-
Değerli Arkadaşlar,
Yine kutuplaşmalar başlıyor görünüyor, bu ve diğer bazı iletileri okuyunca bu tehlikeyi seziyorum.
1- İrticayı tek tek tanımlamaya gerek yoktur, zira irtica hepimizin bildiği irticadır. Ancak o irtica kimimizin işine gelmez, ya da tarifini ters yüz ederek irticacıyı neredeyse devrimci, mürteci olmayanı irticacı göstermek işimize gelir.
2- Bir başka forumda bir başka sevgili kardeşimiz, Kuran-ı Kerim'in toplatılması ve diğer olumsuzlukların bugünkü sosyal sorunlara yol açtığını söyleyebilmektedir. Diğer olumsuzluklar tamam da, Türkiye Cumhuriyeti'nde ne zaman kutsal kitabımız toplatılmıştır, yoksa bu ülkede yaşadığımızı sanırken başka bir yerde mi yaşıyoruz da, iddia edilen bu kadar vahim bir olaydan haberimiz olmamıştır.
3- Yine aynı sevgili kardeşimiz, sekülerizm ve irtica konulu makalesinde, başta hümanizm (sanırım bir başka forumda ben dahil bazı site yöneticilerinin de hümanist düşünceye sahip olduklarını beyan etmesi üzerine ) olmak üzere bazı düşünce akımlarını, Harun Yahya mahlası ile yazan şu bildiğimiz Adnan Hoca'nın internet sitesindeki, kabala felsefesi, Süleyman Tapınak Şövalyeleri, homoseksüellik, Mısır yazıları, masonluk ve Yahudiler vb. konulu kendi içinde çelişen zırvaları ile bunlarla bağdaştırmasından etkilenmiş, makalesinde sanırım bilmeyerek adı geçen siteden alıntılar vermektedir. Hani söyleyene değil söyletene bak derler, bundan çok uzun sayılmayacak bir süre önce adı geçen Hoca'nın ?!! ve yandaşlarının , o muazzam çiftlik evinde ayin adı altında ne herzeler yedikleri ortadayken, şimdi bu Hoca ?!! zat başımıza din bilgini kesilmiş, saçmalamaları bir yana, bir de insanları dinden çıkaracak kadar ileri gidebilmiştir.
Sevgili arkadaşlar, aklımızı başımıza toplayalım, ne yaptığımızın, ya da yaptıklarımızın kimlerin işine geldiğinin farkına varalım. Ha ben ne yaptığımın farkındayım diyorsak da , lafı eveleyip gevelemeyelim, gerçek niyetimizi söyleyelim. Bu çok daha dürüst olur, biz o görüşlere katılmasak da, yine de birer düşünce olmalarından dolayı saygı duymayı biliriz.
Selamlar,
-
Kimse bu sözü sevmez biliyorum ama gıcıklık değil mi? [}:)]
Ben demiştim...
-
Sayın HRMGR,
Yazdığınız yazıdan yada hümanistliğinizden zerre kadar haberim yok. Yada burada birileri hümanist olduklarını söyledi diye onlara laf sokuşturma çabası içerisinde de değilim. Görüşlerimi yazdım. Okuyanlar katılır yada katılmaz. Bu kadar basit. Hangi ülkede yaşadığınızı da elbette bilemem ama bu ezanın Türkçe okunması yada irtica sözlerini bana daha önceki bir ihtilali hatırlatıyor.
Peki korkuyor muyum. Asla tek korktuğum düşüncelerimin baskı altına alınıp kısıtlanmamdır. Ama ülkem için endişe ediyorum. Bir takım düşünsel nefretlerle ülkem geriye götürülsün istemiyorum. Ben her zaman söyleyeceğim. Katılmak yada katılmamak farklılıktır. Elbette destekleyenler kadar karşı çıkanlar da olacaktır.
-
Az Önceki iletimden sonra Haberlere Bakarken bakın neyle karşılaştım.
İrtica tehlikesiyle ilgili açıklamalar devam ederken Türkiye'nin 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel AKŞAM'a konuştu. Demirel, 'Çare MGK'nın tedbirler listesi çıkarmasındadır' dedi
Son günlerde asker-siyaset ilişkisi nereye gidiyor?
Kurumlar devletinde yetki, görev ve sorumluluklar bellidir. Kurumların yetkileri anayasada yazılıdır. Bu durumda kendi görevini herkes nasıl anlıyorsa öyle hareket ediyor.
Nasıl anlıyorlar?
