-
YİMPAŞ'ı kimler koruyor?
Hukuk ve suç duyuruları bir yanda, Yimpaş'ın patronu Dursun Uyar diğer yanda..
Almanya'nın Interpol aracılığıyla tüm dünyada aradığı YİMPAŞ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar , yaptığı açıklamayla hem uluslararası hukuku, hem Türkiye'deki yargı kararlarını, hem de hakkındaki suç duyurularını hiçe sayıyor. Eski yöneticilerinin AKP ile birlikte bakan, milletvekili, belediye başkanı, il genel meclisi üyesi olduğu YİMPAŞ'ın sahibi Dursun Uyar, yaptığı açıklamayla AKP hükümetinin Adalet Bakanı Cemil Çiçek 'i bile yalanlamaktan çekinmiyor.
Cumhuriyet 'in uzun süredir yayınlarıyla gündeme getirdiği YİMPAŞ soruşturması, Dursun Uyar'ın AKP'li bakanlarla birlikte YİMPAŞ'ın kurucularından ve eski yöneticilerinden AKP Yozgat Milletvekili İlyas Arslan 'ın cenaze töreninde objektiflere yakalanmasıyla basının ve kamuoyunun gündemine oturdu. Dursun Uyar, ilk önce Emniyet Genel Müdürlüğü sonrasında ise Adalet Bakanı Çiçek'in açıklamalarının ardından Yozgat'taki evinde bir basın toplantısı düzenledi. İşte Uyar'ın açıklamaları ve YİMPAŞ soruşturmasındaki gerçekler:
YİMPAŞ GENEL MÜDÜRÜ TUTUKLU KALDI
* Uyar, Almanya'da açılan davayla ilgili olarak şirketin genel müdürü ile iki yöneticisinin Almanya'da bulunmaları nedeniyle mahkemeye giderek ifade verdiklerini ve daha sonra serbest bırakıldığını savundu.
- Uyar'ın söylediğinin aksine Almanya'daki soruşturma kapsamında Uyar'ın bacanağı ve YİMPAŞ GmbH Genel Müdürü olan Faik Gürler 1 yıla yakın süre tutuklu kaldı.
* Uyar, ''Sadece ifade vermeye gidemediğim için, ifadem alınmak üzere Alman polisinin elinde bir yazı var. Almanya'ya gittiğim zaman gideceğim ve sordukları sorular hakkında cevap vereceğim. Bu yazı ne kırmızı bülten ile arama, ne de Interpol ile arama, kesinlikle tutuklama kararı da değil'' iddiasında da bulundu.
BAKANLIK VE EMNİYET: INTERPOL ARIYOR
- YİMPAŞ Başkanı bu açıklamasıyla Emniyet Genel Müdürlüğü'nü yalanlamakla kalmadı Adalet Bakanı Cemil Çiçek'i bile yalanladı. Uyar'ın AKP milletvekili Arslan'ın cenaze töreninde objektiflere yakalanmasından sonra ilk önce Emniyet Genel Müdürlüğü şu açıklamayı yaptı:
''Dursun Uyar hakkında, Interpol Daire Başkanlığı'nın yaptığı dosya tetkikinde, Almanya Interpolü'nce difüzyon mesajı ile Uyar'ın uluslararası seviyede aranması talep edildiği anlaşılmıştır. Difüzyon mesajı mevzuat gereği Adalet Bakanlığı'na iletilmiştir.''
Emniyet'in ardından Adalet Bakanı Çiçek'de aynen şu ifadeleri kullandı.
''YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanı hakkında iki dosya var. Biri İsviçre makamlarının bizden adli yardım talebi. Bu konuda yazılan yazıların hepsine zamanında cevap verildi. İkinci dosya Almanya Mannheim Mahkemesi'nden gelen. Ancak bana verilen bilgiye göre bu kırmızı bülten değil, difüzyon. İkisi arasında fark var. Kırmızı bültende yakalanıp iade edilmesi zorunluluğu var. Ancak söz konusu kişi TC vatandaşı olduğu için iade edemeyiz. Difüzyonda ise yakalanıp gözaltına alınması zorunluluğu var. Biz bu konuda Almanya'ya yazıları yazıp, bizde de yargılanabileceğini bildirdik. Ancak onlar orada yargılamak istiyorlar. Bizim savcılara talimat verme hakkımız yok. Savcılar yayınlarınızı ihbar kabul edip işlem yapabilirler. Bu konuda bir soruşturma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Daireler kapalı. Perşembe günü bilgi alıp bildireceğim.''
Adalet Bakanı Çiçek'in söz konusu açıklamasında, ''Yakalanıp gözaltına alınması zorunluluğu var'' ifadesi Uyar'ın basın toplantısındaki açıklamalarını tümden yalanlıyor.
SUÇ İŞLEMEMİŞ!..
* Uyar, basın toplantısında, ''YİMPAŞ ne Türkiye'de ne de ne de Türkiye dışında bir suç işlememiştir'' iddiasında bulundu.
- Yozgat 1. Asliye Ceza Mahkemesi YİMPAŞ Holding AŞ'nin Yönetim Kurulu Başkanı Uyar ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında 22 Ekim 2002 tarihinde Sermaye Piyasası Kurulu'na kayıt yükümlülüğünü yerine getirmeden yasaya aykırı olarak yurttaşlardan para toplamak suçlamasıyla 3'er yıl hapis ve 15'er milyar lira para cezası verdi.
Mahkeme heyeti 11 YİMPAŞ yöneticisine verilen cezaları ertelemedi. Ve sanıkların kaçma ihtimalleri nazara alınarak yurtdışına çıkışlarına yasak konulmasını da karara bağladı. Bu karar sanıklar tarafından 26 Kasım 2002 tarihinde temyiz edildi. Ve hâlâ Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nde görülmeyi bekliyor. Suç tarihi olarak 31 Aralık 1999 gösterildiği için davada ''7.5 yıllık'' zamanaşımı süresinin dolmasına ise sadece ''8 ay'' kaldı.
Cumhuriyet
Aykut Küçükkaya
-
27 Ekim 2006
Oktay EKŞİ oeksi@hurriyet.com.tr
Ört ki ölem!
SİZ kendinize düşeni zamanında yapmazsanız, başkaları girer devreye. Nitekim Yozgat'taki meşhur YİMPAŞ'ın Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar hakkında Mannheim Savcılığı'nın "dolandırıcılık" suçlamasıyla "tutuklanması" talebiyle 8 Şubat 2005 tarihinde (yani bir buçuk sene önce) çıkarttırdığı "difüzyon" Türk makamlarınca işleme konulmayınca, öteki haberler sökün etmeye başladı:
Almanya'da çıkan Die Welt gazetesinde dün yayımlanan Boris Kalnoky imzalı haberde, YİMPAŞ'ın Avrupalı Türklerden topladığı paraların bir bölümünün tarikatlara aktarıldığı öne sürülüyordu.
