Şimdiyi Anlamak İçin Hatırlanması Gerekenler
'Fahri Çoker Arşivi'nden oluşan 6-7 Eylül Olayları. Fotoğraflar-Belgeler kitabını da mutlaka incelemek gerekir.
Yüz ifadeleri bile kitlelerin, yönlendirilmiş sağlıksız coşkuların incelenmesi gereken örneklerdir.
Beyoğlu Bölgesi Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görev yapan emekli Tümamiral Fahri Çoker'in arşivini Tarih Vakfı'na bağışlayarak bunun yayınlanmasını sağlaması, gerçek milliyetçilere, genç kuşaklara verilmiş önemli bir armağan.
Hakim Tümamiral Fahri Çoker'in biyografisini mutlaka okumalısınız, yaptığı başka çalışmaları da öğrenmelisiniz.'
6-7 Eylül Olayları Fotoğraflar-Belgeler
Fahri Çoker Arşivi
Tarih Vakfı
Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında
6-7 Eylül Olayları
Tarih Vakfı
1955 saldırıları, İstanbul'da bir cemaatin varlığının sona erişidir
1950'ler Türkiye'sindeki ulusal-siyasi durum, tamamıyla 1930'lu ve ‘40'lı yılların devamı olarak görülebilir. Buradaki somut araştırma konusunu oluşturan, 1955 yılında meydana gelen 6-7 Eylül Olayları da, ekonomik hayatın millileştirilmesi ve etnik homojenleştirme bağlamında incelenecektir.
6-7 Eylül 1955'te, İstanbul ve İzmir'de, bu kentlerde yaşayan gayrimüslimlerin mülklerine saldırılmıştı. Dönemin başbakanı Adnan Menderes'in açıklamasına göre bu olayların sebebi, milliyetçi Türk basınında da ayrıntıyla haberleştirilen iki gelişmedir:
1) Sözde, Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs'ın Türk azınlığına karşı bir saldırı hazırlığı içindeydi. Bu durumda Hürriyet gazetesinin yazı kurulu misilleme tehdidiyle karşılık verdi ve hararetle ‘İstanbul'da, saldırabileceğimiz yeteri kadar Rum'un yaşadığını' vurguladı.
2) İstanbul Ekspres adlı akşam gazetesinin 6 Eylül 1955 tarihli bir haberine göre, Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu Selanik'teki evde bir bomba patlamıştı.
Başbakan Menderes, bu olayın Türk halkını öfkelendirdiğini ve spontane bir biçimde Rum azınlığa saldırıldığını iddia etti. Birkaç gün sonra, hükümet açıklaması tekrar gözden geçirilerek değiştirildi; buna göre, olaylar Türk komünistleri tarafından planlanmış ve hayata geçirilmişti. Olayları, 9 Eylül 1955'te 2000'in üzerinde insanın ‘komünist' görüşlerinden dolayı tutuklanması izledi. Ancak, 1955'teki saldırıların gerçekte devletin yöneticileri tarafından planlandığını ve hayata geçirildiğini gösteren yeteri kadar dayanak mevcuttur.
1955 saldırıları, İstanbul'da özellikle Rum-Ortodoks bir cemaatin varlığının sona erişine işaret eder. 1955'ten sonra giderek artan sayıda, Rumlar Yunanistan, Avustralya veya Kanada'ya göç etmek üzere İstanbul'u terk etmişlerdir.
Alıntı: Doğan HIZLAN-Hürriyet-10 Eylül 2005
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Sn. Bengier,
Siz eski bir marksist olduğunuzu ifade etmişsiniz, ancak ben eski bir marksist değilim, buna karşın marksizmi biraz bilirim, Kemalizm'i ise iyi bilirim...
Tanım olarak değil de , içerik olarak belirttiğim ilkelerde nasıl bir farklılaşma vardır, evrensel sonuçları itibarıyla açıklarsanız en azından marksizm açısından bilgilenmiş olacağım.
Selamlar,
Marksizm temel yaklaşım olarak sınıflararası çelişki penceresini kullanır. Kemalizmde ise böyle bir pencere bulunmaz bu bile başlı başına ayrılığın temelini oluşturur. Bu arada Kemalizmin iktisadi yaklaşımının temelini oluşturan İzmir İktisat Kongresini incelemenizi tavsiye ederim. Orada bulacaklarınız ile Marksizmin iktisadi temellerini karşılaştırırsanız sonuç ortaya çıkacaktır.
İki ideoloji arasındaki evrensel farklılaşmayı ise burada anlatmak imkansızdır. Çünkü bu tür bir sohbet, arkadaş arasında sohbette hukuki bir sorun yaratmaz iken, burada tartışmamız bizlere ergenekon kapsamında göz altına alınmaya kadar hukuki sorun çıkartır.
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Zaten Devlet Bahçeli olduğu müddetçe oy da vermeyeceğim.
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Av.Tayfun Eyilik rumuzlu üyeden alıntı
Kimin ne oldugu önemli elbette ancak neye hizmet ettikleri daha da önemli
Bu cümle,vecize gibi.Kutlarım.
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sayın Bengier,
Bilgilendirmeniz için teşekkür ederim. Sonuç Ergenekon olacaksa ona da eyvallah derim.:o
Madde-1: Türkiye, milli sınırları dahilinde, lekesiz bir bağımsızlık ile, dünyanın barış ve gelişme unsurlarından biridir.
Madde-2: Türkiye halkı egemenliğini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez; ve milli hakimiyete dayanan meclis ve hükümetine her zaman destek verir.
Madde-3: Türkiye halkı, tahrip etmez; imar eder. Bütün emeği ekonomik yönden ülkeyi yükseltmek amacına yöneliktir.
Madde-4: Türkiye halkı, tükettiği malı olabildiğince kendi yetiştirir. Çok çalışır, zamanda, parada ve ithalatta savurganlıktan kaçar. Milli üretim için yeri geldiğinde geceli gündüzlü çalışır.
Madde-5: Türkiye halkı, servet olarak bir altın hazinesi üzerinde oturduğunun bilincindedir. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi ulusal üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.
Madde-6: Hırsızlık, yalancılık, ikiyüzlülük ve tembellik en büyük düşmanımız; köktendincilikten uzak dindarca bir anlayış her yerde ilkemizdir. Her zaman faydalı yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı kutsallığına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşmanca propagandalardan nefret eder ve bunlarla mücadeleyi hep bir görev bilir.
Madde-7: Türkler, bilgelik ve yetenek aşığıdır. Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir; fakat her şeyden önce ülkesinin malıdır. Eğitime verdiği yücelik dolayısıyla ( Mevlûdu şerif) Kandil günü, aynı zamanda bir kitap bayramı olarak kutlanır.
Madde-8: Birçok savaşlar ve zorunluluktan dolayı azalan nüfusumuzun artması ile beraber sağlıklarımızın, hayatlarımızın korunması en birinci amacımızdır. Türk; mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir, bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Ata mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi beden eğitiminin yayılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve özeni göstermekle beraber cinslerini düzeltir ve sayılarını çoğaltır.
Madde-9: Türk, dinine, ulusuna, toprağına, hayatına ve varlığına düşman olmayan uluslara hep dosttur; yabancı sermayesine karşı değildir. Ancak kendi yurduna, kendi diline ve yasasına uymayan kurum ve kuruluşlarla ilişkide bulunmaz. Türk, bilim ve sanat yeniliklerini nerede olursa olsun doğrudan doğruya alır ve her türlü ilişkide fazla aracı istemez.
Madde-10: Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı sever; tekel istemez.
Madde-11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olurlarsa olsunlar, birbirlerini candan severler. Meslek, zümre itibariyle el ele vererek birlikler, ülkelerini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak isteğindedirler.
Kaynak: wikipedia :o :o :o
Kaynak bu kadar sığ olmasına rağmen, 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi'nin genel ilkeleri bunlar, Kemalizm elbette sınıf ideoloğu değildir ve hatta bazı eski marksist arkadaşlara göre burjuva sınıf ideoloğu da asla olmamıştır. Buna rağmen bilimsel sosyalizm ile ortak bir çok noktası vardır.
Selamlar,
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Şunlar da alınan kararlar (tabi gene kaynak aynı:o )
1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması ,
2. El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir,
3. Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
4. Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
6. Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
7. Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
8. Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
9. İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
10. Sendika hakkı tanınmalıdır.
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
İzmir-İktisat Kongresi Görüşler ve Değerlendirmeler
Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 46, Cilt: XVI, Mart 2000
--------------------------------------------------------------------------------
Giriş
İzmir - İktisat Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “köklerini “ bilmede, dünü anlamada, bugünü kavramada ve yarına bakmakta hala çok önemli ekonomik, toplumsal, siyasi ve hukuki bir belge olma niteliğini taşımaktadır.
Ancak, İzmir İktisat Kongresi, her nedense “hukuki bakımdan” hiç veya yeterince değerlendirilmemiştir.
İzmir İktisat Kongresinin Yapıldığı Tarihi Dönem
İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihinde toplanmıştır. Bu tarihte Lozan Konferansı kesintiye uğramış, tabii “Cumhuriyet” henüz ilan edilmemiştir.
Amasya Tamimi nasıl kurtuluş Savaşını başlatan ve bu “savaş boyunca güdülen amaç ve esasların” hukuki temel metnini oluşturmuşsa, İzmir İktisat Kongresi de, 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin ve bu cumhuriyetin niteliğini oluşturan Devrimlerin temel metnini oluşturmuştur.
Gerçekten, Lozan Konferansında, tarihi eskiye giden bir ulusun siyasi-hukuki biçimi olarak doğan yeni bir Devletin bir kurtuluş savaşı ortamında oluşmakta olduğu görülmüş, bu devletin toplumsal, ekonomik, siyasi yapısının ne/nasıl olacağı sorusu zihinleri işgal etmeye başlamış, savaşı kaybeden devletler bu belirsizlikten yararlanarak üstüne üstlük bir de “baskın çıkmaya” çalışmışlardır
İşte, İzmir İktisat Kongresi, Lozan Konferansının dağıldığı, Türk Heyetinin konferansı terk edip yurda döndüğü, ulusal sıkıntıların “had safhada”‘ olduğu bir sırada, Kurtuluş Savaşının noktalandığı İzmir’de, ülkenin birçok yerinden gelen, toplumu oluşturan sınıfları ve/veya “grupları” temsil eden 1135 delege ile toplanmıştır.
İzmir İktisat Kongresinin, dünya kamuoyuna, bugün de geçerli, tek bir duyurusu olmuştur.
Uygar başka uluslar kadar uygarız.
“ Milletimiz mazisinden değil, artık istikbalinden mesuldür”
........................
........................
Sonuç
İzmir İktisat Kongresi, Lozan barış görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir sırada, Ziraat, Sanayi, Ticaret ve İş hayatının temsilcilerinin, yani halkın gerçekleştirdiği “mesaj” içerikli, “resmi” olmayan “siyasi” bir faaliyettir.
Bu büyük Kongrede, itçesine yapılan zalimane bir savaştan şerefle çıkan bir halkın, yani “yeni Türkiye’nin” savaşta oluşmuş bulunan ve barıştan sonra oluşacak olan “şekline” ve “içeriğine” işaret edilmiştir. Kısacası, tüm Dünyaya, yeni Türkiye’nin, temsilcileri vasıtasıyla halkının yaptığı, uygarlıkta yeri olan bir “resmi” sunulmak istenmiştir. İzmir İktisat Kongresi, Türk toplumunun ekonomik, toplumsal, siyasi ve hukuki tüm temel düzenlerinin kaynağını “milli hakimiyet” esasından, yani “beşeri iradeden” aldığına ve bu temel esasın mutlaklığına, vazgeçilmezliğine işaret etmiştir.
İzmir İktisat Kongresinde, ilk kez Milli devlet, Milli iktisat, Milli toplum, Milli hukuk düzenlerinin o günün şartlarına uyularak oluşturulması gereğine işaret edilmiştir. Ancak, Kongrede, “millilik” ile “milliyetçilik” asla birbirine karıştırılmamıştır.
Gerçekten bu bağlamda olmak üzere, İzmir İktisat Kongresi kendine özgü bir pazar ekonomisi düzeninin oluşturulması zorunluluğunu ortaya koymuş ve bunun o günün ortamındaki şartlarına işaret etmiştir. İzmir İktisat Kongresinde, şartlar gereği olarak devletin de ekonomik hayatta yer almasına işaret edilmiş olmakla birlikte, faşizm ve nazizme, salt liberalizme, sosyalizm veya komünizme itibar edilmemiştir.
İzmir İktisat Kongresinde, kimi zaman açık kimi zaman örtülü olarak, “yeni düzeni” kuracak, koruyacak ve geliştirecek ve bu düzenin cereyanına imkan verecek, teokrasiden arındırılmış, kaynağını beşeri iradede bulan ve milli toplum, milli devlet, milli iktisat gereklerini sağlayan yeni bir hukuk düzeninin oluşturulması zorunluluğuna işaret edilmiştir.
Böylece, İzmir İktisat Kongresinde, bir yandan temsilcileriyle barış masasına oturduğumuz uluslara muhteşem bir kurtuluş savaşı içinde doğan, gelişen, kökleşen ve tüm kurum ve kuruluşlarıyla biçimlenen bir bir ulusun ve onun egemen ifadesi olan Devletin “kimliği” hakkında uyarılarda bulunulurken, öte yandan ileride kurulacak olan “Cumhuriyetin” ve yapılacak olan devrimlerin, özellikle Türk Hukuk Devriminin “meşruiyet” temeli oluşturulmuştur.
Kısacası, İzmir İktisat Kongresi, sözünde saklı ilkeler bakımından, Türk ulusunun dünü, bugünü, aynı zamanda yarınıdır
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Yazdıklarımda Kemalizmi liberalizm veya burjuva ideolojisi olarak degerlendirdiğimi nereden çıkarttığınızı anlayamadım. Özellikle yorum yapmama rağmen. Hatta dinci gericilkle Kemalizmi nereden bağdaştırdığımı da....
Ayrıca İktisat Kongresinde geçen o kadar Türk sözünden sonra Atatürk'ü Turancı ilan etmek de mümkün olurdu ama karşınızda eski bir marksist olduğu için dinci gerici olarak gördüğümüzü söylemekle yetinmişsiniz.
Kemalizm iktisat kongerisinden çıkartabildiğiniz kadar ile biraz sentez niteliğindedir. Bir tarafta vahşi kapitalizm bir tarafta marksizm Kemalizmi ideoloji yapan ise bu iki yapınında olumlu yönleri ile dönemi için bir sentezdir.
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sayın Bengier,
İzmir İktisat Kongresi ile alınan kararlar, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kendine özgü bir karma ekonomi modeli uygulayacağının dünyaya ilanıdır.Bu ekonomik modeli o zamana kadar mevcut ekonomik modellerle açıklamak doğru değildir. Ancak bu modelde çeşitli iktisadi görüşlerin yansımalarını görmek de mümkündür.
Zaten önceki mesajlarımda da ortak paydadan bahsederken konuyu ekonomik anlamda değil, Kemalizm'in Dünyaya bakışı açısından irdelemiştim.
Konu, sizin "solcuların Kemalizm takiyesi" yaptıkları yönünde beyanınızdan açılmıştı. Ülkemizin içerisinde olduğu durum gözönüne alınırsa, genel anlamda bugün sol prensipler (özellikle sosyal demokrasi ve demokratik sosyalizm) ile Kemalizm'in konulara bakışında birçok ortak nokta vardır diyorum. Yani ortada bir takiye yoktur, ortak paydalar vardır. Bizim gericilere mahsus "takiye" olgusu ile sol ve Kemalizm'in aynı cümlede kullanılması da bu kavramların özünü iyi anlamamaktan gelir diye düşündürdü bana...