Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Pek bu konulara girmeyi sevmem ama sayın bahadirbuyukavci nın iletileri üzerine yazma ihtiyacı duydum.
Cumhurbaşkanı demek adı üzerinde Cumhurun yani halkın başı demektir. Bir topluluğu halk yapan en önemli özellik ise bireylerden oluşmuş kişilerin birey olgusunu içine sindirmiş ve özümsemiş olmasından geçer. Kendisi düşünmeden birisinin yönetimine taii olan topluluklara Halk demek yanlıştır. Onlara genelde REAYA denilir. Birey olmanın birinci şartıda demokrasiye çoğulculuğa cumhuriyete bağımsızlığa fikir özgürlüğüne kayıtsız şartsız inanmakla olur. Her tür fikir ve inanç özgürlüğüde LAİKLİK ile korunmaktadır. Cumhurbaşkanı adayı olan kişi ise LAİKLİĞE karşı odağın da merkezinde olan şerri düşüncelere ve irticai görüşe yatkın birisidir. Cumhurbaşkanlığı en temelde kendi inancına terstir. Ama ille olmak istiyorsa bunun altında başka nedenler yatmaktadır. İşte sayın Commodore1tr bir çok yazısında bunları açıkça yazmış ama siz okumamışsınız bile. Durduk yere gürültü koparıp anlamsız yazılar yazmışsınız o kadar.
Siyasetteki en büyük hatayı CHP bu konularda yaptı yapmaya devam ediyor Halkımıza bir türlü çıkıp net olarak gerçekleri söyleyemediği gibi maalesef AK partinin adice oyunlarına taktiklerine düştü. Ne hikmetse Abdullah Gül ün adaylığı Hayrinüsa Gül arkasında gölgelendi ki bunu Ak parti yaptı CHP salak gibi bu tuzağa düştü. Temel de kalkıp tüm kamuoyuna çok ciddi bir açıklama yaparak gerçeği söylemeliydi. Oda aslında şuydu...
'' TC ne Cumhurbaşkanı olmak isteyen Abdullah Gül dür. AK parti olarak niçin Hayrünisa Gül ün gündeme getirildiğini anlamıyoruz. Bu hanımın Adayın eşi olmaktan öteye hiç bir özelliği bulunmamaktadır. Sadece AK partinin söylediği bir yalanın parçasıdır. O yalan da Çankaya ya ilk defa Türbanlı bir Kadının çıkacağıdır. Gazi Mestafa Kemal Atatürk ün sayın eşleri dahil İsmet İnönü ve Celal Bayar In eşleri türbanlıdır yani 1960 a kadar Cumhurbaşkanlarının eşleri türbanlıydı ancak ne gerilim nede sorun olmuştur. Bu gerilim ve sorunun temelinde AK partinin yalanları ve gizli amacından dolayı çıkardığı kargaşa ve gerilim vardır o kadar.
Biz Abdullah Gül ün adaylığına karşıyız. Çünkü kendisi Laik demokratik sosyal hukuk devletine inanmamaktadır. Geçmişten günümüze söylemleriyle bunu ispat etmiş duruşuda hep bu yönde olmuştur. Cumhur a inanmadan Cumhurun başı olunmaz.
Kendileri YArgıtay Sayıştay Anayasa Mahkemesi kararlarını bilmesine rağmen eşini kullanarak Türkiyeyi AİHM sine şikayet etmiş bunun arkasında durmuş ve kaybedecekleri anlaşılınca örnek bir kararla gene BİR YALANLA davalarını çekmişlerdir. Şimdi şikayet ettiği konuyu savunacak en yüce makama hangi yüzle çıkacaktır ? İnandığının tam aksini nasıl savunacaktır ? Laldıki konuşmalarında bunu savunacağını laiklikten taviz vermeyeceğini belirtmektedir daha önceki yalanları bir yana bırakılırsa kendisine inanan tabana hangi yüzle bakacak kendi tabanı bunun için oy vermediki bu kişiye ? Böylece her iki tarafada yalan söylemiş aldatmış olacaktır. '' yüce Türk halkına duyurulur deseydi yeterdi.
