Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Sayın commodore1tr;
1) Mahkemelerden hukuki mütalaa alınamaz. Mahkemeler yol gösteren merciler değildir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi herhangi bir konuya açıklık getiremez.
2) Anayasa dahil yasaları her okuyan aynı şeyi anlasa idi yoruma ihtiyaç kalmazdı. Oysa ki yasalar yürürlüğe girdikleri andan itibaren onu yapanın iradesinden bağımsız hale gelirler ve her zaman yorumlanmaya muhtaçtırlar. Ancak yorumun kişisel duygulara veya isteklere göre değil yorum kurallarına uygun yapılması gerekir.
3) Bu konuda görüş bildiren hukukçuların çoğunluğunun "kış uykusuna devam ettikleri" fikrinize kendi adıma katılmam mümkün değil... Ama kişisel beklenti ve isteklerime göre de Anayasa'yı yorumlayamam.
Selamlar.
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Ahmet Hakan'ın yorumu ile 184'çülerin ve 367'cilerin görüşlerini okuyalım;
12 Nisan 2007
Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr
184'çüler ile 367'ciler
BAZI hukukçular diyor ki:
"Cumhurbaşkanı seçimi yapılırken Meclis Genel Kurulu'nda 367 milletvekilinin hazır bulunması gerekir."
Bazı hukukçular da diyor ki:
"Cumhurbaşkanı seçimi yapılırken Meclis Genel Kurulu'nda 184 milletvekilinin hazır bulunması yeterlidir."
Bu çok önemli bir tartışma.
Çünkü...
"367 şartı" geçerli olursa Erdoğan'ın Köşk hayali suya düşecek.
"184 yeterlidir" yorumu geçerli olursa, hayalin önünde engel kalmayacak.
Peki memleketimizin anlı şanlı hukukçularının, bir Anayasa metnini yorumlamada bu derece ayrılması nedendir?
Görüş ayrılığı, "Her türlü tefsire açık, berbat bir şekilde kaleme alınmış Anayasa metni"nden mi kaynaklanmaktadır?
Yoksa...
Amaç hukuku alet ederek Tayyip Erdoğan'ın önüne kesmek midir? Bir süredir bu sorunun yanıtını düşünüyorum.
Bir sonuca varmak için bulabildiğim yöntem şudur: "184'çü hukukçular" ile "367'ci hukukçular"ın isimlerini alt alta yazmak.
Bunu yaptım ve bir sonuca varmak yerine kafam daha da karıştı.
Belki bende oluşmayan kanaat sizde oluşur diye o listeyi aynen aktarıyorum:
* * *
İŞTE 184'ÇÜLER:
- Prof. Dr. Ergun Özbudun: Jeolojide Celal Şengör neye tekabül ediyorsa, Anayasa hukuku alanında Özbudun ona tekabül ediyor. Taha Akyol'dan alıntılıyorum: "1996-1999 arasında uluslararası sosyal bilimler endeksinde anayasa hukukçularımızın aldığı atıf sayısı toplam 34 iken, bunun 25'i tek başına Özbudun'a ait..." Yani 184'çü cephenin onuru sayılabilir.
- Prof. Dr. Hikmet Sami Türk: Geçmişte Tayyip Erdoğan'a hukuki açıdan önemli destek vermişti. Şimdi de 184'çü cephede. Partisi DSP, Erdoğan'ı Çankaya'ya çıkarmamak için miting yaparken Türk, "Hukuku siyasallaştırmayalım" diye feryat ediyor. Bu açıdan 184'çü cephenin en inandırıcı savaşçısı sayılabilir.
- Prof. Dr. Burhan Kuzu: AKP'li kimliği, ortaya koyduğu "hukuki" görüşü biraz tartışmalı kılıyor, ama o, "Vallahi de billahi de hakiki görüşüm budur" diyerek duruşunu güçlendirmeye çalışıyor. Ancak her şeye rağmen AKP'li bir kimlik taşıması durumunu epey zorlaştırıyor.
