Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Öncelikle herkese merhabalar,
Benim merak ettiğim HSYK'nın kararı hakkında acaba neden tek bir kişinin bile karar hakkında açıklayıcı bir yorum yapmadığıdır. Hukukçu değilim ama üniversitede öğrendiğim kadarıyla hukuktan biraz anlarım. Okuması uzun olacak ama araştırmalarım sonucu HSYK'nın kanunlara uygun bir karar vermediği sonucuna vardım. Yorumlarımdan AKP saflarında olduğum sonucuna varılmamasını özellikle rica ediyorum.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU
CMUK Madde 250 (YARGILAMA YERİNİN BELİRLENMESİ)
(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(2) ……………………………….
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
**CMUK'un 250. maddesinin 3. fıkrasında görüldüğü gibi sadece kovuşturma yani yargılama evresi anlatılmış yani soruşturmayı kimin yapacağı anlatılmamış ve yukarıdaki madde kapsamına giren suçların memuriyet ve sıfatı ne olursa olsun, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı apaçık belirtilmiştir. Dikkat yargılamanın kime ait olduğu gösterilmiş soruşturma değil.
CMUK Madde 251 (SORUŞTURMANIN HANGİ MAKAM TARAFINDAN YAPILACAĞI)
(1) 250. Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250. Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) ……………………………..
(3) ……………………………..
**CMUK’UN 251. maddesi açık açık soruşturmayı cumhuriyet savcıları bizzat yürütür diyor.
1) HSYK’nın ilk iddiası şudur:
İlk olarak 250. madde kapsamına giren suçların yargılamasını YARGITAY yapar. Zaten buna kimsenin itirazı yok. Fakat soruşturmasını ise 251. maddeye göre bizzat savcı yapar. Şimdi HSYK 250. maddeyi YARGILAMA değil SORUŞTURMA usulü olarak göstermeye çalışıp olayı kurtarmaya çalışıyor. Bence yaptıkları alenen budur.
İkinci olarak HSYK’nın iddiası yine yukarıda 251. maddeye göre bu yetkiyi savcıya HSYK verir diyor. Evet, haklılar ama yetkiyi almak ile alakalı bir madde yok. Şimdi mantık şudur; eğer yetkiyi verirsek istersek tekrar alırız. Hukuk mantıkla yürütmelerle değil kanunlarla yapılır sanırdım. Eğer yetki alımı ile ilgili bir madde yoksa HSYK'nın bu kararı kanuna aykırı.
Üçüncü olarak Bir an için yetki alımına kanunda yer verilmiş olduğunu varsayalım. Bu durumda ise Anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri ihlal edilmiş olur ve mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı çiğnenmiş olur ki buda yargıya müdahale demektir. Üniversitede hukuk derslerinde ilk öğretilen normlar hiyerarşisidir ve bu hiyerarşisinin en tepesinden ANAYASA'nın olduğudur. Sonuç itibariyle hiçbir kanun maddesi anayasaya aykırı olamayacağına göre HSYK’nın bu yaptığının kanuna uygun olduğu nasıl söylenebilir.
Anayasaya uygun olmayan bir şey kanuna da uygun olmaz kısaca anayasa aykırı bir kanun maddesi olamaz!
2)HSYK’nın ikinci bir iddiası ise Erzincan savcısının suçu işleyiş şekli üzerindedir. Erzincan savcısının işlediği suçu Erzurum savcısı kişisel suç olarak saymıştır fakat HSYK ve yandaşları bunu bir Görev suçu olarak sayıyorlar. Erzurum savcısı diyor ki efendim adam Ergenekon adlı bir terör örgütüne üye olmuştur bu ise KİŞİSEL SUÇTUR. Ne var ki karşı taraf hayır GÖREV SUÇU diyor. Şimdi örgüte üye olmak görev suçumu yoksa kişisel suç mu bunun sorgulamasını size bırakıyorum!
Peki, Görev suçu ile Kişisel Suç arasındaki ayrım nedir? Eğer görev esnasında işlenen bir suç ise bunun yargılamasını YARGITAY yapar yok eğer kişisel suç ise bunun yargılamasını ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ yapar. Görev ya da kişisel suç diye ayırmanın mantığı yok çünkü henüz iddia soruşturma aşamasında yani kovuşturma aşamasına gelmemiş ki! Doğmamış çocuğa don biçmeye benzettim bu işi!
***Peki, soruşturmasını kim yapar?
İşte yukarıdaki 250 ve 251. maddeler açıkça belirtmiş! Suç eğer örgüt üyeliği suçu ise ister görev başında ister görevden dolayı olsun (Erzurum savcısı, Erzincan savcısı bu suçu işlemiştir diyor) buna yetkili olan, özel yetkilerini ağır ceza mahkemesinden alan o mahkemenin savcısı yapar ve bu kişi ise Erzurum Savcısıdır. Sonuç olarak Erzurum savcısının soruşturma yapmaya yetkili olduğu apaçık ortadadır.
2802 sayılı HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri açıkça belirtmiştir.
Madde 82 - Hâkim ve savcıların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
***Bu maddeye göre eğer Erzurum savcısı bir suç işlemişse bu görevden doğan bir suç olduğu için bunun soruşturması adalet bakanlığının izni ile müfettişler veya kıdemli hakimlerce yapılır diyor. Peki HSYK burada alenen bir Yetki Gaspı yapmadımı sizce??? Bunun yorumunuda sizlere bırakıyorum!
Madde 93 - Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma, ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına ve son soruşturma o yer ağır ceza mahkemesine aittir.
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
Madde 94 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.