Kaldıki bu kişi Türkiye nin Cumhurbaşkanı olmaya adaydır dikkatinizi çekerim İlkokul birde sınıf başkanı adayı değil. İlk okulda en yaramaz sınıf başkanı yapılırdıki o uslu dursun bu sayede milletide uslu tutsun. Laiklik karşıtı odağın merkezindeki kişilerden birisini Laikliğin kalesine aynı mantıkla çıkarmak neyin nesidir ? Böyle bir mantık olabilir mi ? Kaldıki bu kişi devleti dolandırmaktan yargı dosyası bekleyen birkişi kayıp tirilyon davasının iki numaralı sanığı hakkında çok ciddi suçlama varken ne işi var orada ? Türkiye de başka birisi kalmadı mı ? Kendisinden başka beraat ettiğini söyleyende yok çok ilginç olarak kaldıki suçun sabit olduğu sayıştayca belirlenmiş durumdayken nasıl beraat çıkacak onuda anlamış değilim.
Bu mantıkla hareket edeceksek ki öyle gözüküyorr ülkenin başbakanı 18 tane bekleyen çok ciddi mahkeme dosyası 11 adet bekleyen fezleke ile 29 suçla suçlanan birisi. Tam başbakan olacak kişi. Kabine konusunda da yardımcı olalım kendilerine. Geçen gün gazetede okudum adamın birisi 261 promil alkol ile Kartalda önce bir genç kızı ezmiş ama farketmemiş sonra 150 metre ötede iki çocuk annesi bir kadını daha ezmiş gene farketmemiş eee 4 bira bir ufak votkayı devirince kimbilir ne görüyordu neyse iki ölüyü bırakıp yukarıda ki bir mesire yerine bir ufak votka daha içmeye gitmiş içerkende yakalanmış ertesi gün hiç anımsamıyorum pişmanım demiş. İşte tam tekel bakanı olacak adam kaçırmasın üflet kibriti çak havaya uçsun orası. Sonra hapishanelerde en vahşi ve çok tecavüz eden birisi elbet vardır .kadınlarımıza taciz eden tecavüz eden birisini de alıp kadından sorumlu devlet bakanı yaparız sorunu çözer. İlk seri katilimizide adalet bakanı yaparız ohhh aykışır. Geçenlerde kalpazanlar yakalandı maşallah Türkiye bütçesi kadar sahte dolar euro YTL ile yüzde dörtle saıyorlarmış. Bunlardan ne maliye bakanı olur biliyor musun ? Yurt dışına satarlar tüm sahte paraları borç morç kalmaz . Orman yakanıda tarım bakanı yaparız gül gibi geçinir gideriz vallahi...
Sizin yazdıklarınıza yanıtı ise birazdan vereceğim .
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Herkese Selamlar ,
Hukukun hice sayildigi , kanunlarin cignendigi , bir ulkenin kaderinin illellebet kilitlendigi ve krizlere suruklendigi gecen cumhur baskanligi secim sureci belliki kimselere ders olmamis olacakki hala bazi kesimlerin milletin yuzune tukurdugunu goruyoruz...( sanki milyonlarin bir kisinin yuzune tukurmesi onu susturmamis , o hala milyonlarin yuzune tukurmeye calisiyor )
lsbu secim surecinde %47 halkin iradesinin onayladigi Abdullah Gül Beyin Cumhuru reisliğe adaylığına antitez olarak getirdikleri Abdullah Gül Beyin Esinin Türbanli olmasi , Ataturku kullanan sozde laikciler tarafindan kullanilmakta adeta Ataturk , Ataturkculuk ve laiklik ile Halk arasindaki kopruleri yikmaktadirlar...( sanki Atatürkün Eşinin ve Annesinin başörtülü olduğunu göz ardi etmektedirler )
lsbu hususlar göz önüne alındığında siz hukukcular ya milletin yuzune tukureceksiniz yada milletin tukuruklerine boyun eğeceksiniz...