Sayın cumhurbaşkanı kendi görevini, ülke sorunları ile ilgili olarak anayasanın 104. ve 105. maddelerinde kendilerine verilmiş yetkileri kullanma şeklinde anlıyor. Genelkurmay keza öyle. Bu durup dururken olan bir hadise değil.
Yani ortada bir irtica tehdidi var mıdır?
Onu ben tartışmam. Benim dışımda bir takım kimseler zaten tartışıyor. Ben sadece tartışılanların değerlendirmesini yapıyorum. Zaten esas sorun var mıdır, yok mudur'dan ziyade, cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı var, derken, başbakanın yok demesidir.
Ama başbakan yumuşak bir tavır içine girdi. Gelin tehdit varsa birlikte hareket edelim, diyor.
Ama ABD'den verdiği beyanatta böyle bir şey yok dedi.
Bu aşamada ne yapmak gerek?
Bir kere var mıdır, yok mudur tartışmalarını halka bırakmak olmaz. Devlet tehdide maruzsa, mekanizma olarak devleti işletmek gerek. Yani anayasanın 118. maddesine göre MGK devlete veya rejime yönelmiş tehdit ve tehlikeleri gözden geçirecek ve hükümete lazım gelen tavsiyelerde bulunacak.
Bu, ikinci bir 28 Şubat yaratmaz mı?
Önemli olan meseleye çare aramak. İkinci 28 şubat mı, üçüncü 28 Şubat mı, orası önemli değil. Vardır diyenlerle yoktur diyenler başka ülkenin insanları değil, sorumluluk hepsinin.
MGK'nın tedbir kararları çıkarması için yeterli sebep var diyorsunuz.
Başka alternatif yok. Beyanları duyduk. Ne olacak sonra? Zaten eğer cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı bir tehlikeye işaret ediyorlarsa bu hafife alınacak bir olay değildir. Benim iktidara tavsiyem bunu ciddiye alması ve ona göre hareket etmesi.
Konuşulanlar ile yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri arasındaki ilişki ne?
Çok yakından bir ilgisi olduğu kanaatinde değilim.
Bir meydan savaşı olabilir mi?
Hayır. Türkiye bir hukuk devleti, kuralları vardır. Bu kurallar uygulanıyor.
Türkiye arayışta
Mesut Yılmaz ve Hikmet Çetin ile bir araya geleceğiniz yönünde haberler çıktı. Bu haberler sizi yine aktif siyasette görme isteğinden mi kaynaklanıyor?
Bu haberler çıkar, çünkü Türkiye bir arayışın içinde. Siyaset parçalı. Boşluklar var. Halk hem sağda, hem de solda bütünleşme arıyor ama ümit verici gelişme yok.
Seçim öncesi yeni bir oluşum ihtimali var mı?
Her şey olabilir. Türk siyaseti ülkenin aradığı siyasi iktidarı çıkaramayacak durumda olamaz. Olursa bunalım demektir.
Sağ kanadı partiler üstü bir şekilde birleştirmeniz için ortaya atılan önerilere nasıl bakıyorsunuz?
Ben maraton koşusunu tamamladım. Partiler üstü diyorlar ama yeni bir oluşum parti demektir. Benim için söz konusu değil. Ama ülkenin bana ihtiyacı olursa, başka birinin göremeyeceği bir görev olursa ona kapalı değilim.
Halk seçsin
Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacak mı?
Herkes öyle diyor. Ben farklı düşünmüyorum.
Adaylığını koyarsa atmosfer nasıl olur?
Bu günkü atmosferden farklı olmaz. Türkiye hukuk devleti. Herkesin adaylığını koyma hakkı var. Adaylığı neticelendirecek olan TBMM. Onun aldığı karara kamuoyu uygun tepki verir mi, o ayrı mesele.
Siz Erdoğan'ı cumhurbaşkanlığı koltuğunda nasıl görüyorsunuz? Nasıl bir cumhurbaşkanı olur?
Benim kişilerle alakam yok.İsteğim demokratik kuralların yerine gelmesi. Meclis cumhurbaşkanını seçerse temsil eksikliği olur. Türkiye'deki oyların yüzde 26'sının temsilcisi olur. Yani dört oydan birinin. Bunda hukuk dışı bir şey yok ama anayasanın 67. maddesine göre seçim sisteminin temsilde adaleti getirmesi lazım. Eleştiri konusu olur.
Çözüm öneriniz ne?
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi. Zamanı geldi.
Halk seçse koltuğa kim oturur?
