-
Sevgili Semyy,
Öncelikle Cumhuriyet'e, onun temel ilkelerine, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olduğunu kesinlikle düşünmediğimi ve sana yazmış olduğum hiçbir cevabı bu düşünce ile yazmadığımı bilmeni isterim. Bu düşüncede olsaydım, sana cevap verme gereği bile duymazdım.
Bursa Nutku gibi, Atatürk'ün Filistin ile ilgili görüş ve düşünceleri de tartışılacaktır sanırım, hele bölgeye asker göndermemiz gündemdeyken... Bursa Nutku veya Filistin konusundaki görüş ve düşüncelerin Atatürk'ün düşünceleri olmadığı ispatlansa dahi, bu, düşüncelerin geçersiz veya yanlış olduğunu göstermez, Filistin konusundaki belgenin altına bir çoğumuz gibi ben de imza atarım. Ayrıca olayların ve demeçlerin kendi tarihlerindeki gerçekler gözönüne alınarak değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti-1923, Balkan Paktı-1934, demecin verildiği tarihte oluşturulan Sadabat Paktı*-1937, Hatay'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne iltihakı-1939 kronoloji ve bu dönemdeki siyasi konjonktür tarafsız bir gözle incelenirse, böyle bir demecin içeriği ve zamanlamasının ne kadar yerinde ve gerekli olduğu da ortaya çıkacaktır.
Cumhuriyetin kazanımları, bunu görmek istesek de istemesek de tehdit altındadır. Bırakalım türbanı, bugün İstanbul'un göbeğinde sarık, cübbe, kara çarşaf, cilbabla dolaşan sayısı azımsanmayacak kadar fazladır, hele bazı semtlerde normal kıyafetle dolaşan görebilmek neredeyse mümkün değildir. Bunun nedeni Atatürk'ten sonra gelen sağcısı-solcusu tüm iktidarların bu duruma üç beş oy uğruna çanak tutmaları, Cumhuriyetin Savcılarının gereken hassasiyetle konunun üzerine gitmemeleridir. Bu dahili bedhahlar (ve hainler) yüzünden bugün Lozan'da elde edilmiş kazanımlar dahi tartışılır hale gelmiştir. Bu ayıp, olaylara seyirci, gerekli duyarlılığı göstermekten aciz kalan hepimizindir.
Başkaları da olmak üzere, aşağıda 1934 (Cumhuriyetin kuruluşundan 11 yıl sonra ve Atatürk hayattayken) tarihli bir Kanun ve uygulanmasına dair Nizamnameyi bilgine sunuyorum. Çok geniş bir Atatürk fotoğrafları arşivim olmasına rağmen, bu Kanundan (1934) sonra Atatürk'ün halkla çekilmiş hiçbir resminde ben türbanlı veya çarşaflı kadına rastlamadım.Hatta bir adım öteye 1934'de Atatürk'ün manevi kızı, tarihçi Prof.Dr. Afet İnan'ın başörtülü (türban değil) bir resmi mevcutken, 1935 ve sonrasında tüm resimlerinin örtüsüz olduğunu da müşahade ettim. (bunu ilginç bir örnek olduğu için veriyorum, tabi ki bu durum bir kişi özelinde herkesi bağlamaz.) Bu Kanun ve Nizamnameyi ben yazmadığıma göre kendiliğimden devrim uydurmam da mümkün değildir sanırım.
Selam ve sevgilerimle,
BAZI KİSVELERİN GİYİLEMİYECEĞİNE DAİR KANUN
Kanun Numarası: 2596
Kabul Tarihi: 03/12/1934
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 13/12/1934
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 2879
Madde 1 - Her hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır.
Hükümet her din ve mezhebden münasib göreceği yalnız bir ruhaniye mabed ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya bir başka ruhaniye verilmesi caizdir.
Madde 2 - Türkiye'de kanuna tevkifan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüb gibi heyetler ve mektebler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname veya talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler.
Madde 3 - Türkiye'de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve lavazımını taşımaları yasaktır.
Madde 4 - Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alamet ve levazımları ile Türkiye'yi ziyaret etmeleri, İcra Vekilleri Heyetince tayin olunacak mercilerin müsaadesine tabidir.
Madde 5 - Türkiye Devleti nezdine memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel mer'i adetlere tabidir.
Müsaadei mahsusa ile gelen yabancı memleketler kara, deniz, hava kuvvetlerine mensup kimselerin resmi üniformalarını nerelerde ve ne zaman taşıyabilecekleri İcra Vekilleri Heyeti karariyle tayin olunur.
Madde 6 - Bu kanunun tatbik suretini gösterir bir nizamname yapılır.
Madde 7 - Birinci maddenin hükümleri bu kanunun neşri tarihinden itibaren altı ay sonra ve diğer maddelerin hükümleri kanunun neşri tarihinden itibaren mer'idir.
Madde 8 - Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
BAZI KİSVELERİN GİYİLEMİYECEĞİNE DAİR KANUNUN TATBİK SURETİNİ GÖSTERİR NİZAMNAME
Bakanlar Kurulu Karar Tarihi - No: 03/02/1935 - 2/1958
Dayandığı Kanun Tarihi - No: 03/12/1934 - 2596
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi - No: 18/02/1935 - 2933
Madde 1 - Her hangi din ve mezhepte olurlarsa olsunlar mensup oldukları din ve mezheplerin usul ve teamüllerine göre mabet ve ayinlerde ruhani kisve taşımakla mükellef olanlar mahalli Hükümetlerince alakadar olanlardan alınacak listeler mucibince ancak mabet ve ayinlerde ruhani kisve taşımağa mezun addolunurlar.
Madde 2 - Her din ve mezhebin ruhanilerini ayırt ettirmek için kabul edilen her türlü kisve, alamet ve işaret ruhani kıyafet addolunur.
Madde 3 - Mabetler her din ibadetine mahsus ve usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir.
Madde 4 - Hükümet her din ve mezhepden münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için verebileceği muvakkat müsadeler ile bir müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya başka bir ruhaniye verilmesi hakkındaki muameleye ait teklifler Dahiliye Vekaletince yapılır. Ve karar İcra Vekilleri Heyetince verilir.
Madde 5 - İzcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve klüp gibi heyetlerce bu gün kullanılmakta olan ve aşağıdaki şartlara uygun olduğu bu teşekküllerin altıncı maddeye göre verecekleri beyannamelerle mahalli Hükümetlerince anlaşılan kıyafet, alamet ve levazım tip olarak kabul edilecektir. Aynı şartları haiz olmak üzere başka tipler de kabul edilebilir.
A) Türk inkılabına, rejimine ve vahdetine muhalif bir ciheti olmamak.
B) Hükümetçe kabul edilmiş resmi kıyafetlerden ayrı olmak.
C) Yabancı memleketlerin siyasi, askerlik ve milis gibi teşekkülleriyle münasebeti olmamak.
Madde 6 - İşbu Nizamnamenin neşrinden itibaren 30 gün zarfında 5 inci maddede yazılı olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar, cemiyet ve klüp gibi heyetler bulundukları mahallin en büyük mülkiye memuruna kabul ettikleri kıyafet, alamet ve levazımı gösterir bir beyanname verirler. Bu beyanname ile beraber ya bir numune veyahut boyalı bir resim verilir. Beyannamenin verildiği tarihten itibaren bir ay içinde cevap verilmezse beyannamede gösterilen kıyafet, alamet ve levazım kabul edilmiş addolunur. Kıyafet tebdili halinde istimalden evvel beyanname tevdii lazımdır. Yeniden kurulacak izcilik ve sporculuk gibi topluluklar cemiyet ve klüp gibi heyetler bir Kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri takdirde Nizamnameleriyle birlikte onları gösteren bir beyannameyi aynı makama tevdi ederler.
Madde 7 - Ecnebi her hangi bir teşekkül mensuplarının Ecnebilerin Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri hakkındaki Kanun ve Talimatname hükümlerine göre münferiden veya toplu olarak kendi kıyafet, alamet ve levazımlariyle Türkiye'ye muvakkat müddetle ziyaret seyahatleri yapmaları caizdir. Ancak mahzurlu görülecek hallerde bu gibi ziyaretlere Dahiliye Vekilliğince müsaade verilmiyebilir ve uzun müddet devam edecek ziyaretlerin yapılabilmesi Dahiliye Vekaletinin müsaadesine bağlıdır.
Madde 8 - Mektep ve başka bilgi müesseselerine devam edenlerin bir kıyafet, alamet ve levazım kullanmalarına lüzum görüldüğü takdirde tip tayini bu mektep ve müesseselerin merbut bulundukları vekillikçe talimatname yapılır. Bu gibi mektep ve müesseseler için kabul olunacak alametleri mektep ve müesseselerden mezun olanlar da taşıyabilirler.
Madde 9 - Hususi müsade ile gelen yabancı memleketler kara, deniz ve hava kuvvetlerine mensup kimselerin resmi üniformalarını nerelerde ve ne zaman taşıyabilecekleri Milli Müdafaa ve Hariciye Vekaletince hazırlanarak İcra Vekilleri Heyetince tasdik olunacak bir talimatname ile tesbit olunacaktır.
Bu talimatname çıkıncaya kadar mutat olan usulün tatbikına devam olunur.
Madde 10 - Bu Nizamnamenin 1, 2, 3, ve 4 üncü maddelerinin hükümleri 13 Haziran 1935 gününden ve diğer hükümleri neşrinin ertesi gününden yürümeye başlar.
Madde 11 - 2596 numaralı kanunun 6 ncı maddesine göre tanzim olunmuş ve Şurayı Devletçe görülmüş olan bu Nizamname hükümlerini İcra Vekilleri Heyeti yürütür.
-
"Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlara";
1."Milli sınırlar (misak-milli) içinde vatan, bir bütündür; bölünemez"; bu sınırların içinde Filistin var mı?
2. "Yurtta sulh, cihanda sulh"; Hizbullah'ın (Türkiye'deki değil) eylemleri arasında, tüm Dünya'ya savaşçı (terörist) yetirştirmek; haraç toplamak; daha burada sayılamayacak kadar çok suçun (uyuşturucu ticareti dahil) olduğunu biliyor musunuz?
