Re: Haydi liberaller aşıya
Alman SPD nasıl ters köşeye yattı?
DOĞRU zamanda doğru yerde olamamak deyimi, Alman sosyal demokratlar için de geçerli…
Onlar da, doğru zamanda doğru politik kararları alamıyorlar.
Başbakan Schröder’in ikinci başbakanlığından beri böyle…
Dünyada ekonomik kriz patlayıp artık “Bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler” şeklindeki liberal anlayışın büyük hata olduğu ortaya çıkarken,
Alman sosyal demokratlar tersini yaptı.
Sosyal demokrasinin özü olan, sosyal devlet ilkesini savunun, asgari
ücreti getirip herkese bir standart sağlamak isteyen, dev şirketlerin
taşeron çalıştırmaması için çaba gösteren Genel Başkan Kurt Beck,
gönderildi.
Parti için oyunlarla, klasik yöntemlerle…
Yerine ise, ikili bir sistem getirildi.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) içindeki sağ kanat, daha düne kadar “kazandık”
diye neredeyse göbek atıyordu.
NEO-LİBERAL BİR EKİP
Öyle ya, birisi Gerhard Schröder düşüncesi olan “Yeni orta”nın
temsilcilerinden Dışişleri Bakanı Walter Steinmeier, ikincisi ise eski
Çalışma Bakanı ve örgüte hakim kişi Franz Müntefering partiyi eline
almıştı....
Şimdi bu ikilinin savunduğu SPD, Başbakan Merkel’in partisi CDU’nun
(Hıristiyan Demokrat Parti) ortağı…
SPD’deki bu ekip, asgari ücrete karşı çıkan, neo-liberal politikalara
yatkın, partinin sağ kanadını temsil eden ekiptir…
İşte bu ekibin savunduğu tüm değerler, son ekonomik krizle birlikte çöktü.
Almanya’daki sosyal demokratlar, şu andan itibaren sosyal devleti değil
de, CDU’nun politikalarını onaylar nitelikte bir görüntü sergiliyorlar.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, “Tek bir vatandaşımızın bile iflasına izin
vermemeliyiz” derken, Almanya’da bırakın şirketleri kişisel iflaslar tavan
yapmış durumda.
En ufak borcunu ödeyemeyen kişi, kendini bile bile okkanın altına atıyor
ve kişisel iflasını veriyor.
MANTIKSIZLIĞI ORTADA
Ve son ekonomik krizle öğrenilen tek şey; Alman sosyal demokratların
ekonomik kriz başladığı anda kurtarıcı olabilecek Kurt Beck’i başından
atmasının ne kadar mantıksız olduğudur.
SPD’nin bu şekilde ters köşeye yatışı, bir dahaki seçimde işini çok ama
çok zora sokacak gibi…
Bunlarda hükümeti bozacak yürek de olmadığından, parti için sıkıntılar ve
sol kanadın tasfiyesi başka bir partiye yarayacak…
SPD ise küçülme riskiyle karşı karşıya kalacak.
İkincisi öğrenilecek şey ise, şüphesiz Kurt Beck’in çıkaracağı muhtemel
derstir…
Lider olduğu zaman, partisinin içinde temizlik yapmadı ve Schröder’in
kadrosunu aynen bıraktı.
Sonunda bu kadro da onu yedi…
Bu analizden sonra, bir sorumuz olacak:
“Dünyanın her yerinde neden sosyal demokratlar hep ters köşeye yatar oldu?”
Ali GÜLEN / Habertürk
Harun GÜR Notu: Bu forumları izleyenler bilirler SDP'ye eleştirilerimi, bu hıyarlar şu bizim malum cemaatle bile bayağı içli dışlılar bir süredir. Sadece Almanların SDP'si mi ters köşeye yattı, yoksa Willy Brandt'ın bir tezgahla düşürülmesi ve 1992'de ölümü, Anna Lindh gibi gerçek sosyal demokratların 2003'de öldürülmesi ile mi Avrupa sosyal demokrasisi bitti Sn. Ali Gülen? Bunun yanıtını siz de, ben de biliyoruz da, bir siyasi partimizin Sosyalist Enternasyonal'den çıkarılması fikri, bizim malum liberallerin nasıl hoşuna gidiyor görüyorsunuz. Dün Castro'yu, bugün Chavez'i bünyesine almayan Sosyalist Enternasyonal , bizim sol liberallere ve kapitalizme kurban olsun:) Aaa, oldu mu, ne zaman:o
Re: Haydi liberaller aşıya
Sayın Gür;
Gazetelerden kopyaladığım ve özellikle de Taha abiden aldığım yazılar nedeniyle sitem ediyorsun ama bu ara oturup yazı yazmaya pek vaktim yok. Baro seçimleri nedeniyle meşgulüm (yönetim kurulu üyeliği için adayım). Seçimi kaybedersem yazmaya vaktim çok olacak. Dua et de kaybedeyim. O zaman kendim yazarım, ama şimdilik yine senin çok "hazzettiğin" Taha abiden bir yazı daha okuyalım hadi;
Taha Akyol / Objektif 10.10.2008/MİLLİYET
t.akyol@milliyet.com.tr
Karl Marx haklı mıymış?
