-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
İddianamenin basına açıklanması bir bakıma iyi bir bakıma kötü.
İyi, çünkü biraz daha şeffaflık açısından bu kadar spekülasyonun ardından gerçekte iddianamenin sadece bazı taraflı basının elinden çarpıtılarak açıklanmasından sonra en azından somut bir şekilde herkesin en yetkili ağızdan bilgi edinmesinin önü açılmış olacak.
Kötü, çünkü bu adı üzerinde "iddianame". Henüz ispatlanmış bir durum söz konusu değil. Halk bunu yani isnat edilen bu suçları gerçekmiş gibi algılayabilir ve bu insanlar yarı öbürgün tam aksi ispatlanırsa üzerlerine yapışan bu etiketlenmelerden kurtulamazlar. Hani bir haber çıkar yanlış olduğu ortaya çıktığında tegzip edilir. Haber çarşaf çarşaf verilir ama yalanlamalar sayfaların altında küçücüktür çoğu insan onları okumaz duymaz bile. Bu da onun gibi bir şey işte. Hukuki süreç devam ederken bir davanın üzerinde bu kadar spekülasyon yapılması da davanın gidişatını zedeleyecek bir durum bence.
Şimdi bakalım hangisi ağır basıyor? :rolleyes:
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sdt23 ve sayın Sadivarol ;
ergenekon konusundaki engin bilginize istinaden bir şey sormak istiyorum. Kara mizah gibi olacak ama ben gibi bilgisiz birisinin aklına takılan bir soru lütfedip yanıtlarsanız,
Dört kişilik şerefsiz bir terörist grubu ki onlarında ufacık çocuklar olduğunu görünce çok üzüldüm nasıl bu hale geldiler diye düşündüm. Bulduğum sonuçlar iyi değildi ama konumuz bu değil şimdi.
Ortaya çıkanlara bakıyorsunuz. Bu dörtlüden birisi Afganistan'dan gelmiş El Kaide kampında eğitim görmüş, diğeri bu tip olaylar nedeniyle daha önce sorgulanmış, Türkiye son dönemde El Kaide nin açık hedefi. Bu üç veride belli ve savcılık özellikle polisin haberi yok demekki beklenen konular hakkında istihbarat zafiyeti hat safhada.
Yaşı 70 e dayanmış emekli orgeneraller, popüler ticaret odası başkanı, gazeteciler '' terör örgütü kurmaktan'' tutuklanıyor ve adı her nedense ergenekon konan örgüt her hangi bir terör eylemi yapamadan!!! çökertiliyor. Tarihteki adına uygun 2500 sayfa iddianame yazılıyor ortalıkta istihbarattan bol bir şey yok....
Ama resmen terör örgütü olan ve zırt pırt eylem yapan El kaide hakkında bilgi yok üç fidan gidiyor. Bu örgütün istanbuldaki eli ayağı hakkında bilgi yok !!!
Neden birazda gerçek teröristlerin telefonları dinlenmez faksları toplanmaz. onlar yakalanmaz. Belki çalışılsaydı üç fidan yaşıyor oludu ne dersiniz ?
Sayın comander beyfendi lütfen böyle zor sorular sormayınız.
Bakınız bir "GÜNLÜK" te neler yazıyor.
Alıntı:
Sevgili günlük,
Hiçbir şeyle ilgilenmemeye karar verdim.
Evdekilere de söyledim, olanlardan beni haberdar etmeyecekler.
Hayır, bir insana bu kadar yüklenilmez ki!
Doğdum, bir kulağıma hoca ismimi üflerken öteki kulağıma memleketin meselelerini üflediler! O gün bu gündür yediğim içtiğim içime sinmiyor. Şöyle televizyon karşısında kaykılamıyorum bile. Tam kaykılırken "memleket batıyor" deyip doğruluyorum.
En boktan rejime bile razıyım artık. Bilirim hiç olmazsa, "budur" derim.
Utanıyorum vallahi!
Bir yabancı gelse "Sizde ne var?" diye sorsa... Yani laiklik, demokrasi, şu bu olarak... Ne desem yalan olacak.
"Biz bakıyoruz daha" mı diyeceğim?
"Hatta turnuvamsı bir şey tertipledik, bakalım, arkadaşlar kıran kırana mücadele ediyorlar"!
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Peki sayın Milo o sorudan vazgeçelim hatrınızı mı kıracağım. O zaman şu saygıdeğer beylere benim anlayamadığım bir soruyu sorayım.
Şimdi bu taraftar gazeteler ve iktidar yanlısı tüm matbuat her gün iddianameyi çarşaf çarşaf yayınlayıp, kimin tutuklanıp tutuklanmayacağına örgütün ne olduğuna filan karar veriyorlar hepsinde ortak bir cümle var sadece azıcık değişiklikle bu cümleyi iki tarzda kuruyorlar
1. '' Ergenekon terör örgütütün iç yapısını ve işleyişini bilen adalet bakanlığındaki yüksek düzey görevli......''
2. '' Ergenekon terör örgütünün iç yapısını ve işleyişini bilen emniyetten üst düzey bir yetkili....''
Anlaşılan bir adalet bakanlığında bir emniyette olmak üzere iki adet üst düzey yetkili var. Bu ikisi ağız ishali olmuş şekilde konuşuyor bu zevat ın dediklerini de bu ''tarafsız medya'' yayımlıyor...
Peki bu savcılar 13 aydır ne debelenip duruyor ? Çağırsınlar şu ''ergenekon terör örgütünün iç yapısını ve işleyişini iyi bilen'' zevatı bitsin bu iş . Bu ikisi kimse her bir b.k u biliyor. Çoktan bitmez miydi ?
Bir örnek verirsek ben bu iki ''üst düzey'' sayesinde '' el kaide '' ye saygı duymaya başladım. Neden derseniz. Konsolosluk baskını sonrası yakalananın itirafına ölenlerin tespitine daha ötesi örgütün üstlenmesine karşın bu müthiş iki '' üst düzey '' dingabak bu olayın ''el kaide değil ergenekon koktuğunu söylediler'' Olabilir diyeceksiniz bundan dolayı el kaide ye saygı niye diyeceksiniz saygı bu iki dingabak üst düzeyin gerekçelerinde yatıyor. '' El kaide sabıkalı çalıştırmıyormuş!!!'' El kaide de terörist olmak için savcılıktan sabıkasız kağıdı alıyorsunuz.... Özel sektörde bile hükümlü çalıştırma zorunluluğu varken EL kadide de yok bu... Gelde saygı duyma...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Tazı yarışını bilirsiniz sayın commodore1tr, bir tavşan silüeti peşinde onu yakalamak için dilleri dışarıda koşup dururlar.Bunların önüne de bir sahte kemik attılar yakalamak için, yakalasalar yalamak için koşturup duruyorlar.
Boşverin artık bu konuları, türban ile perdeledikleri ülkemizde uğraşacak çok daha önemli konular var.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
ON yıl kadar önce ABD'de çalışırken, kadın platformunda bir araya geldiği Kürt kökenli bir avukat kadının "Analar yürüyüş yapın, oğullarınızı askere göndermeyin" sözünü anımsadığını söylüyor İnci Sahin: "O zaman bizler, bu görüşe ağır tepki göstermiştik.
Fakat şimdi Türk Silahlı Kuvetleri'ne yapılan saldırılara bakıyorum da birileri çıkıp yine aynı şeyleri söylüyor.
Aydın sandığımız birileri de bu sözlere araka çıkıyor.
Sadece Türk Silahlı Kuvetleri değil hepimiz, birliğimizi bozmak işteyenlerin psikolojik savaş bombardımanı altındayız.
Sıçak veya soğuk, asimetrik veye psikolojik her türlü savaşı üzerimizde deniyorlar.
Hilmi Kayıhan, "cephe''den şu analizi yapıyor:
"Sırtımızı dönsek yumurtaları, birazçık uzaklaşsak kümesteki tavukları satıyor bunlar; ne ahırda inek ne ağılda koyun bıraktılar beşikte ağlayan bebelere.
Vatan savunması için giden askerlerimiz, daha tepeyi bile aşamadan türban yasasını onaylayarak çocuklarımızı üniversite kapılarında birbirine düşürüp Türkiye'yi ikiye böldüler.
Ankara Kalesi'nin kapısını, Atatürk Cumhuriyeti'nin tapusunu açtılar,
vakıflar yasasıyla; konuk odamız, tütün tarlarımız satıldı; Şehitlrimize ağıt bile yakmadan Hazine'nin kasasını açıp avuç dolusu para bölüştü vekiller.
Öksüzleri uyutunca zıkkımlanan analık elinde kalmış gibiyiz.
Kale kapısındaki gediği açan düşman topçu alayının attığı gülleler değil, sabaha karşı geçen yasalar; söylenti değil bu.
Dış düşmanlara karşı; karda, kışta ve kıyamette savaşan kahraman asker, sırtına saplanan hançeri tutan eli görüyormusun?
Düşman askerlerinin gizlendiği yeri harita üştünde işaretlemeye, istihbarat toplamaya gerek yok paşam; işgalin boyutlarını görmen için Akara'ya, küçük köy bakkalındaki raflara bakman yeter.
Kesilen parmaklarımızın acısı dinmeden kolumuzu, dişlerimizin söküleceğini sanırken dilimizi kesiyorlar.
Kaleyi kurtarmaya uğrasırken dilimizi kesiyorlar.
Sanmayın ki; karşı kaleye gol atacağız bu iktidarla; oynanan oyun çift vkale değil ki; atılan tüm goller bizim kaleye.
Oyunculara bakın hele; Büyük Ortadoğu Projesi'nin kaptanı ve kaptanın eşbaşkanı ile aşiret resleri, tarikat şeyhleri!
Savaşan tarafları açıklamalıyız; halkımız iyice tanısın, bilsin.
Düşmanlarımızın kim olduklarını söylemekten mi çekineceğiz?
Bu yanda ellerinde Türk bayrağı ile Türkiye haritası taşıyanlar var; karşı cephede ise her bahane ile Türk Ordusuna saldıranlar."
4/Mart/2008 Deniz Som Cumhuriyet.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan ATO Başkanı Sinan Aygün ve Barbaros Altıntaş serbest bırakıldı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Leven Ersöz ise Rusya da oda biliniyor . Hemde çokuzun zamandır. 10 gün içinde döneceği açıklandı.
Levent Ersöz'ün 1 temmuz günü çıkış yaptığı söyleniyor. Açıklamasının da 3-4 temmuz gibi yapıldığı. 22 temmuza kadar Interpol yakalamadan kendiliğinden geri dönerse burada söylediğim herşeyi geri alacak ve yanıldığım için özür dileyeceğim.
Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Turhan Çömez vs. konularını bir yana bırakalım şimdilik. Önce şu isimler hakkında düşüncelerinizi alalım:
1. Veli Küçük
2. Muzaffer Tekin
3. Doğu Perinçek
4. Kemal Kerinçsiz
5. Fikri Karadağ
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
TSK de General rütbesine erişmiş insanlar günlük tutmazlar.Onlar her konuda stratejik eğitimi almışlardır diye düşünenlerdenim. Zaten İddianamede de günlükler yer almıyormuş.
Birileri 85 m2 evlerinde 3 çocukla mütevazi yaşamlarından,zekatla ABD de çocuk okuturken başbakan olunca dünyanın sayılı zenginleri arasına katılma başarısını yakalamış oldukları güllüklerine devam sürecinde 70 milyonla nasıl alay ediyorlar değil mi? Yüreği olan, hukuk devletine inanan yargıçlar bence önce bunu sorgulayacak düzeni yaratsınlar.Halk kim içerde, kim dışarda olmalı görsün.
Hakkında 13 yolsuzluk dosyası olan başbakan, Erbakanla aynı davada suçlu bulunan Cumhurbaşkanı olan ülkede, Vural Savaş'ta "artık Türkiye hukuk devleti değildir" saptaması yapıyorsa ben bu davaya ne gözle bakmalıyım, söyleyecek var mı?
Mayıs 2008 den beri çıkarılan yasalarla kalan herşeyi pazarlayan, özelleştirmelerle borç ödenecek gerekçesiyle Cumhuriyet tarihinin 2 katı ülkeyi borçlandırılan 6 yıllık iktidar, Ağustos 2008 de ödenecek 47 milyar $ dış borç,
piyasaların hali somut delil olarak dururken halk Ergenekon masalına odaklandı. Siz ce darbeyi kim yaptı?
Ergenekon mu klasik terör örgütü değil yoksa başka birileri klasik darbe yöntemlerini kullanmayanlar mı?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
İtalya'da benzer bir örgütün dosyası açıldığında öyle bir-iki general, birkaç işadamı ve gazeteci değil, çok sayıda ünlü kişi yargı önüne çıkartılmıştı: 52 polis şefi, 50 üst düzey subay, 32 mali polis, 70 sanayici, 10 banka yöneticisi, üç bakan, iki eski bakan, 38 milletvekili...
Yedi defa gidip sekiz defa makama dönmesiyle ünlü eski başbakan Giulio Andreotti, sonradan Katolik Kilisesi'nin devreye girmesiyle postu kurtarmış olsa bile, 2002 yılında 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Andreotti'nin suçu, Mafya lideri Gaetano Badalamenti'ye eski başbakanlardan Aldo Moro'nun kaçırılıp öldürülmesi eylemini araştıran gazeteci Mino Pocerelli'yi öldürme emrini vermesiydi.
Aldo Moro'nun 1978'de hayatını kaybetmesine yol açan olay da çok ilginçtir. Kızıl Tugaylar tarafından kaçırıldı Moro ve 55 gün sonra öldürüldü. Yıllar sonra öğrenildi ki, Moro'nun infazına yol açan günahı, Komünist Partisi (PCI) ile koalisyon yapma hazırlığıydı. Görevi böyle bir gelişmeyi önlemek olan Gladio tarafından ipi çekilmişti...
İtalya'da bu konu ilk gündeme geldiğinde Deniz Baykal gibi 'avukatlığa soyunan' çıkmadıysa bile, “Bu kadar saygın insanlar böyle suçlar işler mi?” diye soranlar çıkmıştı. Bugün bu sorunun cevabını verebiliyor İtalyanlar...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın SDT23
Tebrik ederim bağlantıyı güzel kurmuşsunuz. OLaylar gelişim herşey aynı.
"Gerçek acıdır, biberde acıdır, o zaman gerçek biberdir."
İtalya da temizeller operasyonunda böyle hukuk rezaleti yaşandı mı?
Adamlar hakkında daha dava açılmadan suçlu sayıldılar mı?
Sakın itiraz etmeyin şu yazınız bile aslında hükmü çoktan verdiğinizi anlatıyor.
Yahu nerden nasıl suçlarını anladınız sonra hükme vardınız da İtalya ile benzerliği kurdunuz? Ben kendi adıma sadece hukuksuzluklara tepki gösteriyorum. Diğerleri yargının işidir. Yargı bağımsız olarak olarak gereğini yapmalı sonra konuşulur.
Herkes inanmak istediğine inanır. Hiç kimse görmek istemeyen biri kadar kör değildir.
Adamlar bağımsız yargı diyorlar ama benim seçtiğim bağımsız yargı diyor. Ankara 11. Ağır cezanın verdiği kararmı, onu boşverin o başka bir mahkeme.
Başsavcının daha fazla bilgi verilmesi yasak dediği iddianame konusunda bizzat Sayın Zekeriye Öz kendi bilgi veriyor.
Bunun adına bağımsız adil yargılama diyenlere gülüyorum sadece.
Ne benim sizi saplandığınız fikirden ve sabit düşünceden arındırmam mümkün nede sizin bu soruşturmayan düşünmeye bile kuşku ile bakan tavrınıza katılmam mümkündür.
Bana empoze edilenlere değil kendi çıkardığım sonuçlara değer veririm.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bunu "Bu saygın adamlar bunu yapar mı?" sorularına cevap olarak alıntıladım.
Elbette şu anda yargılama süreci devam etmekte, henüz kesinleşen bir mahkumiyet yok. Temennimiz beraat etmeleri. Ama nasıl yargı kararı kesinleşmeden suçlu diyemiyorsak, suçsuz da diyemeyiz. Şu anda zanlı ya da şüpheli konumunda bu "saygın" insanlar.
1970'lerde meydana gelen olayların faillerinin ancak 2002 yılında mahkum edilmesine de dikkat çekerim.
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
İtalya'da benzer bir örgütün dosyası açıldığında öyle bir-iki general, birkaç işadamı ve gazeteci değil, çok sayıda ünlü kişi yargı önüne çıkartılmıştı: 52 polis şefi, 50 üst düzey subay, 32 mali polis, 70 sanayici, 10 banka yöneticisi, üç bakan, iki eski bakan, 38 milletvekili...
Yedi defa gidip sekiz defa makama dönmesiyle ünlü eski başbakan Giulio Andreotti, sonradan Katolik Kilisesi'nin devreye girmesiyle postu kurtarmış olsa bile, 2002 yılında 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Andreotti'nin suçu, Mafya lideri Gaetano Badalamenti'ye eski başbakanlardan Aldo Moro'nun kaçırılıp öldürülmesi eylemini araştıran gazeteci Mino Pocerelli'yi öldürme emrini vermesiydi.
