Yani neticeden bu tartışmanın sonu bu HUKUK DEĞİLDİR mi oluyor ? Olmalımı ? Bende yazacağım artık bu konuda fikrimi...
Printable View
Yani neticeden bu tartışmanın sonu bu HUKUK DEĞİLDİR mi oluyor ? Olmalımı ? Bende yazacağım artık bu konuda fikrimi...
Siz de beğenmediniz galiba bu hukuku.
Hukuksuzluğu bir partiye mal etmezsiniz size güveniyorum ben.
Yazın fikirlerinizi doğrusu ben çok haz duyuyorum bu tür eleştirileri okumaktan.
Sessizlik...
Buyrun söz sizin.
Aslında soru basitti yanıtıda basitti ama rahatsızlık artık öylesine boyutlarda ki olması gereken oldu ve konu biraz siyasi biraz hukuki mecralara kaydı.
Bu forumda ki iletileride okuyunca aslında ''TUZU DA KOKUTTUKLARI'' gerçeği iyice su yüzüne çıktı bende. O yüzden biraz kapsamlı yazmaya karar verdim kendi düşüncelerimi.
Öncelikle sorunun yanıtı bu hukuk değil bir kepazeliktir olmalıydı. İlk tayinlerini kurra ile belirlemiş hakim ve savcıların diğer bir deyimle ''ilk mezunların atamaları'' bir çok kurumda olduğu gibi ayrı bir liste olarak yayımlanarak bu saçmalık çok kolay çözülebilirdi. Ama gene Türk işi yaptık...
Diğer taraftan görevdeki hakim ve savcıların atanması yer değiştirmeleri ise aslında Türkiye'de hukukun olmadığının bir göstergesi gibiydi. Bir çok forumda yazdığım HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN ÜLKEMİZDE HAKİM VE SAVCININ ÜSTTÜNLÜĞÜ ANLAŞILDIĞININ temel bir göstergesiydi aslında bu durum. Hukuk evrensel hukuk üstün kılınmalıdır. Maalesef Türkiye de olan bunun tam tersidir.Bunu da bu atamalarla son derece açık gördük.
Evrensel hukukta kişiler değil hukuk üstündür ve bir olayda çok büyük değişiklikler yoksa savcıların hemen hemen aynı iddianameyi hazırlayacakları aynı taleplerde bulunacakları farz ve kabul edilir. Örneğin bir cinayet işlediği kuvvetli delillerle belli olan kişiyi tüm savcılar tutuklanma istemi ile mahkemeye sevk eder. Bunu istemeyen savcının görev anlayışı sorgulanır. Devamında da mahkeme aşamasında savcının ölmesi tayin olması gibi durumlarda da yerine gelen savcı aynı nitelikte ki iddayı devam ettirir. Hukukun üstünlüğü buradan kaynaklanır. Bu bağlamda Sayın Av. Engin Oğuz'un
''Oyun başladıktan sonra kural da değiştirilmez hakem de.'' sözcükleri kabul edilemez. Zaten kendileride ''Oyun'' diye belirtmiş.. Hukuk oyun değildir ki... Yıllar süren Arazi davalarında acaba kaç hakim değişmektedir ? Mahkeme hakimi vefat ederse tüm davalar düşmekte midir ? Peki 2010 içerisinde çok genişletilmiş kapsamlı bir ''genel af'' çıkarsa ne olacaktır ? Ben anlamam diyip dava devam mı edecektir yoksa af kapsamında düşecek midir ? Demek ki hukuk ''oyun'' değildir. Dava aşamalarında da kural değişebilir kaldı ki mu hükümet kural değiştirip durmakta pek mahir her ne kadar ellerine yüzlerine bulaştırıyorlarsa da...
Bu bağlamda burada ki en büyük sorun aslında budur. taraf gözetmeksizin merak ettiğim hukuk mu üstündür ? Zekeriya Öz mü? Hakim ve savcıların tayin kıstasları her ne ise hiç önemli değil her iki tarafında bu konuyu böylesine abartmalarının nedeninin bulunması gerekmektedir. Bu davanın savcısının adının niçin çok önemli olduğu net bir şekilde açıklanamamaktadır kimse tarafından. Öbür taraftan bu savcılar hakkında yüzlerce şikayet varken niçin soruşturma izninin verilmediğide ayrı bir hukuksuzluk abidesidir. Hele hele görevi gereği bir karar alan hakim hakkında Gül aleyhine karar verdi diye jet hızıyla soruşturma açılırken....
