tanımadığı için salgınlar görülebiliyor" diye konuştu.
Ünal, mevsimsel gribe neden olan H3N2 virüsünün, yıllar önce kuşlardan bulaşarak insana adapte olduğunu ve artık her yıl insanlarda görüldüğünü söyledi.
Grip salgınlarının kuzey yarım kürede her yıl Eylül ayında başladığını Şubat ayına kadar yoğun olarak görüldüğünü, Nisan ve Mayıs aylarında ise çok azaldığını anlatan Ünal, 2009’da Meksika ve ABD’de geçtiğimiz Nisan ayında beklenenden daha fazla kişide grip görüldüğünü hatırlattı.
-"KUŞ GRİBİ İNSANA GEÇTİĞİNDE YÜZDE 60 ÖLDÜRÜYOR"
- Yapılan incelemelerde görülen virüsün geçen sene salgın yapan virüsten çok farklı yapıda olduğunu anlatan Ünal, şöyle devam etti: "Bu virüs, domuz gribi olarak isimlendirildi. Çünkü, bu virüs daha önceki yıllarda ABD’de domuzlarda tespit edilmişti. Yeni virüsün, mevcut aşıların içindekilerle hiçbir akrabalığı yok.
Kuşların ve insanların kendine özgü reseptörleri varken domuzda her ikisindeki reseptör bulunmaktadır. Yani, virüs kuştan domuza, domuzdan insana geçti. Virüs, kuştan insana geçmeye çalışırken insandaki reseptörler kendininkinden farklı olduğu için zorlanıyor ve insana geçiş çok fazla söz konusu olmuyor ancak çok yakın temas sonucu bulaş olabilir. Kuş gribi, insana geçtiğinde yüzde 60 öldürüyor.
Domuz gribi diye adlandırılan virüs ise insandaki reseptörleri de tanıdığı için tutunabilirliği var. Çünkü, insan yıllar önce bu virüsle tanıştı, bulaşma karakterini kazandı ama fazla miktarda bulaşmadı. Zaman içinde insan yapısını iyice tanıyan H1N1, insandan insana bulaşır hale geldi. Virüsün bulaştığı sayı tüm dünya genelinde hızla artış göstermektedir. Şu an itibarıyla 600 binleri geçti." H1N1 virüsüne karşı insanlarda antikor oluşmadığını ancak virüsün insandan insana hızla geçebildiğini vurgulayan Ünal, dünyanın büyük bir salgın riskiyle karşı karşıya olduğunu bildirdi.
-"DOMUZ GRİBİ ŞU AN BİNDE 1-1.5 ÖLDÜRÜYOR AMA DİKKAT...."
- Ünal, mevsimsel grip nedeniyle dünya genelinde her yıl 20-40 milyon kişinin yaşamını yitirdiğini, kuş gribinin şu an için insandan insana bulaşmadığı çok fazla risk taşımadığını ancak insana bulaşmayı öğrendiğinde "büyük tehlike" yaratacağını belirterek, domuz gribinin olası riskleri hakkında şu bilgileri verdi: "Domuz gribi de binde 1-1.5 öldürüyor. Şu haliyle mevsimsel gribe göre daha az tehlikeli gibi düşünülmemeli. Bir virüsün tehlikesini, ne kadar sıklıkta görüldüğü ve ne kadar çok öldürücü olduğu belirler. Domuz gribi az öldürüyor ama çok sık görülüyor. Virüsün çok hızlı yayılması halinde kısa sürede, başta sağlık çalışanları olmak üzere çok kişiye bulaşmasıyla ciddi iş gücü kaybına, tedavi için ekonomik zarara, eğitim sisteminde aksamalara yol açacaktır."
-"AŞININ BU AY İÇİNDE TÜRKİYE’DE OLMASI BEKLENİYOR"-
Domuz gribi aşısının daha geç fark edildiği için hazırlık çalışmalarının geç başladığını anlatan Ünal, "Bu ay içinde aşının piyasada olması bekleniyor" dedi.