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Seçimlerin, oy pusulasının seçim sandığına atılması ile gerçekleştirildiğini sanıyordum. Siz oyunuzu bir torbaya tükürerek ve bunu sandığa atarak gerçekleştirmişsiniz demek ki...
Demokratik sistemde yasalar çerçevesinde kalmak kaydıyla, fikirler kişilerce veya partilerce dillendirilir ve savunulur. Bu fikirler kimimize doğru gelir, kimimize doğru gelmeyebilir. Seçmen sandıktan çıkardığını öpmediği gibi, çıkarmadığına da tükürmüş olmaz. Yasalar çerçevesinde kalmak kaydıyla dile getirilen fikirler , seçmene uygun görünmemiş olabilir. Bu fikirlerin savunulması kimsenin yüzüne tükürmek de değildir.
Atatürk'ün annesinin ve eşinin başörtülü olduğu demogojisini insanlar değilse bile lamalar (sürekli tüküren hayvan) yerler. Devrim Kanunları (Kılık ve Kıyafet Kanunu başta olmak üzere) 1925 yılından itibaren yürürlüğe girmeye başlamıştır. Bu Kanunları yürürlüğe sokan da bizzat Mustafa Kemal ve onun ideolojisidir. Latife Hanım'ın bu Kanunlar öncesi giyim şeklini (bu şekil sürekli de değildir) örnek gösterip, Kanundan sonra örtülü olup olmadığını sorgulamaz da uydurmaya kalkarsanız, yutturma Atatürkçü olursunuz, tabi bunu ancak lamalar yutabilir, biz yutmayız. Halkla Atatürk ve Laiklik arasındaki köprüleri yıkmaya kalkanlar bizzat savunduğunuz arkadaşlardır. Ancak Dimyat'a pirince giderken, foyalarının ortaya çıkması, kime hizmet ettiklerinin belli olması neticesinde korkarım halkla dini inançlar arasındaki köprüye ciddi zarar vereceklerdir.
http://tbn0.google.com/images?q=tbn:...image28941.jpg
http://tbn0.google.com/images?q=tbn:...image28941.jpg
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Bu Atatürk ün eşinin Türbanlı olmasının örneğini sanırım ilk veren commodore1tr dı ne meşhur bir örnek olduki başbakan bile kullanmaya başladı. Ben bu sitenin özellikle bazı yazarlarının çok ciddi okunduğunu sanıyorum. Ama nedense herkes işine gelen bölümünü alıyor.
Sayın commodore1tr demiştiki Cumhuriyetin ilanından 1960 lara kadar olan Cumhurbaşkanlarımızın eşleri Türbanlıydı. Bu AK partinin İlk defa bir Türbanlı çankayaya çıkacak sözünün yalan olduğunun halkı kandırmak olduğunun en güzel örneğidir. Ve davam etmiş anlatmaya bakın ne demiş sayın commodore1tr....
Ancak o zaman ki türban ve başörtüsü asla ve kata bugünün iktidar partisi AK parti gibi iki yüzlü bir takiye dini bir simge toplumu bölmek için kullanılmamış doğal olarakta gerilime neden olmamıştır. Özellikle Latife hanım zamanında tam bir geçiş sürecide yaşandığı düşünülürse 1925 lerin Türkiyesinden örnekleme yapmanın ancak bu partiye yakışabileceğini görürüz. Aslında keşke 1920 li yılları 30 lı yılları örnekleyebilseler unutmayalım ki 29 Ekim balolarında Aynı türbanlı kişi Türbansız olarak Gazi mustafa kemal ile VALS yapmıştır. Şimdi eşlerinin ellerini tutmaktan bile imtina eden Başbakanla Dışişleri bakanı yani RTE ile Gül ilk 29 EKİMde görüşleri gereği eşleriyle vals yapamayacaklarına göre o çağada özendiklerinden yanakyanağa birbiriyle VALS yaparlar ve bizde dünyaya iliside erkek olan Başbakanla Dış işleri bakanının Valsini gururla seyrettiririz.. Dünyanın ağzı açık kalmış ne gam... Yutacakları sinekten de ben sorumlu değilim ya.... Ederler mi ederler yakışırda... Zaten iyi kıvırıyorlar orası kesin de Valsi bilemem... E 29 Ekimdede göbek atılacak değil ya...