UFUK açıcı bir tartışma: Yaşamakta olduğumuz küresel kriz, Marx'ı haklı mı çıkardı? Kriz, "kapitalizm krizi" mi? Yoksa sadece mali sektörü şişiren yöneticilerin sebep olduğu bir "yönetişim krizi" mi?
Referans gazetesi üç gündür bu konuda bir yazı dizisi yayımlıyor. Mesela Prof. Erinç Yeldan "Kriz, neoliberal küreselleşmenin geçersizliğini kanıtladı" diyor. Hatta Yeldan'a göre, yüz elli yıl önce, 1848'de Marx ve Engels'in yayımladığı Komünist Manifesto, "mevcut küresel krizi en iyi betimleyen belge"dir! İktisatçı Sungur Savran'a göre, dünya artık devletçiliğe geçecektir!
Bu görüşlerin aksine, Harvard Üniversitesi'nden Jeffrey Miron'a göre, "Kriz kapitalizmden kaynaklanmıyor... kredi kuruluşlarını aşırı risk almaya teşvik eden hükümet politikalarından kaynaklanıyor." David D. Callik'e göre, yaşadığımız süreç "Kapitalizm krizi değil, yönetişim krizi"dir.
Liberal Prof. Atilla Yayla'ya göre de kriz kapitalizmden değil, finans piyasalarında şişkinliklere yol açan yanlış politikalardan doğuyor. (Zaman, 3 Ekim)
Krizlerin doğurganlığı
Bu tartışmalar hemen hiç kimsenin fikrini değiştirmez ama çok faydalıdır çünkü zihin açıklığı kazandırır. Pratik hayatta ise yeni iktisat politikalarının oluşmasına yol açar.
1929 Krizi de bir yanda faşizmi, ama öbür yanda demokrasi dünyasında Keynesçi ekonomi politikalarını yaratmıştı. İleride ekonominin sırtında ağır bir yük haline gelecek olan "refah devleti"nin kökleri oralardadır.
Bugünkü kriz, dileyelim ki, derinleşerek radikalizme, faşizan rejimlere yol açmasın. Ama bugünkü kriz kesinlikle finansal sermaye hareketleri konusunda yeni teorilere ve düzenlemelere yol açacak.
Kemal Derviş bir buçuk yıl önce Hindistan Eximbank'ındaki konferansında bunu öngörmüştü.
Her neyse; piyasa ekonomisi ortadan kalkmayacaktır. Bugünkü devlet müdahaleleri sadece 'tedavi' içindir, sistemi değiştirmek için değildir. Daha dayanıklı bir piyasa ekonomisi ortaya çıkacaktır. 2001 krizinden Türk ekonomisinin güçlenerek çıkması gibi.
Ekonominin önemi
Marksizm ideoloji olarak öldüğü halde Marx'ın bir düşünür olarak hâlâ yaşıyor olması ilginçtir. Gerçekten Marx'ın kehaneti yani ideolojisi çökmüştür ama sosyolojik analizlerinden birçoğu önemini korumaktadır.
Liberalizmin büyük düşünürlerinden Karl Popper de Marksizme en büyük felsefi darbeyi indirdiği "Açık Toplum ve Düşmanları" adlı muhteşem eserinde, Marx'ın sosyolog yönünden övgüyle bahseder!
Gerçekten Marx'ın sosyolog yönü hatta 19. yüzyıl kapitalizmine ilişkin analizleri çok önemlidir. Ama Marx'ın kapitalist mülkiyetin sonunun geldiğini iddia ettiği "Komünist Manifesto" bugünkü küreselleşmeyi izah edemez.
Küreselleşme, yani uluslar arasındaki mal, sermaye ve bilgi akışı, kısa dönemli bir daralmadan sonra, artarak devam edecektir...
Bizim için hayati derecede önemli olan şudur: Ekonomik gelişme Türkiye için herhangi bir ülkeden daha önemlidir. Refahtan başka, gecikmiş sosyal entegrasyonumuzu, bütünleşmemizi geliştirmek, terörün sosyolojik tabanını da daraltmak için.
Ekonomi üzerine tartışmalar daima ufuk açıcıdır. (Bugün saat 15.00'te CNNTÜRK'te Prof. Korkut Boratav ve Prof. Seyfettin Gürsel ile bu kapitalizm-sosyalizm sorununu tartışacağım.)
