-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Kozmik odadan ne çıkar?
Kars demiryolunu imha planı çıkabilir mesela...
Bolu Tüneli’ni dinamitle havaya uçurma, Bolu Dağı’nda baskın krokisi çıkabilir. Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine gelen iki viyadüğü patlatarak, Trakya ile Anadolu’nun karayolu irtibatını kesme talimatı çıkabilir. Zigana geçidini geçilemez hale getirme emri çıkabilir. Veya, bölgeyi tahliye edip, baraj kapaklarını açıp, sınırı bataklığa çevirme haritası çıkabilir.
*
Savaş halinde, Türkiye işgal edilirse...
Ne yapılması gerekiyorsa, o çıkar.
*
Bakın, geçen hafta İzmir’de Yunan casusu yakalandı, fırıncı... Çünkü o fırıncı, insan kaçakçılığı için kime, ne kadar ekstra ekmek lazım olduğunu biliyor. Normalden fazla ekmek talep edildiğinde, anlıyor ki, normalden fazla insan gelmiş oraya... Ve, anında Yunan’a ispiyonluyor ki, bu normalden fazla biriken insan, bugün yarın Yunan adasına geçmek üzere!
*
Hayatidir ekmek... Savaş sırasında kaçıp saklanmak yerine, çoluğunu çocuğunu bırakıp, ekmek çıkarmakla yükümlü olan yurtsever fırıncıların listesi çıkar, o kozmik odadan... Sen bilmemne hastanesinde sıradan doktor sanırsın, o aslında, savaşta yeraltına inen ve vuruşurken yaralanan kahramanların gizli gizli ameliyatına girecek doktordur. İsim isim bellidir; eczacılar... Tamirci sanırsın, TIR’dan söker, tanka takar. Taksici zannedersin, bakkal bilirsin, çiçekçidir, elektrik kesik, telefon kesik, kim yapacak gözünü karartıp kuryeliği?
*
Her ülke işgale karşı hazırlık yapar; İsrail’i ele al... Neden bütün devlet birimlerini Kudüs’te toplamışken, bi tek Savunma Bakanlığı’nı Tel Aviv’de tutar?
Ya da şöyle sormalı belki...
Neden başkentimizi Sinop’a, Antalya’ya filan kurmadı da, coğrafyanın tam göbeğine, yumruk mesafesinin dışına, Ankara’ya kurdu Mustafa Kemal?
*
Haysiyetsiz arkadaşlar uçağa, gemiye atlayıp, vınn, yurtdışına kaçtığında kime tutunacak bu ülke? Kapı numaraları, adresler, isimler, kodlar... İşte, onların listesi çıkar o kozmik odadan.
*
Mesela, Susurluk kazasının yaşandığı o yol, neden durup dururken 30 metre genişler ve havaalanına benzer? Stepne havaalanıdır çünkü... Özellikle Ege sahillerinde, hepsi sıkış tepiş, daracıkken, bazı yazlık sitelerin içinde, şaşırtıcı şekilde, otoyol benzeri yollar vardır, ki, karşıdaki adaya çıkarma söz konusu olursa, kullanılabilsin... Listeleri sizce nerededir?
*
Özetlersek:
Adı üstünde, kozmik...
Sır’dır, sızmamalıdır.
*
Aksi halde...
“Vay vay vay! Hükümete karşı kaos çıkarmak isteyen Genelkurmay, Boğaz Köprüsü’nü havaya uçurmak için hain plan yapmış, aha bu da krokisi” şeklindeki manşetlere hazır olun.
NOT:Kozmik oda da ne var,başlığı altına ekleyip eklememekte tereddüt ettim.Burasının daha uygun olacağına karar verdim.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
2009, Türkiye
İsmi lazım değil...
Profesör, üniversitede dekan.
Telefonu çalıyor, zırrr...
- Alo?
- Emniyet’ten arıyoruz!
- Buyrun...
- Terör örgütünün konuşmaları sizin numaranız üzerinden yapılıyor, dinlemeye takıldı, büyük ihtimalle cep telefonunuzu kopyalamışlar, soruşturma için bize kontör göndermeniz lazım.
Dekan terliyor...
Önce “Hay Allah” diyor.
Sonra “Hay hay” diyor.
Derhal koşuyor, 17 adet 250’lik kontör kartı satın alıyor, beklemeye başlıyor... Kendisini polis diye arayan kişi, tekrar arıyor, kontör kartlarının numaralarını istiyor, dekan kuzu kuzu veriyor.
Bitmiyor.
Yarım saat sonra, zırrr...
- Alo?
- Şu şehrin Başsavcısıyım ben!
- Buyrun efenim...
- İsminiz, terör örgütünün bir operasyonuna karışmış vaziyette, gizli tanıklar var, durum hassas...
- Demeyin!
- Derhal ifade vermeniz gerekiyor, kimseye haber vermeden şu şu adrese gelin, iş dallanıp budaklanmadan görüşelim...
Dekan telefonu kapatıyor, telaşla fırlıyor makamından, atlıyor otomobiline, basıyor marşa... Apar topar ortadan kaybolmasından şüphelenen mesai arkadaşları, “N’ooldu hocam?” diye Dekan’ı arayacaklarına, “Galiba karanlık bi işe karıştı” diye düşünerek, polisi arıyor! Bu ihbar üzerine harekete geçen polis, mobese kameralarını tarıyor, ki, şüpheli Dekan tam gaz komşu şehre doğru gidiyor. Derhal komşu şehrin Emniyeti’ne haber veriliyor, yakalayın... Alarm veriliyor, plakayı not eden komşu şehrin Emniyet’i, şehrin girişinde tertibat alıyor, Dekan’ı durduruyor. Dekan “Eyvah, yakalandım” diyor; ilk sorguda başına gelenleri “itiraf” ediyor... Polis ikna olmuyor, derhal Başsavcı aranıyor, ki, Başsavcı’nın haberi yok... Bu sefer Dekan ikna olmuyor, Başsavcı’yla konuşturuyorlar. Ses başka... Böylece, Dekan’ın dolandırıldığı ve kendisini “şüpheli” diye ihbar eden mesai arkadaşları sayesinde, ekstra dolandırılmaktan kurtulduğu ortaya çıkıyor.
*
Türkiye’nin ruh hali budur.
*
El âlem Noel Baba’yı bekliyor...
Türkiye’de ise, profesör, gazeteci, tiyatrocu, eczacı, sendikacı, öğrenci, manav, bakkal; herkes “polis”ten ve “savcı”dan telefon bekliyor!
*
Herkes telefonunun dinlendiğinden emin, herkes her an terör örgütü üyesi gösterilmekten endişeli, herkes alakası olmadığı konulardan yakalanma paniği yaşıyor, herkes mesai arkadaşının sakat işlere bulaştığından şüpheleniyor, herkes herkesi niye haber vermedin denmesin diye ispiyonlamaya gönüllü... Ve herkes, sorgusuz sualsiz itaat etmeye hazır.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
6 Ocak 2010
Zam’biya
Açıklamalar munta’zam...
Benzine okkalı zam yapılıyor.
“Azıcık” diyorlar.
Mazota kocaman zam yapılıyor.
“Ufacık” diyorlar.
Köprüye yüklü zam yapılıyor.
“Minicik” diyorlar.
Sigaraya kalın kalın zam yapılıyor.
“İncecik” diyorlar.
İçkiye irikıyım zam yapılıyor.
“Küçücük” diyorlar.
Elektriğe sert zam yapılıyor.
“Yumuşacık” diyorlar.
Doğalgaza ağır zam yapılıyor.
“Hafifçecik” diyorlar.
Suya büyük zam yapılıyor.
“Minnacık” diyorlar.
Otobüse vapura zam yapılıyor.
“Birazcık” diyorlar.
*
E benden günah gitti...
Memura zamcık yapıldı.
*
Emekliye hüz’zam.
*
(Adam, patronun odasına hışımla dalmış, “Maaşıma zam istiyorum” demiş... Patron “Neden sana durup dururken zam yapayım ki?” diye sorunca, “Valla siz bilirsiniz,
peşimde üç büyük şirket var” demiş, “TEDAŞ, İSKİ, İGDAŞ!”)
*
Bu ni’zam inti’zamla bakarsak...
Muaz’zam bi yıl olacak.
Muaz’zam.
:):ok
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Kozmik patates erotik domates
Bütün sorunları hallettiler ya...
Sıra yemekleri düzeltmeye geldi.
*
Geleneksel lezzetlerin korunması için kanun tasarısı hazırlamış arkadaşlar... Bundan böyle isimleri “genel ahlaka aykırı olmayacak”mış.
*
E aşçıyı suikastçı diye yakalarsan,
şıllık tatlısına orospu muamelesi
yapman da gayet normal tabii.
*
Kadınbudu köfte mesela...
Selülitsiz olanı makbul.
Dilberdudağı ki...
Şahsen dudak tiryakisiyim.
Yengen var...
Behlül’ün en sevdiği yemek.
Oturtma’ya hiç girmeyeyim.
*
Hanımgöbeği; piercingli.
Tadı damağında kalır...
Sütlü Nuriye, ban ban ye.
*
Yemeği yemek yapan salça.
Sen kafayı kırdıysan...
Karpuz bile kalça.
*
Veya, mercimek...
Siz bakmayın masum masum oturduğuna, ver bak fırına neler oluyor!
*
Sanırım bu nedenle “Aile salonumuz üst kattadır” yazar lokantalarımızda... Çünkü, alt katta, domalan mantarı,
koç yumurtası, vezirparmağı,
kolböreği filan, gırla.
*
Ve, hadi diyelim, kerane tatlısı adaba mugayirdir... Manisa Milletvekili Bülent Arınç, neden mesir macunu dağıtıyor her “mart” ayında? Kedi midir ahali?
*
Madem edepsizliktir nimet üzerine yapılan belden aşağı espriler, koskoca devletin fındığı gösterip, aganigi naganigi diye reklam yapması nedir?
*
“Tek parti” olsun.
“Tek adam” yönetsin.
“Tek tip” düşünülsün.
Bunu istiyorsun ama...
İstediğin kadar yoğur.
Bin yıllık mutfak bu kardeşim...
“Terbiyeli köfte”den ibaret değildir!
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Abe noldu be Manisacıkda?
“Nüfusa kayıtlı olduğum yer, İzmir’in Konak İlçesi’ne bağlı Kahramanlar Mahallesi... 1423 numaralı sokağında doğdum” diye yazmış Ertuğrul Özkök.
*
Benimki 1258 sokak.
*
Zaten aslına bakarsanız, aynı gazeteye iki İzmir Kahramanlarlı fazla olduğu için görevini bırakmak zorunda kaldı!
*
Neyse...
Ertuğrul ağabeyin de anlattığı gibi, Alsancak’ın kıyısında, önümüz Fuar, arkamız “Tenekeli Mahalle”ydi. Bildiğin tenekeden yaparlardı evlerini... “Asfalt Osman”ın, yani Osman Kibar’ın belediye başkanlığı döneminde, apartmanlar yapıldı oraya... Ki, Çingeneler otursun. Oturdular hakikaten... Ama gene tenekeli! Çünkü, veletler ha bire camları indirdiği için, pencerelere teneke takarlar. Gidin bakın bugün, 4’üncü kat balkonunda faytoncu beygiri görebilirsiniz mesela... Kapıdan araklamasınlar diye, merdivenden çıkarıp, sağlam sağlam balkona bağlarlar.
*
“Roman” demeleri boşuna değil... Marquez romanlarından fırlamış gibidir Tenekeli Mahalle... Bienal’dir... Binayı yeşile boyar, yeşilin o tonu renk skalasında yok, kapı mor... Özgür kadınları, hayatı kırmızı bir karanfil gibi takarlar saçlarına.
*
Tantanlar sınırdır, Kahramanlar ile Tenekeli Mahalle arasında... Siz hemzemin geçit dersiniz, biz İzmirliler “tantan” deriz... İnip kalkarken bariyer, tan tan tan diye uyarır, ki, trenin altında kalmayasın... O zamanki çocuk parkı yoksulluğunda, oyuncak gibi binerdik, Çingene cumhuriyetiyle bizi ayıran tantanlara... Ölümle oynamaktan korkmazdık ama, çocuk aklı işte, ölümüne korkardık, geçmezdik öbür tarafa.
*
Sonra büyüdük azıcık... Gördük ki, sınır mınır yok aslında hayat coğrafyasında.
*
Döviz yasaktı... Atatürk Lisesi’nin arkasına park eden Çingene faytonculardan çeyrek dolar alır, Amerikalılara ait hastanenin çikolata makinelerine dalardık. Kısmet Taksi’nin araba yıkayıcısı “Ceksın” vardı, pek meşhur... Asıl adı, Tahir... İlkokula bile gitmemişti ama, şakır şakır İngilizce konuşurdu, Amerikalılar da ona “Jackson” derdi... Türkiye’de spor ayakkabı kavramı bile yokken, hayatımın ilk Converse’ini almıştım Ceksın’dan... Yabancı sigara da yasak o zamanlar, Samsun’dan odun çıkıyor, Kuruçay’a, Hilal’e giderdik geceleri, Marlboro almaya... Memleket Sovyetler gibi yaşarken, İzmir’in ithalatçılarıydı(!) Çingeneler... Baktılar ki, müşteri keriz, Johnnie Walker diye,
güzel güzel şişeleyip, çay satarlardı resmen!
*
Müjdat Gezen’in tiplemesi, orijinal Darbukatör Baryam’larla tanıştık sonra... İkiçeşmelik’te “sanatçı kahvesi”nde takılırlardı. Düğün mü yapacaksın, sünnet mi? Davul, zurna, klarnet, hatta bayılma numarası yapan ayı, ne ararsan... Urla’dan bir dansözler gelirdi, sanırsın Ukrayna’dan geldi, bembeyaz ten, gözler mavi... Çingeneyim diye yemin etse, bin şahit ister.
*
Ve, gazeteciliğe başladık...
Polis muhabiriyim.
Haftada 7 gün Boğaziçi Karakolu’na giderdik... Çünkü, Allah sizi inandırsın, her Allah’ın günü bir Çingene vatandaş vukuatı yaşanırdı. Kavga, gürültü, yaygara, gırla... En güzel tarafı da neydi biliyor musunuz, 2 saniyede kapışırlar, 1 saniyede barışırlar. Dünyanın en önemli meselesiymiş gibi bağıra çağıra gelirler karakola, güle oynaya, çıkarlar kol kola.