Şimdi bu sürece baktığımızda bir ayrım var. Hâkim ve Savcılar görevden kaynaklanan ya da görevleri sırasında suç işlerlerse ve birinci sınıfa ayrılmış olurlarsa Yargıtay'da yargılanırlar. Anca bu tanıma girmeyen kişisel suçlara ve ağır ceza gerektiren suçüstü hallerde de yerel savcılık görevli teşkilatları soruşturmayı yapar ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanırlar. Erzincan Cumhuriyet Savcısına isnat edilen suçlara baktığımızda yasadışı silahlı bir terör örgütüne üye olmaktan ve örgütün faaliyetleri kapsamında etkinlikler yapmakla suçlanıyor. Böyle bir suçun görevden kaynaklanan bir suç olmadığı da aşikârdır. Yine böyle bir suçun savcının makamında veya adliyede işlenmesi de mümkün değil. Örgütsel suçun birçok kişi tarafından işlenmesi ve geniş kapsamlı olduğu için yine daha önce bahsettiğim gibi makamda ve adliye işlenmesi mümkün değil. Bu suçun kişisel bir suç olmadığını iddia edenlere ellerini biraz vicdanlarına koymalarını rica ediyorum. Savcı takibe alındığı suçüstü yakalandığı için(savcı suçüstü yaptım diyor) Başsavcının 250 maddenin 3. fıkrasına göre yargılanmayacağı açıktır. Bu nedenle Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı'nın yürütmüş olduğu soruşturma kesinlikle hukuka uygundur.
HSYK, savcıların yetkisini kaldırmakla yetinse hadi neyse diyecektik. Bu da yetmez gibi üstüne üstlük yetkili savcıları “yetki gaspı” ile suçlayıp haklarında suç duyurusunda bulunmakta ne demek oluyor. Söyleyeyim tarafsız yargının taraflılığını gösterir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!!!
YARSAV Başkanı; “İsnat edilen suçlar kesinlikle kişisel değildir, görev başında işlediği suçlardır diyerek tarafını belli etti. Yargıtay, HSYK ya destek vererek rengini belli etti. YARSAV ile CHP’nin renkleri zaten belli!
Sonuç olarak Yargı, CHP saflarında siyasallaşmış, bununla da yetinmeyip nalıncı keseri gibi herşeyi kendilerine yontuyorlar. Ben sonuç olarak şöyle bir çıkarımda bulundum:
HSYK+CHP JAKOBENİZMİ+YARSAV = YARGI VESAYETİ = POST+POSTMODERN DARBE!
Yalnız Şemdinli olayını eklemeden geçemeyeceğim.
AKP'ye de iki çift lafım var elbet. Şemdinli davasını soruşturan savcı Sarıkaya, Yaşar Paşa ile bir kaç kişiyi soruştururken neden bu savcıya sahip çıkmamıştı acaba! Aynı HSYK, o gün Sarıkaya'nın yetkilerini alıp basit bir disiplin suçu vermek yerine, yılların emeğini savcılık mesleğini de elinden alarak telafisi imkansız bir karara da imza attı ve meslekten ihraç etti. Bu hükümet o gün bu savcıya da soruşturma iznini veren hükümet değilmiydi! Ortada garip, anlaşılması zor, kirli oyunlar oynanıyor lakin benim onları anlamama imkan yok. Hukuk herkese lazım olur bir gün elbet!
Biçer elbette kendi ektiğin herkes bu alemde,
Bekaa yok sûr-ı şâdîde ve nâşadî-i mâtemde,
Verirsin padişahım ettiğin hesabı ahirette (Bunu ben uydurdum)
Neyzen Tevfik
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Arınç'tan medyaya tepki: Tuuu size
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Erzurum Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal'ın Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in Erzincan Adliyesi'ndeki makam odasında yaptğı aramanın medyada "adliyeye baskın" şeklinde yer almasına da "Adliye basıldı diyorlar. Böyle baskın mı olur? Tuuu size" şeklinde değerlendirdi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Haliç Kongre Merkezi'ndeki AKP İl başkanlığı’nın toplantısında konuştu.
Arınç’ın konuşmasından satır başları şöyle:
-Biz yargımıza sahip çıkacağız. Herkes görevini yapacak. Bundan dört yıl önce gencecik bir savcının hayatıyla oynayanların yeni oyunlarına izin vermeyeceğiz.
-HSYK elbette yetkilendirebilir savcıları. Yer geldiğinde bu yetkileri elinden de alabilir. Ama ne yapsalar doğrudur. Hayır. Önce vicdan sonra da görev sahalarını yeniden hatırlatmak istiyorum.
-Erzurum’daki Cumhuriyet Savcısı Erzincan’daki Cumhuriyet Savcısı için soruşturma açabilir.
-Adliye basıldı diyorlar. Böyle baskın mı olur? Tuuu size. Bunlar hep basmaya alışmışlar. Darbeye alışmışlar. Ama kafaları basmıyor.
Cumhuriyet - 21 Şubat 2010
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
İmtiyazlı kimse kalmasın hakimiyet kayıtsız milletinse Önce Milletin Meclisinden başlıyalım Millet vekilleri orada!
İddalar var diyerek Kuvet Komutanlarını Genaralleri sorguya çeken Hukuk
Savcılar soruşturulurken siyasi olmayaçak
Ama millet vekilliği yapmış birinin Haburla ilğili böylesi bir idda araştırılsın denince siyasi oluyor şimdi ne diyişti. sevsinler sizin Demokratlığınızı!!
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/habe...0/savvsdds.jpg
SUÇLULUĞU kanıtlammamış Duruşması yapılmamış Savcı için yapılan bu beyan nedir...
Cüppeliler
Deniz Som
21 Şubat 2010
TAM 50 yıl önce, demokrasi dışı uygulamaları protesto eden üniversite öğretim üyeleri için dönemin iktidarı “kara cüppeliler” demişti. Bugünkü iktidar ise polis ve savcıların hukuk dışı uygulamalarına karşı karar alan yüksek yargıçlara “cüppelerinizi çıkartın da gelin” diyor.