Eğer hakim ve savcıların görevi mevcut kanunlara göre iddianame yazıp yargılamaksa ve bunu yaparken ilgili kişiler ''hukuk'' tan güçlerini alıyorlarsa isimlere çok önem verilmesi akıllara apayrı sorular getirir ki bu hukuk açısından hiç iyi olmaz aynen şimdi olduğu gibi... Hukukun kişilerle kaim olduğu ve o giderse olayın değişeceği düşüncesi yerleşirse bu tuzun koktuğu anlamına gelirki bölünmenin geldiği tehlikeli boyutu göstermesi açısındançok dikkate değerdir.
Daha açık bir ifadeyle ısrarla Zekeriya Öz ün kalmasını isteyenler de gitmesini isteyenlerde nedenlerini çok net ortaya koymadıkça hukukun üstünlüğünden bahsetmek olanaksızdır. Çünkü şuanda ortaya çıkan görünüm bir taraf Zekeriya Öz ün tutuklamalara ve ağır iddianamelere devam edeceğini diğer tarafsa başka bir savcı gelirse tutukluların bırakılma aşamasına geleceği davaların düşeceği izlenimini vermektedir ki ikiside rezil bir durumdur. Her iki durumda da hukutan söz etmem mümkün müdür ? Peki hukukun üstünlüğü var mıdır ?
Devam edeceğim...
Konu enteresan bir şekilde Silivri de ki dava da takılıp kalmış. Demekki bu konu gerçekten çok önemli gerçekten de önemli aslında ileride ders olarak okutulacağına da eminim. Zaten o yüzden de sanırım konu dönmüş dolaşmış gene burada kilitlenmiş.
Ben hayatımda bu kadar özensiz, bu kadar baştan savma bu kadar kendisiyle çelişik bu kadar hukuk ihlali yapan , bu kadar bozuk cümlesi olan bu kadar yüklemsiz cümle kurulan suçlu suçsuz ayırt etmeden herşeyin bohça gibi içine tıkıldığı bir iddianame görmedim. Herhalde ömrümün sonuna kadar da göremem.
Bizzat savcı tarafından soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği bir dava da yoktur. Bakınız deniz feneri davasına ses var mı!!! Kuzu kuzu uyutuluyor gibi gidiyor. Bu hükümetin nedense direk taraf olduğu davalar ayyukta ve belirli medyanın hep gündemindeyken hükümeti rahatsız edecek davaların hop diye sessizliğe gömülmesi çok düşündürücüdür. Hele hele örneğin bir partinin üst düzey birisinin kardeşinin yaptığı iddia edilen bir suç manşetlerden inmezken bizzat iktidar partisinin bakanının veya milletvekilinin suçlanması sümen atı ediliveriyor bunlar hukuka olan saygınlığı azalttığı gibi taraflı bir hukuk olduğu izlenimi veriyor ki çok ama çok sakıncalı.
Hazırlanan iddianamenin bir sonuca değil sonuçsuzluğa gebe olmasıda ayrıca düşündürücüdür. Bu davanın sonu olursa belki Tuncay Özkan görebilir !!! Dava çözümden çok çözümsüz anlamdan çok anlamsızlıklarla dolu sanki bilerek karışık kuruşuk yapıldı.... Kaldı ki iddianamelerde bir milyon dan fazla kişinin adının zikredilmesi açıkça yazılması ne kadar hukukidir orasıda tartışılır.
Bu arada bunu yazarken aklıma geldi ben bunları açtığım bir forumda yazacaktım oradan devamedeceğim...
Ama özetle şunu söyleyeyim atamalarda olduğu gibi bu davanın da hukuksuz olduğuna inanıyorum....
Yargıtay: Hukuka aykırı delil olamaz
Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK) sahte rakı imal ederken, suçüstü yakalanan bir sanığın davasında, son derece ilginç bir karara imza attı.