Tam yerine denk geldi bende bu yazıyı izniyle burada kullandım.... Affeyleye...
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Erdoğan daha hükümet listesini cebinden çıkartmadan,
"Bunu yeni Cumhurbaşkanına sunmanız daha doğru olur" diyerek listeyi almamış.
Başbakan Erdoğan da yaşananları çıkışta gazetecilere şöyle açıklamış;
[I]"Listemi hazırlayıp Sayın Cumhurbaşkanımıza sunmak üzere huzurlarında idim. Kendileri ben daha listeyi çıkartmadan, listeyi hiç görmeden "bunu yeni cumhurbaşkanına sunmak daha isabetli olur" dedi, böyle bir olumlu yaklaşım gösterdi. Bana da sürpriz oldu."
Gazeteler de bunu Cumhurbaşkanı jest yaptı diye açıklamışlar web sitelerinde...
Daha dün Sayın Başbakan, "Sezer kabine listesinde bazı isimlere itiraz ederse ne yapacaksınız?" sorusu üzerine, "Sayın Cumhurbaşkanımızın tavrını bugünden kestiremem. Kendisine seçilenlerden oluşan bir kadro sunuyorum. Burada biz bir takım kuruyoruz. O takımda kimi nereye monte edeceğim noktasında ben bilirim." dememiş miydi?
Sayın Cumhurbaşkanı da, madem seçilenlerden oluşan bir kadro kuruyorsun, bir takım kuruyorsun, o takımda kimi nereye monte edeceğini de sen bilirmişsin, o zaman takımını da kardeşin onaylasın demiş olamaz mı?
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Sayın Mustafa Polat ;
Akli yetilerinizde bir sorun mu var ? Eğer varsa çözüm yeri burası değil onu öncelikle belirtmek isterim. 22 Temmuz da Abdullah Gül ile ilgilib bir seçim yapıldığından haberim yok. Onu öyle yorumlayan sahte liboşlara sahte Atatürkçülere sinir oluyorum. Bu seçim üzerine çok konuşulacak bir garip seçimdi onu kabul ediyorum. Toplumdaki bir kısım ikiyüzlülüüde göstermesi bakımından da ayrıca ibretlik olduğuda tartışılmaz. Kaldıki burada tartışılan konuyla hukukçuların milletin yüzüne tükürmesiyle milletin hukukçuların yüzüne tükürmesi arasında bir bağ kurabilmek ancak akıl fukaralığının bir sonucu olabilir. Hukukçularda milletin bir parçası olduğu gibi Ak partiye oy vermişte bir çok hukukçunun bulunduğu bir gerçektir. Aynı şekilde yüzde kırkyedi dediğiniz oy oranının tamamının Abdullah gül e onay verdiğini düşünmek veya yüzde elli üçün Abdullah gül e karşı olduğunu kabul etmekte sadece gerizekalıca bir görüş olmaktan öteye gidemeyecek bir gerçekliktir.
Kaldıki yaşadığımız yüzyılın gerçekleriyle Ulu Önder Gazi mustafa Kemal Atatürk ü ikide bir kıyaslayıp durmak ondan örneklemeler de bulunmak terbiyesizlik olduğu gibi gerçekleri görmemeye çalışma gafletinden başka bir şey değildir. Fikir ve zikir olarak Atatürk ün kestiği tırnak olamayacak ucuz çıkarcı din bezirganı politikacılarla kıyaslama yapmak tarihi inkar eden terbiyesizlikten öteye bir şey değildir. Benden size tavsiye bu kişilerle Atatürk adını yanyana getirmemenizdir.