*
Sabırlı, ikna kabiliyeti olan...
Hulusi Kentmen misali...
Bi tek babacan polis yeter.
*
O nedenle, İzmir Emniyeti’nin en tecrübeli komiserlerini verirler Boğaziçi Karakolu’na... Çünkü ak saçlı emniyetçiler bilir ki, çömeze denk gelirse, incir çekirdeğini doldurmayacak mevzular, mahalle çatışmalarına dönüşebilir.
*
45 bin Çingene yaşıyor İzmir’de, senede 45 bin olay olur, tatlıya bağlanmayanı yoktur.
*
Manisa’ya gelirsek...
Alt tarafı; Çingene vatandaş kahvede sigara içmiş, öbürü içme demiş, vay sen bana nasıl öyle dersin filan... Babacan bir komiserin tık diye halledebileceği iş, devlet sorunu haline geldi.
*
Tehcire döndü, iyi mi!
*
Tenekeli Mahalle’nin sınırında büyümüş bir polis muhabiri olarak diyorum ki... Nişantaşı’nı dünyanın merkezi zanneden gazetecilerin “ırkçı” köpürtmelerine sakın
kulak asmayın.
*
Manisa’da olan biten, tecrübesiz emniyet, basiretsiz jandarma ve beceriksiz valinin eseridir... Bana sorarsanız, Darbukatör Baryam bile bunlardan iyi yöneticidir.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz ÖZDİL
İki’lem...
Baykal çıktı...
“AKP’nin oyu yüzde 20’lerde” dedi.
Başbakan çıktı...
“Ne diyorsa ikiyle çarpın” dedi.
*
“Türkiye bölünüyor” diyor Baykal.
4’e bölünüyoruz demek ki.
*
Başka ne diyor?
*
“Memleketi pazarlıyorlar.”
“Çiftçiyi perişan ettiler.”
“Esnaf yok ediliyor.”
“4 gençten 1’i işsiz.”
“Hunharca vergi uygulanıyor.”
“2002’den 2009’a kadar, 7 yılda yapılan borç, Cumhuriyet’in ilanından 2002’ye kadar yapılan borçtan fazla... Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış ne kadar büyük tesis, fabrika varsa, ucuz-pahalı demeden yabancıya sattılar...
Buna rağmen, dünya savaşında bile ekonomimiz bu kadar küçülmemişti.”
*
“Hukuka takla attırılıyor.”
“Hâkimlere baskı yapılıyor.”
“Yargıyı sindirmeye çalışıyorlar.”
“Demokrasi değil, faşizm bu.”
“Terörle müzakere ediliyor.”
“Öcalan ile görüşülüyor.”
“Türk Silahlı Kuvvetleri’ne
karşı asimetrik psikolojik savaş
var, iktidarın himayesinde yürütülüyor... Bunlara bağlı telekulak karargâhı var.”
*
“Teşkilatlı yolsuzluk yapılıyor.”
“Türkiye’yi soyuyorlar” diyor.
*
AKP, seçim afişlerinde Adnan Menderes’i Turgut Özal’ı filan kullanıyor... Ben CHP’nin yerinde olsam, bizzat Başbakan’ı kullanırım:
“Baykal ne diyorsa ikiyle çarpın!”
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Deveyi diken...
Utanmaz Adam vardı...
Efsane Gırgır’ın efsane tipi.
Şerefsizin önde gideniydi...
Adı “Şeref”ti.
*
Oku oku, doyamazdık.
*
Ceyar çıktı sonra...
Karaktersiz karakter.
Haysiyetsizliğin bini bi para.
Kimi kayınbiraderle yatıyor.
Kimi enişteyi kazıklıyor.
Anında... Edirne’den Ardahan’a herkes tabelasını değiştirdi, “Dallas kafe, Dallas kuaför, Dallas market” yaptı.
*
Mükremin Çıtır.
Tirbişon.
Magandanın Feriştah’ı...
İzlenme rekoru kırdı.
*
Halkımızdan en çok “esemes” alan, gelin oldu; damadı alkol komasından ölü buldular, kaynana’yı “şehit anası” ilan ettiler... O kadar şarkı yarışması yapıldı, en çok kim sevildi? Esrarla yakalanan Bayhan! Dizide anne rolünü canlandıran çocuksuz kadın, yılın annesi... Çikita
muz ve nane nane’yle patlama yapan Ajdar, makine mühendisi iyi mi!
*
Polat Alemdar...
Ailemizin katili.
Geçenlerde bardan çıktı, polis evine kadar eskortluk yaptı. Ahali, mahkemelerle papaz oluyor, evladına illa Memati adını koyabilmek için... Üniversitede konferans verdiler, inim inim inledi salon, “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diye.
*
Behlül’e herkes hasta, adam yengesini düdüklüyor. Bir hafta anons yapıldı, “Bihter’e kocası tecavüz edecek” diye, uzağa gitmeyeyim, benim valide bile misafirlikleri iptal etti, tecavüz sahnesini kaçırmamak için... Küçük Kadınlar’da kızlar Allah ne verdiyse... Hanımın Çiftliği, Dallas’ın Adana’da geçeni... Yaprak Dökümü’nde bir zilli gelin var, sanırım finalde kayınpeder Ali Rıza Bey’le yatacak. Damat desen, dizi dizi, sülaleyi dizdi.
*
(Televizyonların ahlakını filan denetleyen RTÜK eski Başkanı’nın kumarhane başkenti Las Vegas’ta Porno Fuarı’nda yakalandığı haberi çıktı bu arada... Eminim yalandır.)
*
Her kıstırdığını yalan dolan yatağa atan, genç kızların rüyası zetina dikiş makinesi değil miydi, Issız Adam? Organize İşler, alayı oto hırsızı... Yahşi Batı’da Cem Yılmaz, bildiğin dolandırıcı.
*
Sporcularla ilgili belgesel yap mesela, kimse seyretmez... Pascal Nouma sahanın ortasında şortunu indirdi, televizyon yıldızı oldu, reklamı bile yapıldı.
*
Recep İvedik?
Öküzün önde gideni.
Gişe rekortmeni.
*
Uzatmayayım...
Sabahtan beri telefonlarımız susmuyor, “Neden Mehmet Ali Ağca’yı o kadar gösteriyorsunuz, göstermeyin” diye... Onu göstermeyelim de, kimi gösterelim şekerim?
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
12 Şubat 2010
http://www.hurriyet.com.tr/images/siyah_ok.jpg
Yılmaz ÖZDİL
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/249b.jpg
Mümbittir bu topraklar ottan fazla hain yetişir
Türkiye'de her şeyin karaborsası olur.
Hainin olmaz...
Çünkü, haini en bol ülke Türkiye'dir.
*
Bakın taze örnekler vereyim.
*
“Ne malum intihar ettiği?”
“Foyası meydana çıkınca tabii...”
“Amiral gözündeki kara gözlükleri çıkarsın da, öyle konuşsun, asıl kendi niye intihar etmiyor?”
“Pisliğini örtmeye çalışmış...”
“İddia doğru mu, sen onu söyle!”
“Albay sütten çıkmış ak kaşık!”
“Vah vah, Ergenekon'dan çıkmak için intihar etmekten başka çıkar yol bulamamış demek ki!”
*
Bunun Türkçesine hiç dokunmadım:
“serefle ne alkası var, herhalde birşey yaptı sonra foyalari ortaya çıkınca intar eddi ondan sonrada ittahar edti.”
*
“Müslüman olsa, intihar eder mi?”
*
“Tek tek olmaz, hepsi gidecek!”
“İktidara fitne sokanların haline bak.”
“Komutan katilleri savunuyor.”
“Deniz Feneri'ne iftira atanlar hiç ağlamasın şimdi, etme bulma dünyası.”
“Darbeci ordu bunalıma girdi.”
“Öldü diye mağdur mu oldu yani?”
“Peygamber ocağını vur patlasın çal oynasın yaptılar, örf adet yok, TSK'da maneviyat eksik.”
“Ölüm, gerçekleri örtemez.”
“Yayınlanan klipte, kocamı Ergenekon ilişkileriyle tehdit ederim diyordu, şimdi tabut başında Berkçiğim diye ağlıyor. Gözyaşları sahte. Silahların yerini söyle.”
*
Ne bunlar biliyor musunuz?
*
Hürriyet, Milliyet, Vatan gazetelerinin internet sitelerinde “Eşine iftira atılan albay canına kıydı” haberi yayınlandı... Yukarıdaki satırlar, o haberin altına yapılan yorumlardan bazıları.
*
Gizli saklı değil, alenen.
*
Asimetrik psikolojik harekâtı filan geçmiştir iş... TSK, düşman ordusudur.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
19 Şubat 2010 http://www.hurriyet.com.tr/images/siyah_ok.jpg Yılmaz ÖZDİL
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/249b.jpg Cumhuriyet Başsavcısı...
Her yere tabela asıyorlar, “Avrupa’nın en büyük adliye sarayını yaptık” filan diyorlar.
*
Halbuki, bu iş binayla olsaydı...
Yargıtay Başkanı müteahhit olurdu.
*
Bakın...
*
Cumhuriyet Başbakanı denmez.
Cumhuriyet Bakanı denmez.
Cumhuriyet Müsteşarı denmez.
Cumhuriyet Büyükelçisi denmez.
Cumhuriyet Valisi de denmez.
*
Ama...
Cumhuriyet Savcısı denir.
*
Peki niye?
*
Mustafa Kemal de merak etmiş... Ve, “cumhuriyet savcısı” sıfatının isim babası olan Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’a sormuş aynı soruyu, “Niye?”
*
İsviçre’de hukuk doktorası yaparken, İzmir’in işgal edilmesi üzerine Kurtuluş Savaşı’na katılmak için yurda dönen ve Ege dağlarında vuruşan... Sonra da Mustafa Kemal’in emriyle hukuk reformunun temellerini atan Profesör Mahmut Esat Bozkurt, şu cevabı vermiş...
*
“Gün olur, Cumhuriyet’i korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, büyükelçiden, validen bile hesap sormak gerekebilir... İşte onun için, Cumhuriyet Savcısı’dır!”
*
Cumhuriyet’i savunmak...
“İlk işi”dir.
*
İrticayla mücadele etmek için, ekstra plan mlan hazırlanmasına gerek yoktur.
*
Dolayısıyla...
*
Tarikatçıların cirit atması için, irticayla mücadele etmeyi suçmuş gibi gösterenlerin... Haysiyet cellatlarının yargısız infazlarını gülümseyerek seyredenlerin... Hayatını Cumhuriyet’e adamış komutanları ayağına getirirken, teröristin ayağına tıpış tıpış mahkeme götürenlerin... Bu millete verebileceği “hukuk
dersi” yoktur.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
*
Alıntı:
Tarikatçıların cirit atması için, irticayla mücadele etmeyi suçmuş gibi gösterenlerin... Haysiyet cellatlarının yargısız infazlarını gülümseyerek seyredenlerin... Hayatını Cumhuriyet’e adamış komutanları ayağına getirirken, teröristin ayağına tıpış tıpış mahkeme götürenlerin... Bu millete verebileceği “hukuk
dersi” yoktur.
Yukarıda yazılı olan paragraf içinde olduğumuz durumun en net özetidir.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Her şey vatan için! 24-Şubat-2010
Ayaklarına giderler...
- Kimsiniz?
- PKK’lıyım.
- Örgütten ayrılıp geldiniz demek ki...
- Hayır, ayrılmadım.
- Pişmansınız yani...
- Yo-oo, değilim.
- Yaz kızım, tahliyesine...
*
Ayaklarına getirirler...
- Kimsiniz?
- Kuvvet komutanıyım.
- Örgüt kurmuşsunuz...
- Saçmalamayın.
- Yaz kızım, tutuklanmasına...
*
Ya da şöyle anlatalım.
*
İbrahim Fırtına, pilot, orgeneral, Harp Akademileri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, üstün hizmet madalyası, şeref madalyası sahibi, millete 45 sene hizmet etti, evi basıldı.
*
Özden Örnek, kaptan, oramiral, Donanma Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, üstün hizmet madalyası, şeref madalyası sahibi, devlete 45 sene hizmet etti, evi basıldı.
*
Çetin Doğan, topçu, orgeneral, Jandarma Asayiş, Ege Ordu, 1’inci Ordu Komutanı, üstün hizmet madalyası, üstün cesaret madalyası sahibi, ömrünün 43 senesini verdi, evi basıldı.
*
Ergin Saygun, topçu, orgeneral, Genelkurmay 2’nci Başkanı, 1’inci Ordu Komutanı, üstün hizmet madalyası, Kıbrıs liyakat madalyası sahibi, 42 senelik onurlu hizmet geçmişi var, evi basıldı.
*
Engin Alan, komando, korgeneral, Öcalan’ın Şemdin Sakık’ın yakalanması sırasında Özel Kuvvetler Komutanı, madalya koleksiyonu var, efsane, hayatını ortaya koydu, evi basıldı.
*
PKK’lılar serbest...
Öbürleri nerede?
Emniyet Müdürlüğü’nde.
Peki, Emniyet Müdürlüğü nerede?
Vatan Caddesi’nde.
*
E boşuna demiyorlar...
Her şey vatan için!
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz Özdil:
Perşembe, 18 Mart 2010 15:18
"Nazi Almanyası'na döneriz!.."
Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Başbakan'ın tartışma yaratan "100 bin kaçak Ermeni'yi sınırdışı ederiz" açıklamasını yorumladı; "Bu çağdaş tehcir olur" dedi.
CNN TÜRK'te yayınlanan Medya Mahallesi programında Ayşenur Aslan'ın sorularını yanıtlayan Özdil'in açıklamalarından çarpıcı bölümler şöyle:
- Konu 'Bizim insanımız işsizken elaleme niye iş veriyoruz?' noktasına gitmemeli. En tehlikeli boyut bu. 'Ermeniler gelmiş, işimizi alıyorlar'a girersek, Nazi Almanyası'na döneriz.