Onu kimse bilemez.
Sizin tekrar seçilmeniz yönünde teklifler gelse halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı olmak için adaylığınızı koyar mısınız?
Hayır, koymam. Ben bütün bu görevleri yaptım, en son da cumhurbaşkanlığı görevini yerine getirdim. Aday da olmam, teklif de gelse kabul etmem.
Sizin gönlünüzde yatan bir isim var mı?
Milletin gönlünde yatan kimse benim de gönlümdedir. Dünyaya uymak lazım. Özellikle Avrupa'ya. Bu gün 26 Avrupa ülkesinden 17'sinde cumhurbaşkanını halk seçiyor.
Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan ABD Başkanı Bush ile görüştü. Genel Kurmay Başkanı'nın konuşmasının aynı güne denk gelmesi görüşmeyi gölgeledi mi?
Hayır, ayrı ayrı şeylerdir.
Aktarılan olumlu havaya katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Bu görüşmeler zaten al-ver görüşmesi değildir. İyi niyet görüşmesidir. Bazen somut kararlar da çıkabilir ama iyi hazırlık yapılmamışsa bir şeyleri somutlaştırma girişimi iyi sonuç vermez.
PKK isminin geçmemesini iyi hazırlık yapılmamasına mı bağlamalıyız?
Hayır. Ancak PKK için bu zamana kadar bilinen şeylerin tekrarından başka bir şey yapılmış değil. PKK ile mücadeleyi Türkiye ABD'ye ya da Irak'a bırakıyor değil, bu mücadeleyi beraber yürütecekler.
Görüşmeye göre Türkiye ABD'den gerekli desteği gördü mü?
Bilemeyiz. Şu an sadece vaat var.
TSK'nın beyanları
TSK'nın çıkışları Türkiye'nin AB politikasını nasıl etkiliyor?
Türk siyasetinde askerin ağırlığından AB rahatsız, çünkü onların sisteminde sivil otorite askerin üzerinde.
AB'ye üye olmak isteyen Türkiye nasıl bir yol izlemeli?
Türkiye AB ile müzakere ediyor. Yani Avrupa Türkiye'ye benzemeyecek, Türkiye Avrupa'ya benzeyecek.
Askeri kanadın son çıkışları Türkiye'nin kendini AB'ye ayarlaması için şu anın doğru zaman olmadığı anlamına mı geliyor?
TC'nin kanunları böyle olduğu sürece TSK'nın o beyanları yapmasında yadırganacak bir şey yok.
Akşam
-
Yazılarımın hiç birinde dinle devlet işlerinin birbiriyle karıştırılması yoktur. Laikliğe karşı hiç bir imam olmaz. Sonuna kadar Laikliği savunurum. Ama gerçekten laikliği... Hafta sonları vs. sözleri işi sulandırmadır...
-
Sayın Yıldız ;
Somut konumuza dönersek ''karaçarşaf giyip peçeyle dolaşana kızmak ( Türkiye de) irtica mıdır ? Değil midir ?'' lütfen yanıtınızı alayım...
-
Ve arkadaşların iletilerde belirttiği birçok hususu bende onaylamakla birlikte eksiklerini tamamlamak, İRTİCA'nın geniş açılımını ortaya koyarak TAMAMLAYICI rolümü devam ettiriyorum. BELKİ DE bir adım TAMAMLAYICI olmalı... İRTİCAİ düşünce ve yapıları eleştirirken, açımlarken, dini ya da din dışı ya da her türlü görüşten İRTİCAİ düşüncelere SAPLANILMAMASI yönünden uyarılarda bulunma motivasyonuyla yaptığım değerlendirme ve görüşleri sürdürüyorum.
Eskilerden bir söz; TEVİ KENDİ EGRİSİN BİLMEZ DEVİ BOYNUN NİYE EGİRDİR (yanlış yazmış olabilirm)
GEÇMİŞİN İYİ YÖNLERİYLE HALİ YAŞIYORUZ... GEÇMİŞ OLMASAYDI ŞİMDİKİ KAZANIMLARIMLARIMIZ GÖKTEN ZEMBİLLE Mİ İNECEKTİ...
Bir Aristo'yu... Bir Eflatun'u... Bir İbn-i Sina'yı, Farabi'yi, İbn-i Arabi'yi, Sokrates'i çağ dışı ilan ederek yok sayabilir misiniz?... Ya da Onları ve söylediklerini birer nas olarak kabul edip olduğu gibi kabul edebilir misiniz?...