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
Alıntı:
bahadirbuyukavci rumuzlu üyeden alıntı
Laikliği,Cumhuriyeti ve Halkın ortak "mukaddesi" olan Atatürk kavramını sömüren bir ideolojinin ürünü şahsiyet kesinlikle olmamalıdır.
Halka taraf olma korkusu içerisinde "kronikleşmiş" bir düşünce taraftarı aday olmamalıdır.
İstediği "oy" sandıktan çıkmayınca "halkı mantıksız" addeden mantıksız bir fikrin taraftarı aday olmamalıdır.
İşi-gücü "kaos,kargaşa,puslu hava" olan grubun üyesi aday olmamalıdır.
Şu anda yukarıda özelliklerini saydığım düşünceye sahip grup/gruplar ortamı germek için ellerinden geleni yapıyorlar.Uzlaşma kisvesi altında "dayatmanın kralını" yapan bu eski kralcılar artık tedavülden kalktı.
Kanaatimce şu andaki gerilim,gerilimden beslenen bu "mihraklara" göre ancak şu aday ve adayların türevlerinin/fikirdaşlarının Cumhurbaşkanı olmasıyla giderilebilir.
-Mustafa Balbay(!)
-Deniz Baykal(!)
-YÖK Başkanı v.b.(!)
Herşey ancak ve ancak olacağına varır...
Gerçekten ya bu ülkede seçim neden yapıldı ve bir partinin adayını istemeyen(!) bu halk bu partiye neden daha çok destek verdi?
Hayret yahu...
Seçimler başka bir sebeple yapıldıda bizim haberimiz mi yok?
Her aşamada "halktan" kaçanlar,hala nasıl olupda halkın karşısına çıkıp,
işte biz Laikliği savunuyoruz,Cumhuriyeti savunuyoruz diyebiliyor?
Bunlara aslında verecek yanıt dahi bulamıyorum. Beyin damarlarında zeka ve bilgi kırıntısı dahi olan birisinin böyle yazabileceğine inanasım gelmiyor . Yahu en azından desteklediğin herne ise ona yönelik bir görüş bildir. Ne büyük adammışsın neyin olup olamayacağını belirtmene rağmen halihazır mevcut kişi hakkında tek kalamın yok. İşin ilginci başka bir iletin de yok. Tıpkı diğer bazı tipler gibi bir avuç aymaz olarak girip saçlayapıp gitme üzerine kurulu düşünce fakiri beyninizin aslında bizleri düşünmeye sevk ettiği içinde teşekkür edilesi tarafı olduğunu kabul etmem gerekecek doğal olarak.
Mukaddes kutsal demektir Atatürk ise hiç bir zaman mukaddes olmamış olayıda asla istememiş şaheser bir liderdir. Atatürk yaşadığı çağın ötesinde bir dünya görüşü olan Askerlik le sivilliği çok iyi özümsemiş yoktan bir ulus kurmuş yüzyılların en büyük fikir düşünce siyaset ve asker kişisidir. Atatürk ü değerli yapan budur. Bu inancın içindeki ruhtur. Reaya bir toplumdan ulus çıkarmış kölelikten bireyliğe hiçlikten varlığa salt ve cehalet tapınmadan ilim ve irfan doğrultusunda bir dine kara cahillikten aydınlığa giden bir meşale olmuştur. Uyduruk hurafelere inamaktansa bilimi işaret etmiştir. Ama asla mukaddes olmamıştır. Vatan toprakları mukaddestir ona görede bana görede hani bugün senin beğendiklerinin üç otuz paraya satıp yok etmeye çalıştıkları mukaddes işte tam üzerine bastığın yerdir.