Re: Haydi liberaller aşıya
http://i.milliyet.com.tr/YazarResiml...t6_mf1320.Jpeg
Derya Sazak - Siyaset Günlüğü
dsazak@milliyet.com.tr
Marx’ın kehaneti / 12 Ekim Pazar 2008
Leman’ın kapağındaki Marx’ı gördünüz mü? ‘Kapitalizm can çekişiyor. Marx bize gülümsüyor’ diye başlık atmış Lemancılar. Marx, eliyle malum işareti yapıyor!
http://www.leman.com.tr/phpwcms_temp...lemankapak.jpg
Sam Amca’nın yıllarca gözümüze giren parmağına karşılık anlamlı bir yanıt bulmuş mizahçılar.
Küresel ekonomik krizin, ‘kapitalizmin sonu’nu yüz elli yıl önce gören Karl Marx’ı haklı çıkardığına ilişkin görüşlerin tartışıldığı ortamda uzun okumalara gerek bırakmayacak ölçüde anlaşılır Leman’ın kapağı.
Karl Marx’ı okuyup anlamaya çalışanların sonu ‘68 kuşağı’nın trajedisinde gizlidir.
Oysa devlet, ‘soğuk savaş’ koşullanması ve ‘komünizm’i önleme adına, alternatif siyasi-iktisadi tezlerden ürkmeseydi, bugün bir ‘hayalet’ gibi Türkiye’nin üzerine çöken küresel kapitalizmin kriziyle başa çıkmak herhalde daha kolay olurdu.
Leman’ın kapağı ‘sol’u yok sayan anlayışa da yanıt niteliğinde. ‘İdeolojiler öldü’, ‘tarihin sonu geldi’ diyen Batılı düşünürler, ‘kapitalizmin çöküşü’ karşısında dehşet içindeler.
Marx, daha 1848 ‘Komünist Manifesto’da bu sonucu görmüş.
“Ticari bunalımlar dönemsel olarak ortaya çıkıp her seferinde daha tehdit edici bir biçimde tüm burjuva toplumunun varlığını sınava tabi tutarlar. Bu bunalımlarda yalnızca mevcut ürünlerin değil, fakat aynı zamanda daha önceden yaratılmış üretici güçlerin de büyük bölümü periyodik olarak yok edilir. Bu bunalımlarda öyle bir salgın hastalık patlak verir ki, bu aşırı üretim salgınıdır.”
Kapitalizmin, sorunu aşmak için iki yolu vardı:
“Bir yandan, bir üretici güçler kitlesinin zorunlu tahribi yoluyla, öte yandan yeni pazarlar fethetme ve eski pazarları daha derinden sömürme yoluyla. Yani, daha kapsamlı ve daha yıkıcı bunalımların yolunu açarak ve bunalımları önleme araçlarını azaltarak.”
ABD, ‘sistem’i batırma pahasına AB’yi, Rusya’yı, Çin’i batırdıktan sonra ayakta kalırsa ne olacak?!
Marx’ı inceleyen Francis Wheen, Versus Yayınları’ndan çıkan ‘Das Kapital’ adlı rehber kitapçıkta şunu yazıyor:
“Bu durum, hükümetlerin hep kaçınmaya çalıştıkları ‘canlanma ve iflas’ çevrimidir. Marx’a göre kapitalizm var olduğu sürece hiçbir kaçış mümkün değildi. Genişleme ve resesyon şeklindeki gel-git ritmi, aşırı üretim yönünde doğal bir ritmi olan sistemin bir parçası idi. ‘Kapitalist üretimin gerçek bariyeri’ diye yazdı Das Kapital’in üçüncü cildinde, sermayenin kendisidir.”
Sınırsız bir kazanç ve tüketmeye dönük anlayış, sistemin limitlerini zorluyor.
Kapitalizm kendi silahlarının ölümcül tehdidi altındaydı Marx’a göre. İktisadi bunalımların ardından devrimler gelecekti. Tarih, Marx’ı haklı çıkarıyor.
Kapitalizmin yaklaşan sonuyla ilgili kehaneti doğrulanıyor.
Re: Haydi liberaller aşıya
Ne Olacak Bu Kapitalizmin Hali?
Bizim ‘coşkun liberal’ çocukların yazdıklarını okuyarak, anlattıklarını dinleyerek bir kesim sıkı solcular bile ‘kapitalizmin dayanıklılığı’ masallarına inanır gibi olmuşlardı son zamanlarda. Serbest pazar ekonomisi öyle bir düzendi ki karşısına çıkan tehlike ne olursa olsun, dinamiklerini harekete geçirip panzehirini üretip tehlikeyi alt ederdi. New York borsası çöktüğünde finans kapitalcilerin Manhattan gökdelenlerinden pike yapıp caddelere yapıştıkları 1929 Buhranı’ndan dersler çıkarmışlar, tarihin tekerrür etmemesi için sözü edilen o dinamikleri üretecek kapitalizm-içi koşulları yaratmışlardı. Böyle yazıyor, böyle anlatıyorlardı serbest pazarcılar. Ne var ki hayat onları doğrulamıyor, üç beş yılda bir ortaya çıkan konjonktürel dalgalanmalarda bile çuvallamaya başlıyorlardı.