Bir bakan, cüppeli yobaz sürülerini soruşturan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nı telefonla arayıp, cüppelileri rahat bırakmasını istiyor. Sözünü dinletemeyince Erzurum’daki özel yetkili “hükümet” savcıları, başsavcı hakkında soruşturma başlatıyor, gözaltına aldırıyor ve Erzurum’daki özel yetkili “hükümet” hâkimi başsavcıyı tutukluyor. Yüksek yargıçlar bu sürecin yasalara ve hukuka aykırı olduğunu söyleyince bir başka bakan çıkıp İslam peygamberinin doğumuna gönderme yaparcasına “Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz” diyor, diyebiliyor
Devletin kurumları partizanca ve tarikatlarca paylaşılmış, üniversiteler ele geçirilmiş, teğmenlere “Kemal’in askerleri” olduklarını hatırlatamayan ve onlardan ”kral”ın hizmetindeki şövalye olmalarını isteyen Genelkurmay Başkanı iktidarla paslaşmaktan kendini alamıyor; bütün bu “ahval” ve “şerait” içinde laik ve demokratik hukuk devletinin son kalesi yüksek yargı organları direniyor.
civan padişahının serbülenti ve hükümetin laf üretmekten sorumlu bakanı Bülent Arınç, basın toplantısı düzenlemiş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine hesap soruyor:
“Madem ki soruşturma (başsavcıya yönelik) gizlidir, siz bu gizli soruşturma içerisindeki bilgi ve belgeleri hangi yasal usullerle temin ettiniz.”
Kozmik patateslerin etkisi sonradan kendini gösteriyor olmalı ki, aynı basın toplantısında Arınç, yürütmenin bir üyesi olarak kendi kendini ele veriyor: “Başsavcıya yöneltilen suç Ergenekon örgütü diye isimlendirilen örgütün üyesi olmaktır, tehdit ve adi suçlardır.”
Adama sorarlar, hani soruşturma gizliydi? Başsavcıya yöneltilen suçun ne olduğunu sen nereden biliyorsun? Serbülent döktürmeye devam ediyor: “Bir yargı süreci içinde hâkim ve savcı birbiriyle uyuşmuş.”
Hükümetin savcılarıyla uyuşup başsavcıyı tutuklayan hâkim ise “hamiline yazılmış arama kararları” ile adı gündeme gelen İsmail Şahin!
Yazının Tamamı:http://www.ilk-kursun.com/2010/02/cuppeliler/
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Arkadaşlar HSYK bence görevini yapmıştır ve doğru bir karar almıştır. Fakat o zaman aynı mantıkla ERgenekon tertibini yürüten yandaş yargıya da aynısı yapmalıdır. Yandaş yargının bütün hakim ve savcıları meslekten atılıp yargılanmalıdır. Hatta yargılanırken tutuklanmalıdırlar. Özellikle Z. öz adlı iftira makinası komplo senaristi mutlaka meslekten atılmalıdır. Yargıtay ve Anayasa mahkemesi de, bu tertibi hazırlayan akpyi kapatmalı ve tüm yöneticileri ile tüm milletvekillerini tutuklamalıdır. Hepsi işledikleri bütün suçlardan yargılanmalıdır. AKP için İmralıda özel bir hapishane yapılmalıdır.Adına da Rixoss İmralı Premium Residence yazılabilir :))
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Taha Akyol
Milliyet - 22 Şubat 2010
Yargı reformu?
BİZİM yargı kültürümüzde öncelikli kavram “yargı bağımsızlığı”dır. “Tarafsızlık” ise yeni yeni konuşuluyor!
1950-2006 arasında adli yıl konuşması yapan Yargıtay başkanları tam 439 defa “bağımsızlık” vurgusu yapmışlar. Ama “tarafsız” ve “yansız” kavramı ise 138’den ibarettir! Ve, bunun 49’u tek başına Sami Selçuk’a aittir!
Sami Selçuk’un 28 Şubat döneminin Yargıtay kararlarını, hele Yargıtay başsavcılarının ‘militan’ işlemlerini nasıl eleştirdiğini biliyoruz; farklı bir hukukçudur.
Bütün devrim geçiren ülkeler gibi bizde de yargı, “koruma kollama” misyonuyla yapılandırılmıştır. 27 Mayıs’ın oluşturduğu “taraflı” yapılanma, kurullar birbirini seçerek devam ettirilsin diye, hep “bağımsızlık” vurgusu yapılmış, “tarafsızlık” kültürü zayıf kalmıştır.
Demokrasinin birçok kavramları gibi, “tarafsızlık” kavramını da son yirmi yılda konuşmaya başladık.
Halbuki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi şöyledir:
“Herkes; kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkemeden davasının adil bir şekilde ve makul süre içinde görülmesini talep etme hakkına sahiptir.”
Kanadoğlu çizgisi
Fakat bizim yargı sistemimizde geleneksel olarak “YARSAV çizgisi” hâkimdir. Sabih Kanadoğlu’nun birçok görüşünün yargı kararlarında doğrulanmasının sebebi işte bu “çizgi beraberliği”dir. Sayın Kanadoğlu’nun hukuk bilgisinin mesela Prof. Ergun Özbudun’dan yahut Sami Selçuk’tan iyi olması değildir.
Mesele, yorum ve “taraf” meselesidir.
27 Mayıs’ın kurduğu birbirini seçen bağımsız mekanizmalar, yüksek yargıya büyük çoğunlukla “Kanadoğlu çizgisi”nde hukukçular seçmiştir.
Kritik yargı kararlarının büyük tartışmalara yol açması, artık çoğulculaşan ve hukuk ufku da genişleyen Türkiye’de bu çizginin egemenliğini taşımanın çok zorlaştığını gösteriyor. Bu yüzden adalete güven de zedeleniyor.
Aksi görüşün egemenleşmesi de aynı derecede yanlış olur.
İşte, yargı reformunun ilkesini bu noktadan hareketle düşünmek gerekir.