- Prof. Dr. Sami Selçuk: Yargıtay Onursal Başkanı kimliğinin yanı sıra akademik kariyeri de var. Ayrıca olaya "salt hukuk" açısından baktığı konusunda güven uyandıran bir söylemi bulunuyor. Bütün bunlar nedeniyle 184'çülerin sığındıkları en güvenilir ve sakin liman olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
- Yekta Güngör Özden: İşte en şaşırtan hukukçu! Hem ülkenin en namlı Atatürkçüsü, hem de sayısal krizde Erdoğan'dan yana tavır koyuyor. Atatürkçü cephe kendisini aforoz eder mi bilmiyoruz, ama 184'çü cephenin durumdan acayip memnun olduğunu söyleyebiliriz.
İŞTE 367'CİLER:
- Prof. Dr. Erdoğan Teziç: "Tayyip Erdoğan olmasın da ne olursa olsun" iması taşıyan basın açıklamasında, YÖK Başkanı sıfatıyla 367 meselesinden yana tavır koyması, tarafsızlığına ciddi bir gölge düşürdü. Oysa bundan 20 yıl önce yazdığı kitapta 367 şartını yazmıştı... Yani yaptığı taktik hatayla samimiyetinden kuşku duyulmasına neden oldu.
- Sabih Kanadoğlu: Olayı patlatan isim. İki önemli silahı var: Ciddi görünüşü ve söylediklerini salt hukuk çerçevesinde tutmayı başarması. "Yargıtay Onursal Başsavcısı" unvanının söylediklerine anlam kattığını da unutmayalım. Görüşlerinin "ciddi" hukukçulardan destek bulmasının da duruşunu sağlamlaştırdığını belirtmeliyiz.
- Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: Sosyal demokrat ama klasik CHP çizgisinde değil. Ödünsüz bir insan hakları savunucusu. Erdoğan'ın önünü kesmek niyeti taşımıyor. Bu yönüyle 376'cilerin en önemli kozu haline gelebilir.
- Prof. Dr. Süheyl Batum: Erdoğan'ın önünün kesilmesi söz konusu olduğunda "kim var" diye önüne arkasına bakmadan "Ben varım" diye çıkabilen bu "yiğit Anayasa hukukçusu", tabii ki beklendiği gibi 367 olayında da kendini ortaya ilk atan isim olmuştur. Yiğittir yiğit olmasına ama inandırıcı mıdır, işte burası kuşkulu.
- Ertuğrul Yalçınbayır: 184'çülerin Hikmet Sami Türk'ü var ise, 367'cilerin de Ertuğrul Yalçınbayır'ı var. "367 meselesi ciddiye alınmalıdır" diyerek, "Hukuk siyasete alet ediliyor" argümanını epeyce sarsmıştır. Bu açıdan AKP içinde "antipatik" olmayı da göze aldığını söylemeliyim.
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Ne dediysek o, merak etmeyin...
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Gökçen'in babasının TAHMİNİ: Bu sebepten AKP'nin asıl adayı Abdullah Gül olacaktır, ama Abdullah Gül son güne kadar bekleyecek, son gün adaylığını koyacaktır... Devamı İçin Tıklayınız
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Aslında yanıtını merak etmeme rağmen olmasını istemediğim olay oldu. Şimdi bekleyip sonucu göreceğiz en azından bir forum mahkeme kararlı olacak.
Kimin haklı çıkacağı önemli değil ama demokrasi kaybediyor maalesef böyle mi olmalıydı ?
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Anayasa Mahkemesi'nin kararına elbette saygı duyacağız ama görüşümüz değişmeyecek.
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Herkese Selamlar,
Öncelikle bir hukuk öğrencisi olarak buradaki bütün avukatlara ve hukukseverlere, düzeyli bir tartışma-bilgi platformu yarattıkları için teşekkür ediyorum.
Uzatmadan konuya girmek istiyorum. Gündemdeki konuya hassasiyetim nedeniyle günlerdir başka bir konuyu düşünemez oldum. Medeni bir Türk genci olarak ülkemin içinde bulunduğu durumdan, ülkemin düşürüldüğü durumdan çok derin bir üzüntü duyuyorum. Hakikaten günlerdir çok huzursuzum.