Kurul, hakim kararı veya arama emri olmadan sanığın işyerinde yapılan aramayı hukuka aykırı buldu ve elde edilen delilleri de mahkumiyetine yeterli görmedi. Eyyup K’nın. İstanbul İçerenköy’deki deposunda 7 Şubat 2004’te polisin yaptığın baskında, variller içinde alkol, sahte rakılar, imalat makinaları, rakı-votka şişe ve kapakları ele geçirildi. Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığı “sahte rakı imal etmek”ten 3 yıl hapis ve 459 lira para cezasına mahkum etti. Karar temyize gitti. 7. Ceza Dairesi, kararı “Hakim kararı olmaksızın hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delile dayanılarak mahkumiyete karar verilmesi, rakıların sahte olup olmadığını araştırılmaması nedeniyle” bozdu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazda bulundu. YCGK, “Hukuka aykırı aramada elde edilen maddi delil dışındaki diğer delillerin mahkumiyet için yeterli olup olmadığını” tartıştı. Kurul, hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağını, diğer delillerin de mahkumiyet için yeterli olmadığını” belirtip itirazı reddetti.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12985582.asp?top=1
M.E.Sezen Notu: Yaşananlar bir oyun mu paronayamı yaşıyoruz halen daha körmüyüz bu olanları halen daha kavrayamayanları. Devletin kurumlarıyla bukadar uraşmak kendilerinden olmayanları sanki bizanslı gibi müdahale etmek. Çok şey söylemek istiyorum ama söyleyemiyorum ülkemde Demokrasi olduğu için..
Eski Yarsav Başkani:“Yargı, baskı altına alınamaz. Bu çabalar nafile uğraşlardır. Hiçbir güç yargı organlarını, yargıç ve savcıları kendi hizasına çekemez, hukukun üstünlüğünden uzaklaştıramaz.
Mahkemeye bakanlık baskını
Cuma, 20 Kasım 2009 19:08
http://haberiniz.com/images/stories/...tele_kulak.jpg
Adalet Bakanlığı savaş açtığı Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde TİB belgelerini inceleniyor.
Adalet Bakanlığı Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında yeni soruşturma başlattı. Adalet Bakanlığı müfettişleri Telekomünikasyon İletişim Bakanlığı'nda yapılan baskına ilişkin belgeleri inceliyor.
Kaynak:http://haberiniz.com/index.php?optio...170&Itemid=123
GÜL YARGILANSIN DEMİŞTİ!: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11676398.asp
Bakanlık'tan cevap: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12173643.asp?gid=229
Ben senin aklına şaşayım, aklına - 26 Şubat Cuma 2010
Türkiye’de hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu askere dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, darbecilere dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, cuntacılara dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, dönemin Genelkurmay Başkanı’nın bile yalanlamadığı 2003-2004’ün darbe tertiplerine, o devrin cuntacılarına dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, 2003 yılı baharında, dönemin MİT Müsteşarı’nın Birinci Ordu’daki ihtilal hazırlığı olarak işaret ettiği Balyoz’a dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, askerin içinde yalanlara dayalı andıçları, Türkiye’yi yönlendirmeye dönük lahikaları, ıslak imzalı darbe planlarını hazırlayan odaklara dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, hem Cumhuriyet gazetesine bomba atıp, hem Danıştay’a kanlı baskın düzenleyip irtica çığlıklarıyla daha 2006’da, 2007’de darbe ortamı oluşturmak isteyenlere dokunduğu zaman...
Hukuk yok zulüm var demek ne zaman aklına geliyor?
Hukukun ucu, Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetleriyle Malatya’daki Misyoner Katliamı’ndan operasyon diye söz edebilen askerin içindeki odaklara dokunduğu zaman...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, Hrant Dink cinayeti örtbas edilmek istenirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, asker bir gece vakti 27 Nisan muhtırasıyla millet egemenliğine darbe indirirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, askerle bir olup 367 gibi bir hukuk ucubesiyle Meclis iradesinin önünü kesmek isterken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, asker 28 Şubat darbesini sahnelerken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, Sincan’da tanklar rejime balans ayarı yaparken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, kurbanlarının büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan 17 bin 500 faili meçhul cinayet işlenirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, Güneydoğu’da binlerce köy yakılırken, yüzbinlerce insan köylerinden zorla atılırken, zorla evlerinden barklarından edilirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, taş attıkları için binlerce Kürt çocuğu tutuklanırken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, KÇK operasyonlarında binlerce gözaltı ve tutuklama yaşanırken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, üniversitelerde türban ve başörtüsü yasağı devam ederken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, yüzde 47 oyla seçim sandığından çıkmış bir parti kapatılmak istenirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, asker kişilere de Avrupa demokrasilerindeki gibi sivil yargı yolu açılırken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, bu ülkede asker ve sivilden oluşan iki başlı yargı düzeni demokrasiyle alay edercesine varlığını sürdürürken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, örneğin Orhan Miroğlu seçim zamanı siyaset meydanında Kürtçe konuştuğu için beş yıl hapis cezası alırken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, örneğin Perihan Mağden, Hrant Dink’in katillerine şarkılarıyla, klipleriyle methiye düzenleri eleştirdiği için üç kez hapis cezasına mahkum edilirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, örneğin Baskın Oran’a ‘satılmış’ iftirasını atan, ‘yabancı devletlerden para alıyor’ diyen kişi Yargıtay’da beraat ettirilirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, bir Ordu Komutanı’nı ifadeye çağıran sivil savcının yetkileri apar topar elinden alınırken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya, ucu zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı’na dokunan bir iddianame hazırladığı için meslekten atılırken, avukatlık yapması bile yasaklanırken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, bir askeri garnizonda daha bu hafta “Adi başbakan!” diye parola düzenlenirken...
