Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Muhtırayı askerler değil, yargı verdi!
Senaryoyu sahneye koyanlar, ne zaman Türk Milleti’ni oyalamak gerekirse, hemen türban tartışması başlatıyor! Bu defa, MHP’nin de çorbada tuzunun bulunması ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın uyarısı, tartışmayı daha ciddi gibi gösteriyor ama bu sayede Türkiye’nin bütün önemli meseleleri geçici bir süre için olsa bile rafa kaldırılmış durumdadır.
Böyle zamanlarda ya önemli bir satışın üzeri örtülmek isteniyor ya da Türk Milleti’nin milli haklarını yok edecek bir yasa çıkarılıyor.
Zaten sondan bir önceki türban tartışması, konuyla ilgili değişikliğin Anayasa’ya konulup konulmaması ile ilgiliydi. Bize göre AKP, Anayasa değişikliği içine türbanla ilgili maddeyi de katarak, egemenliğin Türk Milleti’ne ait olduğunu gösteren maddelerle oynayacaktı. Çok ağır tepki alınca geri adım attılar.
Rıza Şahin adlı okurumuz da “CIA’nın istediği kanunları çıkaran milletvekilleri” başlıklı yazımıza cevaben gönderdiği mektupta, “Türban lafı ne zaman ortaya atılsa, çevremdekileri, ’bakın, gündem değiştiriliyor, bu arada yangından mal kaçıracaklar’ diye uyarırım. Evet, bu sefer kaçırdıkları mal Vakıflar Kanunu!” diyor.
***
Fakat, tamamı okunursa görülecektir ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın uyarısı sadece türbanla ilgili değildir. Başbakan’ın bir mezhep mensubu grup ile siyasi amaçlı toplantı yapması da uyarının kapsamındadır. Gerçi, geçmişteki parti kapatma davalarının bazıları, sadece yargının gücüyle açılmış değildir. Mesela 28 Şubat sürecinin arkasında, doğrudan TSK içindeki Batı Çalışma Grubu gibi bir oluşum vardı. Refah Partisi, ardından Fazilet Partisi de kapatıldı ama bu kararlardan önce kamuoyu hazırlanmıştı.
Şimdi Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın son açıklamasının arkasında böyle bir destek yok gibi görünse de gerçek bu değil. Çünkü, Başsavcı, türban meselesinin ötesinde Anayasa değişikliği ile daha çok ilgili!
Ve Yalçınkaya, kendisinden önceki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun “AKP, yeni anayasa yapamaz” görüşünde olduğunu çok net bir şekilde ifade ediyor:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet politikası, işgal güçlerinin yurttan çıkarılıp, Lozan Anlaşması sonucu ülke sınırlarının yeniden belirlenmesi ve kurucu devlet ve kurucu Meclis tarafından yapılan 1924 Anayasası ile belirlenmiştir.
1982 Anayasası ile de anılan devlet politikası, değiştirilemez hükümleri de konulmak suretiyle koruma altına alınarak, başlangıç hükümleri ve ilk dört madde açıklanmıştır. Cumhuriyet yönetiminin ilkesi olan halkın egemenliği kuralı gereği de halk oyu ile kabul edilmiştir.
Cumhuriyetin temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği, halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır.”
***
Gazeteler başlıklarda sadece türbanı ele alıyorlar ama Yalçınkaya’nın sözleri, çok ciddidir.
Ve yerden göğe kadar haklıdır. Yine “Siyasi partiler, dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak, bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacını güdemezler. Bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamazlar. Diğer halde, demokratik devlet düzeninin korunması olanaksız olur” derken, herhalde Kenya’daki turuncu demokrasi hareketini kastetmiyor, değil mi?
***
Yargının bu kararlılığı önemlidir ve halkın direnişine hukuki dayanak teşkil edecektir. Fakat, Vakıflar Yasası’nda olduğu gibi, 57’nci hükümet döneminden başlamak üzere AKP döneminde çıkarılan bütün yasalar ve uygulanan ekonomik politikalar, 1924 Anayasası ile belirlenen milli egemenliği fiilen ortadan kaldırmıştır!
Sayın Başsavcı’nın egemenlik açısından bütün itirazı, türban istismarı ve dinin siyasete alet edilmesine midir?
Türkiye satılıyor sayın Başsavcı!
Arslan Bulut
Kaynak: www.yenicaggazetesi.com.tr
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Bu iktidarın pil bitmiştir bizi iktidarda barındırmıyorlar deyip gündem saptırıyorlar
Borcları,yolsuzlukları işsizliği unuturmak, ekoneminin iflası yakındır bunları unutturmak için gerkli olan türban tekrar ortaya sürerek ülkemi yermeye devam ediyorlar.
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Yalçın BAYER
’Türban’, 68’lerden sonra nasıl gelişti
41 yıl süreyle İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda asistanlıktan yöneticiliğe kadar çeşili görevlerde bulunan Prof. Özcan Köknel, 25 yıldır tartışılan türban sorununun ’siyasal simge niteliği’ kazandığını belirterek, bu simgenin "Cumhuriyet’le oluşan devlet kavramında, ortak değerlerde, düzende, yapıda ve yürütmede anlayış ve görüş değişikliği" içerdiğini anlatıyor.