Aldo Moro'nun 1978'de hayatını kaybetmesine yol açan olay da çok ilginçtir. Kızıl Tugaylar tarafından kaçırıldı Moro ve 55 gün sonra öldürüldü. Yıllar sonra öğrenildi ki, Moro'nun infazına yol açan günahı, Komünist Partisi (PCI) ile koalisyon yapma hazırlığıydı. Görevi böyle bir gelişmeyi önlemek olan Gladio tarafından ipi çekilmişti...
İtalya'da bu konu ilk gündeme geldiğinde Deniz Baykal gibi 'avukatlığa soyunan' çıkmadıysa bile, “Bu kadar saygın insanlar böyle suçlar işler mi?” diye soranlar çıkmıştı. Bugün bu sorunun cevabını verebiliyor İtalyanlar...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Bunu "Bu saygın adamlar bunu yapar mı?" sorularına cevap olarak alıntıladım.
Elbette şu anda yargılama süreci devam etmekte, henüz kesinleşen bir mahkumiyet yok. Temennimiz beraat etmeleri. Ama nasıl yargı kararı kesinleşmeden suçlu diyemiyorsak, suçsuz da diyemeyiz. Şu anda zanlı ya da şüpheli konumunda bu "saygın" insanlar.
1970'lerde meydana gelen olayların faillerinin ancak 2002 yılında mahkum edilmesine de dikkat çekerim.
C. Suç ve cezalara ilişkin esaslar
MADDE 38. – Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Bu 4. fıkranın zıt anlamından suçluluğu mahkeme kararıyla keşinleşinceye kadar herkes suçsuzdur anlamı çıkar.Zaten ceza hukukunda buna masumiyet karinesi denir.Şu anki şüphelilerden hiçbiri suçlu değildir şu anda,adı üstünde şu an şuç şüphesi altındalar,zaten masumiyet karinesinin ortaya çıkış nedeni de bizim gibi toplumlarda insanlar daha yargılanırken onlara suçlu yaftasının yapıştırılmasıdır,sonradan mahkeme kararıyla beraat edince bu kişiler yedikleri yafta yanlarında kalıyor.
Onların büyük çoğunluğu beraat edecek ama halkın gözünde,zihninde suçlu olarak kalacaklar.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bazıları altı ayrı dalga halinde gerçekleştirilen iddianame hazırlığının uzun sürmesinden şikâyetçi. 13 ay hakikaten uzun bir süre. Ancak şu anda karşı karşıya olduğumuz tablonun benzerleri, başka ülkelerde, bazen 10 yılı bulan uzun mu uzun bir dava sürecinin konusu olmuştu. Bazı ülkelerde yan davalar bugün bile devam ediyor.
Soğuk Savaş'ın zirve noktasında iki blokun cepheleştiği Avrupa ülkeleri büyük bir altüst oluşa maruz bırakıldı. Sovyetlerin '5. kol' faaliyetlerine karşı ABD de kendi 'gizli örgütleri' ile gölgeler savaşına katıldı. Bloklar yıkıldığında iki taraflı tahribatın bilançosunun muazzam olduğu herkes tarafından görüldü: 'Sol-sağ mücadelesi' gibi görünen hemen her eylem, siyasi suikast veya kitle hareketi, yerel görünümlü ama aslında dışarıdan güdümlü örgütlerin eseriymiş...
Bazen bir sol örgütün eyleminde kullanılan suikast silâhı, aynı gün eylemi için bir sağ örgüte emanet verilmiş...
İtalya'da 1990'larda açılan 'Gladio' davası sırasında, 1970'ler ve 1980'ler boyunca tanık olunan her ölümcül eylemin, olduğu sırada üzerine yapıştırılan etiketten farklı eller tarafından gerçekleştirildiği anlaşıldı. Üç polisin hayatını kaybettiği, onlarca kişinin yaralandığı 31 Mayıs 1972 tarihli Peteano katliamı, 23 Kasım 1973'te patlayıcıyla düşürülen Argo 16 uçağı, 1974'te sekiz kişinin öldüğü, 102 kişinin yaralandığı Piazza della Loggia'nın bombalanması, 1977 mayısında eski başbakanlardan Aldo Moro'nun kaçırılıp öldürülmesi, 2 Ağustos 1990'da Bologna tren istasyonunda patlayıp 85 kişinin ölümüne 200'den fazla kişinin de yaralanmasına sebep olan bomba... Bütün bu eylemlerin, zamanında 'sol gerillalar' tarafından işlendiğine inanıldığı halde, 'Gladio' soruşturmaları sırasında, dışarıdan yönlendirilen 'sağcı eylemcilerin' işi olduğu ortaya çıktı.
Bunun tersi de doğruydu: 'Gladio' yargılamaları sırasında veya sonrasında gündeme gelen itiraflardan, 'aşırı sağcı' gruplara mal edilen nice eylemin de, aslında, 'Gladio'nun solcu unsurları' tarafından işlendiği anlaşıldı.
Gladio soruşturmasını yürüten savcılar da, sanıkları yargılayan mahkeme üyeleri de konunun nezaketine uygun bir sabır ve titizlikle yerine getirdiler görevlerini. Avrupa'nın konuyu mahkemeye taşıyan başka ülkelerinde de sağduyu elden bırakılmadı. Orada da çeşitli sebeplerle “Neden bu kadar yavaş davranılıyor” itirazını yapanlar vardı; kimileri daha işin başında soruşturma ve yargılamayı zemininden kaydırma çabası içine oralarda da girdi.
İtalya'daki Gladio'nun ve öteki Avrupa ülkelerindeki benzer örgütlerin yargıyla ortaya çıkan gerçek yüzü, Avrupa Parlamentosu'nun, bütün üye ülkeleri gücünü devletten alan gizli örgütleri deşifre edip tasfiyelerini sağlamaya davet eden bir karar almasını getirdi.
Mahkemeye sevk edilen yapılanma, eğer iddianame yargı tarafından da kabul görürse, 22 Kasım 1990 tarihinde alınan o kararın, sonunda, bizim ülkemizde de yerine getirilmesini sağlayacak.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Yanılıyorsunuz sayın SDT 23. Bal gibi suçsuz diyebiliriz. Çünkü aksi hükmen sabit oluncaya kadar herkes suçsuzdur.
Ben detaylarını kanıtlarını bilmediğim bir davada kimseye suçlu yada suçsuz demem. Ama siz taraflı basında çıkan maksatlı haberler ile bu insanları vicdanen suçlu ilan ettiniz bile. Bu ülkede birtakım yasa dışı işlerin döndüğünü hepimiz biliyoruz. Susurluklar ve benzeri pekçok açıklanmayan olay olduğuna şüpheyok ama bu insanlar mı bu işlerin sorumlusu o başka bir konu.
Bir insanı hakında dava açıldı diye suçluyor iseniz dokunulmazlıklar nedeni ile duran zırh altında bekleyen dava konuları hakkında da bir kanatiniz olmalı. Bir insan masum olduğuna inanıyor ve iddia ediyorsa yargılanmaktan korkmaz. Çıkar hesabını verir. Öyle değilmi?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bazı askeri zevat zamanında Ecevit e çekil baskısı yaptı, darbe girişimi vardı diye iddia ediliyor. Dizi filmin yeni bölümünün konusu bu idi. Bugün Yılmaz Özdil Yazmış ve güzel yazmış. Bende biraz arşiv taradım. O tarihte çıkan bazı gazete başlıklarını sizlere aktaracağım.
Önce Yılmaz Özdil:
Balık hafızası
"Ecevit kişisel hırsından gitmiyor."
"Mesaisini yerine getirmekten aciz."
"Ülkeyi hastaneye çevirme!"
"Kendine zulmetme, çekil!"
"Millete kıyma, bırak!"
"Ölümün ertelenmesi, ötelenmesi, hayatın yaşandığı anlamına gelmez..."
"Mazereti var... Yaşlılık!"
"Çekilmesini bilmiyor."
"Ecevit görevinin başında olduğunu söylemiş... Ne olur güldürme bizi!"
"Fiziken çökmüş."
"Bitmiş bir insan."
"Topluma yararlı olmaya değil, anca kendini ayakta tutabilmeye çalışıyor."
"Git."
"Çekil."
"Yerinden ve merkezden olmak üzere, iki yönetim şekli vardır... Şimdi, hastaneden ve evden yönetim çıktı!"
"Anlaşılan o ki, insan yaşlanınca gerçekleri daha az görüyor, hırsı artıyor. Hastane raporları bile zoraki veriliyor."
"Her tarafı kırılıp dökülüyor."
"Çelik korselerle duruyorsun."
"Düş milletin yakasından."
*
Kime ait bu laflar?
Tayyip Erdoğan’a.
*
Ne yazıyorlar şimdi?
"Darbeci emekli generaller, Ecevit’e çekil baskısı yaptı."
*
Hep söylerim... Bu yalaka gazetecilerin en güvendiği konu, "balık hafızası..."
Kendi yazdıklarını unuttukları için, okuyanlar da mutlaka unutmuşlardır diye tahmin ediyorlar.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
YENİ ŞAFAK 28.06.2002
Ecevit çekilmeli
Bülent Ecevit yaşlılara ve hastalara karşı duyulan doğal sempatiyi istismar ediyor. "Ecevit'in doktoru" olarak ortada dolaşanlar da, ülke çıkarlarını, mesleğe atılırken ettikleri yemini gözardı ederek, kimbilir hangi dürtülerle, onun nâfile çabalarına âlet oluyorlar. Türkiye'nin önünü tıkadığı ve nefesini kestiği gibi 'Ecevit' kimliğine de büyük zararı dokunan bu duruma daha fazla seyirci kalınamaz.
'Kanlı-canlı' görünme uğruna nelere katlandığını dün hep beraber gördük. Dili bir kaç kez sürçtü, ne diyeceğini şaşırdı, kendinden de etrafındakilerden de emin değildi. Ancak asıl vahamet, önceki gün yaşadıklarımız...
27 Haziran günü geniş bir tabipler heyeti karşısına çıkarak kendisini göstermesi beklenen Bülent Ecevit, önceki gün, âniden, ayağının alıştığı hastaneye gitti ve kendi raporunu kendi yazdı: "İki veya üç hafta süreceği tahmin edilen bir 'nekahat dönemi' sonrasında görevi başına dönebilecek..."
'Nekahat', "Hastalık-sonrası dinlenme dönemi" anlamına geliyor; oysa önceki gün hastane çıkışında ve dünkü temaslarında durumunu ekranlardan izlediğimiz Bülent Ecevit, hiç de öyle hastalığını atlatmış biri görüntüsü vermedi. Allah şifa versin; ancak, Bülent Ecevit, her halinden belli olduğu üzere, iş göremeyecek kadar ağır bir hastalığa düçar... İki veya üç hafta sonra 'eskisi gibi olarak' başbakanlık görevini üstlenmesi düşünülemez.
Bu noktada durup şu soruyu sormamızda yarar var: "Acaba, Ecevit, hastaneye, önceden kararlaştırılan günde değil de, bir-iki gün önce gitme ihtiyacını neden duydu?" Bu sorunun hemen akla gelen cevabını biliyoruz: Herkes Dünya Kupası yarı-final maçı ile meşgulken ve kendisini en iyi hissettiği anda gitti hastaneye... Ancak, erken gidişin, çok önemli bir başka sebebi daha var...
Geçen ay sonunda yapılan MGK toplantısında, resmi programda, "Başbakanın sağlığı" diye bir madde bulunmuyordu; ancak, bürokratların çıkıp sadece MGK asli üyelerinin içeride kaldığı görüşme bölümünde Ecevit konusunun ele alındığını tahmin etmek zor değil. Duyum şu: Mayıs ayı MGK'sı sonunda yapılan değerlendirmede, Ecevit'in sağlık durumunun bir sonraki toplantının yapılacağı 28 Haziran tarihine kadar 'rapora bağlanması' mutabakatına varılmış... Ecevit, önceki gün bildik hastaneye giderek, MGK toplantısı öncesinde kendi raporunu kendi eliyle yazmış oldu.
Sağlık raporlarının geçerli 'sayılması' için belli şartlar vardır; Ecevit'in raporu o şartlara pek uymuyor. Daha da kötüsü, "Ecevit'in doktorları", tabiplere yakışan bir hassasiyetle konuya yaklaşmıyorlar. "Sağlıklıdır" diye kameralar karşısına çıkmasına izin verdikleri kişi, koltuğunu bir dakika ihmal etmesi vahim sonuçlar doğurabilen bir görevin sahibidir; nitekim, Türk ekonomisine 'reyting' veren bir yabancı kuruluş, "Başbakanın hastalığı" gerekçesiyle ülke puanını düşürdü. O uyarıya da gerek yok; ekonomik dengelerin hepsi, son bir ay içerisinde, başbakanın sağlığını andırır bir grafik çizmeye başladı. Ülke de, vatandaşlar olarak bizler de fakirleşiyoruz...
Hemen her konuda ince ayrıntılara giren 1982 Anayasası, başbakanın görevini ifa edemeyecek kadar hasta olması durumunu öngören bir maddeden yoksun. Belli ki, anayasa yapılırken, görevini yerine getiremeyecek durumdaki bir başbakanın koltuğunu boşaltmakta tereddüt etmeyeceği, tanıdık hekimlerden 'sağlık raporu' arayışına girmeyeceği varsayımından hareket edilmiş. Ecevit, politikacıların 'ihtimal-dışı' saydıklarına meydan okuyor...
Buna daha fazla müsaade edilmemeli. Başbakan Ecevit'e düşen ülkeyi ve kendisini sevenleri daha fazla üzmeden görevinden ayrılmaktır. Bekliyoruz.
FEHMİ KORU
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ecevit`in doktor raporları açıklansın
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, `Sadece Başbakan`ın çekilmesi yetmez, hükümetin çekilmesi gerekir` dedi.
Erdoğan, dün, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB ) Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve beraberindeki heyet ile İngiltere `ni Büyükelçisi Peter Westmacett`i kabul etti. Hükümetin ülkeye güven vermediğini Türkiye `nin başsız ve başbakansız olduğunu vurgulayan Erdoğan, `İki aylık belirsizliğin faturası 20 milyar dolardır. Hemen acil seçim için Türkiye `nin karar alması lazım. SPK ve Seçim Yasaları `nı değiştirip seçime öyle gidelim` diye konuştu. Başbakan Ecevit `in yıllar önce İsmet İnönü `ye yönelik `çekil` sözlerini hatırlatan Erdoğan, `Rahmetli İnönü için talep ettiğini şimdi kendisi sergilemekte. Ancak işin muhatabı Başbakan değil hükümettir . Sadece Başbakan çekilmesi yetmez, hükümet çekilmeli. Her yerde, her bakanlıkta sıkıntı var` diye konuştu. TOBB Başkanı Hisarcıkoğlu da seçim maliyeti gösterilerek erken seçimden kaçmanın yanlış olacağını söyledi. Hisarcıkoğlu, `Seçimi istemiyorum gibi bir mantık olamaz. Biz önce SPK ve SY `yi değiştirelim, sonra seçime gidelim` dedi.
2002-07-06 Yeni Şafak
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ecevit ile ilgili iddiaları bu konuya çok yakından tanık olan ve şimdi DSP milletvekili seçilen 3 kişiye sormak lazım:
1. Koruma müdürü Recai Birgün.
2. Doktoru Mücahit Pehlivan.
3. Yakın dostu ve DSP'nin ikinci adamı Emrehan Halıcı.
(Bu yakın tanıkların konuşmalarını değişik programlarda dinledim.)
Ecevit'in Başkent Hastanesi'ndeki tedavisi sırasında gitgide bozulan sağlığı oradan ayrıldıktan sonra nasıl düzeldi?
Başkent Hastanesi'nden "görev yapamaz" raporu almayı planlayanlar kim?
Olay sadece "istifa et" baskısı değil yani. Önemli bir devlet adamının sağlığı ve canı üzerinden oynanan oyunlar.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bu saydığınız isimler Rahmetliye Rahşan hanımdan daha
mı yakın? Ama belkide size göre Rahşat Ecevit kendi halinde bir ev hanımıdır ve hiç bir bilgisi olamaz.
Bir araştırın bakalım Rahşan hanım bu ima etmeye çalıştığınız olayları değişik kaynaklara nasıl anlatıyor. Mesela Can Dündar olabilirmi?
Yada Güneri Civaoğlu ? Okumak araştırmak sonra yazmak sizi daha inanılır kılar. Daha önce yaptığınız gibi aynı yoldasınız. Gözünüzde at gözlüleri önünüzdeki parkurdan başka yere bakmanız bile mümkün değil.
En büyük çekil baskısı ve eleştirinin kimlerden geldiğini ne çabuk unuttunuz.
Google a girin bir araştırın. Hiç olmazsa yukarıdan okuyun bakalım Fehmi beyefendi sayın başbakan ne diyormuş.
Bu çekil diyenler acaba iddianamede varmıdır?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi emekli öğretim üyesi, eski Orman Mühendisleri Odası Başkanı ve İşçi Partisi milletvekili adayı Prof. Dr. Uçkun Geray,
Ergenekon operasyonu kapsamında Mersin'in Silifke ilçesi İşçi Parti eski ilçe başkanı ve Ulusal TV Silfke temsilcisi Yusuf Buldu ve İşçi Partili Nuran Gökdemir gözaltına alındı. Polis, sabah saatlerinde bu kişilerin evlerinde arama yaptı.