Kişisel görüşüm miyadını doldurmaya yakın bir parlamentonun Cumhurbaşkanı seçimini yeni, canlı bir parlamentoya bırakmasıdır. Yetkiyi eline bir kez alanın kendisinden sonra gelecekleri düşünmeden, kendisinin geçiçi olduğunu düşünmeden, sopa bende sopayı bırakacağım son ana kadar her şeyi yaptırmaya hakkım var mentalitesiyle hareket etmesini kabul etmiyorum.
Ben iktidar olmayı, hükümetlerin ellerine meşaleleri alarak, karanlıkta arkasındakilere süresi bitene kadar en doğru yol için rehberlik etmesi olarak görüyorum.
Gündemdeki konuyla ilgili her görüşü elimden geldiği kadar takip etmeye çalışıyorum. Bu forumda akılla temellendirilen her görüşe neyi savunursa savunsun sonsuz saygı duyuyorum ama akılla bağdaşmayan görüşlere ne yazık ki saygı duymuyorum.
Zaten ortada tartışılan ana görüşler belli. Bense hala 367 ve 184 tartışmasında bir 184'e bir 367'ye gidiyorum. Dürüst olmam gerekirse 367'ye kaymamda duygusal davrandığımı söylemeliyim.
Bana göre 80 Darbesi (Bayrak Harekatı) ülkedeki istikrarsızlık üzerine devlet otoritesini güçlendirmeye yönelik bir hareket olmuştur. 82 Anayasası da buna yönelik devletin işleyişinin tıkandığı damarları açmaya yönelik, ona kudret veren bir anayasa olmuştur. Böylece devletin işleyişinin sıkıntıya uğramadan akıcı bir şekilde gerçekleşmesi amaçlanmıştır.
Bunları göz onunde bulunduracak olursam: Cumhurbaşkanı Seçim sürecinin 4 tur ile kademe kademe kolaylaştırılarak gerçekleştirilmesi, anayasanın Cumhurbaşkanı'nı çok büyük yetersizlikler dışında mutlak suretle seçtirmeyi amaçladığına işarettir diye düşünüyorum. Dolayısıyla, "toplantı yeter sayısı yoruma açık" söz konusu maddeyi, 367'yi savunan görüşte değerlendirirsem, 82 Anayasası'nın amacına ters düşeceğimi düşünüyorum.
Burda bütün bu gerilimlere, AYM başvurusuna gerek kalmadan olacak şey, "Şık bir demokrası hareketi" idi. Bu da iktidar partisinin bu Cumhurbaşkanı Seçimi'ni, erken seçimle yeni parlamentoya bırakmasıydı. Zaten tekrar seçileceğinden bu kadar emin olan bir partinin böyle şık bir hareketle başka kesimlerden de takdir alacağı kesindi.
Yazımın son bölümünde hukuk büyüklerime şunu sormak istiyorum:
Zamanında kendi emellerine ulaşmak için , ideal hukuk anlayışının reddedeceği bir ruhla hukuku zorlayıp esnetmekle kalmayıp onu değiştiren bir partinin, ülkenin en üst üç noktasının sonuncusunu ele geçirmeleri (bana kimse T.B.M.M. Başkanı'nın tarafsız olduğunu anlatmasın, bu da hukuka aykırı bir durumdur.) söz konusu olduğunda hukukun esnetilmesi-zorlaması neden diğer örnekten daha çok tepki çekiyor?
Alıntı:
"Burda bütün bu gerilimlere, AYM başvurusuna gerek kalmadan olacak şey, "Şık bir demokrası hareketi" idi. Bu da iktidar partisinin bu Cumhurbalkanı Seçimi'ni, erken seçimle yeni parlamentoya bırakmasıydı. Zaten tekrar seçileceğinden bu kadar emin olan bir partinin böyle şık bir hareketle başka kesimlerden de takdir alacağı kesindi."