Meğer YİMPAŞ hakkında, "yüksek kar vaadiyle para toplayarak insanları aldattığı" iddiasıyla İsviçre'de de soruşturma başlatılmış.
Biliyorsunuz ilk olarak 21 Ekim tarihli Hürriyet'te, "Yozgat 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin, YİMPAŞ Holding A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkanı Uyar ve 10 Yönetim Kurulu üyesi hakkında yasaya aykırı olarak yurttaşlardan para toplamak suçunu işledikleri için, 3'er yıl hapis ve 15'er milyar lira para cezasına" hükmedildiği bildirilmiş, "bu karar önümüzdeki sekiz ay içinde kesinleşmezse, suç zamanaşımına uğrayacağı için Uyar ve arkadaşlarının yakalarını adaletin pençesinden kurtaracakları" vurgulanmıştı.
İlginçtir... Sermaye Piyasası Kurulu, yasaya aykırı şekilde yurttaşlardan para toplayan YİMPAŞ'çıları adalete sevk ediyor. Yargı kararını veriyor. Ama sıra "yargısal sürecin bitmesine ve adaletin tecelli etmesine" gelince çarklar bir türlü dönmüyor.
Mannheim'deki savcı, Interpol'e başvurarak bundan bir buçuk sene önce "Bu adamı yakalayın" anlamına gelen difüzyon çıkartılmasını sağlıyor...
Ama Adalet Bakanlığı'na gelen "difüzyon" talimatı, bir buçuk yıl boyunca bir türlü sonuca ulaşmıyor. Belli ki talep savsaklanıyor.
Kendisi de YİMPAŞ'ın kurulu olduğu Yozgatlı olan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, tanıdığı, "difüzyon"la arandığını bildiği hemşerisi Dursun Uyar için bir girişimde bulunmuyor.
Devletin çarkları dönmüyor. Kimse "Bu zatı polis aramıyor muydu?" demiyor.
Demediği gibi Adalet Bakanı sorulara:
"Biz bu konuda Almanya'ya yazılar yazıp (Dursun Uyar'ın) bizde de yargılanabileceğini bildirdik. Ancak onlar orada yargılamak istiyorlar. (...) Perşembe günü bilgi alıp vereceğim" yanıtını veriyor.
Perşembe günü Bakan'dan ses çıkmadı. Tatilden henüz dönmemiş.
Dursun Uyar'ın Ramazan Bayramı'nda Yozgat Valisi'nin ve Emniyet Müdürü'nün, "bayram tebriklerini kabul ederken" çekilmiş resmini gazetelerde gördünüzse zaten içinizden, "Ört ki ölem!" demek geçmiş olmalı.
İsmailağa Camii'nde -görenlere göre- en az 2000 kişinin gözü önünde cinayet işleniyor, bir kişi linç ediliyor, polis ne bir fail bulabiliyor ne işe yarar bir ifade alıyor.
Tarikatlar korunuyor. Sistem işlemiyor. İktidar seyrediyor.
Ne marifetli bir kadroya teslim etmişiz kaderimizi?
-
'ÇANAKKALE'DE BAL GİBİ YENİLDİK'
İstiklal Mücadelesi'nin Çanakkale ruhu ile başladığını, Çanakkale'de destanlar yazılmasına rağmen yenilgiyle sonuçlandığını belirten Bakan Çelik, tarih kitaplarında 'Müttefiklerimiz yenildiği için de bizde yenildik' şeklinde ifadelerin yer aldığını hatırlattı. Bal gibi yenildik arkadaşlar diyen Çelik, ders kitaplarında cumhuriyet ile demokrasinin de karıştırılarak anlatıldığını savundu. Demokrasi ile cumhuriyetin aynı şey olmadığını, demokrasinin 2 bin 500 yıllık tarihe sahip olduğunu, cumhuriyetin tarihinin ise Fransız İhtilali'ne dayandığını ifade eden Bakan Çelik, bütün cumhuriyetlerin demokratik olmadığını, yeryüzündeki bütün demokratik ülkelerin de cumhuriyetle yönetilmediğini söyledi. Bakan Çelik, yeryüzünde beş çeşit cumhuriyet olduğunu, bunları da totaliter, sosyalist, teokratik, bürokratik ve demokratik cumhuriyetler olarak sıraladı. Atatürk'ün cumhuriyeti kurarken demokrasinin tam manasıyla hakim olduğu cumhuriyet özleminde olduğunu vurgulayan Çelik, dünyada adı cumhuriyet olup totaliter yönetimler sergileyen ülkeler olduğunu bildirdi. Çelik, İsim değiştirmekle gerçeği değiştiremezsiniz. Bir adam aptalsa elli kere zeki deseniz, zekinin karesini, küpünü koysanız hiçbir şey değişmez. Bir şeyin isminden ziyade uygulamalar önemlidir. Yönetiminizin adı ne olursa olsun asıl erdem insandadır. Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim tercihimiz demokratik cumhuriyettir. Eğer cumhuriyeti, demokrasi sıfatından soyutlarsanız, o cumhuriyet hiçbir derdinize deva olmaz. Bu ülkede cumhuriyet benimsenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin 73 milyon insanından, 72.5 milyonu tarafından benimsenmiştir. Cumhuriyet bir ülkenin kim tarafından idare edileceğinin cevap verir. Nasıl idare edileceğinin cevabını başına getireceğiniz sıfat verir şeklinde konuştu.
-
YİMPAŞ'ın kara kutusu olarak bilinen eski yöneticisinden şok eden açıklama...
Türkiye'ye altın sokarken yakalanan Yimpaş'ın eski yöneticisi Kadir Şöhret, 'Camilerde çağrı yaptık, 3 milyar mark topladık' dedi.
Yimpaş'ta yönetim kurulu üyeliğinden 2005 sonunda ayrılan, 1997'de Türkiye'ye altın sokarken yakalanan eski yönetici-kurye Kadir Şöhret, Avrupa'daki gurbetçilerden "camilerde çağrı yaparak" topladıkları paranın 3 milyar mark (yaklaşık 2 milyar euro) olduğunu açıkladı.
Antalya'daki ofisine büyük bir Atatürk resmi asan, kapatılan Refah Partisi'nin Yozgat İl Başkanı olan Şöhret, "Atatürkçü mü oldunuz?" sorusuna "Atatürk'ü severim, tabii ki portresini de asarım. Her şeyi O'na borçluyuz. Cumhuriyetin kurucusu. O olmasaydı burada olmazdık" yanıtını verdi. Şöhret, Milliyet'e şunları söyledi:
UYAR'I BEN GÖTÜRDÜM: Dursun Uyar'ın (Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı) Avrupa'ya ayak basmasını sağlayan ilk kişiyim. Hicret adlı kooperatifi kurmuşlardı. Bana Avrupa'da yatırım yapmak istediklerini söylediler. Bir ay dolaştık, yüz binlerce mark topladık.