İşte bu mukaddesi anlayabilmen için Atatürk kafanın içinde örümcek bağlatan fesi, çağdaşlığı yok sayan kara çarşafı ulema geçinen yobazları ve onların fitne yuvaları olan tekke ve zaviyeleri kapatmış yasaklamıştır. Kaderciliği yıkıp ilmi değerler koymuştur. Hani bugün çok büyük belediye başkanları yağmur duasına çıkıp yağmur Allahtan diyip halkı kandırıyor ya Eğer Çankaya da Bir Mustafa Kemal olsaydı daha sözünün tükrüğü kurumadan kendisini dağda çoban bulacak kişi hala makamında insanlara saçmalıyorlar diyecek densizlikte. O zaman kader olarak algılanmayan olay maalesef 2007 Türkiyesinde kader oluyorsa Bazılarının Atatürk ten bahsetmeye hakkı yoktur demektir. Atatükçülüğün içini boşaltmaya çalıştığınız o dar kafanızla aklınızca bize ders vermeye kalkmanız yeter. Kendi pisliğinize Atatürk ü alet etmeyiniz. Siz sanıyor musunuz ki bu gün Atatürk olsaydı Türkiyede böyle karaçarşaflı tipler garip kıyafetli şalvarlı başı takkeli tipler dolaşabilirdi ? Bunlara iin veren polis Cumhuriyet savcısı yer bulamazdı gitmeye şimdi bunlara özgürlük diye diye sözde Atatürkçülüü savunuyorsunuz hadi oradan... Yalancı takiyeciler.
İlkede Atatürkçüyüm demek Türk üm demek neredeyse suç oldu insanlar çekinir oldu Laik düşünce yapısına inanmak kadınlar için o.. erkekler için p lik gibi anlatılırken baştaki Atatürk düşmanları tarafından bunu bana Atatürkçülük olarak yutturamazsınız. 1933 te Ne mutlu Türk üm diye bir ses Dünya ya yankılanırken 2007 de ne olduğu belirsiz birileri sen ne mutlu Türk üm dersen birileri de laga luga gibisinden anlamsız cümle kurup Atatürk ü en iyi kendisinin savunacağını söyleyerek susun diyor terbiyesizliğin daniskasını yapıyor.
Dini siyasete karıştıranın Allah belasını versin deneceğine Allah belalarını verecek diye halkı kandırmanın madah olduğu bir dönemdeyiz. Cumhuriyet savcılarımızda siesta yapıyor. Atatük atatürkü yok etmeye çalışan din bezirganlarına bıraktırılmak isteniyor yuh kere yuh...
Neyse devam edeceğim... Ayrılma bir yere.
ben bu hikáyenin neresini düzelteyim?
Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr
Erdoğan’a yakışmadı...
BİR kısım iktidar yalakalarının "türban"ı savunmak için başvurdukları üçüncü sınıf demagojiye son bir, bir buçuk senedir orada burada rastlıyorduk ama doğrusunu isterseniz bir gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da aynı malzemeyi kullanacağını hiç beklemiyorduk.
Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması ihtimali bildiğiniz gibi bir süredir akıllara, "Türkiye Cumhurbaşkanı’nın eşinin ’türbanlı’ olması Büyük Atatürk’ün kurduğu çağdaş ve modern laik cumhuriyete yakışır mı?" sorusunu getiriyordu.
Daha doğrusu eşi türbanlı bir cumhurbaşkanının temsil ettiği devlete "laik cumhuriyet" denir mi, yoksa ABD’li diplomat Richard Holbrook’un ifadesiyle "Ilımlı İslam demokrasisi" mi demek gerekir sorusuydu tartışılan...
Sayın Başbakan önceki gün yaptığı basın toplantısında, "türban"la ilgili soruya, "Bir bayan nasıl başını açma hakkına sahipse, diğeri başını örtme hakkına sahiptir. Buna kimse müdahale edemez. Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ün eşine, annesine bak. Eğer örnek alacaksan Atatürk’ün eşi nasıl giyiniyor, buna bakarsın, bu da size bir ders olur" yanıtını verdi.