Bu ve diğerlerini olduğu gibi red etmekte olduğu gibi kabullenmekte ÇAĞDIŞI BİR DÜŞÜNCEDİR... Bir diğer deyişle foruma da uysun diye ; İRTİCAİ BİR DÜŞÜNCEDİR.
Evet; İrticai düşünceler klavuzu tüm hızıyla sunumlarını siz sevgili okuyuculara iletmeye devam ediyor...
-
Arkadaşlar daha önceki iletilerimde ÖSYM sınavında olmadığımızı, benimde öğrenci olmadığımı, hatta bazı arkadaşlarında benim hocam olmadığınızı defaaatle (birçok kez) belirtmiştim.
Bu nedenle testlerinize son vererek, yazılanları takip edin, ileti sunun, görüşlerinizi belirtin, İrtica'nın somutlaştırmalarına, çerçeve çizimlerine yardımcı olun...
Kendi çerçevelerinizi çizin...
Burada dayatma yok... yazılanların bir çoğu hepimizin altına imza atacağı görüş ve düşüncelerdir.
Tanımlayarak, iyi tanımlanarak, her alanda varolan, varolabilecek tüm irticali düşünceleri tartışalım... TARTIŞALIMKİ HEP BİRLİKTE ÇAĞDAŞLAŞALIM... HEP BİRLİKTE ÇAĞDAŞ MEDENİYET SEVİYESİNE ULAŞALIM...
-
Dün dündür, bugün bugündür. Dün en çok İmam Hatip açan, dinde , Kuran'da olmayan ve aslında gerçek irticanın kendisi olan tüm tarikatlara ve liderlerine yeşil ışık yakan, her seçim öncesi gidip ellerini öpen, elde Kuran söylevler veren, Cuma namazı çıkışlarını şova dönüştüren, ülkenin bu duruma gelmesinde büyük katkısı bulunan, işine gelmediğinde başörtülüler Arabistan'a gitsin diyip demokrasi havarisi kesilen bu zat, bugün de bunları diyor. Çok normaldir... Nedeni malum...
Kötü örnek, örnek olmaz derler, sevgili Ali kardeşim... Diğer bir forumda ülkenin parsellenmesine karşı mitinge davet ediyorsun, elbette orada olacağız, omuz omuza bu rezalete, bu hıyanete karşı çıkacağız. Çünkü bu ülkeyi seviyoruz. Cumhuriyeti seviyoruz, onun kazanımlarını seviyoruz, bu sayede bugün burada düşüncelerimizi korkmadan dile getirebiliyoruz.
Ezanın Türkçe okunması niye kötü birşeydir? Hatta Kuran-ı Kerim'in Türkçe okunması niye kötü birşey olsun? Halk, yüce Allah ondan ne istiyor, ne bekliyor açıkça bilse bunun ne zararı olur? Böyle bir talep, dine zarar mı verir, yoksa ona hizmet mi eder? Böyle bir talep sadece milliyetçilikle bağdaştırılması veya bağdaştırılmaması gereken bir şey midir? Ezanın, Kuran'ın Türkçe okunması-okutulmasından kimler korkar? Bu kimlerin işine gelmez? Buna karşı çıkanların karşı çıkma gerekçeleri kabul görebilecek makul düşünceler midir? Bu ve daha bir çok soru...
Kaldı ki Türkçe ezan bir ihtilalle gündeme gelmiş de değildir. Bu, Atatürk'ün bizzat istediği ve desteklediği, onun sağlığında uygulamaya geçmiş bir olgudur. Ölümünden sonra, CHP içindeki daha sonra Demokrat Parti içerisinde yer alan mürtecilerin katkısı ile uygulamadan kaldırılmıştır.