İstanbul merkezli Milli Çözüm Dergisi yazarı Mevlüt Sungur'un da aralarında bulunduğu 8 kişi Konya polisi tarafında gözaltına alındı.Derginin Bağcılar'daki merkezinde polis arama yaptı..
Polisin ayrıca Levent'teki Oyak Sitesi'nde ve İstinye'deki Gazeteciler Sitesi'nde de bazı evlerde arama yaptığı öğrenildi.
Polis, İstanbul'daki operasyon kapsamında aramalarda el konulan belgeleri İstanbul emniyet Müdürlüğü'ne getirdi.
5 İLDE 26 KİŞİ GÖZALTINDA
Ergenekon soruşturması kapsamında Konya, İstanbul, Kocaeli, Mersin ve Elazığ'da düzenlenen operasyonlarda 26 kişi gözaltına alındı.
Konya Emniyet Müdürlüğüne bağlı ekipler, sabah saatlerinde Ergenekon soruşturması kapsamında 5 ilde eş zamanlı operasyon düzenledi.
Konya polisinin 5 ilde yaptığ operasyonlarda gözaltına alınanların hükümeti yıkmak, kaos ortamı oluşturmak, isyana teşvikle suçlandıkları öğrenildi
Diğer illerde gözaltına alınan şüphelilerin Konya'ya getirildiği ve Konya Numune Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçirildiği öğrenildi.
YUSUF BULDU GÖZALTINDA
MERSİN’in Silifke İlçesi’nde İşçi Partisi (İP) eski Silifke İlçe Başkanı 54 yaşındaki Yusuf Buldu gözaltına alındı. Buldu’nun Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı ileri sürüldü.
Konya Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ile Silifke İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, Gemi Mühendisleri Odası Silifke temsilcisi ve Ulusal TV Akdeniz temsilcisi de olan Yusuf Buldu’nun Göksu Mahallesi’ndeki evine bu sabah 05.50’de baskın yaptı.
Yusuf Buldu’yu gözaltına alan sivil polisler, evde yaklaşık 4 saat arama yaptı. Aramanın ardından polisler, içinde henüz ne olduğu anlaşılamayan 4 poşet malzemeyle evden çıktı. Bu arada polislerin arasında ekip otomobiline götürülen Buldu, “167 milyar liralık (167 bin YTL) yüzük takan Hayrünnisa Gül’ü tutuklasınlar. Ben vatansever Atatürkçü bir insanım. Beni neden gözaltına alıyorlar?” diye bağırıp tepki gösterdi.
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı ileri sürülen Yusuf Buldu’nun, Konya Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü belirtildi.
Buldu, evinden götürülürken annesi 75 yaşındaki Berihan Buldu da gözyaşı döktü. Berihan Buldu’yu diğer çocukları teselli etti.
ELAZIĞ´DA 1 ERGENEKON GÖZALTISI
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yürütülen Ergenokon soruşturması kapsamında Konya Emniyet Müdürlüğü'ne gönderdiği yazıda Elazığ'da yaşayan Ahmet Akgül'ün gözaltına alınması talimatını verdi. Konya'dan Elazığ'a gelen bir polis ekibi Ahmet Akgül'ü gözaltına alarak soruşturmasının yürütülmesi için bu kente götürdü.
Gözaltına alınan Ahmet Akgül'ün Elazığ'da yerel yayınlanan Elazığ Gazetesi'nde köşe yazıları yazdığı, bir dönem Ulusal TV'de program yaptığı Milli Uyanış Dergisi ile son olarak da Milli Çözüm Dergisi'nde çalıştığı öğrenildi.
İŞÇİ PARTİSİ'NDEN AÇIKLAMA
İşçi Partisi bu sabah saatlerinde gerçekleştirilen operasyona yönelik bir açıklama yaptı. İP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, 'İP üyesi 3 kişi gözaltında. Gözaltına alınanlar arasında hocaların hocası Prof. Dr. Uçkun Geray da var' dedi.
İP'nin internet sitesinde yer alan açıklamada da şöyle denildi:
“Arama ve gözaltı kararlarının 21 Temmuz 2008 günü Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verildiği, kararın 'Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen dokümanlardan elde edilen bilgiler' çerçevesinde alındığı öğrenildi. Bu kapsamda Milli Çözüm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Akgül ile dergi yazarlarından bir kısmının da gözaltına alındıkları iddia edildi.”
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon soruşturması ile ilgili olarak Adana Barosu Başkanının açıklaması aşağıdadır.
http://www.adanabarosu.org.tr/haberdetay.asp?id=837
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Suya sabuna dokunmayan bir açıklama. Olaya serinkanlı yaklaşılsın deniliyor zaten. Farklı olan bir şey söylenmemiş. Bilgi kirliliğini yaratan etmenlerin ortadan kaldırılması için dosyaların sızdırıldığı bazı basın yayın organlarına bunun nasıl olup da sızdırldığına ilişkin bir inceleme başlatılması ve takibi konusunda baroların takipçi olacağını umudediyorum. Bu ülkede ya da her ülkede diyelim hukuka olan güven sarsılırsa o ülkenin demokrasisinin dayanaklarından biri zedelenmiş olur. Ülkemiz böyle bir süreçten geçiyor. Yargının bu kadar eleştirilmesi de bunun göstergesidir.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
"Erdem toplum tarafından kovulsaydı,
Son sığınağı avukatların yanında bulurdu.”
Savcı Bellart
AVUKATLIK MESLEĞİ
ÇETELERLE ÖZDEŞLEŞTİRİLEMEZ....
Son günlerde “Ergenekon”adı verilen soruşturma sırasında insan hakları evrensel kurallarıyla iç hukuk kurallarının tümüyle ihlal edildiği ve özellikle Başbakan R.T.Erdoğan tarafından “çete avukatlığı” deyimine vurgu yapılarak avukatlık mesleği ve avukatlara alenen hakaret edildiğini , yine avukatlara, yerine getirdikleri görev yani savunma görevi nedeniyle sanık veya bir kısım şüphelilerin cüppeli suç ortağı nazarıyla bakıldığı ve bu yolda işlem yapıldığını üzülerek görmekteyiz.
Dış odakların telkin ve yönlendirmesi ve onlarla yapılan mutabakat (BUSH/ERDOĞAN 2007 mutabakatı ) sonucu , Türkiye'de 2005 yılında zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT'ı ve onun şahsında Türk Silahlı kuvvetlerini ve anayasal kurumları “HEDEF ALAN”,onları çökertme/yıpratmaya dönük hukuk dışı sürecin son yapılan politik operasyonlarla devam ettiği anlaşılmaktadır.
Anayasamıza göre “herkes meşru bütün vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı yerleri önünde iddia ve savunma hakkıyla, adil yargılanma hakkına sahiptir” . ( Madde 36 )
Avukatlar sanık ya da şüphelilerin ya da çetelerin ve çetecilerin cüppeli suç ortakları değil; kişilerin savunma hakkı ve hak arama özgürlüğünü yaşama geçiren meslek mensuplarıdır.
Avukatlığın amacı; her türlü hukuksal sorun ve uyuşmazlığın adalet ve hakkaniyete uygun çözümlenmesi, hukuk kurallarının tam ve eksiksiz uygulanmasını sağlamaktır.
Toplum içinde yeri ve konumu ne olursa olsun, herkesin bir gün hak arama özgürlüğüne, savunma hakkına ve dolayısıyla bir avukatın hukuksal yardımına ihtiyacı olabilir.
Ünlü savcı Bellart' ın deyimiyle “Erdem toplum tarafından kovulsaydı, son sığınağı avukatların yanında bulurdu.”
Erdemin son sığınağı olan avukatları ve avukatlık mesleğini suçlayıp/ aşağılamak hiç kimseye bu güne dek onur kazandırmamıştır, bundan böyle de kazandırmayacaktır.
Şu hususun kamuoyu tarafından bilinmesi ve özellikle kimi siyaset erbapları tarafından da kavranması gerekir.
“Suçluluğu hükmen saptanıncaya değin kişi masum yani suçsuz sayılır. ( anayasa Md.38/4)
Bu kuralın evrensel hukuktaki adı masumiyet karinesi ya da suçsuzluk kuralıdır. İnsan oğlu insanlaşma sürecindeki yürüyüşünde hak adına hukuk adına önyargılı davranılmasının, yargısız ve yargılamasız infaz yapılmasının büyük acısını ve ızdırabını çekmiştir. O nedenle bu evrensel hukuk kuralının yerleşip kök salmasında insan oğlunun tarih boyunca çektiği acı ve ızdıraplar yatmaktadır. Yargısız ve yargılamasız infaz yapılması, kişilerin hakkındaki yargılama süreci devam ederken masumiyet karinesinin ihlal edilmesi insanlık adına utanç verici bir durumdur. Hiç kuşku yoktur ki hangi nedenle olursa olsun hakkında ceza soruşturması ya da kovuşturması yürütülen kişilerin peşinen suçlu ilan edilmesi mümkün değildir. Yazılı ve görsel basın organlarında; kimi kişiler hakkında yargısız ve yargılamasız infaz yapılması insan haklarına ve hukukun evrensel ilkelerine kesinlikle aykırıdır. İnsan Hakları Evrensel bildirisinin konuya ilişkin 10.ve 11.maddeleri aynen şöyledir:
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ
Madde 10
Herkes, haklarının, sorumluluklarının, ya da kendisine yöneltilen, cezayı gerektirir herhangi bir suçlamanın açıklığa kavuşturulmasında, davasının, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde hakkaniyetle ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir.
Madde 11
“Bir suç işlemekten sanık her insan, savunması için kendisine gerekli bütün koşulların sağlanmış bulunduğu açık bir yargılanma ile, yasalar uyarınca suçlu olduğu kanıtlanmadıkça suçsuz sayılır.”
Yine anayasa ve insan hakları evrensel bildirgesinde güvence alınan ilkelerin ihlal edilmesi, ceza soruşturmasında önlem ve gözaltına alma işleminin peşin cezaya ve giderek ölüm cezasına dönüşmesi insan hakları açısından kabul edilmesi ve dayanılması olanaksız kaygı verici bir insanlık dramı haline gelmiştir. Kuddusi Okkır dramı yaşanan vehametin tipik örneğidir.
Ergenekon adı verilen soruşturma kapsamında göz altına alınan ve daha sonra tutuklanan Ayşe Asuman Özdemir'e Siroz ve Epilepsi tanısı konulduğu, kısa süre içinde karaciğer nakli yapılmadığı takdirde bu kişinin yaşamını kaybedebileceği ifade edilmektedir. Hukuksal açıdan insan yaşamı ve sağlığının üstünde bir değer yoktur. Yaşamsal tehlike altında bulunan bir kimsenin tıbbi açıdan tedavisine engel olmak, engel olanlar açısından görevi kötüye kullanmanın ötesinde ölüme neden olma suçunu oluşturur. Bu insanlık dıramına bir kez daha dikkat çekiyoruz. Sorumluları sorumlu ve sağduyulu davranmaya hasta olan Ayşe Asuman Özdemir'in tedavisi için gereken işlemleri yapmaya çağırıyoruz. Devletin yetkili kurumlarınıda görevini kötüye kullananlar hakkında bir an önce inceleme ve işlem başlatmaya davet ediyoruz. Hiç bir gerekçe insan hakları ihlalini ve insan yaşamına yönelik tehdit ve tehlikeyi meşru kılamaz. Hukukun temel amacı kişinin başta yaşama hakkı olmak üzere kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına almaktır. Bu hiçbir zaman yöneticilerin akıldan çıkarmaması gereken bir kuraldır.
İnsan haklarının her aşamada yaşama geçirilmesi, hazırlık soruşturması sırasında gizli olarak saptanan ifadelerin gizlilik kuralları ihlal edilerek bir kısım basına (Mustafa Balbay örneğinde olduğu gibi) servis yapılmaması, kişilerin şeref ve onurunun (haysiyetinin) her koşulda korunması gerekir.
Unutulmamalıdır ki hiçkimsenin insan haklarını, yasaları ve hukuk kurallarını ihlal etme ayrıcalığı yoktur. O nedenle İzmir ve Manisa Barosu olarak Avukatlık Yasasının 76. maddesine dayanarak insan haklarını ve hukuk kurallarını ihlal edenler hakkında inceleme ve işlem başlatılmasını ve hiç kimsenin işlediği suçun onun yanında kar olarak kalmaması için sorumlulardan bağımsız ve yansız yargı önünde hesap sorulmasını talep ediyoruz.
Av.Nevzat Erdemir Av.Remzi Demirkol
İzmir Barosu Başkanı
Manisa Barosu Başkanı
_____________________________
Baro basın açıklamaları ile nasıl düşüneceğimizi, nelere itibar edeceğimizi dikkate alacak isek; şahsen İzmir Barosu'nun açıklamasını daha etik, daha insani, daha hakka ve hukuka ve ÇOK DAHA İNSAN SAYGISI öğeleri ile donatılmış buluyorum...
Üstelik bir baro açıklamasında; 'son nefesini verdiği sırada ve HALA tüm yasalar
SUÇ'LULUĞU ISPATLANAMAMIŞ (Anayasal ve evrensel ifadesi ile SUÇSUZ) olan Kuddisi Orkır üzerinden üçbeş ÖZENLİ cümle kerhen söylenirken,,, asasen bir insan hayatını kaybettiği muameleler 'özensizlik' anayasal ihlaller ise 'basın' kabahati olarak geçiştirilmiş... Kuddisi Orkır ismi ile dahi telaffuz edilmemiş 'şahış' olarak nitelendirimiş... Şahıs kavramının burda kullanılması ile ya Kuddisi Orkır'ın başına gelenlerin kendisine özel olmadığı pekçok şahsın başına zaten geldiği/gelebileceği bu yüzden onun isminde odaklamanın diğer 'şahıs'lara karşı ayıp olacağı ya da Kuddisi Orkır adlı şahsın bu mizansendeki yegane varlık amacının 'gözaltında özen/özensizlik' boyutunu ttespite mihenk etmiş,,, e Kuddisi Orkır ölümüyle de amaca hizmet tamamlanmış artık ismen bir şahsiyet ifade etmesine sebep kalmamış.
sonucunu çıkardım,,,
İşbu sonuç tamamen şahsi fikrimdir.
Şahsen kınamak ise anayasal özgürlüğümdür...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
. Ağır ceza mahkemesi iddianameyi kabul etti. İlk duruşma Ekimde.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bir ay önce sohbet etme fırsatı bulduğum, çok saygın, insanlık örneği Prof.Dr. Uçkun Geray, İstanbul'dan Konya Emniyetine götürülünce, Konya Emniyet Müdürü Salih Tuzcu kim, neden diye düşündüm internetten hemen buldum. Karıncayı incitemez Yusuf Buldu'da gözaltına alındıktan sonra tarikat üyesi olmayan herkes sırasını beklemeli. Hiç iktidar olmamış bir partiden ya da partisiz olabilirsiniz, siz cumhuriyete ve demokrasiye inanmış iseniz suçlusunuz.İktidar olmuşların bu günlere gelişimizde hiçbir suçu yoktur, sütten çıkmış ak kaşık gibidirler.
Üstelik suçlu da olsalar da, suçları sabit te olsa koruma altında ve dokunulamazlardır.
Ama siz bu hale sokulmuş hukuk düzeninde, ordu yönetirken yapmadığınızı emekliliğinde yapmak şüphesiyle atılı suçlarınızla masumluğunuz ispat edilinceye kadar aylar, yıllar bekleyin.Özgürlüğünüz de kısıtlansın. Sonra ömrünüz yeterse aklandım diye sevinirsiniz, onlar da siz ayaklarının altında dolaşmadan malı götürmüş olurlar.
Herşey şüpheli de bu kadar şüpheli, hukukçuların eleştirdiği, yasalara aykırı bir iddianamede, "şüpheden sanık yararlanır" evrensel hukuk kuralı neden geçerli olamadı hala?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ankara'nın göbeğinde Kandil Dağı mı var!23.07.2008 15:02
üç gündür bekliyorum, büyük medyadan birisi sesini çıkaracakmı diye
Tıs yok.
Çıt yok.
Bırakın medyayı, yargıdan ses yok, Türkiye'yi yönetenlerden ses
yok.
Hafta sonunda televizyonlardan DTP'nin "Güvencinlerin iş başına
getirildiği" kongresini izledim.
İzlemez olaydım.
Kongre tam bir PKK kongresiydi.
Kandil dağında yapılsaydı, bundan farklı, bundan öte yapılamazdı.
Abdullah Öcalan ve Murat Karayılan'ın kardeşleri kongre salonunda
kendilerine ayrılan özel bir bölümde oturdular. Parti önderliğini
temsilen.
Dört bir yanda Öcalan posterleri, PKK'nın askeri ve siyasi
kanatlarının afişleri vardı.
20 bin kişi 'Öcalan'a özgürlük' diye bağırdı.
Ve daha vahimi, çok daha vahimi DTP Kongresi boyunca çalınan,
salondakilerin halay çektiği, bir dakika bile susmayan bir
"Türküydü"
İşte bu türkü kanımı dondurdu.
Türkünün adı "Oramar türküsü"
Öyle herhangi bir türkü değil.