Prof. Köknel, ’Türban sorununa bilimsel(?) ekonomik, politik siyasal görüşle yaklaşanlara’ salt akıl ve mantık açısından cevap vermek istediğini söylüyor. Bunun için de konuyu anlamak için onun özüne girmek gerektiğini belirtiyor. Özetle, 1968 olaylarının sağ-sol görüşlü gençlerin üniversitelerde reform eylemiyle başladığını, sağ görüş içinde yer alan aşırı milliyetçi, devlet düzenini korumaya çalıştığını söyleyenlerin yanında faşist, nasyonal-sosyalist, Turancı, ırkçı grupların bulunduğunu; daha sonra sağ görüşlü gençlere değişik mezhep ve tarikatların görüşünü benimsemiş militan gençlerin katıldığını, eylem yapan aşırı sol uçta ise Stalin, Mao, Castro, Che, Troçkist görüşlerini benimseyen gençlerin yer aldığını beliriyor.
- Çatışan gençlik gruplarının ortak amacı neydi?
- Devleti, düzeni kendi görüşleri doğrultusunda değiştirmek. İçinde yaşadıkları topluma yabancılaşmış, amaçlarına ulaşmak için şiddet kullanan, eylem yapan gençler ’Moskof uşağı’, ’Vatansız’, ’Din düşmanı’, ’Allahsız’, ’Amerikan uşağı’, Komprador’, ’Satılmış’, ’İşbirlikçi’ gibi sloganlarla toplumun ortak değerlerine saldırmışlar, görüşlerini egemen kılmak için korkutmuşlar, yıldırmışlar, eylem yapmışlardır. Sağ ve solda yer alan eylem yapan gençler, değişik politik siyasal görüşlerden, partilerden, yasal olan ve olmayan derneklerden, vakıflardan, kurumlardan, örgütlerden destek almış, 1968’den 1980’e kadar ülkenin gündemini oluşturmuştur. Gençlerin bir bölümü bugün değişik durumda, konumda, rolde, yerde etkili ve yetkili kişi olarak aramızda ve içimizdedir.
SİYASETÇİLERDEN DESTEK
- Üniversitelerdeki durum...
- 1968-80 arasında önce parkalı, sol görüşlü gençler üniversitelere ve topluma egemen oldu. Daha sonra bunların yerini özel bıyık biçimleri ile sağ görüşlü gençler aldı. Görüşlerinin etkisi altında, fakültede, derslerde olay yarattılar. Bilimsel görüşleri aktaran hocaları ’kapitalizmin’ ya da ’sosyalizmin’ uşağı ’uzantısı’ olarak kınadılar. Dersleri terk edip eylem yaptılar. Giysileriyle simgeledikleri düşüncelerini bilime ve devlete karşı kullandılar. Hatta tehdit ettiler. Korkuttular, yıldırdılar, yaraladılar, öldürdüler. Değişik politik, siyasal görüşlerden destek gördüler.
TÜRBAN ÇIKIYOR
- 1980’lere gelirsek...
- 1980’li yıllarda YÖK kararı ile üniversiteli genç kızlar arasında türbanlı öğrenciler görülmeye başladı. Tıp Fakültesi 1. sınıfında 18 yaşında türbanlı genç kızların sayısı çoğaldı. ’İnançları gereği’ türban taktıklarını söyleyen bu gençlerin inancına saygı gösterildi. Bir süre sonra, küçük gruplar halinde kara çarşaflı ve peçeli kızlar ortaya çıktı. Bunlar da "inançları gereği’ çarşaf ve peçe taktıklarını söylediler. ’İnançları gereği’ türban takanlara izin verildiğinde ’inançları gereği’ çarşaf giyen, peçe takanlara karşı çıkmak mantıklı bir yaklaşım olur mu?
BİLİM VE KURAN
Öte yandan, türbanlı ya da çarşaflı öğrencilerden bir bölümü ’Ruhbilim bir bilim dalıdır. Bilim gerçeği arar’ denildiğinde ’Gerçek Kuran’da" diyerek karşı çıktı. Tıbbın son sınıfında, türbanlı hekim adayı kimi genç kıza ’bu hareketleri bana cinler yapıyor’ diyen hasta karşısında ne düşündüğünü sorduğumda, ’Efendim Kuran’da cinlerden söz ediliyor’ diye cevap alındı. Bu örnekleri çoğaltabilirim. Özetle, kamu alanında inancı gereği türban takılmasına izin verildiğinde sonucun nereye varacağını kestirmek olanaksızdır.
- Türbanlı kızlarla konuştunuz mu?
