Ben herkese karşı olduğum için kimse bana teşekkür etmez. Biz teşekkür için yazmayız gerçek olduğu için yazarız. Nokta.
Printable View
AKP 9'a 2 oyla kapatılacak ESKİ Devlet Bakanlarından Hasan Celal Güzel, "AKP'nin kapatılacağından eminim" dedi. Bu sözlerin ardından kararın 9'a 2 ya da 8'e 3 oranıyla alınacağını iddia etti.
AK Parti kapatılırsa AB'yi unutun İngiltere'nin dünyaca ünlü gazetelerinden Financial Times, AK Parti'nin kapatılmasına ilişkin davayı, "seçimi kazanamayanların açık darbesi" olarak yorumladı.
Türkiye'de onlarca parti kapatıldı,kaç tanesi oyunu %60 a çıkartıp geri geldi. Refah partisi kapatıldı.Saadet partisi iktidara mı geldi?...AKP refah partisinin devamı değildir. ANAP,DYP,MHP,CHP,SP gibi partilerde siyaset yapma olanağını bulamayanların kurduğu bir partidir. AKP kapatılırsa, yerine kurulacak parti "ancak bir müddet muhalefet partisi olarak kalabilir,sonu ANAP ve DYP gibi olur".. Beklentilerin partileri, "beklentilerin bitmesiyle siyasi partiler hurdalığında yerini alır". Tarih tekkerrürden ibarettir.
Şimdi gelelim AKP ye AKP kapatılmalımıdır ? Evet kapatılmalıdır. Bir kere mi? Hayır bin kere...Kapatılma kararının başınada Atatürk ün 1924 sözleri yazılmalıdır. '' DİNİ SİYASETE ALET ETMEK VATAN-I İHANİYEDİR....''
Zaten farkındaysanız 340 ampülün hiçbiri biz böyle bir suç işlemedik yapmadık etmedik demiyorlar. Bol bol hakaret ederek farklı iki suç işleme halkı germe birbirine düşürme ve hukuku dolanma şeklinde hareket ediyorlar.
Bir tek muhtar bile olamayacak RTE '' Biz irticadan geceyle gündüz gibi siyahla beyaz farkı gibi farklıyız ilgimiz yok'' dedi. derkende kısmi doğru kısmi yanlış dedi. Yahu bozuk saat bile yani durmuş bir saat günde iki kez yüzde yüz doğru zamanı gösterir bu zat 6 senede bir kere doğruyu göstermedi ya yanarım yanarım ona yanarım...
Bu söylediği sözde yanlıştı unutmamak gerkirki gece gündüzü gündüz geceyi takip eder bir bütündür fark değil... Gece olmazsa gündüz asla olmaz... Kaldıki gece ile gündüz farklı değildir koca evrende fark ufacık dünyamızda ve kendi çevresinde dönmesinden olan bir kısa süreçtir Ayrım göstermeyen ayrım ayrım değildir. Dolayısıyla geceyle gündüz bir sürecin parçalarıdır aynı istemeden söylediği söz gibi...Siyahla beyazı tezatlık diye kullandığı kesin ama gene tutturamamış herşeyden önce siyah bir renk değildir. her şeyi yutan tanımsızlığın adıdır siyah. Kaldıki siyah olmasa Beyaz anlamını yitirir beyazın beyaz olması siyahın sonsuzluğunda gizlidir. Yani işin özü beyaz varlığını siyaha borçludur gerçekte...
Yarım doğru kısmına gelirsek bu sözün RTE nin gerçek anlamda şeriat isteyip istemediğidir. İşin aslı RTE nin dinle pek ilgisinin olmadığının doğru olmasıdır tıpkı Gül gibi Tıpkı ortak hocaları Fethullah gibi. Bu üçlü dindar filan değildir. Dincidir. Yani halkın saf din duygularını sömürerek rant ve iktidar sağlamaktır amaçları ee bu yola Türkiyede Şeriat Türban olarak gidilmesi gerektiğinden böyledirler rant boyna takılan haçta olsa bunlar kafadan onu savunurlar umarım bu gerçeğide halkımız artık görür görmesi de gerekir. Her türlü gerilimi yaratıp yüzsüz yüzsüz '' Biz gerilim taraftarı olmayız ''demekte bunlara mahsustur. En büyük şansları ciddi bir muhalefetin olmaması halka doğruların anlatılamaması ve MHP nin akıl almaz biçimde bunların kuyruğu olmayı kabul etmesidir. Muhtemel Alparslan Türkeş gelse bu partiyi tanımaz....
Sayın savcının iddianamesini okuyunca görülen odur ki çok ama çok ciddidir bu iddianame ve işin ilginci eksiği vardır fazlası yoktur. Bakınız muhtemelen bugün yada yarın açacağım '' Siz ne karar verirsiniz'' forumuna orada verin bakalım kararınızı...
MHP yi kuyruğuna takarak Anayasayı şuan da değiştirmeye çalışmak ne demektir ? Hiç bir partiye hiçbir görüşe karışmadan sorun kendinize ne demektir ? Bulacağınız yanıttan korkacaksınız. Bu şu demektir. EVET BİZ ODAK OLDUK LAİKLİK KARŞITI ŞERİAT ODAĞIYIZ BU YOLA DEVAM ETMEKTEDE KARARLIYIZ GEREKİRSE KANUNLARI DEĞİŞTİRİRİZ. Demektir. Yani samimi ikrardır ikrar. Suçu kabullenip kanunla kurtulup aynen devam edeceğinin göstergesidir bu davranış. Peki ne olur? Ayrı bir kapatma davası olarak geriye döner bu uygulama.....
AKP nin irtica ve şeriat yaşam ile bağlantısı ile Hitler partisi ve Nazizm bağlantısı aynıdır. RTE nin irtica ile bağlantısı ne kadarsa Hitler in nazizm le bağlantısı da okadardır. RTE irticai değilse Hitler in günahı alınmış demektir oda Nazi değildir. Barış yanlısı herlesi seven biridir Hitler bunun ispatıda vardır aslında eğer şahit olarak Hitleri kabul eder onunn sözlerini doğru kabul edersek...