Yeni bir türkü.
Türküyü yazan kim biliyor musunuz?
Dağlıca Baskını'nı düzenleyen teröristler.
DTP Kongresi boyunca çalınan bu türkü bir Dağlıca baskını
güzellemesi.
Kendilerince baskını anlatıyorlar. Gerilla dedikleri teröristlerin
Dağlıca'ya nasıl geldiğini, Türk askerini nasıl vurduğunu,
silahların nasıl konuştuğunu, askerlerimizin nasıl çaresiz
kaldığını anlatan ve Dağlıca Baskını'nı yapan teröristlerin
övüldüğü, Dağlıca Baskını'nı kutsayan bir türkü.
Ve bu "Terör türküsü" DTP Kongresi boyunca fon müziği olarak
durmaksızın çalındı.
Ve üç gündür bekliyorum, kimseden ses seda çıkmadı.
Bırakın gazeteleri, savcılardan bile çıt çıkmadı.
Sadece basın savcılığı, basın suçları açısından bir inceleme
başlatmış.
Teröre methiye düzülüyor, Dağlıca Baskını'nı yapan teröristler
övülüyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor!
Niye?
Ben bilmiyorum.
Kimse çıkıp da "DTP legal bir parti" demesin.
Legal partilerin terörü övme, kutsama hakkı olamaz.
İşçi Partisi'ne terör suçlaması yapılıyor, DTP ise terör
türküleri çalıyor.
İş mi bu!
Ve bütün bunlar Ankara'nın göbeğinde oluyor.
Ankara'da bir spor salonu Kandil Dağı'na çevriliyor.
Tınan yok.
Terör türküleri, Öcalan posterleri Ankara'nın göbeğinde.
Öcalan'ı Türkiye'ye getiren Albay ve İmralı'nın bağlı olduğu
orgeneral hapiste.
Bunlar birbiriyle doğrudan bağlantılı gelişmelerdir diyemem ama
ilgi çekici bir durum olduğu net bir şekilde ortadadır.
Türkiye'nin içinde bulunduğu süreci ve gideceği yönü de
anlamamızda yardımcı olan bir tespittir.
Türkiye'yi yönetenler, Türkiye'nin geleceğini şekillendirenler,
ister asker olsun, ister sivil, ister bürokrat olsun ister siyasetçi
bu durumun farkında mıdır onu da bilmiyorum.
Ancak böyle giderse Türkiye önümüzdeki 20 yıl içinde ciddi bir
toprak kaybıyla karşılaşacaktır.
En az ikiye bölünecektir.
Hatta bölünmeden de öte bir durum söz konusudur.
Bugünün "Terörle mücadele kahramanlarının" yarın bir gün
"Savaş suçlusu" olarak aranması bile ihtimal dahilindedir.
Türkiye şimdiye kadar hiç karşılaşmadığı bir tehditle karşı
karşıyadır.
Ve ne yazık ki, bu tehdidi idrak edebilecek bir "Dingin kafa"
Türkiye'de ortalıkta görünmemektedir.
Bugün Türkiye'nin sorumlu mevkilerinde oturanlar, tarih önünde bu
hesabı verecektir!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Türkiye'yi yönetebilmenin ilk şartının ortada yönetecek bir
türkiye olması olduğunu unutmadığımız zaman
fatihaltayli@haberturk.com
M.E.Sezen:Somut deliller %100 ortadayken bu ülkenin vatandası olarak ben bu taplo karsısında ne yapabilirim yazık çok yazık!!!
Bana Şehitliği anlatsana öğretmenim!"
diye bir soru sorsa öğrencilerimden birisi, nasıl cevap veririm diye düşündüm?
Nereden başlamalıyım anlatmaya?
Şehit olanın ulaştığı makamdan mı başlamalı?
Ateşin düştüğü yeri anlatmalı mıyım?
Evlat acısı çeken anne bababanın yüreğindeki ateşi kelimelere sığdırabilirmiyim?
Genç yaşta dul kalan, evinin direği yıkılan "hayat arkadşının" acısını ifade edcek kelimeleri, sözlüklerde bula bilecek miyim?
Babasının yolunu beklerken, babasının resmini öpen, yetim çocuğun" tabuta bakışını ben nasıl anlatırım ki?
"Evlat acısı nedir öğretmenim!" diye sorarsa başka bir öğrencim nasıl anlatırım ben o annenin yüreğindeki ateşi.
Ellerini bağrına vura vura ağlayan bir annenin acısını ben anlatamam ki!
Anlatmaya yüreğim dayanmaz ki!
"Şehidin babası niçin VATAN sağ olsun!" dedi. "VATAN sağolsun!" derken sesi niçin titriyordu şehidin babasının?" diye sorarsa öğrençilerim ben ne diyeceğim? "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa VATAN'dır" mısralarını anlayabilirler mi?
"Tabuta bakıp ne olduğunu bile anlamayan o küçük çocuk, niçin etrafına şaşkın şaşkın bakıyordu öğretmenim?" diye soran olursa nasıl cevap vereceğim.
Cümle kuramam ki o zaman.
Kelimeler boğazıma düğümlenir.
Harfler kelimeye, kelimeler cümleye dönüşmez ki!
"Geline kına yakılır, koyuna kına yakılır da Askere niçin kına yakılır öğretmenim?" sorusuna cevap verebilir miyim?
"Gelin kocasına kurban olsun, koyun Allah'a kurban olsun, askerde VATANA kurban olsun diye kına yakılır!" diye cevap versem yeterli gelir mi acaba?
"Şehitler muktup yazar mı öğretmenim? diye soran olursa, ne derim ben onlara.
Sınıftan öğrencinin biri ayağa kalkar ve "Benim babam Şehit oldu.
işte size bir şehit mektubu!" diyerek şehit babasının mektubunu gözyaşları içerisinde okumaya başlarsa ben ne diyebilirim ki?
ŞEHİT MEKTUBU...
Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne!
Biliyorum bana kızıyorsun. Ama içinde yanan ateşle "ağıt yakıyorsun anne.
Ana yüreği bu.
Biliyorum yüreğinde kocaman bir kor yanacak bundan sonra.
Bayramların bayram olmayacak bensiz.
Mezarımın başında geçireceksin tüm bayramlarını.
Mezar taşımı temizleyeceksin gözyaşlarınla.
Düşman işgaline uğramasın bu topraklar anne.Dayan anne dayan! Ben seni şehitlerin arasında bekleyeceğim.
O koca yüreğinde ateş yaktığım için beni affet BABA!
"VATAN sağ olsun!" derken sesin titreyecek biliyorum baba.
Bayrağımıza bakarken "VATAN sağ olsun!" diyeceksin tekrar tekrar...
Çocukluğumda bana anlattığın Çanakkale şehitlerine selam götüreceğim baba.
Beni affet taza gonca gülüm hayat arkadaşım!
Seni genç yaşta dul bıraktığım için.
Ben şehit oldum, sen şehit eşi.
Dünya hayatında yokluğumun acısını yaşayacaksın belki..
Tabutumun başında ağlarken "Doyamadım sana yiğidim!" diyerk gözyaslarını damlattın tabutuma.
Ben sana doydum mu sanıyorsun? ya senin namusuna leke getirecek alçaklar Ülkemi işğal etseydi o zaman ben gerçekten ölmüş olurdum.
Sizi "yetim" bıraktığım için beni affedin evlatlarım!
O küçük ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpüçük daha kondurmak için neler vermezdim.
Kokunuz burnumda tüterken şehitlik nasip oldu.
Size doyamadım. sen beni öldü sanma oğlum. "Şehitlere ölü demeyin!" diyen Allah, bize ölmeden önce yerimizi gösterdi.
Orayı görsen sende bir an önce şehit olmak istersin.
Seni orada bekleyeceğim oğlum!inşallah sende şehit olursun!
Kolay mı bırakıp gittim sizi sanıyorsunuz.
Hepiniz gözümün önünden geçtiniz.
"Ben sizi nasıl bırakıp giderim?" diye düşünürken, Hz. peygamberi gördüm anne. Ellerini açmış beni bekliyordu anne. Ruhumu teslim ederken gideceğim yer gösterildi bana. O ne güzellik! Cennete uçtuğumu anladım. Bakmayın siz cesedimin kan revan içinde kaldığına.
Hiç acı çekmedim ben. Dünyada şehitlerden başka hiç kimsenin yaşayamayacağı kadar rahat bir ölüm yolculuğu yaptım.
Milletime söyleyin. beni Fatihasız bırakmasın!
Mektubu okuduktan sonra, babasının ellerinden öper gibi, mektubu öpüp alnına koyarsa öğrencim, ben onun gözlerinin içine nasıl bakarım? Babasının son mektubunu okurken bile dimdik duran öğrencimin alnından öperken, gözyaşlarımı tutabilir miyim?
Alıntı
Şehitlerimize Allah'ta rahmet yakınlarına sabır dilerim.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
300 aydının imzasıyla yayımlanan bildiride, Ergenekon davasının derinleştirilmesi istendi.
Bildiride, “Bu davanın hayati önemine inanan bizler, hukuki ve adli sürecin kamu vicdanını her yönden rahatlatacak şekilde, yargı bağımsızlığı çerçevesinde, adil ve titiz yargılama ilkelerine sonuna kadar uyularak sürdürülmesini diliyoruz” denildi.
Soruşturmanın tüm boyutlarıyla ve uzantılarıyla ele alınması gerektiği belirtilen bildiriye imza atanların konunun takipçisi olacakları ve imza sayısının da artacağı belirtildi.
Bildiride şu ifadelere yer verildi:
İddialar önemli
“Eleştirilebilecek yanlarına, eksikliklerine ve bazı tartışmalı kurgulamalarına rağmen Ergenekon iddianamesi özünde çok önemli suç iddiaları ve belgeleri içermektedir. Bu suçlar bütün derin bağlantılarıyla ortaya çıkarılabildiği takdirde, temiz toplum olma yolunda Susurluk’ta, Şemdinli’de elimizden kaçırdığımız fırsatı yakalama olanağı doğabilir.
Yıllardır apaçık bildiğimiz olayların ve bu olayların ardındaki mihrakların aydınlatılarak adalet önünde hesap vermelerinden kazançlı çıkacak olan ne günün siyasi iktidarı, ne de şu veya bu siyasal çevredir. Kazanan biz yurttaşlar, demokrasimiz ve geleceğimiz olacaktır.”
Ahtapotun kolları
Bildiride, Ergenekon iddianamesinin ‘ahtapotun kollarından birini yakaladığı’ vurgulandı. Bildiri şöyle devam etti:
“Ancak, diğer kollara ve gövdeye ulaşmakta kendini sınırlamış kaygısı uyandırmaktadır. Bu kaygı giderilmelidir. Örneğin askeri yargı, savcılığın gönderdiği belge ve bilgileri dikkate alarak yargılama sürecini işlettiği ve gereğini yerine getirdiği takdirde, Türkiye’yi kuşatan ve giderek derinleşen karanlığın aydınlanmasında önemli bir adım daha atılmış olacaktır.
Bu davanın hayati önemine inanan bizler, hukuki ve adli sürecin kamu vicdanını her yönden rahatlatacak şekilde, yargı bağımsızlığı çerçevesinde, adil ve titiz yargılama ilkelerine sonuna kadar uyularak sürdürülmesini diliyoruz.”
Aydınların Türkiye’de yaşayan herkesi aklının ve vicdanının sesini dinleyerek davanın takipçisi olmaya çağırdığı bildiride, “Türkiye demokrasi güçlerinin, karşılarında bir siyasal kanadın değil devlet içine yuvalanmış çetelerin ve darbeci zihniyetin bulunduğunun bilinciyle Ergenekon davasının derinleşmesi ve öze varması için ortak mücadele vermeleri gereğine inanıyoruz” denildi.
(Milliyet)
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon'da yeni dalga operasyonu 14 Ağustos 2008
DHA
“Ergenekon” soruşturması kapsamında İstanbul ve Ankara'da düzenlenen operasyonlarda, biri emekli albay 3 kişi gözaltına alındı.
Edinilen bilgilere göre emekli Jandarma Albay Arif Doğan’a ait olduğu ileri sürülen Beykoz Çavuşbaşı’nda bulunan bir işyerine yapılan baskında 3 adet uzun namlulu silah, 3 adet tabanca, bu silahlara ait çok sayıda mermi, 280 adet el bombası ve çok sayıda doküman ele geçirildi.
Baskında ele geçilen silahlar ve el bombaları ile dokümanlar Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Silahlar, el bombaları ve dokümanların incelemesi sürdürülüyor. Olayla ilgili emekli Albay Arif Doğan ve kimlikleri öğrenilemeyen 2 kişi Ankara’da gözaltına alındı. Doğan’ın Ankara’da işlemlerinin ardından İstanbul’a gönderileceği öğrenildi.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bir “TSK mensubu”, hele bir “general”, üstelik de “Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı” yapmış biri, “emekli” olduktan sonra bile olsa gidip de “Rus silah firmasına danışmanlık” yapar mı?
10-15 gün içinde döneceğini söyleyen ve hakkında arama emri çıkarılan Levent Ersöz 45 gündür firari. Levent Ersöz, “sıradan bir general” değildi... Adı, “bir sürü olayın içinde” geçiyordu!..
Meselâ, Hizbullah’a yönelik operasyon!..
Gazeteler, bu olayı şöyle duyurmuştu:
“2001 Ocak ayında Şırnak’ın İdil ilçesinde gerçekleştirilen Hizbullah operasyonunda 13 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerin gösterdikleri yerlerde yapılan aramalarda altı el bombası, beş lav silahı, üç roketatar, iki ağır makinalı tüfek, bir A-3 makinalı tüfek, 20 Kalaşnikof tüfek ve bir G-3 piyade tüfeği ele geçirildi.
İdil kırsalında PKK’lılarla çatışmaya girmek ve köy girişlerinde silahlı nöbet tutmak suçlarından tutuklanan sanıklar hakkında, kapatılan Diyarbakır 3 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde dava açıldı.
Hizbullah sanıkları kendilerine komplo kurulduğunu, silahların güvenlik güçleri tarafından evlerine bırakıldığını söyleyince; mahkeme, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla Alay Komutanlığı’ndan silahlarla ilgili bilgi istedi. Seri numaralarında yapılan inceleme sonucu silahların Şırnak Jandarma Alay Komutanlığı envanterine kayıtlı olduğu tespit edildi.Bunun üzerine Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı’nca 13 Nisan 2001 günü Diyarbakır 3 No’lu DGM Başkanlığı’na gönderilen yazı ortalığı karıştırdı.
Şırnak İl Jandarma Alay Komutan Yardımcısı sıfatıyla Albay Nevzat Alyanak imzasını taşıyan ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın iki mesaj emrini içeren ‘gizli’ ibareli belgede, ‘sanıkların gösterdikleri yerlerde ve evlerinde yapılan aramalarda ele geçen vahim nitelikteki silahların ordu malı olduğu, Silahlı Kuvvetler envanterine kayıtlı olması nedeniyle işlemlerin bitirilmesinden sonra kendilerine iade edilmesi’ talep edilerek şöyle denildi:
“1- Şırnak İl Jandarma Komutanlığı’nca icra edilen operasyonlarda ele geçirilen ve tahkikat için teslim edilen aşağıda cins, miktar ve kayıtları yazılı silahlar ordu malı olup, Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı envanterindedir.
2- Söz konusu silahların adli işlemlerinin bitimini müteakip 173 No’lu birlik Mal Saymanlığı’na iade edilmek üzere Şırnak İl Merkez Jandarma Komutanlığı’na teslim edilmesini arz ederim.”
Sonuçta, silahlar “Alay”a iade edildi, “sanık”lar da bir süre hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı!..
Ama, sıkı durun...
Söz konusu sanıkların yakalandığı ve silahların ele geçirildiği tarihte Şırnak Alay Komutanlığı görevini kim yapıyordu biliyor musunuz?.. Aynen tahmin ettiğiniz gibi!.. Evet, Ergenekon soruşturmasının firari sanığı olan ve Rusya’nın önde gelen Rosoboron Export adlı silah şirketine danışmanlık yaptığı belirtilen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz!
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Soner YALÇIN
sonery@hurriyet.com.tr
Başka Ergenekon’u yazdım kimse üzerine alınmasın!
Ergenekon duruşması başladı. Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan gibi renkli devrimlere sahne olan ülkelerde de birer "Ergenekon Davası" olduğunu biliyor muydunuz?
Bu ülkelerde de siyasi parti liderleri, askerler, kanaat önderleri, gazeteciler bir gece sabaha karşı gözaltına alınıp tutuklandı. Ardından yandaş medyanın yayınları başladı: Bunlar darbeci! Sahi, gerçekte bu ülkelerde neler olmuştu? Gelin bir komşu ülkede yaşananlarla başlayalımÉ
TARİH, 6 Eylül 2006.
Saat, 05.00.
Adalet Partisi, Muhafazakár Parti, Cumhuriyetçi Parti ve Anti-Soros Hareketi üyesi 30 kişi, eşzamanlı operasyonla gözaltına alındı. Evlerdeki bilgisayarlara, kitaplara, defterlere, paralara el konuldu. Gözaltına alınanlar arasında, eski askerler de vardı.
Suçlama: Devlete karşı komplo ve hükümeti darbeyle alaşağı etmekti.