- Kaçak Ermenilerle konuştuğumuzda yüreğimiz parçalanıyor. Pırıl pırıl insanlar. Burayı vatan bellemiş çalışıyorlar. 'Türklerden iyilikten başka bir şey görmedik' diyen insanlar.
"Başbakan kendini ihbar ediyor"
- Ermenileri kovmadığımızı kanıtlamak için Ermenileri kovuyoruz. Tehcir yapmadığımızı kanıtlamak için çağdaş tehcir yapıyoruz. Komedi. Kaçak çalışandan çok çalıştıran suçlu. Bunların burada olduğunu biliyoruz. Kendini ihbar eden bir başbakan var.
"İşportacı gibiyiz"
- Ermeni politikamız yok. İşportacı gibi davranıyoruz. Ahali unutunca elçiyi geri gönderiyoruz.
- 'Kaçak Ermenileri kovarız' diyerek, kendi vatandaşımız olan Ermeni kökenlileri rencide ediyoruz.
- 'Konuyu tarihçilere bırakalım' demek palavra. Bunu tarihçiler çözemez. Türk tarihçi başka, Ermeni tarihçi başka söyler. Bu tarihi değil, siyasi değil, hukuki bir mesele.
"Benim çözüm önerilerim..."
1. Hükümet, Dışişleri Bakanlığı'na dışarıdan atama yapabildiğine göre, CHP veya MHP'den dışişleri bakanı lazım. Hükümet yine sürsün. Çünkü gördüğüm kadarıyla bu partilerde daha yetkin diplomat kökenli siyasetçiler var.
2. Rahmetli MHP milletvekili, eski diplomat Gündüz Aktan, konunun hukuki olduğunu ve Lahey Adalet Divanı'nda halledilmesi gerektiğini söylerdi. Bence de böyle çözülmeli. (cnnturk.com)
http://www.haberiniz.com/index.php?o...por&Itemid=172
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
12 Mart 2010
Rampaların ustasıyım kozmiklerin hastasıyım
Ankara'da yol kestiler, Türk “Silahlı” Kuvvetleri'ne ait “silah” yakaladılar iyi mi... Manşetlerinden soruyorlar, bu “silah”ların Türk “Silahlı” Kuvvetleri'nde ne işi var!*
155'e esrarengiz telefon geliyor mesela...
- Etimesgut tank dolu.
- Kimsiniz?
- Bir dost.
*
Ve, diyorlar ki:
“Kamyonla bomba mı taşınır?” *
Ya neyle taşınır?
*
Bu sefer diyorlar ki:
“Sivil kamyonla mı taşınır?”*
Birincisi, yeni değil, teee 1990'dan beri, yani 20 senedir sivil kamyonla taşınıyor. (Genelkurmay'ın bu konuda sana bilgi vermemesi ayıp gerçekten...) İkincisi, sivil kamyon kullanmasınlar ama, Erzincan'da askeri kamyonları test etmek için şurdan şuraya götürdüler diye, kamyonların komutanını “darbecilik”ten ifadeye çağırmadılar mı?
*
Bu sefer de diyorlar ki:
“Peki, niye trenle taşınmadı?”
*
Kardeşim, burası Almanya değil ki, her tarafın demiryolu olsun... İlla trenle getireceksen, mecburen Aydın'a kadar gene kamyonla taşımak zorundasın... Çünkü, Muğla'dan Ankara'ya tren yok. Aslına bakarsan, Muğla'da tren yok... Seni üzmek istemem ama, ray bile yok!
*
(Muğla'da hakikaten tren garı yok mu, dersen... Var. Dalaman Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün bahçesinde var! Çünkü, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa ava çok meraklıymış... Dalaman o zamanlar ideal av yeri... Tapusu da Mısır Hidivi'nin... 1903 senesinde, iki tane bina ısmarlamış, “Dalaman'a av köşkü yapın, İskenderiye'ye de gar binası yapın” demiş. Yapmışlar... Ama küçük bi hatayla... Planları karıştırıp, garı Dalaman'a, av köşkünü İskenderiye'ye dikmişler... Şimdi gidin bakın İskenderiye'ye, tren yolunda av köşkü duruyor, Dalaman'da ineklerin arasında tren garı!)
*
Gülüyorsunuz ama, Türk “Silahlı” Kuvvetleri'nde “silah”ın ne işi var diye soran arkadaşlar, işte bunların torunları.
*
Ya da ne bileyim...
Patlatın bi ihbar mektubu:
“Mürted'e dikkat...
Uçakları da var bunların.”
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Hukuku niye sevmiyorlar
? 26.Mart.2010, Cuma
“Mayınlı araziyi el âleme verelim” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “YÖK kadrolarına kimi istersek, onu alırız” yönetmeliği çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti.
“Maaşlı çalışanlar kümesteki yolunacak kazdır, bunların gelir vergisini artıralım” dediler, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Orman arazileri boş boş duruyor, oralara otel kurulsun” kararı aldılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Türkler kerizdir, tahvil gelirlerine yüzde 10 stopaj ödesin, yabancılar canımız ciğerimizdir, hiç ödemesin” uygulaması başlattılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Askeri yargıyı boşver, tanımayız” düzenlemesi yaptılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Memur ölene kadar çalışsın, çok istiyorsa, öldükten sonra emekli olsun” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Yabancı gelsin, canı ne kadar çekiyorsa o kadar toprak alsın” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Herkesin telefonu dinlensin, bu işin denetlemesini, Başbakan kimi görevlendirirse o yapsın” hükmüne vardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Memur kessin sesini, topluca şikâyet başvurusu yapmaya kalkarlarsa maaşları kesilsin” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Milli park hikâyedir, çevre raporuna filan gerek yok, nerede altın varsa, orayı siyanürlesinler” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Çiftçilik belgesi olmuş olmamış hiç önemli değil, ben kafama göre, kime istiyorsam ona tarımsal destek vereyim” dediler, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Erkek yapıyorsa çapkınlıktır, kadın yapıyorsa
zinadır” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti.
*
“Ahali uyanmadan GDO sokuşturalım” yönetmeliği çıkardılar, Danıştay durdurdu. “Kanun benim... İstediğim hâkimin, savcının telefonunu dinlerim” yönetmeliği çıkardılar, Danıştay durdurdu. “Devlete ait arazileri canım kime istiyorsa ona tahsis ederim” dediler, Danıştay durdurdu. “Enflasyon oranı filan beni ırgalamaz, belediye otobüsüne yüzde 30, yüzde 50, istediğim kadar zam yaparım” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Sınava gerek yoktur, liyakate ben karar veririm, kimi istiyorsam onu milli eğitim müdürü yaparım” dediler, Danıştay durdurdu. “İşime gelmeyen, biat etmeyen eczacının sözleşmesini feshederim” hükmüne vardılar, Danıştay durdurdu. “Elde avuçta ne varsa sattık zaten, Seydişehir Alüminyum'u da satalım” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Doktorlar ukalalık yapmasın, alayını taşeron yapalım, mal gibi kiralayalım” dediler, Danıştay durdurdu. “Maç başladıktan sonra kuralı değiştirelim, imam hatipler bu seneki sınava farklı katsayıyla girsin” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Tekel'i şakır şakır yabancıya sattık, bu işçileri ya kapının önüne koyalım ya da köle gibi çalışsınlar” hükmüne vardılar, Danıştay durdurdu. “Şeker fabrikalarını da Tekel gibi yabancıya satalım, nasıl olsa işçilerini 4C yaparız” dediler, Danıştay durdurdu. “Öyle her yerde içki içilmesin, sarhoş bunlar, karantina bölgeleri yapalım, vebalı gibi orada içsinler” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Özürlülerin ne kadar özürlü olduklarını nüfus cüzdanlarına yazalım, kimliğini gösterdiğinde bilelim ne kadar özürlü olduğunu” yönetmeliği çıkardılar, Danıştay durdurdu. “İlköğretim çocuklarına okutmak için, içinde Atatürk'ün olmadığı Türkçe kitabı” yaptılar, Danıştay durdurdu.
*Örnek çok.
*
E niye sevsinler ki hukuku?
-
Yumruk
Yumruk
Kimse kimseye vurmasın.
Kimsenin burnu kanamasın.
Afrika'da açlık olmasın.
Yoksul insan kalmasın.
Nükleer silahlar çöpe atılsın.
*
Uzatabiliriz listeyi...
Söylemesi kolaydır çünkü.
*
Suya sabuna dokunmadan, “sağduyu” çağrısı yapabiliriz mesela... Nasıl olsa, bol keseden yapılan sağduyu çağrıları maaştan kesilmiyor. Veya, saldırgan kahveciymiş diye, ne şekerli ne sade bana müsaade deyip, bu mevzunun kenarından kenarından sıyrılabiliriz yılışıkça...
Ya da, entel dantel barlarında kafası karışmış kızlara şirin görünmek için
“esefle kınıyorum” da diyebiliriz.
*
Ama...
Bu tür köfte lafların, kafası karışmış kızlar dahil, kimseye faydası olmaz.
*
Soralım dolayısıyla... Bu ülkenin çocuklarına ateş edip öldürmek “demokratik hak” kabul ediliyorsa, parti liderine girişmek niye “ırkçılık” oluyor?
*
Mayın demokrasiyse...
Yumruk niye faşizm?
*
Dün seyrediyorum televizyonu, papyonlu bir arkadaş, “İzmir-Bursa hattında, Trabzon-Samsun hattında tehlikeli yapılanmalar var, oralara dikkat” diyordu...
“Hakkâri-Diyarbakır hattı”nda olan ne peki? Oraya dikkat çekmeye gerek yok mu, Allah'ın papyonu?
*
Bir tanesi de “İlk kez bir parti liderine saldırılıyor” diyordu...
Mesut Yılmaz'ın burnunu kırmadılar mı?
Demirel'e yumruk atılmadı mı?
Özal'a ateş edilmedi mi?
Ecevit'e İzmir'de kurşun sıkılmadı mı?
*
Normaldir demiyorum...
Niye “ilk” deniyor?
*
Başbakan geçmiş olsun diye aramış Ahmet Türk'ü, ki aramalı... Peki, Deniz Baykal'a niye geçmiş olsun yok? Taş atmak, yumurta fırlatmak şiddete girmiyor mu? Light linç olur mu?
*
Samsun'da polisler açığa alındı, ki derhal alınmalı... Van'dakiler niye yerinde duruyor hâlâ? Kandil'den gelenlerle otobüsün üstüne çıkıp şehir turu atmadığı için mi suçludur Baykal?
*
Bu kadar soru yeter...
Cevaba gelelim.
*
Açın gazetelerin internet sayfalarını, bu haberin altına yapılan yorumları okuyun...Yumruğunu “adaletin tokmağı” yerine koyup, Ahmet Türk'ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu... Çünkü, teröristi meşru hale getiren “açılım” saçmalığı, sadece bir tarafta değil, öbür tarafta da “eşkıyayı kahraman” yapmaya başladı.
*
Hukuku guguk haline getirirsen...
“Ona göre başka, buna göre başka” işletirsen, olacağı budur.
Yilmaz ÖZDIL Hurriyet 14.04.2010
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/gost...rih=2010-04-14
Bu yazinin altina imzami atiyorum. Tepki gösterenleri de anlayamiyorum anlamak icin kendimi zorlasam da...
-
Cevap: Yumruk
06 Mayıs 2010
Yılmaz ÖZDİL
Al sana Aziz Nesin
1925'te, Atatürk henüz hayattayken çıkarılan bir kanun var, “banknotlarda cumhurbaşkanının resmi olacak” diyor... Yani, İsmet İnönü'nün Atatürk'ün resmini çıkarıp, kendi resmini koyması filan söz konusu değil... Cumhurbaşkanı'nın resmidir o paralara konan.
*
Buna rağmen, İsmet İnönü'ye vuruyor Başbakan... Aziz Nesin'in “Ey Türk Faşisti”
yazısını kanıt olarak gösteriyor.
*
Halbuki, Aziz Nesin'in “ey faşist” diye seslendiği kişi, İsmet İnönü değil... Solcu Tan Gazetesi'ne baskın düzenleten CHP'nin o günkü İstanbul Müfettişi Alaaddin Tiritoğlu.
*
Diyeceksiniz ki:
“E iyi ya işte...”
*
İyi de...
*
Süleyman Demirel katıldı o baskına, kendisi anlattı... Bunların partisinden milletvekili adayı olan Turgut Özal katıldı. İtiraf etmedi ama, katıldı diyenleri yalanlamadı, bunların elini öptüğü hocaları, Necmettin Erbakan katıldı. İTÜ öğrencileri ağırlıktaydı çünkü... Ayrıca, bu arkadaşların ha bire şiirlerini okuduğu Necip Fazıl Kısakürek de, gazeteyi basmaya gidenleri Vakit Gazetesi'nin balkonundan alkışlamıştı... Zaten, gazeteyi yağmalayanların bazıları, sonradan, “biz onların devamıyız” dedikleri Demokrat Parti'den milletvekili oldu!
*
Bağımsız Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'nin kucağına oturtulması operasyonunun ilk işaret fişeklerinden biriydi o gazete baskını... Aziz Nesin'in isyanı, bunaydı.
*
Demirel bastı.
Özal bastı.
Erbakan bastı.
Necip Fazıl alkışladı.
ABD'ye gitme rekoru kırdı...
Hâlâ “İnönü” diyor.
*
Bakın...
*
Ahlaksız bir adamdı. Silik, sıradan bir memurken, aldığı rüşvetlerle köşe oldu. Foyası meydana çıkınca, kendine dokunulmazlık sağlamak için siyasete atıldı. Yağcılık yapa yapa yükseldi, rüşveti her yere bulaştırdı, yalanlarıyla ahaliyi birbirine düşürdü, belediye başkanı oldu. Namuslu insanları birer ikişer harcadı, iftira ata ata, üstlerine basa basa, milletvekili seçildi. Öyle yüzsüz, öyle utanmazdı ki, kendisini suçlayanları hain, kendini vatansever ilan etti.
*
Zübük bu.
*
Aziz Nesin bunu da yazdı.
*
İsmet İnönü müdür Zübük?
*
Hadi diyelim, Zübük'ü es geçti...
Aynı Aziz Nesin'in “bu milletin en az yüzde 60'ı aptal” şeklindeki sözlerine de itibar ediyor mu acaba Başbakan?