NAMAZ SONU ÇAĞRI: İnsanları evinde ziyaret ettik. Camide namaz kıldıktan sonra Yimpaş yatırımlarına ilişkin bilgi vereceğimiz çağrısını yaparak lokale, restoranlara davet ediyorduk.
BİLEZİKLE HİSSE: Gurbetçilerden kimi parasını, kimi kollarındaki, yastık altındaki altınlarını çıkarıp hisse senedi karşılığı verdi. Altınları getirirken yakalandım.
YÜZDE 25'İ UÇTU: Uyar "380 milyon mark" diyor, ama 3 milyar mark para topladık. Uyar, şirket zarar ederken "Kâr ediyoruz" diyor. Nasıl oluyor? Tüm şirketlerimizin cirosu 40 milyon YTL iken bugün cirolar 7-8 milyon YTL'ye düştü. Topladığımız paraların yüzde 25'i uçtu gitti.
MAKAMI SEVDİ: Uyar'ı defalarca uyardım. "Dört profesyonel adam getirelim, şirketi düze çıkarsın" dedim. Kendisi çok iyi bir insan, ama belki makamı sevdi.
AKP BİZİ İSTEMİYOR: Partilerle bağlantımız yoktur. Bu olaylar yaşanınca AKP'nin kızgınlığı dışında yardımı yok. Hatta "O insanlara (mağdurlara) yanlış yaptınız. Ne gelin, ne gidin" diyorlar.
ALDATMIŞ OLDUK: Aldatmak için yola çıkmadık, ama başarısız olunca aldatmış gibi olduk. Hissedarlar "Paramızı verin" dediklerinde vicdan azabı çekiyorum.
BÖYLE OLMAZ: Bizim "zarar edersiniz" uyarımıza rağmen şirketimizdeki Alman işçinin sözüyle yatırım yaptılar. 10 milyon marka aldığımız yeri 8 milyon marka satıp zarar ettik. Uyar "profesyonelim" diyor ama profesyonellik kâr dağıtmakla olur. Zararı "kâr ediyoruz" diye göstermekle değil.
BU KADAR PARA AKLIMA GELMEZDİ: En büyük olmayı hedefledik. Hayalimiz Koç olmaktı. Fakir bir ailenin, ortaokul mezunu çocuğu olarak bu kadar parayı yöneteceğim aklıma gelmezdi. Diğer arkadaşlar gibi her şeye "evet hocam" deseydim, ben de Mercedes'e biniyor olurdum.
ERDOĞAN'A BİLE KURUŞ VERMEZLER: Yeniden para toplamaya çıkmayız. Bize güvenip beş kuruş vermezler. Güven yüzde 200 kaybedildi. Recep Tayyip Erdoğan da gitse vermezler.
Zaman aşımından kurtardı
Şöhret, Almanya'daki Mercedes Benz fabrikasında çalışırken 1983'te Uyar'la tanıştı. 1997'ye kadar gurbetçilerden yüz binlerce mark topladı. 1997'de 23.5 kilo altını Türkiye'ye sokarken yakalandı. Yurtdışına çıkan Şöhret, hakkındaki dava zaman aşımına uğrayınca 2004'te Türkiye'ye döndü. 2005 sonuna kadar Yimpaş şirketlerinde yönetim kurulu üyeliği yapan Şöhret, Uyar'la "yönetim tarzı" konusunda anlaşamayınca istifa ederek Antalya'ya yerleşti.
İsviçre, Türkiye'yi geçen yıl uyarmış
Yimpaş'la ilgili bilgi veren İsviçre heyeti, para aktarılan hesap sahipleri arasında 'Türkiye'de tanınmış ve politik kişilerin de bulunduğunu' belirtti
TOLGA ŞARDAN Ankara
İsviçre Federal Adalet Bakanlığı'nın, Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar hakkında "nitelikli dolandırıcılık" suçundan başlatılan soruşturma çerçevesinde Türkiye'deki bazı tanınmış ve politik kişilerin hesaplarına para aktarıldığı bilgisini Türk yetkililere aktardığı öğrenildi.
Federal yetkililer katıldı
Alınan bilgiye göre, İsviçre ile Türkiye arasında, Yimpaş ve Uyar'ın faaliyetlerine yönelik bilgi alışverişi, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Hanefi Avcı'nın İsviçre'ye 2005'te yaptığı ziyarette başladı.
Ekibiyle gittiği İsviçre'den Uzan dosyası için bilgi isteyen Avcı'nın İsviçre Federal Polisi ile yaptığı görüşmelere bir süre sonra Federal Adalet Bakanlığı yetkilileri de katıldı. İsviçre heyeti, uyuşturucu ticareti ve organize suçlarla mücadelede işbirliği mesajları verdiği Türk heyetine beklenmedik biçimde Yimpaş soruşturmasını da anlattı.
Yimpaş'ın İsviçre'den Türkiye'ye yönelik para hareketleri konusunda bilgi veren İsviçre heyeti, para gönderilen hesap sahipleri arasında "Türkiye'de tanınmış ve politik kişilerin de bulunduğunu" öne sürdü. Ancak isim verilmedi.
Avcı, Türkiye'ye dönünce emniyet, Yozgat Başsavcılığı'ndan soruşturma başlatmasını istedi. Ancak, yurtdışı bağlantılı soruşturma yürütme yetkisi bulunmadığını bildiren başsavcılık, talebi reddetti. Soruşturma üç hafta sonra Ankara Başsavcılığı tarafından başlatıldı.
1 yıldır süren çeviri
Almanya'nın çıkardığı difüzyon belgesine rağmen Türkiye'de hakkında yakalama kararı çıkarılmaması nedeniyle gözaltına alınamayan Uyar ve Yimpaş hakkında İsviçre'den 2005'te gönderilen 14 klasörlük belgenin bir yıldır Türkçeye çevrilemediği belirlendi.
Profesyonel tercüme bürolarından yardım alınabilme imkânı bulunmasına rağmen belgelerin hâlâ tercüme edilemediği ortaya çıktı.
Bakan Coşkun: Biz müneccim değiliz
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Almanya'nın Essen kentindeki Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı'nın (TAM) onuruna verdiği resepsiyonda soruları yanıtladı. Coşkun'un, "Yimpaş'ın Almanya'daki açılışlarına katılmıştınız. Şimdi ne hissediyorsunuz?" sorusuna yanıtı şu oldu:
"Başbakan'ın dediği gibi taş üstüne taş koyanın başımızın üstünde yeri vardır. Bu arkadaşlar o günlerde gayet iyi durumdalardı. Zaten ortaklar da o havayı görmeseler paralarını vermezlerdi. Açılışa davet ettiler, Frankfurt'a geldim. Böyle bir krizle karsılaşacaklarını bilemezdim ki. Bundan dolayı siyasileri suçlamayın."