Nasıl bir HSYK?
Çözüm, “taraflara eşit mesafede” bir yapılanma kurmaktır. Bu da ancak, adli ve idari yargıya hiçbir şekilde dokunmadan, idari bir kurul olan HSYK’nın yapısını çağın ölçülerine göre ‘genişletmek’le mümkündür.
Bu “geniş temsil” kavramında yüksek yargı ile Adalet Bakanlığı anlaşmışlardır. Kavga bunun nasıl olacağı konusundadır.
“Geniş temsil”, yani bugünkü ‘birbirini seçme’ (kooptasyon, oligarşi) sistemini artık bırakmak... Bunun yerine, sayısı artacak HSYK üyelerini değişik kaynaklardan seçmek...
Danıştay eski Başkanı Nuri Alan’ın çok doğru bir tespiti var:
“Kurullar, üye sayısı azaldıkça sübjektifleşir, üye sayısı çoğaldıkça objektifleşir.”
HSYK’daki “beş üye” sistemine kim objektif diyebilir? Dünyada örneği var mı?
Hem üye sayısı artmalı, hem kaynak çeşitliliği sağlanmalıdır: HSYK’ya sadece yüksek yargı değil, birinci sınıf hâkimlerle belli ölçüde Cumhurbaşkanı, adalet akademisi, belli vasıftaki avukatlar üye seçmelidir.
Batı’da parlamentolar da üye seçiyor.
Yüksek yargı madem “geniş temsil”e evet diyor, bunun nasıl sağlanacağını da açıklamalıdır. O zaman reform yolu açılabilir.
Ancak geniş tabanlı ve o sayede çeşitli görüşlerin birbirini denetlediği, çok üyeli bir HSYK “tarafsız hakem” güvenini verebilir.
Bugünkü haliyle HSYK “taraf”tır zaten, “tarafsız hakem” değil.
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Sanırım DGM ler kapandıktan sonra savcılarımıza özel yetki veren HSYK dır.Adelet bakanlığı neden böyle bir açıklama yaptı ben anlamadım,yetkiyi veren alabilirde mantıken değilmi.
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
ekinoksday80 rumuzlu üyeden alıntı
Öncelikle herkese merhabalar,
Benim merak ettiğim HSYK'nın kararı hakkında acaba neden tek bir kişinin bile karar hakkında açıklayıcı bir yorum yapmadığıdır. Hukukçu değilim ama üniversitede öğrendiğim kadarıyla hukuktan biraz anlarım. Okuması uzun olacak ama araştırmalarım sonucu HSYK'nın kanunlara uygun bir karar vermediği sonucuna vardım. Yorumlarımdan AKP saflarında olduğum sonucuna varılmamasını özellikle rica ediyorum.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU
CMUK Madde 250 (YARGILAMA YERİNİN BELİRLENMESİ)
(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(2) ……………………………….
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
**CMUK'un 250. maddesinin 3. fıkrasında görüldüğü gibi sadece kovuşturma yani yargılama evresi anlatılmış yani soruşturmayı kimin yapacağı anlatılmamış ve yukarıdaki madde kapsamına giren suçların memuriyet ve sıfatı ne olursa olsun, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı apaçık belirtilmiştir. Dikkat yargılamanın kime ait olduğu gösterilmiş soruşturma değil.
CMUK Madde 251 (SORUŞTURMANIN HANGİ MAKAM TARAFINDAN YAPILACAĞI)
(1) 250. Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250. Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) ……………………………..
(3) ……………………………..
**CMUK’UN 251. maddesi açık açık soruşturmayı cumhuriyet savcıları bizzat yürütür diyor.
1) HSYK’nın ilk iddiası şudur:
İlk olarak 250. madde kapsamına giren suçların yargılamasını YARGITAY yapar. Zaten buna kimsenin itirazı yok. Fakat soruşturmasını ise 251. maddeye göre bizzat savcı yapar. Şimdi HSYK 250. maddeyi YARGILAMA değil SORUŞTURMA usulü olarak göstermeye çalışıp olayı kurtarmaya çalışıyor. Bence yaptıkları alenen budur.
İkinci olarak HSYK’nın iddiası yine yukarıda 251. maddeye göre bu yetkiyi savcıya HSYK verir diyor. Evet, haklılar ama yetkiyi almak ile alakalı bir madde yok. Şimdi mantık şudur; eğer yetkiyi verirsek istersek tekrar alırız. Hukuk mantıkla yürütmelerle değil kanunlarla yapılır sanırdım. Eğer yetki alımı ile ilgili bir madde yoksa HSYK'nın bu kararı kanuna aykırı.
Üçüncü olarak Bir an için yetki alımına kanunda yer verilmiş olduğunu varsayalım. Bu durumda ise Anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri ihlal edilmiş olur ve mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı çiğnenmiş olur ki buda yargıya müdahale demektir. Üniversitede hukuk derslerinde ilk öğretilen normlar hiyerarşisidir ve bu hiyerarşisinin en tepesinden ANAYASA'nın olduğudur. Sonuç itibariyle hiçbir kanun maddesi anayasaya aykırı olamayacağına göre HSYK’nın bu yaptığının kanuna uygun olduğu nasıl söylenebilir.
Anayasaya uygun olmayan bir şey kanuna da uygun olmaz kısaca anayasa aykırı bir kanun maddesi olamaz!
2)HSYK’nın ikinci bir iddiası ise Erzincan savcısının suçu işleyiş şekli üzerindedir. Erzincan savcısının işlediği suçu Erzurum savcısı kişisel suç olarak saymıştır fakat HSYK ve yandaşları bunu bir Görev suçu olarak sayıyorlar. Erzurum savcısı diyor ki efendim adam Ergenekon adlı bir terör örgütüne üye olmuştur bu ise KİŞİSEL SUÇTUR. Ne var ki karşı taraf hayır GÖREV SUÇU diyor. Şimdi örgüte üye olmak görev suçumu yoksa kişisel suç mu bunun sorgulamasını size bırakıyorum!