-
Cevap: Yumruk
04 Haziran 2010
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr
Haddi'zatında...
6 senedir yazıyorlar...
“Barzani haddini aştı!”
*
Binlerce manşet var böyle.
*
En yetkili ağız, “Barzani haddini aştı, Türkiye'yi başka devletlerle karıştırmasın, altından kalkamaz, bedeli çok ağır olur” diye kükrüyor... O zamanlar “açılım” yapılacağından haberi olmayan değerli basınımız da, papağan gibi, ha bire giydiriyordu.
*
“Barzani yine haddini aştı.”
“Barzani gene haddini aştı.”
“Barzani tekrar haddini aştı.”
*
E baktılar ki, bizim “had” enteresan!
Aşa aşa bitiremiyor adam...
Hakaret plağını değiştirdiler.
*
“Barzani kaşınıyor.”
“Barzani kışkırtıyor.”
“Barzani tehdit etti.”
“Barzani tahrik etti.”
“Barzani kin kustu.”
“Barzani kudurdu.”
“Kukla Barzani.”
“Küstah Barzani.”
“Borazani” bile vardı.
*
Netice?
Barzani Ankara'da.
*
En yetkili ağızla görüştü...
“Dostlarla birlikteyim” dedi.
*
Çünkü...
Bi Mavi Marmara gemisi var.
Bi de “peynir gemisi...”
-
Cevap: Yumruk
http://img75.imageshack.us/img75/5676/3c24b.jpg
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'u yönetiyor (26-30 Ağustos 1922)
Haziran 2010
Yılmaz ÖZDİL
Çömelme açılımı
Çok savaş gördü bu millet...
Çömelen devleti ilk kez görüyor.
* * *
Her yer jammer dolu.
Sinyal kesiyorlar.
Ki, mayın filan patlamasın.
Havada üç tane Kobra var.
Tam teçhizatlı, tur atıyorlar.
Arada ısı bombası fırlatıyorlar.
Ki, roket gelirse hedefi şaşırsın.
Yüzlerce bordo bereli etrafta...
Araziye yayılmışlar, eller tetikte.
Kum çuvallarıyla çevrili siper...
Ardında, çömelmiş Başbakan.
Ve, Genelkurmay Başkanı.
Ki, mıhlamasınlar.
* * *
Moral vermek için yapılan ziyaretin, moral bozucu fotoğrafıdır bu.
* * *
Kimseyi rencide etmek maksadıyla yazmıyorum; ben de olsam, ben de çömelirim... Çünkü, elimizi kolumuzu sallaya sallaya girdiğimiz Irak topraklarına, kendi topraklarımızdaki kum çuvallarının ardından çömelerek bakabiliyoruz bugün anca.
* * *
Ankara’da yıllardır yan gelip yatarken, dizlerinin üstüne çökmüş örgütün, yeniden ayağa kalkmasına göz yummanın neticesidir bu... Kahramanlarımıza vatan haini muamelesi yapıp, içeri tıkarken, “güzel şeyler oluyor” deyip, teröriste havai fişek fırlatmanın, şımartmanın neticesidir. Şeref madalyalı subaylarımız kendi kafasına sıkarken, utanmadan sırıtmanın... “Camilerimizi bombalayacaklar, bize suikast yapacaklar” iftirasıyla cahil cüheladan oy toplayıp, elinde roketle gezenleri gizli gizli affetmeye çalışmanın bedelidir. Adamlar harıl harıl memleketin yollarına mayın döşerken, şarkıcılarla türkücülerle şov yapmanın, 4-4-2’yle mi yoksa 3-5-2’yle mi hallederiz bu meseleyi diye, futbolcularla top sektirmenin bedelidir.
* * *
Bir taraftan “kardeşim” diye bağrına basacaksın Barzani’yi... Öbür taraftan “taşeron bunlar” deyip, kum çuvallarının ardından çömelerek bakacaksın Barzani’nin topraklarına.
* * *
Nasıl gezebiliriz ki ayakta?
-
Cevap: Yumruk
http://i.milliyet.com.tr/SonDakikaHa...ni-708380.Jpeg
24 Haziran 2010
Yılmaz ÖZDİL
Türkan Saylan'ın damadı şehit oldu
Bir varmış, bir yok'muş...
Muş'ta bir köy evi, 40 kişi birlikte yaşıyor'muş, dede, babaanne, amcalar, yengeler, çocukları, ana, baba, bi de Elif...
Memleketi idare ediyor'muş gibi yapanlar için, ha varmış ha yok'muş.
* * *
Hayaller kuruyor'muş, öğretmen olmak istiyor'muş Elif ama, okutulmuyor'muş, hatta az daha 16'sında evlendiriliyor'muş, Allah'tan hala oğlu mert çocuk'muş...
Beşik kertmesi bozul'muş.
* * *
Ve, mucize ol'muş...
Muş'a gelen Profesör Türkan Saylan, öğretmenleri vasıtasıyla Elif'i bul'muş, elinden tut'muş, babasıyla konuş'muş, aile ikna ol'muş, Elif “kardelen” ol'muş.
* * *
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin bursuyla Gazi Üniversitesi'nde oku'muş, öğretmen ol'muş, böylece hem kardelen, hem çalıkuşu ol'muş... Ki, yaşıdır, kalbi pır pır çarpıyor'muş, İzmirli Çağlar'a âşık ol'muş, yuvasını kur'muş, kızları ol'muş...
Eylül doğ'muş.
* * *
Uzman çavuş'muş Çağlar, kırsalda vuruş'muş, kendisiyle birlikte Mardin'e gelen ve oradaki kardelenlerin açmasına yardımcı olan, hatta reklamlarında oynayan Elif'iyle gurur duyuyor'muş... Ardından tayin savur'muş, kahraman eşiyle el ele tutuş'muş Elif, kaderine uç'muş, İstanbul'a kon'muş... Sonrası malum, hain pusu kur'muş, Çağlar şehit ol'muş.
* * *
Masal gibi anlatıyorlar bunları.
Utanmadan.
Sanırsın çok üzüldüler.
* * *
Halbuki ne diyorlardı, 30 bin Elif'i kurtaran, mübarek kadın Türkan Saylan için?
“PKK'ya burs veriyor'muş!”
“Atatürk'ün PKK'lı kızı!”
“Terörist yetiştiriyor'muş!”
* *
Masala nokta koymak lazım.
* * *
PKK kalleş ama...
Bu iftiracılar hakkaten puştmuş!
-
Cevap: Yumruk
21 Ağustos 2010
Yılmaz ÖZDİL
Anında görüntü!
“PKK itirafçısı” gazetelere konuştu, o albay 8 kişiyi öldürüp gömdü dedi, o albaya “anında” 8 defa müebbetle dava açıldı; PKK'yla çatışırken vurulup tekerlekli sandalyeye mahkûm olan onur madalyalı o albay, onuruna yediremedi, kendi canına kıydı...
“PKK itirafçısı” Kızıltepe'de öldürülen albayı aslında öbür albay öldürttü dedi, cinayetle suçlanan albaya “anında” 9 defa müebbet istendi...
“PKK itirafçısı” kitabevine bombayı atanlar şunlar şunlardır dedi, şunlar şunlar denilen astsubaylar “anında” hapse tıkıldı...
“PKK itirafçısı” o albay bizi koruyor dedi, o albay “anında” tutuklandı...
“İtirafçı gizli tanık” her şey onun başının altından çıkıyor dedi, Başsavcı “anında” içeri atıldı..
.
“İtirafçı gizli tanık” orgeneral darbe yapacak dedi, orgeneral “anında” sanık oldu...
“İtirafçı gizli tanık” bunlar çete dedi, gazeteciler profesörler rektörler sendikacılar generaller doooğru Silivri'ye... Hava Kuvvetleri Komutanı'na “İtirafçı ol, kurtul” teklifi yapıldı...
“PKK itirafçısı” Genelkurmay Başkanı'nın oğluyla kankayım, tayinlerde bize kıyak yapıyor dedi, vaaaayyy diye 9 sütuna manşet yapıldı, sonra aynı itirafçı çıkıp, yazılanların hepsi yalan dedi, tek sütun haber bile yapılmadı...
“İtirafçı gizli tanık” mektup yazdı, bunlar aslında PKK'lı, amirallere suikast yapacaklar dedi, yarbay kendi kafasına sıktı, Karşıyaka Mezarlığı'na, teğmenler “anında” demir parmaklıkların arkasına, Hasdal Cezaevi'ne...
“PKK itirafçısı” tuğgenerali bi asker öldürdü, öldüren askeri de bi başka asker öldürdü, neden öldürdüklerini öğrenemedim, araştırıyorum dedi, o dönemin bütün subayları “anında” sorguya alındı.
*
“PKK elebaşısı” Murat Karayılan, “Öcalan'la konuştular, ateşkes ilan ettik. Aslında Öcalan aradan çekilmişti, karşı taraftan diyalog talebi gelince, önderimiz bir fırsat daha verdi” dedi.
*
AKP “anında” açıklama yaptı.
“Külliyen yalan” dedi.
“Provokatör bu” dedi.
21 Ağustos 2010
Anında görüntü (2)
22 Ağustos 2010
“PKK itirafçısı” gazetelere konuştu, o albay 8 kişiyi öldürüp gömdü dedi, o albaya “anında” 8 defa müebbetle dava açıldı; PKK'yla çatışırken vurulup tekerlekli sandalyeye mahkûm olan onur madalyalı o albay, onuruna yediremedi, kendi canına kıydı...
“PKK elebaşısı” Murat Karayılan, “Öcalan'la konuştular, ateşkes ilan ettik. Aslında Öcalan aradan çekilmişti, karşı taraftan diyalog talebi gelince, önderimiz bir fırsat daha verdi” dedi.
*
AKP “anında” açıklama yaptı.
“Külliyen yalan” dedi.
“Provokatör bu” dedi.
*
Zurnanın son deliği değil...
İstihbarat Daire Başkanlığı yapan ve şu anda Eskişehir Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcı, kitap yazdı, “cemaat örgütü”nün emniyeti ve yargıyı ele geçirdiğini, Ergenekon, Balyoz, Erzincan'dan Baykal'a kurulan tuzağa kadar, hepsinde bu arkadaşların parmağı olduğunu iddia etti... Hanefi Avcı'ya “anında” soruşturma açıldı.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/gost...rih=2010-08-22
-
Cevap: Yumruk
Yılmaz Özdil'in ırkçı yaklaşımını eleştiren Oral Çalışlar'ın yazısı aşağıda;
http://www.medyaradar.com/haber/medy...leri-acti.html
-
Cevap: Yumruk
- Yav bırak Mustafa abi yaa, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına!
- Ama işgal zırhlıları…
- Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını filan… Gün gelir, memleketin malını mülkünü tapusuyla İngiliz’e satar bunlar.
- Yok canım!
- Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.
- Ama ahval ve şerait…
- Güzel abim yaranamazsın… Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa Samsun’a gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz ağlıycaklar, sonra gene “Son Osmanlı Padişahı” diye pankart açacaklar, mezarında dönücen.
- Saltanat kalsın diyosun yani…
- Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenlik vereceğine, iki çuval kömür ver, daha iyi… Aha buraya yazıyorum, açlıktan nefesleri kokarken padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi deme.
- Efkárlandım be…
- Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel yaparlar, keş gibi gösterirler seni haberin olsun.
- Hal çaresi nedir peki?
- Al padişahın kızını, yırtalım.
- Millet ne olacak?
- Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.
- Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı, kendi lisanları olmasın mı, şıhlara şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?
- Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım dalgamıza, iş çıkarma başımıza…
- İyi de, yazık olmaz mı?
- Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur… Bazıları sana inanacak, etkilenecek, senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin malını Arap’a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine Ne Mutlu Türküm Diyene dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler… Yorma ahaliyi, kula kulluk edelim, rahat edelim.
- Yok arkadaş, ben bi deniycem.
- E sen bilirsin.
Yılmaz Özdil
19 Mayıs 2009
-
Cevap: Yumruk
Fevzi
Fevzi Budak.
Erzurum Milli Eğitim Müdürü...
AKP iktidar oldu, 2003’te görevden alındı, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (Bir)
*
Beş gün sonra...
Görevden alındı, Şırnak’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (İki)
*
Bir gün sonra...
Görevden alındı, Ankara’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (Üç)
*
Bir gün sonra...
Görevden alındı, Muş’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (Dört)
*
Beş gün sonra...
Görevden alındı, Ankara’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (Beş)
*
Bir ay sonra...
Görevden alındı, Kütahya’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (Altı)
*
Bir ay sonra...
Görevden alındı, Çanakkale’ye gönderildi, mahkemeye başvurdu, Erzurum’a geri döndü. (Yedi)
*
Üç ay sonra...
Görevden alındı, İstanbul’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri gönderildi. (Sekiz)
*
(Başbakanımızın askerlik arkadaşı olan AKP milletvekili adayı, üç defa, Fevzi Budak’ın yerine Erzurum Milli Eğitim Müdürü yapıldı... Gözünü budak’tan sakınmayan Fevzi, üç defa mahkemeye başvurdu, başbakanımızın askerlik arkadaşını üç defa görevden aldırdı!)
*
(Fevzi Budak, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necat Birinci’yi şikayet etti. Yargıtay, Necat Birinci’yi görevini kötüye kullanmaktan beş ay hapis cezasına çarptırdı, para cezasına çevrilerek, ertelendi. Necat Birinci, AKP’den
İstanbul Milletvekili yapıldı.)
*
(Fevzi Budak, Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik’i altı defa manevi tazminata mahkûm ettirdi. Kazandığı tazminat miktarı, faizleriyle birlikte 100 bin lirayı buldu.)
*
Üç ay sonra...
Görevden alındı, Ankara’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (Dokuz)
*
Beş ay sonra...
Görevden alındı, İstanbul’a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum’a geri döndü. (On)
*
(Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürü, kendisini camiada küçük düşürdüğü iddiasıyla Fevzi Budak hakkında soruşturma açtı. Ancak, mevzuata göre, sicil raporunun altı ay birlikte çalıştığı amiri tarafından hazırlanması gerekiyor... Fevzi Budak altı ay bir yerde kalamadığı için, rapor hazırlanamadı! Meslekten atılamadı!)
*
Üç ay sonra...