Ünal, aşının kullanımına ilişkin Sağlık Bakanlığının bir plan yapacağını ve aşının öncelikle risk taşıyanlara uygulanacağını ifade ederek, "Aşı herkese yetmez. Kime, ne zaman yapılacağı planlanacak. Sağlık personeline yapılması gerekmektedir ve risk grubundaki kişilerin mutlaka aşı yaptırması gerekir" diye konuştu.
Domuz gribi aşısının da aynı mevsimsel aşıda olduğu gibi, "65 yaş üstündeki bağışıklık sistemi zayıflamış olanlara, kronik karaciğer, böbrek, kalp ya da immun yetmezliği sorunu yaşayanlara, kanser tedavi görenlere" aşının yapılmasının önerildiğine dikkati çeken Ünal, aşının sadece yumurta alerjisi olanlara yapılmaması gerektiğini vurguladı.
Bu arada, kuş gribi aşısının da hazır olduğunu, herhangi bir salgın durumunda aşının dağıtımının yapılacağını belirten Ünal, "Üstelik, kuş gribinin salgın yapma tehdidi daha büyük problem. Çünkü, vücuda girdiğinde ölümcül seyrediyor" dedi.
-"VİRÜSÜN YAPISI DEĞİŞEBİLİR!"
Ünal, önümüzdeki dönemde grip virüslerinin yapısının değişebilme tehlikesi olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Şu an mevsimsel grip, salgın yapma tehlikesi olan domuz gribi ve kuş gribi mevcut. Domuz gribi, insandan insana çok kolay bulaşıyor, binde 1 öldürüyor. Kuş gribi, insandan insana çok zor bulaşıyor, ancak bulaştığında yüzde 60 öldürüyor.
Domuz ve kuş gribi, aynı anda bir insana enfekte olursa aynı anda bir domuz vücuduna girerse felakete neden olur. Çünkü, aynı vücuda girdiklerinde bunlar, birbirlerinden gen alışverişi yapabilir ve insan vücudunca tanınmayan, öldürme potansiyeli çok yüksek olan bir virüs haline gelebilir, çabuk bulaşma yeteneği kazanabilir, kısa sürede binlerce kişiyi öldürebilir. Dünya bundan korkuyor.
Bu birleşme kuş gribi dışında H7N1 gibi farklı tip virüsler de olabilir." Tüm virüs tiplerinden korunmak için ilk olarak hijyen kurallarına dikkat edilmesi, avuç içine hapşırılmaması, mutlaka tek kullanımlık kağıt mendil kullanılması, hasta kişilere bir metreden daha fazla yaklaşılmaması, ellerin sık sık yıkanması, bağışıklık sistemini kuvvetlendirici meyve-sebze ağırlıklı beslenilmesi gibi önlemler alınması ve mutlaka aşı yapılması gerektiğini söyledi.
Ünal, mevsimsel aşı olanların aynı zamanda domuz gribi aşısı da yaptırabileceklerini belirterek, iki aşının birbirinden farklı olduğunu sözlerine ekledi.
(Milliyet/03.10.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Damar tıkanıklığına karşı kendinizi koruyun
İşte alınacak önlemler..
Fatsa Devlet Hastanesi nöroloji uzmanı Dr. Gülden Altunbulak, damar tıkanıklıklarının insanların yaşam düzenleriyle alakalı olduğunu belirterek, "Düzenli egzersiz yapan, yemeğine, diyetine dikkat eden, kırmızı etten, hayvani gıdalardan sakınanlarda tıkanıklık gelişme riski daha düşük" dedi.
