Bana göre Atatürk devrimleri tamamlanmadıkça tartışılması doğru değildir.
Printable View
Seçim sonuçlarının açıklandığı sabah şarkılarla zıplayarak merdivenlerden inmişim. Eşim "nedir bu sevinç, akp'li misin yoksa" dedi. Oysa ki bana seçim sonuçları açıklandığı andan itibaren sonsuz bir özgürlük hissi gelmişti sadece. Benimle hiç ilgisi olmayan, benimle - sorunlarımla ilgilenmeyen ve asla çözmeyecek, çözmek istemeyecek bir ülkede yaşıyordum ve ilgilendikleri sorunlar beni hiç ilgilenmiyordu. Türban-takke-takunya benim sorunum değil, hani kar yağan su dolu kürecikler vardır ya sanki biri ters çevirmişti de ben öylece bakıyordum, hepsinin yere ineceğini bilerek. Hala da öyle hissediyorum, benim anayasam, benim haklarım, benim saçım söz konusu olan ama ben dışındayım. Dışlanmış, bağsız olmanın verdiği garip bir özgürlük hissi. Bana ait olmayan ve benden olmayan bir ortamdaymışım gibi, bir yabancı gibi özgür hissediyorum kendimi.
https://www.hukuki.net/forum/showthread.php?t=28045 forumdaki Atatürk konuşmasını okumanızı tavsiye ederim
Sayın Sürücü,
* Anayasa gizlendi demedim, belirli maddeler sızdırıldı, diğer maddeler saklandı dedim.
* Gizlenmeyen, basına sızdırılan konulardan birisi türban konusuydu, siz bana kimseyi suçlamayın derken günah keçisini ilan edip basının işgüzarlığı demişsiniz. O halde işgüzar basın ile ilgili bu konuda 3 ihtimal söz konusu olabilir.
1. Basın türban konusunu uydurdu. Eğer öyleyse neden kimse yalanlamadı ve nasıl oldu da taslak metni aynen basının uydurduğu şeklide çıktı, hani uydurmaydı?
2. Basına taslağın tamamı aktarıldı ama basın sadece türban konusuyla ilgilendi. Buna inanmak imkansız, en az türban kadar tartışılacak maddeler var bu metinde bana göre, kaldı ki taslak tamamen aktarılsaydı hiçbir basın mensubu bunu açık açık söylemekten kaçınmazdı, nitekim taslağın tamamı aktarıldığında herbiri haberini yaptı.
3. Basına bilerek bazı maddeler sızdırıldı. Eğer öyleyse basının işgüzarlığından bahsetmek mümkün değildir. Birileri bunu bilerek ve isteyerek, planlı bir şekilde sağlamış olmalı. Bunun altında yatan nedenler üzerinde durulmalıdır.
* AKP'nin bakış açısına bir şey dediğim yok, tekrar ediyorum, taslak hazırlandıktan sonra tüm siyasi partilerin (tümüm içinde AKP de var) görüşleri alınmalı idi, AKP rötuşladıktan sonra değil. Aksi takdirde demokrasiden bahsederken, demokrasiyi katletmiş olursunuz.
* "göreceksiniz özellikle Sayın Baykal kendini bu oluşumun dışında tutmak için gayret gösteriyor." demişsiniz, gelecek zaman ile şimdiki zamanı aynı cümlede kullanarak kafamı karıştırdınız. Baykal'ın oluşumun dışında kalmak için gayret göstereceğini tahmin mi ediyorsunuz, yoksa Baykal bu gayretleri şimdi mi gösteriyor? Eğer tahmin ise, göreceğiz ve dediğiniz doğru çıkarsa eleştireceğiz. Eğer tahmin değil, şu anda gördükleriniz ise dayanağınız Baykal'ın hangi beyanı ya da davranışıdır? Cevabınız hangisi olursa olsun, Baykal da eleştirilecek, tartışılacaktır kuşkunuz olmasın.