Peki, Görev suçu ile Kişisel Suç arasındaki ayrım nedir? Eğer görev esnasında işlenen bir suç ise bunun yargılamasını YARGITAY yapar yok eğer kişisel suç ise bunun yargılamasını ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ yapar. Görev ya da kişisel suç diye ayırmanın mantığı yok çünkü henüz iddia soruşturma aşamasında yani kovuşturma aşamasına gelmemiş ki! Doğmamış çocuğa don biçmeye benzettim bu işi!
***Peki, soruşturmasını kim yapar?
İşte yukarıdaki 250 ve 251. maddeler açıkça belirtmiş! Suç eğer örgüt üyeliği suçu ise ister görev başında ister görevden dolayı olsun (Erzurum savcısı, Erzincan savcısı bu suçu işlemiştir diyor) buna yetkili olan, özel yetkilerini ağır ceza mahkemesinden alan o mahkemenin savcısı yapar ve bu kişi ise Erzurum Savcısıdır. Sonuç olarak Erzurum savcısının soruşturma yapmaya yetkili olduğu apaçık ortadadır.
2802 sayılı HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri açıkça belirtmiştir.
Madde 82 - Hâkim ve savcıların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
***Bu maddeye göre eğer Erzurum savcısı bir suç işlemişse bu görevden doğan bir suç olduğu için bunun soruşturması adalet bakanlığının izni ile müfettişler veya kıdemli hakimlerce yapılır diyor. Peki HSYK burada alenen bir Yetki Gaspı yapmadımı sizce??? Bunun yorumunuda sizlere bırakıyorum!
Madde 93 - Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma, ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına ve son soruşturma o yer ağır ceza mahkemesine aittir.
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
Madde 94 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.
Şimdi bu sürece baktığımızda bir ayrım var. Hâkim ve Savcılar görevden kaynaklanan ya da görevleri sırasında suç işlerlerse ve birinci sınıfa ayrılmış olurlarsa Yargıtay'da yargılanırlar. Anca bu tanıma girmeyen kişisel suçlara ve ağır ceza gerektiren suçüstü hallerde de yerel savcılık görevli teşkilatları soruşturmayı yapar ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanırlar. Erzincan Cumhuriyet Savcısına isnat edilen suçlara baktığımızda yasadışı silahlı bir terör örgütüne üye olmaktan ve örgütün faaliyetleri kapsamında etkinlikler yapmakla suçlanıyor. Böyle bir suçun görevden kaynaklanan bir suç olmadığı da aşikârdır. Yine böyle bir suçun savcının makamında veya adliyede işlenmesi de mümkün değil. Örgütsel suçun birçok kişi tarafından işlenmesi ve geniş kapsamlı olduğu için yine daha önce bahsettiğim gibi makamda ve adliye işlenmesi mümkün değil. Bu suçun kişisel bir suç olmadığını iddia edenlere ellerini biraz vicdanlarına koymalarını rica ediyorum. Savcı takibe alındığı suçüstü yakalandığı için(savcı suçüstü yaptım diyor) Başsavcının 250 maddenin 3. fıkrasına göre yargılanmayacağı açıktır. Bu nedenle Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı'nın yürütmüş olduğu soruşturma kesinlikle hukuka uygundur.
HSYK, savcıların yetkisini kaldırmakla yetinse hadi neyse diyecektik. Bu da yetmez gibi üstüne üstlük yetkili savcıları “yetki gaspı” ile suçlayıp haklarında suç duyurusunda bulunmakta ne demek oluyor. Söyleyeyim tarafsız yargının taraflılığını gösterir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!!!
YARSAV Başkanı; “İsnat edilen suçlar kesinlikle kişisel değildir, görev başında işlediği suçlardır diyerek tarafını belli etti. Yargıtay, HSYK ya destek vererek rengini belli etti. YARSAV ile CHP’nin renkleri zaten belli!
Sonuç olarak Yargı, CHP saflarında siyasallaşmış, bununla da yetinmeyip nalıncı keseri gibi herşeyi kendilerine yontuyorlar. Ben sonuç olarak şöyle bir çıkarımda bulundum:
HSYK+CHP JAKOBENİZMİ+YARSAV = YARGI VESAYETİ = POST+POSTMODERN DARBE!
Yalnız Şemdinli olayını eklemeden geçemeyeceğim.
AKP'ye de iki çift lafım var elbet. Şemdinli davasını soruşturan savcı Sarıkaya, Yaşar Paşa ile bir kaç kişiyi soruştururken neden bu savcıya sahip çıkmamıştı acaba! Aynı HSYK, o gün Sarıkaya'nın yetkilerini alıp basit bir disiplin suçu vermek yerine, yılların emeğini savcılık mesleğini de elinden alarak telafisi imkansız bir karara da imza attı ve meslekten ihraç etti. Bu hükümet o gün bu savcıya da soruşturma iznini veren hükümet değilmiydi! Ortada garip, anlaşılması zor, kirli oyunlar oynanıyor lakin benim onları anlamama imkan yok. Hukuk herkese lazım olur bir gün elbet!