Coşkun, "Die Welt, Yimpaş aracılığıyla vatandaşlardan toplanan paranın AKP'nin seçim kampanyalarında harcandığını iddia ediyor. Bu iddiaya ne diyorsunuz?" sorusuna da "Gazete her türlü yorumu yapabiliyor. Ben de sizin gibi okudum" karşılığını verdi.
Bakan Çiçek: Belge getirsinler
Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, dünkü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Yimpaş skandalıyla ilgili kısa bir açıklama yaptı. Çiçek, "Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar korunuyor mu?" sorusuna, "Bu konularla ilgili kim 'korunuyor' diyorsa bilgisini, belgesini ortaya koyar. Yargı mercileri de bunun gereğini yapmaya çalışır" yanıtını verdi.
Yimpaş'a kaç kontenjan verdiniz?
CHP'li Ahmet Ersin, Başbakan Erdoğan'a, bağış karşılığı Yimpaş'a milletvekili ve belediyelerde kontenjan verilip verilmediğini sordu
ANKARA Milliyet
CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, kuruluş aşamasında AKP'ye yaptığı iddia edilen yüklü bağışlar karşılığında Yimpaş'a milletvekili kontenjanı verilip verilmediğini sordu.
Bürokraside kimler var?
Ersin, Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na sunduğu soru önergesinde, Yimpaş kontenjanından seçilen bazıları bakan olan 20'ye yakın AKP'li milletvekili bulunduğu iddialarını gündeme getirdi.
Yimpaş'ın bazı eski yönetici ve yakınlarının, AKP'den belediye başkanı ve belediye meclis üyesi seçildikleri, bazılarının da bürokraside görevlendirildiği yolundaki iddiaları anımsatan Ersin, şu sorulara yanıt istedi:
Kuruluş aşamasında AKP'ye yaptığı yüklü bağışlar karşılığında Yimpaş'a milletvekili kontenjanı verildiği doğru mudur? Yimpaş'ta yöneticilik yapmış ve yönetici yakını olan bakan ve milletvekilleri kimlerdir?
Yimpaş kontenjanından seçilen belediye başkanı, belediye meclis üyesi ile bürokraside görevlendirilen kaç kişi vardır?
Uyar'la görüştünüz mü?
Ersin, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun yanıtlaması istemiyle verdiği önergede de Yimpaş ve aynı yöntemle çalışan İslami holdinglerin yaptıkları soygunlar deşildikçe ucu hükümete uzanan ekonomik bir Susurluk çıktığını öne sürdü. Ersin, Aksu'ya AKP Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın cenaze töreninde, Uyar'la kısa bir görüşme yapıp yapmadığını sordu.
Uyar, 2000 model 'S' serisi Mercedes'te
Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar, kullandığı Mercedes marka araçla da dikkat çekiyor.
Yimpaş mağdurlarına yönelik haberleri "ajitasyon" olarak nitelendiren Uyar'ın aracı 2000 model.
Uzmanlar, yenisi 155 bin-245 bin euro arasında olan S serisi 2000 model Mercedes aracın değerinin, modeline göre 35 bin-55 bin euro arasında değiştiğini kaydetti.
Milliyet
Önder YILMAZ
-
15 Kasım 2006
Emin ÇÖLAŞAN ecolasan@hurriyet.com.tr
Avrupa kültür başkenti(!) İstanbul
AB bize çok, çok büyük kıyaklar yapıyor. En son kıyak: "İstanbul, önceki gün yapılan törenle 2010 yılı Avrupa kültür başkenti ilan edildi."
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş. Nasıl bir "kültür başkenti" olacak İstanbul?
Yağmur yağsa da, yağmasa da felç olan trafiği ile mi?
Altyapı yokluğu ile mi?
Her yeri kazılmış, altüst edilmiş, devletin ve milletin paralarını toprağa gömen, har vurup harman savuran İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile mi?
Soyulmamış ev ve işyeri neredeyse kalmamış bir kent. Gasp, kapkaç, hırsızlık, uyuşturucu, fuhuş, kaçakçılık, rüşvet ve bütün suçlar almış başını gidiyor. Türkiye genelinde olduğu gibi polis sindirilmiş. Yaklaşık l5 milyon nüfusunun yarısı açlık çekiyor. Sokaklar suçlu dolu. Gece ve gündüz her an gasp, kapkaç kurbanı olabilirsiniz. Polis özellikle hırsızlık olaylarından bunalmış, işin ucunu bırakmış.
İmar yağması, rant paylaşımı almış başını gidiyor.
Türkiye genelinde olduğu gibi vurulan her kazmada yolsuzluk, avanta, hortum, partili yandaşları zengin etme var.
Kısaca anlattıklarım, İstanbul'u "Avrupa'nın kültür başkenti" yapmaya fazlasıyla yeterlidir!
Yakışır!
Bu "müjdeli" kültür başkenti (!) olma haberini dün Turizm Bakanı Atilla Koç açıkladı. Açıklarken inanın ki uyumuyordu!
En azından gözleri açıktı.
Bu kez uyuyanlar Ankara'da idi! Başkentte toplanan Milli Eğitim Şûrası toplantısında Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik konuşurken, onu dinleyenlerin büyük bölümü uykuya dalmıştı. Dün gazetelerde fotoğraflarını görmüş olmalısınız.
Cumhurbaşkanı Sezer bu toplantının hangi amaçla yapıldığını iyi biliyordu. Bu yüzden katılmadı, mesaj da göndermedi. Laik ve milli eğitimi yok edip yerine hurafeleri getiren Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in düzenlediği ve çoğunluğun horul horul uyuduğu toplantıya karşı en güzel tavrı sergilemiş oldu.
FETHULLAH GÜLEN BAĞIŞI
DÜN yine gazetelerde okuyunca şaşırdım. ABD'de yaşayan Fethullah Gülen adına, cemaati ilginç bir "bağış" yapmış.
Bağış miktarı 2 milyon dolar!
Bağışın yapıldığı yer ABD'de Hartford Seminary papaz okulu. Dünya üzerinde Hıristiyanlığı yaymak için çalışan bir misyoner okulu.
Cemaat adına bağışı yapan ise Fatih Üniversitesi mütevelli heyeti üyesi Ali Bayram. Bu üniversite zaten Fethullah Gülen cemaatine ait.
Bağışın nedeni ise, papaz okulunda modern İslam üzerinde araştırma yapılmasını sağlamakmış!