- Yüzlercesiyle... Edindiğim izlenime göre baba, ağabey, kardeş, koca baskısı ile türban takanların yanında çevrenin etkisi, zorlama, ekonomik zorunluluk, burs, öğrenim, ortama uyum, moda, başkaldırma, düzene karşı çıkma, insan haklarını savunma, politik görüş, çıkar sağlama, iş bulma, toplumda saygınlık kazanma, örnek alma gibi dinsel dayanağı bulunmayan, ’mahallenin baskısı’ olarak nitelenen nedenlerle türban taktıklarını söylüyorlardı. Kamusal alanda, okulda, üniversitede, işyerinde insanların inançlarına uygun biçimde giyinmek, örtünmek özgürlüğü var mı? Bunun cevabı ’evet’ olursa o zaman kamusal alanda, okulda, üniversitede, işyerinde, kara çarşaf giyen, peçe takan kıza, kadına, takkeli, cüppeli erkeğe mantık açısından ’hayır’ denir mi? İkinci mantık sorusu, bu ’evet’ ülkeyi nereye götürür? 1980’li yıllarda ’evet’ cevabıyla türbanın kara çarşafa, peçeye dönüştüğünü gördüm. Bu görüntünün bir görüşü, inancı yansıttığını izledim.
Nezih bir mektup!
ÇOK sayıda mektup alırız; bunlar arasında bizi seveni de vardır, yereni de... Küfürbazlar olduğu gibi. Türban tartışmaları çıktığında erkekler hemen sahneye çıkarlar. Kadınların sesi ise çıkmaz.
Aşağıdaki mektubu, fikriniz olması ve ’o kafa’nın seviyesini görmeniz açısından okuyunuz.
(Ağır küfürler sansür edilmiştir.)
"Yazılarıma ve yazılarına iyi bak. 5 senedir sana ne dediysem harfiyen dediklerim gerçekleşti.
Ve sana şimdiden sonra ne diyeceksem onlar da harfiyen gerçekleşecek.
Şimdi iyi dinle... Pek yakında türban, mürban ne varsa onlar hep ıslah olacak.
Askeriye maskeriye külliyen temizlenmiş olacak... Kimlerden mi, senin gibi o... çocuklarından tabii. İş Bankası takla atacak ve CHP’nin elinden kaçacak. Sonra mı? Pislik adına bir şey kalmayacak. Daha sonrası mı? İnşallah şeriat kanunları iktidar olacak.
Daha sonrasında mı, yurdunuz İsrail haritadan silinip eski Osmanlı sınırları tekrar kontrol altına alınacak. Sen de bu süre zarfında eşekler cennetinde gezinenler arasına katılmış olacaksın. Hayatını teraziye vurduklarında bir kilo b.. değeri çıkacak. Acı kendine o... ç...
Hayat dünyadan ibaret olsaydı biz de dünyaya önem verenlerden olurduk. Ahmak piç kurusu. Anla, anla... Ama beynin y... yemiş, nasıl anlarsın ki.
Eşek herif.."
Daha bugünden bu saldırganlıklar başlarsa Türkiye’nin nereye gideceğini hesap edebiliyor musunuz?
Türban ’Truva atı’dır
SADECE dinsel örtünmeyi meşrulaştırma çabaları; esasında, eşitliğin zorunlu bir sonucu olan medeni örtünme refleksini zayıflatarak, niteliği Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin içine ’Truva atı’ sokmaya kalkışmaktır.
(Prof. Zeki HAFIZOĞULLARI)
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Kral mısınız, padişah mı?
“Velev ki baş örtüsü siyasi simge... Yasak mı yani?” diye rest çekince, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın sert uyarılarına hedef olan Başbakan, dün de diklenmeye devam etti:
“Kimse kendini yasama ve yürütmenin üzerinde görmesin.”
Peki; gerçek demokrasilerde, yargı; yasama ve yürütmenin altında mıdır?
Hayır... Eşittir!
Yargı organları, yasama organının yaptığı yasaları, yasama ve yürütme organları için de uygular...
Onların kaderini bile tayin edebilecek kararlar alır!
Geçmişte yaşadığımız gibi, gerekirse iktidar partisini bile kapatabilir!
Çünkü hukuk devletlerinde “hukukun üstünlüğü” ilkesi kesindir ve tartışılmazdır!
***
Gelelim konumuza:
Anayasamıza göre, din üzerinden siyaset yapmak yasak değil mi?
Bal gibi yasak!
Parti kapatma nedeni...
İşte; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu yüzden doğrudan dava açabilecek durumda olduğu halde, yürütme ve yasamaya duyduğu saygı yüzünden sadece uyarıda bulunuyor...
Başbakanımız ise bunun için Savcı Bey’e teşekkür edeceğine rest çekiyor!
Bilerek ya da bilmeyerek; yanılıyor ve yanıltıyor!
***
Dikensiz gül bahçesi istiyor Başbakan...
Tıpkı 1960 darbesinin öncesinde Demokrat Parti’nin ve Başbakan Menderes’in istediği gibi!
Asker konuşmasın, basın muhalefet etmesin, bilim adamları, rektörler, aydınlar sussun...
İş adamı örgütleri, sendikalar, dernekler “kendi işlerine baksın...”
Barolar başını kuma gömsün...
Yüksek mahkemeler karışmasın...
O da paşa paşa ne istiyorsa onu yapsın!
Bu garip sistemin adını “demokrasi” koyup, “kuvvetler ayrılığı”ndan dem vursun ama...
Yargının “y”sinden bile söz etmesin!