Ama hukuk aklına bile gelmiyor, Hrant Dink cinayetine, Ahmet Kaya’nın ölümüne açılan yola taşlar döşenirken...
Hukuk ne zaman aklına geliyor?
Darbeciye, cuntacıya dokunduğu zaman...
Ben senin aklına şaşayım, aklına!
http://www.milliyet.com.tr/ben-senin...ult.htm?ver=83
:ok:ok:ok
Ben senin aklına şaşayım, aklına - 26 Şubat Cuma 2010
Seçim meydanlarında milletvekili dokunulmazlığının kaldırılacağına ilişkin vaatlere rağmen, TBMM'ne gelen 251 dokunulmazlık dosyasının kaldırılmasına ilişkin suç dosyalarına rağmen, hiçbir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmadı.
BAŞBAKAN'IN İKİ DOSYASI VAR
Adalet Bakanlığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyayı, TBMM Başkanlığı'na gönderilmek üzere Başbakanlığa 15 Ocak 2004 tarihinde ulaştırdı. Başbakan Erdoğan da kendisiyle birlikte dokunulmazlığı kaldırılmak istenilen İstanbul milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın yasa dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin yazıyı imzalayıp 23 Mart 2004 tarihinde TBMM Başkanlığı'na gönderdi.
Başbakan Erdoğan, milletvekilleri Açıkalın, Şahin ve Arslan'a yönelik suçlamalar, yine Başbakan Erdoğan'ın altında imzası bulunan belgede şöyle belirtiliyor:
"Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını iddia olunan Siirt Milletvekili Recep tayylip Erdoğan; İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve İdris Naim Şahin, Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan haklarında tanzim olunan soruşturma dosyası ile Adalet Bakanlığı'nın ilgi yazısının sureti ilişikte gönderilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 83'üncü maddesine göre gereğini arz ederim."
Başbakan Erdoğan hakkında TBMM'de bulunan başka bir dosyada da "görevi ihmal" suçlaması yer alıyor.
MİLLETVEKİLİ BİTİNCEYE KADAR ERTELEME
Hakkında önemli suçlamalar olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer milletvekilleri hakkında TBMM Anayasa ve Adalet Komisyonu tarafından şu karar alınmıştı:-
"Siirt milletvekili Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın ve İdris Naim Şahin ile Kırşehir milletvekili Mikail Arslan'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık Tezkeresi, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonunun kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelemiştir."
SAHTECİLİK: TBMM'de, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında da "özel evrakta sahtecilik" suçlamasıyla 10 Aralık 2002 tarihinden bu yana dosya bekletiliyor. Gül'ün milletvekilliği bitmediği için yargılaması da yapılamıyor.
İHALE KANUNUNA AYKIRI: AKP'nin önde gelen isimleri Genel Başkan Yardımcılarından Akif Gülle "İhale Kanununa aykırı davrandığı" için dosyası beklemede.
GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA: Diğer genel başkan yardımcılarından Dengir Mir Mehmet Fırat'ın dosyası da "görevi kötüye kullanmak" olarak görülüyor. İdris Naim Şahin'le ilgili bir başka dosyada bu kişi "ihaleye fesat karıştırmak"la suçlanıyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan "Vergi Usul Kanunu'na Muhalefet"ten dosyası bulunuyor.