Biçer elbette kendi ektiğin herkes bu alemde,
Bekaa yok sûr-ı şâdîde ve nâşadî-i mâtemde,
Verirsin padişahım ettiğin hesabı ahirette (Bunu ben uydurdum)
Neyzen Tevfik
Yetkide paralellik ilkesi kanunla düzenlenmemiş olup, yargı kararları ile düzenlenmiştir(idare hukuku daha çok mahkeme kararlarıyla düzenlenmiş bir hukuk dalıdır,yazılı kurallardan çok mahkeme kararları bu hukuk dalına yön vermektedir).Danıştayın yerleşmiş içtihatlarına göre ,bir yetkiyi veren makam ,kanunda farklı bir düzennleme olmadıkça(ya da yetkinin kaldırılmasına ilşkin hiçbir düzenleme yoksa)o yetkiyi kaldırmaya da yetkilidir.kafe kapanacağı için diğer kısımları okuyamadım.çOnlara da sonra cevap vereceğim.İdare hukuk ile ilgili bilgi almak için idare hukuku kitaplarına göz atabilirsin(hsyknın savcıyı görevden alması idari nitelikte bir işlemdir zaten hsyk bir mahkemne değildir yargısal nitelikte faaliyeti yoktur)
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
ekinoksday80 rumuzlu üyeden alıntı
Öncelikle herkese merhabalar,
Benim merak ettiğim HSYK'nın kararı hakkında acaba neden tek bir kişinin bile karar hakkında açıklayıcı bir yorum yapmadığıdır. Hukukçu değilim ama üniversitede öğrendiğim kadarıyla hukuktan biraz anlarım. Okuması uzun olacak ama araştırmalarım sonucu HSYK'nın kanunlara uygun bir karar vermediği sonucuna vardım. Yorumlarımdan AKP saflarında olduğum sonucuna varılmamasını özellikle rica ediyorum.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU
CMUK Madde 250 (YARGILAMA YERİNİN BELİRLENMESİ)
(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(2) ……………………………….
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dâhil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
**CMUK'un 250. maddesinin 3. fıkrasında görüldüğü gibi sadece kovuşturma yani yargılama evresi anlatılmış yani soruşturmayı kimin yapacağı anlatılmamış ve yukarıdaki madde kapsamına giren suçların memuriyet ve sıfatı ne olursa olsun, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanacağı apaçık belirtilmiştir. Dikkat yargılamanın kime ait olduğu gösterilmiş soruşturma değil.
CMUK Madde 251 (SORUŞTURMANIN HANGİ MAKAM TARAFINDAN YAPILACAĞI)
(1) 250. Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250. Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) ……………………………..
(3) ……………………………..
**CMUK’UN 251. maddesi açık açık soruşturmayı cumhuriyet savcıları bizzat yürütür diyor.
1) HSYK’nın ilk iddiası şudur:
İlk olarak 250. madde kapsamına giren suçların yargılamasını YARGITAY yapar. Zaten buna kimsenin itirazı yok. Fakat soruşturmasını ise 251. maddeye göre bizzat savcı yapar. Şimdi HSYK 250. maddeyi YARGILAMA değil SORUŞTURMA usulü olarak göstermeye çalışıp olayı kurtarmaya çalışıyor. Bence yaptıkları alenen budur.
İkinci olarak HSYK’nın iddiası yine yukarıda 251. maddeye göre bu yetkiyi savcıya HSYK verir diyor. Evet, haklılar ama yetkiyi almak ile alakalı bir madde yok. Şimdi mantık şudur; eğer yetkiyi verirsek istersek tekrar alırız. Hukuk mantıkla yürütmelerle değil kanunlarla yapılır sanırdım. Eğer yetki alımı ile ilgili bir madde yoksa HSYK'nın bu kararı kanuna aykırı.
Üçüncü olarak Bir an için yetki alımına kanunda yer verilmiş olduğunu varsayalım. Bu durumda ise Anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri ihlal edilmiş olur ve mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı çiğnenmiş olur ki buda yargıya müdahale demektir. Üniversitede hukuk derslerinde ilk öğretilen normlar hiyerarşisidir ve bu hiyerarşisinin en tepesinden ANAYASA'nın olduğudur. Sonuç itibariyle hiçbir kanun maddesi anayasaya aykırı olamayacağına göre HSYK’nın bu yaptığının kanuna uygun olduğu nasıl söylenebilir.
Anayasaya uygun olmayan bir şey kanuna da uygun olmaz kısaca anayasa aykırı bir kanun maddesi olamaz!
2)HSYK’nın ikinci bir iddiası ise Erzincan savcısının suçu işleyiş şekli üzerindedir. Erzincan savcısının işlediği suçu Erzurum savcısı kişisel suç olarak saymıştır fakat HSYK ve yandaşları bunu bir Görev suçu olarak sayıyorlar. Erzurum savcısı diyor ki efendim adam Ergenekon adlı bir terör örgütüne üye olmuştur bu ise KİŞİSEL SUÇTUR. Ne var ki karşı taraf hayır GÖREV SUÇU diyor. Şimdi örgüte üye olmak görev suçumu yoksa kişisel suç mu bunun sorgulamasını size bırakıyorum!
Peki, Görev suçu ile Kişisel Suç arasındaki ayrım nedir? Eğer görev esnasında işlenen bir suç ise bunun yargılamasını YARGITAY yapar yok eğer kişisel suç ise bunun yargılamasını ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ yapar. Görev ya da kişisel suç diye ayırmanın mantığı yok çünkü henüz iddia soruşturma aşamasında yani kovuşturma aşamasına gelmemiş ki! Doğmamış çocuğa don biçmeye benzettim bu işi!
***Peki, soruşturmasını kim yapar?
İşte yukarıdaki 250 ve 251. maddeler açıkça belirtmiş! Suç eğer örgüt üyeliği suçu ise ister görev başında ister görevden dolayı olsun (Erzurum savcısı, Erzincan savcısı bu suçu işlemiştir diyor) buna yetkili olan, özel yetkilerini ağır ceza mahkemesinden alan o mahkemenin savcısı yapar ve bu kişi ise Erzurum Savcısıdır. Sonuç olarak Erzurum savcısının soruşturma yapmaya yetkili olduğu apaçık ortadadır.
2802 sayılı HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri açıkça belirtmiştir.