Papaz okulunun başı 2 milyon doları alınca memnuniyetini dile getirmiş ve cemaate teşekkürlerini iletmiş. Bunun, aldıkları en büyük para yardımı olduğunu söylemiş.
Bu paranın nereden, hangi kaynaklardan elde edildiğini elbette bilemeyiz. Ancak Gülen cemaati ile ABD-AB ve Hıristiyanlar arasındaki yakın ilişki ortada.
Şimdi Türkiye'de geçerli akçe şu:
Bir yanda insanları Müslümanlığı kullanıp içine alacaksın, türban sömürüsü yapacaksın, öbür yanda ise Hıristiyanlara selam gönderip gerekirse para vereceksin! Meclis'te Vakıflar Yasası çıkarıp azınlık vakıflarını ihya edeceksin ki, AB ve bilumum Hıristiyanlara hoş görünesin!
Böyle ikili oynayacaksın.
Vay benim bunlara kanan insanlarım!
İçki cezası
AKP'li Üsküdar belediyesinin görevlileri, parklarda ve korularda içki içenleri yakalıyor! Geçtiğimiz ağustos ayında 220 kişiye adam başı 132 YTL para cezası kesiyor. Üstelik isimlerini belediyenin internet sitesinde yayınlıyor.
Bu nasıl çağdışı bir uygulamadır?
Bu kafalar nerede yaşıyor? Burası İran mı, Suudi Arabistan mı, Afganistan mı, neresi?
Yoksa içki ve tütün içenlerin yakalanıp falakaya yatırıldığı 4. Murad dönemini mi hortlatmaya çalışıyorlar?
Bunlar bu kafalarla mı AB'ye girmeye kalkışıyor?
Ahhh, ellerinde tam güç ve yetki olsa daha neler yapacaklar da, onu yapamıyorlar.
-
İşte Meclis'in vukuatlı vekilleri !
AKP Mersin Milletvekili Ali Er'in silahlı seçmenini polislerin elinden alarak Meclis'e sokmasıyla başlayan skandala yenileri eklendi. TBMM Başkanı Bülent Arınç olayı kınarken, AKP, CHP, Anavatan ve DYP'ye yazı göndererek, "güvenlik görevlilerine hakaret eden, izinsiz silah sokan ve kuralları ihlal eden" vekillerin tutanaklarını bildirdi. 343 milletvekilinin 974 ayrı tutanağını siyasi partilere gönderen Arınç, ilgili vekillerin uyarılmasını istedi. VATAN, iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri ile danışmanlarının adının karıştığı skandal tutanaklara ulaştı. Utandıran tutanaklara göre cephanelik gibi makam araçlarını Mecmlis'e sokmaya çalışan bile var. Ayrıca özel kalem müdürleri ile danışmanlar da vekillerden aşağı kalmıyor, güvenlik görevlilerine tehdit yağdırıyor...
23 KİŞİLİK HEYETİ MECLİS'E KARTSIZ SOKTU
Seçmeninin silahını beline takarak içeri alan AKP'li Ali Er'in sicil dosyası kabarık çıktı. 5 dönemdir üst üste milletvekili seçilen Ali Er, 2003 yılında Mersin'den gelen bir heyeti arama yaptırmadan ve güvenlik kontrolünden geçirmeden TBMM'ye aldı. 9 Ocak 2003 tarihinde yaşanan skandal, tutanağa şu şekilde girdi:
"Ali Er ile birlikte Mersin Sanayi ve Ticaret Odası'ndan 23 kişilik bir heyet tüm ikazlarımıza rağmen güvenlik kontrolünden geçmeden ve ziyaretçi kartı almadan Sayın Ali Er'in refakatinde TBMM kampusüne giriş yapmıştır."
KIZIMA SAYGISIZLIK ETME, AĞZINI DAĞITIRIM
CHP Muş Milletvekili Şerif Ertuğrul, makam aracıyla Meclis'e girerken görevli polis memurunu yanına çağırarak tehdit etti. Polis memuruna, "Sen benim kızıma saygısızlık ediyorsun, daha önce bir iki kere ticari oto ile içeriye almamışsın, iner kafanı kırarım, ağzını dağıtırım" diyen Ertuğrul, polisin durumu izah etmek istemesine karşın hakaret etti: "Arabamdan iner seni döverim, ağzını burnunu kırarım. Seninle daha sonra görüşeceğiz."
ARTİSTLİK YAPMAYIN KİMLİĞİME BAKMAYIN
7 Kasım 2006 tarihindeki AKP grup toplantısını izlemek için Meclis'e gelen Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcısı Çağatay Kılıç da, kimlik kontrolünden geçmesini isteyen polislere, "Nedir sizin Başbakanlık personeliyle bir sorununuz mu var? Başkalarını kimlik kontrolü yapmadan alırsanız hakkınızda soruşturma açtırırım. Siz bana artistlik yapmayacaksınız" diye tepki gösterdi.
BAŞKANIN OTOSU CEPHANELİK GİBİ
Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, resmi plakalı aracıyla TBMM'ye girişinde güvenlik kontrolünden geçirildi. Polislerin "Otomobilde silah var mı?" sorusuna "Hayır" cevabı verilmesine rağmen, aramada araçta çıkan silahlan tutanağa şu şekilde girdi: "9 mm çapında B-Browing silah, 20 adet kutu içinde 9 mm fişek, 6 adet 7.65 mm fişek, 1 adet stianles marka çakı, Blow marka cal-45 havalı tabanca." Bolu Milletvekili Mehmet Güner ile telefonla görüşen Başkan Yılmaz, vekilin aracıyla içeri alındı. Başkanın makam otosu ve silahlar ise Meclis dışında bekletildi.
TBMM'YE POMPALI SOKMAYA ÇALIŞTI
CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ı ziyaret gelen İlhami Sarıtoprak isimli vatandaşın arabasında ise 2 adet pompalı bulundu. Pompalı silahlar tutanağa "2 adet Hilal yarı otomatik 12 çapında pompalı ruhsatlı silah" şeklinde yazıldı.
DANIŞMAN: BENİ TANIYIN KARDEŞİM!
TBMM giriş kapılarında yaşanan olaylara ilişkin tutanaklar sadece vekillerle sınırlı değil. Örneğin AKP Grup Başkanvekili ve Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in Danışmanı Faruk Çakmak hakkında birden fazla tutanak var. Bursa'dan gelen bir heyette silah bulunması nedeniyle görevlilerle misafirler arasında ilginç diyaloglar yaşandı. Silahını emanete bırakan Bursa heyeti başka kapıdan çıkmak isteyince polis engel oldu. Faruk Çakmak, polislerin yanına gelerek, "Ben Sayın Faruk Çelik'in danışmanıyım. Siz nasıl Bursa ili belediye başkanlarının aracını Dikmen kapıdan çıkartmazsınız. Ben sizi müdürünüze şikayet edeceğim. Onların silahı bende. Onlar Dikmen kapıdan geçsin, yarın bunu size soracağım" diye görevlilere bağırdı. Bir başka tarihte x-ray cihazından geçmek istemeyen Çakmak, "Beni tanıyın kardeşim, sizin isminiz ne?" diye polislere bağırdı.