Hitler ne demiştir 1939 un yazında biliyor musunuz ? Kendisini savaş kışkırtıcılığı ve barışı bozmakla suçlayanlara karşı. Demiştir ki '' En büyük ızdırabım barış a karşı duyduğum aşkın yanlış anlaşılmasıdır...'' Ertesi gün 1 Eylül 1939 ne olmuştur ? Almanya Polonya ya girmiştir. Barış a bak barış a Barış aşkına... İşte RTE nin Laiklik aşkıda aynı böyle bir aşktır. Hitler in barış aşkı gibi...
Başta RTE olmak üzerebir takım siyasiler ve maalesef bir takım hukukçular ki ;bunlar arasında Anayasa Prof u olduğunu Anayasa hukukçusu olduğunu iddia eden kişilerde mevcuttur; halkı kandırmak için yarım yarım konuşmaktadır. Anayasayıda kendisinin Kur'an yorumu gibi yarım okumaktadır. Nasıl Araf suresinin ilgili yetinin bir cümlesini okuyup öbürünü okumaya yüreği yetmiyorsa aynını buradada yapmaktadır.
Anayasamızın 68. Maddesinin bir fıkrasını ''Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.'' bas bas bağırarak söylemekte ve buna rağmen parti kapatılmaya çalışılmaktadır diyerek her zamanki gibi insanların aklını karıştırarak bölücülük yapmakta dürüst davranılmamaktadır. Elbette demokratik hayatın vazgeçilmez parçasıdır siyasi partiler olmalıdır ve olacaktır bundan dolayıda anayasada yer almıştır ancak gene anayasada hemde aynı maddede bir alt satırda açıkça yazılmıştır. ''Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.'' İşte bu satırlar RTE nin ve yandaşlarının işine gelmemektedir. Sadece ilk satır. O zaman buyurun '' Beyaz kadın Pazarlama Partisi'' '' Uyuşturucu satış ve Teşvik partisi'' gibi abuk partiler kuralım... Sonra bu hükme sığınıp kapatamazsınız dokunamazsınız diyelim. Vah benim keçi sakalım...
Merhaba,
ismim Halil,Almanyadan katiliyorum. Ilk mesajim. Kayit olma nedenim,
Akparti kapatma davasi konusunda hukuk bilgisi almak.
Basit bir soru ... Malum kapatma talebin nedeni "laiklige aykiri fiiler"
diyor iddianamede ama gerekceler birtakim sözlerden ibaret,yani fiil
yok, bayramlasmayi ve namaz kildirmayi saymazsak.
Hangi maddeye dayanarak söz fiil icin delil sayiliyor ...
Söyle bir misal vereyim. Biri birini ölümle tehdit ettigini düsünelim.
Hadise yargiya intikal etse,savci buna cinayet davasi acabilir mi?
Bir de ayrica yarginin yasamayi kisitlamasi ne kadar dogru olabilir ?
Bunla ilgili bir alinti sunmak istiyorum.
Sivil din yaratılıyor
2002'den beri Anayasa Mahkemesi raportörlüğü yapan Can, 2005 yılında Seçkin
Yayınları'ndan çıkan "Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin
Rolü" isimli kitabında Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma kararlarını eleştiriyor
ve "Anayasa Mahkemesi'nin kategorik gerçeklik olarak bize sunduğu bu laiklik
anlayışını türetmek mümkün değildir. Mahkemenin bu laiklik yorumu ‘sivil din'
yaratıldığı yönündeki görüşlere haklılık kazandırmaktadır" değerlendirmesinde
bulunuyor.
Can, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarından örnekler verdiği kitabında, yüksek
mahkemenin bazı kararlarında laikliğin özgürlük ve barış işlevinden ziyade
Atatürk devrimlerini koruyucu işlevi üzerinde durduğu eleştirisinde bulunuyor.
Doç. Dr. Osman Can, özellikle Refah Partisi'nin kapatılması kararının "laiklik
ilkesinin anlaşılış biçimine yeni unsurlar" kattığının altını çizdiği kitabında yüksek
mahkemenin türban kararının gerekçesinde yer alan bazı ifadelerini de
eleştiriyor. "Mahkeme bu ifadeleriyle laiklik ilkesini Marksist öğretide ya da tüm
dinsel paradigmalarda olduğu gibi ulaşılabilecek son nokta, insan evriminin son
aşaması olarak nitelendirmektedir" diyen Can, tarihin bittiği, diyalektik gelişimin
sonlandığı bir an olarak resmedilen laiklik anlayışının yeni bir skolastik ve
dogmatik düşünce tarzı yarattığını söylüyor.
* http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=59856
Bu baglamda tabi ki iddianamenin girisinde yer alan "laik yasam tarzi" farkli bir
anlam ve agirlik kazaniyor ...Hatta bence gerekceler "laiklige aykirilikdan" ziyade
"laik yasam tarzina aykiriligini" ispatlar ... :!
Avyeners diye isim aldığına göre sanırım değerli üyemiz avukat. Diğer görüşlerinin hukuk temeline zorla oturtmaya çalıştığını gördüğüm için eleştirmeyeceğim saygı duyarım. Ancak bu satır Avukat olan birisine yakışmamış. Gazete ve Tv lerde toz duman bilgi kirliliği devam ediyor ama bir hukuk eğitimi görmüş kişinin bu hususta aynı kargaşayı buraya taşıyacağına açıklayıcı olmasını beklerdim. Gene iş başa düştü....
KESİN OLAN ANAYASA MAHKEMESİNE KAPATMA DAVASI AÇILMIŞTIR. ANAYASA MAHKEMESİNİN DAVAYI KABUL EDİP ETMEME DURUMU YOKTUR DAVA CUMA GÜNÜ 1630 DA DİLEKÇENİN ANAYASA MAHKEMESİ KALEMİNE DÜŞMESİYLE RESMEN AÇILMIŞTIR Hali jazırda olan Rapörtörün ŞEKLİ incelemesidir. Eğer şekil yönünden bir hata bulunursa İDDİANAMENİN ASLI ANAYASA MAHKEMESİNDE KALMASI KOŞULU İLE RESMİ YAZI İLE DÜZELTİLMESİ İSTENECEKtir. Bilahare İDDİANAME İLGİLİ PARTİYE TEBLİĞ EDİLECEK SAVUNMA İSTENECEKTİR.