Başta Soros destekli Rustavi-2 televizyonu olmak üzere, Başkan Mihail Saakaşvili’ye yakın yandaş medya olayı hep aynı cümleyle verdi: Darbeciler yakalandı!
Cumhuriyetçi Parti Lideri D. Berdzeneşvili, operasyonun muhalefeti sindirmek amaçlı olduğunu söyledi.
Bu arada gözaltılar sürdü. 12 Eylül’de Cumhuriyetçi Parti yöneticilerinden, kamuoyu tarafından çok sevilen Goga Odzeli gözaltına alındı. Bir suç örgütü liderinin evinin inşaatıyla ilişkisi hakkında sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Toplumu etkileyen kanat önderleriyle gerçekten pis işlere karışmış çetecilerle işbirliği içinde gösterilmek isteniyordu.
Rustavi-2 televizyonu, Odzeli serbest bırakılmasına rağmen, onu yeraltı dünyasıyla ilişkili göstermeye devam etti. Ayrıca, Adalet Partisi üyelerinin darbe planlarını itiraf ettiklerine ilişkin sorgu tutanakları yayınlandı. İddialara göre, Adalet Partisi ve Anti-Soros üyeleri, silahlı ayaklanma için "plan" yapmışlardı: Meclis önünde yapacakları büyük mitinge, emirlerindeki bazı adamları tarafından ateş açılacak ve çıkacak kargaşadan yararlanıp yönetime el koyacaklardı!
Darbe yapacağı iddia edilen partilerin toplam oyları yüzde 1-2’yi geçmiyordu. Ancak kamuoyunu etkilemede güçlüydüler. Polis operasyonuyla bu etki ortadan kaldırılmak isteniyordu sanki.
İşte 1 numara
Saakaşvili yandaşı medya, darbecilerin lideri olduğunu iddia ettiği "Bir Numara"nın peşine düştü. Çabuk da buldular: Gürcistan’ın eski İç Güvenlik Bakanı: İgor Giorgadze!
56 yaşındaki eski Bakan Giorgadze, kamuoyu tarafından sevilen bir isimdi. Babası Sovyet savaş gazisi ve Gürcistan Komünist Partisi lideriydi.
İlginçtir; "Bir Numara" Giorgadze’nin adı daha önce eski devlet başkanı Eduard Şevardnadze’ye karşı bombalı suikast düzenlenmesi olayında geçmişti! Bu biraz kafaları karıştırıyordu. Çünkü darbeci oldukları nedeniyle tutuklananlar arasında, Şevardnadzeciler ile Şevardnadze’ye suikast düzenlemekle suçlananlar vardı. Bu düşman tarafların nasıl bir araya gelip darbe planladıkları anlaşılamadı!
Sonunda Gürcistan’ın "Ergenekoncuları" yargı önüne çıktı.
Dava kapalı oturum usulü gerçekleştirildi. Görüntü alınmasına bile izin verilmedi.
Başından beri iddiaları ve işbirliğini reddeden 12 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Sanık avukatlarından L. Barcella, "İddianamenin delilleri tutarlı değildi ve lehte delillerimizi de görmezden geldiler. Bunu kimsenin görmesini istemiyorlar ki, mahkeme salonunu kapattılar. Sonra da en yüksek cezayı verdiler" dedi.En yüksek ceza 8.5 yıldı. Verilen cezalar ve yargılama usulü bugün halen tartışılıyor.
Diyeceksiniz ki, "Eee bu yazdıklarınız bize yabancı değil. Siz bize bunların arkasında neler dönüyor onu yazın". Haklısınız...
Oyunun başlangıcı
Tarih, 31 Mart 1991.
Gürcistan bağımsızlığını ilan etti.
Hayatı boyunca Sovyetler Birliği’ne muhalif olmuş Zviad Gamsahurdia devlet başkanı oldu. Ancak gerek iktisadi zorluklar, gerekse iç karışıklar sonucu kısa süre sonra görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı.
Rusya’nın desteğiyle Sovyetler Birliği’nin eski Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze, 1992 yılı Ekim ayında Gürcistan devlet başkanlığı koltuğuna oturdu.
Şevardnadze’nin lakabı "gümüş tilki"ydi; ilk başlarda Batı yanlısı gözüktü. Ona en çok inananların başında, dünyanın en büyük spekülatörlerinden George Soros geliyordu.
Soros, Şevardnadze’yi, IMF’nin istediği yapısal reformları hızla gerçekleştirecek, serbest piyasaya inanan bir lider olarak görüyordu.
Soros, -aynı Turgut Özal’ın bir dönem yaptığı gibi- Şevardnadze’nin ülkenin komünist geçmişiyle hiçbir bağı olmayan yurtdışındaki genç Gürcü "beyinleri" çağırıp onlarla çalışmasını önerdi. Önerilen isimlerden biri de Manhattan’da bir hukuk bürosunda çalışan avukat Mihail Saakaşvili idi. Saakaşvili, Adalet Bakanı yapıldı.
Soros 1994 yılında "Açık Toplum"un Tiflis şubesini kurdu. Ve hemen Gürcistan Genç Avukatlar Birliği gibi sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya para akıtmaya başladı.
Amerikan’ın prensi
Şevardnadze deneyimli bir Sovyet yöneticiydi; kabinesinde genç "beyinlere" hep aynı uyarıyı yaptı: "Bölgemiz etnik ve dini farklılıklardan dolayı bir dinamit kutusuna benzer; aman dikkat."
Ancak ülke ekonomisi kötü sinyaller verdi; elektrikler sürekli kesildi; yiyecek bulunamadı ve suç şebekeleri her geçen gün büyüdü. Rüşvet, toplumu hızla yozlaştırdı. Yetmezmiş gibi Güney Osetya sınırındaki çatışmalar da durmak bilmedi. Abhazya bağımsızlığını ilan etti.
Soros destekli "genç beyinler", Şevardnadze’den acil radikal kararlar almasını istediler. "Gümüş tilki", Batı’nın dayattığı "sömürgeci kararları" almadı; aksine Rusya’ya yaklaştı. Ve ipler koptu.
Soros destekli Rustavi-2 televizyonu, Şevardnadze aleyhinde yayınlara başladı. Şevardnadze, Rustavi-2’yi kapatmak istedi. Televizyonun da istediği buydu zaten. Kanal bu kararı, "Eski günlere dönüş" diye gösterip muhalifleri sokağa döktü.
Şevardnadze geri adım attı. Ama bu hareketiyle o güne kadar güçsüz olan muhalefeti birleştirdi.
Bu muhalefetin bir lidere ihtiyacı vardı.
Ve Soros, Gürcistan’ı kurtaracak lideri açıkladı: Saakaşvili!
Sihirli sözcükler
ABD’deki Demokrat Parti’nin uluslararası kanadı "Ulusal Demokrat Enstitü"sü (NDI), Saakaşvili liderliğindeki bir grubu, Şubat 2002’de Amerika’ya götürdü.
Saakaşvili, Beyaz Saray’a kabul edildi. Soros ile tanıştırıldı. Saakaşvili aynı yıl haziran ayında, Soros’un mali destek verdiği Central European University’de düzenlenen bir törenle, uluslararası açık toplum ödülünü bizzat Soros’un elinden aldı.
Aynı günlerde ABD, Gürcistan’a yeni büyükelçisini gönderdi: R. Miles. Yeni büyükelçi Belgrad’dan geliyordu ve diplomasi dünyasında "Sırbistan’daki renkli devrimi gerçekleştiren büyükelçi" diye tanınıyordu. Geldiği gün Rustavi-2 televizyonuna çıkıp sihirli sözcükleri sıraladı: "Demokrasi", "insan hakları", "açık-şeffaf toplum" vs.
Keza yine Sırbistan’daki renkli devrimin "mucitlerinden"; Soros destekli "Özgürlük Enstitüsü" kurucusu G. Bokeria da Belgrad’dan Tiflis’e geldi.
Bitmedi. Sırbistan’daki renkli devrimin mimarlarından M. Blagojevic gibi, Soros destekli CeSID (Özgür Seçimler ve Demokrasi İçin Yurttaş Girişimi) üyeleri de Gürcistan’a gittiler. Tiflis’in yolunu tutanlar arasında, Soros tarafından finanse edilen ve 2000 yılında Miloseviç karşıtı gösterileri düzenleyen Sırp öğrenci grubu Otpor’un kurucusu A. Maric, S. Popovic, S. Djinovic de vardı. Görevleri "seçim gözlemciliği" yapmaktı! Gerçek amaçları Soros’un Özgürlük Enstitüsü tarafından Tiflis’te kurulan gençlik örgütü Kmara’yı eğitmekti.
O günlerde "taraf"ını açıkça belli eden, Soros destekli bir gazete de yayın hayatına sokuldu: 24 Saat.
Anti-Soros hareketi
Çok ayrıntıya girmeyeyim:
2 Kasım 2003 seçimlerinden sonra seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle Tiflis karıştı. Rustavi-2 TV, 24 Saat gibi medya araçları düğmeye bastı; Kmara adlı gençlik örgütü, halkı sokaklara döktü. Televizyona çıkan Amerikan Büyükelçisi R. Miles seçimi sahtekárlık olarak niteledi.
Saakaşvili taraftarlarının eylemleri dünya televizyonlarındaydı. CNN harekete isim bile buldu: Gül Devrimi.
O sıcak günlerde Şevardnadze’nin, Gürcistan’ı karıştırdığı iddiasıyla suçladığı Soros ile ilgili demeçlerini kimse dünyaya duyurmadı nedense.
Gösteriler günlerce sürdü. Şevardnadze istifa etmek zorunda kaldı. Yapılan yeni seçimler sonucu 4 Ocak 2004’te Saakaşvili devlet başkanı oldu.
Soros, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’yla ortaklaşa, Kapasite İnşa Ödeneği aracılığıyla Saakaşvili hükümetine bağlı memurların maaşlarını ödedi! Eklemeliyim, Gürcistan Ekonomi Bakanı K. Bendukidzade, Soros’un iş ortağıydı!
Bu arada:
Soros’un ülkeyi yıkıma sürüklediğini söyleyen Gürcü muhalifler "Anti-Soros Hareketi" adlı ulusal bir cephe örgütü kurdular. Ama Soros’a ve Saakaşvili’ye muhalefet etmenin bedeli vardı; "darbeci" damgası yiyip tutuklandılar. Ve işte Gürcistan’ın "Ergenekon"u böyle doğdu.
Anti-Soros örgütü gibi muhaliflerini güç kullanarak sindirmeye çalışan Saakaşvili sonra ne yaptı; Güney Osetya’ya saldırdı! Neyse artık bu kadar ayrıntıya girmeyelim.
Gelelim Ukrayna’nın "Ergenekon"una!..
Bir, iki, üç daha fazla ’Erge-neo-con’
"DOLAR sihirbazı" Soros, 1998’de Slovakya’da, 1999’da Hırvatistan’da, 2000’de Sırbistan’da ve 2003 yılında Gürcistan’da yaptığının bir benzerini Ukrayna’da da yapmak istiyordu.
Tarih, 8 Aralık 1991.
Ukrayna bağımsız oldu. İlk devlet başkanı Leonid Kravchuk idi. Üç yıl sonra koltuğunu Leonid Kuchma’ya bıraktı.
Kuchma, her ne kadar sıkı bir özelleştirme taraftarı olsa da dümenini sonradan Rusya’ya doğru kırdı.
İktidarda kaldığı 10 yıl boyunca ülkeyi yozlaştıran Kuchma’ya hiç sesini çıkarmayan ABD, Ukrayna’nın Rusya’ya yaklaşması üzerine politika değişikliğine gitti. Kuchma’yı "istenmeyen adam" ilan etti. Yerine düşündükleri isim, Batı yanlısı, bankacı Viktor Yuşçenko idi.
Ve o bildik "siyasi pazarlama" yöntemi sahneye kondu: Hani şimdi ismini herkesin bildiği Cumhuriyetçiler’in başkan adayı Senatör McCain’in o günlerde yönettiği Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü (IRI), Yuşçenko’yu Washington’a çağırdı. Ukrayna’nın "yeni prensi" bir dizi görüşme yaptı.
Ardından Washington Times yazdı: Yuşçenko, Ukrayna için tek umuttur.
Ukrayna’da hareketli günler başladı.
Sırbistan’ın Otpor, Gürcistan’ın Kmara adlı Soros destekli gençlik örgütü bu kez Ukrayna’da "Pora" adıyla kuruldu. Pora’nın lideri V. Kaskıv zaten Soros çalışanıydı. Bu arada Kaskıv, Beyaz Rusya muhalefetine de danışmanlık yapıyordu!
Sırbistan’da B92 radyosunun, Gürcistan’da Rustavi-2 televizyonunun rolü, Ukrayna’da Kanal 5 adlı TV’ye verildi.
Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün Ukrayna’daki ayağının adı; Uluslararası Rönesans Vakfı idi. Keza Soros’un "Özgürlükler Evi" de Kiev’de görev başındaydı.
Sırbistan deneyimini yaşamış M. Markovic, ABD tarafından finanse edilen Kiev’deki "Znayu" adlı yeni bir sivil toplum kuruluşunun başına getirildi.
Bu arada fazla ayrıntılarla kafanızı karıştırmak istemiyorum. Ancak bu tür sivil toplum kuruluşlarına sadece Soros ve ABD’nin "sponsor" olduğunu düşünmeyiniz. Örneğin, Sırbistan ve Gürcistan’daki renkli devrimlerde görev almış, Milenkovic, Maric, Markovic gibi "profesyonel devrimcilere" Ukrayna’ya gitmeleri için, İngiltere’nin Westminster Demokrasi Vakfı para verdi. Alman Marshall fonu da hep devredeydi.
Bir bilgi daha vermeliyim: Renkli devrimlere sahne olan ülkelerin hepsinde seçim öncesi kamuoyu anketi yayınlama "numarası" vardı. Ukrayna’dan örnek vereyim: Eski Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki Batı yanlılarını destekleyen Amerikan Demokrasi İçin Ulusal Bağış (NED), Soros’un Rönesans Vakfı ve doğrudan ABD Dışişleri Bakanlığı’na çalışan Avrasya Vakfı’nın finanse ettiği Demokratik İnisiyatifler Vakfı, Ukrayna’da sürekli kamuoyu anketleri yaptı. İnandırıcılık açısından tek kamuoyu araştırma şirketi olmazdı. Amerika’nın para verdiği Ukraynalı Seçmenler Komitesi adlı bir kuruluş daha vardı. Her ikisinin anket sonuçları aşağı yukarı benzerdi. Anketlerde hep Yuşçenko önde gösteriliyordu.
Diğer ülkelerde olanlar Ukrayna’da hayata geçirildi: Sandıktan, anketlerin tersi sonuç çıkınca "sebep belli" diyorlardı: "Seçimlere hile karıştırıldı!" Ve halkı sokağa döküyorlardı.
21 Kasım 2004 Ukrayna seçimlerinde de "hile" karışmıştı! Çünkü sandık sonuçları anketleri doğrulamamıştı!
Düğmeye basıldı: Uluslararası TV’ler ve ulusal Kanal 5 canlı yayına geçti; gençlik örgütü Pora, halkı sokağa döktü, seçimler iptal edildi. Seçimler sonra yenilendi ve Ukrayna’da "turuncu devrim" gerçekleşti.
Soros’un Ukrayna’daki Açık Toplum Enstitüsü’nün yöneticisi B. Tarasyuk dışişleri bakanı oldu. Keza enstitünün yönetim kurulu üyesi Y. Mostova’nın eşi A. Gritsenko da Savunma Bakanı yapıldı. Pora’nın Başkanı, Soros’un çalışkan elemanı Kaskiv de devlet başkanı Yuşçenko’nun danışmanıydı artık. Diğer "turuncu devrimciler" ya milletvekili oldular ya bürokrat ya da işadamı.
Ha unutmayayım; hani Yuşçenko’nun zehirlendiği, yüzünün sürekli değiştiği, zayıfladığı ve kısa süre sonra öleceği şeklinde bizde de bolca haberler çıkmıştı; hatırladınız mı? Yuşçenko yaşıyor ve hálá Ukrayna’nın devlet başkanı. Şimdi ne mi yapıyor; anti-Sorosçu muhaliflerini, darbe yapacakları ve başta gazeteci R. Gongadze’yi öldürdükleri iddiasıyla tutuklayıp cezaevine koyuyor!
Ve Ukrayna da kendi "Ergenekoncularını" konuşup tartışıyor.
Sırbistan’ı ve diğerlerini ayrıca yazmaya gerek var mı; oyun hep aynı oyun!
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Turhan Çömez vs. konularını bir yana bırakalım şimdilik. Önce şu isimler hakkında düşüncelerinizi alalım:
1. Veli Küçük
2. Muzaffer Tekin
3. Doğu Perinçek
4. Kemal Kerinçsiz
5. Fikri Karadağ
Bu isimler konuşmaya savunmaya başladı;
Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi.
Silivri Cezaevi İnfaz Kurumları Kampüsü’nde görülen Ergenekon Davası’nın 14. duruşması saat 09.30’da başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tutuklu ve tutuksuz sanıklar yerlerini aldıktan sonra yoklama yapıldı. Daha sonra tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin dün yapmaya başladığı savunmasına bugün kaldığı yerden devam etti.
Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi.
Tekin, hayatının hiç bir döneminde bırakın gayrı yasal bir yapılanma içinde olmayı, yasal bir yapılanma içinde dahi yer almadığını söyledi.
“LAKABIM KOD ADIM OLDU”
Aile içinde kendisine “zafer” diye hitap edildiğini belirten Tekin bunun iddianameye kod adı olarak konulduğunu söyledi.
Soruşturma Savcısı Zekeriya Öz’e yardımcı olmak amacıyla 2007 Eylül ayına kadar çok sayıda mektup yazdığını belirten Tekin, şunları söyledi:
“Savcının şahsına gönderdiğim mektuplar soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eliyle yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayınlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtiğim gibi, daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük pişmanlık yaşadım.
17 aylık tutukluluk dönemimde suçsuz bir insana suç yapıştırma adına her türlü hukuksuzluk yapıldı. Göz altına alınan insanların bir kısmı ile şahsım aleyhine ifade vermeleri karşılığında pazarlıklar yapıldı. En temel hukuk kuralı, delilden şüpheliye gitmek yerine delil imal etmek yöntemi uygulandı. En büyük teessürüm bu senaryonun savcı Zekeriya Öz tarafından vizyona sokulmasıdır. İddianamelerinden şüpheli ve sanıklar için 3 bin yıl istenen sanıklardan 3-3.5 ayda aklanan insanların olması düşündürücüdür.”
“BOMBALARIN ÖRGÜT SİLAHI OLDUĞUNA DAİR DELİL YOK”
Tekin, Ergenekon İddianamesinde bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir ciddi delilin olmadığı gibi, bağlantı da kurulamadığını söyledi.
Danıştay şehidi, Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesindeki tek bir kişinin dahi davanın sanıkları arasında gösterilmediğini kaydeden Tekin, “Savcı iddianamede böyle bir bağlantıdan bahsetmediğine göre, nasıl olur da sanıklarla cenazelerde tepki arasında bir bağ oluşturarak bu eylemlerden ötürü sanıkları sorumlu tutabilir? AKP iktidarına her muhalif eylemin sözde Ergenekon Örgütü tarafından düzenlendiği söylenerek kolaylığa kaçılmaktadır” diye konuştu.
“İDDİA ÇOK SUÇ YOK”
Tekin, Ergenekon İddianamesi’nde çok sayıda iddia bulunduğunu; ama suç olmadığını belirterek, “Ancak suçlamalar kabına sığmayacak şekilde ölçüsüz ve hesapsızdır” dedi. Esas çetenin mahkemenin huzurunda bulunan kişilerden oluşmadığını iddia eden Tekin şunları söyledi:
“Ergenekon soruşturması ve davası toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan, devletin yönetiminde ve tüm kurumlarında kadrolaşmış küreselci ve tarikatçı kadrolardır. Bizleri sizlerin önüne oradan buradan toplayarak getiren, suçu ve delilleri masa başında yaratan, ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir. Türkiye’nin bu akıl tutulmasından bir an önce çıkıp Ergenekon oyununu sona erdirmesi gerekecektir.”
Savcının iddianamesini “siyasi bir belge” olarak niteleyen Tekin, “Maalesef bu savcıların yaptıkları hukuk ihtilaline Anayasal Kurumların tamamı seyirci kalmaktadır” diye konuştu.
Tekin, Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Aslan’ın ifadelerinin savcıların anlatımlarını tamamen yalanladığını iddia ederek savcıların ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato kurma yoluna gittiklerini ileri sürdü.
----
Tekin, savunmasında "sözde Ergenekon Örgütü soruşturmasında, bürosunda çıkan içi boş iki adet kalemlik olarak kullandığı el bombasının sözde örgüt silahı olarak değerlendirildiğini" belirterek şunları söyledi:
“Kalemlik olarak kullanılan el bombası dökümleri bana Danıştay soruşturmasıyla ilgili emniyetteki ifadem sırasında da sorulmuştu. Bu el bombalarının fünye ve tahrip maddelerinin iptal edildiğini, yalnızca süs malzemesi olarak kullanıldığını, emekli olurken hatıra olarak aldığımı ifade etmeme rağmen, iddianamede bu süs bombalarına sözde örgütün silahı olarak yer verilmesine anlam vermek mümkün değildir.
Her nedense iddianame savcıları Danıştay dosyasına bir bütünlük içerisinde bakmaktan imtina etmişler, işlerine gelen bölümleri parça parça alarak kendi tezlerine dayanak yapmak istemişlerdir. Erhan Timuroğlu’nun Danıştay soruşturmasındaki ifadeleri, olayı büyük ölçüde aydınlatırken, iddianamenin 413’üncü sayfasında çok ilgisiz kısımlarından küçük üç cümlenin aktarılması aslında gerçekleri gizlemek amacıyla iddianameyi hazırlayan İstanbul Savcılarının maksatlı bir karartma uyguladıklarını ortaya koymaktadır.”
“GİZLİ TANIK OSMAN’IN İFADELERİ GERÇEK DEĞİL”
Tekin, Osman Yıldırım ile Alparslan Arslan’ın Danıştay cinayetini planladıklarını ve Ankara’ya bu cinayetin işlenmesi maksadıyla gittiklerinin ortaya çıktığını iddia ederek, “Bu sebeple Osman Yıldırım’ın gerek gizli tanık olarak, gerekse açık tanık olarak verdiği 5 ifadenin hiçbirisinin gerçeği yansıtmadığı, Danıştay baskınından ceza almasının önlenmesi için savcılarla birlikte çalışma yaptığı ve atfı cürümde bulunduğu net bir şekilde görülmektedir” dedi.
Danıştay cinayetini ‘sözde azmettiriciler’ üzerine yıkmaya çalışmanın bir hukuk cinayeti işlemekten başka bir şey olmadığını belirten Tekin, “Savcılar burada hukukçu kimliğinden uzaklaşmışlar. Çirkin siyasetin bir parçası haline gelmişlerdir” dedi.
Osman Yıldırım’a ‘verdirilen’ ifadelerin adeta daha önce çizilen mizansene uydurulduğunu iddia eden Tekin, şöyle devam etti:
“Çünkü, Osman Yıldırım’ın ifade verdiği dönemde Veli Küçük ile çekilen bir fotoğrafta bulunan kişinin Alparslan Arslan olmadığı meselesi aydınlanmamıştı. Bu kişinin Arslan olmadığı ortaya çıkınca savcı aylarca yayını yapılan bu fotoğrafı iddianameye koymaktan dahi imtina etmiştir.”
“HABLEMİTOLĞU’NU ÖLDÜRMESİ İÇİN 1 MİLYON DOLARLIK TEKLİF”
Osman Yıldırım’ın yapılan bir toplantıda Osman Gürbüz’ün Necip Hablemitoğlu’nu öldürmesi konusunda 1 milyon dolarlık teklifini reddetmesinin bir ‘garabet’ olduğunu savunan Tekin, “Çünkü 2002 yılında 1 milyon doları kabul etmeyen Yıldırım, 2006 yılında 500 bin doları kabul ederek Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalama işini kabul ediyor. Buradaki beyanda normal hayat kurallarına uygun düşmemektedir” diye konuştu.
Teklif edilen bu paranın kime ait olduğu, nereden temin edildiği veya edileceği, teklif edenin kim olduğunun anlaşılmadığına dikkat çeken Tekin, Osman Yıldırım’ın tetikçi olduğunu iddia etti. Tetikçi olarak nitelediği Yıldırım’ı çok rahatlıkla sözde örgütün, sözde lideri ile tanıştığını, toplantılar yaptığını ve kendisine suikastlar önerildiğini de kaydeden Tekin şöyle devam etti:
“Sözde örgütün gizliliğinden bahsedilmekte. Hiyerarşide yöneticilerle üyelerin birbirini tanımadığından bahsedilmektedir. Savcılar bu çelişmeyi nasıl izah edeceklerdir. Yanımda gezen korumam olduğu iddia edilen şahıs ile bir tek telefon konuşmamı acaba savcı bey delillendirebilir mi? Soruşturmanın son derece yüzeysel ve eksik yürütüldüğünü çalakalem alınan atfı cürüm içeren beyanlarla onlarca kişi mağdur edildi.”
Tekin, Yıldırım’ın amacının Danıştay cinayetinin sorumluluğunu üzerinden atarak etkin pişmanlık ve tanık koruma yasasından istifade ederek ceza evinden kurtulmayı amaçladığını da iddia etti.
Savcının Osman Yıldırım’ın beyanlarından başka ciddi bir delili olmadığını da iddia eden Tekin, şunları söyledi:
“Kaldı ki bu beyanlarla birlikte iddianamede belirttiği tüm deliller Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu kişilerle sözde örgüt arasında hiçbir bağlantı olmadığına karar verilmiştir. Buna rağmen aynı delillerin iddianameye konularak bu defa, ek failler yoluyla Ankara’daki davanın İstanbul’a taşınmasında başarılı olunmuştur.”
BOMBALARIN BAĞLANTISI
Tekin ele geçirilen bombalar ile cumhuriyet gazetesine atalın bombalar arasında herhangi bir bağ olmadığını iddia ederek şunları belirtti:
“Savcılık; bomba bilgi merkezine gönderilen bilgiye göre Ümraniye’de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan patlamamış el bombasının üzerine yazılı 173-9-85 numaralı el bombasının benzer olduğunun tespit edildiğini, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan el bombasının Oktay Yıldırım ile maddi bağlantısının maddi delili bulunduğunu belirterek büyük bir hataya düşmüştür. Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombası 1985 yılının beşinci ayında 15 bin 260 adet olarak üretilmiş olup, MKE tarafından Kara Kuvvetlerine teslim edilmiştir, kafile numarası 169’dur. Oysa Cumhuriyet Gazetesine atılan bomba 1985 yılının dokuzuncu ayında üretilmiş olup, kafile numarası 173’tür. Kafile numaraları aynı olsa bile aynı kafileden bombaların kullandığı olayların aynı fail ya da failler tarafından işlendiği anlamına gelmez. Çünkü aynı kafileden binlerce bomba üretmekte ve çeşitli kurumlara MKE tarafından dağıtılmaktadır. Yani, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar arasında hiçbir maddi bağlantı bulunmamaktadır.”
TEKİN ERGENEKON FOTOĞFARAFLARINI AÇIKLADI
Tekin, Ergenekon tutuklu sanıklarından Rasim Görüm ile çekilen fotoğrafına da açıklık getirerek şunları söyledi:
“Benimle ortak noktasının olması mümkün değildir. Tanımak, görmek anlamında değildir. Bu toplantıda benimle Rasim Görüm’ün aynı fotoğrafta yer alması Osman Yıldırım’ın beyanlarının doğru olduğunu göstermez. Fotoğrafı ele geçiren savcılık elinin altındaki Osman Yıldırım’dan istediği gibi ifade alabilmektedir. Söz konusu ifade fotoğrafın bulunmasından sonra alınmıştır.”
Ergenekon davasına öğle yemeği için ara verildi. Tekin saat 13.30’da başlayacak olan duruşmada ifade vermeye devam edecek.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Adem Yavuz ARSLAN - Bugün
Firari Levent Paşa dönüyor mu?
http://www.bugun.com.tr/yazar.asp?yaziID=46940
(...)
Malum, Ergenekon soruşturmasının en büyük dalgası 1 Temmuz'da yaşanmış ve çok sayıda önemli isim tutuklanmıştı. 'Bir iş görüşmesi için' operasyon sabahı 'tesadüfi' bir şekilde Rusya'ya giden Levent Ersöz '10 güne kadar dönecek'ti. Ama 5 aydır ses yok.
Turhan Çömez de Londra'da dil öğreniyor. Her iki isim ise 15 Ağustos'ta çıkarılan mahkeme kararıyla aranıyor. Ersöz ile ilgili gelişmelere geçmeden önce 'Sarı Levent'le ilgili kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var. Jandarma İstihbarat Komutanı Ersöz'ün görev yaptığı her yer, bir bakıma faili meçhul olaylar ve karanlık ilişkilerin merkezi oldu.
Şırnak Alay Komutanı olduğu dönemde Hizbullah, bölgeyi 'saadet üssü' ilan ederken, iki HADEP'li Silopi Jandarma karakolundan 'kaybolmuştu'. Şemdinli'nin aktörlerinden Veysel Ateş'in de Levent Paşa'nın ekibindeydi. Levent Ersöz, başta kendi komutanı Org. Hilmi Özkök ile birlikte 4 bakanın telefonlarını dinletmişti.
Tuğg.Ersöz, Ankara'da çalıştığı dönemde ise makamında gazetecileri, medya patronlarını ağırlamış, hepsini gizli kameraya kaydetmiş, kayıtları da Şener Eruygur Paşa'ya vermişti. Kimler yoktu ki bu kayıtlarda? Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Nuray Başaran, M.Emin Karamehmet...
Ek iddianame açıklandığı zaman başka isimleri de göreceğimiz muhakkak. Özetle çok önemli bilgilere sahip Levent Paşa. Soruşturmanın seyri için de sorgulanması önemli. 'Koskoca adamlar neden göz altına alınıyor, çağrılsa gelirlerdi' diyenlere inat 5 aydır en ufak bir iz yok kendisinden.
Zaman zaman ailesi ile görüştüğü haberleri geliyor. Fakat, Ankara kulislerine göre Paşa dönme niyetinde ve dönüş için zemin hazırlıyor. Mesai arkadaşları ciddi kalp sorunu olmadığını anlatsalar da Levent Paşa'nın kalbi sıkıştırıyormuş. Ailesi Ersöz'ün mağdur edildiğini, bu yüzden sağlık sorunları yaşadığını iddia ediyor. Kalbine 2 stent takıldığı haberleri yayılıyor. Hatta 'babasının maruz kaldığı muameleyi içine sindiremeyen' kızı F. bileklerini keserek intihara kalkıştı.
F.E'nin intihar girişimine rağmen hastaneye gitmemesi ise ilginç bir nokta. Bir diğer nokta ise Levent Ersöz'ün eşi Muzaffer Ersöz'ün evde dinleme cihazı bulunduğu gerekçesi ile savcılığa başvurması. Ergenekon soruşturması kapsamında ele geçen belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Ersöz Paşa dinleme konusunda uzman. Evinde böcek bulunması fazlasıyla kafa karıştıracak bir konu.
Ya mağdur gözükmek için bizzat kendisi koydu ya da mesleki alışkanlık olarak kendi evini de dinledi. Organize bir 'mağduriyet' tablosu çizilmeye çalışılıyor. Yine kulislere göre Levent Paşa, sağlık gerekçesiyle tahliye edilmeyi garanti ederse dönecek. Anlaşılan o ki, Ankara'da kimi mahfillerde sıkı bir Levent Paşa mesaisi yaşanıyor.
Turhan Çömez Asala ile neyi konuştu?
Gazetecilik ilginç bir meslek. Bazen şahit olunan bir olayın nereye oturduğunu ancak yıllar sonra kestirebiliyorsunuz. Ergenekon sanığı Turhan Çömez, vekil statüsüyle Haziran 2005'te birkaç günlük bir seyahat için Ermenistan'daydı.
Erivan Üniversitesi'nde konferans vermiş, çeşitli temaslarda bulunmuştu. Temaslarından en ilginci ise Mashdot Caddesi üzerinde bulunan bir kafede gerçekleşti. Tesadüfi bir havada gelişen bu buluşmada Çömez, Asala'nın kritik yöneticilerinden birisiyle uzun uzun konuşmuştu.
Tabi biz o günlerde Çömez'in Ergenekoncu, buluştuğu kişinin de Asala'nın yöneticisi olduğunu bilmiyorduk. Acaba Ergenekoncular, Asala ile neyi konuşmuş olabilir? Levent Ersöz ve Turhan Çömez konuşursa sorular cevap bulacak.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
O MiT’çi iddiası deprem yarattı
27 Kasım 2008
Toygun ATİLLA / İSTANBUL
HÜRRİYET
Tuncay Güney’in MİT elemanı olduğu iddiası, gözleri, bu iddia doğruysa tüm taşların belki de yerinden oynayacağı Ergenekon Davası’na çevirdi. MİT’in dün hakkındaki iddialarla ilgili, ’Belge doğru ama kayıtlı elamanımız değil’ açıklaması yaptığı Tuncay Güney, Ergenekon İddianamesi’nin ’en karanlık ve kafa karıştıran’ figürü. Çünkü, Ergenekon Davası’nın açılmasına yol açan iddiaların büyük bölümü, Ergenekon yapılanmasının şeması dahil birçok belge, ev ve işyerinde bulunan 6 çuvalda çıktı...
ERGENEKON Soruşturması’nın en ’kafa karıştıran’ figürlerinden ve Ergenekon yapılanmasıyla ilgili iddiaların ’temel isim ve dayanaklarından’ Tuncay Güney’in MİT elemanı olduğu iddiası, halen süren davayı da derinden sarsacak gibi. Ergenekon iddianamesine giren bir çok bilgi, Tuncay Güney’in arama yapılan ev ve ofisinden çıkan Ergenekon’la ilgili 6 çuval belgeye dayandırılıyor. Bu belgeler arasında, "Ergenekon Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi", "Lobi", "Ulusal Medya", "Birleşik Komün Girişimi" gibi dokümanlar da var. Bugün tutuklu bulunan çok sayıda kişinin ismi belgelerde geçiyor.