***
Haydi rektörleri, gazetecileri korkuttunuz, askeri, sivil toplum örgütlerini susturdunuz Sayın Başbakan...
İyi de “yargı”ya gücünüzün yetebileceğine gerçekten inanıyor musunuz?
İnanıyorsanız, kendinizi “hukukun da üstünde” görüyorsanız; o zaman anayasamızdaki “demokratik hukuk devleti” tanımını neden hâlâ koruyorsunuz?
Ve neden hâlâ “Başbakan” sıfatını taşıyorsunuz da “padişah” veya “kral” ilan etmiyorsunuz kendinizi?
Eğer bunları yapacak gücünüz yoksa, o zaman yargı organlarıyla uğraşmayı bırakın...
Unutmayın ki bugün rahatsız olduğunuz o kurumlar, adaletin teminatıdır ve o adalet elbet bir gün size de gerekebilir!
*****
İKİLİ AÇMAZ!
Kaderin cilvesine bakın ki; Başbakan’ın türbana özgürlük konusundaki çıkışıyla, yerel seçimlerin erkene alınabileceğinin işaretini vermesi aynı günlere denk geldi!
Artık tartışabiliriz; yumurta mı civcivden çıkar, civciv mi yumurtadan?
Yani türban mı seçimlerde siyasi başarı kazanmak için kullanılır, siyasi zafer mi türbanın yolunu açar?
Her ne olursa olsun durum açık:
Ya AKP, MHP’yle el ele verip, bir yasal düzenleme yapacak ve ortalığı daha da karıştıracak...
Ya da Yargıtay’ın, Danıştay’ın açıklamalarını göstererek, her zaman olduğu gibi bir kez daha “mağdur” u oynayacak...
Her iki durumda da oylarını artıracak...
Çünkü her iki durumda da “dini duyguları” kullanacak...
Ne dış destek, ne kömür, ne erzak paketi...
AKP’nin başarısının sırrı, yarattığı bu ikili açmazdan ibaret!
*****
GÜNÜN SORUSU
Başbakan Erdoğan’ın beş yıl içinde kavga etmediği kurum ya da meslek kaldı mı?
*****
Milli Eğitim’in sitesinde ilginç bir hareketli logo!
Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde “hizmet içi eğitim”le ilgili bir bölüm var; bu bölümün en tepesinde de hareketli bir logo...
Adam kravatlı ama başına takke giymiş. Yanında bir kız çocuğu. Önlerinde de bir kitap açık. Sözüm ona adam kıza okumayı öğretiyor; fakat eliyle satırların üzerinde gezerken Arapça kitap okur gibi sağdan sola doğru gidiyor...
Diyeceksiniz ki, “Yine öküzün altında bir buzağı buldun...”
Ben bulmadım... Mersin neresi, ben neredeyim!
Bu sitenin düzenli kullanıcısı olan öğretmenler rahatsız olmuş bu hareketli logodan...
“Ne zamandan beri takkeli-kravatlı garip öğretmenler hizmet ediyor Türkiye’de? Ve bizim kitaplarımız sağdan sola doğru mu okunuyor” diye soruyorlar...
İlgililerine duyurulur!
Mustafa Mutlu / Vatan
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
10 DERSTE TÜRBAN NASIL ANLAŞILIR
Ders 1. Örtünün türban olup olmadığını anlamak için sözel kriterler vardır. Eğer kişi durmadan bu örtüyü “inançtan” kullandığını söylüyorsa o örtü türbandır. Ağız birliğiyle kullanılan “İnançtan” sözcüğü türbanlılar arasında gizli bir parola gibidir.
Bu parolayı bilmeyen kadınların ki başörtüsüdür. (Şimdiye kadar analarımızın ısrarla “inançtan” dediği duyulmamıştır. )
Ders 2. Örtünün türban olup olmadığını anlamak için kullanılabilecek bir başka sözel kriter “Kendi isteğimle takıyorum” cümlesidir. Elbette Anayasamızın laiklikle ilgili maddelerine karşı çıkan siyasal akımın bir parçası olduğumu simgelemek için türban takıyorum diyecek halleri yok... Bu cümle kadınların baba ve koca isteği olmadan bi şeycik yapamayacağına dair ön yargıları yıkıp, asıl zanlıları saklamaya yarar. Bu nedenle bir kadının vırt zırt kendi isteğiyle taktığını söylediği örtü türbandır.
Anadolu kökenli yurdum kadınları şimdiye kadar “kendi isteğimle” takıyorum” demek gereğini duymamıştır. Onların ki başörtüsüdür.
Ders 3. Örtünün türban olup olmadığını anlamak için görsel kriterler de vardır. Zira türban’ın kendine özgü bir görünümü var. Buna sıkma baş denir. Bağlanırken saçlar önce, bebek başlığını andıran siyah renkli bir takke altında, saçın bir teli görünmeyecek şekilde toplanıp sıkıca kapatılır, sonra üzerine türban takılıp boğazda bağlanır. Dışardan bakıldığında, başın arka tarafında bisiklet pompasıyla şişirilmiş gibi bir tümsek görülür.
Oysa büyük annelerimiz, saçlarını biraz serbest bırakır... Bu tür örtünün ucundan bir tutam saç görünürse kıyamet kopmaz. Onların ki başörtüsüdür.