Yaş faktörünün de damar tıkanıklıklarında çok etkili olduğunu ifade eden Nörolog Uzm. Dr. Gülden Altunbulak, düzenli egzersiz yapan, yemeğine, diyetine dikkat eden, kırmızı etten, hayvani gıdalardan sakınanlarda tıkanıklık gelişme riskinin daha düşük olduğunu vurguladı. Altunbulak, "Bunun yanında sigara ve alkol kullanımından kaçınarak damar tıkanıklığını en aza indirebiliriz. Yemeğimize dikkat ederek, tansiyonumuz varsa düzenli olarak ilaçlarımızı kullanarak, şekerimizi düzenli sınırlar içerisinde tutarak, zayıflayarak, sigara içmeyerek, egzersizimizi düzenli bir şekilde yaparak damar tıkanıklıklarından mümkün mertebe kaçınabiliriz. Özellikle genç yaşta damar tıkanıklıkları günümüzde çok gördüğümüz bir hastalık. Burada da daha çok kromozom bozukluklarına bağlı pıhtılaşma faktörlerinin rol oynadığı düşünülüyor veya kalbe bağlı bir takım hastalıklar damar tıkanıklığına genç yaşta yakalanma riskini artırıyor. Dolayısı ile bu tür hastalıkları tespit etmede, ortaya koymada, tedavi etmede, takip etmede nöroloji esas olarak tıbbın alanı olarak görev yapıyor" diye konuştu.
TANSİYON HASTALARINA TAVSİYELER
Eğer hastanın bir hipertansiyon denilen tansiyon yüksekliği söz konusuysa o tür hastalara tuzsuz değil de az tuzlu yemeği önerdiklerini ifade eden Uzman Dr. Altunbulak, şunları söyledi: "Çünkü tuzsuz yemek, çok fazla önerdiğimiz bir konu değil. Az tuzlu, fakat sofrasında tuzluğu kesinlikle eksik edecek hasta. Yani yemek yapılırken az miktarda tuz atılacak ve sofraya geldiği takdirde yemeğin asla ve asla üzerine tuz serpilmeyecek. Onun dışında şeker hastalığı olanlarda da şeker konusuna dikkat edilecek, şekerli gıdalar tüketmeyecek, meyveyi sayıyla, porsiyonla tüketecek, şeker haplarını düzenli kullanacak. Damar tıkanıklığı geçiren hastalar için özellikle en dikkat edilmesi gereken konu da kandaki kolesterol ve ripit yüksekliğini düzenlemek. Bunda da kırmızı etten uzak kalması gerekiyor hastanın. Hayvani gıdalardan ,tereyağından uzak kalması gerekiyor; kaymak, kaşar gibi gıdalar tüketmemesi gerekiyor. Bunlara dikkat ederek yaşam tarzını daha iyi hale getirebilir. Damar tıkanıklığı geçirdiğinde tekrar damar tıkanıklığı geçirme riskini azaltabilir."
(Haberturk/09.10.2009)
-
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Bira içenler dikkat !
Zengin hastalığına yakalanabilirsiniz.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, biranın erişkin yaşlardaki insanlarda en sık görülen iltihaplı romatizma olan gut hastalığına yakalanma riskini artırdığını söyledi. Alkol tüketiminin halk arasında “zengin hastalığı” olarak bilinen gutun artmasında etkili olduğunu belirten Prof. Ertenli, alkollü içecekler arasında en masum içkinin ise şarap olduğunu açıkladı.
ERKEKTE DAHA FAZLA
Erişkin yaş grubunda en sık görülen iltihaplı romatizma olan guta, erkeklerin yakalanma oranının kadınlara oranla 3-4 kat daha fazla olduğunu ifade eden Prof. Ertenli, “Gut hastalığı, 65 yaş üstü erkeklerde yüzde 15 oranında görülürken, kadınlarda genellikle menopoz sonrasında ortaya çıkar. Son yıllarda gut hastalığı daha sık görülüyor. Bunda yaşam süresinin uzaması, alkol, obezitenin, metabolik sendromun ve yüksek protein içerikli beslenmenin artması önemli rol oynuyor” dedi.
KATI DİYET YANLIŞ İNANIŞ
Gut hastalığının, kristalleşen ürik asidin dokularda birikmesi sonucu ortaya çıktığını anlatan Prof. Ertenli, “Tedavi edilmediği takdirde tekrarlayan eklem şişliklerine ve tofüs adı verilen yumruların oluşmasına yol açar. Hastalık bazen böbrek taşı oluşumuna da neden olur. Gut tedavisinde, ürik asit düzeyinin aşağıya çekilmesi hedeflenir. Ancak halk arasında katı diyet uygulamak gibi yanlış bir inanış var, bu doğru değil” dedi.
(Gazeteport/10.10.2009)