Bir hikáye vardır. Bektaşi onu dinleyince, "A oğlum," demiş, "ben bu hikáyenin neresini düzelteyim? Söylediğin Peygamber Hazret-i Süleyman değil, Hazret-i İbrahim olacak. Kurban etmeye kızını değil oğlunu adamış. Oğlunun adı İsrafil değil İsmail. İsmail’in canını kurtarmak için gelen meleğin adı Azrail değil Cebrail... Gökten inen kurban keçi değil koyun..."
Başbakan Erdoğan’ın söyledikleri de öyle...
Türkiye’de kimse Anadolu’daki milyonlarca kadınımızın başını örtmesine de bir şey söylemiyor, başını örtme şekline de... İtiraz edilen "siyasi bir simge" haline gelen "türban"dan ibaret. Tıpkı bir tarihte İtalya’da Mussolini taraftarlarının giydiği "kara gömlek" gibi...
İkincisi, Atatürk’ün ne annesi Zübeyde Hanım’ın "türbanı" vardı ne de eşi Latife Hanım’ın... Onların kullandığı aynen yukarıda dediğimiz gibi yani Anadolu’da bugün de görülen "başörtüsü" idi.
Üçüncüsü... Zübeyde Hanım’ın vefat ettiği tarih 14 Ocak 1923’tür. Atatürk’ün Latife Hanım’la evlendiği tarih 29 Ocak 1923; boşandığı tarih 11 Ağustos 1925 idi. Atatürk’ün şapka devriminin tarihi 29 Kasım 1925. Daha sonraki kıyafet devriminin tarihi ise 3 Aralık 1934...
Tarihi gerçekler bu kadar açık olduğuna göre hangi izan sahibi "Atatürk’ün annesi ve eşi de devrimler sonrasında bile türbanlıydı" anlamına gelecek bir laf edebilir?
Kaldı ki Sayın Başbakan’ın "Madem Atatürk’ün eşi şapka ve kıyafet devrimlerinden önce başörtüsü takıyorlardı, o halde şimdiki cumhurbaşkanının eşi de -ona kıyasen- türban takabilir" mantığı eğer yerinde ise onu biraz daha geliştirmek mümkündür. Örneğin "Birinci Cumhurbaşkanımız Atatürk 1928’e kadar eski yazıyı kullanıyordu. Eğer Atatürk eski yazıyı kullanmakta sakınca görmediyse, bizim de şimdi eski yazıya dönmemizde bir sakınca yoktur" denebilir.
Eğer orada kalmak istemezseniz Anayasa’nın 174’üncü maddesinde yazılı olan öteki "devrim yasaları"nı da aynı mantıkla pazara sürüp, onların getirdiği kavram, kurum ve kuralları çöpe atabilirsiniz.
Hoş bu mantık ve bu gidiş başka bir yere varacağımızı da söylemiyor ya!
http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/3906427.jpgKDÖ
http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/3906428.jpgKDS
Re: Cumhurbaşkanı kim olabilir?
İşkembe-i kübradan atanlara (bal gibi bilirler aslında neyin ne olduğunu) ve bu yutturmacalara gözü kapalı inananlara ithaf olunur.
Latife Hanımefendi’ye yapılan en büyük haksızlık
İş geldi Latife Hanımefendi’ye dayandı. Yani cumhuriyetin ilk yıllarına, yani 84 yıl öncesine, yani Kılık Kıyafet Devrimi öncesine kadar uzandı.
Başbakan türban tartışmalarına Latife Hanımefendi’yi örnek gösterdi ya, bu şimdiye kadar ona yapılmış en büyük haksızlık oldu. Ona zaten çok haksızlık yapılmıştı da bu cidden en ağırı oldu.