Madde 82 - Hâkim ve savcıların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
***Bu maddeye göre eğer Erzurum savcısı bir suç işlemişse bu görevden doğan bir suç olduğu için bunun soruşturması adalet bakanlığının izni ile müfettişler veya kıdemli hakimlerce yapılır diyor. Peki HSYK burada alenen bir Yetki Gaspı yapmadımı sizce??? Bunun yorumunuda sizlere bırakıyorum!
Madde 93 - Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma, ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına ve son soruşturma o yer ağır ceza mahkemesine aittir.
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.
Madde 94 - Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.
Şimdi bu sürece baktığımızda bir ayrım var. Hâkim ve Savcılar görevden kaynaklanan ya da görevleri sırasında suç işlerlerse ve birinci sınıfa ayrılmış olurlarsa Yargıtay'da yargılanırlar. Anca bu tanıma girmeyen kişisel suçlara ve ağır ceza gerektiren suçüstü hallerde de yerel savcılık görevli teşkilatları soruşturmayı yapar ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanırlar. Erzincan Cumhuriyet Savcısına isnat edilen suçlara baktığımızda yasadışı silahlı bir terör örgütüne üye olmaktan ve örgütün faaliyetleri kapsamında etkinlikler yapmakla suçlanıyor. Böyle bir suçun görevden kaynaklanan bir suç olmadığı da aşikârdır. Yine böyle bir suçun savcının makamında veya adliyede işlenmesi de mümkün değil. Örgütsel suçun birçok kişi tarafından işlenmesi ve geniş kapsamlı olduğu için yine daha önce bahsettiğim gibi makamda ve adliye işlenmesi mümkün değil. Bu suçun kişisel bir suç olmadığını iddia edenlere ellerini biraz vicdanlarına koymalarını rica ediyorum. Savcı takibe alındığı suçüstü yakalandığı için(savcı suçüstü yaptım diyor) Başsavcının 250 maddenin 3. fıkrasına göre yargılanmayacağı açıktır. Bu nedenle Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı'nın yürütmüş olduğu soruşturma kesinlikle hukuka uygundur.
HSYK, savcıların yetkisini kaldırmakla yetinse hadi neyse diyecektik. Bu da yetmez gibi üstüne üstlük yetkili savcıları “yetki gaspı” ile suçlayıp haklarında suç duyurusunda bulunmakta ne demek oluyor. Söyleyeyim tarafsız yargının taraflılığını gösterir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!!!
YARSAV Başkanı; “İsnat edilen suçlar kesinlikle kişisel değildir, görev başında işlediği suçlardır diyerek tarafını belli etti. Yargıtay, HSYK ya destek vererek rengini belli etti. YARSAV ile CHP’nin renkleri zaten belli!
Sonuç olarak Yargı, CHP saflarında siyasallaşmış, bununla da yetinmeyip nalıncı keseri gibi herşeyi kendilerine yontuyorlar. Ben sonuç olarak şöyle bir çıkarımda bulundum:
HSYK+CHP JAKOBENİZMİ+YARSAV = YARGI VESAYETİ = POST+POSTMODERN DARBE!
Yalnız Şemdinli olayını eklemeden geçemeyeceğim.
AKP'ye de iki çift lafım var elbet. Şemdinli davasını soruşturan savcı Sarıkaya, Yaşar Paşa ile bir kaç kişiyi soruştururken neden bu savcıya sahip çıkmamıştı acaba! Aynı HSYK, o gün Sarıkaya'nın yetkilerini alıp basit bir disiplin suçu vermek yerine, yılların emeğini savcılık mesleğini de elinden alarak telafisi imkansız bir karara da imza attı ve meslekten ihraç etti. Bu hükümet o gün bu savcıya da soruşturma iznini veren hükümet değilmiydi! Ortada garip, anlaşılması zor, kirli oyunlar oynanıyor lakin benim onları anlamama imkan yok. Hukuk herkese lazım olur bir gün elbet!
Biçer elbette kendi ektiğin herkes bu alemde,
Bekaa yok sûr-ı şâdîde ve nâşadî-i mâtemde,
Verirsin padişahım ettiğin hesabı ahirette (Bunu ben uydurdum)
Neyzen Tevfik
Tvlerde izlediniz mi bilmiyorum.İsmailağa cemaatiyle ilgili soruşturma Cihanerin elindeymiş,kendisi hakkında tutuklama talep eden savcı, İsmailağa cemaatinin silahlı örgüt olduğu gerekçesiyle(anayasal düzene karşı suç kapsamında) özel yetkili savcı olan kendince bu soruşturmanın yapılması gerektiğini iletmiş cihanere, cihaner ısrarla örgütün silahlı olmadığını söylemiş fakat özel yetkili savcının diretmesi üzerine görevsizlik kararı vererek(görevsizlik kararında dipnotlu atıflar yapmış, bu anlattıklarım cihanerin verdiği görevsizlik kararında mevcut,tüm bunları tvde cihanerin avukatı turgut kazan anlattı,medyada pek anlatılmaması doğal bunların, çünkü medyanın büyük çoğunluğu yandaş medya artık) dosyayı özel yetkili erzurum savcısına yollamış.Medyada, Cihanerin 2 kişiye para teklif edip cemaatin mekanlarına silah koymalarını sağlayarak cemaati süründürmeye çalıştığı söyleniyor.Oysa ki işin aslı, bir ya da iki gizli tanığın cemaatin silahlı olduğunu söyleyerek dosyanın Erzuruma gönderilmesini sağladıklarıdır.Ne tesadüf ki örgütün silahlı olması nedeniyle dosyayı isteyen Erzurum Savcısı bu soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.Bu arada 2 cemaat üyesi dosya erzuruma yollanmadan ve hatta cihanerin bu gizli tanıklardan haberi olmadan,dosyamız erzuruma gönderildi bakanlılarla konuşuldu, o iş tamam şeklindeki konuşmaları dinlemeye takılmıştır.Daha ağır cezayla yargılanacak olmalarına rağmen sevinmişler ve sonuçta da haklarında Erzurumda takipsizlik verilerek dava açılmamıştır.Ya örgütün silahlı olduğunu söyleyen gizli tanıklar falan yoktur, bunlarsoruşturmayı erzuruma alıp kapatmak için uydurulmuştur ya da bu tanıklar vardır ama bunlar cemaatten olup danışıklı döğüş sonucu yalancı gizli tanıklık yapmışlardır.