Ders 4. Bir örtünün türban olup olmadığını anlamakta kullanılan görsel kriterlerden bir diğeri makyajdır. Türban kullanan bir kadının yüzünde küçük bir tabloyu renklendirmeye yetecek kadar boya bulunur.
Başörtüsü takan kadınlar makyaj yapmaz...
Ders 5. Bir örtünün türban olup olmadığını anlamak için demoğrafik kriterler de vardır. Türban takan kızlar kırsaldan kentlere göç etmiş kişilerdir. Kızlar kentlere göç ettikten sonra, 500 yıllık geleneksel başörtüsü, siyasal bir sembol olan türbana dönüştürüldü. Türban sonradan takılan ve şekli sonradan icat edilen yeni bir örtüdür...
Kırsalda türban yoktur. Onların ki geleneksel başörtüsüdür.
Ders 6. Bir örtünün türban olup olmadığını anlamak için kullanılan demografik kriterlerden bir diğeri yaş ve eğitim durumudur. Çok partili döneme geçildikten sonra doğan genç kızların taktıkları türbandır. İmam Hatip Okulları kökenli eğitimli genç kadınlardır.
Tek parti döneminde doğan, eğitim seviyesi düşük bırakılmış olan yaşlı kadınlar , türban takmaz. Başörtüsü takarlar...
Ders 7. Bir örtünün türban olup olmadığını anlamak için yasal kriterler de vardır. Laik Cumhuriyetimizin yasalarına ve Atatürkün devrimlerine karşı cihad açanların taktığı örtü türbandır. Bu da Cumhuriyet Bayramlarında veya Anıt Kabirde Atanın huzurunda sıkma baş görünmediğinden bellidir.
Anayasa’yla ve Atatürk’le kavgası olmayan kadınların taktığı örtü başörtüsüdür.
Ders 8. Bir örtünün türban olup olmadığını anlamak için parasal kriterler de vardır. Siyasetçilerin eşlerinin taktığı örtü türbandır. Üniversiteye yeni geldiğinde 200 dolar karşılığı başını örtenlerin ki türbandır. Öğrenci bursu karşılığı başını örtenlerin ki türbandır. Başını örtüp yeşil sermaye şirketlerinde işe girenlerin ki de türbandır. Son zamanlarda 30 dolar karşılığında cumartesi günleri Çankaya kalabalığında, Atakule civarında gruplar halinde örtünmüş olarak dolaştırılan kadınların taktıkları örtü de türbandır. Başlarını hangi modelle bağlarsa bağlasınlar, menfaat karşılığı siyasal islama hizmet ettiklerinden. kullandıkları örtü, siyasaldır yani türbandır.
Anadolu’da milyonlarca kadın para almadan veya hiç bir kaynaktan menfaat sağlamadan başını bağlıyor. Onların ki başörtüsüdür.
Ders 9. Bir örtünün türban olup olmadığını anlamak için siyasal kriterler de vardır. Siyasal Kriterler bir ana daldan çeşitli kollara ayrılmıştır.
- Ana dalda, siyaset büyüklerimizin eşleri yer alır. Bunların görevi propaganda esasına dayanır. Eşlerin başındaki türbanın en önemli görevi, seçim bölgelerindeki seçmenlere müslüman selamı gönderip, din duygularını okşamaktır.. Eşlerin başlarında tesettür modasının en son kreasyonlarının sergilenmesi bu örtüyü moda dünyasına kazandırır. Tesettür modasının şıklığı, ünlü dansözlerimizi bile örtünmeye özendirecek başarılı reklamlardır.
- Bu ana daldan bir kol, siyasi partilere gönderilir. Bunlar da caddelere, mahallelere, evlere allah rızası için oy istemeye ve çay içip pasta yemeğe gönderilir.
- Bir kol, tarikatlara girip kadın kolları kurmaya gönderilir.
- Bir kol, üniversite önünde eylem yapmaya gönderilir.
- Bir kol Meclis’e Türbanla girmeye gönderilir.
- Bir kol Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açmaya gönderilir.
Siyasal türbanın kolları saymakla bitmez. Bu nedenle, oy kullanmaktan başka siyasal etkinliği olmayan kadınların örtüsü başörtüsüdür.
Ders 10. Bir de gizli türbanlılar vardır. Bunların işlevi türbanı meşrulaştırmak, bireysel bir tercih, bireysel bir hak olarak yutturmaktır. Bunları siyasal mitinglere kızları götürürken, türbanlı kızları üniversite önünde eylem yapmaları için organize ederken, Merve Kavakçı’nın Meclis’e türbanla girmesinin taktiklerini verirken görür, gizli türbanlı olduklarını şıp diye anlarız. Zaten her türban tartışmasında, ortaya çıkıp, türbanlı kızlardan daha ateşli bir şekilde türbanı savunarak kendilerini anlamamıza yardımcı olurlar. Yani onlar da birer esaslı türbanlıdır. Sadece türbanı kafalarının içine bağlamışlardır. Nazlı Ilıcak gibi.Başbakanımızın, “amacıma ulaşmak için papaz elbisesi bile giyerim” dediğini hatırlıyarak, onların da, amaca ulaşmak için başlarını açık, beyinlerini türbanlı tuttuklarını söyleyebiliriz.