Oysa O, o dönemde herşeyiyle ama en çok da kıyafetleriyle bir reformcuydu. Şimdi Hayrünnisa Gül’ün türbanını tartışan yabancı basın o dönemde de Latife Hanımefendi’yi merakla izliyordu. Hatta New York Times Gazetesi 14 Mart 1923’te “Bayan Kemal’in Giysileri Bir Reform Çağrısı” diye başlık atmış; onun binici pantolonuna, mahmuzlu çizmelerine dikkat çekmişti.
London Illustrated News adlı dergi Latife Hanımefendi’nin fotoğrafının altına “Türk kadını için özgürlük simgesi Kemal’in peçesiz karısı” diye yazmıştı.
Fransız Le Temps gazetesi ise “Gazi, genç karısını yüzü açık, çizmeleriyle askeri teftişlere ve lokantaya götürmekten çekinmiyor. Mustafa Kemal özellikle kadının örtünmesine karşıdır” yorumunu yapmıştı.
O evde, aile toplantılarında, yakın çevresinde başını kapamasa da Gazi ile birlikte gittiği, Gazi’yi temsil ettiği her yerde siyaset gereği örtünüyordu. Ama buna rağmen gazetelerde yayımlanan fotoğraflarda Paşa’nın yanında, erkeklerin arasında onlar kadar kendinden emin bir kadının gözükmesi hoşa gitmiyordu.
Hatta o dönemde el altından halka dağıtılan broşürlerde “Sen canınla, malınla, çalışarak verdiğin kurbanlara mukabil elhamdülillah Anadolu’nu kurtardın. Fakat padişahımızın makamını bin hile ve desise ile gasp eden ve büyük hilafete kafircesine tekmeler atan… Mustafa Kemal’i gör. Hele şu resimdeki biçare karısını dikkat gözün ile gör. Hicabından yerlere, İslamiyet ve milliyet namına yerlere geç ve geçtikçe geç! Senin ismet ocağına, namus yuvana sokulan cinayetleri, alçaklıkları gör!” sözleriyle Latife Hanımefendi hedef alınmıştı. Saldırıların dozu o kadar artmıştı ki; Paşa ile birlikte yaptıkları Adana gezisi sırasında Adana Müftüsü “ Gazi’nin karısının kıyafeti şeriata uygundur” açıklaması yapmıştı.
O hiç istemese, alışık olmasa, rahat etmese de onun kıyafetleri memleket meselesi olmasın diye kıyafetlerine dikkat etmek, içinde kendini yabancıladığı bir tarzda giyinmek zorunda kalmıştı.
Oysa evlenmeden önce de, boşandıktan sonra da ölünceye kadar başı açık yaşamıştı.
Dedim ya ona şimdiye kadar çok haksızlık yapıldı da Başbakanın yaptığı en ağırı oldu.
Latife Hanımefendi Mustafa Kemal ile iki yıl altı ay dört gün evli kaldı. Gençliğin verdiği cehalet ve hatta şımarıklıkla çok hata yaptı ama yaşam boyu süren bir inzivayla bedelini ödedi. Susmasını da, aşkını vakarla taşımasını da bildi. “Olur da Mustafa Kemal’e zarar veririm” diye aşkına saygısından kendini evine hapsetti, genç yaşta hayattan elini eteğini çekti. Ama onu hep sevdi, hep çok sevdi. Öyle ki ölene kadar yazdığı her mektubunda, her kelimedeki her “K” , kelime içinde bile olsa her “K” büyük harfle geçti. Çünkü “K” Kemal’dendi.
Ne yazık ki O’nun gösterdiği saygıyı cumhuriyetin ilanından 84 yıl sonra Sayın Başbakan gösteremedi. Zavallı Latife Hanım!
Ne bilsin 84 yıl önce çekildiğinde “Bu ne açıklık bre münafıklar” diye tepki gösterilen fotoğraflarının 84 yıl sonra türban tartışmasına konu edileceğini??
Kimin aklına gelirdi ki…
84 yıl önce yeni kurulan cumhuriyette, Kılık Kıyafet Devrimi’nden önceki fotoğrafların bugüne refere edeceği!!!
Melike İLGÜN / Gazeteport