BAŞBAKAN VE BAKAN DOSYALARI İÇİN YASAK
Anayasa Komisyonu Başkanı AKP'li Burhan Kuzu, Başbakan ve bakanlarla ilgili dosyaları özel bir kasada sakladığı, Anayasa ve Adalet komisyonu'nun herhangi bir üyesinin Başbakan ve bakanlar hakkındaki suçlamaları içeren dosyadan fotokopi almalarını yasakladığı belirtiliyor. Kuzu'nun denetim altında dosyalardan fotokopi alınmamak kaydıyla okumasına izin verdiği öne sürülüyor.
--------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------
Yargıtay tarafından yargılanacak bir başsavcının soruşturma yetkisi olmayan kişilerce gözaltına alınması da ağır bir hukuk ihlalidir
Soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiğine ilişkin hükümet adına en az 12 defa açıklama yaptım. Genelkurmay Başkanlığımızın son olayla ilgili o manadaki değerlendirmesi doğrudur ve yerindedir. Çünkü yasalar uyulmak için çıkarılır. Üstelik Genelkurmayın açıklamasında atıf yapılan CMK’nın 157. maddesi, çağdaş bir hukuk normudur. Soruşturmanın gizliliğine maalesef bugüne kadar riayet edilmedi.
Avukatlar dosya içeriğini inceleyemez ve şüphelilerle birlikte ifadede bulunamazken, nasıl oldu da bütün şüphelilerin ifadeleri aynı gün televizyonlara verilebildi?
gece yarısı ev baskınları, komşu veya muhtar bulundurmadan yapılan bütün aramalar hukuka aykırıdır.
Dördüncü olarak, şüpheli veya sanıkların çoğunun gece yarılarına kadar ifadelerinin alınması, saatlerce ayakta bekletilmeleri, kısacası yorgun bırakılması hukuka aykırıdır.
CMK’nın 148’inci maddesi ifade alma ve sorguda yasak usulleri sayarken “yorma” eyleminden bahsetmiştir. Peki, Ergenekon davasında yorgun düşürülmeden ifadesi alınan tek bir şüpheli ve sanık var mıdır?
HABUR’DA KURULAN SEYYAR MAHKEME HUKUKÇULARI VE SİYASİLERİ AYAĞA KALDIRDI
Almanya’da Deniz Feneri Derneği’nin üç yöneticisi hakkında açılan davada sanıklar, yardım için toplanan paralarla gayrimenkul aldıklarını ve şirket kurduklarını itiraf etti.
http://www.hackhell.com/serbest-kurs...diricilik.html
Aman komutanım, aman başsavcım!
Hasan Cemal
Milliyet - 27 Şubat 2010
Aman komutanım sakın ola ki muhtıra vermeyin! Neden?
Sonra Ak Parti’ye yarar.
Aman başsavcım sakın ola ki kapatma davası açmayın!
Neden?
Ak Parti’ye yarar.
Aman komutanım sakın ola ki toplu istifaya falan kalkışmayın!
Neden?
Ak Parti’ye yarar.
Yalvarıyorum sizlere, böyle işlere hiç kalkışmayın.
Ne muhtıra verin, ne kapatma davası açın, ne toplu istifaya kalkışın.
Sakın yapmayın.
Yaptınız da ne oldu?
Hatırlayın yakın geçmişi.
Hepsi Ak Parti’ye yaradı.
Tayyip Erdoğan tam inişteyken, 27 Nisan’da muhtırayı dayadınız, meydanlarda mağduru oynadı, seçim sandığı oyla doldu ve yüzde 47 ile iktidara geri döndü.
Aman yapmayın, Ak Parti’ye yarıyor.
Böyle bir mantık, böyle bir bakış açısı...
Neresi düzeltilir ki?..
Eğer Ak Parti’ye yaramıyorsa, ona zarar verecekse, her şeye müstahak mı o?
Muhtıra da verilsin.
Kapatma davası da açılsın.
Komutanlar da dirensin.
Yani tek kriter AK Parti’ye ne yarar, ne yaramaz!
Öyle mi?
Ayıptır.
Başka türlü düşünmek yok mu?
Mesela şöyle deseniz:
“Darbe yapmaktı, muhtıra vermekti, askerin siyasete karışmasıydı, bütün bunların demokrasilerde yeri yoktur!”
Ya da şunu demek hiç aklınıza gelmiyor mu:
“Askerin siyasetle bu kadar iç içe olduğu, ordunun devlet içinde devlet gibi davrandığı ya da bir siyasal parti gibi davrandığı bir ülkede gerçek istikrar da olmaz, hukukun üstünlüğü de olmaz.”