MİT Yanıt vermeden belge gazetede çıktı
Yine, son dönemde Türkiye’nin en çok konuştuğu bu iddianamenen şüpheli firarisi Tuncay Güney’in çizdiği ’Ergenekon Şeması’ üzerine düşülen "Tuncay Güney İpek" notu 10 Kasım’daki duruşmada dikkati çekince, mahkeme "Kim bu?" diye Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) sorma kararı aldı. Bundan tam 16 gün sonra, MİT henüz Ergenekon Davası’nın görüldüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne cevap yazmadan, Sabah Gazetesi’nde üzerinde Tucay Güney (İpek) adının yeraldığı resmi bir MİT Kontr Terör belgesi yayınladı.
Açıklamaya göre, Güney bilgileri hayli ’şüpheli’
Belgeyle ilgili haberde ise ilginç bir dizi iddia yeraldı. Buna göre Tuncay İpek MİT elemanıydı. Kod adı "İpek"ti ve MİT tarafından Jitem’e sızmak için kullanılmıştı. Bu iddialara MİT’ten anında yanıt geldi.Dün, MİT Müsteşarlığı’ndan yıldırım hızıyla yapılan tuhaf bir açıklama geldi. MİT "Belge doğru ancak Güney MİT elemanı değil" dedi. Bu açıklamayla MİT, belgeyi sızdıran kaynağın Tuncay Güney hakkında ortaya attığı iddiaların ’oldukça şüpheli’ olduğunu da vurgulamış oldu.
Eymür: JİTEM ve Ergenekon’a sızmış, ipliğiniz pazara çıkmış
Sabah Gazetesi’nde yayınlanan, oldukça ilginç iddialar ise şöyle:
Tuncay Güney, MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu tarafından keşfedildi. 1990’lı yıllarda önce "Gerici Faaliyetler Şubesi" sonra da İran Masası’na bağlı çalıştı. O sıralar, genç bir gazeteci kimliğiyle, Ortadoğu’daki liderlerle yüzyüze görüşmeler yaptı.
Küçük ’içeriden’ kurtardı Atasagun ABD’ye gönderdi
1992 yılında MİT Güney’i, JİTEM ve Ergenekon’a sızdırdı. Eski MİT Kontrterör Daire Başkan Yardımcısı Mehmet Eymür, Atin.org adlı sitesinde, Aydınlık dergisi ve avukat Ceyhan Mumcu’ya yazdığı yanıtta "Tuncay Güney’den bahsetmişsin. Bir istihbarat elemanı. Yetenekli birisi. Sizin ekibe başarılı bir şekilde sızmış. İpliğinizi pazara çıkarmış. Zokayı fena yemişsiniz" demişti.
Tuncay Güney, Güney, o sıralar Ağrı’da görev yapan Albay Veli Küçük’le tanıştı. Susurluk skandalı sırasında MİT için önemli bir bilgi kaynağıydı. Tuncay Güney’in kimliği 2001 yılında, dönemin İstanbul Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından yapılan sorguda deşifre edildi. Güney’in JİTEM kimliğinin deşifre olmasını istemeyen Veli Küçük, Güney’in serbest kalmasını sağladı. Tam bu noktada MİT de devreye girdi.
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Güney’i ABD’ye gönderdi. Atasagun, Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) ile temas kurarak Güney’e 10 yıllık ABD vizesi aldı. Güney kendi adına pasaport ile MİT İstanbul Bölge Başkanı Kubilay Günay’ın ekibi eşliğinde THY’nin New York tarifeli uçağıyla ABD’ye gitti. Güney, Manhattan 301 East 94 Street adresindeki The Marmara Oteli’ne yerleştirildi. Bir hafta sonra, bir yıl boyunca yaşayacağı, Manhattan Postanesi’nin yanındaki gökdelende, Türk istihbaratının kullandığı daireye geçti.
Tuncay Güney, ABD’ye gittikten bir yıl sonra Başbakanlık’a gönderdiği raporda MİT, 2002’de postayla ulaşan 6 adet CD ve 2 sayfalık isimsiz mektupta Ergenekon ile ilgili istihbarat alındığını yazdı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Kimler şüpheli, kimler değil hala anlaşılamadı mı, kimler kimlerden icazet alarak bu dosyaya hükmediyor görünmüyor mu?
Bu kadar şüphenin hakim olduğu bir dosyaya hukukta ne ad verilir?
Bildiğim evrensel hukuk kuralı şüpheden sanık yararlanır ve beraat sebebidir. İkincisi bir masumun tutuklanması yerine 1000 suçlunun dışarda kalması evladır.
Bu neyin davası, neyi kanıtlayacak fikriniz var mı?
Ancak hukuk-adalet-yargı ve Anayasal görev vatandaşın onurunu korumak, güvenini sağlamak adına çok şey yitirildiği, bu zaiyatların telafisinin mümkün olmadığı asıl gerçek değil mi?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
AP'den Ankara'ya Ergenekon çağrısı
27.11.2008
BRÜKSEL - Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten tarafından kaleme alınan Türkiye raporu taslağında, ''Ergenekon'' sanıklarının yargılanmaya başlanmasından memnuniyet duyulduğu belirtilerek, ''örgütün devlet kurumlarına sızan uzantılarının bütünüyle ortaya çıkarılması için soruşturmanın sürdürülmesi'' çağrısı yapılıyor.
AP Dış İlişkiler Komitesi üyelerine sunulan taslak belgede, Türkiye'nin AB reformlarında son 3 yıldır devam eden yavaşlamadan endişe duyulduğu belirtilerek, Türk hükümetinden ''2005 yılında taahhüt ettiği reform sürecine devam konusunda siyasi iradesini ispatlaması'' isteniyor.
Türk toplumunda ve önde gelen siyasi partiler arasında süren kutuplaşmanın 2008 yılında daha da derinleştiği savunulan raporda, bunun siyasi kurumların işleyişini ve reform sürecinde ilerlemeyi olumsuz etkilediği kaydediliyor.
Siyasi parti liderlerine ''ciddi şekilde diyalog aramaları ve uzlaşma ruhu içinde Türkiye'nin modernleşmesi gündemi üzErinde uzlaşmaları'' çağrısı yapılan taslak raporda, reformların ''hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına ve temel özgürlüklere bağlı, istikrarlı, demokratik, çoğulcu ve müreffeh bir toplum'' hedefine yönelik olması gereği vurgulanıyor.
Taslak raporda, ''Daha önceki kapsamlı Anayasa reformu çabalarının başörtüsü tartışmasıyla sonuçlanmasından ve toplumu daha fazla kutuplaşmasına yol açmasından üzüntü duyuyoruz. Temel özgürlükler ve insan haklarının korunmasını merkeze alacak yeni ve sivil anayasa çalışmalarına yeniden başlaması için hükümete çağrı yapıyoruz'' deniliyor.
Yeni anayasa çalışmalarına ''etnik ve dini azınlıklar dahil sivil toplumun ve siyasi partilerin de katkı yapması'' talep edilen taslak belgede, AK Parti ve DTP hakkında açılmış olan kapatma davalarıyla ilgili şu ifadelere yer veriliyor:
''2008 yılında TBMM'deki iki partinin kapatılması istemiyle açılan davalardan endişe ediyoruz. Siyasi partiler kanununun öncelikli olarak değiştirilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve Avrupa Konseyinin Venedik Komisyonu önerilerine bütünüyle uyumlu hale getirilmesi gerektiğini vurguluyoruz.''
Belgede, ''Ordu üzerinde tam sistematik sivil gözetim sağlanması konusunda ilerleme kaydedilememesinden'' ve ''TBMM'nin ordu ve savunma politikasını denetlemesinin güçlendirilememesinden'' kaygı duyulduğu ifade ediliyor.
''Yargı mensuplarının siyasi tartışmalara müdahil olmamasını güvence altına alarak yargının tarafsızlığını ve mesleki yetkinliğini güçlendirecek sistematik çabalara acil ihtiyaç duyulduğu'' vurgulanan belgede, hükümetin yargıda reform çabalarını sürdürmesinin önemine işaret ediliyor.
Taslak raporda ''Ergenekon suç örgütü sanıklarının yargılanmaya başlamasından memnuniyet duyuyoruz. Örgütün devlet kurumlarına sızan uzantılarının bütünüyle ortaya çıkarılması için yetkilileri soruşturmayı sürdürmeye teşvik ediyoruz. Sanıklara muameleyle ilgili (olumsuz) haberlerden endişe duyuyor, Türk makamlarından sanıklara adil yargılanma hakkı sunmalarını ve hukukun üstünlüğü ilkelerine sıkıca bağlı kalmalarını istiyoruz'' deniliyor.
'DTP ÜYELERİ PKK'YLA ARALARINA MESAFE KOYMALI'
Türkiye raporu taslağında DTP'ye ve tüm seçilmiş parti üyelerine, ''PKK ve terör eylemleriyle aralarına açıkça mesafe koymaları'' çağrısı yapılıyor.
Belgede, PKK ve diğer terör örgütlerinin Türkiye topraklarındaki terör eylemleri kınanarak, ''terörle mücadelesinde Türkiye ile dayanışma içinde olunduğu'' tekrar ediliyor.
Terör örgütü PKK'nın ''derhal ve ön koşulsuz'' silah bırakması istenilen raporda, Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim dahil Türkiye ile Irak makamları arasında geliştirilen diyalog ve işbirliğinin memnuniyetle karşılandığı belirtiliyor.
Irak makamlarının Türkiye ile işbirliğini yoğunlaştırarak, topraklarından komşu ülkelere terör saldırısı yapılmamasını güvence altına almaları talep edilen belgede, Türkiye'nin de sınır ötesi askeri operasyonlarında ''Irak'ın toprak bütünlüğüne, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı göstererek sivillere zarar görmemesini garanti altına alması'' isteniyor.
Taslak raporda, ''Demokratik Toplum Partisi ve tüm seçilmiş üyeleri PKK ve terör eylemleriyle aralarına açıkça mesafe koymalıdır. Tüm siyasi partiler, Türk devletinin istikrarı, refahı ve bütünlüğünü güçlendirecek bir çözüme katkı yapmalıdır'' deniliyor.
Belgede hükümete ''Kürt meselesinin nihai çözümü için öncelikli olarak siyasi inisiyatif göstermesi'' çağrısı yapılarak, bu yöndeki girişimin ''Kürt kökenli vatandaşlar için ekonomik ve sosyal fırsatlar sunarak devlet ve özel okullarında Kürtçe öğrenmeyi gerçekten mümkün kılacak ve Kürtçe yayına izin verecek şekilde kültürel hakları somut şekilde iyileştirmesinin'' beklendiği dile getiriliyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan ziyaretinin memnuniyetle karşılandığı ifade edilen raporda, bu girişimin iki ülkenin ilişkilerini normalleştirmesine gerçek katkı sunacağı umudu dile getiriliyor.
1915 olaylarına ilişkin Ermeni tezlerine yer verilmeyen belgede Türkiye'nin ''sınırı yeniden açarak Ermenistan ile ekonomik ve siyasi ilişkileri bütünüyle tesis etmesi'' talep ediliyor.
Raporda, bu kapsamda Türk ve Ermeni hükümetlerine yapılan çağrıda, ''bugüne ve geçmişe saygı göstererek, geçmiş olayların açıklıkla ve samimi olarak tartışılmasına izin vererek uzlaşma sürecinin başlatılması ve AB Komisyonunun bu sürece katkı yapması'' isteniyor.
Türkiye'nin Kıbrıs'taki ''müzakere atmosferini kolaylaştırmak için askerlerini çekmesi ve her iki lidere kendi ülkelerinin geleceklerini özgürce müzakere izni vermesi'' gerektiği görüşü de raporda yer alıyor.
Hollandalı Hristiyan Demokrat Oomen-Ruijten'in Türkiye raporu, Salı günü AP Dış İlişkiler Komitesinde tartışılacak. (AA)
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Kaynak:Gazeteport (A.A)
Ergenekon'un bugünkü duruşmasına Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk'ün sorgusu ile başlandı. Öztürk "Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu, İlhan Selçuk'un alınmasıyla eşeğin gözüne su kaçırılmıştır, yıldırma, yıpratma amaçlı bir polis darbesine dönüştürülmüştür" diyerek savunmasına başladı.
İSTANBUL - ''Ergenekon'' davasının bugünkü duruşması başladı.
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen duruşmaya, Nusret Senem, Orhan Tunç, Abdullah Arapoğulları ve Sevgi Erenerol dışındaki 41 tutuklu sanık katıldı. Tutuksuz sanıklardan da Güler Kömürcü Öztürk ile Yusuf Görüm duruşmada hazır bulundu.
Duruşma, tutuklu sanıklardan Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk'ün sorgusunun yapılmasıyla devam ediyor.
İddianamede, Öztürk, ''silahlı terör örgütüne üye olmak'', 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik' ve ''askerleri itaatsizliğe teşvik etmek''le suçlanıyor.
''Ergenekon'' davasının bugünkü duruşmasında ifade veren Kuvvai Milliye Derneği Genel Başkanı tutuklu sanık Bekir Öztürk, ''Yargılama sonunda burada bulunan insanların kurgulanan terör örgütüyle bir ilgi ve irtibatlarının olmadığının anlaşılacağına eminim'' dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Köksal Şengün, sorgusu öncesi tutuklu sanıklardan Bekir Öztürk'e haklarını hatırlattı.
SAVCILAR BİLGİSAYARLARIN ARKASINA SAKLANIYOR
Haklarını bildiğini belirterek, mahkeme heyeti, sanıklar, sanık avukatları ve gazetecilere saygılarını ileten Öztürk, ''Yargılama sonunda burada bulunan insanların kurgulanan terör örgütüyle bir ilgi ve irtibatlarının olmadığının anlaşılacağına eminim'' diye konuştu.
Duruşma salonundaki savcıların kendileriyle göz göze gelmemek için bilgisayar ekranlarının arkasında durduğunu öne süren Öztürk, ''Ergenekon terör örgütü'' diye bir örgüt olmadığını iddia etti.
Öztürk, şöyle konuştu:
''Daha önceden bilinen terör örgütleriyle hiçbir benzerliği olmayan, adalet mekanizmasının içinde, polis teşkilatının içinde, hatta devletin en önemli noktalarında üye ve yöneticileri olan ahlaksız, vicdansız, ufuksuz, beceriksiz, çapsız bir terör örgütü vardır. Ancak burada yargılanan insanlardan, TCK'nın 221'inci maddesi ile kandırılmış, devşirilmiş birkaç zavallı dışında hiç biri, gerilimden beslenen Ergenekon terör örgütünün üyesi ya da yöneticisi değildir.''
"BAZI GÖZALTILARLA EŞEĞİN GÖZÜNE SU KAÇIRILDI"
Öztürk, Savcı Zekeriya Öz'e yönelik olarak ''Beşiktaş'taki makamında senaryo yazmaya devam eden Öz, bazı sanık ve sanık yakınlarının mektuplarını basına servis etmiştir. Benim kendisine gönderdiğim savunmaları da basına servis edebilirdi ama etmedi'' dedi.
Öztürk, Savcı Öz'e hitaben yazılan ve ''Sayın Öz, bu Ergenekon balonu patladığında bütün fatura size kesilecektir'' ve ''Kimseyi terörist iddiasıyla hakim karşısına çıkartmayın'' şeklindeki ifadelerinin yer aldığı 30 Mayıs 2008 tarihli dilekçesini okudu.
Soruşturma savcılarına hitaben yazdığı bir başka dilekçeyi de okuyan Öztürk, dilekçesinde ''Ergenekon soruşturması meslekten atılmanızla sonuçlanabilir. Durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektesiniz. Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu, İlhan Selçuk'un alınmasıyla eşeğin gözüne su kaçırılmıştır, yıldırma, yıpratma amaçlı bir polis darbesine dönüştürülmüştür, Ergenekon balonu patladığında Türk hukuk sistemi yara alacak'' şeklindeki sözlere yer verdi.
''TÜRKLER ERGENEKON'DAN ÇIKACAKTIR''
''Her türlü engele rağmen Türkler Ergenekon'dan çıkacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın'' diye konuşan Öztürk, Kuvvai Milliye Derneği'nin kurucusu ve genel başkanı olduğunu belirterek, ''Dernek kurmak anayasal bir haktır'' dedi.
''Veli Küçük'ün, Güler Kömürcü Öztürk üzerinden yönlendirmeleriyle bu dernek kurulmuş. Bunlar yalan'' diyen Öztürk, Halil Behiç Gürcihan'a gönderdiği ''7 gün 24 saat emrindeyim'' şeklindeki mesajı açıklarken de bir grafik ihtiyacını karşıladığı Gürcihan'ın teşekkürüne böyle bir cevap yazdığını söyledi.
Öztürk, ''Ben bunu sadece Gürcihan'a demedim ki. Ben 'Türk milletinin emrindeyim' dedim. Bekir Öztürk, 42 yıllık hayatı boyunca babasından bile emir almamış bir kişidir. Kimseden emir almadım almam... Bekir Öztürk'ü bu davanın dışına çıkarttığınızda İsmail Yıldız'a ulaşamazsınız. Yıldız'a ulaşmak için Öztürk alınmıştır. Oradan Ergün Poyraz'a ulaşılmıştır'' şeklinde konuştu.