Görevden alındı, Ankara’ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, gene haklı bulundu, gene Erzurum’a geri döndü. (On bir)
*
Dün...
Fevzi Budak tutuklandı!
*
Erzincan Başsavcısı’nı içeri tıkan Erzurum Savcısı tarafından ifadesi alındıktan sonra, dolandırıcılık ve yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hapse gönderildi.
(Aha bu da on iki)
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/gost...rih=2010-09-04
***
Bu iktidar HUKUKEN sonuç alamadığı KARŞITLARINI hukuk dışı yollarla cezalandırıyor...
Bu iktidar Tuncay Özkan hakkında 402 dava açtı.. Hukuken sonuç alamayınca onu ERGENEKON Kuyusuna attı..
Adil Serdar Saçan hakkında 250 dava açtı; başarılı olamayınca onu da Ergenekon Kuyusuna attı..
Fevzi Budak, o bir gerçek Atatürkçü, o bir cesur yürek...
O yüzden HUKUKEN cezalandıramadıklarını ÖZEL YETKİLİ(!) savcılarına havale ediyorlar..
-
Cevap: Yumruk
Biz kimiz?
Açılıma karşı çıkanların “vampir” olduğunu açıklamıştı Sayın Başbakan...
*
“İki cihanda lekeli” aynı zamanda.
*
Teröristlerin üstü açık otobüsle tur atmasına karşı çıkanlar kimdi? Anaların ağlamasını isteyen “vicdansız”lar, şehit cenazesi gelsin isteyen “hasta kafa”lar...
İzmirliler zaten “gavur faşist.”
*
Seçim isteyenler “hain...”
Cumhurbaşkanı’na karşı çıkanlar:
“Bu memleketten git”sin!
*
Malın mülkün yabancıya satılmasına karşı çıkanlar “sermaye ırkçısı...”
*
Van münüt’ten önce Davos’a karşı çıkanlar için aynen şöyle demişti: “Hazımsız tipler” var, Davos’un
kıymeti harbiyesi olmadığını söyleyenler var, “şizofren tipler” bunlar.
*
Yüksek vergiye karşı çıkanlar, alışmış “kudurmuş”tan beter... Kart faizlerine karşı çıkanlar, kusura bakmasınlar, “dürüst gözüyle bakmam” onlara... Tekel işçileri “yetim hakkı yemeye çalışan” hortumcular... Sendikalar “yalancı” inanmayın, Deniz Feneri’ni yazanlar “iftiracı” sakın almayın!
*
Taaa 51 senedir giremediğimiz AB’ye karşı çıkanlar “vizyonsuz, cahil...”
Seçim arefesinde avanta buzdolabı dağıtılmasına karşı çıkanlar “çirkin.”
*
Hukuka müdahale edilmesine karşı çıkanlar “Ergenekoncu...” Yapmak istedikleri Anayasa değişikliğine karşı çıkanlar “beyinsiz...” Aşçı erlerin suikastına inanmayanlar “soytarı...”
*
CHP’nin “geçmişi lekeli...” Baykal “cibilliyetsiz, çete avukatı...” MHP “seviyesiz, densiz, ahlaksız, müfteri...” Ya Bahçeli? “Onu tıp dünyasına havale ediyorum...”
*
Subaylara iftira atılmasına karşı çıkanlar “darbeci zihniyet...” Vatandaştan vazgeçtik, Yargıtay’ın telefonlarının dinlenmesine karşı çıkanlar “kirli senarist...”
*
Arınç’a karşı çıkana “tuuuu!”
Satılmayan gazetecilere “yuhhh!”
*
“Fiş”lendiğimizi öğrenmiştik.
*
En son ne öğrendik?
Ya bunlardansın...
Ya “kanı bozuk.”
*
Benim bi de sütüm bozuk...
Valide de Atatürkçü çünkü
26 Şubat 2010
Yılmaz ÖZDİL
-
Cevap: Yumruk
16 Nisan 2010
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr
Susma sustukça...
“Ailem çiftçiydi. Adapazarı’nda köyde doğdum. Elektriği suyu yoktu. İlkokulda beş sınıf birlikte okuyorduk. Ortaokulu İstanbul’da amcamın yanında okudum.
Dayım Ankara’da toplum polisiydi, sınava gir dedi, Polis Koleji’ni kazandım. Devletin ekmeğiyle büyüdüm. Ayakkabıyı orada gördüm. Diş macununu, bornozu ilk orada gördüm. Hatta çok ilginçtir, sınava girerken 44 kilo olmam gerekiyormuş, basküle çıktım, bir kilom eksik... Çocuğum tabii, korkuyorum... Bir amca geldi, sınav kuruluna bağırdı, beni kolumdan tuttu, kantine götürdü, iki tane kola içirdi, geri getirip basküle çıkardı, kilom tam geldi... ‘İşte kazandı’ dedi. Meğer kolejin müdürüymüş, tanımam etmem, rahmetli sayesinde polis oldum.”
*
Hiç tanımadığı adaletli bir emniyet mensubu sayesinde polis olan bu gariban çocuk kim?
*
Az sabır...
*
“Akademi’de çok kaliteli hocalarla eğitildik; Hukuk Fakültesi’nden, Siyasal’dan profesörler geliyordu. 70’li yıllar, sıkıntılıydı... Polisler sağcı solcu diye bölünmüştü. Güvenlik zafiyetine yol açıyordu. Polisin güvenilirliği zedelendi. Hükümetler değişiyor, odacıdan müdüre tüm polisler sürülüyordu. Baba diye baktığımız devlet, evlatlarını öz ve üvey diye ayırıyordu. O dönemki tayinleri yapanlar, şimdi sağda solda avukatlık yapıyor; yine de canları
sağ olsun.”
*
Bu sözlerin sahibi, Ankara’da, Ordu’da, Erzurum’da, Hakkâri’de, Batman’da, Denizli’de görev yaptı. Karakolda da çalıştı, istihbaratta da... Lisan öğrenmeye ABD’ye giden ilk ekiptendi. Hırsızlığa da baktı, teröre de... Polis Akademisi’nde ders verdi. Hücreevi de bastı, bar pavyon da... Lojmanı karakolun üst katında olmasına rağmen, bir hafta evine gidemediği, çocuklarını günlerce göremediği dönemler oldu. Sadece işini yaptı, daima takdir edildi, hep yükseldi, sicili tertemiz... Dev-Yol, Dev-Sol, İBDA-C, Hizbullah, PKK’yla mücadele etti.
*
İyi de kim?
Az daha devam...
*
“Terörün sağcısı solcusu olmaz. İnsan öldüren, siyasi amaçla yapıyorsa bu işi, teröristtir.”
*
“İBDA-C’yle Hizbullah’la karşılaştığımızda şaşırdık. Polisin o zamanlar, dini referans alan örgütler hakkında bilgisi yoktu. Kimdir, nasıl yaşarlar, nasıl örgütlenirler, bilmiyorduk. Camileri okul yaptılar, çocukları aşıladılar.
Doğu’da yeşerip, Batı’ya ilerlediler. İnanılmaz profesyoneldiler. Kavramları yerli yerine koyabilmek için aylarımızı yıllarımızı harcadık.”
*
Gaffar Okkan adı geçince, gözleri doluyor... Bölgeyi anlatmaya devam ediyor.
*
“Sorunun sosyolojik boyutu var. Her sakallı bunlardandır, her Kürt PKK’lıdır demek çok yanlış... Vatandaş, potansiyel tehlike olarak görülmemeli. Biz gençken, bunları görünce terörist, onlar bizi görünce faşist diye bakıyordu. Böyle bir yere varmak mümkün değil. Devlet olarak kollarımızı herkese açmalıyız. Vatandaşın tümünü kucaklamalıyız.”
*
“Doğal gelişime izin verirsek, her şeyin hallolacağını düşünüyorum. Otuz yıllık meslek hayatımda, bu düşüncemi doğrulayan yüzlerce olay gördüm. İnsanları anlamak lazım. Topluma saygı göstermek lazım. Her şeye rağmen, ülkemin geleceğini
parlak görüyorum.”
*
Evet... Kimdir?
*
Samsun Emniyet Müdürü Muzaffer Erkan... Görevden alınan emniyet müdürü.
*
Yukarıdaki sözlerini, 2005 yılında, Polis Bilimleri Dergisi için yapılan “Türkiye’de Terör Üzerine Sözlü Tarih Çalışması”ndan aldım.
*
Tanımam etmem...
*
Bu polisi yediler.
*
Köyden çıkan, namuslu polisler tarafından elinden tutulan, devleti baba bilen, hayatının tamamını kelle koltukta yaşayan, evlatlarına haram lokma yedirmeyen... “Sorunun sosyolojik boyutu var, insanları kucaklamalıyız” diyen polisi, yediler.
*
Söyledik...
Böyle bu işler.
Gazeteci, prof, sendikacı, hukukçu, işadamı, asker...
Sıra namuslu polise geldi.
-
Cevap: Yumruk
08 Eylül 2010
Yılmaz ÖZDİL
Yeni başlayanlar için referandum... Madde madde
Aylardır anlatılıyor... Hâlâ “hangi maddeleri oylayacağız?” diyen var.
İzah edeyim.
¡
Memur maddesi: Kamu Personeli Seçme Sınavı yapıldı, dini imanı dilinden düşürmeyen cemaatçi arkadaşların soruları arakladığı, kul hakkı yemeye utanmadıkları ortaya çıktı.
¡
Eğitim maddesi: Üniversite sınav sorularının takunyalılara sızdırıldığı, kendi dershanelerine servis edildiği, milyonlarca evladımızın geleceğini çaldıkları ortaya çıktı.
¡
Güvenlik maddesi: Polis Akademisi sınavında soruların zimmete geçirildiği, tarikatçılara ezberletildiği, uzun lafın kısası, hırsızların polis olmaya çalıştığı ortaya çıktı.
¡
Eşitlik maddesi: TRT'ye personel almak için sınav yapıp, sonuçları internetten yayınladılar, ancak, torpil taleplerini silmeyi unuttular, böylece, kazanan isimlerinin yanında “şu müdür tanıyor, bu müdür kefil” gibi notların düşüldüğü ortaya çıktı.
¡
İşçi hakları maddesi: AKP'li belediye itfaiyeye alınacak üç personel için sınav yaptı, yüzlerce aday “belgen eksik” diye sınava sokulmadı, “prosedürü uyguladık” dendi, sonuçlar bi açıklandı, başkanın oğlu ve kayınbiraderiyle, zabıta müdürü oğlunun kazandığı ortaya çıktı.
¡
Ekonomi maddesi: Kamu bankası sınav yaptı, müfettişler aldı, boru değil, müfettiş bu, sahtekârları yakalayacak, 80 puan alanlar girecekti, 70 alanlar dolduruldu, rezalet ortaya çıkınca, bilgisayarın hata yaptığı söylendi... Bir başka kamu bankası müfettişler aldı, sınavı hazırlayan özel üniversitenin aynı soruları daha önce bir başka kamu kurumunun sınavında sorduğu ortaya çıktı, suçüstü enselenen üniversite “ayy çok pardon” dedi.
¡
Sağlık maddesi: Sağlık Bakanlığı Unvan Sınavı yapıldı, 20 soru iptal edildi, 17 sorunun cevap şıkları değiştirildi, zaten 50 soru vardı birader, belli ki unvanı yükseltilmek istenenler buna rağmen becerememişti, sonuçlar bir hafta geç açıklandı, rezaletin ayyuka çıktığı ortaya çıktı.
¡
Spor maddesi: Çok örnek var, birini anlatayım, Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi Yüksek Okulu'nda sınav yapıldı, kazananların listesi açıklandı, sonra o liste indirildi, başka liste asıldı, kazanıp kayıt yaptıranlara “siz kazanamadınız” dendi, kazanamayanlar kayıt edildi, savcı “oha artık” demek zorunda kaldı, mahkemenin yürütmeyi durdurduğu ortaya çıktı.
¡
Sendika maddesi: Eğitim Kurumu Müdürlüğü sınavı yapıldı, soruların iktidara yakın bi sendikanın çalıştayında sorulan sorular olduğu, o sendikadan olanların kazandığı ortaya çıktı.
¡
Din maddesi: Diyanet İşleri Başkanlığı vaizlik, Kuran kursu öğreticiliği, müezzinlik sınavı yaptı, başarılı olan adaylar başarısız ilan edildi, başarısız denilen adaylar mahkemeye başvurdu, olmayacak duaya amin denildiği, sınavın iptal edildiği ortaya çıktı.
¡
Netice itibariyle...
¡
Son 4-5 senede, vatandaşların geleceğiyle alakalı olup, seçenekli şıkları bulunan her sınavda, hukuken tespit edilmiş “yamuk” olduğuna göre, pazar günü cevabı aranması gereken asıl soru şudur... Hukuk sınavı referandumda katakulli olmayacağının garantisini kimse verebilir mi?
a, evet
b, hayır
-
Cevap: Yumruk
Yılmaz ÖZDİL
Tıpkı
Ahali “evet” dedi.
HSYK reformu yapıldı.
*
Bismillah.
20 makam aracı alındı.
Hepsi sıfır kilometre.
Henüz 2010’dayız.
2011 model alındı.
*
Yeni bina verildi.
Gerçi sıkış tepiş olacak.
Çünkü, 20 üye çalışacak.
Bina anca 17 katçık.
*
Odalar tefriş edildi.
Hepsine sekreter verildi.
Hepsine şoför verildi.
2’şer bin lira zam yapıldı.
*
Atatürk’e gittiler dün, Anıtkabir’e, önde Adalet Bakanı’nın Alman Mercedes’i, arkasında konvoy halinde 20 tane Fransız Renault... Plakalar seri, 06 DE 71 küsur, 06 DE 71 küsur, 06 DE 71 küsur... Bahçeye park ettiler yan yana, bi saydılar ki, 20 tane 06 DE 71 küsur...
*
Panik çıktı!
*
“Kardeşim, Bakan ve Müsteşar dahil, 22 üyeyiz, Mercedes burda, 20 tane Renault da burda, 22’nci nerede? Yoksa, protesto edip, gelmeyen mi var?” endişesi yaşandı.
*
Meğer.
Müsteşar Audi’siyle gelmiş.