Veyahut şöyle bir çağrı yapsanız siyaset kurumuna:
“Bu ülke artık siyasal partiler mezarlığı olmaktan kurtarılmalıdır. Yazıktır, günahtır. Türkiye bunu hak etmiyor. Bu ülkede de siyasal partilerin kapatılması, Avrupa demokrasilerindeki gibi zorlaştırılmalıdır, Venedik kriterlerinin ışığında... Demokrasilerde parti kapatılması gündemden düşmüş durumda... Hatta kapatma davalarının açılması için izin artık parlamentolardan çıkıyor.”
Peki, TBMM’ye şöyle bir çağrı yapmak hiç aklınıza geliyor mu:
“Ey Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygıdeğer üyeleri!
Sayın milletvekilleri!
Kendi hukukunuza sahip çıkın.
Bütün bu darbe iddiaları en başta sizleri ilgilendiriyor çünkü. Bu tertipler öncelikle milletin egemenliğini hiçe sayıyor çünkü. Gasp edilmek istenen sizin hukukunuz değil mi? O zaman TBMM çatısı altında araştır, soruştur bu darbe iddialarını, tertiplerini. Komisyonlar kurmak için daha ne duruyorsun, neden korkuyorsun?..
Hukukuna sahip çık!
Hangi partiden, hangi siyasi görüşten olursa olsun, kendi hukukuna hep birlikte sahip çık, demokrasi bayrağını hep birlikte yükselt, darbeleri, darbe iddialarını, tertiplerini her birlikte soruştur!”
Şunu da ekleyebilirsin:
“Herkes kendi işine baksın, herkes kendi işini en iyi yapmaya çalışsın. Yasamaydı, yürütmeydi, yargıydı, hiçbir erk birbirinin işine karışmasın. Ve sivil sivilliğini, asker askerliğini, gazeteci gazeteciliğini bilsin.”
Bakıyorum, bunlar hiç aklına gelmiyor.
Peki ya ne yapıyorsun?
Aman komutanım, aman Başsavcım.
Yalvarıyorum size.
Sakın ola muhtıra vermeyin.
Sakın ola kapatma davası açmayın.
Neden?
Ak Parti’ye yarar da ondan.
Peki ya demokrasi... Peki ya hukukun üstünlüğü... Peki ya milletin hakkı, hukuku... Peki ya demokrasi kültürü...
Bunlar hiç yok mu kafanda?..
Ya da unuttun mu?..
Yaygara koparmak yerine, bir takım cılkı çıkmış siyasi klişeleri yinelemek yerine biraz da demokrasiyi, biraz da hukukun üstünlüğünü hatırlasan daha iyi olmaz mı.
Çünkü bunlar olmadan gerçek istikrar Türkiye’nin kapısını çalamaz.
Son söz:
Hukuku ancak darbecilere, cuntacılara dokununca hatırlamak da ayıp oluyor, ayıp...
Hop dedik Sayın Başbakan!
Aynen öyle, Tayyip Erdoğan’ın dün gazeteci milletinin bazı fertleriyle, kimi köşe yazarlarıyla ilgili sözlerini dinleyince, ilk tepkim başlıktaki gibi oldu.
Hop dedik Sayın Başbakan!
Çok gerginsiniz, malum nedenlerle.
Bu bir sır değil, biliniyor.
Ancak bu ruh halleriniz, sizin dünkü sözlerinizi kesinlikle mazur göstermez, bunu bilesiniz.
Patrona çağrı yapacaksınız, atın o köşe yazarlarını diye...
Olmadı, hiç olmadı.
Yanlış yaptınız.
Lütfen biraz yutkunarak konuşun. Gırtlağın dokuz boğum olduğunu unutmayın.
Basın özgürlüğü diye bir şey varsa, demokrasi diye bir şey varsa, bu sözlerinizle her iki sınavdan da çakarsınız, Sayın Başbakan.
Bunu iyi bilin.
Terbiyesizliğin biri bin para desek açıkçası.... Hukuk mevhumunu bu işe karıştırmasak! Yeterince ayaklar altına alındı hukuka dair her bir kavram.."Olması gerekenlerin" üstü arsızlıkla çizildi.. Sorarım onlara bir hukukçu olarak;"Laf üretmeyin! gerekeni yapın..Tek duyduğumuz ve icraat; "Laaf-ı güzaf!...