''Kuvvaimilliye.net'' sitesinde 4 yılda 21 bin adet yazının yayımlandığını söyleyen Öztürk, bu yazılardan hiçbirine herhangi bir suçlama ya da dava açılmadığını anlattı. Öztürk, ''Hikayeden bir sebeple burada bulunmam hukuk katliamıdır'' dedi.
KUVVAİ MİLLİYE DERNEĞİ
Genel Başkanı olduğu derneğe ilişkin açıklamalarda da bulunan Öztürk, ''Bizi bir yönlendiren varsa, adına karar verdiğiniz Türk milletidir'' diye konuştu.
''Kuvvaimilliye.net'' internet sitesinin 20 bine yakın üyesinin dosyanın ek klasörlerine konularak fişlendiğini söyleyen Öztürk, internet sitesine gelen bazı mesajları okuyarak ''Sayın iddia makamı Türk milliyetçiliğinin karşısındadır'' dedi.
Öztürk, internet sitesinin derneğin resmi sitesi olmadığını, sitenin dernek kurulduktan sonra haber sitesi olarak devam ettiğini anlattı.
Derneğin kira giderleri için bankalardan 3 ayrı kredi çektiğini söyleyen Öztürk, bir toplantıda kızı ve oğlundan sonra 3. çocuğu gibi gördüğü derneğin feshedilmesini istemeyi düşündüğünü ifade etti. Öztürk, bu toplantıdan 5 gün önce Oktay Yıldırım'ın gözaltına alındığını anlattı.
''DERNEĞİN FESHİNİ SAVUNDUM''
Daha sonra emniyetin dernekte arama yaptığını ancak sadece bilgisayarların alındığını kaydeden Öztürk, ''Toplantıyı yaptık. Ben yine derneğin feshedilmesini savundum. Birçok arkadaşımız ise 'böyle bir dönemde feshedersek onursuzluk olur' dediler. Bu nedenle küçültmeye karar verdik'' ifadesini kullandı.
Öztürk, Oktay Yıldırım'ın da bu derneğin il başkanlığını yaptığını dile getirdi.
Daha sonra gözaltına alınabileceği öngörüsüyle bir bankadan kredi çekip diğer banka kredilerini kapattığını söyleyen Öztürk, bu arada bazı kişilerin kendisini telefonla arayarak gözaltına alınıp alınmadığını sorduğunu dile getirdi.
ŞUBEYE TESLİM OLMAK İÇİN GİDİŞİ
Öztürk, bunun üzerine Ankara Emniyet Müdürülüğü'ne giderek kendisini gözaltına alacak bir makam aradığını söyleyerek, soruşturmayı Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün yürüttüğünü öğrenip bu şubeye gidip teslim olduğunu ifade etti.
Görevli emniyet amirine ''Ben, Bekir Öztürk yakalandı diye bir haberi kaldıramam. Benim için onur kırıcı olur. Lazımsam geldim. Gözaltına alacaksanız alın'' dediğini anlattı.
Emniyet amirinin görüşmeler yaptıktan sonra kendisine ''Bekir Bey sizinle ilgili bir şey yok'' dediğini savunan Öztürk, iddia makamının köşesini çok iyi takip ettiğini bildiği için köşesinden de mesaj yazdığını dile getirdi.
Bekir Öztürk, ''Benim kanundan kaçmak gibi bir durumum olamaz. Ben bir misyon taşıyorum, ben bir Türk'üm her şeyden önce'' şeklinde konuştu.
GÖZALTINA ALINIŞI
Mersin Devlet Hastanesi'ndeki görevine dönünce gözaltına alındığını ve tarifeli uçakla İstanbul'a getirildiğini söyleyen Öztürk, ''Sayın Savcı bana deseydi ki, 'Bekir Bey gelin'... Ben cebimden otobüs biletini karşılar gelirdim'' dedi.
Şubedeki polislerden birinin ''Bunlar bir süreçtir'' diyerek 28 Şubat'ın intikamının alındığını söylediğini ileri süren Öztürk, Cumhuriyet Savcılığına gittiğinde de kendisine sorulan ilk sorunun ''Neden o yazıları yazdın?'' olduğunu iddia etti.
Yazılar dışında kendisine hiçbir şey sorulmadığını belirten Öztürk, ne ile suçlandığını tutuklandıktan 3 ay sonra cezaevindeyken öğrendiğini anlatarak ''Anayasal düzene karşı suçlar işlediğim iddiasıyla tutuklanmışım'' dedi.
Mahkeme heyetine elindeki kalemleri gösteren Öztürk, ''Sayın heyet, bunlar silah gibi mi görülüyor? Bizim kalem dışında silahımız yoktur'' şeklinde konuştu.
Hakkındaki birçok kararın altında aynı hakim ve savcının imzasının olduğunu ifade eden Öztürk, ''örgüt üyeliği'' suçundan tutuklandığını hatırlatarak, ''Savcı beni Roma'yı yakma suçundan da sevk etseydi, yine tutuklanacaktım'' dedi.
Tutuksuz yargılanan sanıklardan Fuat Ermiş'le suçlandıkları ceza maddelerinin aynı olduğunu ifade eden Öztürk, ''Benim de tahliye olmam gerekiyordu. Fuat Ermiş benim sahip olduğum siteye yazısı eklendiği, ben de o sitenin sahibi olduğum için buradayım'' diye konuştu.
Öztürk, cumhuriyet savcılarının devam eden soruşturmaya malzeme toplamak için mahkemede olduklarını, sorularıyla da bu amaçlarını ifşa ettiklerini öne sürdü.
HEYET BAŞKANI'NDAN UYARI
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, yüksek sesle konuşan Öztürk'ü ses tonuna dikkat etmesi konusunda uyararak, kendisini duyduklarını söyledi.
Öztürk, HSYK'ya hakim Metin Özçelik'in ''Ergenekon'' soruşturmasını yürütenlerle arkadaşlık, dostluk, hemşehrilik ilişkisi olup olmadığı konusunda soru sorduğunu ancak cevap gelmediğini söyledi.
Tutuklu sanıklardan Gazi Güder'in tahliye edilmemesini de eleştiren Öztürk, ''(Bu adamlar ne yaptı) diye vicdanınıza sordunuz mu? Vicdanınız rahat mı?'' dedi.
Öztürk, ''Biz 18 aydır Türk hukuk sistemine isyana tahrik edildik'' diye konuştu.
İddianameyi hazırlayan 3 savcıdan biri olan Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ü tekrar eleştiren Öztürk, ''Savcı Öz, istifa gibi onurlu bir davranış sergilerse yapabileceği en iyi iş Kurtlar Vadisi dizisine senaryo yazmaktır'' diye konuştu.
Kuddusi Okkır'ı tanımadığını da söyleyen Öztürk, ''Kuddusi Okkır'ın katili savcı'' iddiasında bulundu. Bu aşamada Öztürk'ün savunmasına öğle arası verildi.
DURUŞMANIN ÖĞLEDEN SONRAKİ BÖLÜMÜ BAŞLADI
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davanın öğleden sonraki oturumunda, tutuklu sanıklardan Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk'ün savunmasının alınmasına, kaldığı yerden devam ediliyor.
Bu arada, başka suçtan hükümlü sanık Sedat Peker'in de duruşmaya geldiği görüldü.
''ERGENEKON KONULU ŞEMANIN'' AÇIK ŞEKLİ MAHKEMEYE ULAŞTIRILDI
'Ergenekon'' davasının bugünkü duruşmasında, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından gönderilen ''Ergenekon konulu şemanın'' açık şeklinin savcılıkça mahkemeye ulaştırıldığı bildirildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunmasına devam eden tutuklu sanıklardan Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk, kendi çizdiği, çok kafası olan bir canavar karikatürünü de göstererek, ''Bunun kopmayan kafasının birinin TSK, diğerinin de Türk hukuk sistemi olduğunu düşünüyorum'' dedi.
Tutuklu bulunduğu 17 aylık süreçte, kendisini ziyaret için cezaevine bir arkadaşının geldiğini belirten Öztürk, bu arkadaşına bir daha gelmemesi yönünde uyarıda bulunduğunu anlatarak, ''Bazı sanıkların ziyaret listesinde bulunan kişiler soruşturma kapsamında tutuklandı ya da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı'' dedi.
Öztürk, ''Ergenekon''a ilişkin devam eden soruşturma kapsamında tutuklanan eski İstanbul Organize Şuçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın, 2001'de Tuncay Güney'in ilk ifadesini alan ve ''Ergenekon'' soruşturmasını başlatan kişi olduğunu belirterek, Saçan'ın, süren soruşturmanın iddianamesinin hazırlanması beklenmeden tanık olarak dinlenmesini talep etti.
''Komedi iddiaları manzumesi'' olarak gördüğünü söylediği iddianamede kendisiyle irtibatlandırılan 12 kişi olduğunu, ancak bunlardan 10'unun hukuki durumlarının anlatıldığı bölümlerde kendisinden söz edilmediğini belirten Öztürk, ''Burada bana 'kiminle ilişkiniz var?' diye sorsanız, Oktay Yıldırım diye bağırırım'' dedi.
Öztürk, çok kez telefonla görüştüğü Yıldırım ile iddianameye göre bir ilişkisinin belirtilmediğini de kaydetti. Hayatı boyunca tanıdığı muvazzaf subay ve astsubay sayısının 10 olduğunu belirten Öztürk, ''İçine girdiğim tek kışla da bilgisayar tamiri için gittiğim, ilçemdeki jandarma kışlasıdır'' dedi.
SAVUNMASINI ''ERGENEKON DESTANI'' ADLI ŞİİRİYLE BİTİRDİ
Tutuklu sanık Bekir Öztürk, daha sonra cezaevinde yazmaya devam ettiği ''Ergenekon Şiirleri'' isimli kitabında yer alan ''Ergenekon Destanı'' adlı şiirinin bir bölümünü okuyarak, savunmasını tamamladı.
Ardından çapraz sorgusuna geçilen Öztürk, bir soru üzerine, Kuvva-i Milliye Derneğinin, Büyük Hukukçular Birliğiyle bir bağlantısı olmadığını savundu.
''Bir yerde geçen Sinan adlı kişi, ATO Başkanı Sinan Aygün'' diyen Öztürk, Aygün ile ATO'nun çok sayıda üyesi olduğu için kendilerine yardımcı olabileceği düşüncesiyle görüştüğünü söyledi. Öztürk, yine ''Abdüllatif'' diye söz ettiği kişinin de hemşehrisi olan Abdüllatif Şener olduğunu kaydetti. Öztürk, sorular üzerine, Güler Kömürcü Öztürk'ün aracılığıyla, tayin konusunda eski milletvekili Turhan Çömez ile de görüştüğünü anlattı.
Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın, ''Size atılan maillerde, 'bu uğurda canımı feda edeceğimden emin olabilirsiniz' şeklinde yazılar var. Fikri ve kültürel mücadele amacını taşıyan bir dernek olduğunuzu söylüyorsunuz'' şeklindeki sözleri üzerine Öztürk, siteye gelen bütün yazıları titizlikle okuduğunu belirtti.
Öztürk, şiddete karşı olduklarını ve bu maillere cevap bile vermediğini ifade ederek, ''4 yıllık süreçte internet sitemize 20 bin başvuru oldu. Bu mailler dernekle ilgili değil, siteyle ilgilidir'' dedi.
Duruşmada, sanıklardan Bekir Öztürk'ün çapraz sorgusunun yapılmasının ardından diğer sanık ve sanık avukatlarının talepleri dinlenildi.
Cumhuriyet Savcısının taleplere ilişkin görüşünü açıklamasından sonra mahkeme heyeti duruşmaya kısa bir süre ara verdi.
MİT, ''ERGENEKON KONULU ŞEMANIN'' AÇIK ŞEKLİNİ GÖNDERDİ
Bu arada, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, bir sanık avukatının ''mahkemenin reddine'' yönelik talebine istinaden, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararı verdiğinin görüldüğünü belirtti.
Başkan Şengün, MİT tarafından gönderilen ''Ergenekon konulu şemanın'' açık şeklinin Cumhuriyet Savcılığınca mahkemeye ulaştırıldığını kaydetti. Başkan Şengün, bu evrakın mahkemece incelemeye alındığını bildirdi.
Şengün, sanıklara ait ses dosyalarının bir kısmının DVD ortamına aktarıldığını ve talepte bulunanlara verilmekte olduğunu kaydetti.
DURUŞMA, YARIN SAAT 09.30'A ERTELENDİ
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın bugünkü duruşması tamamlandı. Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmanın yarın saat 09.30'da yapılmasına karar verdi.
Duruşmada verilen aranın ardından ara kararları açıklayan mahkeme heyeti, MİT Müsteşarlığından gelen belgeye ilişkin dosyada isimleri geçen sanıklar dışında belgedeki başka isimlerle ilgili herhangi bir soruşturma olup olmadığı konusunun, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını kararlaştırdı.
Mahkeme, buradan cevap geldikten sonra evrakın incelemeye alınarak, açık şekliyle talepte bulunanlara verilip verilmeyeceğinin kararlaştırılacağını bildirdi. (A.A)
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon'da 21. duruşma
28.11.2008 (A.A)
''Ergenekon'' davasının bugünkü duruşması başladı.
İlgili Haberler
İSTANBUL - ''Ergenekon'' davasının bugünkü duruşması başladı.
İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşma salonda görülen davanın bugün 21'incisi gerçekleştirilen duruşmasına, aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de bulunduğu 41 tutuklu sanık getirildi. Diğer tutuklu sanıklar Orhan Tunç, Sevgi Erenerol, Nusret Senem ve Abdulmuttalip Tonçer ise duruşmaya gelmedi.
Başka suçtan tutuklu Semih Tufan Gülaltay ile tutuksuz sanıklar İsmail Eksik ve Zeki Yurdakul Çağman da duruşmada hazır bulundu.
Duruşma, ''silahlı terör örgütüne üye olmak'', ''devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek ve tahsis edildiği amacı dışında kullanmak'' suçlarından tutuklu yargılanan Mete Yalazangil'in savunması ile devam ediyor.
DURUŞMAYA SAAT 13.30'A KADAR ARA VERİLDİ
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen davanın bugün yapılan 21'inci duruşmasının öğleden önceki bölümü tamamlandı. Mahkeme heyeti, duruşmaya saat 13.30'a kadar öğle arası verdi. (A.A)
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Gazetelerden:
Ergenekon davasında aranan emekli Tuğgeneral Ersöz ile eski AK Parti Milletvekili Çömez hakkında kırmızı bülten veya difüzyon için Türk İnterpol Dairesi'ne hiçbir başvuru yapılmadığı öğrenildi.
Medyaya yansıyan haberlere göre, yurtdışında oldukları için Ergenekon soruşturması kapsamında düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınamayan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile eski Ak Parti Milletvekili Turhan Çömez'le ilgili olarak herhangi bir uluslararası arama işleminin olmadığı anlaşıldı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın Sdt23 neden işlem yapılmamış,yaptırılmamış fikrinizi de söyleyin de bilelim.
Benim varsayımlarım, AKP den ayrıldığı için gelmesi bu davada sakıncalı olabilir, ne dersiniz!!!!!Deniz fenerindeki gibi usul hatalarımı olmuş?
Yoksa yurt dışında iddianamenin aslına, nereden gönderildiğine mi ulaştılar, yoksa kasıtlı mı yurtdışına gönderildiler?
internet Ulusal kanal'da Ergenekon Gladyosu diye bir video dizi yayınlanıyor.İzleyip üzerinden de yorumlarınızı yazıp,fikir üretebilirsiniz.
Bu davada yargı yara almıştır.Hukuk dışı olduğunu hukukçular söylüyor.Herşey şüpheli.Şüpheden sanık yararlanır ilkesi evrensel hukuk kuralıdır.
Yanlış mı düşünüyorum?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Neden işlem yapılmamış bilmiyorum. Araştırıyorum. Merak ediyorum.
Onların tutuklanıp Türkiye'ye getirilmelerine engel olan her kimse bunun hesabını vermelidir.
Sizin Turhan Çömez ve Levent Ersöz hakkındaki düşünceniz nedir?
Masumlarsa neden masumiyetlerini ispat eden belgeleri sunmuyorlar?
Neden kaçıyorlar, geri dönmüyorlar?
Kasıtlı olarak yurtdışına gönderildilerse, kim gönderdi?
Gönderenlerin niyeti neydi? Gönderenler ile Çömez ve Ersöz ortak mı hareket ediyorlar?
Ulusal kanaldaki dezenformasyon dolu yayınları izlemiyorum.
Siz belli bir programa atıfta bulunmadan düşüncenizi yazarsanız tartışma imkanı olur.
Turhan Çömez ve Levent Ersöz'ün büyük resimde yeri nedir?
Benim hakkımda haksız bir iddia olsa, bu iddiadan dolayı idam edileceğimi, idam edilmeden önce türlü işkencelere tabi tutulacağımı bilsem, yine de adalete teslim olurum, kaçmam. Mağduriyetim ve masumiyetim en sonunda anlaşılacaktır ve kahraman olurum.