*
(HSYK üyeleri yeni oldukları için bilmiyorlar haliyle... Bizim Adalet Bakanlığı Müsteşarları hep Audi A6’ya biner. Emekli olduğunda da, götürür. Yeni gelene yeni Audi alınır.)
*
Neyse. Atatürk’e çelenk bıraktılar, sonra hep beraber geri döndüler, önde Adalet Bakanı’nın Mercedes’i, arkasında Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın Audi’si, onun arkasında konvoy halinde 20 tane Renault. Ama, hangisi hangisine biniyor, net anlaşılamadı, camlar füme.
*
Halbuki, Fransa’yı örnek gösteriyorlardı hep bize... “Tıpkı öyle olsun” deniyordu. Netice itibariyle, ahalimiz referandumda “evet” dedi, bizim HSYK, Fransa HSYK’sı örnek alınarak inşa edildi.
*
Açtım, sordum Fransa’ya.
*
Adalet Bakanı, yerli malı kullanıyor, taaa 2006 model... Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın bırak modeli filan, makam aracı bile yok, metroyla veya servis minibüsüyle gidip geliyor.
*
Ya HSYK?
*
30 üyesi var. Sadece 2 otomobil tahsis edilmiş. Kimin işi varsa, o biniyor. Eve götüremiyorlar. Çünkü, özel hayatlarında kullanmaları yasak.
Yenge binemiyor.
*
Referandum sayesinde “tıpkı Fransa gibi olan” Türkiye’de 125 bin makam aracı bulunuyor. Fransa’da 9 bin... Sarkozy geçen ay talimat verdi, makam aracı sayısı 7 bine inecek, bakanlar iş seyahatlerinde uçağa binemeyecek, trenle gidecek...“Tıpkı bizdeki gibi” olacak yani.
*
Evet diyenlerdenseniz.
Aklınızda bulunsun.
Fransızca’da oui yazılıyor.
Vıyyy diye okunuyor!
27 EKİM 2010
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yazıyı görür görmez "Vıııyyy..." dedim. :alala
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr
Apo’nun ilk defa güzel bi önerisi var
Apo, TBMM’ye çağrı yaptı:
“Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun” dedi.
*
Aynen katılıyorum.
*
Çünkü, TBMM’de hakikaten araştırma yapılırsa, karşımıza çıkacak olan ilk hakikat... En hakikatli milletvekillerinin BDP milletvekilleri olduğu hakikatidir.
*
Mesela, mitinglerde oy isterken başka, seçildikten sonra başka konuşan BDP milletvekili gördünüz mü hiç? Var mı kendini kandırılmış hisseden BDP seçmeni?
*
Haklarında çuvalla dava var... Aralarında bir tane yolsuzluk dosyası var mı? Zimmetine para geçirmekle suçlanan, ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilen? İş takipçiliği yaparken görülen?
*
Milletvekillerimizin çoğu, kendi emriyle terörle mücadele eden kendi silahlı kuvvetlerini rezili rüsva ediyor, aşağılama gırla gidiyor... Onlar kendi silahlı güçlerine toz konduruyorlar mı?
*
Ha bire yazılıyor, kardeşi dağda, kocası dağda, yeğeni dağda filan...
Öbürlerinin oğulları askerde nerede?
*
Apo’ya “sayın” diyorlar, “sayın” muamelesi görüp, 29 Ekim resepsiyonuna davet ediliyorlar; aksi olsa, hesabını sorarlar... Eski cumhurbaşkanları “sayın” muamelesi görüp, 29 Ekim resepsiyonuna davet edildi mi? Öbür partilerden merak edip, bunu soran milletvekili var mı?
*
İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de yaşayanlar kendini test etsin lütfen... Oy verdiklerinizden kaçını tanıyorsunuz, kaçını kaç defa gördünüz? Kendi seçmenine bağıran, azarlayan, korumalarına dövdürten BDP milletvekili gördünüz mü? Niye eskortla geziyor sizinkiler?
*
Genel başkanları değiştiğinde, çizgileri değişiyor mu? Görevden alınan veya hukuken yasaklanan genel başkanın arkasına dolanıp, kral öldü yaşasın kral diyorlar mı? Aynı konuda, farklı farklı açıklama yapıyorlar mı? Birbirleriyle çelişiyorlar mı? Kafaları karışık mı?
*
Dönekler mi?
*
Anayasa’ya uymadıkları çok açık... Peki, şu CHP dahil, BDP’den daha laik parti var mı? Tarikat işlerine giriyorlar mı, işlerine-içlerine karıştırıyorlar mı? Hem eşbaşkanlık koltuğunda, hem de milletvekili sayısında, kadına pozitif ayrımcılık uygulayan başka parti var mı?
*
BDP milletvekillerinin seçim bölgesinde, ormanı haşat edip santral-köprü yapabilir misin? Diyarbakır’da liman olsa, satabilir misin? BDP’ye oy verip, icraatını gördükten sonra elim kırılsaydı diyen var mı?
*
Teröre destek veriyorlar mı?
Veriyorlar.
İşini iyi yap o halde...
Verdirme.
*
Aynen katılıyorum İmralı’dakine... Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun kardeşim, hakikatlerle yüzleşsin toplum.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz ÖZDİL
Ne ırkçıyım, ne de anti-demokrat!
GÖNÜL SOYOĞUL ile röportaj
SOYOĞUL: Seni yakından takip eden milyonlardan biriyim. Pek çok insanı ya öfkelendirdiğini ya da senin yazını okuyanların, kimilerine müthiş öfke beslediğini düşünüyorum.
SOYOĞUL: Sana yönelen iki uçlu duygu durumu; bir yanda fanatiklerin var, öte yanda da yazdıklarından nefret edenler…
ÖZDİL: Onu, oy verdiğin partiye soracaksın.
ÖZDİL: Tabii, vatandaşın böyle düşünmesinin sorumlusu da yine gazeteciler. Çünkü, mesela gazeteciyi sen polis muhabiri yapıyorsun, adam emniyet müdürü oluyor, öyle gibi davranıyor. Ya da Fenerbahçe muhabiri yapıyorsun, Fenerbahçe’nin içinden haber vereceğine Aziz Yıldırım olup Fenerbahçe’nin haklarını savunmaya başlıyor. CHP muhabiri yapıyorsun, adam CHP’nin içinden haber getireceğine anti AKP haberleri getirmeye başlıyor. Yani CHP’li gibi davranmaya başlıyor. Gazetecilerdeki bu kirlenme yüzünden, dolayısıyla okurun da kafası kirleniyor ve seni hepsiyle beraber algılıyor. İşine geldiği zaman tek tek bakıyor, işine gelmediği zaman “Medyanın hepsi böyle” diyor. Aslında temel sorun bu. “Peki, ne yapacağız?” diyor. Onu sen oy verdiğin partinin başkanına sor kardeşim! Mesela İstanbul’u sel basıyor. “Sel bastı, insanlar öldü, çünkü altapı problemi var” diyoruz. “Peki ne yapacağız?” diyor. Onu oy verdiğin belediye başkanına soracaksın. “Peki sen niye söylemiyorsun?” derse, ben onun için belediye başkanı olmuyorum. (Kahkahalar)
Ve bu yüzden, şu anda iktidarda AKP olduğu için bütün eleştirileri kendilerine algılıyorlar ama daha önceki iktidarı eleştirdiğimizde de sebep aynıydı. Sen, kardeşim bu işi yapamayacaksan, o koltuğa oturmayacaksın. O koltuğa oturuyorsan ağlamayacaksın, sorunları çözeceksin. Çözmüyorsan eleştiriyi hak ediyorsun. Bunu söyleyen de ben değilim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Sen vatandaş olarak herife oy ver, herif memleketin içine etsin, ondan sonra gazeteciye dön, “Peki ne yapalım?” Bana mı sordun angut! Sen kime oy verdiysen ona sor, ya da bir dahaki sefere ona oy verme.
SOYOĞUL: Bir durum tespiti yapıp, bu/ bu/bu diyorsun. Benim işim o, onun ötesine karışmam kardeşim diyorsun yani?
ÖZDİL: Evet, benim işim o. Mesela, şu da bir eleştiri, ilk bakışta mantıklı gibi, “Peki hiç mi güzel bir şey olmuyor?” Güzel olan şeyleri benim gazetem yazmıyor mu? Yazıyor. Ben de mi ayrıca yazmalıyım, hepimiz mi yazmak zorundayız? Böyle bir salaklık olabilir mi? Burda temel sorun şu, sen bir partiye oy vermişsin, senin bu partin memleketinin içine sıçmış. Sen sorumlu arıyorsun. Bunun sorumlusu, senin partiden de önce sensin. Çünkü ona sen oy vermişsin. Bunun sorumlusu ne gazetecidir, ne bi şey. Mesela, ben 4-5 senedir yazı yazıyorum, dolayısıyla hep AKP iktidarını eleştiriyormuşum gibi bir durumla karşı karşıyayım; çünkü 7.5 senedir AKP iktidarda. Ben de 5 senedir köşe yazarıyım. Ama daha önce Star gazetesinde biz iktidarı manşetlerden eleştirdiğimizde DSP’liler bizden nefret ederdi, MHP’liler, ANAP’lılar nefret ederdi.
SOYOĞUL: Yılmazcım, bu konuşma tarzın, “salak”, “geri zekalı” kelimelerini kullanman, bir keresinde de “bidon kafalı” demiştin. Ben yadırgamıyorum, çok da gülüyorum. Hoşlanan ve gülenler çok, ama eleştirinler de var. Bekir Coşkun’a da, “göbeğini kaşıyan adam” sözü yüzünden benzer eleştiriler gelmişti.
ÖZDİL: Belediye başkanı sana avanta veriyor diye oy veriyorsan, sonra aynı belediye başkanı senin suyunu kestiğinde, “Nerede bu devlet, nerede bu belediye” diye bağırıyorsan, sen bidon kafalısın. Senin oy verdiğin parti CHP de olabilir, AKP de olabilir, MHP de olabilir. Sen avanta karşılığı oy veriyorsan, yani kazanın doğurduğuna inanıyorsan, kazanı öldüğüne de inanacaksın. İnanmıyorsan sen bidon kafalısın. Senin herhangi bir partiye mensup olman gerekmiyor. Anlatmaya çalıştığım bu.
Burada benim yazdıklarımdaki temel şey, bana yönelik eleştiriler, aslında bizden nefret eden ya da bizi kıskanan, bizim çalıştığımız gazetelerde, televizyonlarda çalışamayan gazetecilerden kaynaklanıyor. Çünkü aslında bizi en çok onlar eleştiriyor ve insanlara hedef gösteriyorlar. Mesela bizi vursalar, çok mutlu olacak onlar. Ama vatandaş memnun olmaz, çünkü ben tabii suça girsin diye detay vermek istemem ama benim internet üzerinden yazıştığım PKK’lı da var, türbanlı kız da var, Turancı genç de var, Deniz Gezmiş hayranı genç de var. Çünkü bu insanlar, benim yaptığım eleştirileri ya da yazdığım yazıları, patronumdan aldığım maaş dışında herhangi bir menfaat karşılığında yazmadığımı biliyorlar.
Bizim telefonlarımız da dinleniyor, takip de ediliyoruz, fotoğraflarımız da çekiliyor. Bizim eğer bir yamuğumuz olsaydı 150 defa çıkarırlardı. Bu samimiyete inandığı zaman, adam PKK’lı da olsa, ya da Hizbullahçı da olsa hakkını teslim ediyor. Bizi sanırım, bütün bu eleştirilere karşı ayakta tutan da aslında bu.
RÖPORTAJ'ın TAMAMI:http://www.hekimsira.com/default.asp...-anti-demokrat
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Dağdaki çoban filan...
Aysun Kayacı mı haklı?
Dağdaki çoban mı?
*
Bana sorarsınız...
NTV haksız.
*
Çünkü, ne Aysun Kayacı'nın sözleri külliyen yanlıştır... Ne de, o sözlerin karşılığında edilen öfke dolu hakaretler.
Yanlış olan, o programın şekli.
*
"Daha geniş kitleye ulaşayım" diye, bir edebiyatçı, bir sinema yıldızı, bir gazeteci ve bir mankeni yan yana oturtup, uzmanlıkları dışında bir konuda, mesela "siyaset" hakkında tartıştırırsan, olacağı budur... Daha geniş kitleye ulaşırsın ulaşmasına ama, sonu mahkemede biter!
*
Bir Alevi, bir eski solcu, bir tarikatçı, bir liboşu yan yana oturtup, "daha geniş kitleye ulaşmak istenmesi" gibi...
Daha geniş kitleye ulaşırsın ulaşmasına ama, sonu mahkemede biter!
*
AKP'liler kızıyor... Halbuki, "Haydi Gel Bizimle Ol" bir nevi AKP'dir.
Kavgada bile söylenmemesi gereken "ananı da al git, artislik yapma lan, cibilliyetsiz" lafları, fikir özgürlüğü kapsamında söylenebiliyorsa eğer... "Ayak takımı" da, bir fikirdir. Veya, tersi.
O yüzden...
Pınar Kür gibi saygın bir yazar, laga luganın içinde buluverdi kendini. Atatürkçülüğünden hiç şüphe etmediğimiz Köksal Toptan'ın, kendini bir anda şeriatçılıkla suçlanan partide bulması gibi.
O yüzden...
Halkı tarafından "onur" ödülüne layık görülen Müjde Ar, halkı tarafından savcılığa şikáyet edildi... Batılı, vizyon sahibi, modern, laik, Antalya Belediye Başkanı'nın tarikatçı durumuna düşmesi gibi.
*
Aysun Kayacı mı haklı, çoban mı?
NTV haksız.
*
Ve maalesef...
Aysun Kayacı, o sözleri söyleme cesaretini gösterirken, haber kanalı NTV, bu çok konuşulan haberi, haber yapma cesaretini gösteremedi... AKP'nin başına bir iş gelirse, arkadan ittirenlerin, Tayyip Erdoğan'ı yalnız bırakacağı gibi.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
11 Aralık 2010
Yılmaz ÖZDİL
Burhan Kuzu Aziz Nesin'i doğruladı...
Sanayi Bakanı'na yumurta atıldı.
Egemen Bağış'a yumurta atıldı.
YÖK Başkanı'na yumurta atıldı.