Baş örtüsü kullanan büyükannelerimizin, annelerimizin, teyzelerimizin başlarını bir açıp, bir kapattığı veya başörtüsü konusundaki eylemleri destekledikleri veya tartışmaya katıldıkları görülmemiştir.
“TÜRBANLI SİYASET” isimli kitaptan
Yazan: GÜRGÜN SAY
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Bence Yargı şunu söylüyor. "Sıra bize geldi, YÖK ve diğer önemli bir çok kurumu ele geçirdiniz. Adalet bakanlığı vasıtasıyla bize de dokunacağınızı biliyoruz. Kadrolarla oynayacağınızı, size yatkın hakim ve savcıları atayacağınızı biliyoruz. Bunu yaparsanız biz de sizin türbanınıza karışırız, nasılmış biraz anlayın..." demeye çalışıyor.
Zaten bir cevap da gelmiş "Ey yargı bu işlere karışma, yasama ve yürütme var bu ülkede" diyor. Diyor da Yargının bağımsızlığını değil yasama ve yürütmenin bağımsızlığını öne sürüyor ki çok acınaklı bir tablo.
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Halkı sadece tbbb mi temsil eder?
--------------------------------------------------------------------------------
Başbakananın her zaman söylediği gibi egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ancak bunu dayanak göstererek halkı sadece tbmm temsil eder demesi yanlıştır,bu başbakanın anayasayı bilmediğini ya da kasıtlı olarak halkı etkilemeye çalıştığını gösterir,halkı sadece tbmm temsil etmez halkı yürütme ve yargı organları da temsil eder.Millet adına egemenliği yürütme ve yargı organları da kullanır.Millet adına egemenliği sadece meclisin kullanabileceğinin belirtildiği anayasa 1924 anayasasıdır,1961 ve1982 anayasalarında millet adına egemenliği yasama,yürütme ve yargı organları beraber kullanır yani başbakanın iddia ettiğinin ve büyük çoğunluğun sandığının aksine halkı sadece meclis temsil etmiyor hükümet, cumhurbaşkanı ve bağımsız yargı organları da temsil ediyor.
ANAYASA (*)
(1924)
T. Düstur, Cilt 26, s.170
Resmi Gazete 15/1/1945-5905
Kanun No Kanun Tarihi
4695 10/1/1945
BİRİNCİ BÖLÜM
Esas Hükümler
Madde 1- Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır. (**)
Madde 3- Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.
Madde 4- Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve Millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır.
1961 Anayasası:
IV. Egemenlik
MADDE 4.- Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir.
Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
V. Yasama Yetkisi
MADDE 5.- Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
VI. Yürütme Görevi
MADDE 6.- Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir.
VII. Yargı Yetkisi
MADDE 7.- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.
1982 Anayasası:
VI. Egemenlik
MADDE 6.– Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
VII. Yasama yetkisi
MADDE 7.– Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
VIII. Yürütme yetkisi ve görevi
MADDE 8.– Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
IX. Yargı yetkisi
MADDE 9.– Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Soruyorum
İran'da yaşayan başı açık bir bayan olsaydınız iktidardaki mollaların "başınızı örtmeden okuyamazsınız asla!" dayatması karşısında ne düşünür ve nasıl davranırdınız?
Diyelim ki sırf okumak için başınızı kapattınız. Peki üniversiteyi bitirdikten sonra kamuda görev alabilmeniz için mutlaka tesettürlü olmanız gerektiği söylenirse ne yaparsınız?
-Siyasi bir partide aday olup meclise girmek istediğinizde, yani bir yurttaş olarak seçilme hakkınızı kullanmak istediğinizde karşınıza "örtün de öyle gel!" koşulu konursa ne tepki gösterirsiniz?
-Tesettürlü kadınların her hakka ve özgürlüğe sahip olduğu, ama tesettürlü olmadığınız için sizin en temel insan haklarından yoksun bırakıldığınız bir rejimde kendinizi hür ve eşit vatandaş olarak görür müydünüz? Tesettürlü yurttaşlarını tesettürsüz yurttaşlarından daha değerli ve ayrıcalıklı kabul eden bir yönetme anlayışı karşısında yüreğinizde ne hissederdiniz?
-Yurttaşı olduğunuz devletin sizin giyim tarzınızı veya yaşam biçiminizi "İslami rejime meydan okuma!" biçiminde değerlendiren resmi tezi karşısında kendinizi bir yurttaş olarak dışlanmış ve baskılanmış hisseder miydiniz etmez miydiniz?
Soruları çoğaltmak mümkün, ama gereksiz! Mukayese kadar empati de her şeyi yerli yerine oturtmak için çok gereklidir. İdeolojik dogmalara iman etmemiş vicdan sahibi herkes kendisi için istediğini başkası içen de ister, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına da yapmamak gerektiğine inanır. Kendileri için her şeyi isteyenler sıra başkalarına gelince "ama" diyorlarsa oturup düşünmek lazım!