Konu nerelere geldi?..
N. Erbakan diyordu ya kürsüden; "hap gibi içireceğiz" diye, hap, boğazlarında kaldı (yedikleri milletin parasının hesabını bu Dünya'da veremediler; ahirette nasıl verecekler, onu da onlar düşünsün!).
Bu Ülke'de, kadınlar, her zaman başörtüsü takmışlardır; bu bizim geleneğimizdir; biz de o insanların, o annelerin, anneannelerin ellerini öpmüşüzdür; her zaman da takacaklardır...
Ama birileri, kaşıyıp, insanları, özellikle genç kızları; bu tür bir sorun altından kendi nifak emellerine (siyasetten ticaret!) alet ederse; Cumhuriyet, bunlarla her zaman mücadele etmiştir; edecektir de... Buna karşı söylem içinde olanları (CHP gibi) sevmeyebilirsiniz (şu anda, parti olarak ben de sevmiyorum); ama, yumuşak, güzel, dindar insanlara zulüm yapılıyormuş gibi bir imaj yaratarak, türban üzerinden ticaret yapanları seviyor, benimsiyorsanız; o zaman size derim ki; bugünlerin, yarınları da var; tarih tekerrürden ibârettir; iyi düşünün; sonra kötü durumlara düşmeyin.
Hala Kur'an okumamışlara (ve anlamadıkları halde, sadece Arapça okuyanlara);
İgili ayetleri bir okuyun ve üzerinde düşünün; Kuran'da Allah, peygamberi dahi azarlar (birden fazla ayette); namaz kılmanın gerekliliğine inananlar (ki; farzdır), o namazda secde ettiklerinde ne yaptıklarını bilirler mi?
Gelen ilk emrin, "oku" olduğunu düşünerek okuyun o ayetleri; aracısız, sonra düşünün o günleri, İslam'ın yayılışını ve Kur'an'ın bir anda, bir kitap gibi gelmediğini; yıllar yıllar boyu, çeşitli olayların üzerine ayetler geldiğine inanarak düşünün...
Düşünün ki; içki içmenin (alkollü) yasaklanması dahi, hemen olmamıştır; "neden" diye bir düşünün...
Düşünün, anlamaya çalışarak; o zamanlarda, inanan kadınlarla inanmayan kadınların, sokaklarda yürüyebileceğini ve tıpkı bugünlerdeki gibi, kendini bilmez densizlerin kadınlara laf atıp, sarkıntılık yapabileceklerini düşünün. O kadınların (inanan kadınların), bu tür eylemlere (o dönemlerde de, herhalde, sokaklarda fahişelik yapanlar vardı) mâruz kalmamaları için; """sokağa çıkarken, üzerine bir örtü al ki; senin diğerlerinden ayırt edilmen ve sana bulaşılmaması sağlansın""" denildiğini düşünün!!!
Sonra, bunu alıp bugünkü topluma uyarlayın ve uygulayın!
Kafaya türban takıldığında mı bu kişilere bulaşılmayacak, yoksa edepli bir şekilde sokakta dolaşıldığında mı? (elbete, gönül ister k; hiç kimseye bulaşılmasın).
Ve n'olur anlayın artık;
1. İslam'ın istediği, her zaman güzel ahlaktır;
2. Türban üzerinden siyasi ticaret yapılmasına, Devlet düzeni ve inananlar, izin vermeyecektir? (Yanılmıyorsam, Hz. Ömer camiye giderken, yolda birisinin boş boş oturup, "Allah, Allah" dediğini görür; sonra yine görür ve ona "n'apıyorsun" diye sorar. O kişi de, "Allahı anıyorum" der. Hz. Ömer, bu kişiye kızarak; "Allahı böyle ortada, sesle anmana ne gerek var? İçinden O'nu anamıyor musun? Ortada böyle birşey yaparak, ticaret mi (takiyye) yapmaya çalışıyorsun?" diye azarlar - Buhari Muhtasarı'ndan).
3. Eğer, Allah'ın, sadece insanları türban takıp takmadıklarına ya da bunu savunanlardan olup olmadıklarına göre muamele yapacağını sanıyorsanız; sizlerle konuşacak birşeyim yok!
4. Bir kısım kişiler de, tıpkı bir kulüp tutmak gibi; bu türban meselesini ele almaktalar. O kişilerin bir kısmı; bunu yaparak, ya suçlarını bastırmak ve bir çeşit kefaret ödemek ihtiyacından ya da, hayatta hiçbir baltaya sap olamamanın verdiği acı ve öfkeyle, çalışmadan, üretmeden, berberdeki futbol geyiği misâli, bu konuya el atmaktalar. Onları da Allah'a havale ediyorum!
Saygılarımla,
-
Sayın Karakum'un iletisinde, türban konusundaki tüm fikirlerimi özetler bir cümleye rastladım. "Kuran'ı bugünkü topluma uyarlamak ve uygulamak." İşte benim kişisel fikirlerim bundan ibaret.
Çağların kitabıdır denen bir kitabı anlayabilmek için bence getirdiği uygulamadan çok bunun amacını anlamak gerekir. Bu amaç da, ancak bu kitabın gönderildiği durumun koşullarına bakarak olur. Kadınların pazarlarda köle olarak satıldığı, sokaklarda fahişelik yaptığı bir dönem düşünün. Kadını, erkeği taciz eder görüntüsünden ve erkeği kadına olan bu bakış açısından uzaklaştırma amacı taşımaktadır kadını bir örtüyle örtmek. Amaç önemlidir dediğimize göre; bir de günümüzde bu amacı sağlayabilecek bir giyim tarzını düşünelim. Kimisine göre bunun için türban hala şart , kimisine göre türban değil de bir başörtü takmak lazım, kimisine göre de bunların hiçbirine gerek yok.
Sadece türban değil. Örneğin bir de içki açısından düşünelim. Kimisine göre içkinin yasaklanmasındaki amaç vücuda zarar veriyor olması (zarar vermeyecek seyreklikte ve ölçülü olarak alınabilir) kimisine göre ise; tamamen yasak ağıza dahi konulmamalı.
Bu örnekler arttırılabilir. Ben dini okuyarak, araştırarak, düşünerek edinilmiş fikirlerin hepsine saygılıyım. Çünkü bence esas sorun bir insanın İslamiyeti türban, içki vs açılardan nasıl yorumladığıyla veya nasıl yaşadığıyla ilgili değil. Esas sorun; günümüzdeki tüm bu sorunlara yol açan, İslamiyette sadece kendini değil başkasını da kurtarmanın gerektiğine dair yorum. Bence işin laiklikle bağdaşmayan yanı da böyle düşünen insanların yaptıkları. Ramazan da oruç tutmuyor diye dövülenler oldu duymuşsunuzdur. İşte sorun bu kafalarda. Ancak bu sorun türban yasağı ile çözülemez. Aksine bu yasak, sorunu daha da alevlendirir. İnsanı dini inancı dolayısıyla yaptığı birşeyden uzaklaştırmak da bir o kadar ağır bir yaptırımdır.
Bence çözüm ise; sadece ve sadece kafaların değişmesi. Herkesin dini Allah'la kendisi arasında görmesi ve Allah'la başkasının arasına girmeye kalkışmamasında...
-
Sayın Fulya83 demiş ki;
"bu kitabın gönderildiği durumun koşullarına bakarak olur. Kadınların pazarlarda köle olarak satıldığı, sokaklarda fahişelik yaptığı bir dönem düşünün. Kadını, erkeği taciz eder görüntüsünden ve erkeği kadına olan bu bakış açısından uzaklaştırma amacı taşımaktadır kadını bir örtüyle örtmek"
Kuran-ı Kerim'in ayetle indirildiği tarihlerde Arap yarımadasında Arap kültürü egemendi. Bu kültürde ise zaten başörtüsü vardı. Sıcaklık, çöl ve kum fırtınaları yüzünden erkekler dahil herkesin başı kapalıydı. Sokakta çırılçıplak dolanan kadınlar yada Holywood meydanalrındaki gibi müşteri bekleyen fahişeler de yoktu. AYrıca fuhuş günümüzdeki kadar yaygın değildi ve evli kadınlar fuhuş yaptıkları zaman sonucuna katlanırdı. Yani çizdiğiniz resim aslında o bölgede hiç olmadı.
Ayrıca Kuran-ı Kerim de dikkat ederseniz örtünün demiyor. Çünkü herkes örtünüyordu. Nasıl örtünülmesi gerektiğini vücutlarını nasıl kapatmaları gerektiğini söylüyor. Gerekçelerini de söylüyor. Madem Kuran yorumlanacak ben de bunları eklemek istedim.
Ayrıca bu konunun Kur'an-ı Kerim'de geçesi yada geçmemesi de önemli değil. Bazı kişilerin buna inanması önemli ve geri kalanların saygı göstermesi. Bugün sahilde bikinin giyilmesin denilse de aynı tepkiyi gösteririm. Ama siz sahilde haşema okulda başörtüsü takılmasın dedikçe onlar da sokakta mini etek sahilde bikinin giyilmesin diyecektir.
Bu durum herkesin herkesi olduğu gibi kabul etmesi gereken bir durumdur. Yoksa anlaşma sağlanamaz. Herkesin her konuda aynı düşünmesi mümkün değil. Çünkü fabrika imalatı robotlar değiliz ama herkesin düşüncelerine saygı duymalıyız. beğensek de , beğenmesek de, eleştirsek bile saygı duymalıyız. Bu bir inançtır. Bayrak benim için kutsaldır, Vatan da kutsaldır. Herkesin kutsalı farklıdır. Bu kutsallara saygı göstermek lazım.
Örneğin birinin kızına veya eşine küfür ederseniz sizi öldürme olasılığı var vetahrik indiriminden de yararlanır. Ama aynı şekilde öz kızını yada eşini para karşılığı başkalarına pazarlayanlar da vardır. Çünkü ikisinin kutsalları farklıdır. Nerde nasıl yazıldığı, yazılıp yazılmadığı önemli dğeildir. Ama toplumun büyük bir kısmı bunu dini bir zorunluluk görüyor ve buna inanıyorsa o toplumun kutsallarından biri de o inanç olacaktır.
Bu arada daha önceki yazılarımdan dolayı herkesten özür dilerim. Ama başka türlü de bir yazım o gidişatta yazılamazdı.
-
Sayın Alisinkay,
Konu ile ilgili fikirlerimi belirtmiş olduğumdan onlara tekrar değinmeyeceğim. Yalnızca yanlış anladığınızı düşündüğüm birkaç cümlemi açıklamakla yetineceğim. Öncelikle çıplak dolaşan kadınlardan hiç bahsetmemiştim. Ben köle olarak satılan kadınlardan bahsetmiştim. Çizdiğiniz resim hiç olmadı demiştiniz. Bu sizin fikriniz tabii ki ama köleliğin yoğun olduğu bir bölge ve bu kölelerin arasında kadınların da olduğunu düşünmek, bölgenin hali bakımından benim kafamda öyle bir resim çiziyor. Bu da benim fikrim. Saygılarımla.
-
[quote]Sevgili Semyy,
Ayrıca olayların ve demeçlerin kendi tarihlerindeki gerçekler gözönüne alınarak değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. (RE:EVET DÖNEMİN GERÇEKLERİNİ DÜŞÜNÜRSEK SAHTE HOCALAR BİLE GÜNDEMDEYDİ. BU DURUMDA HALKI YÖNLENDİRECEK ETKENLERDEN UZAK TUTMAK GEREKİRDİ. KENDİNİ ŞEYH GÖSTERENLER MUHALEFET BAYRAĞINI GÖKLERE DİKİYORDU. NE ZAMAN Kİ T.C KENDİ İÇ MESELELERİNİ HELLETTİ; ONDAN SONRA EMPERYALİST GÜÇLERİN ÜLKE ÜZERİNDEKİ OYUNLARINA VE ÜLKE DIŞINDAKİ TOPRAKLARDA DA İNANCIIZ DOĞRULTUSUNDA HAREKET ETTİ)
Başkaları da olmak üzere, aşağıda 1934 (Cumhuriyetin kuruluşundan 11 yıl sonra ve Atatürk hayattayken) tarihli bir Kanun ve uygulanmasına dair Nizamnameyi bilgine sunuyorum. Çok geniş bir Atatürk fotoğrafları arşivim olmasına rağmen, bu Kanundan (1934) sonra Atatürk'ün halkla çekilmiş hiçbir resminde ben türbanlı veya çarşaflı kadına rastlamadım. ( RE:ATATÜRK'TE ÖYLE BİR CESARET VARDIRKİ; BAŞÖRTÜSÜNÜN SORUN OLDUĞUNU GÖRSEYDİ ÇIKIP MİLYONLARA BAŞÖRTÜSÜNÜN TAKILMAYACAĞINI HİTAP EDERDİ VE BİZDE ONUN YOLUNU TAKİP EDERDİK)
Madde 1 - Her hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır.
Madde 1 - Her hangi din ve mezhepte olurlarsa olsunlar mensup oldukları din ve mezheplerin usul ve teamüllerine göre MABET VE AYİNLERDE ruhani kisve taşımakla mükellef olanlar mahalli Hükümetlerince alakadar olanlardan alınacak listeler mucibince ancak mabet ve ayinlerde ruhani kisve taşımağa mezun addolunurlar.(RE: KARDEŞİM KİMSE AYİN GİBİ BİRŞEY YAPMAMAKATA. SADECE DİNİNE UYGUN OLDUĞUNU İNANADI KIYAFETLERİ GİYMEKTEDİR. BAŞÖRTÜSÜ TAKIPTA AYİN YAPAN GÖREMEDİM. SİZ GÖRDÜYSENİZ SÖYLEYİN. SORUN BAŞÖRTÜSÜNÜN SİYASİ SİMGE OLDUĞUMUDUR.
Madde 2 - Her din ve mezhebin RUHANİLERİNİ ayırt ettirmek için kabul edilen her türlü kisve, alamet ve işaret ruhani kıyafet addolunur.(RE: RUHANİ KELİMESİNE DİKKATİNİZİ ÇEKERİM.BAŞÖRTÜSÜ TAKAN BAYANLAR RUHANİ DEĞİLLERDİR. AKSİNE SIRADAN BİR VATANDAŞTIR. BAYAN RUHANİLERİ DAHA ÇOK KİLİSEDE Kİ RAHİBELERDE GÖREBİLİRİZ.)
Madde 6 - İşbu Nizamnamenin neşrinden itibaren 30 gün zarfında 5 inci maddede yazılı olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar, cemiyet ve klüp gibi heyetler bulundukları mahallin en büyük mülkiye memuruna kabul ettikleri kıyafet, alamet ve levazımı gösterir bir beyanname verirler. Bu beyanname ile beraber ya bir numune veyahut boyalı bir resim verilir. Beyannamenin verildiği tarihten itibaren bir ay içinde cevap verilmezse beyannamede gösterilen kıyafet, alamet ve levazım kabul edilmiş addolunur. Kıyafet tebdili halinde istimalden evvel beyanname tevdii lazımdır. Yeniden kurulacak izcilik ve sporculuk gibi topluluklar cemiyet ve klüp gibi heyetler bir Kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri takdirde Nizamnameleriyle birlikte onları gösteren bir beyannameyi aynı makama tevdi ederler.
Madde 7 - Ecnebi her hangi bir teşekkül mensuplarının Ecnebilerin Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri hakkındaki Kanun ve Talimatname hükümlerine göre münferiden veya toplu olarak kendi kıyafet, alamet ve levazımlariyle Türkiye'ye muvakkat müddetle ziyaret seyahatleri yapmaları caizdir. Ancak mahzurlu görülecek hallerde bu gibi ziyaretlere Dahiliye Vekilliğince müsaade verilmiyebilir ve uzun müddet devam edecek ziyaretlerin yapılabilmesi Dahiliye Vekaletinin müsaadesine bağlıdır.
BURADA BİRÇOK KİŞİNİN VE BENİM BELİRTMEK İSTEDİĞİM ŞEY; BAŞÖRTÜSÜNÜN, İBADETLERDE VEYA DİNİ AYİNLERDE TAKILAN BİR KIYAFET OLMADIĞINI; İSLAMA UYGUN BİR GİYİNME TARZI OLDUĞUNU, UYGUN KIYAFET OLARAK NİTELENDİRDİĞİNİ ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIMDIR. İLİŞTİRDİĞİNİZ KANUNUNUN BU KONUYA ALAKADAR OLMADIĞINI (ÖZELLİKLE 1934 LER İÇİN) DÜŞÜNMEKTEYİM.
-
Sayın Ali Sinkay
Umarım, verdiğiniz bilgilerin doğru olmadığı konusunda bilgi sahibi değilsinizdir.
Kız çocuklarının ateşe atılarak, toprağa gömülerek kurban edildiği o ilkel toplumda, sadece Yahudi ve Hristiyan kadınlar (tek Tanrı'ya inananlar!) başörtüsü takıyorlardı ve bugün de, aynı şey geçerli. Oysa; putperestler için böyle bir durum, asla ve asla söz konusu değildi.
Vermiş olduğunuz bu yanlış bilgiyi, muhakkak düzeltmek istedim; ama, kesinlikle tartışmak istemiyorum.
-
Sanırım siz de o putperestlik ve hac vazifesinin Dinden geldiğini unuttunuz. O toplumda herkesin başörtüsünü taktığı bilgisinin yanlış olduğunu söylemeniz bu bilginin yanlış olduğu anlamına gelir mi?
Bugün de özellikle doğuda kız çocukları sevilmez ve en ufak kusur da cinayet kurbanı olurlar ama aynı zamanda istekleri bile sorulmadan kapanmak zorunda kalırlar. Kız çocuklarının öldürülmesi ile örtünmeyi bağdaştıramadım. Kız çocuklarını diri diri gömen bir topluluk elbette onları herkesin içine çıkarırken de dikkatli davranır. Bir şeyin yanlış olduğunu söyleyip tartışmaya girmemek de bana biraz anlamsız geldi.
-
Eski adet yeni tartışma 'türban'
İslamiyet öncesi Araplar'da, birinin türban takmasını yasaklamak onu aşağılamak anlamına gelmekte, birinin sarığına vurmak ağır bir hakaret sayılmaktadır. Yahudiler'de ise günahsızlığın simgesi olmuştur.
Eski adet yeni tartışma 'türban'
İslamiyet öncesi Araplar'da, birinin türban takmasını yasaklamak onu aşağılamak anlamına gelmekte, birinin sarığına vurmak ağır bir hakaret sayılmaktadır. Yahudiler'de ise günahsızlığın simgesi olmuştur.
Türkiye gündemini en çok işgal eden konuların başında türban geliyor ve tarihin tersini söylemesine rağmen, bu sanki sadece kadınlara ilişkin bir sorunmuş gibi algılanıyor. Türban bir başörtüsü ve kökü tarihin derinlerine kadar iniyor. Fransa'da yaşayan bir Kuzey Afrikalı olan Muhammed Kasimi, Türban Tarihi adlı kitabında, bu örtünün kökenlerinin ilk Mezopotamya uygarlıklarına kadar geri gittiğini söyledikten sonra, MÖ 7. yüzyılda Asur kralının kadınların başlarını örtmelerini zorunlu kıldığını bildiriyor. Ancak Kasimi, türbanın aslında hem erkeği hem de kadını kapsamına alan bir giyim parçası olduğunu işaret etmiyor. Türban kelimesi aslında Fransızca, ama Farsça'nın dulbend kelimesinin Türkçe'de aldığı tülbent biçiminden bu dile geçmiş. Fransızca'daki lale (tulipe) kelimesi de, bu çiçeğin sarığa benzemesinden ötürü aynı kökenden geliyor. Arapça'da imame denilen türbana, Türkçe'de sarık veya başörtüsü de deniliyor. Hindistan'ın Racastan eyaletinde dinen başlarını bağlamak zorunda olan Rajputlarda sarığa pagdi denilmektedir. Ancak Avrupa dilleri onu Türkçe'den itibaren benimsemişlerdir, örneğin İspanyolca ve Portekice'de turbante olan kelime, Rumence'de tulipan olmaktadır. Türban, Eski Mısır'da üst sınıfa mensup olmanın göstergesidir. İslamiyet öncesi Araplar'da, birinin türban takmasını yasaklamak onu aşağılamak anlamına gelmekte, birinin sarığına vurmak ağır bir hakaret sayılmaktadır. Babilliler'de gençlik ve gücün simgesi olan türban, Yahudiler'de günahsızlığın simgesi olmuştur. Ama daha sonra Musevilikle birlikte, kadının alt konumda olduğunu göstermesi için erkeklerin yanında başını örtmesi zorunlu kılınmıştır. Ama bunu dinsel bir zorunluluk haline getiren Hıristiyanlıktır. Kadınları başlarını örtmeye zorunlu tutan ilk kişi, Hıristiyanlığın asıl kurucusu Tarsuslu Aziz Pavlos'tur. "Korinthoslulara Mektup"ta, "Tanrı esiniyle dua eden veya konuşan her kadın başını örtmelidir. Erkek başını örtmez, Tanrının imgesidir ve şanıdır, ama kadın erkeğin şanıdır, çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratılmıştır ve erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratılmıştır" demektedir. Buna karşılık Museviler'de türban gücün, iktidarın simgesidir, bu öge Araplara emirliğin simgesi olarak geçecektir. Eski Ahit'te (Tevrat), Tanrı Musa'ya kutsallık ve tanrısal gücün simgesi olarak türban takmasını emretmiştir. Bu emre Yahudi ve Müslümanlar uymuş, Hıristiyanlar önce sadece kadında uygulamışlar, sonra ondan da vazgeçmişlerdir. Tevrat'ın Çıkış kitabında "Ve Harun'la oğulları içinketenden sarığıılar. Rabbin Musa'ya emrettiği gibi yaptılar" denilmektedir. Tevrat'ın Levililer kitabında bildirildiği üzere, türban kutsaldır:"Ve başı üzerine sarığı koydu ve sarığın ön tarafına altın levhayı, mukaddes tacı koydu. Rabbin Musa'ya emrettiği gibi yaptı".
HİNDİSTAN'DA KUTSAL
Türban yalnızca İbrahimi dinlerde değil, Hindistan'ın birçok kesiminde de kutsaldır. Örneğin 15. yüzyılda Kuzey Hindistan'da kurulan Sih dini de türbanı kutsal sayar. Sihler, Tanrının yaratma eylemine saygılarından saçlarını kesmezler, böylece uzayan saçlarını türbanla örterler, bu yüzden bu örtüyü kutsal sayarlar. Hindu dinine mensup Hintli erkekler ise, sınıflarını, kastlarını, mesleklerini veya dinsel mensubiyetlerini belirtmek için bir kimlik işareti olarak türban takarlar. Sahra çölündeki göçebeler de, kum ve güneşten korunmak için taktıkları türbanı bir kimlik unsuru haline getirmişlerdir. Türbana Uzak Asya'da da sıklıkla rastlanmaktadır. Modernite öncesi Japonya, Çin ve Çin Hindi'nde, erkekler ve kadınları dinsel ve kimliksel nedenlerle türban takmışlardır. Örneğin Çin'deki sayısız köylü isyanlarından biri olan Jang Jue ayaklanmasına katılanların taktıkları sarı türbanlardan ötürü, bu ayaklanma tarihe sarı türban isyanı olarak geçmiştir. Avrupa türbanı egzotik bir unsur olarak değerlendirmiştir. Bu kıyafet parçası özellikle Fransa'da zaman zaman moda olmuştur. Ama önce erkeklerde ve sonra onlara benzemek isteyen kadınlarda. Örneğin Jacques- Louis David'in 1793'te yaptığı ünlü "Marat'nın Ölümü" tablosunda, banyoda Charoltte Corday tarafından öldürülen ünlü devrimcinin başı türbanlıdır. Keza aynı Fransız Devriminin idama mahkettiği kral XVI. Louis, 1793'te giyotine giderken, hücresinde hep taktığı türbanını başka bir mahkvermiştir. Bu türban, 2004 yılında açık artırmayla 88 bin dolara satıldı. Bugün İslamiyete tam uydukları iddiasındaki Talibanlar ile İranlı din önderlerinin dışında türban takan erkek Müslüman pek kalmamıştır. Oysa Osmanlı padişahı II. Mahmud 1826'da sarığı kaldırıp yerine fesi getirdiğinde büyük tepki almış ve kafirlikle suçlanmıştı. Hocalardan biri, "muhteşem sarığın yerine sefil bir ikame" demişti. Türban, Türkiye'de daha çok konuşulacak, ama öncelikle erkeklerin türban takmayı "devrini doldurmuş" bir adet olarak görürken, kadınları buna zorlamaya devam etmelerinin nedenleri üzerinde düşünmek gerekiyor.
Mehmet Ali Kılıçbay
-
Sevgili Ali ;
Aktif olduğun için başka bir konu için acil msn me gel 1
Bu konuyla ilgili olarak ta sayın fulya83 e yanıtında demişsinki 'Arap kültürü egemendi. Bu kültürde ise zaten başörtüsü vardı. Sıcaklık, çöl ve kum fırtınaları yüzünden erkekler dahil herkesin başı kapalıydı ' ilave yapayım ellerinde asa da taşırdı erkekler neden acaba ? Ölçüleri ölçütü neydi de hele bir de devam edeceğim bende ...
-
Sayın Sinkay;
Yazdıklarınızdan hiçbirşey anlamadım, pek anlayışsız bir insan olmadığım halde.
Ayrıca; insanların düşüncelerini değiştirmek niyetinde de değilim hiçbir zaman, sadece, bildiklerimi, düşünce süzgecinden geçirerek, ileri sürerim; kabul eden eder; etmeyen kendi bilir; bu nedenle de tartışmam.
Son olarak; İmam Şâfi'ye göre; başında serpuş olmayanın tanıklığı kabul olmaz. Hadi bakalım, ''neden'' diye düşünmeden, bunu sadece kabul edenlere ne diyeceğiz? ''Ya arkadaş, o zamanlar herkes kafasına birşey takıyor (serpuş), örtüyordu; bunu yapmayan kişi aklen maluldür ve o nedenle, tanıklığı makbul değildir'' demeyecek miyiz?
Serpuş başka birşey, kadınların başının, türbanla örtülmesi başka birşey, değil mi?
Mehmet Ali Kılıçbay'ın kim olduğunu, iyi bilirim. Türkçe'yi dahi sevmeyen, küçümseyen ve buna rağmen, çok önemli eserleri Türkçe'ye çevirme cür'etini gösterip; kitabın girişine de bunları yazan, iktisatçı (eski tüfek, yeni dönem liberali).
N'olur kaynakları kabul ederken, biraz Buhari'nin çalışma yöntemlerinden feyz alalım, derim.
Saygılarımla,
-
Sayın commodore, Ne zaman nasıl geldiği önemli değil. Sadece o tarihlerde başörtüsü yada türban yoktu kelimesi bence yanlış. Bunun dışında nereden nasıl geldiği benim için asla önemli değil. SOnuç olarak bir gerçeklik saygılar.
-
AHZAB SURESİ (33. SURE) 33. AYET:
''''''(Ey Peygamber Hanımları; evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor''''''
AHZAB SURESİ 59. AYET:
''''''Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir''''''
Kur'an'da yer alan Allah sözüne göre;
1. Eski cahiliye döneminde, kadınlar açılıp saçılıyorlarmış;
2. Dışarı çıkarken üzerlerine örtü alınmasının emredilmesinin sebebi; onların tanınması ve incitilmemesiymiş.
Yani; yukarıda söylediklerim.
-
(Semyy'ye Not: Sanırım Kanun'un 5., Nizamnamenin 8. maddelerini, okurken istemeden de olsa gözden kaçırmışsın.)
Konu gitgide amacından sapmaya başlıyor, karşılıklı din ve tarih bilgilerinin sınanması noktasına doğru gidiyor. Bu husustaki genel fikirlerimi ve önerilerimi SON KEZ belirtmekte fayda görüyorum.
İnsanların inançlarına katılmasak da saygı göstermeliyiz. Bu inançlar dini inançlar da olabilir, ideolojik inanışlar da olabilir. İdeolojik inanışlar bir noktaya kadar tartışılabilir (Tartışılabilir ideolojik inanışların bile tartışılmasının nasıl kanlı bir iç savaşa dönüşebildiğini görebilmek için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. Bkz. 1980 öncesi )
Ancak dini inançlar birer dogmadır. Bunları tartışmak belli bir noktaya gelindiğinde inançsızlık-dinsizlik-Allah böyle emrediyor duvarına toslar. Başörtüsü konusundaki bu tartışmanın uzamasının da taraflar arası geleceği nokta budur. Aslolan bu inançların kul ile Allah arasında yaşanması, farklılıkların birbirinin gözüne sokulmaması, toplumda farklı düşünen, farklı dinlerden ve hatta bir dine mensup olmayan insanların birarada, birbirlerine müdahale etmeksizin, birbirlerini baskı altına almaya çalışmaksızın inanış ve ibadetlerini serbestçe yerine getirebilmesidir. İşte Devlet bu noktada üzerine düşen görevi yapacak, taraf olmadan, yukarıda açıkladığım düzeni sağlayacak tedbirleri alacaktır. İşte bunun adı laikliktir. Bu düşünceler içerisinde, dini görevlerini yerine getiren veya getirmeyen, kendi gibi düşünmeyenleri baskı altına almaya çalışmayan, Laik Devlete düzeni sağlamasında eylem ve davranışları ile yardımcı olan bireyler de laik bireylerdir.
Örtünme konusu ilkel toplumlar da dahil olmak üzere, tarihte birçok kültür ve inanç sisteminde çeşitli gerekçelerle varolmuştur. İslamiyet'te de vardır. Varolan bu örtünme, kimilerince tepeden tırnağa, kimilerince başörtüsü, kimilerince başka biçimlerde algılanmıştır. Kimileri örtünmenin farz ve mutlaka yerine getirilmesi gereken dini bir gereklilik olduğunu iddia etmekte, kimileri ise bunun bir zorunluluk teşkil etmediğini, hele bugünün toplumunda bir ihtiyaca da karşılık gelmediğini düşünmektedir. Nitekim Türk toplumunun ananelerinden gelen başörtüsü hiçbir dönemde toplumda bir gericilik simgesi sayılmamış, gereken saygıyı her zaman görmüştür. Sorun daha önceki mesajlarımda da değindiğim gibi, bazı iç ve dış mihrakların, örtünme konusunu tekellerine almaya çalışmaları ve TEK TİP bir örtünme tarzını, kendi siyasi rant düşünceleri gereği dini bir zorunluluk olarak topluma dayatmaya uğraşmaları sorunudur. Bunu kişisel özgürlüklerle ve dini gerekçelerle açıklamak mümkün değildir. Zira İslam diğer dinlerden farklı olarak; son din olarak indiği dönemde, indiği toplumun bozuk toplum hayatını düzene koymak misyonu ve Hz. Muhammet sonrası dönemde başta mezhepler ve tarikatlar yoluyla Devlet düzenini hakimiyetleri altına almak çabasında olan , bugünün demokratik sisteminde parti başkanına karşılık gelebilecek kişilerin, çabalarına dayanak geliştirme arzusu ile Kuran-ı Kerim'de yer alan hususları kendilerine göre yorumlamaları ve yer almayan hususları da varmış gibi ortaya koymaları neticesinde, bir devlet ve toplum düzeni kurma iddiasındadır. Bu iddia İslam veya Şeriat Hukuku'nu doğurmuştur. Bu hukuk düzeninde toplum hayatının her noktasına nüfuz edecek hükümler mevcuttur. Bunu biraz daha açıklayabilmek amacıyla örnek vermek gerekirse (örnekler kesinlikle bir aşağılama amacıyla seçilmemiş, hangi noktalara kadar nüfuz ettiğinin açıklanmasında en çarpıcılarından seçim yapılmaya çalışılmıştır.) , evlerdeki tuvalet taşlarının hangi yöne göre inşa edileceği, tuvalette nasıl taharetlenileceği, eşlerin yatak odalarında nasıl davranacakları bu toplum düzeni iddiasının parçalarıdır. Bu iddialar sadece ev hayatı ile sınırlı kalsa kişisel özgürlükler olarak yine bir noktaya kadar kabul edilebilir.Tarih incelendiğinde en kanlı savaşlar, din ve mezhep savaşlarıdır, zira yukarıda bahsettiğim gibi dayanağını tartışılmaz dogmalardan almış, tartışmaya ve karşı tarafa kabul ettirmeye çalışmak kan doğurmuştur.
Sonuç olarak; TEK TİP bir örtünme anlayışı bizim dinimizde yoktur, sonradan tamamen siyasi sebeplerle ve bir zorunluluk olarak topluma dayatılmaya çalışılmaktadır. Böyle bir şeye laik devletin izin vermesi mümkün değildir. Aksi düşünce, yukarıda belirttiğim şeriat hukukunun topluma dayattığı diğer konuların da tartışılmaya açılmasına neden olur, kişiler kişisel özgürlükler çerçevesinde!!? ben böyle inanıyorum dediklerinde bu kaidelerin de uygulanmasının yolu açılır. Rejim, ismi demokrasi de olsa fiilen başka bir hukukun uygulandığı , laikliğin ortadan kalktığı, asıl bu durumda kişisel hak ve özgürlüklerden söz edilemeyecek bir başka rejim haline gelir.
Sorun basittir; masum kişisel özgürlükler olarak sunulan, dayanağı sadece "ben böyle yorumluyorum" olan türban kanalı ile, düzen değişikliğine yeşil ışık yakacak mıyız, yakmayacak mıyız? Aklı başında, gerçekten kişisel özgürlüklerininin değerini bilen hiçbir bireyin buna evet demeyeceğini düşünüyorum.
Farklılıklar güzeldir ve zenginliğimizdir, birbirimizi sevelim ve saygı duyalım, ama dolduruşa da gelmeyelim, tarihi ve dini gerçekleri objektif akıl yoluyla süzmesini bilelim.
Mesajlarım nedeniyle kırdığım, rencide ettiğim üyelerden tekrar özür diliyorum. Ancak gidiş de iyi bir gidiş değildir, herkesin takkeyi, külahı önüne koyup, ciddi ciddi düşünmesinde de fayda görüyorum, zira yarın çok geç olabilir...
Hepinize sevgi ve saygılar,
-
İnce çizgiyi oluşturan noktalar;
1. Başını örten kişiler devletimizin varlığı ve geleceği için bir tehlike mi oluşturmaktadırlar?Tehlike oluşturuyorsa başörtü yasağı bu tehlikeyi önlemek için yeterli mi?
2.Başörtü takmak mı tehlikedir, yoksa başörtüyü siyasi amaçlı takanlar ve savunanlar mı tehlikelidir?
3. Başını örten kişiler siyasi amaçlı mı,geleneklerimize göre yaşamak için mi yoksa gerçekten inançlarından dolayı mı başörtüyü kullanmaktadırlar?
4. Başını örten kişilerin niyetleri belirlenebilir mi?
5. Başörtü yasağı öncesi ile sonrası arasında ülkemizde değişen ne olmuştur?Yasak amacında ne kadar etkili olmuştur?
Başötünün hangi amaçlardan ve aşamalardan günümüze geldiği elbette önemlidir ancak şu zamanda asıl önemli olan başörtüyü tehlike oluşturan niyetlerle kullananlar bu yasaklar ile gerçekten engellenebilmiş midir?
Diyelim ki engellenmiştir ve niyetleri tehlike oluşturan kişiler gerekli yerlerde çalıştırılmaktan mahrum edilmiştir .Peki ya erkekler için ne gibi engelller düşünülmüştür :))
Benim düşünceme göre bir kural konuluyorsa amacı hiçbir soruda ya da sorunda tıkanmamalıdır ve tıkamaktan çok kurallar çözüm içindir.Eğer bu kural tıkanıyorsa demek ki kural daha da üzerinde düşünülmesi gerekir.Bana öyle geliyor ki bu yasak(kural) amacında çözüm değil çelişkiler yaratmıştır.
Örnek: Başörtü tehlikeyse bunu savunan erkeler için ne tür bir önleme gidilmektedir?[:0]
Sonuçta her ne kadar bu düşünceye katılmasam da şöyle bir düşünce çıkıyor ortaya;
Başörtü kullanan insanlar asla çalıştırılamaz ve mevki sahibi olamazlar.Bu insanların inançları kötü niyetlidir ve başörtmek kötü bir şeydir.Başını örten kişiler diğer kişleri de etkileyecek ve gelecekte kimisi doktor kimisi hakim kimisi de eğitmen kimisi de bakan olacak ve devleti ele geçirecekler.Sonra da herkesi başörtmeye zorlayacaklar ..:)))))))))
Gerçekten yasaklar bu düşünceyi yok etmek için mi konulmuştur?
Gelelim saygı kavramına.
Neye ve kimlere saygı gösterilmesi gerekiyor?
Saygı gösterirken duygu devereye girmez,duygu devreden çıkar.Kişilerin yaptıkları tasvip edilir ya da edilmez,saygı kişilerin inancına,ırkına,diline,bayrağına göre değişmez.
Elbette topluma zarar veren kişilere saygı gösterilemez ama buna hangi kriterler ile yaklaştığınız önemlidir.Bazı durumlarda bu kriterler bile belirlenemez.Başını örten kişilerin hangi niyet ile örtündüğü belirlenemediği gibi.
Kurunun yanında yaşın da yanması misali.
Kötü niyetli kişiler ile iyi niyetli kişiler neden aynı muamele görmektedir.
Zaten kötü niyetli kişiler bu yasak ile ne kadar engellenebildi ki iyi niyetli kişilere bu yasağı çekmektedirler?
Yasak hiç birşeyi engellemedi ve engellemeyecektir.Bari İyi Niyetli kişiler bu sıkıntıyı çekmesinler ve inançları gereğince yaşamalarına izin verilsin.
Tuğba ARSLAN
-
Madde 5 - Türkiye Devleti nezdine MEMUR bulunanların kıyafetleri beynelmilel mer'i ADETLERE tabidir.
Madde 8 - Mektep ve başka bilgi müesseselerine devam edenlerin bir kıyafet, alamet ve levazım KULLANMALARINA LÜZUM GÖRÜLDÜĞÜ takdirde tip tayini bu mektep ve müesseselerin merbut bulundukları VEKİLLİKÇE talimatname yapılır. Bu gibi mektep ve müesseseler için kabul olunacak alametleri mektep ve müesseselerden mezun olanlar da taşıyabilirler.
SAYIN HRMRG; KANUN VE NİZAMNAMENİN BELİRTTİĞİNİZ MADDELERİNİ ALINTI YAPTIM. ANCAK BELİRTTİĞİNİZ ŞEKİLDE BİRŞEYE RASTLAYAMADIM. SİZE TAVSİYEM DAHA DİKKATLİ OKUMANIZ.İLK BAKIŞTA BİRŞEY ANLAŞILMIYOR AMA AYRINTIYA GİRDİĞİNİZDE SANDIĞINIZ ŞEYLERİN YAZMADIĞINI GÖRECEKSİNİZ. VE SİZE YARDIMCI OLMAK İÇİN CÜMLERLERİN ÖNEMLİ YERLERİNİ BÜYÜK HARFLERLE YAZDIM.
ŞU CÜMLENİZİ İSE ÇOK BEĞENDİM:Farklılıklar güzeldir ve zenginliğimizdir, birbirimizi sevelim ve saygı duyalım, ama dolduruşa da gelmeyelim, tarihi ve dini gerçekleri objektif akıl yoluyla süzmesini bilelim.
SAYIN HRMGR; TEK TİP TOPLUM ARAYIŞI İÇİNDE DEĞİLİZ. YASAKLARIN OLMAMASI YÖNÜNDE FİKİRLERİMİZİ BEYAN ETMEYE ÇALIŞIYORUZ. BİRÇOK ŞEYİ AYNI YAZDIĞIMIZ HALDE FARKLI YORUMLUYORUZ. BAKIN ŞU CÜMLENİZ:İnsanların inançlarına katılmasak da saygı göstermeliyiz. Bu inançlar dini inançlar da olabilir, ideolojik inanışlar da olabilir. İdeolojik inanışlar bir noktaya kadar tartışılabilir. BU NOKTAYI BULABİLMEK ÖNEMLİ. YASAKLANAN KONU İDEOLOJİK ÇATIŞMAYA MAHAL VERİRMİ, ONUDA BİLMEK LAZIM. AMA ANKET İSTATSTİKLERİNE BAKTIĞIMIZDA BU BİR ÇATIŞMA DEĞİL. ÇOĞUNLUĞUN İRADESİNİ YOK SAYARAK VEYA ONLAR GERÇEĞİ KAVRAYAMIYOR DİYEREK GERÇEĞİ ANLATTIĞINI SANMAKTIR.
YANLIŞ İFADELER KULLANIYORSAM LÜTFEN KUSURUMA BAKMAYIN.
-
Bence Ülkmemizde baş örtüsü kulanılıyor.Halbusiki Laik bir Ülkede yaşıyouz siyasete alet edline baş örtüsü dinizmizde geçmekte dir ama çerveye göre(kamu ve alanlarıan göre) yasaktır bunada her kez uymalıdır.Serbeste insanlar giyebilir ama bu konun bu kadar ciidi boyutlarda tartışılması hala bizim bazı şeyleri aşammızdan kaynaklanmıştır.. Halbusiki yanıt çok açık zorunlu değil mecburu ama şuda vardırki Dinimiz İslam dini geçiyor. onun içinde uyulmalı ama kamu alanlarında değil serbest yaşamda bence.Başörtüsü siyasi bir simde degildir dini bir emirdir. Teşekürler..
-
Çok haklsınız hocam talibanlı bir yönetim istemek aklıcı değildir amaç sadece türkiyey içten fet etmek yüreğinize saplık yazılarınızın devamını dilerim Teşekürler..
-
[quote]Bence Ülkmemizde baş örtüsü kulanılıyor.Halbusiki Laik bir Ülkede yaşıyouz siyasete alet edline baş örtüsü dinizmizde geçmekte dir ama çerveye göre(kamu ve alanlarıan göre) yasaktır bunada her kez uymalıdır.BORA GÜVEN
Sayın Bora GÜVEN,
Şimdi siz genel çevrede insanların özgürce dinini yaşayabileceğini ancak kamu çevresinde yaşayamacaklarını mı dile getirdiniz?Herkesin dini inançları farklıdır.Kimisi Örtünülmesi gerektiğine inanır,kimisi Allah a kalben inanmanın yeterli olduğunu düşünür, kimis de islami inancın sadece ibadetler ile olabileceğine inanır v.s
Şimdi kişi örtülü diye kamu çevresinde çalışamıyor zaten itiraz edip de çalışan yok ki bu krala uyulması gerekir diye bir tabir kullanılmış.
Soru başörtü yasaklanmalı mı yasaklanmamalı mı?
Soru şu şekilde anlaşılmasın;Kamu çevresindeki başörtü yasağına uyulsun mu uyulmasın mı?:)))))))
Sınır neden kamu çevresi olarak çiziliyor bundaki asıl etken nedir?
Benim asıl anlamadığım nokta burası.Devlete ait olan parklar,bölgeler ve kamusal alan
Kamusal alan nedir????????
[^] kamu otoritesinin geçerli olduğu her alan mıdır?Meselâ, sokaklar da kamu otoritesinin geçerli olduğu yerlerdir, öyleyse, sokakta da başörtüsünün yasak olması gerekir. Bu kadar değil, dahası var: Evimiz elbette bizim özel alanımızdır, lâkin orada da, duruma bağlı olarak, kamu otoritelerinin yetkileri vardır. Eşinize veya çocuğunuza kötü muamele ederseniz, kamu adına evinize müdahalede bulunulabilir. Yâni eviniz de bir kamusal alana dönüşebilir. Bu durumda, evlerde bile başörtüsü yasağının bulunması gerekmez mi
[^]Yoksa, bir kamu görevinin ifa edildiği yer midir? üniversiteler yanında parklar, vergi daireleri ve hastaneler de başörtüsünün yasak olduğu yerler arasında olmalıdır
Veya, bir kamu görevlisinin bulunduğu mekân mıdır?
[^] başörtü yasağı haklılaştırıcı bir sonuca ulaşılamaz
Laiklik bir din değildir,BİR SİSTEMDİR.
Teşekkürler..
-
Sayın fenerlitibus;
Siz, evinizde, aynanın karşısına geçip; dilinizi dışarı çıkartabilirsiniz ve bu eyleminiz, bir suç teşkil etmez.
Ancak; karakolda, bir polisin karşısına geçip dilinizi çıkartırsanız; bu eyleminiz, hakaret (ya da küfür) sayılacak ve bu suçtan dolayı cezalandırılacaksınızdır.
Evinizin içinde, ister karaçarşaf giyersiniz, ister çıplak dolaşırsınız. Perdelerinizin tam kapalı olması halinde; bu eylemleriniz suç teşkil etmez. Ancak; sokağa böyle çıkar ya da perdeleriniz açık olursa; görülen bu eylemleriniz suç teşkil eder.
İşte, kamusal alan, böyle birşeydir. Anayasa'ya, Kanunlara ve bağlı mevzuata aykırı biçimde; evinizin içinde türban takabilirsiniz; ama, bu eyleminizi, tüm bu yaşananlara rağmen, kamusal alanda, toplumun hassasiyetlerine aldırmadan, onların gözüne sokarcasına ve üzerine giderek yaparsanız; eyleminiz bir suç olarak şekillenir.
Tıpkı; bir şiir okumanın suç olmaması, ama, halkın içinde, bir lider olarak, halka karşı okuduğunuz şiirle verdiğiniz mesaj gibi ve sonu da, muhakkak cezaevi olur!
Saygılarımla,
-
öncelikle alisinkaya katılıyorum. benim babam tarihçi ve yıllarca bilkent üniversitesinde tarih dersleri verdi. bunlardan biriside islam tarihidir. kendisi corci zeydanın 5 ciltlik islam uygarlıkları tarihi kitabını çevirmiştir. ben de gayet iyi bir şekilde onparmak daktilo yazdığım için babamın bu beş ciltlik kitabını bilgisayara kaydettim. bir nevi babamın asistanı oldum. onunla beraber cumhurbaşkanlığının köşküne bile davet edildim. ve gittim. yani kısacası islam tarihi hakkında gayet iyi bilgim vardır. belirtmek istediğim şuki alisinkayın belirttiği gibi putperestlik zamanındada başörtüsü vardı ama örtüş şekli farklıydı. kuranı kerimdede doğrusu belirtilmiştir. islamiyetten önce başörtüsü bir saygınlık göstergesiydi. başörtüsünü sadece hür kadınlar örtebiliyordu. ve herzaman cariyeler onlara özeniyordu. ama onların kapanması yasaktı. ama bu demek değilki başörtüsü örten bu kadınlar açılıp saçılmıyordu. tabiki açılıyorlardı hemde çok. o yüzden de bu ayetler indirilmiştir. Saygılarımla...
-
Barbie bebekler artık türbanlı. Bir Türk girişimcinin Çin'den ithal ettiği 'türbanlı Barbie bebek resimli beslenme çantaları' başta İstanbul ve Ankara olmak üzere pek çok şehirde satışa sunuldu. Eğitimciler yetkilileri duyarsız olmakla suçladı.
Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, türbanlı Barbie bebekli beslenme çantalarının, yüz temel eserde ortaya çıkan dini içerikli söylemlerin, çocuklara verilen boyama kitaplarındaki dinsel simgelerin çok yaygınlaştığını söyledi. Bunların tamamen denetimsiz olduğunu belirten Dinçer, "Her türlü ideolojik ve politik yaklaşımlar çocuklara bu şekilde veriliyor. Bunlar pedagojik olarak sakıncalı şeyler. Geleceğin Türkiye'si açısından kaygılarımızı artırıyor" dedi.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197582
-
Benim vurğulamak isedğim konu 1-Başörtüsünün kulanılması,
>biz biliyoruzki başörtüsünü kulnarak oy toplayan siyasileri biz biliyoruzki başörtüsünü taktığı için eğitimine son verilenleri.Benim anlatmak istedğim ortada bir yasak var ve bu yasak Kamu ve kuruluşlarında örtünme yasağı bu yasağada herkez uymalı ve uydurulmalıdır. Din yaradan ve kişi arasında yaşanmalıki gerçek ve öz din ortaya çıksın. Tuğba hanım siz benim kafamı yada yapımı en iyi bilenlerdensiiniz siz bana diyebiliyormusnuz Gökhan sen dini yaşmasını bilmiyorsun diye diyemiyorsunuz demi peki neden herkez Dininde özgürdür O yaradanı İle kendi arasındadır ama şuda varki Böle yaparsan daha iyi olur gibi mesala.Başörtüsüde mantıken Kamu alanlarında yasaktır(üniversiteleler.devlet daireleri v.s.) ve uygulanmalıdır.Teşekürler Tuğba hanım.böle bir soru için.Hukinetede gönünden Tebrikler böle bir form için
Başörtüsü bir Simge değil Dini sistemin bir parçasıdır.Teşekürler Gökhan GÜL
-
Mehmet Hocam
Siz, evinizde, aynanın karşısına geçip; dilinizi dışarı çıkartabilirsiniz ve bu eyleminiz, bir suç teşkil etmez. Hocam Burası tam benim anlatmak istedğimi anlatıyor bu öz veriniz ve paylaşımınız için teşekür ederim bence herkez okumalı... iyi bir benzemte Teşekürler..
Saygılrımla.
-
BAŞÖRTÜLÜLER (TÜRBANLILAR) VE DESTEKLEYENLERİ AMPULE ÖNCE SİZ PUF DİYİN; GERÇEKTEN DEĞERLERİNİZE SAHİPSENİZ...
Başörtüsünün (Türbanın) Politikaya alet edilmesine farklı anlamda bir değinmek gerektiği anı gelmiştir, geçmektedir.
Seslenişim, Başörtülü, Türbanlı olupta belirli politikacılardan, parti(ler)den medet umanlarıdır. Benim başörtüsüne karşı olmadığımı evvelan belirterek başlıyorum;
Ülkemizde türbana, başörtüye özgürlüğü el altından savunan, politik malzeme olarak kullanan (en azından öyle bilinen) bir partiden AKP'den söz etmek gerekiyor.
Sonrasında yüzlerce kadına tecavüz edilecek (soyulmadan tecavüz edilemiyor) Irak işgaline ABD nin yanında ve onu destekler mahiyette Tezkere çıkaran partiden... (ve büyük bir sevinçle ifade edeyim; CHP nin hemen hemen tüm milletvekillerinin, AKP nin bir kısım milletvekillerinin reddiyle sonuçlanan 1 Mart 2003'ü anımsayın... )
Ve yine şimdide ABD, Batı ve taşeron İsrail'in yeni tecavüzlerini ancak destekler anlamına gelebilecek BM askeri gücüne; LÜbnan'a asker gönderilmesi için tezkere çıkaran aynı partiden; AKP'den...
Umudunuzu kesin...
Onlar sizlerin örtü dahil tüm değerlerinizi sonuna kadar kullanıyorlar, örtü dahil, tüm değerlerinizi başkalarına peşkeş çekiyorlar...
İşte Türkiye'de İrtica tehlikesi vardır, diyerek kendisine göre açıklama yapan (bugün) üye Bir AKP Hükümeti üyesidir. Ve sanırım alt yapısında Lübnan'a asker gönderilmesine karşı çıkan dini hissiyatlı kesime karşı bir söylem ifade etmektedir.
Evet Sayın Başörtülüler, Türbanlılar ve ve onları dini anlamda destekleyenler ve bu değerler nedeniyle özelde AKP'ye gönül verenler;
Zaman maskelerin düşürülme zamanıdır. Bir kısım solcu, demokrat vs. geçinenlerin maskelerinin düştüğü bu demde, kendi öznel dini, milli, muhafazakar değerlerinize uygun diye AKP'ye bel bağlamaktan, umut beslemekten vazgeçin, kan vermeyin... Çünkü onlar sizin değerlerinize uygun olmayan tezkerelere imzalar atmaktadırlar.
Unutmayalım ki; burada sizler sadece saçınızın (kamusal alanda) kapatma özgürlüğünü isterken, Ortadoğuda çırlçıplak soyarak tecavüz etme özgürlüğünü kullabilen askerlerin merkez politikasına uygun tezkereler çıkarıp bunu mecliste kabul ettirmeye çalışan bir hükümet var ve bu hükümetin adına; A.K.P denmektedir.
EVET BİR OLAY NEDENİYLE KARŞI ÇIKTIĞIM BİR SÖZÜ (Hukuki.net üyelerinden bir arkadaşın kulllandığı) ZAMANI GELDİĞİNDEN DOLAYI ŞİMDİ BAĞIRARAK SÖYLÜYORUM;
En başta AKP'ye kan vermiş başörtülüler ve başörtü savunucularından ve sonra her türden görüşten insanların ve tüm milletin bu sloganı benle birlikte haykırmasının zamanı gelmiştir.
AMPULÜ SÖNDÜRELİM ÇOK GEÇ OLMADAN!... (Yasal yollarla)
PUF!... PUFFFF!!!... PUUUUUUFFFFFF!!!!....
PUF DEYİN Kİ; ORTADOĞUDA DİNDAŞINIZ OLSUN OLMASIN BAŞÖRTÜLÜ OLSUN OLMASIN KADINLARI SOYAN, TECAVÜZ EDEN GÜÇLERE DESTEK VERENLERİN ENERJİSİ SÖNSÜN...
Kılıyorsanız Namaz sonrası, ellerinizi havaya kaldırarak, besmelenizi çekerek; kendi besmelelerine ihanet edenleri en azından Allah'a havale edin...
Ve deyin ki;
<Allah'ım bizi 'Biismi amikuldüvelilil amerika velbush, velsiyonizm velşüreka veşşeyatin' diyen münafıklardan koru... > (Arapçasını belki uygun yazmamış olabilirim ama anlatmak istediğimin Türkçesi; Derin Amerika devletinin, Bush'un, Siyonizmin ve ortaklarının ve Şeytanın adıyla....' dır.)
Unutmayın ki; tüm değerleriniz Başörtüsü değildir. Ve başörtü dahil tüm değerleriniz sınırsızca kullanılmaktadır.
Sayın Fırat'ın uyarısı nedeniyle bir düzeltme eklemek zorunda kaldım:
Yukarıda A.K.P. olarak geçen her kısaltma AK Parti anlamındadır.
Ve son söz; yaramaz bir çocuğa Uslu adı ne kadar yakışıyorsa...
-
Sayın Bahattin kardeşimizin yazısına bir düzeltme ekleyelim.
A.K.P DEĞİL SAYIN YILDIZ AK PARTİ
-
VE BENCE BAŞÖRTÜYE (TÜRBANA) ÖZGÜRLÜK TARAFTARLARININ;
şimdi bunları bırakıp, modern ya da klasik (örtülü) giyimli kadınları çırılçıplak soyarak, onlara hanelerinde hatta çocuklarının karşısında tecavüz edenlere, gecelikleriyle yataklarından kaldırarak mahrem yerlerini şehvetle arayanlara, Ebu Garip cezaevinde hamile bırakanlara karşı mücadele eden direnişçileri pasifize etmek isteyenlere, ortadoğu senaryolarını daha bir kolaylıkla hayata geçirmeye çalışanlara destek verilmesine; YANİ LÜBNAN'DA AMERİKAN VESAYETİ ALTINDA OLAN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ASKERİ BİRLİĞİNE ASKER GÖNDERMEYE TEZKERE HAZIRLAYANLARA KARŞI ÖNCELİKLE KADINLAR ÇIRILÇIPLAK SOYULMASIN, TECAVÜZ EDİLMESİN mücadelesini yapmaları gerekmektedir.
Hadi demokratik tepkinizi gösterin; en azından kara gün mü, aydınlık günmü olacağı TBMM nin Tezkere'ye evet ya da hayır oyuyla belli olacak güne kadar o güya örtünüze sahip olduğu sanılan Ak Partinin Sayın milletvekillerine e-posta gönderin...
-
Umarım ki; Ak Parti Milletvekilleri yine Ak Parti Bursa Milletvekili olan SAYIN ERTUĞRUL YALÇINBAYIR gibi bir tavır sergileyerek, C.H.P.nin red oylarına katkı sunarak; 1 Mart 2003 T.den sonra 2. bir demokrasi ve özgürlük gününü bizlere armağan ederler...
Aksi halde; SANDIKTA AMPUL SÖNDÜRÜLECEKTİR; İSTEDİĞİ KADAR A.B.D. desteği olsun... İstediği kadar A.B.D.den yedek ampul alınmış olsun...
-
bu yasak uydurulmalı derken neyi kasteiyorsunuz Bora bey?
-
bora bey; lütfen imla kurallarına uyarak yazmayı tercih edin.tabi herkes dört dörtlük uymuyor ama söylediklerinizden de bişe anlaşılmıyor.
sayın bora; yaklaşık olarak bir aydır bu konu başlıbaşına ele alındı. Lütfen yazılanları okuyarak düşüncenizi şekillendirin. Bu konuyu ''kamudur, kimse takmasın kardeşim'' diyerek bir kenara atamazssın. Başörtüsü hangi kanunda veya anayasada yazmaktadır. Siyasi simgeler kullanılamaz diye bir ibare yer alıyor. Başörtüsü siyasi bir simgemi, değilmi? Bunun tartımasına girelim. Birde şu kamusal alan neyi ifade ediyor onuda belirtirmisiniz?
-
bora bey; lütfen imla kurallarına uyarak yazmayı tercih edin.tabi herkes dört dörtlük uymuyor ama söylediklerinizden de bişe anlaşılmıyor.
sayın bora; yaklaşık olarak bir aydır bu konu başlıbaşına ele alındı. Lütfen yazılanları okuyarak düşüncenizi şekillendirin. Bu konuyu ''kamudur, kimse takmasın kardeşim'' diyerek bir kenara atamazssın. Başörtüsü hangi kanunda veya anayasada yazmaktadır. Siyasi simgeler kullanılamaz diye bir ibare yer alıyor. Başörtüsü siyasi bir simgemi, değilmi? Bunun tartımasına girelim. Birde şu kamusal alan neyi ifade ediyor onuda belirtirmisiniz?
-
Tam metnimi okumadınız galiba tam metnim bu:Benim anlatmak istedğim ortada bir yasak var ve bu yasak Kamu ve kuruluşlarında örtünme yasağı bu yasağada herkez uymalı ve uydurulmalıdır. yani belli bir yasak var kural var bunada uyulması gerekiyor.uyulmalı ve uygulanmalı onu kast ediyorum Tuğba hanım...
-
Tam metnimi okumadınız galiba tam metnim bu:Benim anlatmak istedğim ortada bir yasak var ve bu yasak Kamu ve kuruluşlarında örtünme yasağı bu yasağada herkez uymalı ve uydurulmalıdır. yani belli bir yasak var kural var bunada uyulması gerekiyor.uyulmalı ve uygulanmalı onu kast ediyorum Tuğba hanım...
-
Uyarım teşekürler.. 1.Baş örtüsü siyasi bir simge değil dinimizde geçen bir kuraldır.
Kamusal Alanlar:Devlet darilereleri örneğin Kaymakamlık,Vergi Dairesi ve bu şekilde olan yerler bunu siz daha iyi biliyorsunuz... semyy Teşeküler ama yazdıklarımı iyi okyunuz lütfen..
-
sayın bora; eğer kanun halkın iradesini yansıtıyor ise ona uyulur, uyulmak zorunlu olunur. eğer kanun halkın iradesini, vicdanını yansıtmıyorsa buna da baskıcı rejim derler. baskıcı rejimlerden kaçı başarılı olabildi ki? çok yakın bir zaman için sovyetleri ve ırakı örnek verebilirim.
kamu alanı kişiden kişiye kurumdan kuruma değişiyor galiba. mesela üniversite mezuniyet törenlerine başı kapalıları almıyorlar. şimdilerde mahkemelere de almıyorlar. yarın elektrik faturasını ödemek isteyen kadına da yasaklayacaklar. kamu heryerdir. buna bir açıklık getirmek lazım
-
Sayın Semyy;
En özgürlükçü ÜLke (özgürlikler ülkesi) diye tanınan ve bilinen ABD'nde, son iki ay içerisinde bir yasa çıkartıldı (Vaşington'da).
Bu Yasa'ya göre; 15 yaşın altındaki gençler, yanlarında bir büyükleri (anne, baba, ağabey, abla, vs. gibi) olmadan sokağa çıkamayacaklar.
Demek ki; özgürlükleri hiçbir yerde, sınırsız değil ve kamu menfaati gözetilerek, temel haklarda dahi, en özgürlükçü yerlerde bile kısıtlama yapılabiliyor.
Şiir okumak da suç olmasa gerek; ama, bu şiiri neden, hangi amaçla, kime karşı okuduğunuza göre; bu eylem suç da olabilir (RTE meselesi).
Türkiye'de yaşayıp yaşamadığınızı bilmiyorum ama; Türkiye'deki yaşananlarla türban; sadece bir siyasi simge değildir, aynı zamanda, Ülke'nin temel değerlerine karşı bir zehirdir.
Kamu alanı ile kamusal alan, birbirinden farklıdır. Bu konuda daha önce yazdıklarıma bakarak, fikir edinebilirsiniz.
Saygılar,
-
Syn semy siz Mehmet beyin de deği gibi ilk önce kamu ve kabusal alan ne demek onu öğrenin bence sonra konulara açıklık geitirin türkiyde artık işler galiab ile yürümüyor Amarika bile böle bir rejim getiriyorsa biz demekki Amerikadan çok çok özgürüz demektir.Siz bir tanımları öğrenin çünki tanımlardan yola çıkarak beyin fırtınası yapalım Malumunuz site ziyaretçilerimiz çok onları yanıtmayalım Teşeküler...
-
..........(Lütfen kurallara riayet ediniz.) karakum ve bora kardeşlerim; klasik konuşmalardan bir hayli zevk alıyorsunuz. amerikanın özgürlükler ülkesi olduğunu savunuyorsunuz. bakın daha bir hafta önce terörist diye tutuklanan türk vatandaşı hiçbir gerekçe olmadan 4 yıl hapiste yattı. daha bugün amerikanın sesi televizyonunda açıklama yapan bir müslüman; sırf sakallı olduğu için 12 saat havaalanında bekletildiğini söylüyor. müslüman olan bir ingiliz vatandaşı yusuf islam amerika topraklarına giremiyor. amerikanın lideri bush basın toplantısında haçlı seferinden bahsediyor. O ÜLKE SİZİN ÖRNEK ALDIĞINIZ ÜLKE.BENİM ÖRNEK ALDIĞIM ÜLKE HER MİLLETİN KOL KOLA YAŞADIĞI OSMANLI DEVLETİ.
kamusal alan ve kamu alanı diyorsunuz.ben bu kelimeler arasında bir fark gözetemiyorum.veya sizin gibiler böyle bir tanımlama ihtiyacı duymuşsunuz. verdiğim örnekteki gibi; çocuğunun mezuniyet törenine başı örtülü diye katılamayan anne, elektrik faturası da yatıramamalı. konuşmalarınızın artık ülke menfaati değil ideoloji haline geldiğini düşünüyorum.
sayın karakumun ifadesi; Demek ki; özgürlükleri hiçbir yerde, sınırsız değil ve kamu menfaati gözetilerek, temel haklarda dahi, en özgürlükçü yerlerde bile kısıtlama yapılabiliyor. MADEM KAMU MENFAATİNİ GÖZETİYORSUNUZ ETRAFINIZA İYİ BAKIN KAMU MENFAATİ NELERDEN İBARER.
yine karakumun belirttiği;Türkiye'deki yaşananlarla türban; sadece bir siyasi simge değildir, aynı zamanda, Ülke'nin temel değerlerine karşı bir zehirdir. SAYIN KARAKUM; SEN İLK ÖNCE ÜLKENİN DEĞERLERİNİ ÖĞREN ONDAN SONRA YORUMLARINI YAZ. TÜRBAN ZEHİR DEĞİLDİR. TÜRBANI ZEHİRLEYEN KİMLER? ONLAR KENDİLERİNİ İYİ BİLİYORLAR......
-
Bu konuda SON KEZ yorum yaptığımı, son mesajımda belirtmiştim. Bu mesajımda TÜRBAN konusunda yorum yapmayacağım.
Ancak tartışma düzeyi önceki mesajlarımda da ifade ettiğim gibi gittikçe düşüyor, konudan sapılıyor ve mesaj içerikleri "kahvehane" ağzına uygun olarak tanımlanacak bir düzeye düştü.
Hemen belirteyim, ne site moderatörüyüm, ne de birilerinin avukatlığına soyunuyorum.(Zaten buna ihtiyaç da yok , zira Sn. Karakum avukat...)
Ama haksızlığa müdahale etmekten de geri duramıyorum.
Medeni insanlar gibi, fikirlerimizi, uygun lisanla, karşıyı rencide etmeden, saygı duyarak ve mümkün olan geçerli bilimsel ve nesnel argümanlarla savunabiliyorsak savunalım, yoksa sırf iş olsun diye mesaj yazmaktan imtina edelim. Sevgili semyy görüşlerinin hiçbirine katılmasam da aynı yanlış sana yapılsaydı, yine böyle mesajı seni desteklemek için yazacağıma da emin olmanı isterim, son mesajındaki ifadelerin yine şık olmadı. Oysa forumlarda yer alan diğer konulara özellikle Sn. Karakum'un vermiş olduğu yanıtlara bir göz atsaydın, kimsenin (ben de dahil) ABD'yi örnek almadığını ve haksız her eylemini de kıyasıya eleştirdiğini görürdün. Türkiye Cumhuriyeti varken Osmanlı Devleti'ni örnek almanı anlayabilmiş değilim. Osmanlı Devleti Türk'üm diyen her vatandaşın şanlı geçmişinden gurur duyacağı, özellikle gerileme ve yıkılış döneminde devlet sistemi ve yönetiminden kaynaklanan hatalarından da utanacağı demesem de gurur duyamayacağı, tarihi köklerimizi oluşturan ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin de temeli olan (Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onu kuranlar da Osmanlı İmparatorluğu'nu yok saymamış, tüm borçlarını üstlenmiş ve vadeye yayılan bu borçları vadesinden önce 1940-1950 döneminde kapatarak, milli duruşu ile her T.C. vatandaşını onurlandırmıştır.) bir büyük imparatorluktur.
Laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu yoksa, bu ülkenin vatandaşlarının dişle, tırnakla, destanlar yazarak elde ettiği bir bağımsızlık ve özgürlük önünde örnek olarak var iken, dönüp Osmanlı Devleti'ni hangi konuda olursa olsun örnek aldığını söylemesini inan anlayamıyorum.
Sanırım sen şimdi dönüp beni de ÇOK BİLMİŞ'ler sınıfına alır ve vatandaşı olmaktan gurur duyduğum ÜLKEMİN DEĞERLERİNİ ÖĞRENMEMİ istersin ve herhalde yine çok ayıp edersin.
Selamlar,
-
Fakülte veya yüksekokullarda öğrenim görmeye hak kazanan öğrencilerin kayıt işlemleri dün başladı. Türbanını çıkarmayanlar kayıt yaptıramadan geri dönerken türbanını çıkaran ve peruk takanlar ise kayıtlarını yaptırdı. Erzurumdaki Atatürk Üniversitesine bağlı fakülte ve yüksek okullarda öğrenim görmeye hak kazanan 8 bin 423 öğrencinin kayıt işlemlerine başlandı. Türbanlarını çıkaran kayıt işlemlerini yaptıran öğrenciler, dışarı çıktıklarında türbanlarını tekrar taktı.
TÜRBANINI ÇIKARANLAR ÇUKUROVAYA KAYIT OLDU
2006-2007 akademik yılında 7 bin 53 öğrencinin alınacağı Çukurova Üniversitesinde türbanlı bazı öğrenciler, güvenlik görevlileri tarafından uyarıldıktan sonra saçlarını açarak veya peruk takarak kayıt işlemlerini gerçekleştirdi. Saçlarını açmayan türbanlı öğrenciler ise kayıtlarını yaptırmadan geri döndü.
SÜTÇÜ İMAMDA PERUK TAKANA KAYIT YOK
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) İktisat Fakültesini kazanan Ankaralı Şeyma Türkan, peruklu olduğu gerekçesiyle üniversiteye kayıt yaptıramadan memleketine döndü. Baba Şemsettin Türkan, Kızım peruklu olduğu için kaydı yapılmadı. Böyle bir mantık olamaz dedi. KSÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cafer Mart ise Şeyma Türkan kayıt yaptırmak için geldiğinde peruğunu türbanın üzerine takmıştı diye konuştu.
RİZEDE ÖZEL YURTLARIN ÖĞRENCİ ÇEKME SAVAŞI!
Yüksek öğrenim kurumlarında kayıtların başlamasıyla birlikte Rizede dini eğitime ağırlık verdiği bilinen bazı özel yurtlar, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize Meslek Yüksek Okulu önünde ve içinde masalar kurarak kayıt için gelen öğrencileri, yurtlarına çekmeye çalışıyor. Kredi ve Yurtlar Kurumu Rize İl Müdürü Kenan Sali ise bunun yasal olmadığını belirtti.
VATAN
Not: SÜTÇÜ İMAM BUNLARI GÖRSEYDİ.....