Orada burada sağda solda davayı reddederse anayasa mahkemesi filan diye konuşmalara aldanmayınız dava başlamıştır.
Ben şahıs olarak Kezban Hateminin yorumunada katılmıyorum. CB ile ilgili iddianamede yer alan hususlardan dolayı iddianame red edilmeli ve Cumhuriyet savcısı hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır diyor. Alla allah RTE ye sorsa buna uygun bir ayet bulunur ama Anayasada böyle bir usul neden var anlamadım Neye göre diyor orasını söylemiyor. CB yargılanamaz diyor... Yargılanmıyor ki..
Dış işleri bakanlığı döneminde söylediği sözler ve yaptıklarının laikliğe aykırı olduğu ve odak olduğundan beş yıl siyaset yasağı isteniyor. CB makamı normal olarak siyaset üstü olduğundan hukuki durumunda bir değişiklik olmaz eğer bu karar çıkarsa. Tabiiki laikliğin temsilcisi CB nin Cb liği bittikten sonra Laiklik karşıtı olmaktan ceza alması makamına ne kadar yakışır bilemem. Hiç çıkmaması gereken bir yerden normal olarak istifa etmesi gerekir ama sanmam ki etsin.. Çünkü bunlar makam rant için yaşadıklarından umursamazlar.. Dolayısıyla Gül ün durumunda değişiklik yapacak yargılatacak bir husus olmadığından yasaya aykırılık olmadığını düşünüyorum ben.
Durduk yere araya böyle dava konusunda giderken farklı bir giriş yaptıktan sonra kaldığım yerden devam edeyim...
commodore1tr eline agzına saglık ne güzel yazmıssın. Yazdıkların biraz önyargısız okunsa ne demek istedigin anlasılacak ama yok işte ancak bu kadar oluyor ne yapacaksın.
Sanırım 1990 senesi idi Türk Demokrasi Vakfının düzenlediği seri konferansların müdavimlerinden biri idim ve keyifle bir çok oturumu izlemiştim sorularımla da aktif katılımda olduğum zamanlarda çoktu.
Amerikadan Kamu Özgürlükleri alınında Prof. olmuş bir konuşmacı gelmişti. Oturum yöneticisi ise Prof. Ergun ÖZBUDUN'du. Ön sıralarda Anayasa Mahkemesi üyeleride pür dikkat konuşmacıyı dinliyordu. Yanlış hatırlamıyorsam daha sonra Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevini yürütecek olan Mustafa BUMİN konuşmacıya "laiklik nedir?" diye sormuştu. Bu sorunun orada sorulması bende şok etkisi yarattı çünkü soru "laiklik nedir?" di "Amerika'da laiklik yorumu nedir ve uygulaması nasıldır? değildi. Cevap basit idi ve konuşmacı birazda şaşkın cevaplamıştı. Laikliğin 2 temel unsuru vardır 1- Dini özgürlük 2- Dinden özgürlük (konuyu dahada dallandırmak istemiyorum)
Fakülte son sınıfta Kamu Hukuku dersinde Prof. Münci KAPANİ'nin kitabı temel kaynak olarak gösterilirdi bizde Münci Hocanın diğer kitaplarını da bu vesile ile okumuş bulunmaktaydık. Orada karşılaştığım bir sözü aklımda kaldığı kadarı ile nakletmek isterim "Birey laik olamaz. Ancak devlet mutlaka laik olmalıdır."
Bazı arkadaşlar laikliğin Demokrasilere özgü olduğunu söylemekteler bu çoğunlukla doğru her zamanda doğru değildir. Resmi dini olan demokratik ülke kendini laik olarak da tanımlamaktadır. Tabii bu tanımlama o ülke için geçerlidir. Türkiye Cumhuriyeti ise kendini demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır.
Yakın zamanda hukukçulara bir soru sorulmuş Devlet ile Hukuk karşı karşıya gelirse hangi tarafta olursunuz. Çoğunluk devlet demiş :)
AKParti için kapatılma davası açıldığında iktidar başsavcıya tepki gösterirken muhalefet başsavcıyı alkışladı ancak Ergenekon operasyonunda ise muhalefetin bir kesimi savcıya yüklenirken iktidar savcılık işlemine karışılmaması gerektiğini söylemekte. :)
Hukukçuların bir hukuk devletinde hukuktan değil devletten yana tavır koyduğu, iddianamenin muhatabına göre tavır koyan siyasilerin olduğu ve içinde hukukçuların dışında başka meslek gruplarınında bulunduğu idari yargı ve Anayasa Mahkemesinin olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
İronik bir ülkedeyiz vesselam.
Tayyip Erdoğan'a, hem dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, hem Baykal, ’evet türban yasağı kalkmalı’ demişler
YALÇIN DOĞAN HÜRRİYET GAZETESİNDEKİ KÖŞESİNDE, AKP'LİLERİN BU İDDİASININ GERÇEK OLDUĞUNA İNANDIĞINI YAZIYOR:
Çok çarpıcı Sezer-Erdoğan-Baykal
TAYYİP Erdoğan dün, türbanla ilgili çok önemli bir perde arkasını aralıyor. Üstü kapalı olarak:
"Ülkemde gerilim olmasın diye, beş yıldır bekledim. Baykal gündeme gelmesini istemediği için, bekledim, kurumsal mutabakat bekledik. CHP’nin akşam söylediği ile sabah söylediği farklı".
Bu sözlerin çarpıcı bir perde arkası var. AKP’liler anlatıyor:
"Beş yıl önce, bir MKYK toplantısında Başbakan bize bir olay anlattı. Cumhurbaşkanı Sezer ve Deniz Baykal’la üçlü bir görüşme oluyor, bir resmi davette. Başbakan türban konusunu açıyor. Hem Sezer, hem Baykal, ’evet türban yasağı kalkmalı’ diyor. Ama, sonra adım atmadılar."