Sevgili Ali kardeşim sen bu sitenin en eskilerinden birisin, eğer sen bu site yoluyla düşüncelerini açıklayamadığını, buna izin verilmediğini iddia ediyorsan, en yenilerden biri olarak en önce ben buna karşı çıkar, bu siteden giderim. Ama düşüncelerimizi açıklayalım derken, bilmeden de olsa tarihi gerçekleri saptırmayalım, okumak güzeldir bizlere yeni bakış açıları kazandırır, ancak okurken sorgulayabilmeyi de öğrenelim. Daha önceki mesajımda belirttiğim malum site ve oradan aldığı bilgileri (bilimsel kaynak diye aldığı dipnotlarında verilen kaynakların bir kısmı hiç yoktur, o kaynakların yazarı denilen insanlar hiç yaşamamıştır, bazı kaynaklarda varolduğu söylenen bilgiler o kaynaklarda mevcut değildir, ya da tahrif edilerek alınmıştır) su katılmamış gerçekler gibi ortaya koyan onlarca sitenin yaptığı bu saptırma, en önce ne dinle ne imanla bağdaşır. Önümüze konan her bilgiye balıklama atlamadan önce doğruluğunu teyid edelim. Sanırım bu siteyi günde onbinler ziyaret ediyor, hukuki forumlar da dahil burada yazdıklarımızdan, ortaya koyduklarımızdan cezai bir (yasanın suç saydığı şeyler dışında) sorumluluğumuz yoktur ama bu forumlarda bir bilgiyi verirken, bir düşünceyi açıklarken hepimizin vicdani bir sorumluluğu olduğunu unutmamak gerekir.
Selam ve sevgiler,
-
Sayın Hrmgr,
Yazdıklarım her zaman eleştiriye açıktır. Bahsettiğiniz kişinin ne yazdığını bilmiyorum ama okuduğum kitapları var. Ancak bazı tarihi gerçekler beni düşündürüyor. Harun Yahya ortaya çıkmadan çok önce lise çağlarında Goben ve Breslav zırhlılılarının neden Yunanistandan yakıt aldığını ve bu arada peşindeki İngiliz donanmasının neden yakalayamadığını sorgulardık. Yine o çağlarda General washington'u ve napolyonu sorgulardık. Bu savaşların bir mucize mi yoksa planlanan hareketler mi olduğunu sorguladık. Ardından Çerkez Ethem gündeme geldi. Hepimiz hain bilirdik. Taki TBMM'nin tarih kitaplarına yansımayan iade-i itibar kararına kadar.
Bu aşamadan sonra resmi tarihi sorgulamaya başladık. Hitlerin yahudi mezalimindeki ilginç eylemlerini gördük. İlginçti çünkü katletme aşaması en sondu ve sadece seçkin bir takım grup kurtulmuştu.
İnsan haklaır savunucularına baktığımızda hareketin başındakilerin katliamlarını öğrendik. Ve insan haklarındki "insan" kavramının bütün insanları kapsamadığını gördük.
Tüm bunları analiz ettiğimizde karşımızdaki Avrupa çıktı. Hümanizmle kurulan Avrupanın katliamlarını okuduk. Ve şüpheli yaklaşmayı öğrendik. Buna benzer pek çok bilgi ile yaşamasak da tecrübe sahibi olduk ve birden hiç gereği yokken sanki sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi irtica tehlikesi söylemleri ortaya atıldı. Sözlerini her zaman şüpheyle karşıladığım bir eski cumhurbaşkanı kalkıp darbe yada hafif darbe sesatekleyici konuşmalar yapmaya başladı. Bunun vatanıma ne kadar zarar vereceğini bilmem endişelerimi daha da arttırdı.
Vatanseverliğinden asla kuşku duymayacağım değerli büyüklerim de işin içine girince ne oluyoruz diye sormadan yapamadım. İrtica temelde geriye dönük bir özlemdir ve dediğim gibi Ötüken ormanında at koşturmak isteyen ben de özelde bu konuda gerici sayılırım.
Sizin bahsettiğiniz dinsel anlamda irtica hep vardı ve her zaman olacak. Ama bunu toplumsal bir gerilim noktasına dönüştürmek en çok canımı sıkan konu olacaktır. Özeldeki her konuda herkesin irticai bir düşüncesi olabilir.
Çağdaşlık nedir, çağdaşlaşma nedir, Aydın kimdir sorularına cevap bulamazken kendimizden farklı düşünen herkesi irtica ilan etmek etkiye tepki sorununu da beraberinde getirecektir. Bu ise Türk milletinin her zamanki hastalığı olan içten çözülme ve çökme zürecini hızlandıracaktır. Daha az tehlikeli olanı daha çok tehlikeli olana her zaman tercih ederim.
Çünkü sugjektif genel ve soyut kavramlar ve özünde inancı barındıran hiçbir şey bunun içinde komunizm veya milliyetçilik de dahil tartışılarak çözülemez. Bu bir algı meselesidir ve insanoğlunun doğal olarak farklı olması karşımıza yüzlere genel ve soyut nitelikte tanım çıkaracaktır. Bilmem ne dersiniz. Ben gidişattan memnun değilim ve ister istemez bu söylemlerin ardındaki niyetleri araştırmak istiyorum.
Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır.