-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
AHA…
Bekir Coşkun
8 Ocak 2010
AHA (Arınç Haber Ajansı), suikast soruşturmasıyla ilgili neler oluyorsa, her gün ayaküstü bildiriyor size…
Medyanın haber masaları; AA, ANKA, İHA gibi ajansların yanında AHA’ya (Arınç Haber Ajansı) bültenlerinde peşin yer ayırıyorlar sabahları.
Çünkü illa ki konuşacak AHA…
(………)
Dün için “konuşmaz” dedim.
Arkadaşlar “Ama yer ayırdık” dediler.
Ben “Daha yeni konuştu” derken, haber ulaştı:
“AHA geldi…”
Son olarak aşçı ile kepçesinin ele geçirilmiş olması…
Muhalefetin kozmik odada patates arandığı iddiası…
Zaten suikastçının da suikast planını kuru kuru yemektense yanına şişe suyu istemesiyle ortaya çıkan bir suikast mönüsüne, Arınç tatlıları da ekledi:
“Çikolata…” Dünkü AHA‘ya göre; soruşturmayı yürüten hâkim ile savcıya gönderilen mermileri muhalefet inkâr edip onlara “çikolata” diyesiymiş…
Eminim tüm bunları yiyen vardır.
Oysa; tüm bu kepazeliğe dönen açılımlardan, işsizlikten, yoksulluktan, dinlemelerden, zenginleştirilen yandaşlardan, toplumda yaratılan korkudan, ucu gözüken faşizmden sonra, AKP’nin
seçim kazanması aslında olanaksız…
O zaman bir çare lazım…
İşte; “kurşunlar, suikastlar, darbe tehditleri arasında, yapacaktık yaptırmadılar” diye ağlamak, siyasette her zaman iyi bir çaredir…
Bence iyi izleyin AHA‘yı…
Hele bir de askeri çileden çıkartıp muhtıra-müdahale derken “mağduru” oynayarak bir baskın seçime giderlerse, alın size…
Aha
KAYNAK:http://www.ilk-kursun.com/2010/01/aha/
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun 19.02.2010
Türkiye değişti usta...
HEPİMİZİN yanıldığı yer şurası:
Türkiye değişti, ama biz farkında değiliz.
Her şey değişti...
Her şey usta...
İrtica ile mücadele edilmesi, tarikatlara meydanın bırakılmaması, gericiliğe-yobazlığa göz yumulmaması eskidendi.
Eskidendi o; dergâhların, medreselerin, tarikat ocaklarının, şıhlığın, şeyhliğin yasak oluşu...
Her şey değişti...
Şimdi Atatürkçülük yasak...
Cumhuriyetin laik devrimlerini savunmak suç...
Böyle oldu...
Buna inanmıyorsanız iyi bakmalısınız:
Tanıdığınız tüm sesi çıkan Atatürkçüler, laik cumhuriyeti seslendirenler hapishanelerde...
Çağdaş yaşamı savunanların, irticaya karşı direnenlerin tümünün başlarına bir şey geldi...
Ama Türkiye‘yi “irticai faaliyetlerin merkezi”nin yönettiği, bir Anayasa Mahkemesi kararıdır...
İşte: Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner, sen kalk Nakşibendi tarikatının önemli bir parçası olan İsmailağa Cemaati’ni incelemeye al...
Olmadı...
Atatürkçüleri toplayıp falakaya yatırsa, zindanlara doldursa, ipe assa, bir şey olmayacaktı...
Ama İsmailağa?..
Her şey değişti...
Türkiye eski Türkiye değil...
Bu ülke; çağdaşlık düşmanlarının alkışları altında...
Gafletin körlüğünde...
İhanetin eşliğinde...
Üç paralık çıkarlar uğruna...
Koca bir ulusun sessizliği içinde...
Değişti usta...
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir COŞKUN
AHA bildiriyor...
AHA'nın (Arınç Haber Ajansı), AA, DHA, İHA gibi ajanslardan farklı yanı; yayına geçtiği zaman olanları değil, olacakları da veriyor. Olması gerekenleri de...
Tüm bu olanları günler önceden haber veren kimdi?..
AHA...
(.........)
AHA ayrıca tüm medyada yer alan o yayınlarında, duyguları, düşünceleri, söylenmeyenleri, hatta olmayanları da bildiriyor.
İşte:
İsmailağa Cemaati'nin üzerine gittiği için içeri atılan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner ile ilgili değerlendirme yaparken, “İşin içine biraz gözyaşı koymak bakımından da bu savcımızın çocuğunun çizgi filmlerinin bile alındığını ve onun gözyaşları içinde babasını beklediğini söylemek de işin içine mizansen koymaktır” dedi AHA...
İnsan düşünüyor:
Babası hapse atılmış, annesinin kucağına sinmiş, şaşkın ve korkmuş bir küçük çocuğun gözyaşını dahi alay konusu yapacak kadar kin ve nefret kimde olabilir...
AHA bildiriyor...
_
Yine tüm bu olup bitenlerin altında yatan gerçek nedeni (diğer medya ve ajanslar görmemiş olsalar bile) en iyi yine AHA bir cümleyle açıkladı, gözünüzden kaçmasın:
“Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz...”
(.........)
Kutlu yürüyüş?...
Ne alakası var?..
Din içerikli kitaplarda “İslami mücadele yolu“ diye geçiyor, bir tür İslami ya da dinsel slogan...
Kalkıp “Savcı, başsavcıyı içeri attıysa, kutlu yürüyüş de nereden çıktı?..” demeyin.
AHA size gerçeği gösteriyor...
Bu kopan kıyametin, devlet içindeki krizin gerçek nedenini açıklıyor... AHA aslında çatışmanın özünü bildiriyor size...
_
Bu olanlar; Türkiye adım adım “tarikat devletine” dönüştürülürken, sorun çıkartan ve direnen cumhuriyet yargısını silip süpürüp, yerine kendi yargılarını koyma operasyonudur... Anlamıyor musunuz?..
Açıkça söylüyor...
AHA...
21 Şubat 2010 05:16
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Demokrasi denilince aklıma kömür çuvalı gelir...
27 Mart 2010 Cumartesi,
SIRA Anayasa’da değişiklik yapıp da kendilerini yargılayacak yargıçları kendilerinin seçmesine sıra geldiğinde, “Batı demokrasilerinde de var” diyorlar...
Batı?..
Neren benziyor “Batı demokrasilerine” usta...
“Oval cisimlere çok bakmanın” doğru olmadığını söylüyordu ya hoca efendi... Hele “ortası delik oval cisimlere” bakmak zararlı...
O günden beri ne zaman araba tekeri görsem...
(.........)
Böyle eğitilmiş bir toplum çoğunluğu ile “Batı demokrasisi” söz konusu olduğunda, aklıma kömür-makarna-nohut geliyor da “demokrasi” gelmiyor...
Elimde değil...
Senin aklına nereden geldi “Batı demokrasisinin içindeki” yargıç seçimi?..
Sormazlar mı adama:
Dünyada bir tek kişinin; hem tüm milletvekillerini, hem TBMM Başkanı‘nı, hem Cumhurbaşkanı’nı seçtiği bir tek “demokrasi” var mı?..
Seçmenlerin, kendilerini temsil edecek milletvekillerinin adlarını ancak “seçtikten” sonra öğrendikleri parlamenter sistem?..
Tarikatın yönettiği bir ülke?.. Cumhurbaşkanı’nın “şüpheli”, Başbakan’ın “sanık”, iktidarın “irticanın merkezi” olduğu mahkemelerce belirlenmiş bir memleket?..
Batı ile ortak bir Deniz Feneri davası var, var olmasına...
Batı’daki ucunda Alman Mahkemesi, “Hukuk tarihinin en büyük dolandırıcılık davası” diyerek sanıkları mahkûm etti...
Türkiye ucunda ise aynı sanıklar, iktidarın kanatları altında itibarla dolanıyorlar, dava külleniyor...
Kendi yargıcını seçmek tamam da, başka neren benziyor Batı demokrasisine?..
Benziyorsa, “demokrasi” deyince niye benim aklıma kömür çuvalı ile nohut geliyor usta?..
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Helal ekonomi…
Bekir Coşkun
16 Nisan 2010
BAŞBAKAN işsizliğe çözüm buldu sayılır.“Çok para kazanıyorsunuz, o zaman zekât niyetine birer işçi alın” önerisi TOBB patronları tarafından yerine getirilirse, bizim Osman da “zekât” niyetine bir kapıya gitti demektir…
Ekonominin imanlısı böyledir:
Vergi; ibadet…
Yatırım; niyet…
Damada banka kredisi; kısmet…
Hukuk şeriat, halk ümmet, iktidar cemaat olduğunda, istihdamı çözmek için işçi almanın “zekât” olması doğaldır.
Bunu geliştirebilirsek: İhracat yapmak; üç kulhuvallah bir elham…
İthalat; kıyam…
Bütçe; kelam…
Bütçe açığı; abdest kaçması…
Açlık ve yoksulluk sınırına da bir imanlı çözüm bulabilir bizim büyük dâhi ekonomist Başbakan:
12 ay ramazan…
Mademki işçi almak “zekât” oluyorsa, üç aylardan sonra on iki aylar bir ibadet şekli olarak düşünüldüğünde, açlık ve yoksulluk sorunu niye çözülmüş olmasın?..
İyi bir fikir…
Her fikir aynı zamanda; tekbir…
Pekiiiiiiyy…
Aç ve yoksullara nohut ile üçlü kanepe dağıtmak:
Zikir…
İşsiz sayısı; 5 milyon 320 bin…
Yoksulluk sınırındaki insan sayısı; 11.9 milyon…
Açlar; 2.5 milyon…
Ülkenin Başbakan‘ı bu modern bilim çağında çözümü patronların birer işçiyi “zekât” niyetine almasında görüyorsa, AB’ye girmeyi beklerken memleket…
Ne diyebiliriz ki…
Sürünmek; farzdır…
Sefalet; sünnet…
http://www.ilk-kursun.com/2010/04/helal-ekonomi/
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
BU yönetim için “Sivil dikta değil” diyorlar...
“Tek parti rejimi”ne itiraz var...
“Diktatorya”yı beğenmediler...
“Padişah”lığı kendisi kabul etmedi...
“Vezir-i azam” az geldi...
“İmparator” çok...
Bence adını bulamadık...
Adını bulamadığımız şey şu:
- Ülkeyi tek parti yönetiyor...
- Tek partinin, tek lideri, tek sesi var...
Böylece kuvvetler ayrılığındaki yasama ve yürütmenin başı da tek o...
- İkindi vakti aklına geleni gece yarısı yasalaştırıyor...
- Geriye yargı kalıyor...
- Yargının “yar..” kısmı, yani yarısının yatak odalarını dinleterek, evlerini aratarak, izleterek, kovalatarak bastırıyorlar...
Yargıdan geriye kalan “...gı” kısmının gıkı çıkmıyor, çünkü bağımsız gibi gözüken yargının başı da, aslında tek adamın Adalet Bakanı ile müsteşarı...
- Böylece bütün muhalifler hapiste...
- Dışarıda kalanlar da “Beni de götürecekler” diyerek beklemede...
- Kendilerini eleştirenlerin üzerine “suçlu” diye yargıçları savcıları salıyorlar...
- Ya kendileri suç işlerse?..
O zaman üzerlerine gelen savcı-yargıç yargılanıyor...
- Medyanın dörtte üçüne el koydular...
- Sivil toplum örgütleri sindi...
- Patronların örgütü başkan bulamıyor, işçi sendikaları ise üye...
Emekçi örgütleri eksi (-) zam yapıldığı gün çiçek verdiler...
- Çoğunluk yoksullara ise seçim zamanı kendileri nohut-kömürüçlü kanepe verip oy alacaklar, böylece iktidarları sürecek...
- Toplumda egemen olan duygu; çaresizlik, endişe, güvensizlik ve korku...
Buna ad bulunamadı.
Oysa dünyanın her yerinde bunun tek adı vardır:
Faşizm..
.Bekir Coşkun.
15 Ocak 2010 Cuma,
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Yeni çocuklar lazım… Bekir Coşkun
14 Mayıs 2010
BU arada Başbakan “En az üç çocuk” istemine ekleme yaparak “Çocuk başına hediye” verebileceklerini söyledi.
Zaten kızlara isim koyarlar Anadolu’da:
“Hediye…”
İyi bir teşvik olabilir; birinci çocuğa düdüklü, ikincisine fırın, üçüncüsüne bulaşık makinesi, dördüncüsüne buzdolabı…
Öyle gider…
Eskilerin doğum tarihi yerine “erik zamanı”, “kar yağdığı sene”, “karpuz çıktığında” gibi doğum zamanını belirleme yöntemlerinin yerini yenileri alır
böylece:
“Şu küçük; ütü ile…”
“Ortanca; üçlü kanepe…”
“Oğlan; soba…”
“Kız; tava seti…”
Ne bilelim biz…
“Ya şu ufaklık…”
“Tam da bu kadar çocuk yeter derkene, portmanto dolabı verdiydi Aa Ke Pe…”
*
Ne diyorsunuz; olmaz mı?…
(Bir AKP uygulaması olarak şu anda Doğu ve Güneydoğu’da, çocuk başına altın verildiğini… Ayrıca her çocuk için anneye 57 lira aylık bağlandığını demek ki bilmiyorsunuz…)
*
Sonra?…
Sonra 14 milyon işsiz genç…
Ellerinde fotoğrafları ile kayıp çocuklarını ağlaya ağlaya arayan tam 1657 anne-baba…
Köprü altlarında yaşayan 250 bin sahipsiz çocuk…
Artan nüfusuna yetmeyince; pirinci, buğdayı, mısırı, mercimeği, eti dışarıdan alarak çocuklarının karnını doyurmaya çalışan ünlü tarım ülkesi Türkiye…
Ama ne yapacaksınız; bakımsız-eğitimsiz-gelişmemiş kalabalıklar, çağdışı ideolojilerin tek sığınağıdır…
Ve yeni çocuklar lazım…
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Önce insan olmalı…
Bekir Coşkun
6 Haziran 2010
“KÜFÜR edip durma“ diyeceğim ama sen başka dil bilmezsin.
Düşündüklerini ifade etmek için kullandığın müstehcen sözcükleri çıkartınca, geriye “koyarım”, “sokarım”, “geçiririm” kelimeleri kalıyor ki, bunlarla cümle de kuramazsın zaten…
Çünkü cahilsin..
Zırcahil…
Bizler “Siyonist uşağı”, “İsrail köpeği” falan değiliz.
Bizler; dünyanın en bereketli toprakları üzerinde beşinci sınıf devlet, en zengin kültür hazineleri üzerinde sekizinci sınıf toplam olmaktan dolayı acı çeken, gururu kırılan ve suçu uzaklarda aramaktansa sadece aynaya bakan ve önce kendi suçunu-günahını gören insanlarız, o kadar…
Sen önce “insan” ol…
Düşünen, öğrenen, bilen…
“İnsan” olmadan “inanç sahibi” de olunmaz…
“İnsan” olmak; iki kulak, iki göz, iki burun deliği, uzun bir dil, bir çift ayakkabı ya da pantolon sahibi olmak anlamına gelmez…
“İnsan olmak” akıl ister…
Ve o aklın erdiği; bilgi, görgü, sevgi, merhamet, hoşgörü, uyum, saygı…
“İnsan olmak” gelişmeyi gerektirir… Kurbağalar bir milyon yıldan beri bir yerden öbürüne zıplayarak giderler… Oysa bak öbür “insanlar” sana otomobil
yaptılar…
“İnsan olmak” sorumluluktur…
Gelişmeyi-uygarlığı-modern yaşamı reddeden… Medeniyete direnen… İlim ve bilime kızan… En sonunda da kendisi gibi düşünmeyenleri “düşman” sayan,
onları yok etmeye, ezmeye, azarlaküfürle susturmaya kalkan, yeterince “insan” değildir…
“İnsanlık” yalanı, dolanı, sahtekârlığı da kabul etmez…
“İnsan” olan masumların duygularını sömürmez… “Din-iman” diyerek onları kendi çıkarına, ticaretine, siyasetine alet etmez “insan” olan…
Sen önce insan ol…
İnsan…
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hakkı Yılmaz
Hürriyet/özgürlük:
Bu şart, yerindedir. Zira salâtın icra edileceği mûsâllalar ve mescidler [toplantı yerleri], Allah evidir. Orada kral-köle ayırımı yoktur; herkes özgür ve eşit statüde olup özgürce fikrini beyan eder, kimsenin düşüncesi kısıtlanamaz ve fikrinden dolayı kimse takibata uğratılmaz
6) Hutbe: Hutbe, Cum‘a/9'da geçen, “zikrullâh/Allah'ın anılması”dır.
Hutbe belirli bir gündemle icra edilir. Hutbeyi okuyan, bir nevi kongredeki divan başkanı görevini yürütür. Herkesin söz hakkı vardır; hem de sansürsüz. Orada görüşülen her konu Zikrullâh'a yönelik ve “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” anlayışı çerçevesinde olduğundan, hiçbir Müslüman görüş ve eleştirisinden ötürü takibata alınamaz, ayıplanamaz. Tam bir dokunulmazlık hakkına sahiptir.
KAYNAK:http://www.istekuran.com/index.php?p...atvenamaz#Cuma
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Eksenimiz kaydı mı?..
Bekir Coşkun
15 Haziran 2010
YEDİ sene sonra şüphelenip “Acaba Türkiye’nin ekseni kaydı mı?” sorusunu sormak da iyi bir şey…
Demek ki bir “yamukluk” fark edildi…
Belki eksen duruyor, Türkiye kaymış da olabilir…
Ya da Türkiye duruyor, eksen gitmiştir…
Soruya gelince; hadi diyelim ki devletin tepesindeki türbanlı tesettürlü fotoğrafa bakıp anlamadınız eksen kaymasını…
İlla “Müslüman bir kardeşimizin“ Cumhurbaşkanı seçilmesi ısrarına da kulak asmadınız…
İslami yapılanma…
Yeşil sermaye…
Müslüman sendikalar, dernekler, konfederasyonlar…
Dinci medya…
Darwin’e kızan TÜBİTAK…
Türban ve imam-hatipliler için yırtınan YÖK…
Tarikat kursuna giden külahlı çocukları jenerik yapan TRT…
Bunlardan dolayı da bir şey anlamadınız diyelim…
Diyelim ki Anayasa Mahkemesi, Türkiye’yi yöneten partinin “irticai faaliyetlerin merkezi olduğuna” karar verdi…
Ekseni fark etmediniz!..
Ne kadar Atatürkçü-laik varsa, sabah karanlıklarında toplatılıp sorgusuz-sualsiz hapishanelere doldurulduğunda da görmediniz…
Çağdaşlığı savunan gazeteciler-yazarlar-aydınlar kovulup-itilip-sürüm sürüm süründürüldüklerinde de aklınıza gelmedi…
Arabistan’a dönen bu şehirler…
Bu değişen Türkiye…
Yine de anlamadınız eksen kaymasını…
Şimdi; ortağı olduğu NATO‘nun, üyesi olduğu BM‘nin, girmek istediği AB’nin, kısacası tüm uygar dünyanın karşısında… Dünyanın terörist kabul ettiği Hamas’ın arkasında, İran’ın yanında, İslam âleminin ortasında yer alan Türkiye’ye bakıp soruyorsunuz:
“Acaba eksen kaydı mı?..”
Demezler mi adama:
“Kör müsün?..”
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Nerdesiniz?.. Bekir Coşkun
22 Haziran 2010
FİLİSTİN için yırtındınız da…
Şimdi niçin ortalıkta yoksunuz?..
Niçin sesiniz çıkmıyor?..
Niçin televizyonları çağırıp iki parmağınızı birden sallamıyorsunuz?.. Niçin dünyayı ayağa kaldırmıyorsunuz?..
Nerdesiniz?..
*
Dün kadın okurum, attığı e-mail’de “Yaban güvercinlerini vurdular yine” diyordu…
Her şartta Mavi Marmara gemisinde ölenlerden kat be kat fazla gelen ilk haberlere göre vurulan Mehmetçiklerin sayısı…
Tabii ki onlara da yanmıştı yüreği, vicdanı olan herkes gibi… Ama yaban güvercinleri; bir pis siyasi planın, gemiye doldurulmuş kurbanları olarak ölmediler…
Ya da Filistin toprakları için…
Onlar; yurt topraklarını beklerken, Türkiye rahat uyusun diye, o gece karanlığında vatanları için canlarını verdiler…
*
İyi ama niçin o yeşil bayraklı kalabalıklar Kızılay’a-Taksim’e çıkıp bağırmıyorlar?..
Niçin yurdun dört bir yanında aynı anda mitingler başlamıyor?..
Niçin dinci yazarlar megafonları alıp tepinmiyorlar?..
Niçin toplu gıyabi namazlar kılınmıyor?..
Niçin sesi çıkmıyor mollanın?..
*
Niçin “Dünyayı başlarına yıkarız” diye parmağını dört bir yana sallamıyor ve acele hastanelere koşmuyor Başbakan?..
Hani “van minüt” mü ne?..
Bülent Arınç niçin televizyona çıkıp ağlamıyor?..
Dün “Genelkurmay’dan açıklama bekliyorum” diyebilen TBMM Başkanı, niçin o açıklamayı “açılım”ın mimarı Başbakan’dan isteyemiyor?..
O iktidar milletvekilleri niçin gözlerini sile sile koşup birer çılgına dönmüyorlar?..
Niçin acil kriz toplantıları yapılmıyor?..
Niçin belediye otobüsleri, şehirlerin meydanlarına sembolik “cihat” için bedava insan taşımıyorlar?..
Nerdesiniz?…
Nerde?..
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Emzikli tesadüf!
TRT’ye program yapan ve çok yüksek paralar aldıkları halde; ödeme makbuzları gizlenen, saklanan, örtülen gazetecilerin çok ilginç bir benzerliği görüldü: “İktidar evetçiliği”...
TRT’ye program yapan ve çok yüksek paralar aldıkları (program başına net 10 bin TL deniyor) halde; ödeme makbuzları gizlenen, saklanan, örtülen gazetecilerin çok ilginç bir benzerliği görüldü.
Hepsi “Evetçi” çıktı!
İktidar ne diyorsa!
Bunlar tekrarlayıcı!
Bu “anlamlı tesadüf” Yüksek Seçim Kurulu’nun da (YSK) dikkatini çekti. TRT programlarında “Evet propagandası” sürdürülüyor; bu durum yayınlarında objektif, tarafsızlık, eşitlik, serbestlik ve dürüstlük ilkelerine uygun davranması gereken TRT’ye yakışmıyor. Devam ederse Cumhuriyet Savcılığı’na “suç duyurusunda” bulunacağını açıkladı.
Ben de merak ettim.
Kim bu ünlü gazeteciler?
Listenin tamamını öğrendim.
Meslektaş kayırması yapamam.
Çünkü TRT’nin bütçesine harcansın diye giren her 100 liranın 80 lirası halkın vergilerinden oluşuyor. Bu ekranların ünlü gazetecisi arkadaşlar, TRT’den yüksek paralar alıp, “iktidar evetçiliğinin propagandasını” yapıyorlarsa; “Hazine’den Geçinmeli Emzikli Gazeteciler” dir.
Onların bilinmesi gerekir.
* * *
Hepsini toptan buraya yazıyorum.
Fehmi Koru (TRT-Politik Açılım),
Derya Sazak (TRT-Politik Açılım),
Fuat Keyman (TRT-Politik Açılım),
Mustafa Erdoğan (TRT-Politik Açılım),
Mehmet Altan (Başka Yerde Yok-Cıne5 yayından kalktı),
Mehmemt Altan (Başka Yerde Yok-Cıne5 yayından kalktı),
Taha Akyol (TRT-Herkes İçin Adalet),
Mustafa Akyol (Taha Akyol’un oğlu-TRT-Yüz yüze ve Küresel Nabız),
Ergun Babahan (TRT-Çıkış Yolu),
Ekrem Dumanlı (TRT-Çıkış Yolu-para almayacağını açıkladı),
Oral Çalışlar (TRT-Kuşak Farkı),
Reşat Çalışlar (TRT-Kuşak Farkı),
Ferhat Kentel (TRT-Yüz yüze),
Beril Dedeoğlu (TRT-Yüz yüze),
Berat Özipek (TRT-Yüz yüze),
Mehmet Barlas (TRT-Sinerji),
Mecbure Canan Barlas (Mehmet Barlas’ın eşi-CINE 5-Kırmızı Hat),
Ahmet Kekeç (CINE 5-Memleket Meselesi-yayından kalktı),
Salih Tuna (CINE 5-Memleket Meselesi-yayından kalktı),
Mümtaz’er Türköne (TRT-Gündeme Dair),
İbrahim Kalın (TRT-Enine Boyuna),
Önder Aytaç (TRT-Sen-Siz Olmaz, Olur mu?),
Tamer Korkmaz (TRT-Ezberbozan),
Amberin Zaman (TRT-Gazeteci Gözüyle)
* * *
Ordunun Kozmik Odası’na girilen bir ülkede; Hazine parasıyla yani halkın vergileriyle TRT üzerinden halk parası emzikleyerek “iktidar evetçiliği” yapan gazetecilere ödemenin gizlenmesi olacak iş değil.
Program başına 10 bin TL. Haftada bir program. Ayda 4 program. Ayda eder 40 bin TL.
Bu doğruysa korkunç yüksek bir para; çok ballı emzik. Gazeteciliğe değil halkın parasını soymaya girer.
Bu yüzden çağrı yaptım.
Belgelerini koyun.
Köşenizde, “TRT’de program başına net olarak şunu alıyorum, ayda elime net şu geçiyor, vergisini de TRT’ye ödetiyorum” diye yazın istedim.
Hocaya sordum:
Emzikçilik haramdır dedi!
Dinimizce günahı büyük!
* Necati Doğru / Sözcü
Kaynak:02 Ağustos 2010 Selcan TAŞÇI
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=14312
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Savcı, 'Emredersin Başbakanım' Pozisyonu alırsa!
CUMHURİYET kurulduğundan beri bizim toplum '' kaç kere feleğin çemberinden" diye diye bir bilene sorsak; "bin bir defa geçti.." diye söze başlayıp sayıp dökeceğiz biliyorum.
Dudaklar uçukladı.
Tahtalar vuruldu.
Sıkntılı kırizler yaşandı!
Yüzlerce engel aşıldı!
Siyaset ağalarını gördük. Diktatörlüğe soyunanları izledik.
Darbeler peş peşe geldi. Din olagarşisini meyledenleri, kan ve kafatası faşizmine gönül yatıranları, Anadolu'yu çift bayraklı, çift milletli yapmaya çalışanları seyrettik.
Bu kadarını görmemiştik.
Seçilmiş sivillerin dört kuvetten dördünü de; iktidar gücü, Meclis gücü, mahke gücü, basın gücünü tek elde toplamak isteyenine tanık olmamıştık.
Simdi Ankara'da olanı izliyoruz.
Tek elde toplamayı görüyoruz.
Ankara'da ordunun "terfi ve atamalarının" sürdüğü günlerde bazı savcıların; " Emredersin Başbakanım pozisyonuna" geçmiş olmaları da "yeni bir feleğin çemberinden geçme" durumudur.
Askeri vesayete son veriyoruz söylemi ile "komutan kıyafeti giymiş sünnet çocuğunun bile darbe yapabileceği korkusunu" yükseltiyorlar fakat savcılardan bir bölümünün; askerin terfisinin görüşüleceği toplantıya bir gün kala 102 ordu mehsupuna "yakalma emri çıkartarak" elemenin altyaıpsını iktidarla birlikte oluşturmaya başlamasını halkın gözünden kaçırmaya çalışıyorlar
İsimsiz gizli tanıklar!
İmzasız ihbar mektupları!
Kuru imza yalanları!
7 yıllık balyoz planları!
Ardından; savcıları da harekete geçirip; "şu generali isteriz. Bu generali istemeyiz. Şu orgenerale sıcak bakmayız." noktasına gelindi.
Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız'ın; "İnternet sitelerini kullanarak darbecilik yapıyor" diye suçlanması 2009 yılının ekim ayında ortaya atıldı.
Basında yazıldı.
11 ay geçti. 11 ay boyunca beklendi.
Hiç bir savcı, Orgeneral Hasan Iğsız'a; "gel bakalım internet üzerinden darbecilik yapmışsın, elimizde belğeler var, ifadeni alacağız" demedi.
Tam Ankara'da Askeri Şura toplanıp, Orgeneral Hasan ığsız'ın Kara Kuvetleri Komutanı olacağı konuşulurken; "18 subayla birikte internet darbeciliğnden" ifadeye çağrıldı.
11 ay neden beklendi?
Niçin atama öncesi?
Bu Türkiye'de savcıların bir bölümünün belgesi sayılmalı.
İktidar, Ordu'nun komuta kademesini değiştirmek niyetinde ve bu niyeti için yargıyı kullanıyor.
12 Eylül'de sandığa gideceğiz.
Halk "Evet" derse yanar.
Kötülüğü kendine yapar.
Bütün savcılar "Emret Başbakanım pozisyonuna" ve bütün hakimleri de "emredersiniz Sayın Başbakanım acizliğine" dönüştürme imkanı ANAYASA'ya YAZILMIŞ OLUR.
5 AĞUSTOS 2010 PERŞEMBE SÖZCÜ G Z T
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Necati Doğru http://www9.gazetevatan.com/pics/yazarlar/108.jpg
Başbakan villa doğurtuyor! İşsiz sayısı hızla artıyor!
Hiç vefa duygusu yok! Vefa duygusu yok diyelim, eşit dağıtım kuralına da sahip değil. Hani birine kepçeyle dağıtır, anlarım. Onu korur
Hiç vefa duygusu yok! Vefa duygusu yok diyelim, eşit dağıtım kuralına da sahip değil. Hani birine kepçeyle dağıtır, anlarım. Onu korur.
Gözetir.
Başarılı bulur.
Ödüllendirir.
Başarılı bulduğuna "kepçeyle" ancak öbürüne de hiç değilse "kaşıkla" ver... Kaşıkla veremiyorsan bile vicdanlı ol, bir parmakçık ver.
Vermiyor.
Koklatmıyor.
Başbakan'ın değil, ekonomideki büyümenin vicdanı yok, insafı yok, vefa duygusu hiç yok. Ekonomideki pırlanta iyileşme, büyüme, istikrar, ihracattaki artış, ithalattaki patlayış, bütçe açığındaki azalış, faizlerdeki iniş, özelleştirmenin tarihi rekorlar kırması, ülkeye dövizin akması, döviz rezervlerinin büyümesi "halka hiç mi hiç" yansımadı.
***
Yansımıyor.
Zenginlere, yükünü tutmuşlara, cazibe merkezi olabilmişlere yansıyor. Bir de Başbakan'a yarıyor. Geçen gün gazetelerde haber oldu. Fotoğrafını da çekip bastılar. Başbakan, Mehmet Gür adlı memleketlisi, hemşehrisi bir inşaatçıdan İstanbul'un Kısıklı semtinde 5 villa birden satın aldı.
2,5 milyon dolar!
Üç katlıymış villalar, her biri 300 metre kareden büyükmüş. Özel lazerli alarm sistemleri ile korunuyormuş. Yüksek duvarlarla çevriliymiş, yüzme havuzları da varmış. Ayrıca 2'si de "doğum yapma yeteneğine" sahipmiş.
Başbakan villaları!
Doğuran cinsten!
2'sini ustalar yarısından ikiye bölüp, bir villayı iki villa yapmışlar. Böylece villa sayısı 5'ten 7'ye yükselmiş. Bütün aile; oğullar, kızlar, kardeşler ayrı birer villada oturacakmış. Villaların içleri de marka olmuş bir mobilyacıdan döşeniyor. Başbakan ve ailesi bayram sonu villalarına taşınacak.
***
Hayırlı olsun.
Güle güle otursunlar.
İşte gelişme!
İşte ekonomideki iyileşmeden, büyümeden, istikrardan, sanayinin motoru haline gelen ihracatın patlamasından, döviz rezervinin artmasından, bütçe açığının kapanma temposuna girmesinden, özelleştirmeyle devletin elinde ne varsa rekor hızla satılmasından doğan "olumlu gelişmenin" kişinin hayatına yansıması diye ben buna derim!
Başbakan'a yansıdı!
Ailesini villalandırdı.
Halka yansımıyor!
İşsiz sayısı artıyor.
İşsizlik, ekonomik krizin patladığı 2001'de yüzde 6,7 idi, bu yılın ilk 10 ayı itibariyle yüzde 9,2'ye çıktı. Yıl sonu yüzde 10'u bulur. İşsizlik artıyor, işi olanların ise geliri, ücreti, maaşı çakıldı kaldı.
***
Memurlar mutsuz.
İşçiler kaygılı.
Çiftçiler kızgın.
Emekliler süzgün.
Esnaflar bezgin.
Enflasyondan arındırılmış gerçek (reel) ücretler 2002 yılında düştü, 2003 yılında düştü, 2004 yılında yerinde saydı... Servet, gelir, zenginlik, para çok küçük bir azınlığın elinde birikti. Bankalardaki her 100 liranın 65 lirası, tasarruf sahiplerinin yüzde 1'inin elinde. Gayrimenkul gelirlerinin yüzde 70'ini, faiz ve kâr gelirlerinin yüzde 80'nini en üst gelir grubu cebine atıyor.
Büyümenin insafı yok!
Vicdanı yok!
Adaleti hiç yok!
Başbakan villa doğurtuyor.
İşsiz sayısı ise artıyor!
17.10.2005
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Göbeğini kaşıyan adam
Göbeğini kaşıyan adamı nasıl tarif edersiniz?
Göbeğini kaşıyan adam Türkiye’nin ta kendisidir. Bunları söyledikçe baskı geliyor birçok yerden ama ben söylemeye devam edeceğim. Bu tipin çok iyi incelenmesi lazım. Bu gerçeği kabul etmediğimiz sürece Türkiye düzelmez. Çünkü göbeğini kaşıyan adam; görmeyen, duymayan, tartışmayan, konuşmayan, sorgulamayan, kömür ve nohutla oyunu satan, dizi seyredip şükreden, kaderci ve ‘asla kafasını kaşımayan adamdır...’
Göbeğini kaşıyan adamı küçümsediğiniz yönünde eleştiriler aldınız ne düşünüyorsunuz?
Göbeğini kaşıyan adamı küçümsüyorum, saygı duymuyorum ve kızıyorum. Çünkü eğer biz ‘göbeğini kaşıyan adama’ razı olursak, Türkiye’nin aydınlık geleceğinin olmasını beklememeliyiz.
Göbeğini kaşıyan adamı nasıl tarif edersiniz?
Göbeğini kaşıyan adam Türkiye’nin ta kendisidir. Bunları söyledikçe baskı geliyor birçok yerden ama ben söylemeye devam edeceğim. Bu tipin çok iyi incelenmesi lazım. Bu gerçeği kabul etmediğimiz sürece Türkiye düzelmez. Çünkü göbeğini kaşıyan adam; görmeyen, duymayan, tartışmayan, konuşmayan, sorgulamayan, kömür ve nohutla oyunu satan, dizi seyredip şükreden, kaderci ve ‘asla kafasını kaşımayan adamdır...’
Göbeğini kaşıyan adamı küçümsediğiniz yönünde eleştiriler aldınız ne düşünüyorsunuz?
Göbeğini kaşıyan adamı küçümsüyorum, saygı duymuyorum ve kızıyorum. Çünkü eğer biz ‘göbeğini kaşıyan adama’ razı olursak, Türkiye’nin aydınlık geleceğinin olmasını beklememeliyiz.
Bekir Coşkun
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Göbeğini kaşıyan adamın oy vermesi yasaklansa çözüm olur mu acaba? Kafasını kaşıyanlar oy versin, ama göbeğini kaşıyanlar oy vermesin. Bunu Bekir Coşkun efendiye sormak lazım.
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Göbeğini kaşıyan adamın oy vermesi yasaklansa çözüm olur mu acaba? Kafasını kaşıyanlar oy versin, ama göbeğini kaşıyanlar oy vermesin. Bunu Bekir Coşkun efendiye sormak lazım.
Bekir Çoşkun sayfasındayım.. Ama bu yazınıza başka bir yazı ile cevap vermek istiyorum.
Egemen Bağış'tan ŞAŞIRTAN SÖZLER: 'Hayır' diyenin AKLINDAN ZORU VAR ya da VATAN SEVGİSİYLE'
http://nethaber.com/Haber/157438/Ege...N-SOZLER-Hayir
Söyleminiz yukarıdaki haber ile örtüşmektedir.
Benim ise konuya yorumum Bekir Çoşkun stili ile olacaktır:
Referandumda Hayır diyenin aklından zoru vardır diyen kişinin, zoru olacak bir aklı varmıdır acaba?
Herhalde vardır!
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Referandumda "evet" diyene de "hayır" diyene de saygı duyarım. Kişilerin tercihine saygı duymak lazım. Ama biz toplum olarak aşırı çatışmacı bir toplumuz ve ne yazık ki kendimiz gibi düşünmeyenlere saygı duyacağımıza "vatan haini" olarak bakıyoruz. Bu hastalıklı bir bakış açısıdır. Kimsenin vatanı benden daha fazla sevdiği iddiasını katılamam. Bizim gibi düşünmeyen insanları vatan haini olarak suçlamaya hakkımız yok. Bu vatan benim olduğu kadar, benim gibi düşünmeyenlerin de.. Bekir Coşkun, kendisi gibi düşünmeyen halkın bir kesimini küçümseyen, alay eden ifadeler kullanıyor. Onun gibi düşünen bir başka "vasat" yazar da halkın o kesimine "bidon kafalılar" demişti. Bunların ortak yönü halkı küçük görmek.
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Referandumda "evet" diyene de "hayır" diyene de saygı duyarım. Kişilerin tercihine saygı duymak lazım. Ama biz toplum olarak aşırı çatışmacı bir toplumuz ve ne yazık ki kendimiz gibi düşünmeyenlere saygı duyacağımıza "vatan haini" olarak bakıyoruz. Bu hastalıklı bir bakış açısıdır. Kimsenin vatanı benden daha fazla sevdiği iddiasını katılamam. Bizim gibi düşünmeyen insanları vatan haini olarak suçlamaya hakkımız yok. Bu vatan benim olduğu kadar, benim gibi düşünmeyenlerin de.. Bekir Coşkun, kendisi gibi düşünmeyen halkın bir kesimini küçümseyen, alay eden ifadeler kullanıyor. Onun gibi düşünen bir başka "vasat" yazar da halkın o kesimine "bidon kafalılar" demişti. Bunların ortak yönü halkı küçük görmek.
Konuya Bekir Çoşkun'un GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAMLAR yazısı ile geldim..Konudan uzaklaşılıyor.
Burada Bekir çoşkun halk ile alay etmiyor. Yazıyı farklı anlyoruz sizinle.
Burada Bekir Çoşkun Halkın aklını kullanmasını,TÜRKİYE GÜNDEMİNE SAHİP ÇIKMASI GEREKTİĞİNDEN BAHSEDİYOR ASLINDA.
Yazıda Bekir Çoşkun
"Çünkü göbeğini kaşıyan adam; görmeyen, duymayan, tartışmayan, konuşmayan, sorgulamayan, kömür ve nohutla oyunu satan, dizi seyredip şükreden, kaderci ve ‘asla kafasını kaşımayan adamdır...’
Oyunu satan adamlardan bahsetmektedir.
Oyunu vicdanı ile değilde 3 torba kömüre satarak veren "göbeğini kaşıyan adama" saygı duyulabilir mi?Ben ne yazık ki saygı duymuyorum. Sizi bilemem..
Siyaset , muhtaç insanlara yardım dağıtmak için değil , muhtaçlığı tamamen ortadan kaldırmak için yapılmalıdır.
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
18 Ağustos 2010 Çarşamba, 12:10:00
Tabii ki AKP"nin mitingleri daha görkemli ve kalabalık...
Hortumla gülsuyu püskürtüyorlar insanların üzerine...
Herkese şapka...
Tişört...
Şemsiye...
Yelpaze...
Mendil...
Yani üryan katıl, donanmış biçimde başında şapka, üstünde tişört, elinde şemsiye, boynunda fular çık git, gülsuyu koka koka...
Sadece kıçı açık kalır insanın...
Zaten eve dönüyorsun ki, kömür, gıda paketi, sabun, nohut, makarna gelmiş bile, senden önce...
?
Nitekim yoklamalara göre AKP"nin oyları arttı, CHP"nin oyları düştü...
"Ne yaptı da iktidarın oyları arttı?.. Ne gibi bir şey oldu da CHP"nin oyları düştü?" demeyin...
Oy verme zamanı her yaklaştığında bu böyle oluyor...
O güne kadar yerlerde sürünen dış politika... Telefon dinlemelerinden, hapishanelere doldurulmuş muhaliflere kadar peş peşe patlayan rezaletler... Bozulan ulusal barış... Fiyaskoyla biten açılımlar... Sadece yandaşların zenginleştiği hormonlu ekonomi... Giderek büyüyen işsizlik, yoksulluk...
Ama bir anda tüm şikâyetler ve şikâyetçiler ortadan kayboluyor...
Durmadan iktidardan yakınanlar, yaka silkenler, kulakları Türkiye"nin kötü yönetildiğini fısıldayanlar, iktidar hayranı kesiliyorlar esrarengiz biçimde...
Ve sanki o anda iyi bir şeyler olmuş gibi duyuruluyor:
"AKP öne geçti..."
"Millet AKP diyor..."
"AKP fırladı..."
?
Ama yararı yok...
Bu kez yolcudur Abbas...
Bekir Coşkun
bcoskun@ http://htgazete.com.tr
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Korkarsanız İstiklal Marşı’nı okuyun…
Bekir Coşkun
21 Ağustos 2010
“Bitaraf olan bertaraf olur…”
Eşek değiliz ya…
“Bertaraf” olmamak için,
gidip “evet” mi demeli korka korka…
Arkasından okursunuz İstiklal Marşı’nı:
“Korkmaa…”
★
Bertaraf etmenin sözlük anlamı; tarafın dışına çıkartmak, yok etmek, ortadan kaldırmak…
Yabancı değil aslında…
Şimdiye kadar; medyanın, gazetecilerin, bilim adamlarının, Atatürkçülerin, laik cumhuriyeti savunanların, onurlu askerlerin, yürekli yargıçların, vicdanı olan işadamlarının…
YÖK’ün, TRT’nin, RTÜK’ün, TÜBİTAK’ın…
Çağdaş devletten yana olması gereken cumhuriyet kavram ve kurumlarının başlarına bir şey geldiğini biliyorduk da, olanın adını bilmiyorduk sadece…
Başbakan açıkladı size: “Bitaraf
olan bertaraf olur… ”
★
Tabii ki sadece TÜSİAD için değildi bu, kızım sana söyledim…
Bundan sonra da referanduma kalkıp “Hayır” diyen olursa, elbette aklına ilk gelen bu olacaktır:
“Bertaraf… ”
Başınıza bir şey geldiğinde soranlara söylersiniz artık:
“Ne oldu sana?..”
“Bertaraf… ”
★
Bu dahi; Anayasa değişikliğinin niyetini kavrayamamışlar için… Demokrat-özgür bir birey için… Kendisine ve ülkesine saygısı olanlar için… Referandumda sandığa gidip de “hayır” demeye yetmez mi?…
Şantaj, sopa, gözdağı, tehdit…
Hepsi var içinde…
Yine de korkarsanız, içinizden İstiklal Marşı’nı okuyun…
“Korkma” diye başlıyor…
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Alıntı:
yas2010 rumuzlu üyeden alıntı
Konuya Bekir Çoşkun'un GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAMLAR yazısı ile geldim..Konudan uzaklaşılıyor.
Burada Bekir çoşkun halk ile alay etmiyor. Yazıyı farklı anlyoruz sizinle.
Burada Bekir Çoşkun Halkın aklını kullanmasını,TÜRKİYE GÜNDEMİNE SAHİP ÇIKMASI GEREKTİĞİNDEN BAHSEDİYOR ASLINDA.
Yazıda Bekir Çoşkun
"Çünkü göbeğini kaşıyan adam; görmeyen, duymayan, tartışmayan, konuşmayan, sorgulamayan, kömür ve nohutla oyunu satan, dizi seyredip şükreden, kaderci ve ‘asla kafasını kaşımayan adamdır...’
Oyunu satan adamlardan bahsetmektedir.
Oyunu vicdanı ile değilde 3 torba kömüre satarak veren "göbeğini kaşıyan adama" saygı duyulabilir mi?Ben ne yazık ki saygı duymuyorum. Sizi bilemem..
Siyaset , muhtaç insanlara yardım dağıt mak için değil , muhtaçlığı tamamen ortadan kaldırmak için yapılmalıdır.
mehmet emin sezen notu: Konuyla alakalı olduğu için bu bölüme yükledim Yılmaz Özdil'yazısını uygun görmezseniz sile bilirsiniz saygılarımla.
18 Ağustos 2010
Bidon kafa (2)
Avanta dağıtana dua edip, avantası kesilince beddua edene... Akmayan çeşme başında, boş bidonu kameraya sallayarak “elim kırılsaydı” diye bağırana “bidon kafa” demiştim.
*
Vay sen misin bunu diyen...
3 sene küfrettiler.
Yalaka tayfası 3 bin makale filan yazdı.
*
Netice?
*
“Başbakanlık” Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, “avantayı dağıtan kamu personeli”nin gözlemlerini derledi, rapor haline getirip yayınladı.
*
Yardım alanlar, yardım aldıkları sürece dua ediyorlarmış, bir kez bile yardım almasalar, başlıyorlarmış bedduaya, “Allah belanızı versin” diyorlarmış!
İhtiyacı olmadığı halde yardımları kapışanlar varmış...
Kimmiş bunlar?
“Bencil”
“Pişkin”
“Açgözlü”
“Kendini acındıran”
“Psikolojik sorunları olan, ruh hali saldırgan”
“Tacizkâr”
“Tehdit eden”
“Kurnaz” kişilermiş.
*
Benim “bidon” zarif kalmış yani!
*
“Başbakanlık” Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü'nün raporuna göre, cami önündeki güvercinlere serper gibi dağıtılan yardımlar, gençleri “tembel”liğe sevk ediyormuş... “Maaş gibi” algılıyorlarmış, “kömür kesilir” diye işe girmiyorlarmış, işe girseler bile avanta istiyorlarmış, avanta azaldığı zaman “cebinden mi veriyorsun ulan!” diye kavga çıkarıyorlarmış.
*
“İşin var gücün var, hangi hakla avanta istiyorsun?” diye sorulduğunda, “Başbakan televizyonda söyledi, herkes alıyor, o hakla istiyorum” cevabını veriyorlarmış.
*
Özetlersek...
“Bidon kafa” ve “göbeğini kaşıyan adam” bizzat “Başbakanlık” tarafından kapı gibi resmi raporla tescillenmiş oldu.
*
Başbakan'ı sevmem ama, Sezar'ın hakkı Sezar'a, bu bilimsel araştırmayı yaptırıp Bekir ağabeyi ve beni büyük bi mağduriyetten kurtardığı için teşekkür ederim kendisine.
Yılmaz ÖZDİL
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bir kırmızı nokta...
O uzak yabancı şehirde, apartmanların arasından gözüken taa uzaktaki kırmızı
noktadan gözlerimizi ayırmadan öyle baktık.
Oysa her renk vardır Roma'da.
Ama o kırmızı noktaya takılmıştı gözümüz.
Büyülenmiş gibi öyle kalakaldık.
Can dostum Muammer Yaşar Ağabey ile göz göze geldik bir ara, ikimizin de
gözleri dolmuştu.
Neydi o?..
Uzakta bir Türk bayrağı...
*
Uzak ülkelerde o özlemi bilemezsiniz.
Bir cılız türkü sesi, garda bir çocuğun "anne" diye seslenişi, bir sokaktan
geçerken insanın burnuna gelen mantı kokusu, hatta sevmediğim pala bıyık, ya
da apartmanların arasından gözüken uzaktaki bir küçük kırmızı nokta....
Bayrağımız...
Her yönü bırakıp onun altına gitme duygusu sarar sizi.
Bir de biraz yaralıysanız, biraz yakılmışsa canınız, bir de uzaktaki
kentlerde yalnız kalmışsanız.
Bizim yaptığımızı yaparsınız.
Bir kırmızı noktaya bakıp bakıp ağlarsınız...
*
Yanımızda savaş var, büyük güçler fareyle oynar gibi oynuyorlar hepimizle.
Yorumcular savaşın er geç bir gün Türkiye'ye de sıçrama olasılığından söz
ediyorlar. Kan ırmakları, kadın çığlıkları arasında, bir anda haritalar
değişebiliyor.
İşte benim küfür yiye yiye anlatmak isteğim buydu; güçlü olmalı insan...
Çağdaş...
Akıllı...
Bilgili...
Donanımlı...
Yobazlık-gericilik-hurafeler-ilkellikler bizi ortaçağa sürüklememeli...
Avanta-beleş-cingözlük-yağmacılık-hırsızlık-üçkáğıtçılık bize göre
olmamalı...
Günlük çıkarlar aydınlık umutlarımızı yıkmamalı...
Çocuklarımızı modern okullarda okutup, kadın-erkek el ele yürümeliyiz...
Adam olmalıyız...
Başımız dik, saygın...
Yoksa...
Yoksa; güçsüz, zavallı, gelişmemiş bir ulusun yaralı insanları...
İşte öyle bir kırmızı nokta ağlatır sizi...
BEKIR COSKUN
13.08.2008 Hurriyet
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Çok oy alacak çok
TAYYİP Erdoğan en az yüzde 30 oy alır diyorlar.
Alır...
Dünyanın hiçbir medeni yerinde; her gün yoksul aile çocukları dağlarda terör örgütünün kurşunları ile öldürülürken, oğlu rapor alıp askere gitmemiş birisini başbakan yapmazlar.
*
Yüzde 35 alır diyenler de var.
Alabilir...
Dünyanın hiçbir çağdaş yerinde; bir seçim öncesi televizyonda insanların gözünün içine baka baka "dokunulmazlıkları kaldıracağım" diyen, ama beş yıl tek başına iktidarda kalıp en çok kendisinin ve bakanlarının yararlandığı dokunulmazlıkları kaldırmayan ve üstelik (önceki gece NTV’de) dokunulmazlığı savunan birisini yeniden iktidara getirmezler...
*
Diyorlar ki; yüzde 40 da alır...
Alması lazım.
Dünyanın hiçbir uygar yerinde; borsada faiz toplayan yabancı sermayeyi, şaibeli ihalelerle kamu varlıklarını satmayı başarı saya saya ülkesini zenginleştirdiğini söyleyen... Ama 2 milyon yoksul-aç aileye yiyecek, kömür dağıtarak oy almayı uman bir insanın peşinden gitmezler...
*
Bence yüzde 45 oy da alır...
Almalı...
Çünkü dünyanın hiçbir adam gibi yerinde; kızlarını ABD’de okutmak için "bir arkadaşından burs" aldığını söyleyen bir siyasetçinin oğlu, babasının beş yıllık iktidarı sonunda gemi almışsa, o siyasetçinin yüzüne dönüp bakmazlar...
*
Sizce yüzde kaç oy alır, 50, 60, 70?...
Alır mı alır...
Dünyanın hiçbir adam gibi yerinde; Mustafa Kemal gibi bir evrensel önderin çok kan ve gözyaşı ile kurduğu laik cumhuriyeti alıp gerisin geriye götüren... Ülkesini beş senede Arabistan’a çeviren, ortaçağ yaşamını savunan bir politikacıyı başlarına taç etmezler...
*
Ama burası Türkiye’dir a dostlar...
Bu yoksulluğun, bu geri kalmışlığın, bu sürünmenin, bu güvensizliğin, bu üçüncü sınıf ülke olmanın bir sebebi vardır.
Bu açlık, bu kan, bu umutsuzluklar durduk yerde olmuyor.
Elbette Tayyip Erdoğan çok oy alacaktır.
Size-bize dizimize vurmak düşer...
18 TEMMUZ 2007
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
Dünyanın hiçbir adam gibi yerinde; Mustafa Kemal gibi bir evrensel önderin çok kan ve gözyaşı ile kurduğu laik cumhuriyeti alıp gerisin geriye götüren... Ülkesini beş senede Arabistan’a çeviren, ortaçağ yaşamını savunan bir politikacıyı başlarına taç etmezler...
*
Ama burası Türkiye’dir a dostlar...
Sn. bartelmidiaz bunu görmesin sakın :) Yine kıyaslama yine kıyaslama..
Korkuya bakarmısınız ve mağduru oynamaya..
"Niye Türkiye 'yi beğenmiyorsun a be adam" demezler mi peki?
Mustafa Kemal !!! Hani ya Atatürk???
Bu kafayla daha çoookk çalarsın bu kemanı.. Onuncu köye varmadan hem de..
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Referandumdaki fıstık çamı...
ÖNÜNDEN geçtiğiniz koruluk, gözlerinizin gördüğü son ormanlık, havada uçan kuşlar, yaz anılarınızdaki beyaz kumlu koy...O sincap...O fıstık çamı...Boş arsadaki anne köpek...Tümü bu referandumdaki “gizli maddenin” içindedir...
*
Bilirsiniz, doğayı hiç sevmezler arkadaşlar...Söz konusu çıkar, avanta, beleş olduğunda, çevre-mevre dinlemezler...Ama bir sorun var:Çoğu çevre-doğa yağmalarını, başvuran olursa Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve yüreği-vicdanı olan yargıçlar önlüyor:- Ormanları, tarım alanlarını, doğal sit bölgelerini sanayiye açan yasa çıkarttılar, konu yargıda...- Ormanlar kesilerek, yakılarak, açılarak kurulmuş dinci varoş mahallelerini ve oy deposu varoşları, üzerinde oturana verip (2B Yasası) seçimde büyük bir siyasi vurgun planlıyorlar, ama kanun altı kez Anayasa Mahkemesi’nden döndü...- “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları” adı altında yeni rant bölgeleri açacaklar, Anayasa’ya ve yasalara uymuyor...- Kaz Dağları’nın madencilere açılması yargıdan döndü, dinlemediler, yine yargıda...- Törenlerle bir bir açılan HES’ler mahkemede...- Kıyıları-koyları kendilerine yakın işadamlarına ve yabancı ortaklarına satacaklar, yüksek mahkemeler engelliyor...- Arap emirleri, İstanbul’un ormanlarını koruluklarını- hazine arazilerini kapatmak için bekliyorlar, olmuyor...Saymakla bitmez...Kısacası; büyük rant var...Para...Oy...Ama yargı izin vermiyor...
*
İşte; bu referandum doğanın da kaderidir...Beyaz kumlu koyların, ormanların, ırmakların, çocukların oynadığı arsanın, ağaçlıktaki sincabın, önünden geçtiğiniz koruluğun...O fıstık çamının öyküsüdür referandum...
05 Eylül 2010 Pazar, 12:07:27
http://www.haberturk.com/yazarlar/54...ki-fistik-cami
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Necati Doğru
Sözcü gazetesi, 2 Ağustos 2010
Müstakil tapu istedi
Gördünüz mü, duyup işittiniz mi:
"Açılım"ın yönetimi Erdoğan'ın, Arınç'ın, Atalay'ın inisiyatifinden çıktı.
Öcalan'ın, Karayılan'ın yönetimine geçti.
Tayyip Erdoğan biliyordu.
Açıklayamıyordu.
Bülent Arınç haberliydi.
Söyleyemiyordu.
Beşir Atalay farkındaydı.
Olgunlaşmasına çalışıyordu.
Halkın öfkesinden korktukları için "açılım paketi"nin içindekileri gizliyor;
"analar ağlamasın" diye vakit kazanarak yedire yedire, sindire sindire, pişire pişire zaman içinde kabul ettirmeyi planlıyorlardı.
Açılımcılar planlarında sıkıştılar.
İnisiyatifi Öcalan'a kaptırdılar.
Önceki gün, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir, Dersim İsyanı önderi Seyit Rıza'nın heykelinin açılışında, açılımın içindekini "Bayrak ve özerklik istiyoruz" diye ilan etti.
Özerk Kürdistan olacak
İki bayraklı olacağız.
Anladınız değil mi?
Anlamayana bir daha yazayım:
Osman Baydemir diyor ki:
"Doğu ve Güneydoğu bağımsız ve müstakil tapuyla Kürtlerin olacak, geri kalan bölgeler müşterek tapu ile hem Türklerin, hem Kürtlerin olacak."
İşte saklanan buydu.
Açılım dedikleri buydu.
Yeni harita uzattılar.
Alparslan'ın Diyojen'in ordusunu yendiği yaklaşık 1000 yıldan beri gelen haritayı değiştirmeyi teklif ediyorlar.
Türkiye Yugoslavya gibi parçalansın istiyorlar
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Size bir soru... SORUM şu: “ANNENİZİ öpüyor, babanızı seviyor, eve kapıdan giriyor, yatarken ayakkabınızı çıkartıyor, diş fırçanızı burnunuza sokmuyor, gelen misafirin sırtına binmiyor, yemeği şömine maşası ile yemiyor, hapı yutuyor, mutlu olmayı umuyor, zam almayı diliyor, deprem olmasın istiyor, gözünüzü çöpten esirgiyor, arabaların önüne atlamıyor, kapkaççılara kızıyor,
kilo almaktan korkuyor, müzik dinlemeyi seviyor, vitrinlere bakıyor, yağmurdan kaçıyor, eve hırsız girsin istemiyor, enayi yerine konulmaya bayılıyor, önüne bakıyor, böbrek sancısından hoşlanmıyor, sağlık istiyor, araba kullanırken öne oturuyor, bayrağa saygı gösteriyor, vatanı seviyor musunuz?...”
Soru bu...
İçinde referandumda oy vereceğiniz Anayasa değişikliği kadar, tam 26 şık bulunuyor...
Ama tek cevap verme hakkınız var:
“Evet” ya da “hayır”...
“Evet” mi?..
“Hayır” mı?..
*
“Evet” derseniz araya sıkıştırılmış o ikisine de “evet” dediniz demektir...
“Hapı yutmayı” onayladınız...
(Sekizinci şık)
Ve “evet” derseniz “enayi yerine konulmaya” da “evet” dediniz...
(Yirminci şık)
*
Başka nasıl anlatmalı?..
Dünyanın en tuhaf bir referandumu bu...
Siz içinde beğendiklerinize “evet” diyeceksiniz, ama sandıktan bu iktidarın kendisini kurtaracak Anayasa Mahkemesi ile kendi HSYK‘sı çıkacak...
26’da 2...
Yeryüzünde böyle bir referandum yok...
Bu kadar değişik konuyu alt alta sıralayıp, insanların sadece “evet” ya da demelerini istemek...“hayır”
İnsan zekâsına saygısızlıktır...
Her şey bir yana...
Bizi enayi yerine koydukları için dahi...
Hayır...
--------------------------------------------------------------------------------
Bekir Coşkun
Habertürk
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
SORUM şu:
“ANNENİZİ öpüyor, babanızı seviyor, eve kapıdan giriyor, yatarken ayakkabınızı çıkartıyor, diş fırçanızı burnunuza sokmuyor, gelen misafirin sırtına binmiyor, yemeği şömine maşası ile yemiyor, hapı yutuyor, mutlu olmayı umuyor, zam almayı diliyor, deprem olmasın istiyor, gözünüzü çöpten esirgiyor, arabaların önüne atlamıyor, kapkaççılara kızıyor, kilo almaktan korkuyor, müzik dinlemeyi seviyor, vitrinlere bakıyor, yağmurdan kaçıyor, eve hırsız girsin istemiyor, enayi yerine konulmaya bayılıyor, önüne bakıyor, böbrek sancısından hoşlanmıyor, sağlık istiyor, araba kullanırken öne oturuyor, bayrağa saygı gösteriyor, vatanı seviyor musunuz?...”Soru bu...İçinde referandumda oy vereceğiniz Anayasa değişikliği kadar, tam 26 şık bulunuyor...Ama tek cevap verme hakkınız var:“Evet” ya da “hayır”...“Evet” mi?..“Hayır” mı?..
*
“Evet” derseniz araya sıkıştırılmış o ikisine de “evet” dediniz demektir...“Hapı yutmayı” onayladınız...(Sekizinci şık)Ve “evet” derseniz “enayi yerine konulmaya” da “evet” dediniz...(Yirminci şık)
*
Başka nasıl anlatmalı?..Dünyanın en tuhaf bir referandumu bu...Siz içinde beğendiklerinize “evet” diyeceksiniz, ama sandıktan bu iktidarın kendisini kurtaracakAnayasa Mahkemesi ile kendi HSYK‘sı çıkacak...26’da 2...Yeryüzünde böyle bir referandum yok...Bu kadar değişik konuyu alt alta sıralayıp, insanların sadece “evet” ya da demelerini istemek...“hayır”İnsan zekâsına saygısızlıktır...Her şey bir yana...Bizi enayi yerine koydukları için dahi...Hayır...
Bekir Çoşkun
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
"İlk bertaraf olan ben oldum"
Habertürk Gazetesi, gazeteci-yazar Bekir Coşkun'un işine son verdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Çoşkun, "İlk bertaraf olan ben oldum" dedi.
Sabah saatlerinde Habertürk Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Bekir Coşkun'u arayarak, işine son verildiğini tebliğ etti.
Bekir Coşkun da işine son verildiğini doğruladı. Coşkun, bir soru üzerine, "Altaylı, beni arayarak işime son verildiğini tebliği etti. Altaylı, editörler ve Habertürk'ün sahibinin işime son verilmemesi konusunda son derece çaba sarfettiğini biliyorum. Ancak, baskı çok yoğundu yapılacak birsey yok. İlk bertaraf olan ben oldum. Bir ormanda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir canlı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye'de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor, bu gidişle de ormandaki yangın gibi herkesi yakacak" dedi.
20 Eylül 2010
AA
**
Benim notum.. Baskıcı zihniyet başlamıştır!...Evetçilere duyurululur...!
Bu baskıcı zihniyete bir gün gelecek dur denecektir!.. Denmelidir!
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
26 Eylül 2010
Melih Aşık
Duanın sonrası...
“Ya Rabbim, Bu referandum vesilesi ile geldik kapına...
‘EVET’leri çok eyle...
‘HAYIR’ları yok eyle...
Laik-Kemalistleri şok eyle ya Rabbim...
Ya Rabbim...
Geldik kapına, bu referandum vesilesiyle bizi kabul eyle...
Darbukamızı davul eyle, yoncamızı marul eyle.
Atatürkçü olmayı zül, vatandaşı kul, laik cumhuriyeti kül eyle ya Rabbim, geldik kapına..”
* * *
Bekir Coşkun’un referandum öncesi yazılarından biri böyle satırlarla başlayıp gidiyordu. Anlaşılan bu güzel yazılar mahvetti onu!
İktidar baskısı adı verilen korkunç hayalet çekip alıverdi elinden klavyesini...
Gazetecilere Özgürlük Platformu açıkladı:
“Bekir Coşkun’un işine son verilmesiyle tüm gazetecilere otosansür dönemine girdiğimiz tebliğ edilmiş olmaktadır.”
Fransızların sözü vardır;
Bir genç kız nesi varsa ancak onu verebilir...
Bir yazar da kafasında nesi varsa onu yazabilir... Başkasının dikte ettiğini yazana zabıt kâtibi denir.
Seçim yaklaştıkça daha neler olacak?
Kimler gidecek kimler kalacak?
Bülent Tanla diyor ki:
- Bugün yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında meltem esintisi gibi kalabilir.
Neyse ki ileri giden birinci sınıf bir demokraside yaşıyoruz... Ya bir de geriye giden demokraside yaşasaydık...
“YA Rabbim... Bu referandum vesilesi ile geldik kapına...
‘Evet’ duası... Bekir Coşkun
“YA Rabbim...
Bu referandum vesilesi ile geldik kapına...
‘Evet’leri çok eyle...
‘Hayır’ları yok eyle...
Laik-Kemalistleri şok eyle ya Rabbim...
*
Ya Rabbim...
Televizyona çıkan ‘hayır’cıları lal eyle...
Bülent Arınç Bey’in her bir lafını bal eyle...
Muhalefetin miting meydanlarını dar eyle...
*
Ya Rabbim...
12 Eylül günü bizi iktidara tamamen rapt eyle...
Devlet Bahçeli Beyefendi’yi bir miktar zapt eyle...
Geldik kapına, bu referandumu milletimize hap eyle ya Rabbim...
*
Ya Rabbim...
Bilhassa...
Genel başkanımızın her bir dediğini mühim laf eyle...
Villa, gemicik, mücevherat, evrakta sahtecilik, yatak odası dinleme, cezaya dönüşmüş sorgulama vs. gibi günahlarımızı affeyle...
Kılıçdaroğlu ne dese gaf eyle...
Yine de ‘hayır’ diyen olursa, bertaraf eyle ya Rabbim...
*
Ya Rabbim...
Medyayı bize milis eyle...
Seçim gecesi bilgisayarlara virüs eyle...
‘Evet’leri halis eyle...
Netice itibarıyla Cübbeli Ahmet Hoca’yı Anayasa Mahkemesi’ne reis eyle...
Gerisini beis eyle ya Rabbim...
*
Ya Rabbim...
Geldik kapına, bu referandum vesilesiyle bizi kabul eyle...
Darbukamızı davul eyle, yoncamızı marul eyle...
Atatürkçü olmayı zül, vatandaşı kul, laik cumhuriyeti kül eyle ya Rabbim, geldik kapına...”
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun, Haber Türk'ten Atılışını Anlatıyor !........
http://www.vimeo.com/15340285
-
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun"dan "seçimi tekrar AKP kazanırsa ne olur?" sorusuna cevap: Referandum benim yazı yazıp yazmamamla ilgiliydi. Seçim benim gibilerin Türkiye"de kalıp kalmamasıyla ilgilidir.
http://www.gazeteciler.com/gundem/be...cek-24497h.htm
-
'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Habertürk´ten ayrıldıktan sonra Cumhuriyet´e geçen Bekir Coşkun ilk yazısında "Beni buradan kovamazlar da" "Çünkü şükür burada patron yok" diye yazdı.
Habertürk Gazetesi´nden ayrıldıktan sonra Cumhuriyet´e transfer olan Bekir Coşkun ilk yazısını kaleme aldı.
Bekir Coşkun, İlhan Selçuk´un ´Pencere´ isimli köşesinde yazılarına bugün başladı.
Daha önceki gibi yine köşesine ´Onuncu Köy´ adını veren Bekir Coşkun´un ilk yazısı şöyle:http://www.yenihaber.be/go.php?go=30...last_news&pg=1
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Vikvikleme…
Bekir Coşkun
4 Aralık 2010
“Müfteriiii…”
“Alçakkkk…”
“Seviyesizzzz…”
Ne oluyor derseniz, Başbakanınız televizyonda WikiLeaks belgelerinde iddia edildiği gibi “Küstah bir gurur, azgın bir hırsı” olmadığını anlatıyor…
*
Yok eğer yine de anlamaz da vikviklemeye devam ederseniz, başınıza ne geleceğini de yine bizzat kendisi açıklıyor zaten:
“Biliyorsunuz benim bir milyar dolarım olduğunu söyleyen şimdi nerede?..”
“…….?”
“Ergenekon’dan içerde yatıyor…”
Ne denir bilmiyorum, Silivri’deki arkadaşımız da darbe yapmaya teşebbüsten içeride yattığını sanıyor…
Hadi bakalım…
Vikvikleyin görelim…
*
Fısıldayarak evdekilere “Niye kızdı?” diye sordum.
ABD Ankara Büyükelçiliği’nin Washington’a gönderdiği kriptolarda “Sekiz İsviçre bankasında hesabı var” denilmesini yazan gazetelere ve gazetecilere kızdığını da söylediler…
Ellerimi koltuk altlarıma sokuşturup karnımın üzerine yumularak ve sallanarak, alçak sesle fikrimi söyledim:
“Demek ki parasız…”
*
Zavallı Türkiye…
Bir gün anlayacaksın… Başına nelerin geldiğini, neye umut bağladığını, neye güvendiğini, neyin peşinden gittiğini…
Bir demokrasi kılığına girmiş faşizm; senin adına ağzını açanı, senin için sesini yükselteni, senin için dizine vuranı, senin için söylenen herkesi -işte böyle itiraf edildiği gibi- yok ederken, bunun sana neye mal olduğunu er geç bir gün anlayacaksın…
Gözünün nasıl boyandığını…
Denize düştüm diye sarıldığın kalasın seni nereye sürüklediğini…
*
Elimi ağzıma kapatarak, avucum televizyondan yana ve fısıldayarak:
“Peki, şimdi neye kızdı?..”
Muhterem karım Fransızca üzerinden Türkçeye çevirdi:
“Vikvikleyenlere söylüyor, sen de başlama, sonra biliyorsundur…”
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Bir Teklif...
Teklifim şu:
Ayrılığı isteyen siyasetçilere ve televizyonlara çıkıp onları destekleyenlere birer kâğıt imzalatın.
O kâğıtta; Türkiye bölündüğünde, ülkenin batı tarafında yaşamayacaklarını taahhüt etsinler.
İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, Mersin’de, Muğla’da...
Çeşme’den, Bodrum’dan, Akçay’dan, Marmaris’ten, Pamukkale’den vazgeçtiklerini yazıp, altını imzalasınlar.
*
Ben imzalayamam...
Diyarbakır’a gitmekten, Van’ı görmekten, Tunceli’nden, Ağrı’dan vazgeçemem...
Vazgeçersem üzülürüm...
Canım sıkılır...
Oraların “başka yer” olmasına izin veremem...
Dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarım var oralarda, onlarla “ayrı” olmak istemem... Dicle’nin kumlarında oynamıştım, yine oynama hayalim bana kalsın derim... Fırat kenarında çadır kurmaya götürecektim çocukları, hâlâ duruyor sözüm...
Tehditlerin yoğun olduğu bir gün, karımın kulağına eğilip sıkı sıkı tembihlemiştim:
“Başıma bir şey gelirse, beni Tülmen’e gömün...”
*
Ne çok hayalleri yıkıyorlar bilemezsiniz...
Bu bölünmeyi-parçalanmayı isteyenler, Tatvan’daki gencin bir gün İstanbul’a gitme hayalini de tekmeliyorlar. İstanbul dünyada en büyük Kürt kentidir, üç milyon Kürt yaşar...
Kaç milyon Türk-Kürt yuva var bilemeyiz...
Peki ne yapacaksınız çocukları?.. Bir anneanneye koşmak isteyecekler, bir büyükbabaya...
Gözle görülmeyen sevgi, aşk, özlem, umut halatlarıyla paketlenmiştir bu topraklar...
İçinde batısı da var, doğusu da var...
*
Teflik ediyorum:
Kim ki “ayrılık” üzerine ağzını açarsa... Kim bu güzel ülkenin doğusu ile batısını ayırmaya kalkarsa...
O an önüne koyun kâğıdı...
Ayrılmak istediği o yerlerde yaşamaktan vazgeçeceğini, gidip gelmeyeceğini, dönüp bakmayacağını, ayağını basmayacağını yazıp altını imzalasın...
İmzalamazsa, stüdyonun kapısından kovun gitsin sahtekârı...
Ben imzalayamam...
Eli titrer insanın...
BEKİR COŞKUN...
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Çünkü O Benim Cumhurbaşkanım Değildi…
21 Aralık 2010
Seçildiği gün söylemiştim:“O benim cumhurbaşkanım değil…”
Başımıza gelmeyen kalmamıştı…
Oysa sizin de cumhurbaşkanınız değildi, hiç de olmadı, bundan sonra da olmayacak…
*
Laikliği toplumun önünde engel gören, yamaçlara Atatürk’ün sözlerinin yazılmasına kızan, türban için Türkiye’yi AİHM’ye şikâyet edip dava açan, Türkiye’yi tarikat ve cemaatlere teslim eden AKP’nin kurucusu ve teorisyeni…
Hepimizin “Cumhurbaşkanı” olabilir miydi?…
İşte bu yüzden; ana muhalefet partisinin TBMM’ye taşıdığı iddialar havada uçuşurken ve yargı henüz karar vermeden, o bir koşu yanına çağırıp “Ben belediye başkanıma kefilim” diyebildi…Siz de şaşırdınız!..
*
Orduların başkomutanı sıfatını taşıyor ama, gizli emelleri olmakla suçlanan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kefil olmadı…
Komutanlarına kefil olmadı…
Genelkurmay Başkanı televizyonlara çıkıp “Bu bize yapılan haksızlıktır” diye çığlık çığlığa bağırdığında kefil olmadı…
Saçından sürüklenen öğrencilere de… Süs havuzlarının içine doldurulan işçilere de… Evi basılan, yaşamı karartılan ak-pak aydınlara da… Suçu çocuk okutmak olan çağdaş Türk kadınlarına da kefil olmadı…
Tarikatların üzerine gittiği için süründürülen cumhuriyet savcılarına kefil olmadı…
Yargıçlara kefil olmadı…
Ama hakkındaki iddialar daha havalarda uçuşurken, Kayseri Belediye Başkanı’nı Çankaya’ya çağırıp “kefil” oluverdi…
Üstelik kimse sormadan geldi yanıt:
“Ben kefilim…”
Ben hiç böyle cumhurbaşkanı görmedim….
*
Allah bilir ya siz orada herkesin “cumhurbaşkanı” var sanıyordunuz…
Oysa o bizim cumhurbaşkanımız değil…
Benim değildi…
Sizin de değil…
Olmadı, olmayacak da…
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Atatürk Gelmemiş Gibi Yapmak…
Bekir Coşkun
28 Aralık 2010
“Atatürk’ün Ankara’ya gelişi…”
Bu küçük cümlenin Atatürk karşıtı yobazların ruhlarında ne denli travma yarattığını bilemezsiniz…
Çünkü her şey o “geliş” ile başlıyor…
Tarikatların, medreselerin, şıhların, mollaların, dergâhların hâkimiyeti… Din adı altında bir ulusun iliklerine kadar emilerek sömürülmesi… Yobazların ilkel kara düzeni…
Tümü o “geliş” ile gidiyor…
Onun için “gelişi” hiçbir zaman hoş karşılamadılar…
Kızdılar “geliş”e…
*
Ellerinden gelse her sene o gün, tam tersi için törenler-kutlamalar-şenlikler yapacaklar:
“Atatürk’ün Ankara’dan gidişi…”
*
Bu yüzden “Trafik tıkanıyor” bahanesiyle (ki İzmir’in bütçesi kadar alt-üst geçitlere para harcanan Ankara trafiğinin halini bir görseniz) dünkü “geliş” kutlamalarındaki koşuya güzergâh vermediler.
Ve geleneksel koşu iptal edildi.
Oysa ben o güzergâhın her gün iki kez yolcusuyum. AKP Genel Merkezi de o güzergâhtadır… Zırt pırt trafik durdurulur, yollar kesilir, ara çıkışlar engellenir, ambulanslar, hastalar, okul çocukları bekletilir…
Camdan başını uzatanlar sorar:
“Niye tıkandık?..”
“Geliş…”
“Kim?..”
“Tayyip Erdoğan, partiye geliyor…”
*
Atatürk’ün “geliş”ini sevmiyorlar…
Çünkü “gelişin” ruhu dahi gözükse, biliyorlar ki bu kendileri için “gidiş” anlamına gelir…
“Geliş” onlar açısından kötü haber…
Zaten 8 yıldan beri sinsi sinsi yaptıkları şey Atatürk’ün “gidişi”ni sağlamak değilse ne?..
Tam bunu başardıklarını sandıkları anda, demek ki o rüyalarına giren haberi alıyorlardır:
“Atatürk’ün temsili gelişi…”
O zaman kızıyorlardır “geliş”e…
Tüyleri diken diken oluyordur…
“Atatürk gelmemiş gibi” olsun istiyorlardır…
*
İşte; şimdi de “Atatürk’ün temsili gelişine” güzergâh vermediler…
Olsun…
“Geliş”ten bu kadar korkmaları dahi “gidiş”in teminatıdır…
http://www.ilk-kursun.com/2010/12/at...s-gibi-yapmak/
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Açılımın Menteşesi…
Bekir Coşkun
22 Aralık 2010
Açılımların kararlılığını ve geri dönülmezliği kanıtlamak için şu benzetmeleri sıkça söylediler, bilirsiniz:
“Macun tüpten çıktı…”
“Ok yaydan fırladı…”
“Kavanoz çatladı…”
Anlamadığınız olursa sorarsınız artık:
“Beyefendi ya şu?..”
“Açılım…”
“O ne oldu?..”
“Altımızdan kaçtı…”
*
Açılımlarını tutamayıp kaçırdıkları için, demokrat aydınların da katkılarıyla önceki günkü istemlerini herhalde gördünüz:
- Ayrı bayrak…
- Ayrı güvenlik…
- Ayrı ekonomi…
Eh… Bu kadarı bir araya gelince, adı da kendiliğinden ortaya çıkıyor:
“Demokratik özerk Kürdistan…”
Bu tarafından bakınca da anlaşılacağı üzere:
“Bölünmüş Türkiye…”
*
AKP iktidarının ve cemaatin açılıma menteşe yaptığı sanatçılar, ünlüler, yazarlar, aydınlar başta olmak üzere, tüm olanların buraya varacağını anlamamak için geri zekâlı olmak gerekiyordu.
Şimdi anlamış olabilirler mi:
Açılımın ne olduğunu?..
ABD-AKP-tarikat tezgâhını?..
TSK’nin niye hırpalanıp sindirildiğini?..
Açılımı ortaya atan Başbakan’ın, açılımın içinde ne olduğunu niçin çıkıp söyleyemediğini…
Bin yıldır bir arada yaşayan aileler, yuvalar, şirketler, kasabalar, şehirler oluşturmuş Türklerin ve Kürtlerin neden birbirlerine düşman biçildiğini?..
Ve işin bundan sonra nereye varacağını?..
*
Peki kim hesabını verecek bu parçalanmanın?..
Bu yıkım ve muhtemel kıyametin?..
Hadi anlamak ve anlaşmak için “ayrı dil”i anladım da o “ayrı bayrak” ne oluyor?..
Ne diyecek açılımın menteşesi?..
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Hadi bakalım Bekir Coşkun hastaları, gene iyisiniz.
Bekir abinizin yeni kitabı çıktı.
Bilgi Yayınevinden "Başın Öne Eğilmesin" isimli kitap.
Bu yazarı beğenmesem de sizlerin hatırı için kitabı hatırlatatım istedim.
Bu kıyağımı da unutmayın.
Kitabı aşağıdaki linkten daha yakın tanıyabilirsiniz.
Alıp baş köşeye koyun, her akşam yatmadan dua niyetine 3 sayfa okumayı da unutmayın.
http://www.ilknokta.com/kitap/115880...Egilmesin.html
-
Cevap: 'Seni kalbimizden kovamazlar Usta'
Üç Günden Beri Galatasaraylıyım…
Bekir Coşkun
18 Ocak 2011
Galatasaraylılar kömürü kabul etmediler…
Niçin?..
Çünkü; üniversitesinden medyasına, ordusundan yargısına, aydınından halkına kadar herkesin sindirildiği ve susturulduğu bir zamanda, Galatasaraylıların önlerine konulan 600 trilyonluk ikrama(!) kanmayıp, demokratik
tepkilerini bir ağızdan göstermeleri az şey midir?..
http://www.ilk-kursun.com/2011/01/uc...iyim%E2%80%A6/
**************************
http://www.uslanmam.com/images/smilies/whistleislik.gif
Islıklar…
Bekir Coşkun
20 Ocak 2011
Anladığım kadarıyla vali ve görevliler şu sıralar oturmuş, ellerinde büyüteçler, kamera görüntülerine bakıyorlar; kim ses çıkarttı?..
Islık çalanı yakalayacaklar…
İyi mi?..
O zaman bundan böyle maç öncesi gişelerdeki üst-baş aramalarında, içeri ıslık sokmayı da yasaklarlar…
*
Bence bu olanlar, sıradan bir ıslıklama olayından öte, Türkiye’de neler olduğunu anlatıyor bize…
Türkiye’nin başına ne geldiğini…
Bir koca ulusun nasıl bu hale düştüğünü…
Aydınların, kitle önderlerinin, işadamlarının, akademisyenlerin, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların nasıl sindirildiğini…
Gazetecilerin-yazarların-yayıncıların işlerinden nasıl kovdurulduklarını…
Medyanın nasıl böyle susturulduğunu…
Şafak vakitleri insanların niye evlerinden toplatıldığını…
Ergenekon’u…
Yargının sinişini…
Hukukun bitişini…
Kısacası; memleketin nasıl bu hale düştüğünü…
(………)
Tümünü bize açıkladılar, ıslık çalanlar…
Hazin öykümüzü ıslıklardan dinledik…
http://www.ilk-kursun.com/2011/01/isliklar/
http://www.uslanmam.com/images/smilies/whistleislik.gif