Erdoğan’ın, beş yıl bekledik, CHP’nin akşam söylediği ile sabah söylediği farklı, sözü, bu üçlü diyaloğa gönderme.
Eğer doğru ise, hatta ben yanlış olduğuna inanmıyorum, Erdoğan’ın durup dururken böyle bir olayı anlatması için hiçbir neden yok, Baykal’ın çok iyi bilinen ikili oyunu.
Sayın Erdoğan o zaman bir beşyıl daha sabrederse neyi işteyecek acaba bilen varmı!?
Sayın SEZER için bir şey söyleyemem çünkü çelişen açıklamasını görmedim (Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu zaman yaptığı Cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanması açıklaması ile uygulamasının çelişmesi dışında) veya olduysa da benim gözümden kaçmıştır.
Ancak; Baykal'ın bir dediği bir dediği ile çelişmesi konusunda rakip tanımadığını sınır ötesi operasyonda Genel Kurmaya karşı tavrında görmedik mi? Baykal için en doğru yorumda bulunan Rahmetli Erdal İNÖNÜ olmuştur. Sayın İNÖNÜ gibi nezaketi ile örnek bir parti liderini bile çileden çıkartmayı başaran BAYKAL için Sayın İNÖNÜ, "Baykal çok iyi konuşur ama elini taşın altına koymak veya sorumluluk almak gerektiği zaman kesinlikle öyle bir tavır sergilemez. O partisini iktidara taşıma sorumluluğunu kaldıramaz. En iyi yaptığı iş muhalefette kalıp konuşmaktır" demişti. Aynı Baykal, Rahmetli ECEVİT'i de canından bezdirip ayrı bir parti kurmaya sevk etmemişmiydi.
Baykal bu öyle de der böyle de ..... İpiyle kuyuya inilmez ....
Anayasa Mahkemesi sözcüsü :
"Kısa bir açıklamamız olacak. Bu açıklamamızdan soru almıyoruz. Yorum yapılmamasını rica ediyorum.
Toplantımız sonucunda aldığımız karar: İddianamenin Abdullah Gül dışında kalan bölümünün kabulüne oybirliğiyle, Abdullah Gül yönünden de kabulüne oyçokluğuyla karar verildi"
Öncelikle tartışmalı olan hukuki konuyu şekilci bir yorumla da olsa kısa sürede çözdüğünüz için teşekkür ederim.Gerçi raportörün kafası da biraz karışmış ama artık bu konuda tartışmaya lüzum yok , çünkü iddianame kabul edilmiştir. Benim şahsi görüşüm ve temennim zaten iddianamenin kabul edilmesi veya davanın açılmış sayılması suretiyle anayasa yargısı sürecinde bir neticeye varılması yönündedir.Tabi bu sonucun ülkemiz için , milletimiz
için ve hatta insanlık için hayırlı olmasını diliyorum (benim önyargım bu işte )Ancak umudum anayasa mahkemesinin laiklik gibi Cumhuriyetin Temel ilkelerini yorumlarken şekilci ve baskıcı bir anlayışla değil gerçekten de önyargılardan arınmış bir şekilde hukuğun temel ilkeleri ve Temel İnsan Hakları da gözeterek karar vermesidir.
Yukarıda belirttiğim hususlar hukuken olmasını temenni ettiğim hususlardır.Siyasi olarak da bir kaç şey beyan etmek isterim.Bence artık bu dava ile AKP kapatılma sürecine girmiştir. Buna göre siyasi etik açısından uygun olmayacak davranışlar yerine ; mesela kapatmayı engellemek maksadıyla anayasal/yasal meclis düzenlemeleri yapmak yerine kısa sürede MKYK toplanıp siyasi etik açısından daha uygun olacak davranışlar sergilemelidir. Mesela AKP başkan ve bazı üyeleri istifa edebilir , Cumhurbaşkanı da görevi bırakabilir (Ki aslında o makamda tartışmalı konumda bulunduğu da bir gerçektir ve kanımca Halk tarafından seçilmeliydi.), BAşbakan da derhal istifa edebilir ,parti bazı disiplin kararları alabilir veya hatta bence AKP kendini lağvetse daha iyi olur. Buna göre meclis de gerekli siyasi önlemleri alıp bir an önce seçime gidebilir. Kanımca siyaseten önerdiğim bu davranış gerginliği artıracak olsa da daha etik ve anlamlı olacaktır.
Milo ya da teşekkür ederim. Hiç bir zaman ''Zaman'' okumadım ama çok şükür askerliğimi yaptım.Saygılarımla...
AKP kapatma Davası karşışında şimdi nasıl bir yol izleyecek?Daha doğrusu en akıllıca olanı hangisi olabilir ?
Parti kapatmanın demokratik hukuk devletiyle bağdaşmayacağı savunuluyor da neden türbana dair çıkarılan kuralların anayasanın laiklik ilkesine uymadığı savunulmuyor ? Öğrenciler için türban yasağını kaldırarak halkın kışkırtılması kamu düzenini ne derece olumlu etkiliyor ? AKP'ye kapatma davası açılmasaydı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilme usullerinde de değişiklik yapılacaktı, böylece türban kamu görevlilerine kadar uzanacaktı. Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunun partizan hale gelmesi sonucunda anayasa değişiklikleri denetlenemez, kanunlar iptal edilemez; bu durumun demokrasiyle bağdaşmadığı neden savunulmuyor ? Anayasa Mahkemesi'nin tarafsız bir şekilde karar vermesi toplumun bütününün menfaatini etkileyecektir; %47 sinin menfaatini değil. Aksi taktirde islami bir diktatörlük rejimi kurulacaktır ki siyasetin hukuku nasıl etkilediği açıktır. Patinin savunmasında nelerin gözönüne alınacağı ve nasıl değerlendirileceği ayrı konudur; ama biz demokrasiyi nasıl savunuyoruz, önce bunu düşünelim...