Alıntımı desteklemeye yönelik fikrim:
Cumhurbaşkanı'nın görevini devretmeye yakın dönemde yetkisi devam etmesine rağmen bir yavaşlama sürecine girdiğidir. Bunu bir yetki sahibi olan herhangi bir kamu-özel tüzel kişilerine uyarlamak çok kolaydır. Her yetki ve görev sonu zamanı bir yavaşlamayı getirir. Artık görevi devir fikri-ruhu oluşmaya başlamışır.
Ayrıca kendisinin görevi tamamen bitmeden gelecek olan Cumhurbaşkanı'nın seçiminin başlatılması da, adı konmamış bir yavaşlama sürecinin mutlak olarak varlığını kanıtlamaktadır.
İşte bu yolla da, mevcut iktidar partisinin, süresinin sona yaklaştıkça çırpınır gibi, en önemli sayılacak işlemleri yapması değil, bu işlemleri yeni bir meclise bırakmasıydı doğru olan, şeklinde düşünüyorum.
Bu yavaşlama sürecine "Yetkinlikte Yavaşlama" veya "Yetkinlikte Dinamizmin Azalması" olarak adlandırıyorum.
Saygılar,
İÜHF 2. Sınıf Öğrencisi.
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Anayasa Mahkemesi kararı hayırlı olsun. Umarım ülkemizin önünü açan bir gelişmeye vesile olur. Sayın commodore1tr'yi de Yüksek Mahkemece de desteklenen görüşlerinin haklılığına olan inancı nedeniyle ayrıca kutluyorum.
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Karar ülkemize hayırlı olsun...
Gerekçeli karar ortaya çıktığında karar hakkında hukuki yorumlar yapılacaktır ancak ben burada konunun siyasi boyutuna kısaca değinmek istiyorum.
Bu karar ülkenin önünü açmıştır. Ülke erken seçime gidecek, halkın hür iradesi yeniden şekillenecektir ve bu yeni Meclis yeni Cumhurbaşkanımızı seçecektir. (AKP ilk turu tekrarlayıp 367 arayışı konusunda saçma inadını sürdürmezse) Gönül arzu ederdi ki, AKP toplumun tüm kesimleri ile mutabakat halinde bir Cumhurbaşkanı arayışına girseydi ama olmadı, Meclisteki bir şekilde elde ettikleri çoğunluğu medyanın ABD ve AB'nin pompalaması ile halkın çoğunluğu gibi görmeyi tercih ettiler.
Bu karar sanırım en çok AKP'lileri rahatlatmıştır çünkü gerek Genelkurmay açıklaması ve gerekse önce Tandoğan ve sonrasında Çağlayan'da halkın haklı tepkisi onları ciddi şekilde köşeye sıkıştırmıştı. Karar tersi çıksaydı Cumhurbaşkanlığı seçimi AKP'lilerin elinde pimi çekilmiş bomba olarak kalacaktı. Şimdi "ne yapalım yargı böyle karar verdi" deyip, hem mazlumu oynama, bir yandan el altından karara çamur atma ve böylece geri adım atmış olmama stratejisi uygulayacaklardır.
Tabi yerseniz.
Selamlar,
Re: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Kanadoğlu'nun iddiası
Bir adam, Sabih Kanadoğlu...
O olmasaydı, ne 367 tartışması olacaktı, ne de Anayasa mahkemesinin bugünkü kararı ve siyasetin bu dönüm noktası. Ülkemizin önümüzdeki 7 yıllık kaderini değiştirecek kanun yorumunu yapan adam hukukçular tarafından hiç unutulmayacak sanırım.
Ülkemiz için hayırlı olur inşallah; bana göre, her şeyden önemlisi, umarım siyasetçilerimiz(sadece Akp'liler değil) son günlerde yaşanan bu olaylardan siyasi hayatlarının en önemli dersini almışlardır. Önce millet düşüncesiyle hareket etmek, topluma gözlerini kapamamak, kulaklarını tıkamamak, ülke menfaatlerini herşeyin üzerinde tutmak,ileriyi görmek... Çünkü ben bugünleri tekrar yaşamak istemem.