Son olarak, 82 Anayasası'na sahip çıkmak cuntacılık, darbe taraftarlığı anlamına gelmez. Sırf askerler tarafından hazırlandı diye bir anayasanın demokratik, özgürlükçü olmadığı sonucuna varamazsınız. Kaldı ki askerler tarafından hazırlanan o anayasanın siviller tarafından defalarca değiştirildiğini görmezden gelerek, askeri anayasa damgasını vuramazsınız. Şimdi bunları ifade ettim diye beni de 82 anayasasına körü körüne sahip çıkan bir cuntacı olarak nitelemeniz ihtimaline binaen hemen görüşlerimi açıklayayım. 82 Anayasası'nın bazı maddeleri bence taslak anayasadan çok daha özgürlükçü. Aynı şekilde taslaktaki bazı maddeler de mevcut anayasamızdan çok daha doğru. Her ikisinin de eksikleri var, her ikisinin de üzerinde uzun uzun tartışmak mümkündür. Kısacası birinden birini tercih et derseniz, ikisinin de doğrularını alıp adam gibi bir anayasa çıkartalım ortaya derim.
Evet,
iki anayasanın da doğrularını alarak yeni bir anayasa yapma vakti gelmiştir.
Şu an basına yansıyan AKADEMİSYENLERİN taslağı,
bunu aslında HUKUKİ. NET olarak sitede yayınlamak gerekir.
Bildiğim kadarıyla hükümet taslağını henüz tamamlamadı. Basına sunulduğunda bunu da sitede yayınlamak gerekir.
Hatta mümkünse erişilebilecek tüm taslakları çeşit olarak ortaya koymak çok yararlı olacaktır.
ARTIK USULDEN ZİYADE ESASA GİRMEKTE FAYDA VAR,
yorumları merakla bekliyorum,
Niye sadece o maddeler sızdırıldı anlamadınız mı yoksa cidden saf mısınız ?
Yukarıdaki iletimde link vermiş ve bir yere işaret etmeye çalışmıştım
https://www.hukuki.net/forum/showthread.php?t=28045
Belki buraya da taşımakta fayda olacak
"Talebe Efendiler ve Hukuk Mün1:esibi Efendiler.
Yeni Hukuk esaslarından, yeni ihtiyacatımızm talep ettiği kanunlardan
bahsederken «her inkılabın kendisine mahsus müeyyidesi
bulunmak zaruridir» hikmetine, yalnız bu hikmete işaret etmiyorum
.......
Büyük Millet Meclisinde
hâkimiyetin bilakayıt ve şart Millette olduğunu ifade eden
kanunu teklif ettirdiğim zaman bu esasın kânunu esasii Osmaniye
mugayeretinden dolayı muarızı bulunanların başında yine eski ve
fazileti ilmiyesiyle milleti iğfal eden marur hukuk şinaslar bulunuyordu.
......................
Muhterem Efendiler !
Hattâ Cumhuriyet ilân olunduktan sonra vukua gelen feci bir
hadiseyi de enzarı intibahınız önünde canlandırmak isterim. En büyük
mamuremizin bu memlekette, belki Avrupa da tahsil etmiş yük-
XXV
sek mütahassıslardan mürekkep baro heyeti alenen hilafetçi olduğunu
ilân eden ve ilân etmekle iftihar duyan birisini seçip kendisine
reis intihap eylemiştir. Bu hadise, köhne hukuk erbabının Cumhuriyet
zihniyetine karşı derunî ve hakikî olan vaziyet ve temayülünü
ifadeye kâfi değil midir ? Bütün bu hadisat erbabı inkilâbın en büyük
fakat en sinsi hasmıcanı, çürümüş hukuk ve onun biderman müntesipleri
olduğunu gösterir. Milletin hummalı inkilâp hamleleri esnasında
sinmeğe mecbur kalan eski ahkamı kanuniye, eski erbabı
hukuku, erbabı himmetin nüfuz ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz
derhal canlanarak inkilâp esaslarını ve onun samimi muakiplerini
ve onların aziz mefkurelerini mahkûm etmek için fırsat beklerler......" M.K.A. Ankara Hukuk Fakültesi açılış konuşması
"...izin verirseniz okulumuzun temel ilkelerini birkaç cümle içinde bildirmek isterim. îslâm hukukunun zamanımıza kadar sürüklene, sürüklene gelen en esaslı fakat en sakat ve aksak bir dayanağı vardır ki, ona arapça deyimiyle (Kale) derler. Güzel türkçemize (dedi ki) diye çevrilen bu temel yüzyıllarca ve yüzyıllarca Türk ulusununmukadderatını ortaçağa bağladı, onu ortaçağda verilen kararlarla yönetmeğe etken oldu.
îslâm uygarlığından olan hukukşinaslar çok yazık ki, anlayışlarını bu temelden kurtaramadılar. Bizdeki Mecelle ve buna benzer kimi kanunlarımız bu anlayışın en açık bir katıştırması (enmuzeci) dır.
(Dedi ki) deyimi (Kale) nin kelime çevrisidir. Ancak (Kale) nin gerçek anlamı, bilinçsiz ve anlayışsızım, ortaçağ ölülerinin düşünülerinden başka birşey düşünemem, ölülerin kararlarıyla yürürüm ve düşünmeğe gücüm yoktur demektir. Bunun yirminci yüzyılda açık anlamı ben yokum, ben ölüyüm demektir.
Sayın dinleyenler!.
Bu (Kale) kuralı, bilinç ve etkinliğine tarihin alanı bile dar j bir dolaşma yeri durumunda kalan soylu ırkımızın bütün varlığım kalın ve kara bir kölelik zinciri hâlinde ortaçağa, ortaçağ düşünülerine bağladı. Yüzyıllar ve yüzyıllarca önce bilmem hangi çöller içinde verilen kararların (Kale)'siyle yirminci yüzyıl ortasında yürümek, bilinç ve anlayışdan yoksun olduğunu fiilen açıklamaktan başka neyi gösterir ? Bu gibi ilkelere artık olarak bir de (Rabbani) nitelik bağlamak anlayışsızlığın en açık bir belirtisi değil midir ? Ulusların dünya işlerini akıl ve mantık dışında, yalnız vicdanlarda kalması gereken din ile, din tehdidiyle yürütmeğe olanak var mıdır? Ortaçağ içinde herhangi bir Arap hukukçusunun, çevresinin ve günün gereklerine göre koyduğu bir kuralı, Arap (dedi ki) diye sonuna kadar Türk Ulusuna yararlı olmak üzere kullanmak olanağı var mıdır ? Bunda direnmenin Türk'ü Hak adına ne büyük haksızlıklarla, düşünülmesi güç ne baskı ve ne kıyıcılıklarla karşı karşıya bıraktığınıbilmez değiliz. Mukadderatını bir Arap müçtehidinin sözlerine bağlı görecek kadar Türk ulusunun bilinçten, anlayıştan, düşünceden yoksun olduğunu kim söyliyebilir ? Türk'ü böyle ağır bir suçlama altmda bırakmaya kimin hak ve yetkisi vardır ? Böyle bir tarih var ise, ki vardır, onun yanması ve kül olması gerekir. Fıkıh ve onun müntesipleri tarihin en büyük evrelerinde istibdat ve bozgunların gerekçesi ve etkeni oldular. Böyle sakat ve bozuk ilkelerle Türk ulusu gibi büyük bir ulusun mukadderatı yirminci yüzyıl ortasında yönetilebilir mi ? Ayıp ve günah değil midir ? "
ADALET BAKANI MAHMUT ESAT BOZKURT'UN ANKARA HUKUK AÇILIŞINDAKİ KONUŞMASINDAN
Yukarıda Atatürk devrimlerinin tamamlanmadığını belirtirken izah etmeye çalıştığım konu budur. Onuda Atatürk söylemiştir.
Milletin hummalı inkilâp hamleleri esnasında
sinmeğe mecbur kalan eski ahkamı kanuniye, eski erbabı
hukuku, erbabı himmetin nüfuz ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz
derhal canlanarak inkilâp esaslarını ve onun samimi muakiplerini
ve onların aziz mefkurelerini mahkûm etmek için fırsat beklerler
en çok tartışılan konu anayasa olmasına rağmen
uzun süredir hiç yorum yapılmamış, enteresan bir durum
Çünkü o Anayasayı geçirecek ne Meclis iradesi, ne de o Anayasaya evet diyebilecek bir halk görüyoruz Fahri Bey...
Sutre gerisine kaçmadan, nabız ölçmeden açık açık derdini anlatabilen bir iktidar olsa neyse, ama nerede?!!! Sutre gerisinden top atmaya kalkarsanız, topun gidip döneceği yer, bir nokta olur ki emin olun orası çok can acıtır. Böyle Anayasa yapılmaz, böyle yapılan Anayasa halktan geçit almaz. Oldu ki geçit aldı, uzun ömürlü olmaz...
Selamlar,