AKP yalan olacak, dava açılınca %49 kapancak demiştim, şimdi %80 kapanacaklar. Ayak takımının verdiği oylarla en az %20 alan akpye güle güle... :o Ülkeye tek parti haram!
not: kullanıcı ismimi unutum yeni üyelik almak zorudna kaldım özür dilerim...
bu ülkede nasıl askeri rejim bazılarına dur deyip bazılarını da palazladıysa(PKK) aynısı şimdi gerekiyor aslında ama asla darbeyi savunan birisi değilim ama gerekirse diktatörcesine bir yönetim uygulanmalı tabi ki bu tür rejim konularında...
Yoksa milletin iradesine karşı koymayın diyor bazı mondofurlar. Millet öyle mi istiyor, öyle milletin başını ez türbanmış dinsizler sizi demeymiş hiç birini diyemez susup kalır işte. Ha, bu baskıcı uygulama sonucu da rejim düşmanı insan sayısı artarsa da artar ona göre de önlem alınır.
İddianame kabul edildiğine göre AKPartinin savunmasını bekleyeceğiz bakalım savunmanın temelleri ne üzerine kurulacak.
Elbetteki AKP'yi Kapatma Davası Siyasi nitelikte olacaktır. Bu davaya gölge düşürmez. Yargıtay Başsavcılığı Siyasi Partilerin sicilini iğneden ipliğe tutan kuruluştur. Bir partiye üye olup da, bilahare partinin gidişinin hayırlı olmayacağını, gören, hisseden, öngörü sahibi kişilerin dilekçelerine rağmen o partiden ısrarla kayıtları silinmezse, parti hakkında gereğini yapacak dirayeti de gösterir. Siyasi Parti ile uğraşan Yargıtay Başsavcılığı ister ister istemez siyasete karışmış, demektir. Bu sırada dikkatini çeken; hukuki kaynaklı siyasi söylemleri de irdeler ve irdelemelidir de. Sonra İddianamede bunlara benzer sözlere rastlanınca lütfen savcı, falanca partinin ağzıyla konuşuyor, demeyin. Bu arada köşelerde yazı yazanlar; oturduk yerden fikir üretmek için çeşit çeşit yazı okuyacaklarına lütfen şöyle bir sokağa, çarşı-pazara, hastaneye, mezarlığa, bankaya, sigortaya, Belediyelere-inşaatlara, hatta apartmanlara ve yönetimlerine uğrasınlar, baksınlar. Eğer çekinmeyecek yapıya sahiplerse ve dile getirebileceklerse Adliye Koridorlarına baksınlar. Hatırlarsanız Geçen sene Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu toplantasına katılmak zorunda olanlar uzun süre bu toplantıya katılmayarak Cumhuriyeti hiçe sayabilmişlerdi. Görevi Cumhuriyeti korumak olan Cumhuriyet Savcısının bu çaresizliğe karşı da iddiada bulunması gerekirdi kanaatındayım. Yani cumhuriyet; "türban gibi içi boş yemesi hoş" bir mevzu kadar basit bir konu ile tehlikeye girmemiştir. Temizeller operasyonları benzetmelerine konu göstermelik operasyonlar, ihmal edilebilir boyuttadır. Bu arada şu PKK yanlılarına da bir çift sözüm olacak. Kürt sorunu varmış. Bu memlekette sanki Türk sorunu yok mu? Kaybolup giden, unutulan adeta kaybolup giden insanlık sorunu var en önce, vicdan sorunu, adalet duygusunun dumura uğraması var. Allahınızdan korkun ve sıkıntıları sırf Kürtler çekiyor demeyin. Bu arada işleyişte ciddi şekilde ele alınması gereken konu "KUVVETLER AYRILIĞI" konusudur. Bu güne kadar ne yasama, ne yürütme ne de yargı ne yapılırsa yapılsın ayrılamamıştır. Çünkü eşyanın tabiatına aykıdır. Aslında düşündüğüm "KUVVETLER BİRLİĞİ" de denenebilecek bir alternatiftir. Sentez Analizi kolaylaştırır. Saygılarımla.
Değerli forum izleyenleri,
Bir sorum var. Ülkede cumhuriyeti yıkmak amaçlı illegal her faaliyeti göstermek adına bir parti adı altında örgütlenerek, bu faaliyetler sürdürülürse adı parti olduğu için bu faaliyetlerine izin vermemek, kapatma kararı almak demokrasi ve AB normlarında hukuk ihlali midir?
TCK her ne kadar en ağır cezaları cumhuriyete ve devlete karşı suçlar olarak ele almışsa da, pişmanlık, ananın yanına dön yasaları ile bunlar tırpanlanmış, hatta ödüllendirilmişse, bir de parti adı altında bunlar yapılınca, parti kapatılamaz oluyorsa, TCK da yazan cezalar ekmek çalan çocuğa mı uygulanacak? Diğer ideolojik çete/örgütlerin suçu adı parti olmaması mıdır?
Anayasal hukuk düzeni nasıl sulandırılıp mecelleye dönülür, yol ve yöntemi AKP yi kapatmama davasından mı geçer?
Ben devam edeceğimde aslında bence sorunun şu olması gerekir diye düşündüğümden belirtmek istedim .
Soru AKP kapatılmalı mı? olmamalı. Soru AKP nin kapatılması yeterli olur mu ? olmalı....
Sürekli olarak Yargıtay Başsavcısının görevini yaptığı,laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatma davası açıldığı yönünde söylemler oldu ve bunun hakkında yazıldı çizildi...
Ülkenin doğusunda,seçmenlerin iradeleri şunu gösterdi(genel itibariyle);
doğudaki seçmen iki partiyi 'ideal' olarak görüyor: DTP ve AKP
Bugün ise iki partiye de kapatma davası açılmış durumda.Bu durumda,doğuya şu mesaj verilmiş olmuyor mu : ''sizin ne istediğiniz önemli değil,sizin iradeniz hiç bir şey değiştirmez vb...''
Bu mesajı okuyan üyeler lütfen kendilerini bir an doğulu bir seçmen olarak düşünsünler,acaba ne hissederler ?
madem demokratik hukuk devletinin varlığından bahsediliyor,öyleyse ortada bir yanlış var;
ya demokratik bir hukuk devleti değil Türkiye,
ya da ''demokrasi'' ve ''hukuk'' kelimelerini yanlış yorumlanıyor ve uygulanıyor.