Vatan
-
17 Kasım 2006
Emin ÇÖLAŞAN ecolasan@hurriyet.com.tr
Kısa kısa Türkiye...
EMEKLİ Korgeneral Nevzat Bölügiray'dan mektup aldım. Pek çok konuya değiniyor ama biri özellikle önemli. Askerin endişesini dile getirirken soruyor:
"Tayyip Erdoğan veya aynı kafada bir yandaşının -hiç fark etmez- cumhurbaşkanı olması durumunda, laik rejimin güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta katının, onların istediği gibi biçimlendirilmesi nasıl önlenecek? Bu biçimlendirme Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı imzalarıyla yapılıyor.
Şimdi düşünelim, kararnamede Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Başbakan Abdullah Gül ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzaları olacak ve TSK komuta kademesiyle bile istedikleri gibi oynama olanağını bulacaklar..."
Gerekirse TSK'nın kurallarını bile çiğnemeyi göze alacaklar. Bölügiray Paşa çok duyarlı bir konuyu gündeme getiriyor. Bu üçlü eliyle önümüzdeki 30 Ağustos'tan başlayarak ciddi sıkıntılar olabilir. Türkiye bu sıkıntıları göğüsler ve boyun eğer mi? Hayır. Önümüzdeki süreç çok zorlu ve gergin geçecek.
* * *
Eğitimde "millilik" kavramını yok ettiler, eğitimi hurafelere ve kendi seçmece kadrolarına teslim ettiler. Birkaç gün önce Ankara'da Eğitim Şûrası topladılar. Çağrılanların büyük bölümü kendi adamlarından ve elemanlarından oluşuyordu. Kendin pişir kendin ye yöntemiyle kararlar aldılar, oyladılar, kabul ettiler!
Hüseyin Çelik isimli şahsın getirdiği önerilere hangi bürokrat, hangi öğretmen, hangi müdür karşı çıkabilirdi? Karşı çıkan, başına neler geleceğini elbette bilirdi.
Bağımsız kişi ve kuruluşlar ise komedinin bu kadarına dayanamayıp şûra toplantılarını terk ettiler.
Göstermelik şûranın neredeyse tek amacı, üniversiteye girişte imam hatip okullarına eşit katsayı uygulanması idi. Göstermelik oylamalarla, yaptırımı olmayan kararları kabul ettiler. Şimdi Hüseyin Çelik isimli Eğitim Bakanı ve ekibi, bu kararlara dayalı olarak demeçler verecekler, YÖK'ü suçlayacaklar.
Demek ki ülkemizde eğitimin tek sorunu imam hatiplilerin üniversiteye girişi imiş ve şûra bunun için toplanmış.
Seçime az kaldı! Türban sorununu bilerek çözmediler. Ellerindeki sömürü oyuncağını bırakmadılar. Şimdi aynı numarayı imam hatipler için yapıyorlar. Bunu da çözmeyecekler ama topluma "biz elimizden geleni yaptık" diye masal okuyacaklar. Bu kez imam hatip sömürüsüyle oy avcılığına çıkacaklar.
* * *
Meclis, kaçakçılık yasa tasarısını görüşüyor. Hayali ihracatçılara af geliyor. Niçin geliyor?.. Çünkü Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da Al Baraka'daki yöneticiliği döneminde hayali ihracat olaylarına karıştı. Ancak milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamıyor.
AKP iktidarı şimdi hayali ihracat yapıp devleti soyanlara af getiriyor.
Radikal Gazetesi'nin dünkü manşeti her şeyi açıklıyordu: "Yedinci kez af girişimi. Kurtarın Kemal Abi'yi, bitsin bu komedi!"
* * *
Devlete, Hazine'ye ve BOTAŞ'a katrilyonlarca lira, yüz milyonlarca dolar borçlu olan ve bunları ödemeyen, parası olduğu halde ödemeyeceğini açıklayan bir Ankara Büyükşehir Belediyesi ile ona bağlı EGO isimli kuruluşu düşünün!
Doğalgaz parasını halktan peşin alıp cebe atanlar, BOTAŞ'a para ödemiyor! Peki bu paralar nereye gidiyor? Durum öyle ki, BOTAŞ, EGO'nun banka hesaplarına haciz koydurdu. Borcun bir bölümü ödenince haciz kaldırıldı.
Kamu kuruluşları arasında laçkalaşan katrilyonluk para hikáyeleri.
Bu tablo karşısında Enerji Bakanı açıkladı: "EGO'yu özelleştireceğiz."
Peki özelleştirme öncesinde, bu olanların sorumlularından hesap sorulmayacak mı? Onların tamamının AKP'li olması, hesap sorulmasına engel mi?
Dahası da var. Katrilyonluk borcu olan bir kuruluşu kime, nasıl ve hangi koşullarla, kaça satacaksınız? Kötü yönetilen bir kamu kuruluşunun elden çıkarılmasına neden olanlara bir yaptırım uygulamayacak mısınız?
Bunların yaptığının ceremesini halkın çektiğini, bunların yüzünden doğalgaza bu yıl yüzde 27 zam yaptığınızı unuttunuz mu?
Bu devletin Başbakan'ı, bakanları, teftiş kurulları nerede? Bunlar araştırılmazsa Türkiye'de ne araştırılır? Particilik bu boyuta mı vardı?
Sevgili okuyucularım, sizlere Türkiye gündeminden birkaç olayı kısaca sundum. Devlet Bakanı Ali Babacan'ın Danimarka'ya girerken yarım saat havaalanında bekletilip üzerinin aranmak istenmesine, Türkiye'nin saygınlığının bu iktidarın elinde ne duruma düştüğüne değinecek yer kalmadı!
Kısaca yazdığım bu konular, ülkemizin nerelere sürüklendiğinin göstergesidir.
İster gülün, ister ağlayın, ister kara kara düşünün! Karar sizindir.
Hürriyet
-
AKP'li belediye başkanının kardeşine yaptığı "kıyak" hakkında dava açıldı..
Adana'da, "zimmet ve görevi kötüye kullanmak" suçundan Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Merkez Yüreğir İlçesi Havutlu Beldesi Belediye Başkanı AKP'li Mesut Ekici hakkında, imar planında yol olarak görülen yere kardeşi için dinlenme tesisi yaptırdığı iddiasıyla 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yeni bir dava açıldı.