Olayların bu şekilde cereyan ettiği HSYK tarafından bilinmektedir.Erzincan savcısı hakkındaki iddianamenin de ölü doğmuş olduğu bu olaylardan anlaşılmaktadır.HSYK'nın savcıların özel yetkisini kaldırması son derece doğrudur.Yaptıkları suç duyurusu(yetki gaspı nedeniyle)doğru olmasa bile ,cemaatin soruşturmasını ,erzincan savcısının silahlı örgüt olmadıklarını ısrarla belirtmesine rağmen, silahlı örgüt oldukları gerekçesiyle aldıktan sonra takipsizlik veren üzerine erzincan savcısına ,bu cemaate yönelik soruşturmasına müsteniden dava açan Erzurum savcısı hakkında tüm bu olaylar nedeniyle suç duyurusunda bulunulmalıydı.
Ve lakin Erzurum savcısı Hsyknın kararını tvden öğrenmesine ve o andan itibaren Erzincan savcısının dosyasında el çekmesi gerekmesine rağmen dosyayı İstanbula yollamış ve istanbul savcıları yetkisizlik(suçun ergenekonla ilgili olmaması dolayısıyla,ergenekonla ilgili olsa suç nerede işlenirse işlensin istanbul savcıları yetkili)kararı vermişlerdir.Gerçekten ergenekon ile ilgili olsaydı savcı,Ergenekon savcıları yetkisizlik vermezlerdi.
Bir de savcı ismailağa yönelik soruşturmaya 2007de başlıyor,2009 nisanda dursun çiçeğin hazırladığı belgeye dayanarak, cemaat hakkında soruşturma açtığı iddia ediliyor.Böyle saçmalık olur mu :D
Bir ergenekon çuvalı diktiler,kitabına uydurup ya da uyduramadan çok zorlayarak içine herkesi atıyorlar(bişeyler olduğu belli ergenekonda ama kasıtlı olarak da bazı savcılar ve hakimler yetkilerini kötüye kullanarak bunun içine herkesi sokabiliyorlar,cihaner olayı bunun en somut örneği).
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
unbelievable rumuzlu üyeden alıntı
Yetkide paralellik ilkesi kanunla düzenlenmemiş olup, yargı kararları ile düzenlenmiştir(idare hukuku daha çok mahkeme kararlarıyla düzenlenmiş bir hukuk dalıdır,yazılı kurallardan çok mahkeme kararları bu hukuk dalına yön vermektedir).Danıştayın yerleşmiş içtihatlarına göre ,bir yetkiyi veren makam ,kanunda farklı bir düzennleme olmadıkça(ya da yetkinin kaldırılmasına ilşkin hiçbir düzenleme yoksa)o yetkiyi kaldırmaya da yetkilidir.kafe kapanacağı için diğer kısımları okuyamadım.çOnlara da sonra cevap vereceğim.İdare hukuk ile ilgili bilgi almak için idare hukuku kitaplarına göz atabilirsin(hsyknın savcıyı görevden alması idari nitelikte bir işlemdir zaten hsyk bir mahkemne değildir yargısal nitelikte faaliyeti yoktur)
Zaten sorunda burda çıkıyor. İdare, "kanunlarla belirtilmemiş bazı durumlarda" takdir yetkisi kullanma hakkını anayadan aldığını iddia ederek her konuda bu özel yetkiyi kullanıyor. Sınırları belli olmayan bir gücün kullanılması idarede keyfi kararlara vermesiylede sonuçlanabiliyor. Çerçevesi kanunlarla belirtilmeyen, telafisi mümkün olmayan bir sürü haksız idari işlem yapıldığını söylemek yorum değil malumun ilamıdır zaten.
Bunun aynısı idare mahkemeleri içinde geçerli kanımca. İdare, sınırları çizilmemiş çoğu konuda, yaptıkları işlemi nasıl takdir yetkisine dayandırıyorsa idare mahkemeleri de kanunla belirtilmemiş konularda, "Danıştayın yerleşmiş içtihatına göre" gibi bir kararla dava sonuçlandırıyor. İdare mahkemelerine konu olan işlemlerin çok olması her konuda kanun çıkarılamamasına dayandırıldığı için aslında ne idare mahkemelerinin ne de idarenin bir kabahati yok çünkü yasama görevini Türk Milleti adına Parlamento yerine getirmelidir. Gerekirse her konuda (boşluk kalmayacak şekilde) yasa çıkarması gerekir. Zaten yasama organının adı boşuna yasama değil. Yasa çıkarmayacaksa ne için duruyorlar orda!
Yalnız sizin dediğiniz "Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre" karar vermeyi gerektirecek bir durum yok ortada. Burada ihtilafa düşülen konu hakkında CMUK'un 250 ve 251. maddeleri, HSYK kanunun 82, 90, 93, 94. maddeleri ve tüm bunlara ek olarak anayasanın 9, 138, 139, 140. Maddeleri yeterince açıktır ve bu ihtilafı çözmeye muktedir. Yani Danıştayın yerleşik içtihadı, normlar hiyerarşisinde kanunların önüne geçemeyeceğine veya yasaların ikamesi olamayacağına göre "yetkide parelellik" gibi bir kavrama öncelik vermek hukuken doğru olmaz. Yargının, oluşan içtihatları kanununların önüne koyma gibi bir lüksü yok. Eğer böyle bir şey yaparlarsa yasama organının görevi üstlenmiş olurlar ki bu da yetki gaspından başka birşey değildir.