Fakat yine de yazdıklarında, anlattıklarında direniyorlar, beyaz kâğıtlara yansıttıklarına, ağızlarından dökülenlere inanmak istiyorlardı. İnandırıcı olmak için önce kendilerinin inanması gerekiyordu çünkü. Yoksa patron yazarlığı, holding akademisyenliği nasıl yapılabilirdi ki?
Amerikan yatırım bankalarının en irilerinin birbiri ardınca çöküşü ve bu çöküşlerin yol açtığı felaketler karşısında dilleri tutuldu. Bugünlere kadar serbest pazar ekonomisine devlet müdahalesine tiksintiyle bakan gözleri birden faltaşı gibi açılıverdi, ABD Merkez Bankası’nın başka bankalar da batmasın diye bankacılık sistemine 700 milyar dolar pompalamasını büyük umutlarla karşıladılar.
Ardından Avrupa finans kapitali alarm sinyalleri verdi; borsalar düşüşe geçmiş, dolar yükselmeye, altın tavan yapmaya başlamıştı. Yalnız ABD’de, Avrupa’da değil küresel kapitalizmin tuzağına düşmüş tüm ülkelerde panik baş göstermişti. Serbest pazar şampiyonları kuyrukları bacaklarının arasına sıkışmış, dilleri dışarıda belediye itlaf ekibi görmüş sokak köpekleri gibi ‘devlet’e koşuyorlar, salya sümük “Kurtar bizi baba!” diye ağlaşıyorlardı.
Sarsılanlar yalnızca yatırım bankaları değildi, mevduat bankaları da krizden nasiplerini almışlardı. Söz konusu para, mal, mülk olunca mevduat sahiplerinin en aptallarının bile gözleri açılmış, paralarını o çok reklamları yapılan süslü bankalardan daha güvenli gördüklerine transfer etmeye başlamışlardı. Aynı durum Avrupa ölçeğinde de geçerliydi, paralar devlet güvencesi 20 bin Avro’luk yasal limitte olan ülkelerden bankalarının güvence limiti daha yüksek olan ülkelere kayıyordu.
***
Kısacası küresel kapitalizm yaşanan krizle birlikte delik deşik olmuştu, güvenilirliğini hızla yitiriyordu.
Karl Marx’ın, “kapitalizmin eşitsiz/dengesiz gelişmesinin yıkımını da beraberinde getireceği”ne ilişkin kuramının haklılığı bir kez daha kanıtlanmıştı.
Krizin başlıca nedenlerinden birinin küresel likidite darlığı olduğu biliniyordu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören kâğıtların yüzde 72’si, bankalarımızın da yüzde 50’si yabancılarda olunca ekonomimizin küresel krizin dışında kalması mümkün değildi.
Önümüzdeki haftalardan itibaren reel sektörün dış kredi bulmada zorlanacağına, toplam hacmi 172 milyar doları aşan ve önemli bir bölümü kısa vadeli olan dış borçlarını ödemekte/döndürmekte büyük güçlüklerle karşılaşacağına tanık olacağız.
Bu güçlükler çeşitli sanayi kollarında üretime ara verme, toplu işçi çıkartma, ücret ve maaşlarda indirime gitme gibi önlemleri beraberinde getirecektir. İşsizliğin yaygınlaşacağı, hayat pahalılığı artarken ücret ve maaşların yerinde sayacağı bir ortamda küçük ve orta ölçekli işletmeler krizin etkilerini bire bir hissedecekler, tüketim hacmindeki daralma binlerce işyerinin kapanmasına yol açacaktır.
Milyonlarca insanın boyunu aşan kredi kartı borçlarını nasıl kapatacağı da büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu öngörüler birçok aklı başında ekonomist tarafından yazılıp söyleniyor, ne var ki pek okunmuyor, dinlenmiyor. Sözü dinlenenler son dönemde televizyon kanallarında mantar gibi türeyen saçları jöleli, “çok bilir gözüken” yeniyetme “happy yuppie” tipler; ama bakıyorum, şu sıralar yüzlerinden düşen bin parça, anlaşılmadık bir şeyler geveliyorlar, bir türlü “Güvendiğimiz Amerikan dağlarına kar yağdı, çuvalladık!” diyemiyorlar.
O zaman da “Ne olacak bu kapitalizmin hali?” diye sormak biz, sosyalist dinozorlara kalıyor.
Hay Allah!
Deniz KAVUKÇUOĞLU / Cumhuriyet