Yüreğir Kaymakamlığı'na yapılan ihbarda, Havutlu Belediye Başkanı Mesut Ekici'nin Havutlu Beldesi 5 nolu ve Seyhan 194 nolu paftalarında kadastro yolu olarak görülen alanda, belediye araçlarını kullanarak kardeşi Mehmet Can Ekici için park yeri ve dinlenme tesisi yaptırdığı bildirildi.
Kaymakamlık yaptığı inceleme sonunda Ekici'nin hem yolu kullandırdığı, hem de belediye olanakları ile düzenleme yapıp, görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle dosyayı, dava açılması için Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdi. Savcı Ahmet Gökten, soruşturma sonunda AKP'li Ekici hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle Adana 1'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açtı. İddianamede, "Kadastro yolu olarak görülen alana, Havutlu Belediyesi kendi araçlarını ücreti mukabilinde de olsa kullanarak İmar Yasası'na aykırı bir yapının yapılmasında kullandığı, söz konusu yerin, park yeri ve dinlenme tesisi olarak Belediye Başkanı'nın kardeşi Mehmet Can Ekici tarafından ticari amaçla işletilmesi ve Belediye Başkanı'nın kadastro yolunu korumayıp işgaline yardımcı olduğu'' ifadelerine yer verildi. Başkan Ekici'nin bu davadan yargılanmasına önümüzdeki ay başlanacak.
ZİMMETTEN DE YARGILANIYOR
AKP'li Ekici ayrıca "Zimmet ve görevi kötüye kullanmak" suçlarından Adana 3'ncü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 27 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Başkan Ekici, belediyenin araçlarını kullandırmak, Büyükşehir Belediyesi'nden yardım amacıyla aktarılan 30 bin YTL'yi zimmetine geçirmek ve ihalelere fesat karıştırmakla suçlanıyor. Başkan Ekici'nin zimmetine ne kadar para geçirdiğini ise Sayıştay bilirkişileri belirleyecek.
SEÇMENLERİN İSİMLERİNİ SİLDİRMEKTEN CEZA ALDI
2 ayrı ceza davasından yargılanan Başkan Ekici, 2004 yerel seçimlerinde 487 seçmenin isimlerini sahte belgelerle seçim kütüklerinden sildirdiği iddiasıyla geçtiğimiz nisan ayında Adana 2'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezasına mahkum edilmiş ve bu cezası ertelenmişti.
Başkan Ekici ise mahkemede yaptığı savunmalarında, hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na 40'a yakın şikayet dilekçesi verildiğini belirterek, "Bu şikayetler hakkında takibat yapılmasına gerek olmadığına karar verildi. Ben belediyeyi 2 milyon YTL borçla devraldım. SSK'ya borçlarımız vardı. Kurum borçlarımız nedeniyle takipte olduğumuzdan sürekli olarak banka değiştirdik. Suçsuzum. İftira atıyorlar'' dedi.
Milliyet
-
Hükümet kritik atamalar için Cumhurbaşkanı Sezer'in görev süresinin dolmasını bekliyor.
Çankaya'nın vetoları nedeniyle istediği isimleri kurumların başına getiremeyen hükümet MGK Genel Sekreterliği, Emniyet Müdürlüğü gibi kritik mevkilere atamalar yapmak yerine, Cumhurbaşkanı Sezer'in görev süresinin dolmasını bekliyor
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile hükümet arasındaki atama çekişmesi, Sezer'in son aylarında da sürüyor. Sezer'in son dönemine, Emniyet Genel Müdürlüğü, MGK Genel Sekreterliği, SPK Başkanlığı, Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı gibi güvenlikten ekonomiye birçok kritik koltuğa yapılacak atamalar denk geldi. Hükümet sorunu aşmak yerine bu koltukları mayısa kadar vekillerle ya da mevcutlarla sürdürmek niyetinde. Çoğu Milli Eğitim Bakanlığı üzere hükümetin atadığı ve halihazırda görevdeki vekil sayısı 300'ü geçti.
Hükümette sıkıntı yaratan, mayısa kadar bekleme eğilimine girilen atamalar şunlar:
MGK Genel Sekreteri: Hükümet, MGK'nın sivilleştirilmesi ardından genel sekreterliğine getirilen Büyükelçi Yiğit Alpogan'ı, iki senelik görevi ardından Londra Büyükelçiliği'ne atama kararı aldı. Alpogan'ın yerine de aralarında Varşova Büyükelçisi Ecvet Tezcan, Paris Büyükelçisi Osman Korutürk'ün de bulunduğu isimler geçmeye başladı. Ancak Cumhurbaşkanı Sezer'in Ecvet Tezcan için düzenlenecek bir kararnameyi onaylamayacağı, aklında Avrupa'da görev yapan bir başka büyükelçinin ismi olduğu duyumu hükümete kadar ulaştı. Sezer'in reddi olasılığına karşı genel sekreterlik için kararname hazırlanmadı. Yeni bir atama yapılmaması ve mayıs ayına kadar beklenmesi seçeneği öne çıktı. Bu durumda Londra Büyükelçisi Akın Alptuna ve Varşova Büyükelçisi Ecvet Tezcan da görevlerini sürdürecek.
Emniyet Genel Müdürü: Genel müdür Gökhan Aydıner, 5 Aralık 2006 akşamı yaş haddinden emekliye ayrılacak. Ancak Aydıner, kalp rahatsızlığı nedeniyle görevini erken bıraktı. Baypas olan ve üç ay rapor alan Aydıner, vekâletini Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Necati Altıntaş'a bıraktı. Bu durum Emniyet'in yeni patronunun kim olacağı tartışmasını erken başlattı. Şimdilik dört valinin ismi ön planda; İstanbul Valisi Muammer Güler, İzmir Valisi Oğuz Kaan Köksal, Adana Valisi Cahit Kıraç, Konya Valisi Atilla Osmançelebioğlu. Hükümet,yeni ismi Sezer'siz belirleme kararı alırsa, yeni Cumhurbaşkanı seçilene kadar Emniyet, Altıntaş tarafından vekâletle yönetilecek.
SPK Başkanı: Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Doğan Cansızlar da emekli olan üst düzey bürokratlardan. Doğan Cansızlar'ın yerine atanacak isimde öncelikle AKP içinde 'uzlaşma' gerekiyor. Ekonomiyle ilgili bakanların bu koltuğa ayrı isimler önerdiği biliniyor. Ancak burada da asıl sorun, AKP'nin uzlaşacağı isme Sezer'in onay verip vermeyeceği olacak.