Haşim Kılıç'a yumurta atıldı.
Çıt çıkmadı.
*
Burhan Kuzu'ya yumurta atıldı.
Derhal soruşturma açıldı!
*
Bakan'a yumurta atana soruşturma açılmazken, milletvekiline yumurta atana niye soruşturma açılıyor? Ya da ne bileyim... Burhan Kuzu'nun kafası, Anayasa Mahkemesi Başkanı'ndan daha mı değerli ki, o hadiseye soruşturma açılmadı da, bu hadiseye soruşturma açıldı?
*
Nedir Kuzu'nun farkı?
Yumurtaya alerjisi mi var?
Öbürlerinin bünyesine dokunmadı da, bunun cildinde kaşıntı mı yaptı?
*
Üstelik... Aslında, Burhan Kuzu'ya soruşturma açılması gerekmiyor mu?
*
Hatırlarsınız, Aziz Nesin çıkıp “bu milletin yüzde 60'ı aptaldır” demişti. Yüzde 40 fena bi oran değildi... Buna rağmen, herkes yüzde 60'ı üstüne alınmış ve derhal dava açılmıştı.
*
Halbuki, millete aptal dememişti... “Zekâ için protein gerekir. Et, süt, yumurta tüketimi az olan insanlar yeteri kadar protein alamaz, dolayısıyla kafaları fazla çalışmaz” demişti.
*
Peki, kafasına yumurta yiyen Burhan Kuzu, yumurta atan çocuklara ne dedi? “Beyinsizler” dedi... Sonra ne dedi? “Yumurtaları atacaklarına yeselerdi, beyinleri daha iyi çalışırdı” dedi.
*
Yani?
Aziz Nesin ne dediyse, onu dedi.
*
E merak ediyor insan...
Aziz Nesin haklıysa, niye yargılandı?
Aziz Nesin haksızsa...
Burhan Kuzu niye yargılanmıyor?
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
11 Aralık 2010
Yılmaz ÖZDİL
Burhan Kuzu Aziz Nesin'i doğruladı...
Sanayi Bakanı'na yumurta atıldı.
Egemen Bağış'a yumurta atıldı.
YÖK Başkanı'na yumurta atıldı.
Haşim Kılıç'a yumurta atıldı.
Çıt çıkmadı.
*
Burhan Kuzu'ya yumurta atıldı.
Derhal soruşturma açıldı!
*
Bakan'a yumurta atana soruşturma açılmazken, milletvekiline yumurta atana niye soruşturma açılıyor? Ya da ne bileyim... Burhan Kuzu'nun kafası, Anayasa Mahkemesi Başkanı'ndan daha mı değerli ki, o hadiseye soruşturma açılmadı da, bu hadiseye soruşturma açıldı?
*
Nedir Kuzu'nun farkı?
Yumurtaya alerjisi mi var?
Öbürlerinin bünyesine dokunmadı da, bunun cildinde kaşıntı mı yaptı?
*
Üstelik... Aslında, Burhan Kuzu'ya soruşturma açılması gerekmiyor mu?
*
Hatırlarsınız, Aziz Nesin çıkıp “bu milletin yüzde 60'ı aptaldır” demişti. Yüzde 40 fena bi oran değildi... Buna rağmen, herkes yüzde 60'ı üstüne alınmış ve derhal dava açılmıştı.
*
Halbuki, millete aptal dememişti... “Zekâ için protein gerekir. Et, süt, yumurta tüketimi az olan insanlar yeteri kadar protein alamaz, dolayısıyla kafaları fazla çalışmaz” demişti.
*
Peki, kafasına yumurta yiyen Burhan Kuzu, yumurta atan çocuklara ne dedi? “Beyinsizler” dedi... Sonra ne dedi? “Yumurtaları atacaklarına yeselerdi, beyinleri daha iyi çalışırdı” dedi.
*
Yani?
Aziz Nesin ne dediyse, onu dedi.
*
E merak ediyor insan...
Aziz Nesin haklıysa, niye yargılandı?
Aziz Nesin haksızsa...
Burhan Kuzu niye yargılanmıyor?
Akıl ukala olursa fikir de fukara olur ne diyelim.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Alıntı:
bartelmi diaz rumuzlu üyeden alıntı
Akıl ukala olursa fikir de fukara olur ne diyelim.
Yukarıdaki sözünüzün detayına girmiyorum. burası yeri deyil çünkü.
Size sadece şunu söylüyorum: "Akıl fukara olunca, fikirde ukala oluyor"...!!! Sizin bu yazının ana fikrinden bir şey anlamayıp yazara hakaret edeceğinize yılların birikimi Yılmaz Özdil'den okuyup öğreneceğiniz çok şey var.
2 Temmuz 2008
Girdi, çıkmaz...
Haliyle herkes soruyor:
"N'oluyor?"*
Meşhur fıkradır...
İki kafadar, iddiaya girer.
Biri der ki:
"Şu ampulü ağzıma sokarım."
Öbürü der ki:
"Sokamazsın."
Sığardı, sığmazdı derken...
Sokar.
Ama küçük bir pürüz vardır...
Çıkaramaz!
Öbürü şaşırır, nasıl çıkaramaz?
Başka bir ampul bulur...
Kendi ağzına sokar.
I-ıhh... O da çıkaramaz.
Biri káğıt kalem bulur...
"Hastaneye gidelim" yazar.
Çıkarlar sokağa, atlarlar taksiye.
Taksici bir de ne görsün, iki kişi, ağızlarında ampul... "Hayrola" der... Konuşamazlar. Kağıda yaza yaza anlatırlar dertlerini... Taksici gülmekten kırılır tabii.
"Yahu arkadaşlar" der...
"Çocuk musunuz Allah aşkına, insan böyle bir şeyi dener mi hiç?"
Neyse...
Bırakır ikisini hastaneye.
Yoğun bakıma alınırlar.
Tam acil müdahale başlarken...
Taksici acil servise geri gelir...
Ağzında ampul!
Bulaşıcıdır çünkü...
Görünce gülmekten altına işeyen taksici, "Acaba gerçekten çıkmaz mı?" diye düşünerek, ilk bakkala yanaşmıştır.
*
Kıssadan hisse...
Söyledik size denemeyin diye.
*
Nasıl olsa denemesi bedava, deneriz, olmazsa çıkarırız zannettiniz, çıkmaz
**************************
Sizin
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz Özdil bizim medyadaki en kalitesiz yazarlardan biridir.
Bazı yazarlar vardır; gazetedeki köşesi elinden alınsa da yazdığı kitaplar ve düşünce dünyasındaki yeri nedeniyle varlığını devam ettirir.
Bazı yazarlar vardır, gazetedeki köşesi elinde alınırsa unutulur; çünkü düşünce dünyasında hiç bir ağırlığı yoktur.
Yılmaz Özdil, düşünce dünyasında üç kuruşluk ağırlığı olmayan yazarlardandır.
Düşünsenize, gazetedeki köşesi elinden alınırsa, bu adamı hangi düşünsel eserle hatırlayabiliriz?
Ona yazar dahi denmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum
Çünkü, yazdıklarında bir fikir kırıntısı göemiyorum.
Laf cambazlığını yazarlık zanediyor.
Düşünmeye ve sorunlar üzerinde fikir yürüterek sentez yapmaya ihtiyacı olmayan sıradan gazete okuyucusuna hoş gelen "hap" türünden yazılar yazıyor.
Yazılarında komplo teorisyenliği belirgin şekilde görülüyor.
Bazan açıkça suçluyu öven, ırkçı, kışkırtıcı yazılar yazıyor.
Bizim futbol fanatikleri iki ingiliz fanatiğini İstanbul'da öldürdüğünde, Yılmaz Özdil suçluları övmüştü ve Oral Çalışlar Cumhuriyet gazetesinde bunu eleştirmişti.
Bu adamı kırk yıl okumasam eksikliğini hissetmem.
Çünkü yazılarında laf ebeliği var, düşünce yok.
Fazla düşünmeye gerek duymayanlar için kolay okunan sıradan bir "yazar".
"Yazar" ama, yazmasa da olur.
Eksikliği hissedilmez.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Yılmaz Özdil bizim medyadaki en kalitesiz yazarlardan biridir.
Yılmaz Özdil, düşünce dünyasında üç kuruşluk ağırlığı olmayan yazarlardandır.
Sayın Av. Abbas Bilgili ben Yılmaz Özdil'i takip ediyorum, okuyorum, gülüyorum, seviyorum, düşünüyorum.
Yılmaz Özdil’e ister ‘demokrat’ deyin, ister ‘faşist’, ister ‘kalemşör’...
Sayın Av. Abbas Bilgili bakın Yılmaz Özdil ne diyor:
Herkes iktidarı eleştirdiğimi düşünüyor ama aslında ben sadece o güne dair popüler konuyu yazıyorum. Konu AKP’nin bir uygulamasıysa yazı konusu odur. YÖK’ün bir uygulamasıysa yazı konusu YÖK’tür
ÖZDİL: İnsanların kafasında birtakım şablonlar var. Mesela nefret ettikleri kavramlar var ve seni o nefret ettiği kavramlarla özdeşleştiriyor
. Mesela, şu da bir eleştiri, ilk bakışta mantıklı gibi, “Peki hiç mi güzel bir şey olmuyor?” Güzel olan şeyleri benim gazetem yazmıyor mu? Yazıyor. Ben de mi ayrıca yazmalıyım, hepimiz mi yazmak zorundayız? Böyle bir salaklık olabilir mi?
Ya da mesela çok daha önceki tartışmada, “Bülent Ersoy CHP genel başkanı olsun” diye yazan benim. Ya da “İstikbal golflerdedir” diye hava kuvvetleri komutanının golf oynamasını yazan benim. Ama bunları sen görmek istemezsen benim yapacak bir şeyim yok, bu bir.
Yayınlanmış Röportaj'larından Derleme.
7 Aralık 2010
Yılmaz ÖZDİL
Blok mu? Çarşaf mı?
Hatırlarsınız... Üniformalarıyla gelen PKK'lıların memlekete girişi, coşkulu törenlerle kutlandı.
Aslında terörist olmadıkları, olsa olsa sevimli terörişko'lar olduğu açıklanan PKK'lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından çiçeklerle karşılandı. Ayaklarına mahkeme götürüldü. “Teslim olmaya geldiniz di mi?” diye soruldu, “Hayır, liderimiz sayın Apo çağırdı” dediler. “Pişmansınız di mi?” diye soruldu, “Yo-oo, pişman filan değiliz” dediler. Bunun üzerine, “Yaz kızım, pişmanlık affından faydalanmalarına” denilerek, serbest bırakıldılar. Üstü açık otobüse bindirilip, havayi fişekler eşliğinde, zafer turu attılar. Kurbanlar kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü. PKK'lıların yurda girişi şerefine, yurdun çeşitli karakollarına molotofkokteyli atıldı.
*
Türkiye armut gibi seyretmişti.
*
Sıkılınca, haberleri zaplayıp...
Dizi filmlere geçmişti.
*
Bilahare... Apo'yla yapılan protokol görüşmeleri kısa süre tıkanmış, o tıkanma sırasında, terörişko oldukları açıklanan arkadaşların, aniden, terörist olduğuna karar verilmiş, bazıları tutuklanmıştı. Birinin avukatı, Diyarbakır eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu'ydu.
*
Terörist de olsa, elbette kendini savunma hakkı var, avukatı olmalı... Ancak, ya kendi tutar, ya devlet verir ya da gönüllü olunur. Tanrıkulu'nun durumunu bilmiyorum, merak da etmedim, çünkü, Apo'nun protokolünde yer alan “anadilde eğitim”i gönülden savunduğunu biliyorum.
*
Ayrıca, hiç eveleyip gevelemiyor, tıpkı BDP'nin istediği gibi, Anayasa'da yer alan “vatandaşlık” tanımının değiştirilmesini, hatta, referanduma sunulmasını mantıklı buluyor.
*
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanı olur olmaz, bismillah, ilk iş, Sezgin Tanrıkulu'na telefon etti, “Sizi CHP'de görmek istiyorum” dedi. Nereden biliyoruz? Tanrıkulu açıkladı, öyle öğrendik. Ancak, CHP'de görülemedi. Çünkü, Kılıçdaroğlu'nun kendisi bile son dakkada başkan adayı olduğu için, Tanrıkulu son dakkaya yetiştirilip, üye yapılamadı. Gel zaman git zaman, Önder Sav'ın ayıklanmasından hemen sonra, rozeti takıldı, CHP'ye üye yapıldı.
*
Blok mu? Çarşaf mı?
¡
Kılıçdaroğlu, parti meclisi için blok liste yapıp, Tanrıkulu'nu o monoblok gövdenin içine sokmak istiyor... Ki, monoblok olsun, komple, langırt diye sandığa atılsın.
¡
Peki ya çarşaf olursa?
Delegeler elde kalem bekliyor... Habur otobüsünden inip, CHP otobüsüne binen son dakka yolcusunun biletinin üstü çizilecek, hayatı boyunca CHP otobüsüyle seyahat edenlerin isimleri yazılacak. E böylece, otobüste sınırlı sayıda koltuk olduğu için, muavin olması planlanan Tanrıkulu, bagaja bile giremeyecek.
*
Başka son dakka yolcusu var mı?
Var da, yerimiz dar.
*
Haberler şimdilik bu kadar...
Dizi filmlere geçebilirsiniz.
*******************************
M.E.SEZEN: Bir Ata sözü: “Dostlarına anlatma. Düşmanlarınsa anlamaz…”
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
09 Ocak 2011
Yılmaz ÖZDİL
Kanuni
Hukuk hakkında ahkâm kesmek için, hukuktan önce aritmetikten bahsetmek gerekiyor sanırım.
Ortalama insan, ortalama hızla okuduğunda, okuduğunun yüzde 60'ı aklında kalır... Anlamayı, akılda tutmayı boşverip, sadece okursa, dakikada 120 kelime okur.1 milyon
346 bin 857
1 milyon 346 bin 858
1 milyon 346 bin 859 gibi, kelime okumak yerine, çok haneli sayı saymaya başladığında, hızı yarı yarıya azalır... Dakikada ortalama 60'a düşer.
Yani?