Türkiye'nin tarihine bir hukuk skandalı daha eklenmiş durumda(sonuç ne olursa olsun)
YILMAZ Özdil, dünkü yazısında çok çarpıcı bir şey yapmış.Dört kişinin Anayasa Mahkemesi hakkındaki sözlerini alt alta yazmış.
Bu kişiler, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Zafer Üskül ve Cemil Çiçek.
Biri ülkenin başbakanı.
Öteki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eski başkanı.
Öteki yapacağımız "güya" sivil anayasanın mimarlarından biri.
Sonuncusu da ülkenin eski Adalet bakanı.
Hepsi de Anayasa Mahkemesi’nin bir kararını öve öve bitirmiyorlar.
Biri, "Evrensel hukuk standartlarında bir karar" ifadesi kullanıyor.
Öteki mahkemenin demokrasiye yaptığı katkıyı göklere çıkarıyor.
Özdil bütün hınzırlığı ile bu sözleri alt alta yazmış ama sürprizi son cümleye bırakmış.
Bu dört siyasetçi bu sözleri ne zaman söylemişler?
19 Temmuz 2001 günü.
O gün Anayasa Mahkemesi ne yapmış?
Tayyip Erdoğan’ın üzerindeki siyaset yasağını kaldırmış.
Yani?
Yani, onu başbakanlığa götüren yolu açmış.
Peki bu kararı alan insanlar kim?
Dün Hürriyet’in ve başka gazetelerin birinci sayfasında fotoğraflarını gördüğünüz Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri.
Neredeyse aynı kadro.
Aynı mahkeme, aynı insanlar o gün "demokrat", "hukuk devletinin güvencesi".
Bugün ise "milli iradeye ters", "gayri hukuki".
O gün yaptığı "demokrasinin zaferi".
Bugün yaptığı "hukuk darbesi"...
* * *
Başbakan ve onu destekleyenler, öfkelerini, kinlerini, garazlarını şöyle üç beş dakika bir yana bırakıp, şu soruyu sorsalar kime ne zararı olabilir?
"Bana siyaset yolunu açan bu insanlar, şimdi durup dururken bana kötülük yaparlar mı?"
O gün de önlerinde bir dava vardı, bugün de...
Öyleyse bu hiddet niye?
Demek ki onlar mahkemeden "aleyhlerine karar çıkacağına" eminler.
Benim ne öyle bir bilgim var ne de eminim.
Çünkü o mahkeme geçmişte, meseleye ne kadar tarafsız baktığını ispatlamış insanlardan oluşan bir heyettir
İşinize geldiği zaman "demokrat" diye öveceksiniz, gelmediği zaman "darbeci" diye yerden yere vuracaksınız.
Yani bu ülkede en yüksek yargı organının vereceği kararın "demokratik" ve "hukuki" olup olmadığına onlar karar verecek.Hayretle izliyorum.
Cüret artık şirret raddesine getiriliyor.
Sanki ülkede demokrasi için karar veren bir "tek seçiciler" kurulu var.
Standartları onlar belirliyor. Onlar gibi düşünmeyen herkes "darbeci".
Onların istemediği davayı görüşen her mahkeme "darbeye hizmet ediyor".
Onların istediği iddianameyi yazan savcılar "demokrasi ve hukuk kahramanı", istemediklerini yazanlar "hukuk darbecisi".
Ve kendilerinde bu imtiyazı gören insanlar, başkalarını "laik seçkinci" olmakla suçluyorlar, asıl kendilerinin inşa etmeye başladıkları "tek seçiciler elitizmi"nibize demokrasi diye yutturmaya kalkıyorlar.
* * *
Galiba sivil anayasa yapmaya önce bazı temel sorularla başlamalıyız.
Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde, bir iktidar, medyanın üçte ikisi kesin biat emriyle yanındayken, geriye kalanına bu kadar tahammülsüz olabilir? Medyanın geri kalanını ortadan kaldırmaya tam teşebbüste bulunabilir?
Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde, bir iktidar partisi karısı boynuna haç takmayan, başını türbanla örtmeyen erkekler bakan olamaz, müsteşar olamaz, yüksek bürokrat olamaz diyen bir liyakat rejimi oluşturmaya tam teşebbüste bulunabilir?
Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde, siyasi iktidar, "Benden yana işadamları", "Bana karşı işadamları"; "Benden yana medya", "Bana karşı medya"; "Biz" ve "Onlar" ayırımı yapar?
Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde bir siyasi iktidar "Benim arkamda yüzde 46.5 var, istediğim her şeyi yapabilirim" mantığını, tek milli irade ölçüsü olarak sunmaya kalkabilir?
Dünyanın hangi demokrasisinde siyasi iktidar, Anayasa Mahkemesi, lehine karar verdiği zaman onu "demokrasi şampiyonu" ilan edip, kendini yargılamaya kalktığında, onun varlığını ortadan kaldırma girişiminde bulunabilir?
Bugün Erdoğan’a destek veren Avrupa ülkelerinin hangisinde demokrasi, böyle keyfi bir iktidar anlayışına izin verir?
Gerçek bir demokrasi toplumunu önce bu hoşgörü ve birlikte yaşama kültürünü benimseyerek, çoğulculuğu içimize sindirerek, keyfiyete son vererek kurabiliriz.
Bir de şu: Kendileri için adalet isteyenler, başkalarına adil davranmalıdırlar.
* * *
Başbakan’ın dün grupta yaptığı konuşmaya hákim olan sükunete herkesin ihtiyacı var.
Eğer bu sükuneti sürdürebilirsek, demokrasinin, anayasal rejimin temel meselelerini rahatlıkla konuşabilir, sağlam bir toplumsal uzlaşmanın en geniş tabanını yaratabiliriz.
O zaman böyle parti kapatma davaları ebediyen önümüze gelmez.
Karşılıklı saygı, tahammül, demokrasi, adalet ve laiklik temeli üzerinde güçlü bir Türkiye’yi inşa ederiz.
2/NİSAN/2008 Ertuğrul Özkök
Fazla söze gerek varmı daha.M.E.S
Sahte demokratlara birkaç basit soru!