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı: Sezer, hükümetin Merkez Bankası için gönderdiği ilk isimleri veto etmişti. Atamanın yapıldığı dönemde dünyada yaşanan ekonomik kriz Türkiye'yi daha çok etkilemiş, bunda atamanın gecikmesinin de etkili olduğu iddia edilmişti. Sezer ve hükümet sonunda Durmuş Yılmaz isminde anlaştı. Yılmaz da yardımcılarını belirleme sürecini başlattı. Yılmaz, hükümete, bankanın New York temsilcisi eski Para Piyasaları Genel Müdürü Akil Özçay'ın ismini götürdü. Ancak isim kabul görmedi ve Yılmaz'dan listesini genişletmesi istendi. Listeye daha sonra Durmuş Yılmaz'ın, Hazine Kontrolörler Kurulu Başkanı Hikmet Esen'i de eklediği, ancak bu ismin de Devlet Bakanı Ali Babacan'dan döndüğü ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Sezer'in bu atamayı da veto edeceği iddia ediliyor.
Radikal
-
Acarlar'ın Beykoz'daki ormanları nasıl imara açtırdığı ortaya çıktı..
Acarlar, aslında bir çivinin bile çakılamayacağı Beykoz'daki özel Serdaroğlu Ormanı'nı İstanbul 3 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyelerinin yasadışı işlemleriyle imara açtırdı. Olayın ortaya çıkması üzerine dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun talimatıyla kurulun tüm üyeleri hakkında soruşturma açıldı.
SİT DERECESİNİ DEĞİŞTİRDİLER
Müfettişlerin incelemesi Acarlar'ın "ikinci derece SİT alanı" olduğu için sadece kamu yararına yapılaşmaya izin verilen Serdaroğlu Ormanı'nı konut inşaatı yapabilmek için "üçüncü derece SİT alanı" yaptıklarını ortaya çıkardı. 3 Nolu Koruma Kurulu 20 Haziran 2002 günü toplanarak yasalara açıkça aykırı olmasına rağmen Acarların isteğini yerinegetirdi.
TURİZM YERİNE KONUT
Acarların başvurusuyla Serdaroğlu Ormanı'nı üçüncü derece SİT alanı haline getiren kurul üyeleri asıl yolsuzluğu ormandaki yapılaşmayı turizmden çıkarıp konut dönüştüren "vaziyet ve avan projelerini" onaylayarak yaptı. Acarlar bu "yasadışı" kararlarla birlikte inşaatlara başlarken Bakanlık da kararlara imza atan kurul üyeleri hakkında soruşturma açtı. Müfettişlerin incelemesi sonucu kurul üyelerinden Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli, Prof. Dr. İsmet Okyay, Doç. Dr. Can Şakir Binan, Şişli Belediyesi İmar Müdür Yardımcısı Enis Bahri Küçükay, Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler, İstanbul Orman İşletme Şube Müdürü Yunus Turan, Kurul Müdürü NilgünÖnder, Kurul Rapörtörü Raşit Şentürk, Arkeolog Ali Serkander Demirkol hakkında "görevi kötüye kullanmaktan" dava açılmasını istedi. İncelemelerden sonra Koruma Kurulu'nun bazı üyeleri için "takipsizlik" kararı verilirken, Prof. Nejat Diyarbekirli, Şişli Belediyesi İmar Müdür Yardımcısı Enis Bahri Küçükay gibi isimler aleyhine davalar açıldı.
'KOMEDİ BUNLAR'
Müfettişlerin hazırladığı raporda adı geçen Prof. Nejat Diyarbekirli, böyle bir karara imza atmadığını ileri sürdü ve şunları söyledi: "Ben sanat tarihi hocasıyım. Beykoz ormanları ile ilgili karar alınırken ben yoktum. Bunu bilmiyorum. Hatta hatırlamıyorum, ben yoktum. Komedi bunlar."
ACARKENT İHBARCISI, ÖLÜM TEHDİDİ ALDIĞINI YİNELEDİ
Beykoz'daki Acarkent Sitesi'nin kaçak olduğunu ve Acarlar Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Acar ile oğlu Erdal Acar'ın ilişkilerini tek tek açıklayan Ahmet Başer, ölüm tehdidi aldığı gerekçesiyle cumhuriyet savcılığına yeniden suç duyurusunda bulundu.
'TAKİP EDİYORLAR'
Acarlar'ın eski çalışanı Orman Yüksek Mühendisi Ahmet Başer, dün Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı'na gelerek İsmet Acar ve oğlu Erdal Acar hakkında dilekçe verdi. Başer, savcılığa verdiği dilekçesinde basında yer alan açıklamalarının ardından 3 gündür telefonunun gizli numaralardan arandığını ve ölümle tehdit edildiğini ileri sürdü. Oturduğu Sarıyer'deki Acarlar Sitesi'nde de bazı kişiler tarafından takip edildiğini öne süren Başer, bu kişiler ile ölüm tehdidinde bulunanları tanımadığını kaydetti. Kendisini tehdit edenlerin İsmet Acar ve oğlu Erdal Acar olduğunu düşündüğünü ifade eden Ahmet Başer, savcılık kararı ile telefonlarının takibe alınmasını ve can güvenliğinin sağlanmasının istedi. Başer dilekçesinde, "Şahsım ve aile bireylerine yönelecek her türlü saldırının müsebbibi İsmet ve Erdal Acar'dır" dedi.
'GÜVENLİK SADECE KAĞIT ÜZERİNDEYDİ'
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin, "Memurlarım silahlı adamlar yüzünden giremedi" sözüyle gündeme gelen Acarkent Sitesi'nin korumasını üstlendiği iddia edilen güvenlik şirketinin ortağı emekli Korgeneral Köksal Karabay, "Bizim şirket kağıt üzerinde. Acarların korumasını biz üstlenmedik" dedi. Karabay, Pepe'nin söylediği olayın yaşanmış olamayacağını, bu zamana dek mutlaka olayla ilgili tutanak tutulmuş olması ve savcıya gidilmiş olması gerektiğini söyledi.
'FAALİYETİ DURDURDUK'
Karabay, yaptıkları hesapların maliyeti kurtarmadığını ve bu nedenle işi askıya aldıklarını ise şöyle anlattı: "Bir güvenlik personelinin 1250 YTL'ye mal olduğunu gördük. Bu devirde kimse bu parayı verip de güvenlikçi tutmazdı. Bu nedenle hiçbir faaliyette bulunmaksızın ve hiçbir eleman istihkam etmeksizin şirket faaliyetlerini durdurduk."
DOĞAL SİT ALANLARI NEDİR?
Ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan alanlar "doğal SİT alanı" olarak nitelendiriliyor.
I. Derece Doğal SİT Alanı: Bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli, bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlar.
II. Derece Doğal SİT Alanı: Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yanında kamu yararı göz önüne alınarak kullanıma açılabilecek alanlar.
III. Derece Doğal SİT Alanı: Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de göz önünde tutularak konut kullanımına da açılabilecek alanlardır.
Sabah
Abdurrahman Şimşek & Canan Yılmaz & Özge Tatar