Kendileri için özgürlük isteyenlere demokrat denmez, asıl başkaları için özgürlük isteyenlere demokrat denir. Kendi yaşam tarzlarını "laiklik" ve "modernlik" biçiminde ayrıcılıklı ve değerli ilan edenlerin, başkalarının yaşam tarzlarını "laiklik karşıtı" biçiminde ilan etmeleri hiç de anlaşılmaz bir şey değil! Burada sorun, laiklik ve modernliğin tam da demokrasi karşıtı bir konuma yerleştirilmiş olmasıdır.
Asıl görülmesi gereken gerçeklik budur." Ötekini kendi eşiti olarak görmek" yerine "kendini ayrıcalıklı ve üstün görmek" biçiminde tezahür eden bu seçkinci-dışlayıcı anlayış, haddizatında demokratik laiklikle bağdaşmayan bir anlayıştır. Dinci Molla-laikçi Molla! İran'daki dinci mollanın mantığı ile Türkiye'deki laikçi mollanın mantığı arasında ne yazık ki hiçbir fark yok!
İran'daki dinci molla asıl özgürlüğün ancak tesettürle gerçekleşebileceğine inanır. Bir başka deyişle, başı açıklığın veya tesettürsüzlüğün özgürlükle alakalı olmadığını söyler. Türkiye'deki laikçi molla ise başörtüsünün bir özgürlük meselesi olmadığını durmadan yineler durur. İran'daki dinci molla başı açıklığı "siyasi simge" sayar. Neyin simgesi? "İslami rejime ve değerlere başkaldırının simgesi!"
Türkiye'deki laikçi molla da başörtüsünü/türbanı "laik rejime düşmanlığın simgesi" olarak varsayar. "Siyasi simge" olarak ilan ettiği başörtüsünün/türbanın laik cumhuriyetin kazanımlarını tehdit eden bir olgu olduğunu söyler durur. Dinci molla "din adına" tehlike çanları çalar, laikçi molla ise "laiklik adına"... Dinci mollanın da "makbul yurttaşı" vardır, laikçi mollanın da...
Birincisininki "başörtülü yurttaş"tır, ikincisininki ise"başı açık yurttaş"!... Ne dincilik ne de laikçilik! Kendi adıma hem dinci mollanın mantığına karşıyım, hem de laikçi mollanın...
Başı açık yurttaşıyla başı kapalı yurttaşını hür ve eşit vatandaş statüsünde görmeyen her türlü ideolojik-ayrımcı yönetim anlayışlarına karşıyım. Demokratik devletin bütün yurttaşları aynı hak ve özgürlüklere sahiptirler. Eğer bu pratikte böyle değilse orada demokrasiden ve hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir. Demokrasiden yoksun bir dincilik anlayışını da laikçilik anlayışını da o yüzden reddediyorum. Bu reddiyenin dine ve laikliğe karşı bir reddiye olmadığını söylemek bile gereksiz.
Bence sorun, din ile laiklik arasındaki bir sorun değildir; dincilik ile laikçilik arasındaki bir sorundur. Dini ve laikliği başka inanç ve yaşam tarzlarına mensup insanlar üzerinde bir baskı rejimine dönüştürenler dine ve laikliğe en büyük zararı veriyorlar. Dindarların da laiklerin de elinin tersiyle itmesi gereken kötücül bir anlayıştır bu. Demokrat olmak! Bırakalım artık şu "dini simge" mi, "siyasi simge" mi tartışmasını.
Çünkü bu kavramsallaştırma, ideolojik bir bağnazlık üzerinden kör bir dövüşü beraberinde getiriyor. İdeolojik bağnazlık, idrak kilitlenmesi yaratıyor ve herkesin yalnızca kendi haklılığı üzerinden bir başkasını suçladığı bir anlayışı önümüze koyuyor. Başkalarını kendi eşitimiz olarak gördüğümüz gün, sadece başörtüsü/türban meselesini değil her meselemizi kolaylıkla çözebileceğimizi görürüz.
Bunun için tek koşul var: Demokrat olmak! İlkeli ve tutarlı bir demokrasi anlayışında karar kılmak! Bizim aslında sorunumuz başörtüsü/türban sorunu değil; henüz yeterince ve kamilen demokrat olamama sorunudur.
Yazar :mehmet metiner E-Posta:mmetiner@bugun.com.trHaber Tarihi: 21 Ocak 2008 -
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Sitemizde bu konu defalarca tartışıldı, hiçbirinde de bir sonuca varılamadı. O nedenle türbanın kökenine, dini gerek olup olmadığına hiç girmeden, türbanla paralel bir başka konuya değinmek istiyorum.
Bu platformda dönem dönem, AKP hükümetinden önce türban mitingleri yapan bayanlarımız eleştirildi, "Eğer siyasi simge değilse neden AKP iktidarı döneminde de bu mitingler devam etmedi?" gibi sorular soruldu. Hiçbir kesimden makul ve mantıklı bir yanıt gelmedi...