AKP’nin kapatılması davasına karşı çıkanların sarıldıkları tek tez, “demokrasilerde partilerin, sendikaların, derneklerin asla kapatılamayacağı...”
Onlar bunun demokrasiye ve özgürlüğe müdahale olduğunu öne sürüyor...
Sözüm bu “sahte demokratlar”a:
Bu parti tam 62 aydır iktidarda... Bunların iktidarı döneminde:
* Üç parti hakkında kapatma davası açıldı, Yargıtay Başsavcısı’nın elinden dava açma yetkisini almayı o zaman da düşündünüz mü?
* Gıda-İş, Eğitim-Sen ve Emekli-Sen sendikaları için kapatma davası açıldı, onlarca derneğin kapısına mahkeme kararıyla kilit vuruldu, yasaları değiştirmek aklınıza geldi mi?
* Bizzat Başbakan yüzlerce siyasetçiye, yazara, çizere, sendikacıya binlerce YTL’lik dava yağdırarak; muhalefeti sindirmeye çalıştı... Bunu “ifade özgürlüğüne” aykırı bir girişim olarak görüp, bir kez olsun kınadınız mı?
* Gazeteler kapatıldı, internet siteleri engellendi, dergiler toplatıldı, tiyatrolar cezalandırıldı, oyunlar sansürlendi... O zaman da “Bu gibi durumlarda İspanya’da, İtalya’da ne yapılıyor” diye araştırdınız mı ?
Eğer bu sorulara verdiğiniz yanıt "Evet"se, hepinizden özür diliyorum, demek ki bugün AKP'ye büyük haksızlık yapılıyor!
Ama "Hayır"sa.. İnsafınız kurusun!
20/Mart/2008. Mustafa Mutlu. vatan
Umarım en azından burada, bu kadar hukukçunun içinde, konu hukuki bir zeminde tartışılır.
Birilerine şirin gözükmek için hukuka yapılmayan saldırı kalmadı çünki...
AKP'ye kapatma davası açılma sürecindeki darbeci zihniyeti ve marifetlerini izah etmesi bakımından İsmet Berkan'ın Radikal'deki seri yazılarını okumakta yarar var:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252081
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252180
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252264
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252382
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252483
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252613
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252713
Kisisel haklarima saldira bulunuluyorsa(sözle taciz,hakaret,tehdit gibi)en dogal hakkim olarak hukuksal dava acarim.Peki Hukumetin vatandasa zarari varsa ki fazlasiyla var ne yapacagiz?Hukuga mudahale,polise mudahale,vatandasa direk mudahale sen sus gibi mahalle agzi bagirip cagirmasi falan falan.Devlete verilen zarar direk kisiyi etkilemez mi?Devletin zarari vatandasin zarari degil midir?Kesinlikle kapatilmali.
Sayın Abbas Bey zaten öyle de olacak. Malesef bu süreç tüm ülkelere karşı, özellikle Avrupa'ya karşı, tüm imajımızı zedeliyor rezil oluyoruz, Allah bilir bize gülüyorlardır hala bunlar nelerle uğraşıyor diye :)
Ak parti kapatılsın aynı ideoloji yine seçilirse yine mi aynı şey yapılacak... vatandaş aynı vatandaş başka ülkeden seçmen gelmeyecek değil mi...
Bu iyi ya da kötü ülkeye zarar veriyor, önümüzde terör gibi büyük bir konu varken böyle şeylerle vakit kaybediyoruz malesef...
ermeni meselesi, ileride daha da büyük bir dert olacak o da var tabi :-/
Bu ülkede parti kapatılması ilk kez gerçekleşen birşeymiş gibi davranmaya gerek yok. Tabii ki hoş değil , çözüm de değil çünkü aynı ideoloji partisini kurup yeniden yoluna devam edecek bunu hepimiz biliyoruz zaten. Ben bunları birer fren olarak görüyorum. Anayasa Mahkemesi son kararında da önceki kararlarına aykırı bir durum sergilememiştir. Fakat bu AKP nin kapatılacağına yönelik bir karar çıkacak diye de yorumlanmamalı ve böyle bir beklentiye de girilmemeli. Şuna da değinmek isterim. Avrupa ne diyecek bize nasıl bakacak diye kararlar alınmaz. Ülke koşullarımız neyi gerektirise o yönde kararlar alır ve uygularız. Terör gibi büyük bir konu varken demişsiniz. Terörün kimlerce desteklendiği malumdur. Biz Terörle uğraşıyoruz derken bazı Avrupa ülkeleri bu terörist grubun faaliyetlerini kendi ülkelerinde serbestçe gerçekleştirmeleri için uygun koşulları sağlıyorlar ve destekliyorlardı. Üstelik bunlara terörist örgütler listesinde bile yer vermede imtina ettiler.. Şimdi ne demeli bunlara?
Zamanı geldiğinde kapatılacak mı yoksa AKP kendisine çeki düzen mi verecek bunu göreceğiz. Bekleyelim bakalım.. Ortam bu adımla belki gerildi ama gidişat gerçekten de "ben bu kadar oy aldım istediğimi yaparım" atmosferine bürünmüştü.. Vardır bunda da bir hayır..
Toplum geneli veya ilgili kesimleri olarak durumumuzu “dersine çalışmamış öğrencinin ertesi gün sözlü sınavda bocalama haline” benzetiyorum. Üzülerek ifade etmek isterim ki, ülkemizin böyle bir “hukuki davayı” (?) (ne derece hukuki ne derece dava olduğu sorgulanabilir olduğu kaydını düşerek) herhangi bir boyutuyla dahi yönetecek, bırakın yönetmeyi ele dahi alabilecek yeterlilikte ve güçte olmadığına kanaatim kesin ve mutlaktır.
Kendi hukuk sistemini dahi vaktiyle oluşturamamış, oluşturmaya teşebbüse dahi cesaret edememiş, o günlerden bugünlere ite kaka bir hukuk görüntüsüyle gelmiş bir ülkenin insanlarının bazılarını bugün bilmiş edalarla ahkam keserken görmek beni üzüyor, ama ne ironidir ki üzdüğü kadar da güldürüyor.