Yargıtay'da bekleyen 1 milyon 800 bin dosya var. Bırak içini açıp okumayı, o dosyaları tek tek saymaya kalksan bile, günde 8 saatten, hafta sonu tatilleri hariç...
3 ay tutuyor!
Çünkü...
10 kişiden 1'i mahkemelik.
Türkiye'de herkes birbirini “Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim” diye tehdit ediyor... Sonra herkes merak ediyor, bu mahkemelerde niye bu kadar dava birikiyor?
Memleketi satıyorlar, gıkın çıkmıyor, tarlana alt tarafı inek giriyor, bütün köye dava açıyorsun emmioğlu!
Bayramda herkes birbirinin elini öpüyor, kucaklaşıyor, baba bi ölüyor, iki tane kıytırık halı için bütün sülale mahkemelik...
Ev mev kaldıysa, miras davası, kan davasına dönüyor.
“Bunak bu” diye anasını dava eden evlat mı ararsın, “Üç aylığımı çaldı” diye evladına dava açan baba mı... Kayınçoyla kaçan yenge, baldızı düdükleyen enişte, gerdekten önce takılarla araziye uyan gelin, karanlıktı fark etmedim ayaklarıyla kayınvalideye takan damat meselesine hiç girmeyeyim... “Aile” ansiklopedisi yazmaya kalksan, 700 bin cilt çıkar Yargıtay'dan.
Klima aldım soğutmuyor, Yargıta.y'a.. Soba aldım ısıtmıyor, Yargıtay'a... Vay efendim tampon çizildi, doooğru Yargıtay'a... Sanırsın kaportacıdır Hasan Gerçeker.
Kalorifer az yandı çok yandı dalgasına, bütün apartman birbirini dava ediyor. Şahitlik yapan kapıcıyı işten attılar, Yargıtay'a gitti. Geçenlerde apartman yöneticisi komşuları vurdu mesela, ölenler mezarlık, kalanlar Yargıtay'lık...
Borcunu ödemedi bu adi herif, Yargıtay'a... Ödedim ben o şerefsize, Yargıtay'a.
Banka kredi kartı veriyor, herkes alıyor, kredi kartı için üç lira kesiliyor, bütün mudiler bankaya dava açıyor, banka bütün mudilere dava açıyor, hadi bakalım Yargıtay'a.
Adam çocuk peydahlıyor kadından, sonra salağa yatıyor, matizdim hatırlamıyorum diyor, çocuğun babasının kim olduğunu Yargıtay'a soruyorlar. Nafaka desen, kafadan Yargıtay'a.
Bu memlekette, erkekken kadın olmak için cihazı kestirmen bile yetmiyor abi... Kestirmeden önce dava açıp, kazanman gerekiyor. Kazandın kazandın... Kazanamadın, Yargıtay'a intikal ediyor. Yok eğer, dava açmadan kestirdiysen, bu sefer dava açıp “delil”i göstermen gerekiyor. “Delil”i sakladın sakladın... Saklamadın, Yargıtay'a intikal ediyor. Yok eğer, kadınken erkek olmak istiyorsan, zaten Yargıtay'a intikal ediyor.
Beş kişinin gırtlağını kesip “Bi saniye izah edeyim hâkim bey” diyen adamı biliyorum ben... Katil bu kadar yüzsüz olunca, izah bi saniye sürüyor ama, dava 20 sene!
Bakın, 188 kişiyi domuz bağıyla katledip, oturma odasına gömenlerin avukatı televizyona çıktı, “Velev ki, suçlu bile olsalar, mağdurdurlar” dedi. Bu pişkinlikle dava biter mi arkadaş...
İşadamına dava açıyorlar, 78 milyar dolarlık... Hâkim alıyor, ayda 2 bin lira maaş... Hâkimin psikolojini düzeltip dosyaya hâkim olması zaten 6 ay sürüyor.
Gak dedi, hakaret davası, guk dedi, manevi tazminat davası.
İmam-cemaat misali... Bu ahalinin başbakanı, dünyanın en çok dava açan başbakanı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Milli Kütüphanesi'nde sadece 1 milyon 200 bin kitap var, en kalını bin sayfa... Yargıtay'da 1 milyon 800 bin dosya var; bazıları 55 bin sayfa!
Uzatmayayım.
Beş dakka durun da...
Yargıtay nefes alsın birader.
NOT:
Diyebilirsiniz ki, başlıktaki “Kanuni” yazının içinde yok... Başlığa “kanun” yazsam, dangozlar okumaz. Belki Muhteşem Süleyman'ı yazdığımı sanıp, okurlar diye öyle yazdım. Allah bilir, tüketiciyi kandırıyor diye bi dava da bana patlatırlar şimdi.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
22 Şubat 2011
Yılmaz ÖZDİL
Fizan
1854: İlk dış borç alındı.
1883: Sigara ve alkollü içkilerin tüm gelirleri Düyun-u Umumiye'ye bırakıldı.
1923: Cumhuriyet kuruldu.
1925: Sigara devletleştirildi.
1926: İçki devletleştirildi.
1946: İşin adı, Tekel oldu.
1954: İlk dış borcun alınmasından tam 100 sene sonra, anca, Düyun-u Umumiye'ye son taksit ödenebildi.
1969: Tekel Kanunu çıktı.
*
2002: AKP iktidar oldu.
*
(Adapazarı, Düzce, Çine, Turgutlu, Mudanya, Yenişehir, Kocaeli, Hendek, Sinop, Şarköy, Merzifon, Geyve, Gölmarmara, Soma, Savaştepe, Ulubey, Ahmetli, Yenice, Çivril, Fethiye, Bergama, Dikili, Trabzon, Menemen yaprak tütün işletmesi kapatıldı.)
2004: Rakı satıldı.
(290 milyon dolara satıldı. Sadece Bilecik'teki fabrika 100 milyon dolar ediyordu, ki, 17 fabrika satıldı. 35 milyon dolarlık rakı stoku... 100 milyon dolar civarında kuru üzüm, suma, şişe, etiket, anason stoku vardı. Binaları, arsaları saymıyorum gari.)
2006: Rakıyı 290'a alan arkadaşlar, aynı rakıyı, 810'a Amerikalılara sattı.
(Rakıyı 810'a alan Amerikalılar, sadece geçen sene, 950 milyon dolar ciro yaptı.)
2008: Sigara satıldı.
British-American'a.
(Devlet Denetleme Kurulu'nun helal süt emmiş müfettişinin raporuna göre, sadece iki fabrikanın üç senelik kârına satıldı. Kapatılan ve üzerine konut yapılması planlanan fabrika mülklerinin, 2 ila 3 milyar dolar değerinde olduğu öne sürülüyor.)
2008: Tekel nostalji oldu!
Adı değiştirildi, tta oldu.
2010: Nostalji işçilerinin ağzı burnu kırıldı, suratlarına gaz sıkıldı, havuza atıldı.
*
Dün: Rakı gene satıldı.
Bu sefer İngiliz'e.
(290 milyon dolara verilen rakıyı 810 milyon dolara alan Amerikalılar, aynı rakıyı, 2 milyar dolara İngilizlere sattı.)
*
Aynı gün: Bizde Tekel Kanunu çıktığı sene, Libya'da darbe yapıp, iktidar tekeli kuran... Bizim Tekel işçileri havuza atılırken, bizim Başbakana İnsan Hakları Ödülü veren Kaddafi, ayvayı yedi.
*
Bilmiyorum tabii, iktidar tekelinde dönen dolapları görmek için taa Fizan'a gitmeye gerek var mı...
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz Özdil yine her zaman yaptığı gibi laf cambazlığı ve göz boyama ile okucusunu yanıltmaya çalışmış.
Neden Atatürk zamanında da dış borç alındığından bahsetmemiş?
Çünkü onun objektif olmaya ihtiyacı yok.
Birilerini karalamak için buluduğu bir kaç örnek ona yetiyor.
Bulduğu bir kaç örnekle yaptığı genelleme sonucunda iddiasını kanıtladığını zannediyor.
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Haklısınız Abbas bey ; Yılmaz Özdil çok ayıp etmiş Atatürk önemini yazmayarak...
84.597.495TL Osmanlı borcunu gık demeden üstlenmiş bir Liderin dönemidir o dönem... 1954 e kadar da ödenmiş ve Osmanlının borçları temizlenmiştir... Hani günümüzde bir çok kişi kendi borcunu ödemezken hiç yapılacak iş midir ? değil mi?
Cumhuriyet'in ilk dış borcu 1930 yılında merkez bankasının kurulması amacıyla bir Amerikan kuruluşundan alınmış 10 Milyar dolar tutarındaki donanım kredisidir. Daha sonra 1934 yılında Sovyetler Birliği’nden 8milyon Dolar ve 1936-1938 yılları arasında İngiltere’den toplam 16 milyon Sterlin dış borç alınmıştır . Bu dönem içinde alınan dış borçlar büyük yatırım sanayisinde kullanılmıştır.
Nereden bakarsak bakalım O ara yapılan hamleler kurulan sanayi neredeyse tarihte eşi benzeri görülmeyen bir durumdur. Alınan her kuruş hakkıyla kullanılmış ve büyük özveriyle ödenmiştir.
Günümüzdeyse o dönemde ve sonradan yapılan tüm devlet malları haraç mezat satılmakta buna rağmen inanılmaz birde dış borçlanma olmaktadır!!!!
Evet Özdil ayıp etmiş bunları yazmamış...
Acaba Atatürk ''Gelin bizde zaten gemide sanayide yok... limanları filan size satayım '' deseydi... dış borç alırmıydı ki??? AOÇ yi ve Ankara'yı yoktan var etmeseydi dış borç olur muydu ki?
Yılmaz Özdil filan bilmem ( severek okurum o ayrı) amma günümüz şarlatanlarını savunmak için Atatürk dönemine söz etmek ayıp oluyor...
-
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Mustafa Kemal Atatürk'ün Ne Mutlu Türküm diyene sözünden rahatsız olanlara Alerjisi olanlara.
http://www.youtube.com/watch?v=aDEFE...eature=related
21 Ocak 2011
Yılmaz ÖZDİL
İleri demokrasi
“Avanta kömür” muamelesini ıslıklayan taraftarı para cezasına çarptırıp, bi daha stada sokmayacaklarmış... Halbuki, para cezasına çarptırılıp, stada sokulmaması gerekenler başkaları!
*
Çünkü...
*
New York'un “demokrat” valisi var, Obama'nın has adamı, David Paterson... Bu vali, beyzbol efsanesi Yankees'in taraftarı... Geçen seneki final maçını, en faça koltukta seyretti.
*
Gel gör ki, “şerefsiz” New York Post Gazetesi, merak eder, Yankees Kulübü'nü arar, Vali'nin kaç bilet aldığını, parasını ödeyip ödemediğini sorar. ABD bizim gibi “ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, “kabile devleti” olduğu için, “Sana ne lan” diyemezsin, cevaplayacaksın.
*
Yankees Kulübü, Vali'ye beş tane bilet verildiğini, parasının ödenmediğini açıklar. Niye ödenmemiş? “Resmi görevli” olarak geleceği bildirilmiş, resmi görevliden para alınmıyor.
*
Gel gör ki, “haysiyetsiz” New York Post Gazetesi, bu sefer, neden bir tane değil de, beş tane bilet verildiğini merak eder. Araştırır... Vali'nin iki yardımcısına, oğluna ve oğlunun arkadaşına “avanta” bilet aldığını ortaya çıkartır...
Haşırt diye manşet yapar.
*
Buyrun burdan yakın...
Manşetteki soru basittir:
“Avanta bilet
rüşvet değil mi?”
*
Vali tutuşur...
Yankees'le temas kurup, parayı ödemek istediğini söyler. Orası “yalakalar devleti” olduğu için, Yankees kulübü “Reca ederim efenim, ödenmiş kabul edelim” diyemez maalesef... Hesapları denetleniyor. “Kredi kartı numaranızı verin, tahsil edelim” der.
*
Vali “ebelek gübelek” der.
Çünkü, kredi kartından öderse, ödeme tarihi ortaya çıkacak. Yani, maçtan önce değil, gazetenin manşetinden sonra mecburen ödemek zorunda kaldığı anlaşılacak.
*
Hal çaresi?
Vali der ki:
“Çek vereyim!”
*
Verir çeki... Ancak, cinlik yapar, eski tarih atar. Böylece, sanki maçtan önce parayı ödemiş gibi olur. Sonra da utanmadan basın toplantısı yapar, “İftira atıyorlar... İşte ödediğim çek” der.
*
Gel gör ki, “karaktersiz” New York Post'un manşeti, ihbar kabul edilmiştir. “Badem bıyıklı” polis devreye girer. Çek, adli tıp tarafından incelenir. Mürekkep testiyle, çeke atılan tarihin çakma olduğu kanıtlanır. “Puşt” New York Post manşeti dayar: “Vali yalan söylüyor!”
*
Hadi bakalım, New York Eyaleti Dürüstlük Komisyonu devreye girer iyi mi...
*
Dedim ya, orası bizim gibi “ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, böyle saçma sapan komisyonları var... Toplanır, haşırt diye 62 bin 500 dolar cezayı geçirir Vali'ye.
*
2 bin 500 dolar bilet parası, 60 bin dolar yalan söylediği için!
*
İşin “hazin” tarafı... Dürüstlük Komisyonu'nun üyeleri, bizzat vali tarafından seçiliyor. Yani, “Koltuğumuzu ona borçluyuz, pisliğini örtelim, aklayalım” demiyor “nankör” herifler!
*
Netice?
Uçtu vali.
*
Obama çıkıp “Kefilim” demedi. Zart diye değiştirildi. İnsan içine çıkamıyor şu anda.
*
Bizim şeref tribünlerine çoluğunu çocuğunu doluşturan bürokratları, VIP localarında saçını tarayarak poz veren generalleri, maçı yazmadığı halde baş köşeye kurulan gazetecileri, koltuğunu beğenmediği için kavga çıkaran siyasileri, el pençe durup ihale kapan kulüp yöneticilerini görünce... “İyi ki ileri demokraside yaşıyoruz” diye mutlu oluyor insan.
*
Demem o ki, değil ıslık...
Vuvuzela öttürsen hikâye.
*
Sivrisinek eskidendi çünkü...
Anlayana davul zurna saz,
anlamayana sazı soksan az.