Bayanlar, özellikle üniversite öğrencileri bayanlarımız, türbanı siyasi simge olarak kullanmadıklarını, inançları gereği türban taktıklarını defalarca ama defalarca tekrarladılar. Yapılan sayısız ankette, bayanların türbanı siyasi simge olarak görmediği, meselenin siyasi olmadığı, din ve vicdan özgürlüğü meselesi olarak nitelendirildiği sonucu çıktı.
Günün birinde Sayın Başbakan çıktı, türbanın siyasi simge olduğunu ikrar etti. Ve ne acıdır ki, türbanı siyasi simge olarak kullanmadığını üstüne basa basa vurgulayan bayanlarımız yine sessiz... "Ne diyorsunuz Sayın Başbakan, bizim yerimize nasıl siyasi simge olduğunu kabul ediyorsunuz, biz siyasi simge olarak görmüyor ve kullanmıyoruz türbanı, siyasetinize bizi alet etmeyiniz, siyasetinizi bizim üzerimizden yapmayınız." demediler belki de diyemediler...
Tespitim bu, yorum yok...
Re: Yargıtay: Türban laikliğe aykırıdır...
Türban sandıktan neden şimdi çıktı!
Gazetelerde bir başlık.. Lale devri bitti.. Ne başladı?
Türban devri..
Kafalardaki soru şu; Başbakan bu konuyu neden Türkiye’nin öncelikli meselesi yaptı..
Neden türbanı bir anda Türkiye’nin önüne koydu..
Neden şimdi?
*
Bu kararın yüzde 47 ile ilgisi olduğunu zannetmiyorum.. Yüzde 47’nin içinde yüzde kaç türban oyu vardır?
Bugüne kadar yapılan anketlerde üniversitelerdeki türban yasağı öncelikli meselemiz diyenlerin oranı yüzde 2’yi geçmiyordu..
Hatta bir AKP yöneticisi türban konusu halkın yüzde 1.5’unu ilgilendiriyor dememiş miydi?
*
Türban yasağının kalkmasına destek veren yazarlar bile Başbakan’ı uyarıyor.. Aman diyorlar, 2008 en kritik yıl, en kırılgan yıl, bu meseleyi 2008’de gündeme getirme..
Tespit doğru..
Ekonomi bıçak sırtı..
Başbakan bunu görmüyor mu?
Görüyor ama 2008’in daha ilk ayında gerilim ve gerginlik tohumlarının atılmasına da yol açıyor..
Yanıt aranan soru şu:
Neden türbana katılıp kaldı?
Dün Yeni Şafak Gazetesi’nde Taha Kıvanç takma adıyla yazan Fehmi Koru’nun ilginç bir yazısı vardı..
Yazısından bir bölüm:
“Geçenlerde Başbakan Erdoğan ile görüşme fırsatı bulmuş bir dostumla konuşurken öğrendim. Dostum ‘başörtüsüne özgürlük’ konusunda baskı yapması beklenebilecekler grubundan. Görüşmenin bir yerinde, mevzu geldi ‘bizim konulara’ dayandı. Tayyip Bey’e, ‘aman efendim’ dedim, ‘Şu türban işine takılıp kalmayın’; cevap şöyle geldi: “haklısın ben de aynen senin gibi düşünüyorum.”
*
Başbakan böyle düşünüyorsa İspanya’da velev ki diye başlayan, türban siyasal simge olsa bile üniversitelerde serbest bırakılacak çıkışını neden yaptı?
Taha Kıvanç imzalı yazıdan bir bölüm daha:
“Başbakan Tayyip Erdoğan Madrid’deki çıkışını yaklaşan yerel seçimde daha iddialı hale gelmek için sarf etmiş olamaz. Görüştüğü kişilerin ona ‘Fırsat bu fırsat, türbana özgürlük’ aklı verdiğini de sosyal ve siyasal çevresinden bu yolda baskı geldiğini de sanmıyorum. Yine de çıkışının bir sebebi olmalı, ama ne?”
Yeni Şafak yazarının sorusu ilginç:
Bir sebebi olmalı ama ne?
*
Türkiye’ye şöyle bir göz atalım..
Bir: Avrupa Birliği heyecanı bitti.. İktidar AB konusunu rafa kaldırdı, askıya aldı.. Hele Fransa’nın dönem başkanlığından sonra işler iyice zora girecek.. AKP iktidarı tek bir adım bile atamayacak veya atmayacak..
İki: PKK konusu yine askere havale edildi.. Terör sorunu sadece askeri önlemlerle halledilmeye çalışıyor.. Kürt meselesini biliyorum diyerek bölgede sempati toplayan Erdoğan’ın ne yapacağını bilmediği ortaya çıktı.. Yani projesi, planı, programı yok..
Üç: Ekonomideki güler yüzlü yılların dünyadaki para bolluğundan kaynaklandığı ortaya çıktı.. Şişkin piyasa sallanmaya başladı..
Dört: Esnaf durgunluktan şikâyet ediyor.. İşlerin eskisi gibi olmadığından..
Beş: İşsizlik olduğu gibi duruyor..
Altı: Başbakan kömür dağıttırmanın ötesinde yeni bir yol haritası koyamıyor..
Hal böyle olunca geriye ne kalıyor?
Sandıktan türbanı çıkarmak..
Mehmet Tezkan / Vatan