Değerli arkadaşlarım; “DUVARA TOSLADIK.”
Ülkenin yarınlarına güvenle devam etmesi için gereken istikrara, huzura tekrardan ne zaman ve ne şekilde kavuşacağı yönünde derin kaygılarım var. Benim şahsım adına düşüncem, bunun “geniş tabanlı toplumsal mutabakata dayalı bir siyasi reform” ile olması yönündedir. Fakat bu olasılık yönünü (işaret etmek amacıyla yazıyorum) giderek “ciddi toplumsal olayların” yaşanacağı gerilim dolu günlere doğru çevirmiştir. Umarım bu sadece benim bir kuruntum olarak kalır.
Değerli arkadaşlarım; başlangıçta ifade ettiğim gibi dersimizi çalışmadık. Bırakın onu kitabın yüzüne bile bakmadık. Dersimize çalışmadığımızı gelişmiş toplumlarla aramızdaki farka baktığımızda anlarız.
O FARK FELSEFEDİR.
Gelişmiş toplumlar halen yaşadıkları ve ileride yaşayabilecekleri sorunları “asırlar boyu felsefe yaparak ve halen de felsefe yapmaya devam ederek” çözdüler, çözüyorlar. Biliyorum, okurken gülüp geçenler olacaktır. Bu bile bence halimizin üzülecek bir yanıdır.
Değerli arkadaşlarım; anlatmaya çalıştığım ötekinin, berikinin, şu partinin bu partinin, savcıların hakimlerin ne düşündüğünden, nerede durduğundan çok farklı bir şeydir.
Bu konu üzerine herkes çıkıp bir şeyler söyler, söyleyebilir. Ama hepsi odur, o kadarcıktır. Söylenen söylendiği ile kalır. Kimse birinin söylediğinden kendi hesabına bir şey alıp götürmez ve biz aynı filmi tekrar tekrar izleriz.
Esen kalın.
Bu Denizli civarından bir felsefe...:o
'İrecep Bey!..'
İrecep bey sen bize, meydanlarda söz verdin.
Memleketi düzlüğe, götcem dedin götmedin.
Garşımızda safilce, boynun büküp durdun,
Haydut, hırsız, haksıza, çatcem dedin çatmadın.
Müslümanız çok şükür, Batıyınan işimiz
Olmaz bizim, bizlere yeter gendi aşımız,
Dedin emme, sayende, tasmalandı başımız,
IMF cavırını, atcem dedin, atmadın.
Kerkükte gızanları, Kürde teslim eyledin,
Türk'e vurana güldün, vurulanı payladın,
Bir ara sevindiydik, böyük laflar eyledin ,
Kerkük gırmızı çizgim, gitcem dedin gitmedin.
Bizden oy ister iken, cavılara hep çattın,
Denizli meydanında, bol bol palavra attın,
Amerika'ya karşı, söyle bakam, ne ettin,
Çilli horozlar gibi, ötcem dedin ötmedin.
Push denen o pis cavir, şeyhin mi oldu senin,
El pençe divan durdun, her lafına sen onun,
Bir tek vatansever yok, hayalin dolu dört yanın,
Memleket davasını, gütcem dedin gütmedin.
Mesuttan gurtulduyduk, rahmet okuttun ona,
Nah bu eller gırılsın, daha oy versem sana,
Rezil rüsvay eyledin, bizi tekmil cihana,
Devleti böyük devlet, etcem dedin etmedin .
Aşiret artığından, gorkup gaçacak millet,
Esgerinin başına, çuval geçecek millet,
Senin gibi içi boş, balon seçecek millet,
Değildik, yemin ettin, dutcem dedin dutmadın.
Bu felsefe kimindir bilmiyorum ama her kiminse ona helal olsun...
Bir kere daha yeniliyorum sorumu AKP nin kapatılması değildir sorun kapatılması yeterli mi onu bulmak lazım nasıl normalleşeceğiz.?
Bu dava açıldığından beri bence yine gereksiz ayrıntı ve tartışmalara giriliyor. olayın özünden uzaklaşılıyor.
Önce demokrasi diyenler yanlış yolda, kanun ne diyorsa o uygulanır. Eğer kapatmaya sebep olacak bir durum varsa her parti kapatılmalıdır. Çünki bugünün kanunları parti kapatılması için uygun. Bu kanunları beğeniriz veya beğenmeyiz , ama bu kanunlar var. Bugün işimize gelmiyor diye bu kanunu çiğnersek yarın bizim menfaatimize olan bir yasayı başkalarının çiğnemesi durumda nasıl bir hak talep edebiliriz?
Bence ortadaki sorun laiklik kavramının yorumlanmasından geçiyor. AKP tarafında olanların laiklik yorumu ile sayın baş savcının tarafında olanların laiklik tanımı farklı. Bu farkı ortadan kaldırdığımız gün Türkiye en önemli sorunu olan irtica sorununu çözmüş olacaktır.
Dolayısı ile bu davayı görecek yüce mahkemenin sayın yargıçlarının ne karar vercekleri sahip oldukları laiklik yorumu ile doğru orantılıdır.
Eğer Sayın başsavcının laiklik yorumu ile yola çıkarsak , sayın başsavcı haklıdır. Yaptığı suçlamalar doğrudur. Yaptığı tespitler doğrudur. Eksikler veya yanlışlıklar olabilir iddianamenin içinde. Ama genel hatları ile bakıldığı zaman , AKP'nin çizdiği genel tabloya bakıldığı zaman baş savcının laiklik yorumu ile AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği doğrudur.
Ancak AKP ve taraftarlarının laiklik yorumu ile baktığımızda ise, AKP en demokrat , en birleştirici bir rol oynamaktadır. Dini bütün kesim ile laik kesim olarak ayrılmış olan bu iki kesimi bir araya getirmek için bir fırsattır AKP...
bende akp'nin savunduğu laiklik tanımını benimseyenlerdenim.
Peki bu iki farklı laiklik tanımını nasıl aynı çizgiye getireceğiz ? bu iki farklı laiklik tanımı nedir ?
Bu soruları yazımın devamında anlatacağım.